Tanrı’nın ölümü ya da...
Alexandre Dianine-Havard’ın René Descartes, Jean-Jacques Rousseau, Friedrich Nietzsche, Blaise Pascal, Søren Kierkegaard, Fyodor Dostoyevski ve Vladimir Solovyov’u ele alarak dünyasal bunalımı incelediği “7 prophètes”1 (“Yedi Yalvaç”) adlı kitabının Friedrich Nietzsche kesiminde durup Tanrı’nın Ölümü bölümünden (s.81) bir alıntı yapacağız.
Tanrı’nın ölümü
[Tanrı’nın ölümü, Nietzsche felsefesinin merkezinde duran bir kavramıdır. “Tanrı öldü!” Alman filozofun en ünlü sözüdür. İlk olarak Le Gai Savoir2 (Şen Bilim) (1882) adlı kitabında görüldü. Yazar, güpegündüz fener yakan bir delinin pazar yerinde, “Tanrı’yı arıyorum! Tanrı’yı arıyorum!” diye bağıra bağıra dolaştığını anlatır. Kalabalık alay eder ama delinin bakışı kalabalığı delip geçer ve “Tanrı nereye gitti?... Onu öldürdük, siz ve ben! Hepimiz onun katiliyiz!” diye haykırır.
Nietzsche, Tanrı’nın insanların hayal gücünün bir ürünü olduğunu kanıtlamaya çalışmaz. “Tanrı öldü” bir teşhistir. Avrupa uygarlığı Tanrı’yı öldürdü. 1890 dolaylarında delilik döneminde şöyle yazmıştı: “Anne, İsa’yı ben öldürmedim, çoktan ölmüştü.”
Nietzsche’ye göre, “Tanrı öldü”, bir “şen bilim”dir çünkü haberdir, verilen bir bilgi olduğu için, insanın kendisinin Tanrı olmasına izin veren bir bilim olduğu için, neşeli bir bilgidir.
Fyodor Dostoyevski’nin, Şen Bilim’den on yıl önce (1871), Ecinniler adlı romanında Kirillov, “Tanrı yoksa o zaman ben Tanrı’yım” demişti. Dostoyevski için “Tanrı’nın ölümü” dramatik bir olgudur, Nietzsche için bütün bir yaşam programıdır.
Nietzsche, zamanının büyük adamlarını yakından gözlemler ve onlardaki dinginliğe çarpılır. Bu nedenle, Tanrı’yı reddetmekle aynı zamanda Tanrı fikrinden kaynaklanan her şeyi de reddetmeleri gerektiğini anlamamaktadırlar! Hıristiyanlık üzerine inşa edilmiş olan her şey yok edilmelidir! Avrupa’nın bütün değerlerini, şu ya da bu şekilde Tanrı kavramıyla bağlantılı olan her şeyi gözden geçirmeliyiz.
Tanrı’nın ölümü şu anlama gelir: İnsanın ve dünyanın (Tanrı’nın yaratıkları) “yeniden okunması” kesinlikle bir zorunluluktur.]
***
Şimdi sazı ele almak sırası bende: Hıristiyanların Tanrı’sı ölmedi, Hıristiyanlık ve Hıristiyanlar tarafından öldürüldü. Dostoyevski’nin Ecinniler adlı roman kahramanlarından Kirillov, “Tanrı yoksa o zaman ben Tanrı’yım” der ama aynı Dostoyevski romanın bir başka yerinde “Stavrogin inandığı zaman inandığına, inanmadığı zaman da inanmadığına inanmazdı” der. 1800’ler inancın yerine bilimin, Tanrı’nın yerine bilimi kullanan insanın geçtiği bir yüzyıldır. Laiklik ve demokrasi “yer”le “gök”ü kesinlikle birbirinden ayırmıştır. Göksel iktidar artık yeryüzü iktidarına egemen değildir. Friedrich Nietzsche ve Dostoyevski bu sancılı ve verimli dönemde yaşamıştır.
İddiaya göre Hıristiyanların Tanrı’sı öldü ya da öldürüldü. Bu mecazi anlamda bir cümle. Çünkü Tanrı kavram olarak asla ölmez. İnsan var oldukça var olacaktır. Ama insanlar eylemleriyle ona ihanet ederler, onu özel çıkar işlerine karıştırırlar. Ancak Avrupa’da, Hıristiyan dünyasında, Rönesans ve Reform sayesinde Allah adına yönetilen krallık ve imparatorlukların yıkılıp yerlerine demokratik ve laik devlet rejimlerinin kurulmasıyla birlikte düz anlamıyla ölümden kurtuldu.
Peki Müslümanların Tanrı’sına ne oldu? Allah rahmet eylesin! Allah adına yönetimlerin devam ettiği yerlerde Tanrı hâlâ öldürülmekte. Açlık, sefalet, adaletsizlik kader; bunların sorumlusu da “kader müdürü” hükümettir. Faizlerin düşük, enflasyonun yüksek olmasında iktidarın suçu(!) yoktur. Suçlu “nas”tır. İslamcıların nassa sığındığı her yerde, yoksulluk İslamcılığı besler, İslamcılık da yoksulluğu yaygınlaştırır. Bu nedenle İslamı İslamcılardan kurtarmak gerekir. R.T. Erdoğan, dinin nassını, ekonomi dersinde enflasyon konusunda sınava soktu ve kutsal nas sınavda sıfır aldı. Tanrı ölmediyse bile ağır yara almadı mı?
Türkiye’de AKP Tanrı adına yönetmeyi, din adına yönetime dönüştürdü. Din, partiyle özdeşleşti. Böylece AKP kutsallaşıp yeryüzünde işlediği bütün suç ve günahlarından kurtuldu. O bunları yaparken yandaşları R.T. Erdoğan’ı “ikinci peygamber” yapıp kendinden geçti. AKP Düzce Milletvekili Fevai Arslan R.T. Erdoğan’ın “Allah’ın bütün vasıflarına haiz olduğunu” muştulayarak Müslümanların Allah’ını sırtından vurdu. Derken merken, 2023 seçimlerinden sonra ülkede İmamokrasi resmen kuruldu. Ben bunun böyle olacağını, 2000’den sonra yazdığım yazıların toplandığı İmam Hatip Saltanatı ve İmamokrasi (Tekin Yayınları, 2015) adlı kitabımda anlatmıştım.
1 Edition Boleine, 2022
2 Die fröhliche Wissenschaft, la gaya scienza
/././
Toplumun milli ve manevi değerleri (I)
“Toplumun milli ve manevi değerleri” ne demek? Cümle yapısına göre topluma ait değerler tekil de olabilir çoğul da olabilir. Düşünce ve sanat yapıtlarını, konuşma ve yazılarını değerlendirirken cellat baltası gibi kullanılan bu cümlenin, değerli bir anlamı varsa bulmak için onu otopsi masasına yatırmak zorundayız. Ancak şunu da söyleyeyim ki bilimsel değerlerin yok sayıldığı ülkemizde tanımı yapan kişi ve kurumun bulunduğu yere göre onlarca tanımı vardır bu değerlerin. “Toplum”un tanımında belki uzlaşmak mümkündür ama “milli” ve özellikle de “manevi” sıfatlarının tanımında uzlaşmak hemen hemen mümkün değildir.
Toplum ne demek? Toplum ya da cemiyet bir arada yaşayan canlıların oluşturduğu topluluktur. Sosyolojide toplum, onu oluşturan canlıların basit bir toplamından çok, farklı biçimler ve özellikleriyle özgün olan ve nesnel yasalar gereğince insanların maddi üretim içindeki gündelik hayat faaliyetleriyle ve sınıfsal savaşımıyla değiştirilen ve gelişen ilişkilerden oluşan sisteme denir. Bir tür örgütlenmedir.
Toplumların sahip oldukları davranış kalıpları vardır. Bu davranış kalıpları; eylemlerin veya dil ve kültür gibi kalıpların kabul edilmesi veya edilmemesiyle oluşur. Bu davranış kalıpları toplumsal norm olarak bilinir. Toplumun sahip olduğu normlar zamanla değişebilir. (Vikipedi)
Milli ve milli değer ne demek? Bu iki kavramın tanımında anlaşmamız epeyce (yani oldukça) güç. Milliyetçi ile toplumcu tanımlar örtüşmez. Milliyetçi görüş epeyce ırkçılığı içerir. Orta malı bir tanım için Vikipedi’ye bakalım: “Milletle ilgili, millete özgü, ulusal.”
Benim derlediğim evrensel tanım ise şöyle:
1. Bir millete ilişkin; uluslararası değil, bir ulusa ait olan: İstiklal Marşı, milli takım...
2. Bölgesel değil, ülkenin tamamıyla ilgili olan, ülkenin tamamını temsil eden: milli irade, ulusal marş.
3. Ulusun çıkarlarıyla özdeşleşen şey.
Milli değer (TDK anlamı): Bir ulusun kendine özgü saydığı ve sahip olmakla övündüğü toplumsal ve kültürel öğeler.
Sonuç: Ulusal marş ve ulusal spor takımları dışında “milli” sıfatı ile “milli değerler” bağlamında bir ortak anlaşmaya ve ulusal bir karara varmamız olanaksız. Çünkü bu kavramlar, büyük ölçüde bireyin, sınıfın, topluluk ve kitlenin bulunduğu yere ve siyasal tercihlere göre değişir.
Manevi ne demek?: Görülmeyen, duyularla sezilebilen, ruhani, tinsel, maddi karşıtı.
Manevi değer ne demek?: Manevi değerler her insanın korumak ve saygı göstermek zorunda olduğu değerlerin başında gelir. Bu değerleri ihmal etmek ve korumamak ise toplum olarak geriye gidilmesine neden olur. (Vikipedi)
Milli ve manevi değerler: Bir milleti millet yapan temel değerlerin başında milli ve manevi değerler gelmektedir. Vatan, bayrak, kültür, dil, marş vb. gibi unsurlar milli değerlerimizi; din ise manevi değerlerimizi ifade etmektedir. Bir toplumu ayakta tutan ve onu geleceğe taşıyan değerler vardır. (Vikipedi)
Milli değerler (eodev.com) tanımı: Örf ve adetler, bayrağımız, vatanımız, ülke sınırlarımız, geçmişimiz, geleceğimiz, tarihimiz, dilimiz, inancımız, dinimiz, ülkemize çeşitli branşlardan katkıda bulunan kişiler; milli sporcularımız, siyasetçilerimiz, yazarlarımız, sanatçılarımız vs. Milli bayramlarımız 23 Nisan,19 Mayıs, 29 Ekim, 30 Ağustos gibi. Dini bayramlarımız Ramazan Bayramı, Kurban Bayramı gibi.
Manevi değerler (eodev.com) tanımı: Sevgi, saygı, adalet, ahlak, din, hürriyet, hoşgörü, barış, vicdan sayılabilir.
Cumhuriyet değerleri de var, bunlar unutuluyor!
Cumhuriyetçi değerlerin aktarımı olan anayasamızın değiştirilemez maddeleri, laiklik, vatandaşlık, bağlılık kültürü ve her türlü ayrımcılığa karşı mücadele.
***
Bu yazı “Eniştem beni niye öptü?” yazısı değil, 15.07.2023 günü TELE1’de Forum Hafta Sonu programında yaptığım konuşmada söylediklerim için RTÜK’ün programı üç kez durdurması yazısı. Meğer, “toplumun milli ve manevi değerlerine aykırı” konuşma yapmışım.
Yasada ya da yazılı bir belgede verilen cezaya dayanak olacak, “milli ve manevi değerler”in ne olduğuna dair bir tanımlı belge yok. Zaten, herkesin oydaşlaşacağı, kimsenin itiraz edemeyeceği bir tanım olmadığını bu yazıda kanıtlamaya çalıştım. RTÜK 6112 sayılı yasanın 8’inci maddesinin uygun bir fıkrasının uygun bir bendini ceza vermek için maymuncuk olarak kullanmakta
/././
Toplumun milli ve manevi değerleri (II)
5 Eylül 2023 günü yayımladığım birinci yazıyı, şimdi okuyacağınız yazıya giriş olarak yazdım. Çünkü Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), ben ve emekli Amiral Türker Ertürk’ün katılımcı olarak konuştuğu, 15.07.2023 günü TELE1’in Hafta Sonu programına üç kez durdurma ve para cezası verdi. Cezanın dayandırıldığı yasa 6112 sayılı kanunun 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde yer alan “Toplumun milli ve manevi değerlerine ... aykırı olamaz” ilkesinin ihlali.
RTÜK’ün TELE1’i cezalandıran karar metnine göre, yaptığım konuşmanın “toplumun milli ve manevi değerlerine aykırı” saydığı bölümü şöyle: “Amiralin de dediği gibi bu ayaklanmayı asker bastırdı. Asker bastırmasaydı... Milli iradenin zaferiymiş. Hayır efendim milli iradenin yok edilmesidir ve tek adam rejiminin efendim yelken açmasıdır okyanusta.
Yahu İslamda başörtüsü diye bir şey yok. 31. ayetin ben bütün dillerdeki karşılığını yazdım. Başlardaki örtü binlerce yıldır Arapların başında olan şey ya. İndir diyor. Göğsü açık çünkü Arap kadınların o sırada göğüslerini falan örtecek bir örtüleri yok. İndir de diyor o görünmesin. Vaziyet bundan ibaret. Bunu şey için söylüyorum, CHP için söylüyorum, diğer muhalefet partileri için söylüyorum. Biraz okusunlar, donanım sağlasınlar ve karşılarına bilgi ile çıkıp ve tarumar etsinler bu zırvalıkları. Bunlar zırva ya Türkiye 2023’te yaşıyor... 4 yaşındaki kızcağızları, çocukcağızları alıp efendim elif üstünde bilmem ne diye zart zurt şeyler, aklı sıra, aklı sıra gelecekteki seçmenlerini devşiriyor o yaşta. Anlatabiliyor muyum bazı sıfatlar kullanmak istiyorum ve o sıfatları kullanmama özgürlüğümü de ilan ediyorum. O sıfatları kullanmayacağım.
Bu kadar budalalık olmaz yahu! Dünyadan haberdar değiller, neler oluyor dünyada, neler oluyor? Peki kadınlar edepsiz diyelim. Erkekler p... mi? (Bu sırada ekranda mayolu, bikinili Arap prensesler ve mayolu erkekler gösterilmekte. Ö. İnce) Peki kadınlar edepsiz. O erkekler, Müslüman erkekler o rezalete nasıl tahammül ediyor? Yani mesele bu, mesele bu kardeşim ülkeye yalan söylüyorlar.”
Bu sözlerimde, Arap kadın ve erkekleri kınama, ayıplama gibi bir niyet yok. Hedefim, bu görünümdeki kadınlara fahişe, erkeklere de pezevenk muamelesi yapan bizim İslamcılara bir eleştirel soru. Ayrıca bir meslek adı olan “pezevenk” ne zaman müstehcen oldu da “p...” şeklinde yazılıyor?
İktidar ve medyasının, Fethullah ayaklanmasının halk tarafından ezildiği iddiası gerçeğe aykırıdır: Darbe girişimini Silahlı Kuvvetler bastırmıştır. Gerçek budur! Gerçekle ilgisi olmayan bir yorumdan “milli irade örneği” çıkarmak mümkün değildir. Bu sözlerimin neresi toplumun milli ve manevi değerlerine aykırı? Durum böyleyken RTÜK dayanak bulup göz boyamak için dört sayfalık ilgili ilgisiz referans kaynağı listelemiş.
RTÜK, anladığım kadarıyla, halkın dini duygu ve inancına aykırı, rencide edici konuşmakla suçluyor beni. Oysa, TELE1’de yaptığım konuşma Cumhuriyet gazetesinde 4 Temmuz 2023 günü yayımlanan “Ürdün prensi evlendi” başlıklı yazımın görüntü (Başları açık, bikinili, dekolte giyimli Müslüman Arap prenseslerin görüntüleri) destekli tekrarıdır. Bu iki yayının da ortak amacı kökten İslamcı çevrelerin düşünceye saygısız zorbalığını ve sıradan bir örtü olan “türban”ı kutsallaştıranların yalanlarını kanıtlamak ve böylece laik ve demokratik Cumhuriyetimizi savunmaktır. Arap ve Müslüman prensesler ve kadınlar istedikleri gibi giyinirler. Saygı duymak gerekir.
Ama bu kadınların giyinişleri ülkemizdeki kökten İslamcı Cumhuriyet düşmanlarının başta türban olmak üzere kadın giyimiyle iddialarının dinsel dayanağı olmayan bir yalan olduğunu kanıtlamaktadır. Konuşmamda bunu anlatmak istedim.
Yukarıdaki cümleleri başta TELE1 olmak üzere yıllardır televizyonlarda söylemekteyim. Bu sözleri 2000 yılından bu yana Hürriyet, Aydınlık ve Cumhuriyet gazetelerinde yazdım ve bu yazılar bazı kitaplarımda (Demokrasisiz Demokrasi, Din İman Masa Kasa, Başyücelik Devleti, Ortak Akılsızlık Halleri vb.) da yer aldı.
Ancak RTÜK tarafından cezalandırılan sözlerim için cumhuriyet savcıları dava açmadı, yargıçlar mahkûm etmedi. Çünkü RTÜK’ün başörtüsü, benim “türban” dediğim “örtü”nün Kuran’da ve hadislerde yeri yoktur. Evrensel siyasal İslam zorbalığının simgesidir.
İslamdan önce Arabistan çöllerinde her türlü inançtan (Putatapar, Musevi, Hıristiyan vb.), her türlü kökenden (Arap, İsrailli, Filistinli,) erkek, kadın, yaşlı, çocuk bütün insanlar güneşe ve kum fırtınalarına karşı başlarında “hımar” adlı bir örtü taşımaktaydılar. Bu bez parçası kutsal değildi. Nur Suresi 31. ayet, “Başınızdaki hımarın ucunu göğsünüze indirin de memeleriniz örtülsün, görünmesin!” demektedir. Çünkü kadınların başında zaten çöl iklimi yüzünden insanlık kadar eski hımar var. Yani efendim, şimdi “türban”a dönüşen “hımar” kutsal değildir.
“4 yaşındaki kızcağızlar”ın Kuran kurslarında işkence görmesine gelince: Yanlışlığını kanıtlamak için ne anayasaya ne de yasalara gideceğim. Ancak pedagoji dersinden sınıfta kalır. Bu uygulamanın HÜDA PAR’ın programında yer aldığını söyleyeceğim. HÜDA PAR’ın sapkın hayalleri toplumumuzun milli ve manevi değerleri(!) payesi ile taçlandırılamaz.
Özdemir İnce / Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder