Missouri operasyonu 2.0
1934 yılından beri Türkiye’nin Washington büyükelçiliğini yapan Münir Ertegün, 11 Kasım 1944 yılında kalp krizi geçirerek öldü. Ancak o günkü savaş şartları nedeniyle cenazesi ülkeye getirilemedi.
İki yıl sonra 5 Nisan 1946’da ABD, Ertegün’ün cenazesini en önemli savaş gemilerinden Missouri zırhlısıyla İstanbul’a getirdi.
Dolmabahçe önünde demirleyen Missouri için düzenlenen tören, ABD yanlısı bir kampanyaya dönüştürülmüştü. Başbakan Şükrü Saracoğlu, Missouri’yi şu sözlerle karşıladı: “Üstünde yaşadığımız ihtiyar dünyanın en genç ve en mükemmel çocuğu olan Amerika ve Amerikalılar, ellerinde insanlık, adalet, hürriyet, medeniyet bayrakları olduğu halde, Birleşmiş Milletler’den mürekkep büyük bir insanlık dünyası kurmak yolunda sağlam ve metin adımlarla yürümektedirler.”
Peki nereden çıkmıştı bu Missouri ile naaşın getirilmesi?
ATLANTİK KAMPINA GİRİŞİN SEMBOLÜ
II. Dünya Savaşı bitmiş, ABD ve İngiltere, SSCB’ye karşı Soğuk Savaş başlatmaktaydı. ABD stratejisine göre SSCB’nin Ortadoğu’ya sarkmasını önlemek, Akdeniz’i tutmaktan ve Türkiye’yi Batı kampına almaktan geçiyordu.
Missouri zırhlısı ve ona eşlik eden savaş gemileri bu amaçla Akdeniz’e gönderilecek ve bu görev nedeniyle Ertegün’ün naaşı da İstanbul’a götürülecekti. Ankara da bu ziyareti Türkiye’deki Amerikancılığın yükseltilmesinin bir kaldıracı olarak kullanmış, 1945’ten itibaren içinde yer alınması kararlaştırılmış; Atlantik kampına geçişin aracına dönüştürmüştü.
Özetle Missouri zırhlısıyla büyükelçinin naaşının getirilmesi, Türkiye’nin Atlantik kampına geçişinin sembolüydü.
Neden mi anımsattık?
DOĞU AKDENİZ’DE ABD-AKP TATBİKATI
21 Ağustos’ta Doğu Akdeniz’de sıra dışı bir olay yaşandı. TGC Anadolu, dünyanın en büyük savaş uçağı gemisi USS Gerald R. Ford ile birlikte tatbikat yaptı. TGC Anadolu’ya firkateynler, ABD uçak gemisine de kruvazör eşlik etti.
ABD medyası bu tatbikatının “2016’dan beri yapılan en büyük tatbikat” olduğuna işaret etti. (2016’yı biz de işaretleyelim, zira ABD destekli FETÖ darbe girişiminin tarihidir!)
Tatbikatı daha da ilginç kılan ise Erdoğan’ın damadı ve Baykar Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Bayraktar’ın, ABD Büyükelçisi Jeff Flake’in daveti üzerine ABD uçak gemisi USS Gerald R. Ford’u ziyaret etmesiydi!
Bayraktar’ın ABD uçak gemisi ziyaretine, Deniz Hava Komutanı Tuğamiral Mehmet Savaş Eser, Hava Eğitim Komutanlığı’ndan Tuğgeneral Hüseyin Sabri Akyol ile bazı subaylar da eşlik etmişti.
Kimileri bu tuhaflığı, “Ne var bunda, TGC Anadolu için İHA üreten Bayraktar’ın ortak tatbikat sırasında ABD uçak gemisine davet edilmesi gayet normal” diye geçiştirmeye çalışsa da durum normal değildi!
1946’DA DEĞİL 2023’TEYİZ
Kaldı ki Bayraktar’ın tatbikatta bulunması da normal değil. Üstelik ABD’nin Ankara Büyükelçisi Flake’in de tatbikatta bulunması normal değil. Diplomatın askeri tatbikatta ne işi var?
İşte Bayraktar’ın ABD uçak gemisine götürülmesiyle ABD büyükelçisinin işinin ne olduğu anlaşılmış oluyor!
Bakınız mesele şudur: AKP sıcak para ve kredi musluklarının açılması için yönünü New York bankerleri ile Londra tefecilerine tamamen dönmüş durumda.
Bizzat ABD Büyükelçisi Flake aracılığıyla Erdoğan’ın damadı Bayraktar’ın “2016’dan beri yapılan en büyük tatbikat”ta ABD uçak gemisine götürülmesi, açık ki “Missouri operasyonu 2.0”dır.
Ancak önemle altını çizelim: ABD’nin Atlantik yüzyılını başlattığı 1946’da değil, Atlantik yüzyılının bitmekte ve Asya-Pasifik yüzyılının başlamakta olduğu 2023 yılındayız. Kimse boşuna hayal kurmasın...
/././
Nükleer ahlaksızlık
Hayır, büyük kampanyayla vizyona sokulan Oppenheimer filminden bahsetmeyeceğim ama nükleer konulu filmlere toptan işaret edeceğim:
ABD yapımı yüzlerce nükleer konulu film var. 1990’dan öncekilerde ağırlıkla bu filmler, “SSCB’nin nükleer saldırısına karşı dünyayı koruyan ABD” temalı olurdu. SSCB dağıldıktan sonra tema değişti: Rusya’daki nükleer füzeleri kaçıran psikopat generallerin bunları kullanma çabasını ABD durdururdu. Sonra adres kimi zaman Kuzey Kore, kimi zaman Pakistan, kimi zaman İran, kimi zaman da Çin oldu.
Özetle, bu filmlere göre bazı kötü ülkeler ya da o kötü ülkelerin kötü yöneticileri nükleer saldırı planlıyor, ABD de dünyayı koruyordu!
Dünyada bunun kadar ahlaksız bir tersine çevirme operasyonu çok azdır. Çünkü dünyada nükleer silahı ilk ve tek kullanan devlet ABD’dir; ABD dışında nükleer silah kullanmış başka bir devlet yoktur.
SEYRELTME SORUNU
Bu uzun girişi şundan yaptık: Japonya, 2011 depreminde hasar gören Fukuşima Nükleer Santralı’nda biriken radyoaktif atıksuyun tahliyesine 24 Ağustos’ta başladı.
Ama bu olay Batı basınında neredeyse konu bile edilmiyor. Çünkü Japonya ABD’nin müttefiki. Özne Çin ya da Kuzey Kore (Kore DHC) olsaydı eğer, ABD başta tüm Atlantik basını kıyameti koparırdı.
Bir tek Japonya’nın komşuları, yani okyanusa tahliye edilen atıksudan etkilenecek Çin, Güney ve Kuzey Kore duruma tepki gösteriyor. Oysa dolaylı etkileri ve bir uygulama meşruiyeti kazanma olasılığı nedeniyle tüm küreyi etkileyecek bir sorun bu.
Atlantik, konuyu Uluslararası Atam Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) raporuna dayanarak geçiştiriyor. UAEA, Temmuz 2023’te Japonya’nın “radyoaktivitesi düşürülmüş atıksu” planını onayladı.
Peki atıksudaki karbon-14 ve trityum başta 60 çeşitten fazla radyoaktif nükleer unsurun yoğunluğunun düşürülmesi için yapılan seyreltme yeterli mi? Peki radyoaktivitenin insan açısından düşük olması, okyanustaki canlılar açısından da düşük olduğu anlamına gelir mi? Kısacası önce okyanus canlılarını, sonra da deniz ağırlıklı beslenen bölge ülkelerini etkileyecek büyük bir tehditle karşı karşıyayız.
BİR ÇEŞİT SAVAŞ İLANI
Çin uygulamaya büyük tepki gösteriyor. Çinli uzmanlar, Fukuşima’dan boşaltılan radyoaktif atıksuyun, eriyen reaktör çekirdeğinden geçtiğini ve bunun normal çalışan nükleer santrallardan boşaltılan sudan farklı olduğunu belirtiyor (CRI Türk, 23.8.2023).
Güney Kore’de muhalefet büyük tepki gösteriyor. Ana muhalefetteki Demokratik Parti lideri Lee Jae-myung, Seul’da binlerce kişinin katıldığı protesto gösterisinde, Japonya’nın nükleer atık kararının “Pasifik Okyanusu’na sınırı olan ülkelere savaş ilanı olduğunu” söyledi (NTV, 26.8.2023). Lee, Güney Kore Devlet Başkanı Yook Suk-yeol’u “Japon tahliye planını desteklemekle” suçladı. Güney Kore Başbakanı Han Duck-soo ise Japonya’yı 30 yıl devam edecek radyoaktif atıksuyun tahliyesine ilişkin bilgileri şeffaf şekilde açıklamaya çağırdı (AA, 24.8.2023).
Japon muhalefeti de uygulamaya tepkili. Japon basınındaki haberlere göre çok sayıda Japon muhalefet partisi, hükümetin radyoaktif atıksuyu denize boşaltmasına karşı çıktıklarını açıklayarak hükümetin Japonya Meclisi’nde konuyu aydınlatmasını istediler (cri.cn, 27.8.2023).
SENDROM
Baştaki çarpıklığa dönersek... Dünyada nükleer saldırıya uğrayan ilk ve tek ülke olan Japonya’nın, kendisine nükleer bomba atan ABD’ye bu denli bağımlı olmasının açıklanmasında elbette “Stockholm sendromu” kavramı hafif kalır.
Ama daha önemlisi, dünyada nükleer saldırıya uğrayan ilk ve tek ülke olarak Japonya’nın, şimdi radyoaktivite salınımıyla okyanus canlılarına “alt düzeyde bir nükleer saldırı” yapıyor oluşu da “Japon onuru” kavramıyla tam tezat ne yazık ki...
/././
BRICS’te İran-Körfez-Mısır üçgeni
Resmi 23 üyelik başvurusundan 6’sı gerçekleşti. Mısır, Etiyopya, İran, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Arjantin, 1 Ocak 2024’ten itibaren BRICS üyesi oluyor. 5+6 üyeli yeni BRICS, artık ülkelerin baş harfleriyle kodlanmayacak ölçekte yani...
Peki “Geniş BRICS” Türkiye ve bölge açısından ne etkiler doğuracak?
ÜRETEN BRICS
1) Genişlemeyle BRICS, dünyanın en büyük petrol üreticilerinin de kulübüne dönüştü. En büyük 9 petrol üreticisinden 6’sı artık BRICS’te...
2) Satın alma paritesine göre BRICS’in dünya ekonomisindeki payı yüzde 37.3, G7’nin payı ise 29.9. BRICS, endüstriyel üretimde de G7’yi geçmiş durumda: BRICS’in payı yüzde 38.3, G7’nin payı ise 30.5. En temel tarım ve maden üretimlerinde makas daha da açık.
3) BRICS için Afrika çok önemli. Etiyopya, Afrika Birliği’nin kurulmasına öncülük etmesi ve örgütün merkezine ev sahipliği yapmasıyla da özel öneme sahip.
4) Gerçi Mısır Afrika ülkesi ama aynı zamanda bölgemizin de yani Ortadoğu’nun da önemli bir ülkesi. Mısır ile birlikte İran, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin BRICS’e üye olması, kritik önemdedir.
ABD’NİN KÖRFEZ KAYBI
Ufuk Ötesi okurları açısından bu durum şaşırtıcı olmamıştır. Çünkü bir süredir Suudi Arabistan-Çin ilişkilerinin ekonomiden bölgedeki sorunlu ilişkilerin tamirine kadar bir dizi etki yarattığını inceledik.
Çin’in Suudi Arabistan ile İran’ı barıştırması, Yemen’den Filistin’e kadar etkiler doğurdu. “Petrodolar” sistemi açısından ABD’nin Ortadoğu’daki en temel dayanağı durumunda olan Suudi Arabistan’ın BRICS üyesi olması, haliyle ABD açısından da açık bir yenilgi demek. ABD Genelkurmay Başkanı Milley’in genişleme sonrası dile getirdiği şu sözlerini bu bağlamda yorumlayabiliriz: “Bölge, petrol ve enerji kaynakları açısından ana kaynak. ABD’nin Ortadoğu’dan çıktığını düşünemiyorum.”
Mısır, İran ve iki Körfez ülkesinin, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin artık BRICS’te olması, kuşkusuz Körfez bölgesinden başlayarak Ortadoğu’nun tamamını etkileyecek. Stratejisini Körfez’de İran-Suudi karşıtlığı üzerine inşa eden ve İsrail’in güvenliğini bile İran karşıtı cephe oluşturmaya dayandıran ABD, gelmekte olan bu tabloyu gördüğü için son birkaç haftadır Körfez’e gemi ve Suriye’ye asker göndermekte...
ASTANA-BRICS BAĞI
İran-Mısır-Körfez üçgeni, bölgeyi etkileyeceğinden Türkiye’yi de etkileyecektir haliyle.
Türkiye için BRICS’teki İran-Körfez-Mısır üçgeni rakip değil, ortaktır. BRICS’in iki üyesi, Rusya ve İran Astana Platformu üyesidir. Türkiye’nin Suriye’yle normalleşmesi ve Irak’ı da Astana’ya taşıması, Astana-BRICS bağlarını çoğaltacaktır.
Bunun dışında gerçekçi bir seçenek yok zaten. Bir zamanlar Pentagon-CIA laboratuvarlarında üretilen Türk-Kürt-Yahudi ittifakı türünden ABD projelerinin bölgede hayat bulma şansı artık kalmadı.
Dolayısıyla Ankara’nın önünde Astana’yı BRICS içindeki bölge üçgeniyle ortaklığın, hatta buradan sıçrayarak BRICS’te yer alabilmenin zemini olarak değerlendirmek dışında gerçekçi ve çıkarlara uygun seçenek yok.
Mehmet Ali Güller-Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder