21 Ekim 2023 Cumartesi

Sosyalist Cumhuriyet için bir egzersiz: Nazilli Basma Fabrikası Esintisi + Sosyalizmde yaşam nasıl olabilir? Turhal Şeker Fabrikası esintisi - Erhan Nalçacı / soL

 Sosyalist Cumhuriyet için bir egzersiz: Nazilli Basma Fabrikası Esintisi

Nazilli’nin seçimi ve fabrikanın kurulması çok önemli ve bugünkü Türkiye kapitalizminde imkânsız olan deneyimleri içermektedir.

Halkımızın sosyalizm üzerine düşünebilmesi, kafasında sosyalizm denince bir tasarımın canlanması çok önemli. 

Yeni bir cumhuriyet kurarken canlı bir sosyalizm tartışmasına ihtiyacımız olacak. İnsanların bir şeyin kavgasını verirken nasıl bir toplum için mücadele ettiklerini bilmeleri gerekiyor.

Bunun için yaşanmış örneklere dönmek ve hatırlamak sosyalizm üzerine düşünme yeteneğimizi artıracak. Ancak bu deneyimler özellikle yurt dışında değil de, Türkiyeli ise, hala deneyimin etkileri çocuklarda, torunlarda yaşıyorsa… Hala aile albümlerinde o yıllara ait fotoğraflar varsa… Hala sonraki nesillerde izleri duruyorsa… Ve Cumhuriyeti yıkanlar tarafından bu deneyimler ve hatıralar yağmalanmış ve karartılmışsa…

O zaman sosyalizm üzerine yapılan egzersizin değeri kat be kat artacaktır.

Tabi ki Türkiye hiçbir zaman sosyalist olmadı ama farklı sermaye birikim dönemlerinin ihtiyaçları ve dünyadaki siyasi durumdan kaynaklanan olanaklar sosyalizmi tartışabileceğimiz yerel ve sınırlı deneyimlere yol açtı.

1923 İzmir İktisat Kongresi’nden sonra yerli burjuvazi yaratma girişimi iktisadi bağımsızlık açısından bir hayal kırıklığı yarattı. 1929’a gelindiğinde ülke sanayileşememiş ama ithalata dayalı bir ticaret burjuvazisi ülkeyi çürütmeye başlamıştı. Buna emperyalist dünyanın 1929’da girdiği derin buhran eklenmişti. Öte yandan hemen Cumhuriyet’in yanında 30’lu yılların başında planlı ekonomiye dayanarak büyük bir sanayileşme atılımı yapan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği vardı.

Cumhuriyet’i ayakta tutan ve ömrünü uzatan olay bu aşamada egemen siyasetin devletçiliğe ve planlı ekonomiye karar vermesi olmuştur. Bunu daha önce inceledik, İsmet İnönü başkanlığındaki heyetin 1932’de Sovyetler Birliği’ni ziyareti ve alınan kredi ile Türkiye Sovyetlerden sonra planlı ekonomiye geçen ikinci ülke haline gelmiştir.

Sovyet uzmanların katkısıyla yapılan planın kendisi bugün için Sosyalist Türkiye Cumhuriyeti egzersizi için büyük değer taşıyor. Ama biz bu yazıda ancak Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası deneyimini ele alacağız.

Birinci Beş Yıllık Plan içinde yer alan Nazilli Basma Fabrikası 1937 yılında Mustafa Kemal tarafından açılır. O zamanın ölçülerinde son derece modern ve çok büyük üretim kapasitesine sahip bir fabrikadır.

Sovyet uzmanlar Birinci Beş Yıllık Plana yaptıkları katkıda Türkiye’nin ham pamuk ihraç ederken kumaş ithal ettiğini, bunun büyük bir cari açık yarattığını fark etmişlerdi.

Ancak Nazilli’nin seçimi ve fabrikanın kurulması çok önemli ve bugünkü Türkiye kapitalizminde imkânsız olan deneyimleri içermektedir.

Sovyet uzmanlar Nazilli’yi pamuk yetiştirmek için gerekli olan su kaynakları için tercih etmişlerdir. İlk yapılan iş pamuk tohumu ıslahıdır ve tohum seçimi büyük bir titizlikle yapılmıştır. Kurulan Nazilli Islah İstasyonu çiftçiyi yetiştirmiş, tüccardan tohum alımını men etmiştir. Nazilli Sulama Kooperatifi sulama kanallarını oluşturmuştur.

Görüldüğü gibi fabrikanın kurulması tarıma müdahale ile gitmektedir. Bugün bu süreç işleyemez, çünkü tohum ve diğer tarım girdileri yapancı tarım tekellerinin elindedir. Oysa Nazilli Fabrikasının kurulması aynı zamanda tarıma devlet tarafından planlama doğrultusunda yapılan bir geliştirici müdahaledir.

Keza baştan fabrikanın kullanacağı elektrik için termik santral inşa edilmiş, yakınlardaki linyit madeni devletleştirilmiştir. 

İkinci dikkat çekeceğimiz olay, bir fabrika değil, bir üretim birimi inşa edilmektedir. Sosyalizmin inşasında temel toplumsal birim olarak üretim birimi oluşturmanın önemine bu köşede birçok kez değindik.

Planları Sovyet uzmanlar tarafından yapılan fabrika planı ne kadar işçi çalışacaksa o kadar lojman içeriyordu. Türkiyeli bürokratlar önce bunu anlayamamışlardır. Onlar sadece fabrika binalarının yapılmasını yeterli görüyorlardı. Oysa Sovyet uzmanları işçi sınıfının iktidarda olduğu bir ülkenin kültürünü taşıyorlardı, fabrika işçilerin sömürüldüğü değil, çok yönlü gelişecekleri ve insanca yaşayacakları bir ortam sunmalıydı.

Bir üretim biriminde olması gerektiği gibi hem evli hem bekâr işçiler için bahçe içinde lojmanlar inşa edildi. Plana dâhil olan hamam üretim birimine yeni bir hijyen standardı sağladı. Tadı dillere destan ekmek ve simidi üreten fırını ve günde bir kez parasız yemek yedikleri yemekhaneyi ilave etmeliyiz. Ayrıca işçiler akşamları için çok düşük bir ücretle yemekleri evlerine taşıyabiliyorlardı.

                   Nazilli Basma Fabrikası dokuma işçileri (İrfan Ertel’in koleksiyonundan)

Ama sadece barınma mı? Kreş üretim biriminin çok önemli bir parçası olarak kabul ediliyordu. Okul öncesi her yaştan çocuğu kabul ediyorlardı. Anneler hemen yanı başlarındaki kreşte mesai içinde iki kez çocuklarını emzirebiliyorlardı.

Sümerbank Nazilli Basma Fabrikası kreşinin çocukları fabrikanın ürünü olan basmadan yapılmış elbiseleri ile bir müsameredeler (İrfan Ertel’in koleksiyonundan)

Ya işçi sağlığı? Nazilli Basma Üretim birimi içine 40 yataklı bir hastane kurulmuştu, Türkiye’de çoğu şehirde böyle bir hastane yoktu o yıllarda. İşçilere ve ailelerine, hatta civar halka hizmet veriyordu. Koruyucu sağlık hizmeti ön plandaydı. Sürekli sağlık kontrolleri yapılan işçilerden bünyesini güçsüz gördüklerini 15 günlük dinlenme kampına gönderirlerdi.

              Sümerbank Nazilli Basma Fabrikası Hastanesi çalışanları (İrfan Ertel’in koleksiyonundan)

İşçiler barındılar, yemeklerini yediler, çocuklarını kreşe gönderdiler, sağlıklı gelişmeleri izlendi, yıkandılar, ama üretim birimi bu kadar mı? Ya işçilerin ve çocuklarının kültürel gereksinimleri…

Nazilli Basma Fabrikasına aynı zamanda bir ilkokul kuruldu, en baştan çok amaçlı bir balo salonu inşa edildi, son model bir sinema makinesi alındı, kütüphane oluşturuldu, spor tesisleri yapıldı, çeşitli branşlarda kadınlar ve erkekler için spor takımları kuruldu ve fabrika radyosu yayın yapmaya başladı.

Arkadaşlar çocukluğunda ilk kez Fabrikanın piyanosunda çalışıp sonra müzik öğretmeni olan biriyle karşılaşmışlar.

İnsan inanamıyor, bize ütopya gibi gelen bir yaşam tasarımı bu topraklarda ete kemiğe bürünmüş. 

Bugün işçiler için cehennem, patronlar için cennet olan bir sömürü dünyası yaratıldı, Cumhuriyet’i yok eden de bu oldu zaten.(21/10/2023)

                                                          /././

 Sosyalizmde yaşam nasıl olabilir? Turhal Şeker Fabrikası esintisi 

Genç Cumhuriyet’in Türkiye’ye eşit bir şekilde dağıttığı ve tarımla ilişkili bütünlüklü bir sanayileşme projesi olan Şeker Fabrikaları’na bakalım.


 Geçen hafta temel ilkelerimizden “bağımsızlık” kavramını ele almıştık. Bugün de 21. yüzyılda sosyalist yaşamın neye benzeyeceğine ilişkin bir egzersiz yapalım.

Sosyalizm bugün emekçi sınıfların, genel anlamda insanlığın yüz yüze olduğu derin sorunları aşmak için tasarlanmış biricik devrimci açılımdır. Bu nedenle sosyalizmde yaşama bakmadan önce kapitalist dünyada hangi sorunlarla karşı karşıya olduğumuzu ele almamız gerekir. En azından bunların bazılarını test etmek için sıralayalım:

Nitelikli iş kaybı: Geçen yüzyıl sosyalist ülkelerin etkisi ve egemen sınıfların yüreğine işleyen devrim korkusu kapitalist ülkelerde dahi nitelikli iş yüzdesinin yükselmesine neden olmuştu. Nitelikli işten anladığımız eğitimini tamamlayıp işe giren bir kişinin yaşamı boyunca işini kaybetme korkusu olmaksızın, sosyal güvenceleri ve emeklilik hakkıyla birlikte çalışmasıdır.

Kamuya ait mülklerin yağmalanması nedeniyle bugün insanların çoğu nitelikli iş nedir unutmuş durumda. İşsiz kalarak, işe girmek için sertifika programlarına katılarak, geçici güvencesiz işlerde çalışarak, büyük bir gelecek kaygısıyla yaşıyorlar.

Anlamsızlık ve yabancılaşma: Nitelikli iş kaybı emeğin anlamsızlaşması ve emeğe yabancılaşma ile birlikte gidiyor, çalışmak bir zevk olmaktan çıkıyor, ekmek parası kazanmak için yapılan bir eyleme dönüşüyor. Yaratıcı emek ve insanın çalışma yaşamında geriye dönüp bıraktığı eserleri görmesi çoğu kez nafile bir beklenti haline geldi. 

İşsizlik: Niteliksiz işten daha beteri var, işsizlik. Dünyada gençlerin yarıya yakını işsizlikle boğuşuyor. Kapitalizmin yapısal krizi içinde otomatizasyon olanakları patronun kâr hırsı ile birleşince giderek artan bir işsizlik sorunu doğuruyor. 

Yalnızlık: Kapitalizmin yarattığı yalnızlığı bu köşede sıkça işledik son dönemde. Kapitalizm geleneksel ve soya dayanan sosyal ilişkileri hızla tahrip ediyor ve yerine yenisini koyamıyor. Emekçilerin örgütlülüğü üzerinde ise büyük bir dağıtıcı baskı oluşturuyor. Büyük kentlerde kaybolmuş emekçiler giderek daha yoğun bir yalnızlığa gömülüyorlar.

Parçalanmış aileler ve çocuk istismarı: Toplumun en küçük birimi olarak kabul edilen aile hem sürekli olarak parçalanma, çözülme eğiliminde, hem de çocukların güvenli bir şekilde örselenmeden yetişmeleri büyük bir tehdit altında. Bu çözülme eğilimi kadının eşitliği ve özgürlüğünü sağlamaktan ise uzak kalıyor.

Yaşlıların bakımı: Nitelikli işin seyrelmesi bir yandan insanların yaşamak için geç yaşlara kadar çalışmasına, diğer yandan emeklilik ise yaşlının emek süreçlerinin dışına düşmesine neden oluyor. Yine devletin sorumluluk almaması yaşlı bakımını büyüyen bir sorun haline getiriyor.

Tüketim toplumu ve eşitsizlik: Dünya kaynaklarının hızla tükenmesi ve iklim krizi “orta sınıflar” üzerinden yaratılan tüketime dayalı toplumun sonuna geldiğimizi gösteriyor. Diğer yandan geniş emekçi kitlelerin barınma, beslenme, ısınma sorunu bulunuyor. Toplumsal eşitliği kapitalist toplumda bir kesimin ulaştığı tüketim kalıpları üzerinden sağlamak imkânsız gözüküyor ve sosyalizmin bir tasarruf toplumu olması gerekiyor. Öte yandan bu tasarrufun eşit bir toplumda yaşam zenginliğini engellememesi gerekiyor.

Geçen hafta 21. yüzyıldaki sosyalizmin ulusal sınırları aşarak üretim birimlerini merkezi planlama doğrultusunda birleştireceğinden bahsetmiştik. Bu sefer planlama altındaki tek bir üretim biriminin içine girip yukarıda bahsettiğimiz sorunları aşıp aşamayacağımızı tartışalım.

Hayal gücü geleceği planlarken çok önemli olmakla birlikte gelecek tasarımımızın gerçek bir deneyime dayanması da gerekiyor. Bunun için bir köşe yazısı olmasaydı, geçen yüzyılın sosyalizm deneyimlerini tarardık. Ama şimdi uzağa gitmeyeceğiz, bütün eksikliklerine rağmen Türkiye’den örnekleri kullanacağız.

Kapitalizmde üretim birimi; diyelim ki bir fabrika, bir okul, bir maden vb. işliklerden oluşur. Emek gücünü patrona satmış olan işçilerin nerede oturduğu, nasıl yaşadığı, kendini nasıl geliştirdiği, çocuklarının nasıl okula gittiği, ne yiyip içtiği patronu kesinlikle ilgilendirmez. Bu başıboş sorumsuzluk bugünün plansız ve ucube kentini üretir.

Bu anlamda Sovyetler Birliği tarafından inşa edilen İskenderun Demir-Çelik Fabrikası ilk gördüğüm sosyalizmin izini taşıyan üretim birimiydi.  Koruluğun içinde büyük bir arazide fırınlar, dökümhaneler ve kendi limanı dışında çalışanlar için lojmanları, hastaneyi ve sosyal tesisleri içeriyordu. 80’li yıllarda burada çalışmak istiyorum diye kapısına dayandığımda bir ambulans tahsis edip her tarafı gezdirmişlerdi.

Türkiye’de hayal gücümüzü zenginleştirecek başka örnekler de yaşandı geçen yüzyıl içinde. Genç Cumhuriyet’in Türkiye’ye eşit bir şekilde dağıttığı ve tarımla ilişkili bütünlüklü bir sanayileşme projesi olan Şeker Fabrikaları’na bakalım. 

Şeker Fabrikaları’ndan yetişen tanıdıklarınız varsa güncel siyasetlerinden bağımsız olarak doğal olarak sosyalizme eğilimli olduğunu fark etmişsinizdir.

Çocukluğu Turhal Şeker Fabrikası’nda geçmiş Kenan İpek’in Ah Benim Şeker Fabrikalarım kitabı özelleştirmeler ve yağmalarla bugün parçalanmış geçmişe ışık tutuyor.

1934’te kurulan Turhal Şeker Fabrikası’nın insanların yaşamları üzerinde dramatik bir dönüştürücü etki yaptığı anlaşılıyor. Merkezinde üretim alanları, çevresinde ağaçların arasında lojmanlar, hastane, kreş, spor tesisleri, yüzme havuzu, yemekhane ve gazino yer almaktadır.

Bir işçi lojmana taşıdıktan sonra bir süre yatakta değil yerde yatar, musluktan akan suyla yıkanmaz hamama gider, bu kadar lüks nasıl parasız oluyor diye inanamaz.

Bu tatlı ama önemli veriler içeren kitaba bakabilirsiniz. Biz şimdi kapitalizmin yarattığı sorunlar bu şekilde çözülebilir mi diye kısaca tartışalım.

Sosyalizm bir anda üretim birimlerinden oluşan bir sosyalliğe evrilmez ama bunu hedefler.

Şeker Fabrikaları’na göre çok daha modern üretimin yapıldığı bir üretim biriminde çalışanların nitelikli işe kavuşacağı çok açık. Bu şekilde düzenlenen bir iş ortamı iş güvencesini ve sosyal hakların zengin bir yelpazesini sunacaktır. Bu kolektif üretim ekmek parasını kazanmanın ötesinde yaşama kattığı değerlerle anlam kazanacaktır. Planlı ekonominin işsizliğe izin vermeyeceğinden eminiz zaten.

Ya yalnızlık? Birlikte üreten, dinlenen, yaşayan bu insanlar toplum içinde kaybolmuş emekçilere benzeyebilirler mi? Ne sağlık, ne eğitim, ne spor yapma, ne kültürel gelişim açısından kayıptırlar. Böyle bir yapıda rekabete, bencilliğe yer olabilir mi?

              23 Nisan’da mandolinleriyle Turhal Şeker Fabrikası çalışanlarının çocukları (Ah Benim Şeker Fabrikalarım’dan)

Böyle bir toplumda kadın cinayeti işlenebilir mi, eşinden ayrılan bir kadın sosyal destekten yoksun kalabilir mi, çocukları ilgisizliğe veya istismara uğrayabilir mi? Çocukların ve gençlerin gelişimi üretim biriminin ve toplumun tümünün sorumluluğu altında bulunur.
            Turhal Şeker Fabrikası’nın ilk yıllarında piknik yapan eşler(Ah Benim Şeker Fabrikalarım’dan)

Yaşamın bütün zenginliğine karşın tasarruflu bir toplum da bu şekilde yaratılabilir. Her hanenin bugün ihtiyaçlarını pazardan parası ölçüsünde küçük küçük ambalajlar halinde aldığını hatırlayım. Plastik torbalar ve kutular sadece bugünün şehirlerinde bir sokakta çöp dağları oluşturuyor. Yemekhaneler için bunlar toplumsal olarak büyük miktarlarda ve çok daha tasarruflu olarak sağlanabilir. 

Merkezi planlama açısından üretim biriminin yeteneğinden gereksinimine kadar ilkesi geçerli olur.

Yaşlıların durumu ise toplumsal iş bölümü ile ilgili büyük ölçüde, bunu dikey ve yatay işbölümünü tartıştığımız başka bir yazıda ele alırız. 

Herkese keyifli bir Bayram tatili ve sosyalizmli hayaller dileğiyle… (01/07/2023)


Cumhuriyet’in 100. yılında Cumhuriyet ve sosyalizm deneyimi için yazılan yazılara topluca bakabilirsiniz:

https://haber.sol.org.tr/yazar/sosyalist-cumhuriyet-icin-deneyimler-hasanoglan-koy-enstitusu-esintisi-385058

https://haber.sol.org.tr/yazar/ethem-nejattan-cumhuriyetcilere-cagri-385521

https://haber.sol.org.tr/yazar/iktisadi-bagimsizlik-muzesi-neyi-gizliyor-385311

https://haber.sol.org.tr/yazar/nasil-bir-bagimsizlik-378488

Erhan Nalçacı / soL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder