31 Ekim 2023 Salı

Erdoğan, İstanbul tarihinin en büyük mülkiyet gaspına hazırlanıyor + 21 maddelik kanun teklifi Meclis'te: Kadıköylüye Sultanbeyli yolları mı gözüküyor? (duvaR)

 Erdoğan, İstanbul tarihinin en büyük mülkiyet gaspına hazırlanıyor (Bahadır Özgür-duvaR)

Meclis’teki yeni yasa değişikliği tarihin en büyük mülkiyet gaspının yolunu açacak bir düzenlemedir. Kimsenin “benim binam sağlam”, “lüks yerde oturuyorum” filan diyerek kurtulamayacağı, parası yetmeyenin şehir dışına sürüleceği, kent merkezlerinin iktidarın seçkinlere uygun biçimde yeniden imar edileceği bir büyük çitleme harekatıdır.

Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul’un arsasını bir kez daha alt üst etmek istiyor. Bu seferki plan çok daha kapsamlı ve yıkıcı ama. 2012’de çıkarılan Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi yasasıyla başlayan mega inşaat hareketi, coğrafi ve ekonomik sınırına dayandı çünkü. Şimdi kentin rant değeri yüksek merkezleri toptan hedef alınıyor. Plan gerçekleşirse eğer, İstanbul’da eşi benzeri görülmemiş bir mülkiyet değişimine tanık olacağız.

Geçen hafta Meclis’e 6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun’unda değişiklik yapılması için yasa teklifi sunuldu. Sunulduğu andan beri de tartışılıyor. Zira iktidar, deprem korkusuyla tir tir titreyen İstanbul’da milyonlarca insanı yerinden edecek, ellerindeki mülke el koymanın yolunu açacak. Eskisinden de beter rant dağıtım mekanizması kuracak bir hinlik bu. Nedir yapılmak istenen?

Yasa teklifinin esasını ‘rezerv yapı alanı’ oluşturuyor. Mevcut yasada şöyle deniliyor: “Bu kanun uyarınca gerçekleştirilecek uygulamalarda yeni yerleşim alanı olarak kullanılmak üzere, TOKİ’nin veya idarenin talebine bağlı olarak veya resen bakanlıkça belirlenen alanlar…” Değişiklikte ise “yeni yerleşim alanı” ibaresi çıkarılıyor. Yani iktidar yasaya dayanarak mevcut yerleşim yerlerini de ‘rezerv alan’ ilan edebilecek. Sizin binanızın sağlam olması önemli değil, rezerv alanı ilan edildiği vakit tüm mülkiyet haklarınız da askıya alınıyor.

İktidarın afet gerekçesiyle ‘riskli alan’ ve ‘rezerv alan’ ilan etmesinin nasıl bir rant amacı güttüğüne, düşük gelirli insanların mağdur edildiğine bugüne kadar sayısız kez tanık olduk aslında. Mesela; çoğu yapının birinci derece risk taşıdığı Zeytinburnu’nda kentsel dönüşüm, üzerinde tek katlı depoların bulunduğu, İstanbul’a gelen ve buradan Anadolu’ya giden ürünlerin taşındığı Ambarlar bölgesinde yapıldı. Etrafındaki yeşil alanla beraber arazi, Suudi Arabistanlı emlak şirketi Al Qemam Holding’e satıldı. O da rezidans ve AVM’den oluşan devasa bir kompleks inşa etti. Veya Mall Of İstanbul… Hazine’ye ait bölümün yanında şahsa ait olan mülkler de eğitim tesisi kurulması bahanesiyle kamulaştırıldı, ardından ‘gecekondu dönüşüm bölgesi’ ilan edildi, statüsü konut ve ticaret alanına çevrilip Torunlar GYO’ya ihaleyle satıldı.

142 RİSKLİ ALANIN SADECE 2’Sİ DÖNÜŞTÜ!

Tek tek saymaya da lüzum yok. İktidarın neler yaptığı, neleri yapacağının referansı. İstanbul’un afet haritası ile bugüne kadar resmi olarak ilan edilen riskli alan ve rezerv yapı alanlarının haritası üst üste konulduğunda manzara çok daha netleşiyor. İBB’ye bağlı İstanbul Planlama Ajansı’nın yaptığı çalışmaya göre, İstanbul’da dönüştürülmesi gereken öncelikli riskli alan sayısı 142. Buna karşın 6306 Sayılı Kanun’a dayanarak Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı’nın ilan ettiği riskli alan sayısı 69, rezerv alan sayısı da 127. İstanbul’un gerçeğiyle Bakanlığın yaptıkları kıyaslandığında, sadece 2 riskli alan ve 7 rezerv alan örtüşüyor. Dolaysıyla deprem filan hikaye. Maksat iktidarın kendi zümresine, inşaat şirketlerine ve ağırlıklı Körfez sermayesine imar rantı ile milyarlarca dolar aktarmak.

Nitekim bugüne kadar depremi gerekçe gösterip 17’si park ve yeşil olan, 8’i askeri bölge 78 donatı alanı imara açılmış. Buralarda TOKİ ve Emlak Konut 4 proje üretmiş. Kalan 72 proje kendine yakın inşaat şirketlerine ait. Yine TOKİ’nin yaptığı 50 bin 361 konut ve halen yapımı devam eden 39 bin 192 konutun sadece yüzde 15’i kentsel dönüşümle alakalı. 90 binin üzerinde konut üreten Emlak Konut’un yaptıklarının da yüzde 69’u lüks konut. 18 yılda inşaat alanı 7 kat artan İstanbul, orman alanlarının yüzde 10’unu, tarım alanlarının yüzde 23’ünü kaybetmiş.

İşte bu 18 yıllık inşaat kuşatması nihayetinde bir yerde sınırına ulaştı. 2019 seçimlerinde İBB yönetimi de kaybedilince, AKP’yi yaratan imar rantı üretimi darbe yedi. Üzerine düşük faiz politikası duvara çarptı. Dış açık alarm veriyor. Bütçeyi toparlamak için zam ve vergilere yüklenildi. Şimdi faiz artırımı ile beraber istihdamın da daralması bekleniyor. Erdoğan için iktisadi risk büyüyor. Mehmet Şimşek para bulmak için kapı kapı dolaşıyor lakin ortada somut bir gelişme yok. Deprem bölgesinin inşası için kaynak da bulunamıyor. Haliyle inşaatı yeniden canlandıracak tulumbaya su koymak lazım. Elde avuçta olan yegane şey, uluslararası tezgaha da sürüp satabileceğiniz bir mülk olan İstanbul.

Bunu açık açık söylediler de. 6 Şubat Kahramanmaraş-Hatay depremlerinin hemen ardından Erdoğan, İstanbul’un iki yakasında 500’er binlik iki yeni şehir inşa edeceklerini ilan etti. Çevre, İklim ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum ve seçimden sonra koltuğu devrettiği Mehmet Özhaseki de planı detaylandırdı. Kurum 9 Mart 2023 günü yaptığı açıklamada, “1.5 milyon konutun 500 binini Avrupa, 500 binini Anadolu yakasında inşa edeceğiz. 500 bin konut ise yerinde dönüşüm yapacağız. Bunu da 5 yıl içinde gerçekleştireceğiz” dedi. 130 milyon metrekare rezerv alan tespiti yapıldığını da belirtti. Seçimden sonra bakanlık koltuğuna oturan Mehmet Özhaseki’nin, 20 Temmuz 2030 günü yaptığı açıklamaları ise yeni imar kuşatmasına dair ayrıntılı bilgiler veriyordu.

Buna göre İstanbul için özel bir ekip kurulmuş. İlk etapta 8 ay içinde 600 bin konut yıkılacak. Bunların yerine Anadolu yakasında 150, Avrupa yakasında 200 bin konutluk rezerv alanlar belirlenmiş. Özetle 350 bin konutta yaşayanlar yer değiştirecek. Kısaca iktidar planını, daha deprem yıkıntısı altında insanlar kurtarılmayı beklerken hazırlamış bile. Tabii ortada bir sorun var; kaynak nereden, nasıl bulunacak?

Özhaseki ek vergilerle bütçeye kaynak yaratılacağını fakat özellikle Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi ülkelerin de fon sağlamaya gönüllü olduğunu vurguluyordu. Zaten Mehmet Şimşek’in, Erdoğan ile beraber yaptığı Körfez turlarında da masaya koydukları en cazip ‘ürün’ İstanbul’du. Yeni yasa ile ‘dönüşüm’ adı altında kentin gözde merkezleri pazarlanacak. Çünkü AKP için İstanbul kadar kolay, bereketli ve istikrarlı bir gelir imkanı bulunmuyor.

Özetle bu yasa tarihin en büyük mülkiyet gaspının yolunu açacak bir düzenlemedir. Kimsenin “benim binam sağlam”, “lüks yerde oturuyorum” filan diyerek kurtulamayacağı, parası yetmeyen herkesin şehir dışına, TOKİ konutlarına mahkum edileceği, kent merkezlerinin iktidarın seçkinlere uygun biçimde yeniden imar edileceği bir büyük çitleme harekatıdır.

Erdoğan bütün bunları yapabilir mi? Meclis’teki yasanın ucu o denli açık ki, kağıt üzerinde hepsini mümkün kılıyor. Geriye sinsi yolları devre sokmak, toplumu başka şeylerle oyalamak, harç kamyonlarını sahaya sürecek fırsatlar yaratmak kalıyor, o kadar…

                                                           /././

21 maddelik kanun teklifi Meclis'te: Kadıköylüye Sultanbeyli yolları mı gözüküyor? (Didem Mercan-duvaR)

Meclis’e sunulan kentsel dönüşüm yasa teklifiyle üzerinde yapı bulunan alanlar, özel mülkiyetler, parklar ve askeri alanlar rezerv alan ilan edilebilecek. Peki bu hayatlarımızı nasıl etkileyecek?

AK Parti’nin 21 maddelik ‘’Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi" TBMM Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda kabul edildi ve Meclis'e gönderildi.

Mevcut uygulamada bir yerin rezerv alanı olabilmesi için ‘üzerinde yapı olmaması ve meskun mahal dışında yer alması’ gerekiyordu ancak Meclis'te görüşülecek yasa teklifi ile meskun mahal şartı da kaldırılıyor. Yeni yasa ile rezerv yapı alanı ilan edilen yerler dönüşüm için boşaltılıp yerine depreme dayanıklı binalar yapılacak. Teklif yasalaşırsa,  şehir merkezlerinde üzerinde yapı bulunan alanlar, özel mülkiyetler, parklar ve askeri alanlar da ‘rezerv alan’ ilan edilebilecek.

'İKTİDAR KENDİNE AİT OLMAYAN BELEDİYELERİN AÇIK ALANLARINA ÇOK HIZLI MÜDAHALE EDEBİLECEK'

Yeni yasa neyi içeriyor ve hedefliyor? Oturduğumuz mahalle ve bina rezerv alan ilan edilirse ne olacak? Mimarlar Odası İstanbul Şube Başkanı Esin Köymen "Kent mekanlarını yeni bir sınıf çatışmasının mekanı haline getirmeye çalışıyorlar" diyerek uyarıyor. 

Köymen yasanın, Medeni Kanun'da tapu ve mülkiyet dokunulmazlığının ihlali anlamına geldiğine dikkat çekiyor ve iktidarın kendisinden olmayan belediyelere ait açık alanlara müdahale etmesinin çok daha hızlı olacağını söylüyor.

’İVEDİ YARGILAMA’ İLE RAPORLARIN HAZIRLANMASI İÇİN 15 GÜN SÜRE VERİLİYOR’

‘’Konuştuğumuz şey bir torba yasa’’ diyen Köymen, bu yasa içinde 6-20 Şubat depremlerinden sonra afet bölgesi ilan edilen alanlarda bir ivedi yargılama usulü kullanılacağını belirtiyor.

Esin Köymen ivedi yargılamayı şu şekilde detaylandırıyor: "Hak sahipliği ayrı olmak üzere, hasar tespit raporlarına dayalı olarak yapılan işlemlerde ivedi yargılama usulü kullanılacak. 10 gün içinde inceleme yapılacak. Savunma verme süresi 15 güne düşürülüyor. Bir defaya mahsus olmak üzere 10 güne uzatılabiliyor. Deprem bölgesinde evraka ulaşmanın ne kadar zor olduğunu biliyoruz. Keşif ve bilirkişilere ise 15 gün süre veriliyor. 15 gün içinde raporlarını hazırlayıp mahkemeye teslim edecekler. Yani aslında bu hazırlanan raporların sağlıklı olmayacağı anlamına gelecek."

‘REZERV ALAN İLAN EDİLEN EVLER 90 GÜN İÇİNDE BOŞALTILMAK ZORUNDA’

Peki günlerdir tartışılan ve Meclis'e sunulan yasada yer alan ‘rezerv alan’ ifadesi ne anlama geliyor? Köymen, "Yeni düzenlemeyle artık mülkiyetli ya da mülkiyetsiz veya kamu mülkiyetindeki olan boş alanların her biri ’rezerv yapı’ alanı olarak ilan edilebilecek. Kentsel Dönüşüm Başkanlığı bu konuda istediği gibi uygulama yapabilecek. Söz gelimi diyelim, Kadıköy’de oturuyorsunuz ve evinizin bulunduğu alan ‘rezerv alan’ ilan edildi. Evinizi boşaltmanız için 90 gün süreniz olacak" diyor ve ekliyor:

'TAPU VE MÜLKİYET DOKUNULMAZLIĞI BYPASS EDİYOR'

"Eğer 90 günlük süre sonunda evinizi boşaltmadıysanız ve evinizde değilseniz, kolluk kuvvetleri ile kapıyı açar ve müdahale eder. Bu Medeni Kanun'da tapu ve mülkiyet dokunulmazlığına aykırıdır. Yani tapunun ve özel mülkiyetin dokunulmazlığı bu düzenlemelerle bypass edilmiş oluyor."

Evi ya da mahallesi rezerv alan ilanlar edilenlerin ise Toplu Konut İdaresi'nin gönderdiği bölgelere yönlendirileceğini ifade eden Köymen, ‘’Sizin eviniz Kadıköy’de ama Toplu Konut İdaresi size Sultanbeyli’deki toplu konutlara gönderebilir’’ diyor.

‘RANT DEĞERİ YÜKSEK MERKEZLERDE HIZLI DÖNÜŞÜM GÖRECEĞİZ’

Kent içerisinde rant değeri daha yüksek merkezlerde hızlı bir dönüşüm göreceğimizi belirten Köymen, bu hızlı dönüşümün insanların daha sağlam binalarda yaşamasını amaçlamadığını; tam tersi burada yaşayanların hızlı bir şekilde değişmesini amaçlandığını savunuyor ve ekliyor:

‘’Kentin merkezlerini gelir grupları yüksek şirketler ve üst sınıf alacak, dar gelirli de şehrin çeperlerine itilecek. 6306 sayılı kanunun gecekondu bölgelerinde yaptığı ve eksik bıraktığı noktalar bu şekilde düzenlenecek."

Köymen, yasanın bir deprem bölgesinde riskli alan ilan edilen yerlerde hızlı bir şekilde işleyeceğini, kültür varlıklarının olduğu alanlarda, tarihi dokuların bulunduğu alanlarda da uygulanacağını söylüyor.

Kentin merkezindeki gayrimenkullerin hızlı el değiştirebilmesinin aracı olarak kullanılacak bu yasanın uygulanmasında 3’te 2 çoğunluğunun aranmayacağını belirten Köymen, salt çoğunluğun yeterli olacağını söylüyor.

‘BELEDİYELERİN YETKİLERİ GASP EDİLECEK’

Kentsel Dönüşüm Başkanlığı’nın bütün bu uygulamaları yaparken, yapı ruhsatları da dahil olmak üzere kendi bünyesindeki mimar ve  mühendislerle çalışacağını vurgulayan Köymen, ‘’Bu aynı zamanda yerel yönetimlerin kendi alanları içerisindeki yapı ruhsatları süreçlerinden dışlanması demektir. Yerel yönetimlerin yetkilerinin gasp edilmesi demektir’’ ifadelerini kullanıyor.

Köymen’e göre, iktidarın kendisinden olmayan belediyelere ait açık alanlara müdahale etmesi çok daha hızlı olacak. Büyükşehir belediyeleri ve  CHP’li belediyelerin olduğu alanlarda çok hızlı bir şekilde mülkiyet değişikliklerinin olacağını ifade eden Köymen, yapı ruhsatlarını da kendisi vereceği için belediyelerde gelir kaybı da olacağına dikkat çekiyor ve ekliyor:

"Korunması gereken alanların; rezerv yapı alanı olarak ilan edilerek ve deprem gerekçe gösterilerek talan edildiğini görüyoruz. Bunun en önemli örneği Kanal İstanbul projesidir.’’

‘KENT MERKEZLERİ, ZENGİNLER VE YOKSULLAR ARASINDA KESKİN AYRIMLARLA PAYLAŞILACAK’

‘’Yasayla, park, askeri alanlar ve özel mülkiyet rezerv alan ilan edilse, devlet buraya gelip bina yapabilecek’’ diyen Köymen, bu durumun kentteki yerleşim alanlarının kent merkezlerinin yoksullar ve zenginler arasında keskin ayrımlarla paylaşılması anlamına geldiğini söylüyor.

Köymen sözlerine şu şekilde devam ediyor:

"Sonuç olarak deprem gerekçe gösterilerek şimdiye kadar yapılan ve bugünlerde Meclis'te olan yeni yasayla rantı ve mülkiyet hareketlerini öncelediği anlaşılmaktadır."

'ÖNCELİK YURTTAŞLARIN SAĞLAM DOKULAR İÇİNDE YAŞAMASI DEĞİL’

Yasa hazırlığı sürecinde Mimarlar Odası’ndan görüş alınmadığını ifade eden Köymen, ‘’Bu durum bile önceliğin yurttaşların sağlam ve nitelikli kent dokuları içinde yaşamalarının olmadığını gösteriyor. Tepeden inme kararlarla meslek odalarının bilimsel ve teknik katkılarını reddeden yaklaşım olsa olsa otoriter rejimin kent mekanları üzerinde kurduğu tahakkümün bir yansıması olur’’ diyor.

Depreme hazırlık sürecinin nasıl olması gerektiğini de değerlendiren Köymen,’’ Güvenli kentlerin planlanma sürecine üniversiteler, bilim insanları, emek ve meslek örgütleri dahil edilmeli, aynı zamanda halk toplantılarıyla demokratik bir işleyiş hedeflenmelidir’’ diyor ve ekliyor:

"Afet yönetim sistemi bir bütün olarak ele alınmalı, zarar azaltma, hazırlık, müdahale ve iyileştirme aşamaları hem merkezi ve hem de yerel düzeylerde yeniden yapılandırılmalıdır. Merkezi yönetim, yerel yönetimler, meslek odaları, özel sektör, sivil toplum kuruluşları ve halkın afet yönetiminin her aşamasındaki faaliyetlere ve karar alma mekanizmalarına katılmaları sağlanmalıdır. Yasal düzenlemeler ve kurumsal yapılanmalar bu esasları sağlayacak ve destekleyecek yönde olmalıdır."


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder