30 Aralık 2023 Cumartesi

Cumhuriyet KÖŞEBAŞI - 30 ARALIK 2023 -

 


Erdoğanizm - federalizm (Mehmet Ali Güller)

AKP’nin müttefiki olarak TBMM’ye giren HÜDA PAR’ın genel başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, TBMM’de yaptığı konuşmada, “özerklik ve federasyonun serbestçe tartışılabilmesini” istedi.

Bırakın özerkliği ve federasyonu, örneğin gazeteci Merdan Yanardağ’ın Öcalan ironisine bile tahammül edemeyip, onu “terör propagandası yapmakla” suçlayarak hapse attıran AKP-MHP cephesi, Yapıcıoğlu’na sessiz; “terörü kınama” bildirisine imza atmadığı için CHP’yi “teröre destek vermekle” suçlayan AKP-MHP yönetimi, Yapıcıoğlu’na suskun.

Neden? Çünkü Yapıcıoğlu kendilerinden! Ama bir diğer neden de Barış Terkoğlu’nun ifadesiyle “HÜDA PAR’ın Erdoğan’ın projesini çalmış” olmasından. (Cumhuriyet, 28.12.2023)

Evet, Terkoğlu, Erdoğan’ın hazırlattığı 18 Aralık 1991 tarihli “Kürt Sorunu” raporunu anımsattı yazısında. Oradan özetlersek rapor, bölgeyi Kürdistan diye isimlendiriyor, bölge halkının “devlet terörü”ne maruz kaldığını savunuyor, “silahla olmaz” diyor, devletçi safta görünmemeyi savunuyor, bölücü ve terörist gibi sıfatların kullanılmasına karşı çıkıyor...

Özetle Terkoğlu, Yapıcıoğlu’nun görüşlerinin, aslında Erdoğan’ın görüşleri olduğunu anımsatıyor.

ERDOĞAN EYALET SİSTEMİ İSTİYOR

Bıraktığı yerden devam edeyim o zaman...

Erdoğan 1993’te “eyalet sistemine geçilebilmesini” savunuyor. (Metin Sever, Cem Dizdar, 2. Cumhuriyet Tartışmaları, Başak Yayınları, 1993)

Erdoğan, 1994’te, İstanbul’un Ankara’dan yönetilemeyeceğini belirterek İstanbul’a Osmanlı modeli öneriyor, özerklik istiyor. (Milliyet, 23 Mayıs 1994)

Erdoğan, başbakanlığı sırasında 2004’te, “Başkanlık sistemi, eyalet sistemi olmadan üstü kaval, altı şişhane olur” diyor. (Kanal D, Teke Tek, 16 Şubat 2004)

Devam edeceğiz ama bir parantez açalım. Duruma göre Erdoğan’ın “hesap soracağını” söylediği ama duruma göre de “Sizin zamanınızda belediye başkanı olsam, İstanbul’u uçururdum” dediği Kenan Evren, 2007’de Erdoğanizme şu sözlerle destek vermişti: “Türkiye ileride eyalet sistemine geçebilir. Biz istediğimiz kadar hayır diyelim, orada bir Kürt devleti var.” (Sabah, 28 Şubat 2007)

ERDOĞAN FEDERAL MECLİS İSTİYOR

Uzatmayayım, 2004-2007 yılları aynı zamanda AKP’nin açılım hazırlığı yaptığı yıllardı. “Türkiye’yi Kürtlerle genişletmek”, “Kuzey Irak’ı Türkiye ile bütünleştirmek” istiyorlardı. Öyle ki Barzani’nin bakanı Sefin Dizai açıkça “konfederasyona gidilebileceğini” söylüyordu (Türkiye-Irak-Bölgesel Kürt Yönetimi Arasında Gelişen İlişkiler ve Nedenleri, Ortadoğu Etüdleri, Ocak 2010, c.2, sayı 2, s.53-74).

Bu süreç içeride Kürt Açılımı’nı ve PKK’yle müzakereyi, dışarıda da Barzani’yle ittifakı, “Kürdistan”ı tanımayı getirdi. 26 Mart 2009’da NTV’ye konuşan Neçirvan Barzani, “Türkiye Cumhuriyeti cumhurbaşkanının Kürdistan’ı tanıdığını” ilan etti. Ardından Dışişleri belgelerine “Kürdistan” girmeye başladı.

Ve Erdoğan, 12 Eylül 2010’da yapılan halkoylamasının akşamında AKP İstanbul İl Başkanlığı’nda yaptığı konuşmada aynen şöyle dedi: “Biz ne istiyoruz? Netice. Onun için diyoruz ki bakın Batı ülkelerini şöyle bir gözden geçirin, orada hep bunları göreceksiniz, federal meclisi göreceksiniz, federal konseyi göreceksiniz.” (akparti.org.tr, 13 Eylül 2010)

TAMPON BÖLGE-ÖZERK BÖLGE

Sonuç olarak Erdoğan 1991’den beri eyalet sistemini ve federalizmi savunuyor. Federalizm olmadan “başkanlık sisteminin” eksik olacağını savunuyor.

O dönem federalizm hedefli “açılım”ı çeşitli nedenlerle sürdüremediler ama bugün tıpkı Suriye topraklarında olduğu gibi Irak topraklarında da “tampon bölge” adı altında “özerk alanlar” istemelerini önemle not ediniz.

Federasyon, eyaletler, özerk bölgeler ve hepsinin “başkanlık sistemi” ile yönetilmesi. İşte Erdoğanizm asıl budur ama elbette son tahlilde hayaldir.

                                                     /././

MHP de kapatılsın mı? (Miyase İlknur)

Hoppala bu da nereden çıktı şimdi değil mi? Hani siyasi partilerin kapatılmasına karşıydık. Siyasi partilerin kapatılması için her gün çağrı yapan MHP lideri Devlet Bahçeli ile aynı çizgiye mi savrulduk şimdi?

Galiba öyle.

Cumhur İttifakı adı altında iktidara yanlamadan önce Bahçeli, terör örgütleriyle iltisaklı olan ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya yeltenen partilerin kapatılmasını savunuyordu.

MHP, iktidara yanladıktan sonra bu yöndeki görüşleri de hayli değişime uğramış belli ki. Baksanıza sabah HÜDA PAR’ın fedarasyonu dillendirmesi karşısında sus pus.

Yetmiyor, Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarının kesin olduğu ve herkesi, her kurumu bağladığı açık hükmüne karşın TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkındaki AYM kararlarını uygulamayan Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne sahip çıkmakta ve “Anayasa Mahkemesi kapatılsın” diyerek alenen anayasayı ilgaya teşvik suçu işlemektedir.

Anayasayı ilga suçu sadece maddi cebirle olmaz. Bir de manevi cebir vardır ki görevleri gereği devletin kamu gücünü ya da siyasi gücü elinde bulunduranlar bu suçu işlerken manevi cebir yolunu kullanırlar. Sahip oldukları kamusal güç üzerinden yargı mensuplarını manevi cebirle sindirmekte, yönlendirmekte ve denetleyemedikleri başka kamusal kurumlara karşı kullanabilmektedir.

Can Atalay kararında yaşadığımız tam da anayasayı ilga konusunda manevi cebir kullanıldığının açık ve somut delilidir.

Bir devleti devlet yapan ve ona meşruiyetini veren kuruluş kanunudur ki bu da mevcut siyasi düzenin sürmesini sağlayan anayasadır. Anayasalar devletin temel düzenini sağlayan metinler olması nedeniyle sıradan vatandaştan devletin en tepesinde oturan siyasi erk sahibini de aynı şekilde bağlar.

Siyasi erk sahibi “Ben bu kararınızı beğenmedim; o nedenle sizi ve kararınızı tanımıyorum” deme lüksüne sahip değildir. Peki ya derse, elinde kamu gücü bulunmayanlar da “Bu kararı beğenmiyorum” deyip maddi cebir suçunu işlemeye kalkarsa ne olur?

Anarşi doğar ve devletin temel düzenini sağlamak imkânsız hale gelir.

O halde nasıl ki maddi cebir suçunu işleyenler anayasayı ilga suçundan yargılanıyorsa, görev gereği kamusal ya da siyasal gücü elinde bulunduran ve bu sayede manevi cebir yoluyla anayasayı işlemez hale getirenler de aynı suçtan pekâlâ yargılanabilir. Hatta yargılanmalıdır da...

MHP lideri, bu haftaki Meclis grup toplantısında hızını alamayıp “Bay Zühtü senin ipin kimin elinde?” diyerek AYM Başkanı Zühtü Arslan’ı hedef aldı.

Peki partisine yakın üyelerden oluşan “Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin ipi kimin elinde?” diye sormak da başta AYM üyeleri olmak üzere hepimizin hakkı değil mi?

TERÖRLE İLTİSAK MI DEDİNİZ?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ortağı MHP lideri Bahçeli, kendilerine muhalif duruş sergileyen tüm kişi ve kuruluşları “Vatan haini, terör destekçisi, terörle iltisaklı” olarak yaftalayıp haklarında dava açılması talimatını veriyorlar:

-HDP terörle iltisaklı kapatılsın.

-TTB (Türk Tabipleri Birliği) terörle iltisaklı kapatılsın.

-TBB (Türkiye Barolar Birliği) terörle iltisaklı kapatılsın.

Ya MHP?

Sinan Ateş katliamına ilişkin son bulgular gösteriyor ki MHP’nin yan kuruluşu Ülkü Ocakları hatta bazı MHP’li vekiller gırtlağına kadar bu işe bulaşmış. Öyle münferit kişilerden bahsetmiyoruz. Tümüyle örgütlü bir suç. Polis ayağı var, istihbarat ayağı, siyasi ayağı var.

Daha önce de milletvekilleri Selçuk Özdağ ve Buğra Kavuncu’ya, gazeteciler Yavuz Selim Demirağ, Sabahattin Önkibar, Levent Gültekin’e, Ülkü Ocakları Mersin Şube Başkanı Çağrı Ünel’e yönelik saldırılarda ve Meral Akşener’in evinin basılmasında failler aynı kurumdan.

Bu suçlar terör eylemi değilse ne?

Bu terör eylemine karışanlara kalkan olmak de terörle iltisak değilse ne?

Şimdi soruyoruz o halde: Terörle iltisaklı olan MHP de kapatılsın mı?

                                                       /././

Susmamızı istiyorlar susturamayacaklar (Murat Ağırel)

2023 yılını uğurlayıp 2024 yılına merhaba diyeceğiz.

Kötü bir yıl geride kaldı, ne yazık ki daha kötüsü geliyor.

Karamsar değilim, her yurttaş gibi adım adım gelen karanlığı görüyorum.

Dünya ülkeleri gelişen teknoloji ile birlikte bir yarış içerisindeler. Her gün bir yenilik insanlığın hizmetine sunuluyor. Ne yazık ki ülkemizde ise bitmek bilmeyen gerici zihniyet iktidardan aldığı güç ile dünya ülkelerinin aksine cennet vatanı karanlığa, batağa sürüklemek için elinden geleni yapıyor.

“İktidardan aldığı güç” diyorum, bilerek söylüyorum. Zira cumhurbaşkanı çok defa tarikat ve cemaat liderlerini dergâhlarında ziyaret etti. Çok uzağa gitmeden daha geçen hafta milli eğitim bakanı, Gazi Meclis’te “Sizlerin tarikat, cemaat dediğiniz bizim sivil toplum kuruluşu dediğimiz...” dedi. Devlet kurumları göz göre göre 15 Temmuz FETÖ’cü darbe girişimi öncesinde olduğu gibi bu yapılara teslim ediliyor. Yine palazlanmalarına göz yumuluyor.

HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, “Olumlu ve olumsuz yönleriyle eyalet, özerklik ve federasyon gibi yönetim modelleri üzerine serbestçe tartışılabilmeli” açıklamasını yaptı.

Bu sözlerin yüzde 1’i kadar sözü söyleyenler karşısında aslan kesilen, kendilerine “keskin milliyetçi” diyen kişiler ses çıkarmadı, çıkaramadı. İttifak ortakları söylüyor!

Hiçbiri birbirinden bağımsız olaylar değil. Hepsi hedeflenen amaca yönelik girişimler.

Eminim “Burası hukuk devleti, olmaz öyle şey” diyeceksiniz ama Adalet Bakanlığı ve bağlı adliyelerde yaşananlar akıllara zarar!

Gruplaşma, tarikatlar, hemşericilik aklınıza ne gelirse yaşanıyor...

Dün Gerçek Gündem haber sitesinin genç ve başarılı gazetecisi Furkan Karabay yaptığı bir haber nedeniyle gözaltına alındı, çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. Furkan’a emniyette ve savcılıkta sadece yaptığı haber ve haber ile bağlantılı sosyal medya paylaşımı soruldu.

Oysaki Furkan Karabay’ın yaptığı haber kamuya açık bir davanın duruşma tutanağından ibaret. Duruşma tutanağında yer alan, resmi kayıtlara geçmiş ve gizlilik kararı olmayan bilgileri yazmak nasıl suç olabilir?

Duruşma tutanağında ne yer alıyor?

Ağır ceza mahkemesinde görülen Şahinler ve Sarallar grupları arasındaki çatışmalara ilişkin 6 yıl önce açılan ve İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ve Sedat Şahin’in tahliye edildiği davada yargılanan Barış Saral duruşmada İstanbul Adliyesi’nde görev yapan bir mahkeme başkanı hakkında iddialarda bulundu. Bakın iddiayı dile getiren Furkan Karabay değil.

İşin tuhaf kısmı Barış Saral duruşmada yaptığı savunma kamerayla kaydedilmiş ve bu kayıt sosyal medyada da yayımlandı. Karabay bahse konu görüntülere ait duruşma tutanağını açık kaynaklardan aldı ve ayrıntılarını haberleştirdi.

Haberin başlığı ise şu: “Mafya davasında rüşvet kavgası tutanaklarda...” 

Sedat Şahin 20 Temmuz 2022’de tahliye edildi. Haber içeriğinde ise Sedat Şahin’in tahliyesindeki iddialar yazılmış.

Yazıda tahliye süreci anlatılıyor ve “tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma veya el değiştirme”, “yol kesmek suretiyle silahla birden fazla kişi ile yağma” ve “kasten öldürme” suçlarından tutuklu olan Sedat Şahin’in tutukluluğuna avukatları tarafından itiraz ediliyor.

12 Temmuz 2023’te yapılan itiraz, mahkeme heyeti tarafından reddediliyor. Ret kararına itiraz için ise yedi gün süre vardı. Adli tatilin başlayacağı 20 Temmuz’dan bir gün önce Şahin’in avukatları, tutukluluğa devam kararına itiraz ediyor. Bu süreçte ise adli tatil ile İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin başkanı ve üyeleri izne çıkıyor. İtiraz kararını değerlendirmek üzere İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ne mahkeme başkanı olarak başka bir hâkim atanıyor. Dosyayla daha önceden ilgili olmayan hâkim, itirazı kabul ediyor ve evinde aralarında lav silahının da bulunduğu çok sayıda silah bulunan Şahin’i aynı gün tahliye ediyor.

Yazıda bir tesadüfe de yer verilmiş. Yaşanan bu tahliyenin ardından kısa süre içerisinde tahliye kararı veren hâkim İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Daire Başkanlığı’na, ardından 25 Temmuz’da Yargıtay üyeliğine atanmış.

İşte duruşmada konuşan Barış Saral hâkimin adli tatil öncesi izne çıkmadığını, Sedat Şahin’in tahliyesine itirazı kabul etmeyeceği için izne çıkarıldığını iddia ediyor ve bu tahliyenin arkasında da adalet komisyonu başkanı ve İstanbul cumhuriyet başsavcısı olduğunu iddia ediyor.

Furkan bunu haberleştirdi.

Aynı başsavcının ismi Anadolu Başsavcısı İsmail Uçar’ın HSK’ye verdiği dilekçede de geçiyor. Aynı savcının ismi yine HSK’ye başka bir savcı tarafından verilen dilekçede de geçen, karapara aklayıcısı olduğu iddia edilen Iraklının davasında da geçiyor.

Yargının yapması gereken bu kadar çok iddiayı araştırmak mıdır? Yoksa bu iddiaları yazan gazetecileri yine aynı kişilerin şikâyeti ile tutuklamak mıdır?

Ne mutlu Furkan’a mesleğini, kalemini çeteler için, mafya için, uyuşturucu kaçakçıları, karapara aklayıcıları için satmadı. Gazetecilik suç değildir ve biz yazmaya devam edeceğiz.

Yeni yılınız kutlu olsun!

(Cumhuriyet)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder