18 Ağustos 2023 Cuma

Az Neo-Osmanlıcılık, bolca İslam: Türk sermayesinin Afrika seferi + Türkiye Afrika’da tarımda ne yapıyor? + Dış politikada Afrika 'açılımı' (soL)

 Az Neo-Osmanlıcılık, bolca İslam: Türk sermayesinin Afrika seferi (Orhan Gökdemir-soL/Analiz)

Erdoğan ve partisinin Afrika’ya yönelik emelleri ve uzun vadeye yayılmış planları var. Yardım götürürken gördükleri uygun ve verimli arazileri de kiralıyorlar. Bunlar hep o büyük planın getirileri.

“Afrika Seyahatlerim” Emine Erdoğan’ın gezi anıları kitabı. Güncel fiyatı 56 TL. Bunu alana Tayyip Erdoğan’ın “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” adlı kitabı öneriliyor. Onun ederi ise 34,90. Bu gerçeğe çok yakın bir fiyatlandırma. Artık Türkiye’de Afrika, adil bir dünya hayalinden daha değerli. Emine Erdoğan, özenle kaleme aldığı kitabında 2014-2020 yılları arasında Cezayir, Ekvator Ginesi, Etiyopya, Cibuti, Somali, Fildişi Sahili, Gana, Nijerya, Gine, Uganda, Kenya, Tanzanya, Mozambik, Madagaskar, Sudan, Çad, Tunus, Moritanya, Mali, Güney Afrika Cumhuriyeti, Zambiya, Gambiya ve Senegal olmak üzere 23 Afrika ülkesine gerçekleştirdiği seyahat anılarını anlatıyor. Tabii tek başına gitmedi oralara, eşinin yanında ve kalabalık refakatçilerin arasındaydı. Kendine gösterilen dramlara ağladı da. Hepsi gerçektir.  

Tabii Emine Hanım ve eşinin bu kadar çok Afrika gezisi yapması da rastlantı değil. Erdoğan ve partisinin Afrika’ya yönelik emelleri ve uzun vadeye yayılmış planları var. TRT ve türevleri Afrika’ya yardım programları ile dolu. Yardım götürürken gördükleri uygun ve verimli arazileri de kiralıyorlar. Bunlar hep o büyük planın getirileri. 

Türkiye'nin devlet eliyle Afrika'da toprak kiralayıp tarımsal üretim yapma hamlesi AKP’nin artık iktidara oturduğu 2013 yılına dayanıyor. Görevde olduğu sırada Erdoğan ile son derece sıkı ilişkileri bulunan devrik diktatör El Beşir döneminde, Sudan’da Beyaz Nil Nehri kenarında 99 yıllığına 500 bin hektar arazi kiralandı. Bunun yanında Sevakin Adası’nda Türkiye’ye 99 yıllığına tahsis edilmiş bir bölgede askeri üs oluşturuldu. 2013’te Etiyopya’nın Omo Vadisi’nde 25 yıllığına kiralanan 50 bin hektarlık bir arazide ELSE Şirketler Grubu patronu Seyfettin Koçak, İmam Altınbaş ve Kasım Külek Öz pamuk üretimine girişti. Çoğu yerel halktan oluşan işçileri ayda 30 ila 50 dolara çalıştırıyorlardı. Uzaklardan gelen bu patronlar sayesinde düzenli maaşları olmuştu!

Elbette Afrika’da Türk varlığı tarım sektörü ile sınırlı değil. Başta inşaat, enerji, eğitim, sağlık, kültür alanları gözde yatırım alanları. Özellikle ulaşım ve altyapı inşaatları Türk girişimcilerin ellerinde. Bölgeye yatırım yapan firmalara hazine garantili finansman sağlanıyor, teşvik ediliyor. Emine Hanım gezmiş, görmüş, beğenmiş, tereddüde mahal yok deniliyor. 

Plan var ama

Sudan ile Türkiye arasında tarımsal üretimin artırılması amacıyla, 2014’te anlaşma imzalandı. 2015’te anlaşma uygulamaya konuldu. Sudan’da 12 bin 500 hektar arazide “pilot çiftlik” kurulması kararlaştırıldı. Bunun için yüzde 80’i TİGEM’e, yüzde 20’si Sudan’a ait olan “Türk Sudan Uluslararası Tarım ve Hayvancılık AŞ” kuruldu. İşler palana uygun ilerliyordu. 

Ancak daha yolun başında çiftlik kurulacak toprakların merkezi yönetimin değil, eyaletlerin veya kabilelerin kontrolünde olduğu ortaya çıktı. Anlaşma yapılan arazilerin üstünde köyler vardı ve o köylerin anlaşmadan falan haberi yoktu. Toprakların bir kısmı da tarıma elverişli değildi. Ayrıca güvenlik sorunları vardı, kabileler ve silahlı çeteler bölgeye girecek işletmelerden “zekât” adı altında haraç istiyordu. Daha fenası verilmezse cebren almaya yeltenmeleriydi. Dört milyon hektar tarım arazisi böylece âtıl kalmıştı. 

Muhalefet partileri bu sıkıntıyı duydu, “ne olacak şimdi” diye sordu. Erdoğan, 2020’de, eleştirenlere cahiller diye çıkıştı. Toprak kiralamada amaç bir asır sonrasının taleplerine hazırlık yapmaktı. “Böyle bir derdi olmayanlar ülkemizin niye Sudan’da Nijer’de toprak kiraladığını anlayamıyor. Bu çapsız zihniyet, her konuda karşımıza çıkıyor” dedi.   

Sudan’da sorun çıkmıştı ama Afrika’da devlette arazi de boldu. Erdoğan ve ekibinin sık yaptığı Afrika ziyaretleri, düzenlenen ticaret forumları, toplantılar, THY’nin onlarca uçuşu, hepsi aynı amaca yönelikti. 

Dünya Ticaret Örgütü verilerine göre Afrika’dan en fazla toprak alan ülkelerin başında İngiltere, ABD ve Çin geliyor. Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Rusya, Japonya, İsrail ve Türkiye listenin alt sıralarında. Emek gücü sudan ucuz kıtada. Ağalık düzenine benzer bir kabile düzeni var, işleri kolaylaştırıyor. Üstüne üstlük bolca maden ve petrol de var. Toprak satmaya ve kiralamaya meyilli Kongo ve Sudan gibi ülkeler kıtaya ilgiyi kışkırtıyor. Bu ülkeler topraklarını ya satıyor ya da yüz yıl gibi sürelerle kiralıyor. Öyle ki Kongo, yüzölçümünün dörtte birine denk düşen 8,1 milyon hektar tarım arazisini kiraya verdi. Bir anlamda toprakları üzerindeki egemenlik hakkını da parça parça kiracı devletlere devretmiş oldu. Kiracılar Afrika’nın siyasi, iktisadi, toplumsal hayatının tam ortasında artık. 

Türk sermayesinin Afrika seferi

Türkiye'nin Afrika ülkelerine yönelmesi 1998 yılında hazırlanan “Afrika'ya Açılım Eylem Planı” ile başladı. Ama fikir olarak kalan bu plan, AKP iktidarıyla birlikte uzun vadeli eyleme dönüştü. Türk şirketleri ve TİGEM 2013’ten bu yana Afrika ülkelerinde tarım amaçlı toprak kiralıyor. Bu ülkeler arasında Sudan, Zambiya, Etiyopya, Nijer ve Nijerya var. Ancak Sudan'da yaşanan darbe ve yönetim değişikliği nedeniyle proje hayata geçirilemedi. Türkiye de bunun üzerine Nijer'de arazi kiraladı. Burada yem bitkileri üretilecekti. Ağır aksak adımlarla olsa da ilerleme bariz. TÜİK verileri Türkiye'nin Afrika kıtasıyla ticaretinin 2002 yılında 4,3 milyar seviyesinden, 2020'de yaklaşık 22 milyar dolara çıktığına işaret ediyor. Türkiye’nin dış seferlerinde uç beyi olarak görevlendirdiği Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı’nın (TİKA) Afrika’daki ofis sayısı 22. Ajans kıtada yüzlerce proje yürütüyor.

Bu Türkiye’nin artık kıtada bir oyuncu haline geldiğinin işaretleri. Kıtaya Türkiye’den gelenlerin diğer ülkelerden bir farkı yok ama AKP ve medyasına bakılacak olursa Türkler emperyal heveslerle hareket etmiyor. Maksat kıtaya yardım olsun! Zaten Osmanlılar da kıtaya tamamen insanı amaçlarla el atmamışlar mıydı? Ahmet Davutoğlu, 2009’da, Dışişleri Bakanı olduğu dönemde bunu şöyle dillendirmişti; “Osmanlı'dan kalan bir mirasımız var. 'Yeni Osmanlı' diyorlar. Evet, Yeni Osmanlı'yız. Bölgemizdeki ülkelerle ilgilenmek zorundayız. Hatta, Kuzey Afrika'ya açılıyoruz. Büyük devletler şaşkınlıkla takip ediyorlar. Özellikle Fransa, Kuzey Afrika'ya niçin açıldığımızı araştırıyor. Ben de talimat verdim. Sarkozy hangi Afrika ülkesine giderse kafasını kaldırdığı yerde Türk büyükelçiliği binasını, bayrağını görecek. 'Binaları en güzel yerlerde tutun' diye talimat verdim.”

Yardımlar da diğer akçalı ilişkiler de Osmanlıcılık ve İslamcılık üzerinden ilerliyor haliyle. Böyle olduğu için Türkiye'nin Afrika'daki varlığının en büyük aracısı da Fethullahçılar olmuştu. Fethullahçılar ellerindeki her türlü aparatla bölgeye girmiş, okulları ve yardım kuruluşları ile yerleşmişti. 2016 darbe girişiminin ardından Fethullahçılar hemen her yerde kovalandı, onlardan doğan boşluk Maarif Vakfı, Yunus Emre Enstitüsü ve TİKA ile dolduruldu. Kızılay, İHH ve Anadolu Ajansı ile desteklendi. Türkiye'nin 2002'de Afrika'daki büyükelçilik sayısı 12'ydi, bu sayı 2020 itibarıyla 42'ye çıktı. Türkiye'nin Afrika'daki ticari potansiyelini geliştirme amacıyla çok sayıda şirket ve ticari kurum da rotasını kıtaya çevirdi. Artık Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu'nun (DEİK) 45 Afrika ülkesiyle ortak iş konseyleri var. 

Afrika'ya en çok yatırım yapan Türk şirketleri şöyle:  

  • Summa AŞ: Senegal, Kongo, Nijer, Ruanda
  • Limak: Mozambik, Fildişi ve Senegal
  • Yapı Merkezi: Etiyopya ve Tanzanya 
  • Karadeniz Holding: Mozambik, Gana 
  • Albayrak: Somali

Petrol bunun neresinde?

Tabii denklemde bir de “fosil yakıtlar” meselesi var. Libya’daki iç savaşa müdahil olan ve bu sayede ülke ile deniz yetki alanları anlaşması yapan Türkiye, denizlerinde petrol araması yapması için Somali hükümetinden de davet aldı. Toprak kiralama Afrika ülkelerindeki iktidarlarla sıcak ilişkiler kurulması anlamına geliyor. Diğer alanlardaki ilerlemeler de bunun bir getirisi. 

Petrol varsa silah, çatışma ve asker de olur. Haliyle dış ilişkileri askeri ilişkiler takip ediyor.  Türkiye’nin askeri güç bulundurduğu ülkeler de şöyle: 

  • Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC): 40.000 
  • Suriye: 5.000 – 7.000
  • Irak: 2.500 
  • Somali: 2.000
  • Kosova :400
  • Katar: 300
  • Bosna Hersek: 250
  • Lübnan: 100
  • Azerbaycan: 100-200
  • Arnavutluk: 24
  • Libya: 35-100
  • Demokratik Kongo Cumhuriyeti: 17
  • Mali: 3-5
  • Orta Afrika Cumhuriyeti: 3-5

İngiltere merkezli danışmanlık şirketi Pricewaterhouse Coopers’un (PwC) yayınladığı “Küresel Savunma Perspektifleri 2017” adlı raporuna göre Türkiye, 2016’dan bu yana ABD’den sonra yurtdışında en aktif olan ikinci orduya sahip ülke. 
İktidara yakın bir “araştırma” kuruluşu “Mavi Vatan” doktrininden yola çıkarak ülkeye yeni bir güvenlik bölgesi tarif ediyor. Buna göre Türkiye’nin güvenliği; Kuzey Batıda, Bosna & Hersek, Macaristan, Arnavutluk ve Romanya’dan, Batıda, Libya-Malta arasındaki boğazdan, Tunus’tan, Güney Batıda ve Libya ve Mısır’dan, Kuzeyde, Kırım ve Ukrayna’dan, Kuzeydoğuda; Kafkasya ve Kazakistan’dan, Doğuda Afganistan ve Hazar Denizi kıyıları ve İran’dan, Güneyde Sudan, Somali, Etiyopya ve Bab-ül Mendep Boğazı ve Aden Körfezi’nden; Güney Doğuda, Umman ve Katar ile Hürmüz Boğazından başlıyor. Bu aşağı yukarı Osmanlı sınırıdır. 

Hedef Latin Amerika ve Ukrayna

Sadece Afrika değil, Tarım Bakanlığı, Ukrayna’nın yanı sıra Latin Amerika ve Afrika’daki bazı ülkeler başta olmak üzere toplam 10 ülke ile yürütülen görüşmelerin bazılarının anlaşma ile sonuçlandığını, bazıları ile de temasların sürdüğü belirtildi. Kiralanacak tarım arazilerinde, iklimsel nedenlerle Türkiye’de üretilemeyen veya üretimi yetersiz kalan tarımsal ürünler yetiştirilecek. TİGEM’in öncülüğünde yürütülecek projelerde kiralanan araziler için özel sektör de devreye sokulacak. Örneğin Sudan’da ananas, mango, avokado ve kanola gibi tropikal meyve sebzelerin yanı sıra Türkiye'de üretim açığı olan ayçiçeği, mısır, pamuk, susam, şeker kamışı ve yonca ekilecek. Son dönemde yem fiyatlarının artması nedeniyle, kiralanacak arazilerinde özellikle yem bitkisinin üretilmesine ağırlık verileceği belirtiliyor. Türkiye’de işlenip yurtdışında bisküvi, makarna ve bulgur olarak ihraç edilecek buğdayın üretiminin de yine yurtdışında kiralanacak arazilerde yapılacağı kaydedildi.  2022’de Venezuela heyetinin Türkiye’yi ziyareti sırasında da 400 bin hektarlık tarım alanının Türkiye’ye kiralanması gündeme gelmişti. 400 bin hektar; tüm tarımsal arazi varlığımızın yüzde 20’sine tekabül ediyor. Türk sermayesinin Afrika seferi mehter marşı eşliğinde sürüyor. 

                                                              /././

Türkiye Afrika’da tarımda ne yapıyor? (soL-Özel)

Erdoğan ve ekibinin sık yaptığı Afrika ziyaretleri, düzenlenen ticaret forumları, toplantılar, THY’nin onlarca uçuşu, hepsi aynı amaçla işliyor.

Türkiye’nin Afrika’da kiraladığı topraklar geçtiğimiz yıl epey gündem oldu. Bu alışverişe bir yanda büyük projeler, dev yatırımlar gözü ile bakılırken; diğer yanda, bu topraklarda ne ekilecek, kim ekecek, ekilen kim tarafından nasıl tüketilecek, Türkiye’de ekilmeden bekleyen topraklar ne olacak sorularının yanıtları kimde var, pek bilen yok.

Afrika’nın verimli topraklarının kiralanması ya da satılması, özellikle de emperyalist ülkelerin tarım ve gıda krizine çare üretme girişimleri üzerinden son yıllarda önem kazandı.

Dünya Ticaret Örgütü’nün 2013 kaynaklı bir raporuna göre Afrika’dan en fazla toprak alan ülkelerin başında İngiltere, ABD ve Çin geliyor. Bu listenin alt sıralarına, yani kıtaya ilgi gösteren ülkeler arasına daha güncel olarak Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Rusya, Japonya, İsrail ve Türkiye de eklendi. Yaşlı kıtanın kaderi ne yazık ki değişmiyor: Ucuz emek gücü, görece genç yaş ortalaması, emekçilerin haklarına ilişkin düzenlemelerin oldukça geri olması, kabile düzeninin her tür patron manipülasyonuna açık olması gibi sermaye açısından iştah kabartıcı özellikleri ve bunun üstüne verimli ve işlenmeye açık toprakları, talana açık maden ve fosil yakıt havzaları...

Afrika ülkelerinin de toprak kiralama ya da satmayı bir ekonomi politikası olarak benimsediği söylenebilir. Bunlar arasında Kongo ve Sudan en fazla toprak kiraya veren ülkeler. Bu ülkeler topraklarını ya satmayı ya da yüz yıl gibi çok uzun süreler, yani neredeyse süresiz olarak kiralamayı tercih ediyor. Örneğin Kongo, yüzölçümünün dörtte birine denk düşen 8,1 milyon hektar tarım arazisini kiraya vermiş durumda. Bu elbette kiralayan devlet ve burjuvazi açısından oradaki çalışma ilişkilerine, toplumsal yaşama ve siyasete de müdahil olmak demek.

'Bir asır sonrasına hazırlık'

Türkiye’den sermaye sahiplerinin ve TİGEM’in 2013’ten bu yana Afrika ülkelerinde tarım amaçlı toprak kiraladığı çok kez basına yansıdı. Bu ülkeler arasında Sudan, Zambiya, Etiyopya, Nijer ve Nijerya bulunuyor.

Erdoğan da geçtiğimiz aylarda yaptığı bir konuşmada, Türkiye’nin toprak kiralamada amacının bir asır sonrasının taleplerine hazırlık yapmak olduğunu savunmuş, “ülkenin Sudan’da Nijer’de niye toprak kiraladığını anlayamayanlar”ı çapsızlıkla suçlamıştı.

Diğer yandan yüz yıl sonrasının taleplerine hazır olmayı bırakın, yarın hangi adımı atacağını, hangi ters manevrayı yapacağını bilemediğimiz bir iktidarın Afrika’da kiralanan topraklara iişkin uzun vadeli bir planlama içinde olduğuna inanmak son derece güç.

Bizzat Anadolu Ajansı’nda Afrika’daki dış ülke tarım faaliyetlerinin “az masrafla çok kazanç fırsatı” olarak kıtanın istismar edilmesi anlamına geleceğinin ifade edildiği makaleler de yayımlanıyor; ancak “emperyal heveslerle hareket etmeyen, rekabetçi olmayan Türkiye”nin altı çizilerek.

Az masrafla çok kazanç hedeflerinin ve sınırlarından binlerce kilometre uzağa yatırım yapmanın hangi heveslerle açıklanacağına pek değinen yok. Bölgedeki kâr olanaklarının peşinden koşan onlarca başka aktör varken rekabetsiz bir senaryo nasıl mümkün olur, buna değinen de yok.

Onun yerine, Afrika’ya dönük sermaye yatırımlarına meşru bir görüntü kazandırmak konusunda epey çaba harcanıyor. İktidara yakın kalemler tarafından Afrika’ya ilişkin Osmanlı dönemindeki “insani ilişkiler” üzerinden bir tarih anlatısı yapılıp, uzun bir aradan sonra nihayet son yirmi yılda ilişkilerin yeniden toparlandığı iddia ediliyor.

Ticaret hacmi 20 katına çıktı

Bunun somut karşılığı olarak, TÜİK verileri Türkiye'nin Afrika kıtasıyla ticaretinin 2002 yılında 4,3 milyar seviyesinden, 2020'de yaklaşık 22 milyar dolara çıktığına işaret ediyor. TİKA’nın Afrika’daki ofisi de 2005’te Etiyopya’da açıldı ve aradan geçen 17 yılda bu sayı 22’ye yükseldi. Kıta ile ilişkiler özellikle son on yılda ivme kazandı. Yine TİKA’nın kendi raporlarında Afrika’da son 5 yılda tarım, hayvancılık, ormancılık ve balıkçılıkta 210 projeyi, gıda yardımı ve gıda güvenliğinde 144 projeyi tamamladığı belirtiliyor.

Toprak kiralama konusunda ilk adım ise 2013 yılının Ocak ayında, bereketli topraklara sahip olan Sudan’da gerçekleşti. Görevde olduğu sırada Erdoğan ile son derece sıkı ilişkileri bulunan devrik diktatör El Beşir döneminde, Sudan’da Beyaz Nil Nehri kenarında 99 yıllığına 500 bin hektar arazi kiralandı. Ancak ülkede yaşanan ve darbe ile sonuçlanan ve sonrasında da durulmayan, hükümet değişiklikleri ile giden süreç nedeniyle sebze meyve yetiştirilmesi planlanan arazide tarım faaliyeti başlamamış görünüyor. Dahası söz konusu ikili anlaşmaların sürekliliğine ya da geçerliliğine ilişkin pek bilgi yok. Diğer yandan aynı ülkeye ait Sevakin Adası’nda Türkiye’ye 2018 itibariyle 99 yıllığına tahsis edilmiş bir askeri üs de; ekonomik, askeri, diplomatik ve politik ilişkilerin birbiri ile ne kadar iç içe geçtiğinin bir göstergesi.

Yine 2013’te Etiyopya’nın Omo Vadisi’nde 25 yıllığına kiralanan 50 bin hektarlık bir arazide ELSE Şirketler Grubu patronu Seyfettin Koçak, İmam Altınbaş ve Kasım Külek Öz pamuk yatırımı yapmaya başladı. Çoğu yerel halktan oluşan işçilerin ayda 30-50 dolara çalıştırılıyor olması ise patronlar tarafından “sayemizde düzenli maaşları oldu” şeklinde açıklanabildi. Sabah gazetesinin 2014 yılında yayımladığı bir habere göre yurtdışında arazi kiralama konusunda Anadolu Grubu, Cevahir Holding, Altınbaş Holding dikkat çeken gruplar arasındaydı.

Daha güncel olarak, 2020 yılında, Nijer’de 1 milyon hektarda tarım yapılacağı ve buna ilişkin projeler hazırlandığı, özel sektörün yatırıma davet edildiğine ilişkin haberler basına yansımıştı. Ancak bu projelerin de akibeti ve tarım faaliyetlerinin ne durumda olduğu bilinmiyor. Diğer yandan Türkiye sermayesi, içme suyuna erişim oranının yüzde 56 olduğu Nijer’in ilk AVM’si ya da ilk 15 katlı binasını inşa ediyor olmak gibi “gurur”lara da sahip.

Bu ülke ile ilişkilerin Anadolu Ajansı’nın Nijer Haber Ajansı ile anlaşma imzalaması ya da Afrika “yardımlarının” Diyanet TV’nin favori yayın konularından biri olması gibi boyutları da var. Son olarak Şubat 2022’de Güney Sudan ile bir tarım işbiriği anlaşması imzalandığı duyuruldu.

Elbette Afrika’da yatırımlar tarım sektörü ile sınırlı değil; enerji, eğitim, sağlık, kültür ve birçok başka alan da söz konusu. Bu yazıda değinilmeyen ve görece daha ağırlıklı olan bir diğer sektör inşaat; özellikle de ulaşım ve altyapı inşaatları. Havalimanı işletmeciliği, baraj, hastane, stadyum gibi büyük projelerde de sıklıkla Türk sermaye gruplarının isimleri geçiyor. Bölgeye yatırım yapan firmalara hazine garantili finansman sağlanıyor olması da iktidarın Afrika açılımı düşünüldüğünde şaşırtmıyor.

Afrika, Erdoğan iktidarı için hem “size en iyi ben hizmet ediyordum, hâlâ da öyle” dediği sermayeye sunabileceği kaynak ve sömürü olanakları bakımından farklı bir alternatif, hem dış politikada emperyalist bloklar karşısında zaman zaman yaşadığı sıkışmaya karşı elinde bulundurduğu yeni bir kart anlamına geliyor.

Erdoğan ve ekibinin sık sık, hatta kıta dışından bir ülke olduğu düşünülecek olursa rekor düzeyde, yaptığı Afrika ziyaretleri, düzenlenen ticaret forumları, toplantılar, THY’nin onlarca uçuşu, hepsi aynı amaçla işliyor.

Covid-19 sonrası dönemde içeride ve dışarıda gücünü toparlayabilmesi adına da iktidarın burada elde ettiği ağırlık önemli bir yere sahip.

                                                             /././

Dış politikada Afrika 'açılımı'  (MURAT AKAD-SOL/ANALİZ)

Dayanışma Meclisi üyesi Murat Akad, AKP'nin, Türkiye sermayesinin de önemli ilgi alanlarından olan Afrika konusundaki dış politikasını Dayanışma Forumu'nun 4. sayısında değerlendirdi.

AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana dış politika alanında gerçekleştirdiği açılımlardan birinin hedefi Afrika kıtası oldu. 2002 yılından önce Türkiye Cumhuriyeti’nin Afrika kıtası ile, özellikle de Sahra altı ülkeler olarak tanımlanan, yani kıtanın kuzey kıyısında yer alan Arap devletleri dışında kalan bölümüyle ilişkileri, bugüne kıyasla daha sınırlı düzeydeydi. Aslında Afrika ülkeleri ile ilişkilerin geliştirilmesi için ilk adımlar AKP iktidarından önce, 1990’lı yılların sonunda atılmaya başlamıştı. Ancak AKP bu adımları epeyce ileri götürdü.

Türkiye’nin 2005 yılında gözlemci olarak Afrika Birliği’ne katılması, Afrika ülkeleri ile ilişkilerin gelişmesindeki adımlardan birini oluşturdu.1 Afrika Birliği, Ocak 2008’de Türkiye’ye bu kez Stratejik Ortak statüsü verdi. Afrika ülkeleri ile Türkiye arasında ortaklıkla ilgili ilk zirve Nisan 2008’de İstanbul’da yapıldı. Bu zirvelerin ikincisi 2014’te Ekvator Ginesi’nde, üçüncüsü de Aralık 2021’de yine İstanbul’da düzenlendi. Bu son zirvede “güvenlik, ticaret, eğitim, tarım ve sağlık” alanlarına öncelik verilmesine karar verildi. Aynı zirvede Türkiye, 2021 başında yürürlüğe giren Afrika Kıtasal Serbest Ticaret Bölgesi ile bir çerçeve anlaşması imzaladı. Bu geniş çaplı zirvede bütün Afrika ülkeleri, bir bölümü devlet başkanları düzeyinde olmak üzere temsil edildi.

Bunlar dışında, çoğu ticari odaklı çeşitli toplantı, ikili görüşme vb. etkinlikler düzenlendi. Her yıl Türkiye’den çeşitli Afrika ülkelerine Cumhurbaşkanlığı ya da Başbakanlık düzeyinde ziyaretler yapıldı.

AKP döneminde Afrika ülkelerindeki diplomatik misyon sayısı da arttı. 54 Afrika ülkesinden 43 tanesinde Türkiye’nin büyükelçiliği var ve bunların önemli bir bölümü son on beş yıl içinde açıldı. Bu gelişmeye paralel olarak, Türkiye’de büyükelçiliği bulunan Afrika ülkelerinin sayısı da 40’a yaklaşmış durumda.

Kıtaya gösterilen ilginin bir başka göstergesi ise, Türkiye’nin ulusal havayolu şirketi olan Türk Hava Yolları’nın Afrika kıtasındaki uçuş noktalarının sayısındaki artış. THY, halen toplam 120 civarında ülkede 300 civarında noktaya sefer düzenliyor. Afrika’da sefer düzenlenen ülke sayısı 39, havalimanı sayısı ise 54. Bunların önemli bir bölümünü, THY’nin AKP dönemindeki genişlemesiyle başlayan seferler oluşturuyor.

AKP hükümeti kültürel ilişkilere de yoğunlaşmaya çalıştı. Bunda Müslüman Afrika ülkeleri öncelik taşıdı. Sıkça başvurulan uygulamalardan biri, çeşitli ülkelerdeki cami inşaatları oldu. Bu inşaatlar toplumunun çoğunluğu Müslüman olan ülkeleri de aştı ve en son, ağırlıklı olarak Hıristiyan bir ülke olan Gana’nın başkenti Accra’da bir cami inşa edildi. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı’nın (TİKA) yurt dışındaki 54 ofisinden 22’si Afrika’nın çeşitli ülkelerinde bulunuyor. Türkiye’nin kıtaya yönelik kalkınma yardımları 2019 yılında 3,9 milyar ABD doları düzeyine ulaştı (Fabricius, 2021).

Bir otobüs filosunun yenilenmesi, hastane yapımı, spor tesislerinin yapımı gibi yardım niteliğindeki faaliyetler yoksul Afrika ülkeleri için önem arz ediyor. COVID-19 pandemisi de bu açıdan bir olanak yarattı; Türkiye bazı yoksul Afrika ülkelerine aşı, maske, ventilatör vb. yardımlar gönderdi. Bu yardımlar ilgili ülkelerin nüfuslarına oranla mütevazı olsa da, yokluk ortamında bu ülkeler için belli bir anlam taşıyor.

Türkiye’nin Afrika’daki etkinlikleri arasında eğitim kurumlarının da önemli bir yeri var. Fethullah Gülen tarikatına ait olan okullar, dünyanın başka pek çok ülkesinde olduğu gibi Afrika’daki çok sayıda ülkede de açılmıştı. 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından bu okulların bir bölümünü, ilgili ülkelerle varılan anlaşmalar sonucunda Maarif Vakfı devraldı. Bir bölümü ise faaliyetini sürdürüyor. Halen Maarif Vakfı’na ait, 26 Afrika ülkesinde 175 adet okul var (Orakçı, 2022).

Ekonomik faaliyetler ise, Türkiye ile Afrika arasındaki ilişkinin belkemiğini oluşturuyor. 2003 yılında Türkiye’den kıtaya doğrudan yatırım 100 milyon ABD doları düzeyindeyken, bu rakam 2021’de 6,5 milyar dolar düzeyine ulaştı (Fabricius, 2021).

Çeşitli ülkelerdeki altyapı yatırımlarına da Türkiye’den ilgi gösteriliyor. Demiryolu, havalimanı, spor kompleksi, cami vb. tesislerin ihaleleri Türkiyeli firmalara gidiyor. Bu da elbette bu firmalar için önemli bir fırsat yaratıyor.

Türkiye ile Afrika ülkeleri arasındaki ticaretin bir boyutunu, “savunma sanayisi” oluşturuyor. Özellikle son birkaç yılda Türkiye’den bu kıtaya doğru silah satışının hacmi artıyor. Bunların başında da silahlı insansız hava araçları geliyor.

Türkiye’nin Afrika’ya yönelik askeri girişimleri yalnızca savunma sanayisi ile sınırlı değil. Yeni Osmanlıcı dış politika eğilimlerinin güçlendiği dönemde, bu kıtadaki bazı ülkeler de bu politikanın açılım hedefleri arasında yer aldı. İç karışıklıkların hiç eksik olmadığı Doğu Afrika ülkesi Somali’de, yönetime verilen desteğin karşılıklarından biri, 2017’de ülkenin başkenti Mogadişu’da açılan askeri üs olmuştu. Türkiye’nin yurt dışındaki en büyük askeri varlığını barındıran bu üs, faaliyetine devam ediyor.

AKP hükümetinin yakından ilgilendiği bir başka ülke Sudan oldu. Bu ülkeyi uzun süre boyunca yöneten Ömer El Beşir’le yakın ilişkiler kuruldu. 2017’de, ülkenin kuzeydoğusunda Kızıldeniz kıyısında yer alan Sevakin adası 99 yıllığına Türkiye’ye kiralandı. Adanın bir askeri üs için kullanılması gündeme geldi. Ancak Beşir’in bir halk hareketi ile iktidardan uzaklaştırılması sonrasında bu konuda bir gelişme yaşanmadı.

Askeri faaliyetlerin gerçekleştiği bir başka ülke Libya oldu. Bu faaliyetler uzun süre Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni destekleyecek şekilde yoğunlaştı. İki farklı iktidar odağının bir geçiş süreci için bir araya gelmesinin ardından bu faaliyetlerin yoğunluğu azalsa da, bu ülkedeki Türk askeri varlığı devam ediyor.

Öte yandan, çeşitli ülkelerle savunma işbirliği anlaşmaları imzalanıyor. Örneğin 2019’da Çad, 2020’de Nijer ve Nijerya ile; 2021 yılının Ağustos ayında, Moritanya, Burkina Faso, Mali, Nijer ve Çad’ın oluşturduğu G5 Sahel birliği ile Türkiye arasında birer savunma işbirliği anlaşması imzalandı (Erdem, 2021; Fabricius, 2021; G5 Sahel, 2021).

Ancak asıl mesele, Türkiye’nin nüfuz alanının genişlemesi. AKP başından beri, geçmişte pek öncelik taşımayan nüfuz bölgeleri oluşturma hedefine önem verdi. Bir dönem için bu, Yeni Osmanlıcı politika adıyla şekillendi. Bu politika, özellikle Suriye’deki gelişmeler nedeniyle başarısızlığa uğradı, ama nüfuz bölgeleri hedefi ortadan kalkmadı. Afrika da bu politikanın önemli uygulama alanlarından biri haline geldi. Kıtanın Batılı emperyalist ülkeler tarafından, eski sömürge ilişkilerinin de etkisiyle, çağdaş kapitalizmin bir sömürü alanı olarak görülmesi; Rusya ve Çin’in olduğu gibi, Türkiye’nin de işine yaradı. Sömürgeci Batı ülkelerinin aksine, Rusya, Çin ve Türkiye Afrikalılara ne yapmaları gerektiğini dikte etmeyen bir siyaset güdüyor. Bu da ilişkilerin geliştirilmesinde kolaylaştırıcı bir rol oynuyor.2

Afrika ülkeleri ile Türkiye arasındaki ekonomik ilişkilerin gelişmesi, Avrupa ülkeleri tarafından da yakından izleniyor. Son on yılda bu ilişkilerin gelişim düzeyi, Avrupa ülkeleri ile kıta arasındaki ilişkilerin gelişiminin yaklaşık beş katı düzeyinde gerçekleşti (Tanchum, 2022). Özellikle, 19. yüzyılda kıtanın batısında ve kuzeyinde çok sayıda sömürge elde eden ve hegemonik gücünü aynı coğrafyada günümüzde de belli bir ölçüde sürdüren Fransa, Türkiye’nin bu bölgeye nüfuz etmesinden rahatsızlık duyuyor; her ne kadar bu nüfuzun düzeyi, bir emperyalist güç olarak Fransa’nınkinin çok altında olsa da. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Türkiye’yi Batı Afrika’da Fransa karşıtı duyguları desteklemekle açıkça suçlayan açıklamalar yaptı (Kliment, 2021). Hatta Türkiye’nin Fransız askeri güçlerine yönelik saldırılar düzenleyen radikal İslamcılara destek verdiği iddia edildi.3

Özellikle Sahel bölgesindeki eski Fransız sömürgesi ülkelerde, Fransa’nın sömürgeci geçmişinin bugüne yansımaları, bu ülkeye karşı tepkileri büyütüyor. Bölgedeki radikal İslamcı örgütlerin faaliyetleri iktidarları zor durumda bırakırken, bölgedeki varlığı binlerce askerden oluşan Fransız birliklerinin bu faaliyetleri önlemekte yarar sağlamadığı vurgulanıyor. Türkiye ise bu ülkelere, “terörle mücadele” kapsamında askeri ve ekonomik yardımda bulunuyor.4

Her ne kadar ticaret hacmi ve siyasi ilişkiler son yıllarda ciddi derecede gelişmiş olsa da Afrika kıtasının Türkiye ekonomisi açısından birincil derecede öneme sahip olması mümkün değil. Yıllık yaklaşık 25 milyar dolarlık ticaret hacmi, örneğin Avrupa ülkeleri ile Türkiye arasındaki hacmin onda birinden ya da Asya ülkeleri ile Türkiye arasındaki hacmin üçte birinden az. Çin, Afrika ülkelerinin en büyük ticaret ortağı haline geldi ve kıtadaki ticaret ve yatırım düzeyi, yıllık yüzlerce milyar doları buluyor. Yani Türkiye’nin ekonomik olarak büyük güçlerle rekabet etmesi mümkün değil. AKP hükümeti, Afrika’yı bir ihracat kapısı olarak değerlendiriyor. Ancak gerek Afrika ülkelerinin ekonomik açıdan zayıflığı, gerekse Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu kriz ortamının sanayi üretiminin geleceğini belirsiz kılması, bu hedefin gerçekleşmesi olasılığını bulanıklaştırıyor.

Çin’le bir karşılaştırma yapılırsa, ölçek farklılığı daha iyi anlaşılır. Türkiye ekonomisinin büyüklüğü Çin’in yaklaşık yüzde 5’i düzeyinde. Yalnızca bu nedenle dahi, Afrika’ya yönelik girdilerin ölçeğinin çok daha küçük olması kaçınılmaz.5 Öte yandan, ticaret hacminin büyümesi planlanan düzeyde olmadı. 2000’den 2020’ye dek Afrika ile olan ticaret hacmi 5 milyar dolardan 25 milyar dolara, yani yaklaşık 5 katına çıktı (Marcou, 2022). Ancak bu rakamın 2015 yılında 50 milyar dolar olması planlanmıştı. Çin’in Afrika ile olan ticaret hacmi aynı dönemde yaklaşık 10 katına çıktı (Ryder, 2022).

Benzeri bir durum Avrupa için de geçerli. AB ve AB üyesi ülkeler, kalkınma amacıyla kullanılması için 2014 ile 2020 arasında Sahel bölgesine 8 milyar ABD dolarından fazla destekte bulundu. TİKA verileri ise Türkiye’den aynı bölgeye 2014 ile 2019 arasında 61 milyon ABD doları düzeyinde destek olunduğunu gösteriyor (Armstrong, 2021).

Askerî açıdan bakıldığında da, Türkiye’nin ABD ya da Fransa gibi emperyalist güçlerle rekabet etmesi mümkün değil. Çeşitli ülkelerle Türkiye arasında imzalanan güvenlik işbirliği anlaşmaları ve benzeri adımların askeri ilişkilerin de gelişmesini sağladığı ortada. Öte yandan, ekonomisi kırılgan Türkiye’nin bunu sürdürmesi ancak bir dereceye kadar mümkün.

Aslında Afrika kıtası, özellikle son yıllarda giderek daha fazla sayıda ülkenin etkisini artırmaya yönelik girişimlerine sahne oluyor. Her ne kadar sömürgeciliğin ve emperyalizmin boyunduruğu altında uzun bir süre geçirmiş olsa da, kıtada henüz tüketilmemiş olan büyük miktarda doğal kaynak bulunuyor. Petrol, doğal gaz, çeşitli değerli madenler gibi kaynakların yanında, özellikle belli ürünlere yoğunlaşılan tarım açısından da kıta, daha güçlü ülkelerin iştahını kabartıyor. Batılı emperyalist ülkelerin yanında Çin ve Rusya bir süredir kıtaya gözünü dikmiş ve özellikle Çin epeyce mesafe kat etmiş durumda.6 Ayrıca Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Suudi Arabistan gibi zengin Körfez ülkeleri Afrika kıtasıyla ilişkilerini geliştiriyorlar. İsrail, Hindistan gibi ülkeler de bu kervana katılıyor.

Afrika ülkelerindeki orta sınıfın gelişmesiyle birlikte kıta ayrıca, güçlü ülkelerin gözünde bir pazar olarak da değer kazanıyor.

Türkiye bu sahnede büyük güçlerle değil, Körfez ülkeleri, Hindistan gibi ikinci plandaki ülkeler ile rekabet edebilir gibi görünüyor. Örneğin Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri son on yılda kıtadaki ticari ilişkilerini Türkiye’ye yakın bir düzeyde geliştirdiler (Tanchum, 2022). Bu ülkeler de Doğu Afrika’da ve Sahel bölgesinde belli bir düzeyde var olan etkilerini artırmaya çalışıyorlar (Armstrong, 2021).

Kuzey Afrika’daki en güçlü ülke olan Mısır da Türkiye’nin bölgede artan etkisinden rahatsızlık duyuyor. İki ülke, Libya’daki çekişmenin farklı taraflarına destek verdikleri için karşı karşıya gelmişlerdi. Uzun bir süre Libya’daki Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne destek veren AKP hükümeti, kısa bir süre önce Hafter’in önderliğindeki Libya Ulusal Ordusu ile de ilişkilerini geliştirmeye başladı. Aralık 2021’de yapılan görüşmeler, bu taraf üzerinde önemli bir etkiye sahip olan Mısır yönetiminde rahatsızlık uyandırdı (Mikhail, 2022, a). Mısır ayrıca Somali ile daha yakın ilişkiler kurarak Türkiye’nin bu ülkedeki etkisiyle rekabet etmeye çalışıyor (Mikhail, 2022, b).

Emperyalizm, etkisini genişletebileceği, kaynaklarını sömürebileceği alanlar arayışından vazgeçmiyor. Özellikle emperyalist hiyerarşinin üst basamaklarında yer alan güçlü ülkelerin sermaye sınıflarının, bu arayışın sonucunda gözlerini diktikleri önemli bir bölgeyi Afrika kıtası oluşturuyor. Afrika ayrıca, dünyanın diğer bölgeleri gibi, emperyalizmin, hegemonya krizinin çözümü için değerlendirmeye çalıştığı bir alan. Rusya ve Çin’in kıtaya dönük girişimleri, bu ortamda yeni fay hatları oluşmasına neden oluyor.

Kapitalist sistemde, daha güçlü ülkelerin Afrika ülkeleri gibi ülkelere gösterdiği ilgi, emperyalizmden bağımsız ele alınamaz. Bu ilginin temel amacı kaynaklara ulaşmak ve kâr elde etmektir. Bunun da elbette siyasi nüfusun artması gibi bir siyasi sonucu olacaktır. Türkiye’nin ve diğer güçlerin Afrika’ya yaklaşımını bu çerçevede ele almak gerekmektedir.

Afrika kıtası sömürgeciliğin ardından, o dönemde esen sosyalizm rüzgârlarından etkilenmiş, çok sayıda Afrika ülkesinde sosyalist iktidarlar ya da en azından sosyalizan unsurların belirlediği iktidarlar kurulmuştu. Emperyalizmin farklı biçimlerdeki müdahaleleri süreci tersine döndürdü. Ve bugün kıta, ne yazık ki, çeşitli boyutlardaki dış müdahalelere çok açık hale gelmiş durumda. Sermayenin boyunduruğundan kurtulabilmek için Afrika’nın da sosyalizme ihtiyacı var.(31/03/2022)


Kaynaklar

Armstrong, Hannah, “Turkey in the Sahel”, 27.07.2021, https://www.crisisgroup.org/africa/sahel/turkey-sahel (erişim tarihi: 11.02.2022)

Erdem, Ali Kemal, “Her Yedi Askerden Biri Sınırların Ötesinde: TSK’nın Yurt Dışındaki Gücü 50 Bini Aştı”, 16.02.2021, https://www.indyturk.com/node/316736/her-yedi-askerden-biri-s%C4%B1n%C4…- (erişim tarihi: 08.02.2022)

Fabricius, Peter, “Making Turkey Great Again”, 12.03.2021, https://issafrica.org/iss-today/making-turkey-great-again (erişim tarihi: 08.02.2022)

G5 Sahel, “Signature entre le G5 Sahel et la présidence de l’industrie de Défense turque d’un contrat de soutien à la Force Conjointe”, 19.08.2021, https://www.g5sahel.org/signature-entre-le-g5-sahel-et-la-presidence-de… (erişim tarihi: 08.02.2022)

Kliment, Alex, “What Is Turkey Doing in Africa?”, 19.10.2021, https://www.gzeromedia.com/what-is-turkey-doing-in-africa (erişim tarihi: 28.01.2022)

Marcou, Jean, “Turkey, A New African Power”, 18.01.2022, https://orientxxi.info/magazine/turkey-a-new-african-power,5310 (erişim tarihi: 19.01.2022)

Mikhail, George (a), “Egypt Wary of Turkey’s Moves in Eastern Libya”, 28.01.2022, https://www.al-monitor.com/originals/2022/01/egypt-wary-turkeys-moves-e… (erişim tarihi: 08.02.2022)

Mikhail, George (b), “Egypt Supports Somalia to Counter Turkish Influence”, 19.01.2022, https://www.al-monitor.com/originals/2022/01/egypt-supports-somalia-cou… (erişim tarihi: 08.02.2022)

Orakçı, Serhat, “The Rise of Turkey in Africa”, 09.01.2022, https://studies.aljazeera.net/en/analyses/rise-turkey-africa (erişim tarihi: 08.02.2022)

Ryder, Hannah, “Emerging Power Rivalries in Africa: Is China Really Ahead of Turkey”, 10.01.2022, https://www.theafricareport.com/164765/emerging-power-rivalries-in-afri… (erişim tarihi: 10.02.2022)

Tanchum, Michaël, “Gateway to Growth: How the European Green Deal Can Strengthen Africa’s and Europe’s Economies”, Ocak 2022, Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (European Council on Foreign Relations), https://ecfr.eu/publication/gateway-to-growth-how-the-european-green-de… (erişim tarihi: 20.01.2022)

  • 1.Gözlemci üyelik, oy verme ya da öneride bulunma gibi hakların olmadığı, örgütün etkinliklerine katılma olanağı sağlayan bir konum. Ülkeler ya da bazı uluslararası örgütlere gözlemci üye statüsü verilebiliyor. Sayıları 100’e yaklaşan gözlemci üyeler arasında Çin, Britanya, Yunanistan ve ayrıca Filistin dahil çok sayıda Arap ülkesi de bulunuyor. İsrail de 2021’de, İbrahim Anlaşmaları paralelinde gözlemci üye oldu.
  • 2.Bu olgunun bir örneğini, Mali hükümeti üyesi bir bakanın şu demecinde görmek mümkün: https://odatv4.com/dunya/turkiye-rusya-ve-cin-ile-fransiz-yaptirimlarin… (erişim tarihi: 28.01.2122)
  • 3.Fransa’nın Mali’deki faaliyetlerine ilişkin bir değerlendirme için bkz. Nalçacı, Erhan, “Mali’de Fransa-Rusya Gerilimi Nereden Çıktı”, soL, 12.02.2022, https://haber.sol.org.tr/yazar/malide-fransa-rusya-gerilimi-nereden-cik… (erişim tarihi: 12.02.2022). Radikal İslamcılar, emperyalist güçler tarafından Afrika’nın çok sayıda ülkesinde siyasete müdahale aracı olarak kullanılıyorlar. Ya da bu örgütlerin hükümetleri zor durumda bırakan saldırganlıkları, dış güçlerin müdahalesi için zemin yaratıyor. Başka ülkeler gibi Türkiye de bu zeminden yararlanıyor.
  • 4.Bu “yardım”ın bir boyutunu, SADAT eliyle askeri eğitim verilmesi oluşturuyor.
  • 5.Benzer bir durum, gönderilmesi taahhüt edilen aşı miktarına da yansıyor. Aralık 2021’deki İstanbul Zirvesi’nde Cumhurbaşkanı Erdoğan, Afrika ülkelerine 15 milyon doz aşı yardımı yapılacağını açıkladı. Bu sayı, Çin’in 1 milyar dozluk taahhüdünün yanında epeyce küçük kalıyor (Ryder, 2022).
  • 6.Çin’in artan etkisinin bir boyutu Afrika ülkelerine açtığı kredilerle şekilleniyor. Örneğin Kenya, Etiyopya, Angola gibi ülkeler Çin’e olan borçlarını ödemekte zorlanıyorlar (Orakçı, 2022).



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder