8 Ekim 2023 Pazar

Rüzgâr, fırtına ve tufan + Hamas zaferi, devasa ölçüde bir İsrail başarısızlığı

 

Rüzgâr, fırtına ve tufan (Engin Solakoğlu-soL)

Klişe sanılır ama buz gibi gerçektir: Adaletin olmadığı yerde barış olmaz. Olmamalıdır!

Kimi insan dinlere inanır, kimisi kuramlara, bilimsel ilkelere. Ben ikinci kısımdayım. Evrim kuramına inanırım örneğin. Bir de en az o kadar inandığım esneklik kuramı var. Hooke Yasası esneklik kuramını Fizik bilim çerçevesinde tanımlamış. Ben fizikten pek anlamam, ekonomiye dair bilgim biraz daha fazla.  Ekonomideki esneklik ilkesi kabaca herhangi bir mal veya hizmetin fiyatının sonsuza dek artamayacağı, belirli bir noktadan sonra piyasaya mutlaka alternatifler çıkacağı ya da o malın alıcısının tüketimden vaz geçeceği varsayımına dayanır. Basitçe anlatırsak hiçbir çubuk sonsuza dek bükülemez. Ya kırılır ya da düzeltilemeyecek ölçüde eğri kalır.

7 Ekim Cumartesi günü Filistin-İsrail cephesinde yeni bir yangın çıkınca benim aklıma ilk esneklik kuramı geldi.  Çubuk sonunda kırıldı diye düşündüm. 

Filistin meselesi benim mesleki olarak uzmanlaştığım alanlardan biri değil kesinlikle. Üzerinde hiç çalışmadım. Buna karşılık az-çok okuyup yazan her insan gibi benim de yıllar içinde edindiğim bir görüşüm var. Bunun ana hatlarını 2022 yılının son ayında  “İsrail’i ne yapacağız?” başlıklı yazımda (https://haber.sol.org.tr/yazar/israili-ne-yapacagiz-359301)  paylaşmıştım. 

Bunu anımsatmamın sebebi belli. Belleksiz bir dünyada yaşıyoruz. Sevimsiz bir durum ama insan ister istemez bir alay  yafta ve hakarete maruz kalmamak için  kimi olguları sürekli yinelemek gereksinimi duyuyor. Demem o ki, 1) ne kadar zorlasanız benden anti-semit, Yahudi düşmanı filan çıkmaz. 2)Yahudi’nin yobazını, o yobazların iyiden iyiye hâkim olduğu İsrail Hükümeti’ne  ne kadar yakınsam Hamas’a yakınlığım da kadardır.  

Dönelim konumuza. Olgulardan gidelim.  Hamas İsrail’e ağır bir darbe indirdi. Dünyanın en güçlü ordusu, en güçlü istihbaratı, Çelik Kubbe vs yalan oldu. Siviller öldü, askerler öldü, rehin alınanlar, esir alınanlar oldu. İsrailli sivillerin ölümü Batı’da ve bizdeki kimi çevrelerde infial yarattı. At gözlüğüyle bakarsanız çok fena! İsrail’de askerliğin kadınlar ve erkekler için - bir kısım yobaz hariç- zorunlu ve bir anlamda sürekli olduğunu unutalım bir süreliğine en iyisi. Biraz önce katil ve hırsız İsrail Başbakanı “savaştayız” söylevi verdi. Çok ilginç. Biz İsrail’i zaten yıllardır savaşta sanıyorduk. Olur olmaz gerekçelerle Lübnan’ı, Suriye’yi, İran’ı bombalayan, sabah akşam Gazze’ye askeri operasyon düzenleyen, Doğu Kudüs’te sürekli kol bacak kıran İsrail’in “Barış”ta olduğunu atlamışız demek ki!

Olgulardan devam. “Ben demiyorum adamınız diyor” makamından bir örnekle sürdürelim. İsraillli gazeteci ve aydın Gideon Levy 7 Ekim savaşına dair şunları söylüyor özetle: “Gazze bir kafes. Dünyanın en büyük hapisanesi. 70 yıl  hangi halkı kafeste yaşatsanız direnmek ister ve ilk fırsatta da bunu gerçekleştirir.” Hamas sivilleri hedef almış deniyor. “Miş”li  geçmiş zaman kullandığıma bakmayın, almıştır. Tıyneti buna müsaittir. İyi de bunca yıldır “bölgenin tek demokrasisi” denilen İsrail ne yapmış? 2008 yılından 2023 yılı Ağustos ayına kadar İsrail’in öldürdüğü sivil sayısı 6800 civarında. Hapse atılanlar, her gün kolu bacağı kırılanlar bu istatistikte yok elbette ölmedikleri için. Şiddet eylemleri yüzünden ölen İsrailli sayısı ise 300’ün biraz üstünde. Kabaca her 20 Filistinliye karşı 1 İsrailli. Böylesi mağduriyet Akepe’de yok! Ona  da daha sonra kısaca dokunduracağız.

İsrail yıllardır BM Güvenlik Konseyi kararlarına aykırı olarak bir işgal sürdürüyor. Sürdürmekle kalmıyor, genişletiyor. Filistinlileri duvarların arasına hapsediyor. Filistinlilerin topraklarına, evlerine el koyuyor. Direnen Filistinlileri topraklarından sürmek için zeytin ağaçlarını söküyor, su kuyularını betonluyor. Yanlış okumadınız. Hani bir zamanlar “çölü yeşerten İsrail” güzellemeleri içeren yazılar çıkardı ya güzide basınımızda. İşte şimdi Netanyahu’nun İsrail’i, etnik temizlik amacıyla zeytin bahçelerini çölleştiriyor. 

Biraz geriye dönelim. Hamas’ı kim yarattı? Konunun uzmanları yazıp çiziyor ama anımsayan yok. Dünya düzeninin emperyalist sahipleri  FKÖ’yü, onu oluşturan moda deyimle seküler ve sosyalist direniş  örgütlerini kimi alçak Arap siyasetçilerin etkin desteğiyle sırasıyla ya satın aldılar ya imha ettiler. Hamas’ın, İslami Cihad’ın serpilip gelişmesini kim sağladı? “Yeşil kuşak” projesinin mimarları İranlı, Suriyeli, Filistinli filan değiller. O yüzden şimdi “Medeniyet tekeli”ni ellerinde tuttukları düşünülen Batılılar’ın ve onların Türkiye’deki yardakçılarının “İsrailli siviller” için döktükleri gözyaşları insanı isyan ettiriyor.. 

O Dünya düzeninin besleyip büyüttüğü İsrail bugün açıkça ırkçı, gerici ve faşist bir devlet. O devlete karşı direnmek de meşru bir hak.  Hamas’ın kullandığı yöntemler beslendiği ideolojiyi bire bir yansıtıyor. El-Ezher’den bir hocaya sorun, tek tek çıkartır ilgili hükümleri. Ya İsrail’in yöntemleri? Teolojiye çok dalmadan anımsatalım, aynı kökten besleniyorlar. O yüzden bir tarafın ölüsünün diğerininkinden daha değerli olduğu palavrasını yutmamak gerekir. Kafasında kippa ile  çocuk dipçikleyen, Filistinli kadınları  sırtından vurup öldüren Tsahal askeri ile Hamas militanını etik bir hiyerarşiye tabi tutmaya kalkışmak başlı başına sahtekarlıktır. Rüzgâr eken fırtına biçer, fırtına eken tufanla yıkanır.

Türkiye Komünist Partisi bir açıklama yaptı. Özeti şu: Filistin halkı için direniş meşrudur. Sosyal medyada yer alan açıklamaya gelen tepkiler müthiş. Hayatında sosyalist literatürün yanından geçmemiş bir sürü primat “şiddet”in olumlanamayacağından söz ediyor yoksul zihinleri ve daha da yoksul söz dağarcıkları elverdiğince. Filistin’de bir kurtuluş savaşı veriliyor ve sandığınızın aksine bu tür savaşlarda işgalciye gül vermek gibi bir zorunluluğunuz yok. Bırakın sosyalizmi filan BM Güvenlik Konseyi kararlarına göre dahi İsrail düpedüz işgalci ve Filistinliler’in bir devlet kurmaya hakları var. Bu kadar basit. 

Peki tampon tampona kaza yaptığında dahi levyeyi kapıp dışarı fırlayan ama şimdi “şiddet karşıtı” taklidi yapan bu belleksiz ve idrak yoksunu kitlenin derdi ne? Fatih Yaşlı Hoca bunlara seküler milliyetçi kesim diyor. Pek medeni görünümlü, pek sempatik olağan zamanlarda bu arkadaşlar. Yakından tanımazsanız sevebilirsiniz bile… İyi de bunlar neden canhıraş şekilde İsrail’i destekliyorlar? 

Görünür sebeplerden birincisi özdeşleşme. Tıpkı TKP açıklamasına garip tepkiler veren Kürt milliyetçileri gibi elma ile muşmulayı karıştırıyorlar.  Benzetmeyle öğrenme olağan koşullarda anaokulu seviyesinde sona erer. Benzettiğiniz her sorunun en az benzer noktaları kadar farklı boyutları da vardır. Yapmamak gerekir, mahcup olursunuz! 

Özdeşleşme duygusunun diğer bacağına gelelim. Seküler Türk milliyetçisi,  nükleer silah edinmesinde sakınca görülmeyen, aklına estiği gibi komşularına saldırabilen, bunu yaptığında  ise Türkiye gibi ABD’den ve diğer NATO müttefiklerinden değişik ölçek ve düzlemlerde fırça  yemediği, İHA’sı, SİHA’sı  düşürülmediği  için İsrail’e müthiş özeniyor. Aynı saldırı, işgal ve sömürgeleştirme özgürlüğünü istiyor. Irak ve Suriye’deki Yapı kooperatifi misali “sınırlı yetkili, sınırlı sorumlu” yayılmacılık kesmiyor.

Bu kesimin sayıklamalarının ikinci sebebi ise ağır  bir psikoz. Bunun adı Arap nefreti. Kendine bile itiraf etmeye çekindiği kimi duygu ve düşüncelerini ancak Arap halklarına düşmanlıkla  dışa vurabiliyor. Bu dinsel boyut. Diğer yandan aklının mutena bir köşesinde Osmanlı dönemindeki çöküş ve Cumhuriyet’in kuruluşundan  kaynaklanan “Hain Arap” yaftası var. Mevcut siyasi, ekonomik ve toplumsal durum da bu düşmanlığı cömertçe besliyor. İktidarı ele geçirmiş bir partinin uzantıları “biz aynı milletiz” diye bol keseden sallayınca öfke büyüyor. O iktidar ülkeye denetimsiz şekilde çok küçük bir kısmı cihatçı paralı asker olan milyonlarca göçmeni yığınca katlanıyor. Katlanan öfkesini siyasi iktidara, onu iktidarda tutmak için elinden geleni yapan sözde muhalefete, göç politikası sayesinde ucuz insan etiyle beslenip semiren  sermayeye yöneltemeyince kabak Filistin halkının başına patlıyor ve iş gelip “ölsün be Araplar”a bağlanıyor. 

Bir de suret-i haktan görünen tayfa var. “Ya şimdi İsrail öldürecek bu zavallı insanları da ondan şey ediyoruz” gibisinden sızlanıyorlar. Evet, İsrail daha ben bu satırları yazmaya oturmadan Gazze’yi bombalamaya başlamıştı. Bu saldırının sonunda belki 3 belki 5 bin cenaze daha kalkacak, daha çok ev yıkılacak, hastanelerde hastalar elektriksizlikten, ilaçsızlıktan ölecek Gazze’de. İyi de Hamas saldırmasa bunlar olmayacak mıydı? Kitabın orta yerinden soralım en iyisi: Filistinliler bugüne dek yaşıyorlar mıydı ki, şimdi öldürülmekten korksunlar? 

Hamas’ın yıldırım taarruzu sonrasında Akepe’nin ve denetlediği kurumların tepkileri başlı başına bir yazıyı gerektiriyor aslında. Bunu benden daha iyi yazacaklar mutlaka olacaktır.  Şu kadarını söyleyeyim, her şerde bir hayır varmış gerçekten. Bu kısa ve kanlı çarpışmanın belki tek faydası ısrarla kapalı kalmakta direnen, Akepe’yi “dünya mazlumlarının dostu”,  “anti-emperyalist” vs sanan  üç-beş gözün açılması olabilir.

Sonuca gelirsek,  2 devlet kurulsun, mutlu mesut yaşasınlar demek yetmez. Bu gerekli ancak yeterli olmayan koşuldur meselenin çözümünde. Orta-Doğu’da ve dünyada gericilik ve onu besleyen düzen yok edilmelidir. Bu arada hâlâ meseleyi tam anlamayan, Komünistlere içinden geçtiği gibi sövemeyen kaldıysa diye yineleyelim: işgalci İsrail’e karşı direnmek de meşrudur, şiddet kullanmak da…

Klişe sanılır ama buz gibi gerçektir: Adaletin olmadığı yerde barış olmaz. Olmamalıdır!

                                                                 /././

Hamas zaferi, devasa ölçüde bir İsrail başarısızlığı (soL-Çeviri)

İsrail’in savunma doktrininin yenilmez olduğu fikri çöktü. Hamas, açılış hamlesinde zafer ilan etti.

NOT: Amos Harel imzalı makale, İsrail’in Haaretz gazetesinde yayımlandı. soL tarafından çevrilen makale, Gazze’den İsrail’e başlatılan saldırının İsrail cephesinde yarattığı ilk şok havasını yansıtıyor.

İsrail Devleti cumartesi sabahından bu yana savaş halinde. Hamas, İsrail istihbarat örgütlerini tümüyle gafil avlayan ve Gazze Şeridi sınırındaki operasyonel savunma doktrinini yerle bir eden etkili, ani bir saldırı başlattı.

İsrail tarafında, tam sayısı henüz kesin olarak bilinmemekle birlikte, çok sayıda ölü ve yaralı var. Gazze'den gelen haberlere bakılırsa İsrail'den çok sayıda rehine ve ceset Gazze’ye taşındı.

Şu anda İsrail Savunma Kuvvetleri ve İsrail Polisi, sınır boyunca İsrail mahallelerinde evlere yerleşmiş silahlı Filistinlilerle evden eve çatışmalar yürütüyor. Ordu, bir savaş haline denk gelecek ölçekte yedekleri silah altına çağırıyor.

Bazı mahallelerde ve askeri üslerde korkunç katliamlar yaşandı. Her ne kadar güneyden Kudüs'e ve büyük Tel Aviv bölgesine kadar İsrail'e binlerce roket ve füze ateşlenmiş olsa da, bu esasen bir dikkat dağıtma hamlesiydi: Hamas'ın askeri çabaları Gazze sınırındaki İsrail mahalleleri üzerinde yoğunlaştı. Trajik bir şekilde, bu çabalar çok başarılı oldu.

İsrail'in tepkisi -şu anda ve daha önemlisi önümüzdeki günlerde- Filistin tarafına ağır bir kan bedeli biçecek. Ancak alevlerin yükselebileceği tek bölge Gazze değil. Her ne kadar İsrail Silahlı Kuvvetleri (IDF) şu anda güçlerini güney cephesinde yoğunlaştırıyor olsa da, çatışmaların birden fazla cephede gelişebileceği dikkate alınmalı. Bunlar Batı Şeria'yı, Doğu Kudüs'ü ve muhtemelen kuzeyde Hizbullah'ı ve ayrıca İsrail içindeki aşırılık yanlısı Arap unsurları da içerebilir. Hizbullah gelişmeleri izliyor ve seçeneklerini değerlendiriyor. Muhtemelen Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'ın parmağı tetikte ve kaşınıyor.

Bu durumda tarihsel karşılaştırma kaçınılmazdır. Şunu söylemek üzücü: İsrail “konzeptzia”sı (1973'teki Yom Kippur Savaşı'ndan sonra yaygınlaşan, İsrail’in savunma doktrininin yenilmez olduğu şeklindeki hatalı kavrayış) çöktü; hem politika, hem savunma için askeri yığınak, hem sürpriz bir saldırıya hazırlık, hem de önleyici istihbarat bilgisinin tümüyle yokluğu açısından…

Hamas bu kampanyayı aylardır planlıyordu ve tüm bu süre boyunca İsrail, İsrail'e girişine izin verilecek Gazzeli işçilerin sayısının artırılıp artırılmayacağı konusunu tartışıyordu.

Yom Kippur Savaşı'nın patlak vermesinden 50 yıl ve bir gün sonra ortaya çıkan feci sonuç, tüm siyasi ve güvenlik liderleri açısından büyük bir sistemik başarısızlıktır. Bunlar ancak savaşın bitmesinin ardından derinlemesine açıklığa kavuşturulabilecek.

Sorun şu ki, İsrail, hükümetin aşırılıkçı ve çılgınca adımlarının, devletin tümüyle yanlış şeylere odaklandığı bir çerçeveyi dayattığı, daha önce benzeri görülmemiş bir iç krizin ortasında bu durumla karşı karşıya kaldı. Bu elbette profesyonel düzeyde sivil sorumlulukları ortadan kaldırmaz ancak önümüzdeki zor günlerde ülkenin işleyişini kesinlikle zorlaştıracaktır.

Hamas, 2014 yazındaki Koruyucu Hat Harekatı'ndan gerekli dersleri aldı ve buna göre hazırlandı. O zamanki kampanya sırasında, Hamas, militanlarını tünellerden göndermeye çalışsa da, saldırıların çoğu İsrail ordusunun savunma güçlerine karşı gerçekleştiğinden örgüt neredeyse tüm çabalarında başarısız oldu. Bu sefer, nispeten düşük hazırlık düzeyine sahip olan ve kuvvetlerin yalnızca sınırlı ölçüde konuşlandırıldığı askeri ileri karakollara saldırılar düzenlendi.

Bu ileri karakollar geçici olarak susturulduğunda Hamas'ın Nakba güçleri (adını 1948'deki Filistin felaketinden, İsrail Bağımsızlık Savaşı'ndan alıyor) Gazze sınırı boyunca önemli bir savunmadan mahrum kalan çok sayıda mahalleye girdi. Sonuç olarak, sabah 6.30'da başlayan saldırıdan saatler sonra bile bu mahallelerle iletişim hala kesik ve birçok terörist buradaki evlere yerleşmiş durumda.

Ne yazık ki bu planlar, Hamas'ın bunca yıldır prova ettiği planlarla tamamen uyumlu. Hiçbir erken uyarı olmadan ve savunma hazırlıklarının zayıf olmasıyla duvarlar aşıldı.

Üstelik İsrail'in tünellere karşı muazzam bir savunma duvarı aracılığıyla ördüğü bariyer de işe yaramadı. Basitçe etrafından dolanıldı. Bazıları kelimenin tam anlamıyla Hamas tarafından işgal edilen İsrail mahallelerinin sakinlerinden yükselen sesler yürek parçalayıcı. Bu dram ulusal televizyonda canlı olarak yaşanıyor ve tüm ülke olup biteni izliyor ve görüyor. Tüm bunların Gazze sınırındaki İsrail yerleşimleri, İsrail ile Filistinliler arasındaki ilişkiler ve belki de tüm bölge için uzun vadeli sonuçları çok büyük olacak.

Hamas, açılış hamlesinde zaten “zafer tablosunu” elde etmiş durumda ve sosyal medyada ve televizyon kanallarında bunun sevincini yaşayacak. Aynı zamanda örgütün, liderliğinin ve Gazze Şeridi halkının başına felaket getirecek. İsrail artık muazzam bir güçle ve yoğun nüfuslu kentsel alanların kalbinde canlı silah kullanımına çok az kısıtlama getirerek karşılık verecek.

İsrail kara kuvvetlerinin manevra yapması ve Gazze Şeridi'ni işgal etmesi olasılığını göz ardı etmek mümkün değil. IDF'ye verdikleri yenilginin sabahı, Hamas liderleri Yahya Sinvar ve Muhammed Deif, şimdi derin yeraltı sığınaklarına kaçsalar bile, hayallerindeki şehitler gibi ölümü bekleyebilirler. Diğer bölgesel örgütlerin liderleri de güvende değil.

Bizi bekleyen kabus senaryosunun Gazze'de biteceği söylenemez. Olaylar muhtemelen diğer bölgelere de sıçrayacak. Belirtildiği gibi tüm bunlar İsrail'i ülke içinde kötü bir zamanda yakaladı. Bu muhtemelen İsrail'in zayıflığından faydalanmanın mümkün olduğunu varsayan Hamas'ın hesabının parçasıydı.

Ciddi istihbarat başarısızlığı göz önüne alındığında, diğer cephelerde neler olup bittiğini bilmediğimiz varsayımını göz ardı etmek mümkün değil. Burada Hizbullah ve İran'la koordineli bir hareket oldu mu? Hizbullah, İsrail'in de savaşa katılmadan önce Demir Kubbe füze savunma roketlerinin büyük bir kısmını boşa harcamasını mı bekliyor? Herhalde İsrail şimdi çeşitli kanallardan Tahran'a, Şam'a, Beyrut'a çok sert uyarılar gönderiyor.

Gazze'den yükselen savaş, siyasi ve diplomatik gelişmeler açısından tüm taşları yerinden oynattı. Adli tadilat nedeniyle göreve hazır olmayı bırakacaklarını açıklayan yedek askerlerin neredeyse tamamı cumartesi sabahı birliklerine ve komuta merkezlerine döndü. Muhtemelen içlerinden bazıları şu anda Gazze Şeridi'ndeki katılımcıların üzerine mühimmat yağdırılacak baskınlara katılıyor.

Tıpkı 50 yıl önce olduğu gibi sürpriz Şabat'ta geldi. Dinlenme günü sona erdiğinde, sözcüler anlatının kontrolü için savaşa başlayacaklardır: Suçlu olan Shin Bet güvenlik servisidir; Suçlu Askeri İstihbarattır; suçlu genelkurmay başkanıdır; suçlu olan süregiden protestolardır. Bu gösteriler artık savaş bitene kadar duracak, haklı olarak. Sonuçta şu büyük sorudan kaçınmak mümkün olmayacak: Bize ne oldu ve nasıl bu kadar öldürücü bir tuzağa düştük?

Görünüşe göre herhangi bir istihbarat yoktu ama hem Gazze'den hem de Batı Şeria'dan önceden gelen işaretler vardı. Tüm liderlikten tam bir kayıtsızlıkla karşılaştılar. Bu olayda da tıpkı 1973'te olduğu gibi çok büyük bir artçı sarsıntı beklemek mümkün.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder