İLKSAN yani İlkokul Öğretmenleri Sağlık ve Sosyal Yardım Sandığı'nda dönen yolsuzluk ağını ele alan yazar Yentürk, soL'a "Basında ve Yargıda İLKSAN Yolsuzluğu" anlattı.
"Basında ve Yargıda İLKSAN Yolsuzluğu" 90'lı yılların siyasal yaşamına ışık tutuyor. Öğretmen ve avukat olan Necati Yentürk'ün kaleme aldığı kitap "yağmalanma" macerasını konu ediniyor.
Erdal Inönü'nün Başbakan Yardımcısı olduğu SHP-DYP ve daha sonraki CHP-DYP koalisyon hükümetleri döneminde Başbakanlıkta bakan danışmanı olarak çalışan Yentürk, 2000-2002 yılları arasında Bursa Barosu yönetim kurulunda sayman olarak yer aldı.
28 Mayıs 1990 yılında kurulan ve TÖS’ün kapatılmasından sonra Türkiye'nin ilk memur sendikası olan EĞİTİM İŞ Sendikası'nın kurucularından biri oldu. Daha sonra kurulan ve halen faaliyette bulunan eğitim işkolu sendikası EĞITIM SEN'in de kurucu merkez yönetim kurulu üyeliği yaptı. 1997-2000 yılları arasında serbest avukatlığın yanı sıra, Bursa İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nde hukuk müşaviri olarak görev yaptı. Görevi devam ederken 2000 yılında memuriyetten emekli oldu ve halen serbest avukatlık görevi yapıyor.
İLKSAN yani İlkokul Öğretmenleri Sağlık ve Sosyal Yardım Sandığı'nda dönen yolsuzluk ağını ele alan yazar Yentürk, soL'a konuştu. Yolsuzluk için nasıl zemin hazırlandığını ve hâlâ dönen bu çarkı anlattı.
İLKSAN nedir? Kimler tarafından ne amaçla kurulmuştur?
İlkokul Öğretmenleri Sağlık ve Sosyal Yardım Sandığı (İLKSAN) Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanı olduğu sırada Köy Enstitüleri’nin kurucusu İsmail Hakkı Tonguç’un çabalarıyla 1943 yılında kurulmuştur. Öğretmenlerden hastalananlara, evlenenlere, çocuk doğuranlara, çocuklarını okutacaklara, ölenlerin ailelerine yardım etmek ve geçinme yükünü hafifletmek, sağlığa ve içtimai yardıma taalluk eden meselelerde öğretmenleri birbirine yardım edici duruma getirmek gayesiyle kurulmuştur.
Kurumdaki yolsuzluğa giden süreci anlatır mısınız?
1950’li yıllardan beri Bakanlık güdümünde olan kurum 1970’li yıllarda tekrar TÖB-DER öncülüğünde öğretmenlerin denetimine geçti. 1977 yılında genel kurulda kabul edilen tüzük Milli Eğitim Bakanlığı tarafından onaylanmayarak sürüncemede bırakıldı. Buna rağmen İLKSAN beş ilde pazarlar açmış, Ankara Ulus’ta bir oteli satın alıp konukevi yapmış, Gebze’de Defter-Tiftruk fabrikası kurmuştur.
Bu atılım dönemi 12 Eylül'le sonlandırılırken 1985’te çıkarılan yasayla yetki üyelerden yani demokratik yöntemlerle yetki alan öğretmenlerden alınıp MEB yöneticilerinin yetkisine bırakılmıştı.
Sonrasında 1992 yılında Savcı Doğan Öz’ün katil zanlısı MHP’li İbrahim Çiftçi genel kurulu silahlarla basarak, ırkçı sağcı adaylara oy verilmesini sağladı. Bu şahıs 4 kez idama mahkum edilmesine rağmen 1998’de beraat edip İLKSAN müdürü olarak tayin edilmiştir.
1992 yılındaki genel kurulla gelen yönetim İLKSAN’ı DYP ve ANAP’ın kasası olarak kullanmak için hazırdılar. O gün bugündür İLKSAN aynı zihniyet tarafından yönetilmektedir.
Yolsuzluk için zemin hazırlandığını, hatta bunun için uzun yıllara yayılan bir planın mevcut olduğunu söylemek mümkün müdür?
Kesinlikle. Çünkü İLKSAN, Ziraat Bankası'yla yakın bir bütçeye sahip. Her öğretmenin maaşından yüzde 2 oranında kesilen garanti bir arpalık.
1993 yılında İLKSAN’daki yolsuzluk dosyasını inceleyen bakanlık müfettişleri bakanlığa sundukları dosyanın işlem görmemesi üzerine dosyayı Eğitim-İş’e ulaştırdılar. Bende o zaman yönetim kurulu üyesiydim. Yönetim kurulunun üyeleri diğer mesleği avukat olan bana bu dosyayı incelemem için görev verdi.
Dosyayı inceleyince gördük ki öğretmenlere ev yapıyoruz bahanesiyle Tercüman gazetesi patronu Kemal Ilıcak’a büyük miktarda para transfer edilmiş. Bu para transferinden anlaşılan İLKSAN’a değerlerinin çok üzerinde parayla satışlar gerçekleşmiş. Bu paranın 3'te 1'inin Tercüman gazetesine aktarıldığını, geriye kalan 3'te 2'sinin aktarılması için uğraşıldığı anlaşılıyordu.
Konuyu yargıya taşıma aşamasında Hürriyet gazetesinden Saygı Öztürk ‘DYP’ye yakınlığı ile tanınan gazete sahibi zor durumda’ başlığıyla 9 Nisan 1993 tarihinde 1. sayfadan haberi verdi. Tercüman gazetesi patronu Kemal Ilıcak o gün haberi okuyunca beyin kanaması geçirip hastane kaldırıldı. Daha sonra kaldırıldığı hastanede üç gün sonra öldü.
Eğitim-İş Sendikası olarak suç duyurumuz sendikanın yasal olmadığı gerekçesiyle kabul edilmedi. Bunun üzerine kişi olarak ben suç duyurusunda bulundum. Zira ilkokul öğretmeni ve aynı zamanda da İLKSAN üyesiydim. Bu suç duyurusu kabul edildi ve yasal süreç başladı.
Bu yolsuzluk davası o dönemde Demirel-Ilıcak ailesi ilişkisini deşifre etmesi açısından önemli oldu. O dönemki MEB, Köksal Toptan’a yargılanan İLKSAN yönetim kurulunun görevden alınmasına dair bir mektup yazan Eğitim-İş Genel Başkanı Niyazi Altunya’ya tazminat ve hapis cezasıyla karşı karşıya bile kalmıştı.
İLKSAN davasının sonucu ne oldu? İLKSAN’ın son durumu nedir?
Yöneticilerin hepsi arsa yolsuzluğu ve otomobil kampanyasındaki suçlardan yargılanıp hüküm giydiler.
Hatta hüküm giyen DYP’den Giresun milletvekili adayı olan İLKSAN Genel Başkanı Bilal Büyükada mahkum olunca Azerbaycan’a kaçtı. Fakat bir bayram günü memleketi Giresun’un Keşap ilçesinde yakalanarak cezaevine girdi.
Şu anda İLKSAN, Türk Eğitim-Sen elinde ve anlaşılan AKP burayı MHP’ye bırakmış görünüyor.
Bu kitabı yazmaktaki amacınız neydi? İLKSAN için neler yapılabilir?
Bu yolsuzlukla görünen o ki İLKSAN’ın ceza alan yöneticileri maddi çıkar etmişler, siyasilerse seçim masraflarını bu kurum üzerine yıkmışlardır. Bu kitap yeniden göstermiştir ki sermayenin çeteci ve dinci yapıları her yerde göründüğü gibi bu kurumu da çürütmüş çıkar gruplarının arpalığı haline getirmiştir.
İLKSAN kurumunun tekrardan fabrika ayarlarına dönmesi gerekli. Öğretmenlerin yönettiği bir yapılanmayı tekrardan düzenlemek ve yönetime ilerici, laik, halkçı öğretmenleri taşımak için kolları sıvamak gerektiğini düşünüyorum.
ALİ ADIGÜZEL / soL-Söyleşi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder