22 Ekim 2023 Pazar

Suna Pekuysal: “Lüküs Hayat”la ölümsüzleşen tiyatro ve sinemanın “huysuz”, komik kadını (I+II)- Mesut Kara/EVRENSEL

 

(I)  Yeşilçam yıldız sistemine dayanıyordu, seyirciyi etkileyen, filme iş yaptıran, yeni film siparişi sağlayan güzel yüzlü, güzel fizikli kadınlar ve güzel yüzlü erkeklerden oluşan, yıldızlaşan başrol oyuncuları bu sistemin olmazsa olmazıydı. Bölge dağıtımcıları yapımcılara iş yapan, para kazandıran yıldızların oynadığı yeni filmlerin siparişlerini veriyorlardı. Konu, senaryo hatta yönetmen önemli değildi, başrolünde dağıtımcının istediği, salonları dolduran, para kazandıran yıldızın, yıldızların oynaması yeterliydi. Örneğin dağıtımcı yapımcıyı arayıp “Bana Türkan Şoray’lı ya da Ediz Hun’lu bir film yap konu önemli değil” diyebiliyordu.

Bu “starstandartları”na uymayan oyunculuk yeteneği yüksek, başarılı birçok oyuncunun payına da ikinci, üçüncü rollerde, yardımcı oyuncu, “karakter oyuncusu” olmak düşüyordu. Yıldız sisteminin yıldızı olamayan, ikinci, üçüncü kadın ya da erkek rollerinde izlediğimiz bu oyuncuların birçoğu, sistemin yıldızı olmasalar da seyircinin gönlünde yıldızlaşıyor, çok seviliyordu. Hulusi Kentmen, Vahi Öz, kötü adamı oynasalar da Ahmet Tarık Tekçe, Erol Taş, Önder Somer, kadınlardan Aliye Rona, Suzan Avcı, Ayfer Feray ya da başrol oynayan Sevda Ferdağ, Nilüfer Aydan ve adlarını ekleyebileceğimiz çok sayıda oyuncu sistemin değilse de halkın, izleyicinin yıldızları olarak sinema tarihimizde iz bıraktılar.

“Ben sahnede öleceğim” diyen ve sağlık sorunlarına rağmen son yıllarına kadar sahnede, perdede, ekranda izlediğimiz unutulmaz Oyuncu Suna Pekuysal da seyircinin gözünde, gönlünde yıldızlaşan oyunculardandı.

Kimlik adıyla Adile Suna Bulaner olan, soyadı kanunu çıktıktan sonra annesinin soyadını alarak Suna Pekuysal olan Suna Pekuysal’ın yaşam öyküsü 24 Ekim 1933 tarihinde, İstanbul’da başlar. Harbiye’de okuyan babası İlhami Bey, attan düşerek kalçasını kırar fakat ihmaller ve o günlerin koşulları, tıbbi olanakları nedeniyle kırık yanlış kaynadığından yaşamını koltuk değnekleriyle sürdürmek zorunda kalır. Hayata küsen ve yatalak durumdayken komşu kızı Hadiye Hanım’la evlenen İlhami Bey, Adile Suna doğduktan yedi ay sonra henüz 27 yaşındayken hayatını kaybeder.

SUNA SAHNEDE BÜYÜR

Annesi Cağaloğlu Halkevinde amatör olarak tiyatro yapıyordur. Okul dışındaki zamanlarını burada annesiyle beraber geçiren Suna da bir anlamda burada büyür. Suna, İstanbul Belediye Konservatuvarı Şan ve Bale Bölümünde öğrenim görüyordur. “Halkevi oyunlarının dekorunu hazırlayan Reşat Bulaner de Suna’nın ikinci babası olur. Babası dekoru yapıyor, annesi o dekorda oynayan oyunculardan biri oluyordu.(1)

Suna Pekuysal ilk kez 1949’da İstanbul Şehir Tiyatrosunun çocuk bölümünde, Kadri Ögelman’ın “Artist Aranıyor” adlı oyununda sahneye çıkar ve Suna Pekuysal’ın hayatının sonuna kadar sürdüreceği sahne/tiyatro serüveni başlar. 3 yıl sonra da Suna’yı, dram bölümüne alırlar.

Darülbedayi kurulmuştur; fakat annesi Hadiye Hanım, ikinci evliliğinden olan iki kızından dolayı oraya geçemez. Annesi bu olanaktan yararlanamasa da Darülbedayi Çocuk Tiyatrosu kurucularından Ferih Egemen, halkevine geldiğinde küçük Suna’yı alır, götürür ve henüz 13 yaşında “Efe Ali” adlı oyunda masal anlatan inci abla rolünde oynamasını sağlar. Böylece Suna Pekuysal darülbedayiye ilk adımını atmış olur. Çok yeteneklidir, oyunlar arka arkaya gelir.

Ankara konservatuvarının başvuru tarihini kaçırınca yeni dönemi beklemek yerine Dram Tiyatrosundan gelen rolleri değerlendirir, burada sahneye çıkmayı sürdürür “Gelin” adlı oyundaki bulaşıkçı kız rolü, Suna’nın ilk önemli rolü olur.

O yıllarda da çok muziptir Suna Pekuysal. Birgün Tepebaşı Dram Tiyatrosunda sonradan aynı sahneyi paylaşabileceği dönemin önemli ve ünlü oyuncuları Cahide Sonku, Bedia Muvahhit, Şükriye Atay ve Şaziye Moral sohbet ederken Suna Pekuysal yanlarına giderek “Ne zaman öleceksiniz de bir rol oynayabileceğiz?” der. “O nasıl laf” deseler de çok gülerler Suna’nın söylediklerine.

Gözü tiyatrodan başka bir şey görmeyen Suna Pekuysal sahnede yıldızlaşmaya başladığı günlerde aynı oyunda oynadıkları ve Suna’ya aşık olan Ergun Köknar, oyunun ortasında Suna Pekuysal’a aşkını ilan eder. 1964 yılında evlenirler, 1973 yılında oğulları Sait Ali dünyaya gelir.

Suna geç evlenmiş, 39 yaşında hamile kalmıştır. O günlerde oynadığı bir filmin çekimleri sırasında düşer ve omurgası zarar görür. Bu durumda 9 aylık hamilelik süreci ve doğum yapması çok risklidir. Eşinin ve doktorlarının tüm uyarılarına, itirazlarına rağmen oğlunu doğurur. Ancak doğumda omurgası daha da zedelenir, doğum sonrası iki büklüm kalır. Çok sayıda ameliyat geçirse de düzelmez, eski sağlığına kavuşamaz.

Tiyatro aşkı, sahneye çıkma yolculuğu sürerken sinema oyunculuğu da başlar. Kamera karşısına ilk kez 1951 yılında “Evli mi Bekar mı” adlı kısa filmle geçer. 1952 yılında da Talat Artemel’in yönettiği “Can Yoldaşı” filmiyle ilk kez bir sinema filminde Suna Bulaner olarak yer alır.

SİZE SAYGIMDAN EFENDİM

1953 yılında Muhsin Ertuğrul’un yönettiği, sinema tarihimizin ilk renkli sinema filmi olan ve sponsor desteğiyle çekilmiş ilk film “Halıcı Kız”da Heyecan Başaran, Agah Hün, Asuman Korad, Altan Karındaş, Müfit Kiper, Kadri Ögelman, Münir Özkul, Kamuran Yüce, Şükran Güngör, Sadri Alışık gibi birçok önemli oyuncuyla birlikte Hacer rolüyle Suna Pekuysal da yer alır.

Suna Pekuysal’ın yaşam öyküsünü, tiyatro, sinema yolculuğunu bir sonraki yazımızda tamamlayacağız. Bu haftaki yazıyı Haldun Dormen’in aktardığı bir anekdotla bitirelim:

“Bir gün büyük bir markette alışveriş ederken güler yüzlü bir hanım yanına yaklaşmış ve ‘Suna Hanım, sizi Lüküs Hayat’ta seyrettim ve bayıldım. Zaten eskiden beri size hayranım’ demiş. Arkasından da en münasebetsiz bir biçimde, ‘Niye hep böyle eğik duruyorsunuz?’ diye abuk sabuk bir soru sormuş. Suna Pekuysal hiç düşünmeden: ‘Size olan sonsuz saygımdan efendim’ diye yapıştırmış yanıtını.”

Yararlandığım kaynak:
(1) Önemli İnsanlar: https://www.youtube.com/watch?v=pCFGP5L1OxI&t=12s

                                                                            /././

(II) 250’den fazla oyunda, 300’e yakın sinema filminde, televizyon filmlerinde ve dizilerde başrol ya da yan rollerde oynayan Suna Pekuysal, hayal ettiği tüm oyunlarda oynadığını söyler. Bir açıklamasında, “Kadınlar”, “Çatıdaki Çatlak”, “Haydi Öldürsene Canikom”, “Lüküs Hayat”, “Ahududu”, “Keşanlı Ali”, ve ‘Tırpan”daki rollerini çok sevdiğini söyleyerek “Aslında iyi oyun çıkarabilmek için üstlendiğin kimliği sevmen, benimsemen şart. Aksi halde vasatın üzerine çıkamıyorsun” der.

 Suna Pekuysal eşiyle kurdukları Üsküdar Oyuncuları Topluluğunun oyunlarında 1970-1973 ‘te rol aldı, Fakir Baykurt uyarlaması “Tırpan”daki rolüyle 1980 Avni Dilligil ve Ulvi Uraz ödüllerine değer görülür.

Ekrem Reşit Rey’in 1933’te kaleme aldığı, Cemal Reşit Rey’in bestelerini yaptığı, İstanbul Şehir Tiyatrolarında 1984’te sahnelenen ve Haldun Dormen’in sahneye koyduğu “Lüküs Hayat” operetinde uzun yıllar Zihni Göktay ile aynı sahneyi paylaşan Suna Pekuysal, bu oyundaki rolüyle 1986 Sanat Kurumu ve 1987 İsmail Dümbüllü Ödüllerini kazanır.

1997’de 16. İstanbul Film Festivali’nde Onur Ödülü verilen sanatçı 2003’de 25. SİYAD Türk Sineması Ödüllerinde “İnşaat” filmindeki rolüyle En İyi Yardımcı Kadın oyuncu Ödülü’nü alır.

Ayrıca,1998 Afife Tiyatro Ödülleri-Nisa Serezli Aşkıner “Yaşam Boyu Başarı Ödülü”, 2000 “Belkıs Dilligil Onur Ödülü”, 2001 38. Antalya Altın Portakal Film Festivali “Yaşam Boyu Onur Ödülü” ve 2003 “Muhsin Ertuğrul Tiyatro Emek Ödülü”ne değer görülür.

Suna Pekuysal, oyunculuğun yanında seslendirmeler de yapar. En unutulmazı ’70’li yılların efsanelerinden “Arkası Yarın” adlı radyo tiyatrosunda yaptığı seslendirmelerdir. Radyo tiyatroları için şöyle der: “Bak şunun altını çizerek söylüyorum, radyodaki o temsiller vardı ya bir ömürdü onlar benim için. Bugün çağırsalar, ‘Haydi gel Suna Pekuysal’ deseler, koşarım yine. Koşmak ne kelime, uçarım, uçarım.”

"SANATÇININ EMEKLİSİ OLMAZ"

Suna Pekuysal, 54 yıl Şehir Tiyatrolarında görev yaptıktan sonra, 24 Ekim 1998 yılında Şehir Tiyatrolarından emekli edilir. “Sanatçının emeklisi olmaz, sahnede ölmek istiyorum” diyerek emekliliği kabullenmek istemez ve bir köşeye çekilmez. Emekli olduktan sonra Şehir Tiyatrolarında Joseph Kesselring’in yazdığı ve Çetin İpekkaya’nın yönettiği “Ahududu” adlı oyunda konuk sanatçı olarak rol alır. Tiyatrodan emekli olsa da tiyatroya, oyunculuğa olan tutkusu, aşkı sürer, sinemada irili ufaklı rollerde kamera karşısına geçer. Çoğu rolleri küçük olsa da oyunculuğuyla sempatisiyle beyazperde de devleşir, seyircinin gönlünde, gözünde yıldızlaşır.

İşine olan tutkusu, iş disiplini, sempatik tavırları, açık sözlülüğü ve muzipliğiyle sinemada da sevilen Suna Pekuysal’a arka arkaya film teklifleri gelir, o da teklifleri değerlendirip rolünün hakkını vererek oynar. Seyircinin salonlardan çekilip evine kapandığı, her eve televizyon girdiği yıllarda dizi sektörü de gelişmeye başlar.

BEYAZ CAMDA DA GÖSTERİR OYUNCULUĞUNU

Suna Pekuysal ilk kez 1979 yılında “Tatlı Çarşamba” adlı diziyle ekranlarda yerini alır. Senaryosunu Ali Atik’in yazdığı, yönetmenliğini Aydoğan Ergezen’in yaptığı “Tatlı Çarşamba”da Yavuz Şeker, Hale Akınlı, Ayşegül Atik, Oya Aydonat, Ajlan Aktuğ, Ali Atik, Ekrem Dümer, Handan Adalı, Ayten Erman, Hüseyin Baradan, Renan Fosforoğlu gibi tanıdık, bildik önemli oyuncularla birlikte oynar. Sonrasında oynadığı dizi sayısı da çoğalır. Televizyon ekranlarında sırasıyla “Annem Annem” (1980), “Kuruntu Ailesi (1983), “Uğurlugiller” (1988), “Ah Şu Komşularımız” (1990), “Yaz Evi” (1993), döneminin efsane dizisi “Süper Baba” (1993), “Bizim Takım” (1993), “Evlere Şenlik” (1993), “Üçüzler” (1993), “Boşgezen ve Kalfası” (1995), “Yasemince” (1997), “Evimiz Olacak mı?” (1999), “İstanbul’da Bir Malatyalı” (2000), “Yeter Anne” (2002), “Ekmek Teknesi” (2002), “Hayat Bilgisi” (2003) “Avrupa Yakası” (2004), “Geçmiş Zaman Olur ki” (2006), “Yalancı Yarim (2006)

Tiyatroda, sinemada olduğu gibi yoğun bir televizyon dizileri süreci (neredeyse her yıl ya da iki yılda bir) yaşar Suna Pekuysal. Özkan Uğur’la başrollerinde oynadıkları ve muhteşem performansıyla izleyenleri kahkahaya boğdukları büyük beğeniyle izlenen “Yeter Anne” dizisi sergiledikleri oyunculuklarıyla unutulmazlar arasına girer.

Dizideki rolü için şunları söyler Suna Pekuysal: “Yeter Anne’deki rol sanki benim için yazılmış, ben oynamıyorum ki, öyleyim sağım solum belli olmaz. Birden parlarım ama bak insan olarak uysalımdır, her şeye uyarım. Parlasam da saman alevi gibi hemen sönerim, hiç kin tutmam.”

14 yıl aralıksız oynadığı “Lüküs Hayat”la tiyatroda ölümsüzleşen Suna Pekuysal oynadığı 250’nin üstündeki sinema filmindeki oyunculuğuyla, sempatisiyle, ‘huysuz fakat tatlı ve komik kadın’ rolleriyle sinema tarihine de adını yazdırırken, 1979-2006 yılları arasında yer aldığı televizyon filmleriyle, dizilerdeki oyunculuğuyla da milyonların sevgisini kazanarak unutulmaz sanatçılar arasındaki yerini alır.

2007 yılında “Avrupa Yakası”nın 4. sezonunda izlediğimiz Suna Pekuysal, 17 Temmuz 2008’de evinde düşer, kalça kemiği kırılır. İstanbul Tıp Fakültesinde tedavi altına alınarak, ameliyat edilir fakat sonrasında yoğun bakıma alınır. Burada solunum cihazına bağlanan Suna Pekuysal, 22 Temmuz 2008 günü hayatını kaybeder.

Mesut Kara/EVRENSEL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder