20 Nisan 2023 Perşembe

Tonlarca asbest havaya karışıyor: 'Afetin öldürücü sonuçları önümüzdeki 30 yıla uzatılıyor' (BURCU GÜNÜŞEN-SOL/SÖYLEŞİ)

 Tonlarca asbest havaya karışıyor: 'Afetin öldürücü sonuçları önümüzdeki 30 yıla uzatılıyor' (BURCU GÜNÜŞEN-SOL/Söyleşi)

Dr. Ahmet Soysal deprem bölgesinde süren enkaz kaldırma çalışmalarında çevreye saçılan asbest ve diğer zararlı maddelerle afetin öldürücü sonuçlarının önümüzdeki 30 yıla uzatıldığını söyledi.

Kahramanmaraş'ta 6 Şubat'ta meydana gelen depremlerin üzerinden 2 buçuk ay geçti. Resmi açıklamalara göre 50 binin üzerinde yurttaşın yaşamını yitirdiği deprem bölgesinde devam eden enkaz kaldırma çalışmaları büyük bir kaos tablosunu ortaya koyuyor.

Bölgede inceleme yapan uzmanlar çalışmaların hiçbir önlem alınmadan adeta bir panikle sürdürüldüğünü dile getiriyor. Enkaz kaldırma çalışmalarına katılanlar için kişisel koruyucu önlemler alınmıyor, molozları taşıyan kamyonların yarattığı trafik kaosu kazalara davetiye çıkarıyor. Şehirlerin içinden toz bulutu içinde hızla geçerek taşınan tonlarca moloz sulak alanlara, tarım arazilerine, neredeyse boş bulunan her yere dökülüyor.

Dayanışma Meclisi üyesi, TTB Halk Sağlığı Kolu Sekreteri Dr. Ahmet Soysal "Şimdi bu kadar büyük bir enkaz hiçbir önlem almadan kaldırılırken tonlarca asbest havaya karışıyor ve solunum yolu ile insanlara ulaşıyor. Afetin öldürücü sonuçları önümüzdeki 30 yıla uzatılıyor" diyor.

Molozların içinde sadece asbest değil birçok kimyasal, ağır metaller, petrol artıklarının da olduğuna işaret eden Soysal "Tüm bunlar zaman içinde yeraltı ve yerüstü su kaynaklarını, tarım alanlarını etkileyecek. Tarımsal üretime zarar verecek, su kaynaklarını kirlettiği için gelecekte içme ve kullanma suyu üretimi zorlaşacak" diye belirtiyor.

Deprem bölgesinde incelemelerde bulunan Dr. Soysal ile bölgedeki durumu konuştuk:

'Enkazlar basitçe ıslatılmıyor bile'

Yakın zamanda Hatay’a gittiniz ve halen devam eden enkaz kaldırma çalışmalarını yerinde gözlemlediniz. Hem enkazların kaldırılması sırasında hem de boşaltıldığı yerlere ilişkin gözlemlerinizi aktarabilir misiniz?

Bölgede şu anda büyük bir enkaz kaldırma çalışmaları var. Neredeyse büyük bir panik halinde enkaz kaldırılmaya çalışılıyor. Başında hiçbir sahibi olmayan enkazlar özellikle hemen kaldırılıyor. Bu enkaz kaldırma çalışmaları hiçbir önlem alınmadan yapılıyor. Enkazlar basitçe ıslatılmıyor bile; her tarafta büyük bir toz bulutunun altında… Enkaz kaldırma işlemleri sırasında enkazların çevresinde biriken insanlar bir tarafa, enkaz kaldırma işleminde çalışan hiçbir işçi filtreli maske kullanmıyordu. Oysa işçilerin filtreli maske dışında yönetmeliklere göre koruyucu ekipmanda kullanmaları gerekiyor. Sonra damperli kamyonlara yüklenen bu enkaz üzerleri kapatılmadan ve güzergah seçimi yapılmadan büyük bir hız ve yoğunlukla yerleşimlerin içinden geçirilerek o gün tespit edilen, adeta boş bulunan yerlere dökülüyor. Döküm yerleri incelenmeden, o kadar rastgele seçiliyor ki; özel olarak korunması gereken alanlara bile enkaz dökülüyor. Örnek vermek gerekirse Samandağ’da Milleyha Kuş Cenneti'ne, denizin tam kıyısına tonlarca enkaz döküldü. Tarım alanlarının ortasına, su toplama havzalarının üzerine tüm deprem bölgesinde enkaz dökülüyor.

'Tonlarca asbest havaya karışıyor'

Deprem bölgesindeki bina enkazlarında asbeste maruz kalanları yakın ve uzun vadede hangi sağlık sorunları bekliyor? Buna karşı ne gibi önlemler alınabilirdi ya da halen alınabilir?

Asbest insanlar için kesin kanserojen olduğu bilinen bir materyal. DSÖ'ye bağlı Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı insanlar için kesin kanserojen bir mineral olarak kabul edildi. o nedenle tüm dünyada 2000’li yılların başından itibaren kullanımı yasaklanmaya başladı. Ülkemizde de asbestin kullanımı 2010 yılında yasaklandı. Asbest doğada çok bulunan, ucuz ve iyi bir yalıtkan olduğu için bu yıla kadar bütün binaların yapımında çok yaygın olarak kullanıldı.

Şimdi bu kadar büyük bir enkazı hiçbir önlem almadan kaldırılırken tonlarca asbest havaya karışıyor ve solunum yolu ile insanlara ulaşıyor. Afetin öldürücü sonuçları önümüzdeki 30 yıla uzatılıyor. Çünkü solunum ile aldığınız asbest lifleri asbestosisakciğer kanseri ve akciğer zarı kanseri olan mesotelioma olma ihtimalini yapılan bilimsel çalışmalara göre beş kata yakın artırıyor. Eğer sigara da içiyorsanız bu artış daha da fazla oluyor. Asbeste bağlı bu hastalıklar 10 ile 30 yıl arasında bir süreçte ortaya çıkabiliyor.

Bunu önlemenin yolu asbeste maruziyeti azaltmaktan geçiyor. Üstelik bu konuda yeterli yasal altyapımız da var. 25.01.2013 tarih ve 28539 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan ‘Asbestle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik’e göre ülkemizde asbestin her türünün kullanımının yasak olduğunun vurgulanmasının yanı sıra asbestli binaların yıkım koşulları da düzenleniyor.

Yönetmeliğe uyulmuyor

Yönetmelik çok açık; asbestli binaların yıkım ve enkaz kaldırma işlemleri öncesinde asbestli malzeme uzman ekiplerce mutlaka temizlenmeli…

Yönetmeliğin 7. maddesi; özellikle de üçüncü bendi yıkım ve enkaz kaldırma işlemini sürdürenlere büyük bir sorumluluk getiriyor. Bu maddeye göre ‘işveren, söküm, yıkım, tamir, bakım ve uzaklaştırma işlerine başlamadan önce, asbest içerebilecek malzeme ve yerlerini belirlemek için tesis, bina, gemi ve benzeri yapı ve sistemlerde inceleme yaparak gereken tedbirleri alır’…

Yine aynı maddeye göre yıkım izni için 18.3.2004 tarihli ve 25406 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Hafriyat Toprağı, İnşaat ve Yıkıntı Atıklarının Kontrolü Yönetmeliğinin ilgili hükümleri uygulanmak zorunda…

Aynı madde daha da önemli koşullar getiriyor; bugün acele ile molozları kaldırarak; sulak alanlara, tarım arazilerine dökenler için;  ‘İşverenin çalışma yaptığı herhangi bir yapı veya ortamda asbest veya asbestli malzeme bulunduğu şüphesi varsa bu Yönetmelik hükümleri uygulanır. İşveren; asbest içerebilecek malzemelerin, söküm, yıkım, tamir, bakım ve uzaklaştırma işlerini sekizinci maddede belirtilen uzman nezaretinde ve yine aynı maddede belirtilen çalışanlarca yapılmasını sağlar.’

Teknik önlemler alınmasına rağmen, havadaki asbest konsantrasyonunun 11'inci maddede belirtilen sınır değeri (Madde 11: İşveren, bu Yönetmelik kapsamındaki çalışmalarda çalışanların maruz kaldığı havadaki asbest konsantrasyonunun, sekiz saatlik zaman ağırlıklı ortalama değerinin (ZAOD-TWA) 0,1 lif/cm3’ü geçmemesini sağlar) aşabileceği söküm, yıkım, tamir, bakım ve uzaklaştırma gibi belirli işlerde; çalışanların korunması için işveren, özellikle aşağıda belirtilen önlemleri almak zorunda…

Uygun solunum sistemi koruyucusu ve diğer kişisel koruyucu donanım ile bunları kullanacak çalışanların ve çalışma sürelerinin belirlenmesi ve kişisel koruyucuların kullanılmasını sağlar. 

Sınır değerin aşılması ihtimali olan yerlere uyarı levhalarının konulmasını sağlar. 

Asbest veya asbestli malzemeden çıkan tozun, tesis veya çalışma alanı dışına yayılmasını önler. 

Üstelik yönetmeliğe göre enkaz kaldırma ve yıkım işlerine başlamadan önce, alınacak önlemler hususunda çalışanlar veya temsilcileri bilgilendirilmeli ve görüşlerini de alınmak zorunda… 

'Molozlar hiçbir önlem alınmadan boş bulunan her yere dökülüyor'

Molozların döküldüğü alanlarda asbest solunmasının getireceği halk sağlığı sorunlarının yanısıra bunların su havzalarına, tarım alanlarına vb. dökülmesinin yol açacağı çevre ve halk sağlığı sorunları nelerdir?

Şu anda molozlar hiçbir önlem alınmadan neredeyse boş bulunan her yere dökülüyor. Sulak alanlara, tarım arazilerine, kentlere çok yakın noktalara, su toplama havzalarına molozlar gelişigüzel depolanıyor. Oysa moloz döküm alanları geçirgen olmayan arazilerde, yerüstü ve yeraltı su kaynağının uzağında, tarım alanları ile ilgisi olmayan alanlarda depolanmalıydı. Üstelik depolanmadan önce geçirgen olmayan malzeme ile alanın tabanı kaplanmalı, rüzgar ve meteorolojik olaylara karşı da üstü de kapatılmalıydı. Ayrıca moloz taşıyan kamyonlarda da benzer önlemler alınmalıydı. Hiçbiri yapılmıyor maalesef…

Bu molozların içinde sadece asbest yok, birçok kimyasal, ağır metaller, petrol artıkları vs. de var. Tüm bunlar zaman içinde yeraltı ve yerüstü su kaynaklarını, tarım alanlarını etkileyecek. Tarımsal üretime zarar verecek, su kaynaklarını kirlettiği için gelecekte içme ve kullanma suyu üretimi zorlaşacak. Ayrıca Milleyha sulak alanında olduğu gibi ekosisteme zarar verecek, sucul canlıların ve kuşların bölgedeki varlığını tehlikeye düşürecek.

                             Hatay'da Milleyha sulak alanı içinde yer alan molozların döküldüğü alan... Ağır metallerin Akdeniz'e karışacak olması sorunun uluslararası boyutuna da işaret ediyor.

Ağır metaller Akdeniz'e karışıyor

Molozların döküldüğü alanlarda daha sonra demir benzeri yeniden kullanılabilir malzemelerin ayrıştırılması için ihaleler açılması ve bu alanda yeniden bir çalışma yapılması öngörülüyor. Bu da daha fazla asbestin havaya karışması anlamına mı gelecek?

Kesinlikle evet. Demir gibi o geri kazanılır maddeleri çıkartmak için molozları tekrar parçalayacaklar. Bu da asbest liflerinin tekrar havaya karışması anlamına geliyor. Mesela Milleyha sulak alanına döktükleri molozları ele alalım. Şu anda bile asbest, kimyasal maddeler, ağır metaller sulak alana ve Akdeniz’e karışıyor. Bölgede hakim rüzgarlar batı-doğu yönünde… Yani denizden karaya doğru. Bu molozlar demiri ayırmak için kırılmaya başlandığı zaman asbest lifleri denizden esen rüzgarın etkisi ile doğu da kurulu Samandağ ilçesini etkileyecek. 

'Yönetmeliklerin sorumluluk verdiği belediyeler bu konuda sessiz'

Samandağ’da halk çadırkentin de bulunduğu stad yakınına ve Mileyha Kuş Cenneti’ne molozların dökülmesine tepki göstermişti. Bu kez de molozlar tarım alanlarına taşındı. Moloz döküm alanları neye göre belirleniyor? Bu konuda bir mevzuat yok muydu, pratikte bir kuralsızlık ve kaos mu sözkonusu?

Maalesef moloz döküm alanlarını rastgele belirliyorlar. Boş buldukları her yere araştırmadan moloz döküyorlar. Oysa bu moloz döküm sahalarının afet durumu düşünülerek öncesinde işaretlenmesi gerekirdi. Bununla ilgili çeşitli yönetmelikler var. Ayrıca bu konuda 2004 yılında Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından çıkarılmış bir yönetmelik de var. Üstelik bu yönetmelikler önemli ölçüde belediyelere sorumluluk veriyor. Ancak deprem bölgesindeki tüm belediyeler bu konuda sessiz. Yönetmeliklere göre moloz döküm alanları geçirgen olmayan arazilerde, yerüstü ve yeraltı su kaynağının uzağında, tarım alanları ile ilgisi olmayan alanlarda depolanmalıydı. Üstelik depolanmadan önce geçirgen olmayan malzeme ile alanın tabanı kaplanmalı, rüzgar ve meteorolojik olaylara karşı da üstü de kapatılmalıydı. Ayrıca moloz taşıyan kamyonlarda da benzer önlemler alınmalıydı.

'170 milyona yakın moloz olduğu hesaplanıyor'

Depremde ortaya çıkan toplam moloz miktarı konusunda bir bilgi sahibi miyiz? Bu, öngörülemez ve planlanamaz bir durum olabilir mi?

170 milyon tona yakın bir moloz olduğu hesaplanıyor. Afet öncesi dönemde ortaya çıkacak molozların nasıl yönetilebileceği düşünülmeli ve geri kazanım, moloz döküm alanları gibi konularda önceden elimizde bir planlama olmalıydı. Fakat maalesef tüm bunların yapılmadığı; yapıldıysa da uygulanmadığı görülüyor. Şu anda bölgede depremden kurtulanları bu sefer asbest maruziyeti ile baş başa bırakıyoruz. Depremin öldürücü etkisini asbest maruziyeti ile önümüzdeki 30 yıla taşıyoruz.

(BURCU GÜNÜŞEN-SOL/SÖYLEŞI) 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder