İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ile yardımcısı Bülent Turan arasındaki “siyasi kriz”de yeni gelişmeler yaşanıyor.
Yerlikaya ile Turan arasındaki gerginlik, bakanlık kulislerinin ilk sırasında.
Öyle ki Bakan Yerlikaya’nın hazırladığı ifade edilen valiler kararnamesi ile kabine değişikliği kulisleri geride kalmış durumda.
Bakanlık koridorlarında yoğun biçimde gündeme getirilmesine karşın Yerlikaya’nın yakın çalışma ekibi sessiz kalmayı tercih ediyor.
Büyüteç’in devamlı takipçileri hatırlayacaktır; Yerlikaya ile Turan arasındaki soğukluk, ilk olarak İçişleri Bakan Yardımcısı’nın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ziyaret etmesinin bu köşeye konu olmasıyla ortaya çıktı.
Turan’ın, Erdoğan’la görüşmesinde Yerlikaya ile arasında yaşananları anlattığı biliniyor.
Peşinden, TBMM’deki İçişleri Bakanlığı bütçesinin Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülmesi sırasında özellikle CHP’li milletvekillerinin Turan’ın akıbetini sormasıyla konu yeniden alevlendi.
Turan’ın neden TBMM’ye gel(e)mediğinin perde arkasını Büyüteç’te aktardım.
İki kamu yöneticisi arasındaki gerginliğin kaydettiği aşama, bu kez önceki gün Elazığ’da kendisini gösterdi!
Burayı açıklamadan önce küçük bir not daha vereyim. Edindiğim bilgiye göre; Turan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı geçen hafta perşembe günü, bir kez daha Cumhurbaşkanlığı’nda ziyaret etti.
Ziyaretin ardından Turan, Erdoğan’la birlikte İstanbul’a gitti ve yine Cumhurbaşkanı ile Türkiye ile Bosna Hersek arasındaki basketbol müsabakasını izledi.
Şimdi, önceki gün yaşananlara dönelim.
Turan gibi Yerlikaya’nın yardımcılarından olan Mehmet Aktaş’ın hayatını kaybeden annesi Safiye Aktaş’ın Elazığ’daki cenaze törenine bakanlıktan katılacak yöneticileri kente götürmesi için İçişleri Bakanlığı uçağının kullanılması gündeme geldi.
Haftanın ilk günü yaşanan bu gelişme sonrasında Bakan Yardımcısı Turan, tıpkı TBMM bütçe görüşmelerinde olduğu gibi bakan özel kalem müdürlüğünden haber bekledi.
Beklediği haberin gelmemesi sonrasında Turan, Elazığ’daki cenaze töreni ve taziyeye katılmak için kendi olanaklarıyla yola çıktı. Turan, salı sabahı erken saatlerde önce tarifeli uçakla Diyarbakır’a hareket etti. Diyarbakır’dan da karayoluyla Elazığ’a ulaşarak annesini kaybeden Aktaş’ın yanında yer aldı.
Turan’ın kente gelmesinden bir süre sonra bu kez Bakan Yerlikaya ile Bakan Yardımcıları Münir Karaloğlu ile Mehmet Sağlam’ın yanı sıra bazı bakanlık üst düzey yöneticileri, İçişleri Bakanlığı’nın uçağı ile kente ulaşıp cenaze ve taziyeye katıldı.
Sonuçta Turan, Elazığ yolunda da tıpkı TBMM’deki gibi kadro dışı kaldı.
İlginçtir, Yerlikaya ile Turan arasındaki soğukluk Elazığ’da da kendisini gösterdi.
Elazığ Valiliği, X’teki resmi sosyal medya hesabından Aktaş’a başsağlığı dileyen Yerlikaya ile Turan’ın görüntülerini iki ayrı paylaşımla kamuoyuna sundu.

Yerlikaya ve Turan, sadece camideki cenaze namazında aynı saftaydı. Bunun dışında hiçbir fotoğrafta aynı karede yer almadılar.
Bu durum Elazığ’daki cenaze töreni ve taziyeye katılanların da dikkatini çekti doğal olarak.
Bakan Yerlikaya, yardımcısıyla yaşadığı sorunlu süreci çözmek için adım atmak bir yana, aksine tansiyonu daha yükseltme yönündeki yaklaşımları sergiliyor ısrarla.
Neredeyse tüm bürokrasinin -benzerlerinin farklı kamu kurumlarında yaşanması sebebiyle- yakından izlediği Yerlikaya ve Turan’ın yer aldığı gerginlikte nelerin yaşanacağı kamuoyunun da takibinde.
* * *
TFF’nin bahis araştırmasında sıra kulüplere geldi!
Türkiye Futbol Federasyonu’nca (TFF) başlatılan bahis soruşturmasında ikinci aşamaya geçildi.
İlk olarak futbolculara yönelik başlatılan bahis incelemesinin şimdiki ayağında kulüpler mercek altına alındı.
TFF yönetimi, geçen hafta Gençlik ve Spor Bakanlığı ile bağlısı Spor Toto Teşkilat Başkanlığı’na bir kez daha yazı gönderdi.
Yazının içeriğinde bu defa profesyonel liglerde futbol takımları bulunan tüm kulüplerle ilgili bilgi talebinde bulunuldu.
Kulüp yöneticilerinden maaşlı çalışan profesyonellere, masöründen malzemecisine, teknik direktörler ve ekiplerinden menajerlere kadar hemen tüm çalışanların yasal bahis sitelerinde bahis hesabının bulunup bulunmadığı bilgileri Spor Toto’dan istendi.
TFF’nin bilgilerini istediği kulüplerle bağlantılı kişilerin sayısının yaklaşık 7 bin olduğu ifade edildi.
Yeri gelmişken, TFF’nin yaptığı işlemin, “idari araştırma/soruşturma” olduğunu belirtmekte fayda var. TFF, bakanlıktan gelen ham bilgileri hukuk birimde tasnif ediyor. Sorunlu bulunan kayıtların bağlantılı olduğu kişiler idari olarak hukuk başmüşavirliğince yine TFF’nin Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’na (PFDK) gönderiliyor. PFDK, gelen bilgilere göre idari karar uyarınca disiplin işlemi gerçekleştiriyor.
Diğer taraftan TFF, kendi içindeki idari soruşturmalar/araştırmalarda elde ettiği verileri savcılığa gönderiyor. Savcılık, TFF’den ulaşan bilgiler ışığında adli soruşturma yürütüyor.
İstanbul Adliyesi’ndeki adli soruşturma veri havuzunun, TFF’den gelecek yeni bilgilerle genişlemesi muhtemel.
Tabii, bahis konusu adli ve idari olarak nereye kadar gidecek, onu da zaman gösterecek. Yeni yılın ilk haftalarında bahis konusunda daha farklı gelişmeler yaşanabilir.
* * *
Yerlikaya’nın Şırnak’la imtihanı
Şırnak Valiliği, Şırnak Üniversitesi ve Cizre Kaymakamlığı’nın iş birliğiyle gerçekleştirilen ve Irak Kürdistan Demokrat Partisi lideri Mesut Barzani’nin katıldığı Kürt mutasavvıf Molla Ahmed-i Cezirî’yi anma sempozyumunda yaşananlar iç siyaseti karıştırdı.
Barzani’nin ağır silah taşıyan korumalarının ortaya çıkan görüntülerinin yanı sıra sempozyumda sunulan görüşler farklı tepkiler aldı.
Sempozyuma katılan İçişleri Bakan Yardımcısı Münir Karaloğlu ile Şırnak Valisi Birol Ekici de konuşma yaptı. Ayrıca AKP Şırnak Milletvekili Aslan Tatar da kürsüden katılımcılara Kürtçe seslendi.
Konuşmaları içeriklerinden daha çok Barzani’nin korumalarının konumu sıkıntı oldu. Sebebi de ülkeye devletin misafiri ya da bilgisiyle gelen bir yabancı devlet adamının korunmasının Türkiye tarafından sağlanacak olması.
Örneğin, Türkiye’nin devlet adamları yurt dışına gittiğinde elbette yanında koruma götürüyor. Ancak, beraberinde götürdükleri küçük ölçekli silahları ve teknik malzemeyi ilgili ülkeye bildirmek durumunda. Ağır silahların götürülmesi özel izne bağlı. Aksi durum diplomatik krize neden oluyor çoğunlukla. Bu uygulama aynı zamanda uluslararası anlaşmalarla hüküm altında alınmış durumda.
Buna rağmen Barzani’nin korumalarının ağır otomatik silahlarla koruma görevini yerine getirmesinin yarattığı infial ve eleştiriyi önlemek amacıyla İçişleri Bakanlığı, artık kanıksanan yöntem gereğince iki müfettiş görevlendirmesi yaptı.
Müfettişler olay yerine gidecekler. Tanıkların ifadelerine başvuracaklar. Tespitler yapacaklar. Ve sonunda ortada soruşturma açılmasına gerek olup olmadığını ortaya koyacak raporu hazırlayacaklar.
Aslına bakarsanız, süreci yönetenlerin başında Şırnak Valisi Birol Ekici var. Vali olarak mevcut katılımcılar arasında devleti temsil eden en tepedeki isim. Cumhurbaşkanı’nın kentteki temsilcisi. Dolayısıyla, yaşanan sıkıntının en başından önlenmesi mümkün. Zira elinde her türlü yetki varken kullanmayınca sonuç ortada.
Kaldı ki tahminimce bu araştırmanın sonucunda bir şey çıkmayacak. Her ne kadar “müfettişler ne bulacak?” sorusuna yanıt aransa da devlet kimi zaman -burada olduğu gibi- soruşturma ya da araştırma başlatır. Herhangi bir şey bulunamayınca “müfettiş aracılığıyla süreç istenildiği gibi” yönetilir.
Sürecin başında yer alan Şırnak Valisi Birol Ekici, Büyüteç okurlarının yabancı olmadığı bürokratlardan. Ekici, önceki görev yeri Kırklareli’ndeki sel felaketindeki görev ihmali nedeniyle kamuoyunda tartışılan isimler arasında. İğneada’daki longoz ormanlarında yaşanan sel felaketi sebebiyle İçişleri Bakanlığı, Vali Ekici hakkında soruşturma izni verdi. Aynı zamanda da Şırnak’a görevlendirildi.

Bu arada İçişleri Bakanlığı’nın Cizre’de yaşananlar sonrasında başlattığı araştırmayla birlikte Ankara’da ilginç ve anlamlı bir ziyaret gerçekleşti.
İç siyasi tartışmalara neden olan sempozyumda konuşan ve konuştuklarıyla tepki çeken AKP Şırnak Milletvekili Aslan Tatar, çarşamba günü İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’yı ziyaret etti! Ziyareti Tatar kendi sosyal medya hesanından duyurdu.
Ziyarete AKP Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu da katıldı. Üçlü arasında neler konuşuldu? Şimdilik bilinmiyor. Ancak Cizre’de yaşananların, görüşmenin konusu olmaması da mümkün değil.
Cizre’deki sıkıntılı durum İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’yı rahatsız etti kuşkusuz. Çünkü Bakan Yerlikaya, 2009’daki Habur sürecinde tıpkı bugün Vali Ekici’nin konumunda, Şırnak Valisi’ydi. Hatta bakanlık görevine atandığında Habur konusu Yerlikaya’ya karşı gündeme getirildi.
Yerlikaya, şimdi Şırnak’la ilgili bir kez daha sıkıntılı. Bakan koltuğundayken yaşadığı bu durum tam da “aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık” durumu.
Top artık müfettişlerde. Kaleme alacakları rapor, siyasette karşılık bulacak!
/././
Ukrayna’nın egemen bir devlet olarak sonu mu?-Hakan Okçal-
Trump’ın Putin’i hoş tutmak için, Zelensky’nin ölüm fermanı olarak nitelendirdiği esas hususları içeren yeni bir metni adı geçene tebliğ etmesi olasılığı çok yüksek. Zelensky Trump’ın baskısına boyun eğer mi, bilinmez ama bu kez direnme şansı daha az. Keza Avrupalıların da Zelensky’i Trump’ın elinden kurtarma şansları azaldı

Witkoff-Kushner ikilisi görev başında
Trump’ın kritik dış politika girişimlerinde son zamanlarda hep bu ikilinin ismi öne çıkıyor. Trump gibi New Yorklu bir emlak baronu olan Witkoff’a başta Ortadoğu özel temsilcisi olarak yönetimde görev verilmişti. Sonra barış süreçleri özel temsilcisi olarak adı Ukrayna ve Rusya ile yürütülen müzakerelerde de öne çıktı. Witkoff’un başta Katar olmak üzere hem Ortadoğu ile hem de Rusya ile finansal ve ticari ilişkilerinin bulunduğu biliniyor.
Damat Jared Kushner ise birinci Trump yönetiminden farklı olarak ikinci Trump yönetiminde resmi bir görev almamıştı. Kushner birinci Trump yönetiminin son yıllarında Arap devletleriyle İsrail arasında imzalanan İbrahim Anlaşmaları’nın arkasındaki beyin olarak kabul ediliyor. Kushner’in ikinci Trump yönetiminde resmi bir görevi olmasa da İbrahim Anlaşmaları ABD’nin Ortadoğu’da izlediği politikanın temel ögelerinden biri olmaya devam ediyor.
Anlaşılan Kushner ikinci döneminde de kayınbabasına fahri danışmanlık yapmaktan geri durmamış. Başta gölgede kalan Kushner’in adı Witkoff’la beraber bir süre önce Gazze’yle ilgili müzakerelerde yeniden su yüzüne çıktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın destek verdiği Gazze Planı Witkoff ve Kushner’in eseri sayılabilir. Rusya ve Çin, Gazze Planı için BM Güvenlik Konsey’inde yapılan oylamada çekimser kalarak meydanı Trump’a bıraktılar.
Trump tarafından ikinci aşamaya geçilmekte olduğu müjdelenen Gazze Planı Filistinlilere ağır bir darbe vuracak. Planın ikinci aşaması gereği Gazze’de İstikrar Gücü olarak adlandırılan uluslararası bir gücün konuşlandırılması öngörülüyor. (İsrail’in muhalefeti nedeniyle Türkiye’nin yer alması hemen hemen imkansız.) Ayrıca Hamas silahsızlandırılacak, Gazze’nin yönetimi başında Tony Blair’in olacağı uluslararası bir komisyona devredilecek. Üçüncü aşamada ise Gazze’nin Ortadoğu Rivierası olarak yeniden inşası öngörülüyor. İkinci aşamayla beraber Filistinlilerin yurtlarından çıkarılmaları veya yerlerinde kalmakta direnenlerin küçük enklavlara sıkıştırılarak sefil yaşam koşullarına mahkum edilmeleri süreci başlayacak.
Ukrayna “Barış” Süreci
Witkoff ve Kushner Gazze’nin ardından bu kez Ukrayna barış müzakerelerinde baş rol oynamaya başladılar. Witkoff neyse ama Kushner’in hiç ilgisi yokken devreye girmiş olması, Trump’ın Witkoff’a rağmen damadını da müzakerelere dahil ederek Ukrayna savaşını kendi parametrelerine göre bitirmek için sabırsızlandığına delalet ediyor. Trump seçim kampanyası sırasında, Biden’ın yerinde kendisi olsaydı bu savaşın hiç çıkmamış olacağını iddia etmiş, göreve gelince bir günde bitirmeyi vadetmişti. Tabii öyle olmadı. Ne Zelensky’e yaptığı baskı ve tehditler ne de Putin’e kâh sırnaşmaları, kâh sertleşmeleri fayda etmedi.
Savaş dördüncü yılını doldururken Rusya Ukrayna’da sivil hedefleri dünyanın gözü önünde vurmaya devam ediyor ve cephe hattında da küçük küçük toprak kazanıyor. Üstelik Ukrayna’nın içinde ciddi bir yönetim krizi baş gösterdi. Bir süredir iddia edildiği üzere Zelensky’nin sağ kolu ve dış politika alanındaki temel karar verici Andrey Yermak’ın yolsuzluk suçlamaları nedeniyle görevden alınması Zelensky için ciddi bir yüzkarası oldu. Ukrayna Batı’dan yardım aldıkça Rusya ile savaşabilir. Gelen yardımların yönetimin üst düzey mensupları tarafından sifonlanması, Zelensky’nin Batı nezdindeki inandırıcılığını yok eder. Yermak için düğmeye ABD mi, yoksa başka bir odak mı bastı iddialarının hiç önemi yok. Önemli olan Zelensky’nin burnunun dibinde olan bitenleri görememiş ve yardımların yerine ulaşıp ulaşmadığını kontrol edememiş olmasıdır.
Witkoff’un 28 maddelik barış planı Ukrayna’daki skandalla hemen hemen eş zamanlı olarak basına sızdırıldı. Rusya ile kapalı kapılar ardında yapılan müzakerelere dahil edilmeyen Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun ilk tepkisi belgeyi adeta Putin’in dilek listesi olarak tanımlaması oldu. Nasıl olmasın ki, Witkoff’un Moskova’da uzun müzakereler sonucu hazırladığı metinde Putin ne talep ettiyse her şey yer alıyor. Kırım ve Donbas bölgesini oluşturan Luhansk ve Donetsk ile Kherson ve Zaporizhzhia’nın henüz Rusya’nın eline geçmemiş kesimleriyle beraber tümüyle Rusya’ya terk edilmesi, Ukrayna’nın NATO’ya üyeliğinin yasaklanması, Ukrayna silahlı kuvvetlerinin önemli bir bölümünün terhis edilerek birliklerin ateş hattından geri çekilmesi, NATO birliklerinin Ukrayna’da konuşlandırılmaması, Ukrayna’nın “Nazilerden arındırılması” ve üç ay içinde yeni seçimler yapılması, Rusya üzerindeki ambargoların kaldırılması ve dondurulmuş olan Rus varlıklarının serbest bırakılması, Rusya’nın yeniden G-8 üyeliğine kabul edilerek bu yapının canlandırılması gibi unsurlar var. Trump muhtemelen UCM tarafından Putin hakkına çıkarılan tutuklama kararının ve iddianamenin kaldırılması sözünü de vermiştir. Zira aynı şeyi Netanyahu için de yapıyor.
Ukrayna’nın toprak kaybına uğrayacağı kesin gibi
Trump tarafından doğruluğu teyit edilen 28 maddelik planı Zelensky Ukrayna’nın ölüm fermanı olarak nitelendirdi ve kabul edemeyeceğini açıkladı. Zelensky’nin imdadına yolsuzluk iddialarına rağmen Avrupalılar koştular. Hafta sonu Cenevre’de ABD tarafıyla yapılan müzakerelerde plan yumuşatmaya çalışıldı ancak ana unsurları yerinde kaldı. Mesela baştan şiddetle karşı çıkılan toprak tavizi konusu “liderler arası nihai müzakerelere” bırakıldı. Oysa Avrupalılar bir zamanlar güç kullanılarak sınırların değiştirilmesine kategorik olarak karşı çıkıyorlardı. Macron bu konuda Ukraynalıların karar vereceğini söylüyor. İşin Türkçesi, olası bir barış anlaşmasında Ukrayna topraklarının önemli bir kısmını Rusya’ya bırakacak gibi gözüküyor.
Rusya cephe hattında ilerleyişine devam ederek amacına savaşarak da ulaşabileceği mesajını veriyor. Bu ortamda Ukrayna’nın son günlerde Karadeniz’de Rus hedeflerine yeni saldırılar gerçekleştirerek hala direnme kapasitesine sahip olduğunu göstermeye çalışmasının sonuca etki yapabilmesi olası değil.
Trump Çin üzerinde yoğunlaşmak istiyor
Trump Ukrayna’nın direnişinden pek hoşnut değil. Ukraynalılara kaybedilecek bir savaşı devam ettirmenin anlamsız olduğunu, ABD’nin savaşın içine daha fazla çekilerek üçüncü dünya savaşına sebebiyet verilmemesi gerektiğini öne sürüyor. Trump’ın hedefi savaşı bir şekilde durdurarak Çin-Rusya ittifakının gerekçesini ortadan kaldırmak ve ABD’nin enerjisini Çin’in üzerinde yoğunlaştırmak. Böyle bir düşünce ABD çıkarları açısında haklı bulunsa dahi, gerçekçi ve etik değil. Her şeyden önce Rusya’nın istediklerini elde ettikten sonra tatmin olacağının garantisi bulunmuyor. Tarih istediklerini elde eden zorbaların daha da cesaretlenerek yollarına devam ettiklerinin örnekleriyle dolu. Bunun en çarpıcı örneği Chamberlain’in Münih’te Hitler’e verdiği tavizlerdir. Chamberlain Hitler’i yatıştırmak yerine iyice azdırdığını fark etmemişti bile.
Diğer taraftan olası bir barış anlaşmasının Rusya-Çin ittifakını sonlandırmasının da garantisi yok. Savaştan sonra da muhtemelen ABD’nin karşısındaki Rusya-Çin ittifakı Çin Seddi gibi hala yerinde durmaya devam edecek. Bu yüzden Trump’ın hesabının tutma şansı hemen hemen hiç yok.
Avrupalılar kendi bekaları için Rusya’nın Ukrayna’yı yutmasına karşılar
Avrupalılar Ukrayna’yı yutan Rusya’nın batıya ilerleyişinin durmayacağına inanıyorlar. Bunda haksız da sayılmazlar. Avrupalılar için Rusya’yı durdurmanın yegane yolu ABD’yi yanlarında tutmaları. Ama bu şansı Trump döneminde elde etmeleri mümkün değil. Bu yüzden baştan ihmal ettikleri kendi savunma kabiliyetlerini güçlendirmeye çalışıyorlar. Ancak bu hedef şu an için Kaf dağının ardında.
Avrupalıların Ukrayna’da barış için en çok üzerinde durdukları konulardan biri güvenlik garantileri. İngiltere ve Fransa’nın öncülüğünü yaptığı “Gönüllüler Koalisyonunun” savaştan sonra Ukrayna’nın güvenliğini sağlamak için silahlı güç konuşlandırılmasının önündeki yol Rusya kabul etmedikçe baştan kapalı. Gönüllüler Koalisyonu Gücü’nde üç ülkenin askerinin olacağını iddia ediliyor. İngiltere’nin ve Fransa’nın yanı sıra bu güce Türkiye’nin de katkı sağlaması söz konusu. Türkiye bu güce Rusya rıza göstermeden katılmayacağını baştan açıkladı.
Gönüllüler Gücü düşüncesi Rusya bir an için kabul etse dahi arkada ABD’nin hava savunma ve askeri istihbarat desteği olmadıkça gerçekçi değil. Trump istekli değilken bunun gerçekleşmesi oldukça müşkül. Bunu en çok Macron anlıyor. O yüzden Çin’de Xi Jinping’den Rusya’yı savaştan vaz geçirmesi için ricacı oldu. Aldığı cevap tipik Çin resmi söylemiydi. Xi, Çin’in barış için çalışmaya devam edeceğini söyleyerek konuyu kapattı. Yani bugüne kadar Çin ne yaptıysa onu yapmaya devam edecek. Kimse Xi’den Putin’in elini tutmasını beklemesin.
Günün sonunda herkes kaybedecek
Avrupalıların etkisiyle kısmen revize edilen ama ana unsurları yerinde duran 28 maddelik barış planı salı günü Witkoff ve Kushner tarafından bizzat Putin’e sunuldu. Ruslar ilk metin üzerinde yapılan oynamalardan memnun değiller, ama Putin müzakere etmeye devam etme kararı verdi. Trump’ın Putin’i hoş tutmak için, Zelensky’nin ölüm fermanı olarak nitelendirdiği esas hususları içeren yeni bir metni adı geçene tebliğ etmesi olasılığı çok yüksek. Zelensky Trump’ın baskısına boyun eğer mi, bilinmez ama bu kez direnme şansı daha az. Keza Avrupalıların da Zelensky’i Trump’ın elinden kurtarma şansları azaldı.
Kuşkusuz bu denklemden Rusya kısa dönemde kazançlı çıkabilir. Ama savaşın galibi olması mümkün değil. Kırım’ı, Donbas’ı vs. topraklarına katabilir ama bunlar ona ne zenginlik ne itibar kazandırır. Ekonomisi zayıflamış Çin’in gölgesinde tali bir güç olarak Avrupa’dan ve diğer bölgelerden uzaklaşır, parya bir devlet muamelesi görerek varlığını sürdürür.
Ukrayna’yı Rusya’nın insafına terk eden Trump Amerika’sı da bu denklemden kayıpla çıkar. Yukarıda da irdelemeye çalıştığım gibi, ne Avrupa’ya barış ve huzuru getirebilir ne Rusya’yı yanına çekebilir ne de enerjisini Çin’in üzerine teksif edebilir. ABD tarihi determinizmin emrettiği şekilde güç kaybetmeye devam eder.
Rusya’yı Ukrayna’da durdurma güç ve kararlılığından uzak Avrupalılar da bir başka kaybeden olacak. Güya bir siyasi birlik olan Avrupa Birliği’nin içinin kof olduğu bu ilk ciddi siyasi krizde çok açık şekilde ortaya çıktı. Artık AB üyesi olmayan İngiltere’nin gönüllüler girişiminin en önünde yer alan iki ülkeden biri olmasını bir yana bırakalım, iş ulusal çıkarlara geldiğinde her Avrupa ülkesinin ayrı telden çaldığı, kimsenin elini taşın altına sokmak istemediği bir kere daha görüldü. AB, üye sayısı arttıkça etkili bir birlik olma niteliğinden uzaklaşıyor.
Ukrayna egemen bir ülke olarak bu krizden ağır bir darbeler alabilir. Ancak bu durum, Putin’in reddettiği Ukrayna ulusunun varlığını ispatladığı gerçeğini değiştirmiyor. Egemen Ukrayna devleti yok edilebilir ama kan ve acıyla sınanan Ukrayna ulusu yok edilemez.
Tarihte birkaç kez toprakları paylaşılan Polonya nasıl yeniden ayağa kalkabildiyse, Ukrayna da zamanı gelince bunu başarır. Bu gerçeği en çok, her yıl Osmanlı Sarayı’nda yapılan kabullerde ortada görünmeyen Lehistan Sefiri çağrıldığında “yolda” diye ilan edenlerin torunları bilecektir.
/././
T-24
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder