21 Haziran 2023 Çarşamba

Ölüm taciri Dörtlü Çete’den sahte ‘kanun ve nizam’ kampanyası (I+II+III)- MERYEM VİTNİ/soL-Özel

 


(I)

Yazı dizimizin bugünkü bölümünde, Dörtlü Çete adını taktığımız JTI, PMI, BAT ve ve Imperial Tobacco’yu tanımaya çalışacak ve küresel tütün tarımını nasıl biçimlendirdiklerine bakacağız. 

14 Haziran 2023 günü, Japon Tütün (JTI), Philip Morris (PMI), British American Tobacco (BAT) ve Imperial Tobacco’nun üst düzey yöneticilerinden oluşan dörtlü bir heyet tütün sanayicileri adına yasadışı tütün ticaretinin önlenmesi için bir kampanya başlattıklarını duyurdu. Bu yazı dizisinde, medyada geniş yer verilen dörtlü çete görüntüsünü, söylemini, tarım ve yasadışı ticaret üzerindeki etkisini masaya yatıracağız. 

Bugünkü bölümde, Dörtlü Çete adını taktığımız bu şirketleri tanımaya çalışacak ve küresel tütün tarımını nasıl biçimlendirdiklerine bakacağız. 

Dörtlü Çete taammüden insan öldürür

Tütün tüketiminin hastalık yapıcı, sakat bırakıcı ve ölümcül etkilerini kanıtlarıyla birlikte bildikleri halde, ulusötesi sigara şirketleri yüzyılı aşkın süredir, agresif pazarlama yöntemleriyle başta sigara olmak üzere tütün ürünü üretip satıyor. DSÖ verilerine göre, tütün kullanımı kalp-damar ve solunum hastalıklarının ve 20’den fazla kanser türünün başlıca risk faktörü. 2020’de kullanım sıklığı erkeklerde % 36,7, kadınlarda % 7,8, genelde % 22,3 olan dünyamızda her yıl 8 milyon kişi tütünden ölüyor. Bunların 1,2 milyonu tütün kullanmayan, ancak tütün dumanına maruz kalmış kişiler. Bu gidişle, yüzyıl sonunda tütünden ölenlerin sayısı yüzyıl içinde 1 milyar kişiyi bulacak. Gelişmiş kapitalist toplumlarda tüketim inişe geçince, Dörtlü Çete üretim ve tüketimi Küresel Güney’e kaydırdı. Bugün, dünyadaki toplam 1,3 milyar tütün kullanıcının % 80’inden fazlası Küresel Güney’de yaşıyor, orada hastalanıyor, orada ölüyor. 

Dörtlü Çete’nin küresel güç konsolidasyonu

Günümüzde, Çin haricinde, dev ulusötesi şirketler küresel tütün piyasasına tam hakim konumda. Dünyada ve Türkiye’de karşımızda aynı 3,5 şirketten oluşan tipik bir oligopol, yani bir tür tekel var. Aslında 3,5 demek daha doğru, ama biz basın toplantısında verilen görüntüden esinlenerek bu yazıda alegorik bir ad takalım, Dörtlü Çete diyelim. Son 40 yıl içinde, neoliberal kapitalizm projesinin estirdiği serbestleştirme, özelleştirme ve finansallaşma rüzgarları sayesinde, Dörtlü Çete muazzam bir güç elde etti. Bunu, bir yandan, finansallaşmanın sağladığı olanaklarla, tütün alanında faaliyet gösteren devlet tekellerini ve ulusal ölçekli şirketleri bünyesine katarak, diğer yandan serbestleştirme sonucu ticari imtiyazlarla yeni piyasalara girerek elde etti. Önce Latin Amerika fethedildi, onu Doğu Avrupa, Orta Doğu, Güney ve Güneydoğu Asya izledi. Bugün tarladan perakendeye kadar, üretim ve ticaretin her aşamasında tam hakimiyet kurmuş durumda. 

Euromonitor verisiyle, 2020 yılı itibariyle, dünyadaki yıllık kayıtlı sigara tüketimi 5.2 trilyon adet. Sigaraya diğer geleneksel ve yeni nesil tütün ürünlerini de eklediğimizde, sektörde toplam yıllık hasılat 2020’de 852,9 milyar USD olarak hesaplanıyor. Türkiye’nin yıllık GSMH’sı da bu civarda. Zaten, Dünya Bankası’nın nominal GSMH sıralamasına dahil edildiğinde, Dörtlü Çete, en büyük hasılata sahip 18. ülke konumunda listeye dahil oluyor; yani ilk 20’ye giriyor. 

Dörtlü Çete’ye giriş izni vermeyen, tütün piyasasını devlet tekeli eliyle yöneten Çin’i dışarda tutarsak, Dörtlü Çete’yi oluşturan şirketlerin 2020 itibariyle küresel sigara piyasası payları Euromonitor verisiyle şöyle: PMI ve Altria % 25,9, BAT % 24,0, JTI % 8,1, Imperial Tobacco % 3,5, KT&G % 1,3. Bunların birçoğu, geçen yüzyılın başlarındaki kuruluşlarından beri, ulusötesi nitelikler ve içinden doğdukları emperyalist sistemin uzantısı olma özellikleri sergiliyor. 

Dörtlü Çete’yi küresel sermaye denetim ve etki ağının bütünleşik bir unsuru olarak ele almak gerek. Her bir şirket, hem ağdaki diğer şirketlerle, hem de hissedarları ve dünyanın dört bir yanındaki yüzü aşkın iştirakiyle yoğun, yönetim, denetim, iyelik, kredi ve ticaret ilişkileri içinde. Günümüzde dünya borsalarında işlem gören hisselerinin ezici çoğunluğu küresel finans sermayenin iyeliği, dolayısıyla kontrolü altında. Bu anlamda aslında Dörtlü Çete, küresel finans sermayenin taşeronu olarak faaliyet gösteriyor dünya arenasında. Şirketlerin faaliyet raporlarına baktığımızda da, yaptıkları iş tütün ürünü üretip satmaktan çok, parayı, dövizi, borcu, nakdi döndürmek üzerine kurulu. Ayrıca, BAT’ın % 9 hissesi Birleşik Krallık Hazinesi’ne, JTI’nin % 33 hissesi Japon Maliye Bakanlığı’na ait. 

Dörtlü Çete ne iş yapar?

Dörtlü Çete, ürünlerini birer nikotin zerk aracı olarak tasarlar. Adeta, eczacılığa öykünen bir yaklaşımla, 600’den fazla katkı maddesi kullanılarak, ürünün tadının yumuşatılması, içiminin kolaylaştırılması ve bağımlılık yapıcı özelliğinin ayarı yapılır. İster sigara gibi geleneksel ürünler olsun, ister zarar azaltım iddiasıyla pazarlanan yeni nesil ürünler, amaç hep aynıdır: Pazarlama hedefleri doğrultusunda ürünü cazip kılmak ve bağımlılık yapıcı özelliğini, yani nikotin zerkini, farklı biçimlerde yeniden düzenlemek. Bunun ARGE’si için büyük kaynaklar, yüzlerce bilimcinin aklı, emeği heba edilir. 

Ürün tasarımı, doğrudan pazarlama stratejisine hizmet eder. Öldüren bir ürünün pazarlanmasından söz ediyoruz. Hiç de kolay değil! Ürünü bir haz ve arzu nesnesi olarak benimsetmek, ona ihtiyacımız olduğunu hissettirmek için benliğimizin en derinlerine sirayet edebilen son derece agresif bir pazarlama.

Dörtlü Çete sistematik olarak, ticari çıkarları doğrultusunda siyasi süreçlere müdahale eder. Bunun için ayrı departmanları, yetişmiş elemanları vardır. Sadece kapalı kapılar ardında ve yolsuzluk-rüşvet yoluyla değil, kurumsal sosyal sorumluluk, halkla ilişkiler, medya ilişkileri, lobicilik, odalarda, birliklerde, siyasi karar mekanizmalarında temsil gibi mecralarda yapar bunu.

Dörtlü Çete’nin alameti farikası: süper-süper kârlar

Tütün ürünü imalatı günümüzde tam otomatize. Şirketlerin iddia ettiğinin aksine, sektörde doğrudan istihdam hiç de yüksek değil ve çalışanların büyük bölümü esnek çalışmaya dayalı satış ve pazarlama alanında görevlendiriliyor. Dörtlü Çete’nin süreğen süper kârının temel kaynağı, dünyanın dört bir yanındaki tütün çiftçilerinin ucuzlatılmış emek gücünün aşırı sömürüsü. Tütün yetiştirmek, kurutmak, işlemek yılın tamamına yayılan son derece emek yoğun bir uğraş. Dörtlü Çete buradaki artık değere el koyduğu gibi, buna tekel rantı ve emperyalist rant da ekleyerek süper-süper kârlarla faaliyet gösteriyor.

Hedeflediği kâr ve hasılat düzeyine erişmek için, Dörtlü Çete, diğer küresel oligopoller gibi, dünyayı kendi küresel köyü haline getirmiş durumda. İmalat ve tüketimin Küresel Güney’e kaydırılmasında olduğu gibi, tütün tarımı da, geleneksel tütün yetiştiren bölgelerden Küresel Güney’in gitgide daha yoksul ülkelerine, bölgelerine kaydırıldı, oralarda yaygınlaştırıldı. Bu coğrafi kaydırma ve yayılma sayesinde, dünya tütün yaprağı üretimi 1990’larda 9 milyon ton ile doruğa ulaştı. Üretimdeki artış sonucu, sonraki yıllarda fiyatlar hızla düştü, tütün çiftçisinin geliri daraldı, ihracatçı ülkelerin ihracat gelirleri düştü. 
Dörtlü Çete lobisi hükümetlerden tarımsal desteklere ve alımlara son vermelerini ve yerine sözleşmeli tarım düzeni getirmelerini talep etti. Dünyanın dört bir yanında neredeyse eşzamanlı sözleşmeli tarıma geçildi. Sözleşmeli tarım altında, tütün çiftçisi aileler kendi toprakları üzerinde ulusötesi şirketlerin taşeronu haline geldiler, işçileştiler. Şirketler koşullarını ve fiyatını kendilerinin belirlediği bu sözleşmelerden süper kârlar elde ederken, tütün çiftçileri tarımsal üretimin bütün risklerini sırtlamak zorunda kaldı, geçim koşulları gitgide kötüleşti. 

Dörtlü Çete lobisi hükümetlerden tütün ticareti önündeki engelleri kaldırmasını talep etti ve bunda da başarılı oldu. Günümüzde, her ülkede kurulu iştirakleri arasında serbestçe alım-satım yapabiliyor, küresel ölçekte en ucuz tütünlere erişebiliyor, üretim maliyetlerini istediği gibi ucuzlatabiliyor. 

Geçim koşullarının zorlaşması sonucunda, dünyanın dört bir yanındaki tütün çiftçileri, alternatif üretim olanaklarının ve teşviklerin yokluğunda, tarımsal üretimi bırakarak mülksüzleşti, kente göçtü, üretime devam edenler ise gitgide daha fazla ücretsiz aile işçiliğini devreye soktu. Tütün yetiştirilen bölgelerde çocuk işçiliğinin de, kırsal yoksulluğun da artmasının en baş sorumlusu Dörtlü Çete’dir.

Sözleşmeli tarımın ve ticaret serbestisinin kazanan ve kaybeden tarafları

Dörtlü Çete’nin son 30 yılda dünyada tütün tarımını nasıl altüst ettiğini aşağıdaki grafikten izlemek olası. Dünya genelinde % 17,5 daralma yaşanırken, geleneksel tütün tarımının yapıldığı ülkelerde büyük kayıplar gözlemleniyor. Üretim hacmi % 75 oranında azalan Türkiye en kötü etkilenen ülkeler arasında. Komşu Bulgaristan ve Yunanistan’da durum daha da vahim. Ancak, Brezilya, Pakistan ve Tanzanya gibi ülkelerde tam tersi bir durum var; oralarda üretim patlaması yaşanmış. Bu grafiğin ortaya koyduğu tablo, piyasaların veya hükümetlerin işi değil; doğrudan ucuz emek gücü peşinde küresel tarımı tahakkümü altında tutan Dörtlü Çete’nin marifeti. Burada tek kazanan taraf Dörtlü Çete. Türkiye, Brezilya, Tanzanya ve hatta ABD’deki tütün çiftçilerinin hepsi kaybeden taraf.


Yazının yarın yayınlanacak ikinci bölümde Dörtlü Çete’nin Türkiye’de tütün tarımını nasıl çökerttiğine ve önemli boyutta bir pazar payını kaptırdıkları yerli üretime dayalı yasadışı tütün ticaretinin asıl müsebbibinin bizzat kendileri olduğunu göstereceğiz. Üçüncü bölümde, yasadışı ticaretle mücadele neferi rolüne bürünen, halk sağlığı şarlatanlığı yapan Dörtlü Çete’nin söz konusu kampanyasının reklam, tanıtım mahiyetine dikkat çekerek, suç isnadında bulunacağız.

(II)

Bu yazı dizisinde, medyada geniş yer verilen dörtlü çete (JTI, PMI, BAT, Imperial Tobacco) görüntüsünü, söylemini, tarım ve yasadışı ticaret üzerindeki etkisini masaya yatırıyoruz.

14 Haziran 2023 günü, Japon Tütün (JTI), Philip Morris (PMI), British American Tobacco (BAT) ve Imperial Tobacco’nun üst düzey yöneticilerinden oluşan dörtlü bir heyet tütün sanayicileri adına yasadışı tütün ticaretinin önlenmesi için bir kampanya başlattıklarını duyurdu. Bu yazı dizisinde, medyada geniş yer verilen dörtlü çete görüntüsünü, söylemini, tarım ve yasadışı ticaret üzerindeki etkisini masaya yatırıyoruz.

Dünkü bölümde, Dörtlü Çete adını taktığımız bu şirketlerin oligopolik yapısını ve küresel tütün tarımını nasıl biçimlendirdiklerini irdeledik. Bugünkü ikinci bölümde Dörtlü Çete’nin Türkiye’de tütün tarımını nasıl çökerttiğini ve önemli boyutta bir pazar payını kaptırdıkları yerli üretime dayalı yasadışı tütün ticaretinin asıl müsebbibinin bizzat kendileri olduğunu göstermeye çalışıyoruz. 

Türkiye tütün sektöründe yabancı sermaye kontrolü

Tütün sektörü Türkiye’de yabancı sermaye iyeliğinin ve dolayısıyla kontrolünün en yüksek olduğu başlıca sektör. TÜİK 2012 verisine göre, sektörde yabancı sermaye kontrolü % 87,9. Bunu, büyük arayla, “bilgisayar, elektronik ve optik ürün imalat” sektörü (% 45,8) ve “motorlu kara taşıtı, treyler ve yarı treyler imalat” sektörü (% 45,3) izliyor. 

Bu sektörde, ileri teknoloji, nadir elementler veya dev finansman gereksinimi mi söz konusu ki, tüm sanayi ve hizmet sektörlerinden çok daha yüksek düzeyde yabancı sermaye yatırımı peydah olmuş? Aksine, Türkiye geleneksel bir tütün tarımı ülkesi, oryantal tütünün anavatanı. Ege’de, Doğu ve Güney Doğu Anadolu’da, Karadeniz’de bol tütün yetişiyor. Öyle ki, Türkiye’de tütün köylüsünün her yaştan aile bireyinin emeğine alın terini katarak ürettiği tütünden daha ucuz bir emek ürünü az bulunur. 

Teorik olarak, biraz sermayesi olan herkes, tütün satışı yapan yüzlerce e-ticaret sitesinden ucuz tütün satın alabilir ve yine internetten külüstür sigara sarma makinesi, alet edevatı edinerek kolayca sigara imalatına girişebilir. Hele bir de, ülkenin uçsuz bucaksız kayıtsız ekonomisiyle temas kurulursa, kısa sürede pazarlama ağı da oluşuverir. Ucuz, düşük teknolojili, kolay ve çok kârlı, değil mi? Ama, yakın zamana kadar Dörtlü Çete’nin tam hakimiyet kurduğu piyasada yerli sermayenin böyle bir hareket olanağı yoktu. 

Sözleşmeli tarıma geçiş ve Tütün Fonu’nun sıfırlanması

Bunun nedeni, sektörün tamamına bir deli ceketi gibi giydirilen, IMF dayatması Derviş kanunlarından önde geleni, 4733 sayılı Tütün Kanunu. Ateşli tartışmaların, bakan istifalarının ve Sezer’in vetosunun ardından, 2002 başında yürürlüğe giren bu Kanun, yüksek giriş engelleriyle Dörtlü Çete’nin oligopolünü koruma altına aldı, sınırsız üretim ve ticaret ile fiyat serbestisi hükümleriyle yüksek kârlılıklarını garantiledi. Ancak en büyük dönüşümü tütün tarımında yaptı: Tarım destekleri ve alımları terk edilerek, tütün köylüsünü ulusötesi şirketlerin şartlarına ve düşük fiyatlarına mahkum eden sözleşmeli tarıma geçildi.
2009 yılında “yabancı tütün ile yurt içinde harmanlanmış ve imal edilmiş (blended) sigaraların bünyesine giren yabancı tütünün ithali sırasında CİF bedel üzerinden 3000 USD/ton fon alınmasına” dair Bakanlar Kurulu Karar’ı, daha sonraki yıllarda AB müzakerelerine takıldı, piyasa köktenciliğinin “ulusal ve yabancı tütün yetiştiricileri ve imalatçısına eşit uygulama” düsturu doğrultusunda nihayet 2018’de sıfırlandı, diğer bir deyişle yerli üreticileri korumayı hedefleyen bir mekanizma ortadan kaldırıldı. Tütün Fonu’nun sıfırlanmasının 2022’de ithal edilen 114.379 ton üzerinden etkisini hesaplayacak olursak, 2022 yılı için bu tutar 343 milyon USD’yi buluyor. Yani, Fon’un sıfırlanmasıyla, 2022’de Dörtlü Çete 343 milyon USD maliyet indirimine kavuşurken, aynı tutarda Hazine kaybı yaşandı, tütün çiftçisi işsiz bırakıldı. 

Yazının dünkü bölümünde belirttiğimiz küresel ölçekte sözleşmeli tarıma geçiş ve dış ticaret engellerinin kaldırılması politikaları Türkiye’de de geçerli hale getirildi. 

Tütün tarımının çökertilmesi

Tütün Kanunu ile getirilen sözleşmeli tarım ve Dörtlü Çete’nin kendi küresel köyünden ucuz tütün tedarik edebiliyor olması, Türkiye’de tütün tarımını çökerten, tütün çiftçisini yoksullaştıran, göçe zorlayan, akabinde yasadışı piyasaya yönelik kayıtdışı üretime yönelten başlıca iki unsur. Kanun’un yürürlük kazandığı 2002’de 406 bin olan kayıtlı tütün çiftçisi sayısı 20 yıl içinde on kat azalarak 2022’de 41 bine düştü. Türkiye’nin üretimi, 1970’li yılların ortasında 325 bin ton ile dünya tütün yaprağı üretiminin % 5,7’sini temsil ederken, 2013’ten itibaren dünya üretiminin düzenli olarak düşmesine rağmen, 2021’de Türkiye’nin dünyadaki payı 73 bin ton ile % 1,24’e düştü. 

Aşağıdaki grafikten görüleceği üzere, Türkiye 1990’a kadar tütün ihracatçısı ülke olarak sıfır ithalat yaparken, günümüzde net tütün yaprağı ithalatçısı haline geldi ve dış ticaret makası gitgide açılıyor. Bu tablo da, “piyasaların işi” değil, doğrudan Dörtlü Çete’nin marifeti. Zira, bizim ithalat-ihracat olarak nitelendirdiğimiz kalemler, onlar için küresel köylerinde şirket içi yapılan alım ve satımlardan ibaret. İthalat niye artıyor? Yanıtı çok basit: Çünkü, Malawi’de, Zimbabve’de, Tanzanya’da üretilen tütünler daha ucuz.

Serbestleştirme politikaları öncesinde Türkiye’de üretilen sigaralarda % 100 yerli tütün kullanılırken, aşağıdaki grafikten izlenebileceği üzere, 2022’de bu oran % 13’e düşmüş durumda. Sigaraları üreten Dörtlü Çete, başka yerde daha ucuza ürettirebildiği için, % 87 oranında ithal tütün kullanmayı tercih ediyor. 

Organize yasadışı tütün ticaretinin gelişimi

Sözleşmeli tarım, ucuz tütün ithalatı ve Dörtlü Çete’nin sigara piyasasında kimseye geçit vermeyen hakimiyeti ile Türkiye’de tütün tarımı çökertilirken, bunun sonucunda ve buna bir tepki olarak, günümüzde toplam sigara ve sigara muadilleri piyasasının dörtte birini oluşturan organize yasadışı tütün ticareti baş gösterdi ve son yıllarda hızla gelişti. Diğer bir deyişle, Dörtlü Çete’yi koruma altına alan 4733 sayılı Kanun ile sektöre giydirilen deli ceketinin dikişleri belli bir gerilim noktasından sonra tutmadı, patladı; Kanun’un dışına çıkan arayışlar güç kazandı. Yasadışı ticaretin arkasında, hem kayıtdışı ekonominin dağıtım ve satış ağlarıyla hem de tütün çiftçileriyle güçlü bağlantıları olan, ismen bilinen yerli tüccarlar ve komisyonculardan oluşan bir dizi aktör var. 

Türkiye’de daha önce de kayıtdışı tütün üretimi ve sarmalık kıyılmış tütün satışı söz konusu olmakla birlikte, 2017 yılına gelindiğinde, Kanun’un dışında gelişen yerli üretim sarmalık kıyılmış tütünlerin yasadışı ticaretinin ulaştığı boyut ve organizasyon düzeyi bir düzenleme krizine yol açtı. Ülkenin her yerinde sayıları binlerle ifade edilen açık tütün ve dolgulu makaron satan “tütüncü” dükkanlar, tezgâhlar türedi. Ancak bu piyasanın gerçek boyutları, hacmi hakkında resmi veri yok. Dörtlü Çete, yasadışı tütün piyasasının pazar payının % 30’a yaklaştığını, 40 milyar adet sigaraya eşdeğer olduğunu iddia ediyor. Bu iddianın doğruluğunu sınayabilmek, piyasanın karanlıkta kalan ruhsatsız bölümünü aydınlatabilmek için elimizde kamu idaresi tarafından yürütülen düzenli, güvenilir, detaylı piyasa araştırması verileri olması gerekir, ancak alacakaranlık devam ediyor.

AKP’nin oyalama politikası

Hızla pazar payı kaybeden ve oligopol düzenini korumak isteyen Dörtlü Çete, 2017’den beri, iktidardan, hapis cezası dahil, ağır yaptırımlarla yasadışı ticaretin önünü almasını talep ederken, yüksek kârlı tütün piyasasından pay talep eden yerli yasadışı ticaret çetesi ise vergilerin düşürülmesini ve yasallaşma için koşulların oluşturulmasını talep edip durdu. Taraflar arasındaki gerilim gazete sütunlarından sokak gösterilerine kadar yayıldı.

AKP iktidarı, her iki tarafı da memnun etme gayretiyle, bir yandan hapis cezası getirdi, diğer yandan yürürlük tarihini defaten erteledi. Bir yandan baskınlar, gözaltılar ile yasadışı ticaretle mücadele görüntüsü verdi, diğer yandan tonlarca ürünün taşınmasına, dağıtımına ve satışına göz yumdu. Bir yandan sarmalık kıyılmış tütün için ÖTV oranını düşürdü, üreticilerin kooperatif kurarak yasal sarmalık kıyılmış tütün üretmelerini kolaylaştırdı, ancak bundan en fazla Dörtlü Çete yararlandı. Tütün ekilen bölgelerdeki seçim sonuçlarına bakacak olursak, AKP’nin tarafları oyalama politikasının kendisi için bu aşamada gayet olumlu sonuçlandığı anlaşılıyor. 

Ancak, çok boyutlu çözümsüzlük devam ediyor. Türkiye’de hem Dörtlü Çete’nin hakim olduğu yasal sigara piyasası büyüme eğilimi gösteriyor, hem de yerli üretim sarmalık kıyılmış tütün ve bu tütünlerden imal edilen dolgulu makaronların yasadışı piyasası göz ardı edilemeyecek bir hacme ve organizasyon kapasitesine ulaştı. Tütün arzını denetim altında tutacak tarım planlaması yapan, çiftçi-devlet ilişkisini yeniden tesis eden, korumacı, destekleyici ve denetleyici yöntemlerle tarımsal üretimi yönlendiren bir kamu yönetiminin yokluğunda bu çözümsüzlüğün halk sağlığı üzerinde ağır sonuçları olmaya devam edecek.

Yazının yarınki üçüncü ve son bölümünde, yasadışı ticaretle mücadele neferi rolüne bürünen, halk sağlığı şarlatanlığı yapan Dörtlü Çete’nin söz konusu kampanyasının reklam, tanıtım mahiyetine dikkat çekerek, suç isnadında bulunacağız.

(III)

Bu bölümde halk sağlığı şarlatanlığı yapan Dörtlü Çete’nin söz konusu kampanyasının sahteliğini ortaya koyuyor, reklam, tanıtım mahiyetine dikkat çekerek, suç isnadında bulunuyoruz.

14 Haziran 2023 günü, Japon Tütün (JTI), Philip Morris (PMI), British American Tobacco (BAT) ve Imperial Tobacco’nun üst düzey yöneticilerinden oluşan dörtlü bir heyet tütün sanayicileri adına yasadışı tütün ticaretinin önlenmesi için bir kampanya başlattıklarını duyurdu. Bu yazı dizisinde, medyada geniş yer verilen dörtlü çete görüntüsünü, söylemlerini, tarım ve yasadışı ticaret üzerindeki etkisini masaya yatırıyoruz.

Yazının ilk bölümünde, Dörtlü Çete adını taktığımız şirketlerin oligopolik yapısını ve küresel tütün tarımını nasıl biçimlendirdiklerine irdeledik. İkinci bölümde Dörtlü Çete’nin Türkiye’de tütün tarımını nasıl çökerttiğine ve önemli boyutta bir pazar payını kaptırdıkları yerli üretime dayalı yasadışı tütün ticaretinin asıl müsebbibinin bizzat kendileri olduğunu göstermeye çalıştık. Bugünkü üçüncü ve son bölümde ise, kanun ve nizamdan yana, yasadışı ticaretle mücadele neferi rolüne bürünen, halk sağlığı şarlatanlığı yapan Dörtlü Çete’nin söz konusu kampanyasının sahteliğini ortaya koyuyor, reklam, tanıtım mahiyetine dikkat çekerek, suç isnadında bulunuyoruz.

Dörtlü Çete yasadışı ticaretle mücadele neferi rolünde

Dörtlü Çete’nin 14 Haziran’da İstanbul’da düzenlediği basın toplantısı hayli ilginçti. “Yasa Dışı Kapı Dışı” logolu, tanıtım videolu, web sayfalı bir kampanya ile toplumun karşısına çıktı Türkiye’de faaliyet gösteren ulusötesi sigara şirketlerinin dört üst düzey yöneticisi. Oysa, tütün kullananların bile içtikleri sigaranın kim tarafından üretildiğini farkında olmadığı ülkede, ulusötesi şirketler arka planda durur, kamuoyuna duyurmak istedikleri mesajları genellikle medyadan sözcülerin veya bazı üçüncü tarafların aracılığıyla verir, tütün sanayicileri kimliğiyle bir heyet halinde nadiren basın açıklaması yapar. Yasadışı ticaret konusunda daha önce TESK başkanı Palandöken ile işbirliği yapıldığına şahit oluyorduk. Zaten, basın toplantısında izletilen videonun orijinalinin sonunda TESK amblemi varken, gösterimde bu amblem kaybolmuştu. Anlaşılan, video önce TESK için yaptırılmış, daha sonra TESK dışlanarak, video kendi kampanyalarına mal edilmiş.

Dörtlü Çete, yurtdışında yasadışı ticarete karıştıkları iddiasıyla haklarında açılan davalardan hiç söz etmiyor, kendi markalarını taşıyan elektronik sigara ve ısıtılan tütün ürünlerinin ülkedeki yaygın yasadışı ticaretini ağzına almıyor, tütün tarımını kendisinin çökerttiğinden bahsetmiyor, yasadışı tütün ticaretinin ortaya çıkmasının baş müsebbibinin kendisi olduğundan hiç mi hiç söz etmiyor. 

Ama, yasadışı sarmalık kıyılmış tütün ticaretinden çok şikayetçi. Türkiye’den kaldırdıkları hasılattan büyük bir payı kaptırdıkları yasadışı ticaretle mücadele için çağrı yapıyor. Vergi kaybına ve milli güvenlik tehdidine vurgu yaparak, iktidarın hassasiyetlerine sesleniyor. 150 bin satış noktası ve 50 bin çiftçiyi yanlarında göstererek, sadece dört adet ulusötesi şirketin Türkiye iştirakinden ibaret olmadığını, kitlesel bir gücü de temsil ettiğini ima ediyor. Dörtlü Çete, bir toplumsal meşruiyeti varmış gibi, kanun ve nizamdan yana olduğunu sürekli vurguluyor, bu uğurda bilinçlendirme kampanyası yürüteceğini bildiriyor ve yeni yasal düzenlemeler ve ek önlemler talep ederek bu yönde siyasi müdahaleleri olacağının işaretini veriyor.

Halk sağlığı şarlatanı

Yasadışı ticarete karşı argümanlardan biri de, “hiçbir ürün standardına bakılmadan, içine ne konulduğu belli olmadan, yasal etiketler, sağlık uyarıları, genel uyarılar, bilgiler, mesajlar olmadan” satılan ürünlerin hijyen ve sağlık açısından tehlikeli olması. Diğer yandan, yasadışı ticaretin içinde olanlar da, ürünlerinin “katkısız” olduğunu iddia ederek, sağlığa daha az zararlı olduğu imasında buluyor.

İşin doğrusu ise şöyle: her iki tür ürünün de içinde ne olduğunu, üreticileri dışında, aslında kimse bilmiyor. Tarım ve Ormancılık Bakanlığı websitesinde, geçmiş tarihte piyasada bulunan bandrollü tütün ürünlerinde yer alan girdiler, marka belirtmeden, icmal listesi halinde, miktar ve sağlık etkileri açıklaması olmadan, sadece üreticilerin beyanına dayalı olarak, yayınlanıyor. Türkiye’de, kanuni yükümlülük olmasına rağmen, bağımsız inceleme laboratuvarı da, ürün düzenlemesine ışık tutacak bağımsız bilim kurulları da kurulmadı, kurulmak istenmedi. Ticari sır perdesi sımsıkı kapalı tutuluyor. 

Önemli olan şu: Tütün ürünü tüketiminin her çeşidi öldürücüdür. Tütün ürünlerinin içinde toksik maddeler, bağımlılık artırıcı, cazibe artırıcı katkı maddeleri de bulunmaktadır. Tercih, asla bandrollü marka veya makaron arasında değil, halk sağlığını önceleyen bir toplum düzeninden yana olmalıdır.  

Yeni nesil ürünlerin yasallaştırılması için prelüd

Yasadışı ticaret Dörtlü Çete’nin canını fena sıkıyor, acil iyileştirme bekliyor, ancak gözü başka bir yerde. Basın toplantısının içeriği ve tarzıyla, iktidarın yanında, “kanun ve nizam”dan yana olduklarını gösterdiler. Açtıkları bu iletişim penceresinin devamında, yeni nesil tütün ve nikotin ürünlerini gevşek ve elverişli koşullarla Türkiye pazarına sokacak düzenlemelerin peşinde olacaklardır. İktidar cephesinden bu konuda çelişkili sinyaller geldi, ancak bugüne kadar ne üretim ne de piyasaya arz için bu ürünlere ruhsat verilmedi. Türkiye’de tütün ürünü arzını planlı biçimde daraltmak gerektiği halde, bir de yeni nesil ürünlerin yasal piyasada boy göstermesi, büyük bir akıldışılık olacak, halk sağlığına geri dönüşü çok zor bir darbe vuracaktır.

Dikkat: Dörtlü Çete kampanya düzenleyemez!

Türkiye’nin de taraf olduğu Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesi, kapsamlı reklam, tanıtım ve sponsorluk yasaklarının tütün ürünlerinin tüketimini azalttığı kabulüyle, taraflardan dolaysız ve dolaylı her türlü tütün reklamı, tanıtımı ve sponsorluğunu yasaklamalarını istiyor. Bu bağlayıcı uluslararası antlaşmanın 2008 yılında uyarlandığı 4207 sayılı Kanun’un 3. Maddesinde, söz konusu kapsamlı yasaklar, 5. Maddesinde ise bunların ihlaline ilişkin cezai yaptırımlar düzenlenmiş durumda. Buna göre, basın toplantısı ve burada duyurulan kampanya, tütün ürünlerinin halk tarafından alınmasını ve tüketilmesini özendirecek unsurlar içerdiği, şirketlerin ve ürünlerinin tanıtımını yaptığı ve sağlık konusunda yanıltıcı imalar içerdiği için, hem TKÇS’yi hem de 4207 sayılı Kanun’u ihlal ediyor. İlgili Makam tarafından derhal kanuni ceza uygulaması yapılmalı, ilgili kampanya sonlandırılmalıdır.

Ne yapmalı?

Yasal ve yasadışı ikili tütün piyasası yapısının sürdürülmesi de, yasadışı piyasanın yasallaştırılması da, özünde tütün tüketimini azaltan hiçbir unsur içermiyor; aksine, tütün ürünü arzını artırıcı, tüketimi teşvik edici modeller olarak karşımızda duruyor. Tüketimi gerçekten hızla aşağı çekmek için, halk sağlığına, planlamaya ve devlet denetimine dayalı bir tütün politikasını savunmaktan, 4733 sayılı Kanun’u çöpe atmaktan, Dörtlü Çete’yi sepetlemekten, hem halkın akciğerlerini, hem çiftçinin geçimini, sosyal haklarını, çoluğunun çocuğunun eğitimini gözeten bir üretim planlaması yapmaktan ve bunların koşullarını aramaktan başka çare yok.

MERYEM VİTNİ/soL-Özel


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder