Roboski Katliamı'nın 12. yılı: İnsanlık vicdanı unutmayacak (Kayhan Ayhan)
Şırnak'ın Uludere ilçesine bağlı Roboski köyünde 28 Aralık 2011 yılında 19’u çocuk 34 kişinin Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) ait savaş uçakları ile bombalanarak katledilmesinin üzerinden 12 yıl geçti.
Roboski Katliamı'nı başından beri takip eden ve 'Roboski: Uludere'nin Gözyaşları' kitabının yazarı eski TBMM CHP Grup Başkanvekili ve Ankara Milletvekili Levent Gök, yaşanan hukuksuzluğu BirGün'e anlattı.
Katliamın üzerinden 12 yıl geçtiğini ama adaletin gelmediğini vurgulayan Gök, "Annelerin gözyaşları dinmedi. Roboski karartılmaya ve kapatılmaya halen de devam ediyor. Biz de unutturmamaya çalışıyoruz. Yazdığım Roboski Uludere'nin gözyaşları kitabıyla olayın tüm gerçeklerini, ayrıntılarını belgeleriyle anlattım. Uludere devletin tüm üst kademesinin sorumluluğunda gerçekleşen bir olaydır. Adaletin önüne gelmemesinin en büyük nedeni de budur" dedi.
34 yurttaşın hemen hemen tamamının çocuk olduğunu vurgulayan Gök, "4 tanesi 13 yaşında, 20 tanesi ise 18 yaşındaydı. Her biri günde 150 lira para kazanmak için Irak'ın diğer tarafına gidip mazot getirmeye çalışan yoksul aile çocuklarıydı. Ailelerine birer katkı sağlamaya gayret eden çocuklardı. Hayatlarının baharında, hayattan koparıldılar. Sorumlular çok açık ve net devletin tüm üst kademesidir. Ve bu olayla ilgili ne yazık Meclis İnsan Hakları Komisyonu'nda AKP'li üyelerin karşıoyuyla bir rapor hazırlanamadı. Bizim muhalefet şehrimiz vardı. İçişleri Bakanlığı müfettişi raporunda da soruşturma izni verilmemiştir. Ve sonuçta askeri savcılık da takipsizlik kararı vermiştir. Dolayısıyla 34 çocuğumuzun öldüğü bir olay hiçbir tahkikata uğramadan kapatılmaya çalışılmaktadır. Ama insanlık vicdanı bunu diri tutmaya devam edecektir. Ve Uludere'ye, Roboski'ye adalet mutlaka gelecektir" ifadelerini kullandı.
Katliamda yakınlarını kaybeden eski HDP Şırnak Milletvekili Ferhat Encü ise "28 Aralık 2011’de Roboski’de 17’i çocuk 34 insanı hunharca, alçakça katlettiler. Katlettikleri yetmiyormuş gibi bu cansız, parçalanmış bedenlerin içinde olduğu tabutların sıralı haliyle dalga geçiyorlar. İnsanlıktan çıkıyorlar, barbarlaşıyorlar. Bu kareden utanç duyacakları yerde zevkten dört köşe oluyorlar. Sonra çıkıp diyorlar ki "Kürtler bizim kardeşimiz" dişlerinin arasında bu insanların kanı akıyorken. Tarih sizi barbar diye anacak, bu barbarlığınızı hesabını er geç vereceksiniz. 28 Aralık 2011’de yapılan MGK’ye katılanlar hesap verecek" açıklaması yaptı.
DARMADAĞIN ÇOCUKLUK
Cansel Encü, katliamın yaşandığı gün 10 yaşındaydı. Kendisinden 3 yaş büyük olan ağabeyi 13 yaşındaki Muhammed Encü’yü katliamda kaybetti. MA’ya konuşan Encü, gülümseyerek evden çıkan ağabeyinin soğuk cenazesinin bir traktörün kasasında eve dönmesinin travmasını henüz atlatmış değil. O günü asla unutmadığını ifade eden Encü, "O anda hissettiğim şeyi dile getiremiyorum. Onun bir daha gelmeyeceğini hissettim. Çok zor bir çocukluk geçirdik. Düşünsenize traktör üstünde bir sürü cenaze önünüzden geçiyor. O olaydan sonra darmadağın bir çocukluk geçirdim. O günden beri kendimize gelmiş değiliz. Adalete inancım da yok. Adalet olsaydı bunca yılda gelirdi" diye konuştu. Encü, üniversiteye hazırlık yaptığını ve avukat olmak istediğini, bu adaletsizliğin hesabını sormak için çalışacağını söyledi.
***
Anıt hazırlandı
Gök, yazdığı kitabın gelirinin tamamını ailelere bağışladığını açıkladı. Ailelerle görüşerek çocukların anılarını yaşatmak için bir anıt hazırladığını söyleyen Gök, "Bir ağlayan anne ve çocuk figürünü tasarladığım bir anıt yaptım. Bu anıt yeni bitti. Kaidesini kış şartlarından dolayı köyde yapamadık. Aileler uygun gördüğünde bu anıtı köye onların uygun gördükleri yere yerleştirmeyi planlıyoruz. Hayattan koparılan bu çocuklarımızın da anısını sonsuza kadar yaşatmaya çalışacağız" dedi.
/././
Reis bizi bağışla, bize iş ve ekmek ver (Ozan Gündoğdu)
Milyonların gözü kulağı, haftalardır Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda. Konuya ilişkin her haber ilgi çekiyor. Yeni asgari ücret ne kadar olacak? 16 bin TL mi yoksa 17 bin TL mi? Pazartesi günü, 25 Aralık’ta TGRT’de konuşan gazeteci Cem Küçük, ekranlarda bir duyumunu paylaştı. Küçük diyor ki;
Cumhurbaşkanı Erdoğan’da şöyle bir bilgi var, onu da söyleyeyim. Aslında 16 bin TL de anlaşılıyor. Yani ‘bu kurtarır’ diye. Erdoğan, ‘17 bin TL olursa bunun bütçeye maliyeti ne olur’ diye Sayın Şimşek’ten ve galiba ekibinden bir hesap yapmasını rica ediyor. Ona göre bakacaklar 16 mi 17 mi olsun diye.
Konuya yabancı olanlar için, asgari ücret tespit komisyonunun yapısını özetleyelim. Komisyon 5’i işçi, 5’i işveren ve 5’i de hükümeti temsil eden 15 kişiden oluşuyor. İşçiyi temsil eden kurum Türk-İş, işveren ise TİSK tarafından temsil ediliyor. Komisyon Çalışma Bakanı’nın çağrısı ile toplanıyor ve komisyonda yürütülen pazarlık sonucunda asgari ücret belirleniyor.
Cem Küçük’ün duyumu eğer doğruysa tablo şu;
Yeni asgari ücretin 16 bin TL olmasına TİSK ve Türk-İş tamam diyor. İşçi temsilcisi bile tamam diyor ama gariban babası Erdoğan’ın vicdanı el vermiyor 16 bin TL’ye… “Bin TL daha koyun, ben vatandaşımı 16 bin TL’ye muhtaç bırakmam” diyor. Her şeyi bilen ve kontrol edebilen bu güç, gariban halkın hakkını korumak için şartlarını zorluyor, “bin daha” diyor. Bunun üzerine acaba Türk – İş “16 bin TL de bize yeterdi ama ağanın eli tutulmaz” mı diyordur?
Bir diğer ihtimal, Cem Küçük’ün duyumu yanlış, belki de uydurma. Bilemiyoruz.
Ama bildiğimiz bir şey var. Türkiye’de 1936 yılında çıkarılan 3008 sayılı İş Kanunu’ndan bu yana asgari ücret uygulaması var. 1974’ten bu yana da ulusal ölçekli asgari ücret uygulanıyor. Bu haliyle son 50 yıldır, aynı şekilde tespit ediliyor asgari ücret.
37’nci Ecevit Hükümeti döneminde asgari ücreti bugünkü biçimiyle tespit etmeye başlamışız. Bugünkü hükümet 67’nci Erdoğan Hükümeti. Aradan geçen 50 yılda 30 hükümet, 7 cumhurbaşkanı, sayısız başbakan ve çalışma bakanı görmüşüz. Fakat hiçbir başbakan veya cumhurbaşkanı asgari ücreti açıklayan kişi olmamış. Asgari ücretleri hep çalışma bakanları açıklamış. Ta ki, 2022 asgari ücretine dek. İlk kez o yılın asgari ücreti Erdoğan tarafından açıklanmış.
Dolayısıyla milyonların gözü Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda mı yoksa Erdoğan’da mı demek daha doğru olur, şüpheli. Ama şüphesiz, Erdoğan Düzeni milyonların gözünün, komisyonda değil, Erdoğan’da olmasını arzu ediyor. Nitekim Erdoğan, komisyon temsilcilerini Cumhurbaşkanlığı’na çağırdı. Asgari ücreti kendi himayesinde açıklayacak. Milyonlar, enflasyonda hiçbir sorumluluk hissetmeyen ama neredeyse tek sorumlu olan, buna rağmen hakkındaki eleştirileri “Cumhurbaşkanına hakaret” çerçevesine alarak kriminalize eden bir kişiye “Allah O’ndan razı olsun” diyebilecek.
Milyonlar Erdoğan’a dua ettikçe, asgari ücret sarmalına milyonlar ekleniyor. Bu şekilde, bir ulusun tamamına yakını asgari ücretli hale geliyor. DİSK-AR’ın 2024 Asgari Ücret Araştırması Raporu’na göre, 2002’de asgari ücretin yüzde 50 fazlası ve altında maaş alanlar, tüm ücretlilerin yüzde 49’uydu. 2022’de bu oran yüzde 69’a yükseldi. 2002’de ücretlilerin yüzde 40’ı asgari ücretin 2 katından fazla maaş alıyordu. 2022’de ücretlilerin sadece yüzde 18’i asgari ücretin iki katından fazla maaş alabiliyor.
Son 20 yıla değil, son 10 yıla bakalım. 2012’de asgari ücret ortalama ücretin yüzde 44’üne denk geliyordu. 2017’de bu oran yüzde 53’e çıktı. 2022’de ise asgari ücret ortalama ücretin yüzde 73’üne denk halde. Yakın zamanda asgari ücret ortalama ücrete neredeyse eşit hale gelecek. Hepimiz asgari ücretli olacağız.
Asgari ücreti de Erdoğan belirlediğine göre hepimizin gözü Erdoğan’da… Sadece asgari ücretlilerin değil, tüm ücretlilerin gözü kulağı onda. Hatta ücretliler bile değil, emekliler de gözünü Erdoğan’a dikmiş halde. Biliyorsunuz, emekliler için de artık bir asgari ücretimiz var. 7 bin 500 TL’yi Erdoğan ne yapar? 9 bin 500 mü? 11 bin 500 mü? Ağanın eli tutulmaz, belki 12 bin TL yapar.
Halkın hakkını arayabileceği kanallar kapatılmış. Grev yok, sendika yok, dernek bile yok. Siyasi partilerin gücü bitmiş, Meclis’in yetkileri budanmış. Seçilmişler içinde tek güçlü var, o da Erdoğan. Rejimin diğer güçlülerini de Erdoğan atıyor. 16 milyon emeklinin 21 milyon ücretlinin gözü kulağı Erdoğan’da… Yoksulluk sınırı asgari ücretin 4 katına ulaşmış durumda. Hak arama kanalları kapalı milyonlar ise acz içinde yalvarıyor; “Reis bizi bağışla, bize iş ve ekmek ver”.
/././
Yaşamak için imza attılar, öldürüldüler (Timur Soykan)
6 Şubat Depremi’nde Kahramanmaraş merkez Onikişubat İlçesi’ndeki Ezgi Apartmanı birkaç saniye içinde yıkıldı ve 35 kişi hayatını kaybetti. Binanın yıkılmasına giriş katındaki Kervan Pastanesi’nde 2019 yılında yapılan tadilatın neden olduğu söylendi. Ezgi Apartmanı’nda avukat oğlu, gelini ve 6 aylık torununu kaybeden Nurgül Göksu günlerce enkazda bunun delillerin topladı. Kesilen kolonu, eklenen asansörün parçalarını buldu. Ezgi Apartmanı’nda yakınlarını kaybedenlerle birlikte adalet mücadelesi verdi.
Ancak Kervan Pastanesi zincirinin sahibi Sami Kervancıoğlu ve ortağı Mustafa Pekel zengindi ve arkalarında iktidarın siyasi gücü vardı. Sami Kervancıoğlu, eski Kahramanmaraş MÜSİAD Başkanı’ydı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan, eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum ve diğer bakanlarla fotoğrafları albümünü dolduruyordu.
6 Şubat depreminden sonraki soruşturma sürecinde Sami Kervancıoğlu’nun avukatları, adalet mücadelesi veren anne Nurgül Göksu’yu hedef gösterdi. Kervan Pastanesi’nden menfaatleri olan yerel medya sahibi İlker Apaydın eskiden Ezgi Apartmanı’nın bulunduğu boş alanda yayın yapıp anne Nurgül Göksu’yu sosyal medya paylaşımlarını okuyarak hedef gösterdi.
FİRAR ETTİLER
Anne Nurgül Göksu’nun “Kaçacaklar, tutuklayın” feryatları sonuçsuz kaldı.
Karadeniz Teknik Üniversitesi’nin bilirkişi raporu Kervan Pastanesi’nin sahiplerinin ve binanın müteahhiti Yakup Aktaş’ın asli kusurlu olduğunu gözler önüne serdi. Rapor Kervan Pastanesi’ndeki tadilatın binanın yıkılmasına neden olduğunu ortaya koymuştu. 11 Eylül 2023’te haklarında tutuklama kararı çıkan Sami Kervancıoğlu ve Mustafa Pekel göz göre göre firar etti. Bu sırada yerel medya sahibi İlker Apaydın “Tutuklama kararı çıkmadı, kaçmadılar” diye yayın yapıyordu.
İddianamede Mustafa Kervancıoğlu ve Mustafa Pekel’in olası kasıtla öldürme ve yaralama suçlarından 876’şar yıla kadar hapsi istendi. Ama halen yakalanmadılar. İddianamede kamu görevlilerine yönelik soruşturma dosyası ayrılmıştı. Belediyeden istenilen evrak 10 aydır gelmemişti.
Depremden 10 ay sonra nihayet kamu görevlileri hakkında yürütülen soruşturmaya dair belgeler dosyaya ulaştı. Bu belgeler arasındaki bir dilekçe ve ona verilen yanıt cinayeti gözler önüne seriyor.
İMAR AFFINA ‘UYGUNMUŞ’
Daha önce Ezgi Apartmanı yöneticisi Mustafa Doğruoğlu’nun 14 Eylül 2021 tarihinde Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’ne verdiği ve Kervan Pastanesi’nin tadilatının binaya zarar verdiği yönündeki endişeleri anlattığı dilekçe ortaya çıkmıştı. Sadece Mustafa Doğruoğlu’nun imzası vardı. Belediyeden savcılığa gelen evrakta ise bu dilekçeyi diğer apartman sakinlerinin de imzaladığı ortaya çıktı. Bu imzaların sahipleri depremde hayatını kaybetti. Meğer 2021 yılında attıkları imzalarla ‘Ölmek istemiyoruz’ demişler.
Dilekçede şöyle deniliyordu:
“… kolonlarda, kirişlerde, perdelerde herhangi bir kesik, kırık gibi farklılıklar varsa bunun irdelenerek gerekli incelemelerin yapılması hususunu arz ederiz.”
Dilekçeye perde duvarlarda açılan iki büyük deliğin, kırılan kirişlerin, asansör ve merdiven için kesilen tabliyelerin fotoğrafları eklenmişti.
Ancak Çevre Şehircilik Müdürlüğü, Kervan Pastanesi’ndeki tadilatın imar affına girdiği ve binanın taşıyıcı sistemlerine zarar verilmediği yönünde yazıyla cevap verdi.
Dosyaya giren Kahramanmaraş Onikişubat Belediyesi’nin yanıtında Kervan Pastanesi’ndeki tadilatın imar affına uygun olduğu anlatılmıştı. Onikişubat Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürü Sait Avşar’ın imzaladığı cevap yazısında ekiplerce inceleme yapıldığı ve kazan dairesinde mimari projeye aykırı bir duruma rastlanılmadığı anlatılmış.
Oysa Ezgi Apartmanı davasındaki bilirkişi raporu bunun tam tersini ortaya koydu. Belediyeden savcılığa gelen evrak arasında dilekçede yer alan ve Kervan Pastanesi’nin binaya verdiği zararı gözler önüne seren fotoğrafların olmaması dikkat çekti.
Ezgi Apartmanı dilekçesinde imzası olan 3 numaralı dairedeki Gülşen Kapukaya, yalnız yaşayan bir kadındı. Enkazda hayatını kaybetti. 1, 2 ve 4 numaralı daireler adına imzalar atanlar, deprem sırasında binada olmadıkları için kurtuldu. 5 ve 6 numaralı daireler adına imza atan İsmail Bildirici depremde evinde değildi. Ancak eşi ve iki çocuğu Ezgi Apartmanı’nda hayatını kaybetti.
Dilekçede imzası olan 9 numaralı dairedeki Sadi Dertli, mühendisti. Eşi ile birlikte hayatını kaybetti.
11 ve 13 numaralı dairede yaşayanlar adına Emine Yenisoğancı imza atmıştı dilekçeye. Emine Yenisoğancı, askerden yeni gelen oğlu İbrahim Yenisoğancı yaşamını yitirdi. Ailelerinden iki kişi daha binada hayatını kaybetti.
Apartmanın yönetici, perdecilik yapan Mustafa Doğruoğlu, eşi ve iki çocuğuyla enkaz altında kalarak öldü.
Dilekçede sadece ev sahiplerinin imzaları vardı. Sami Kervancıoğlu, Ezgi Apartmanı’nda 7, 8, 10, 12, 14 ve 15 numaralı dairelerin sahibiydi. Kervancıoğlu’nun 7 numaralı dairedeki kiracıları Beyazıt Ailesi’nden 4 kişi öldü. 8 numaralı dairesinde ise Rüstem Dağ ile 4 kişilik ailesi hayatını kaybetti. 14 numaralı dairesinde ise Nurgül Göksu’nun oğlu Avukat Ahmet Can Zabun, gelini Nesibe Sabun ve 6 aylık torunu Asude yaşamını yitirdi.
İnsanları ölüme mahkûm eden kamu görevlilerinin yargılanması için halen İçişleri Bakanlığı izin vermedi ve soruşturma sürüyor. Sait Avşar, halen İmar ve Şehircilik Müdürü.
(BİRGÜN)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder