Son birkaç yıldır neoliberal otoriter/faşizan bir rejimin inşasında Merkez Bankası'nın da önemli bir rol oynadığına tanık oluyoruz. Bu durum, muhtemelen ülke tarihinde bir ilk
Bu yılın ilk 10 aylık kısa vadeli dış borç stoku verileri geçen hafta açıklandı.
Kısa vadeli dış borç stoku, "herhangi bir tarih itibarıyla kullanımı gerçekleştirilmiş olan ve bir ekonomide yerleşik kişilerin yerleşik olmayanlara borçlu olduğu; kullanım tarihinden itibaren 1 yıl içinde anapara ve/veya faiz ödemesi/ödemeleri yapılmasını gerektiren cari, şartlı olmayan yükümlülüklerin bakiyesi" (1) olarak tanımlanıyor.
Bu stok şu kalemlerden oluşuyor: Merkez Bankası (TCMB) nezdindeki mevduatların kısa vadeli kısmı, bankaların ve diğer sektörlerin kısa vadeli kredileri (yurt dışında ihraç edilmiş tahviller dâhil), diğer sektörlerin kısa vadeli ticari kredileri, yurt dışında yerleşik gerçek ve tüzel kişilerin (bankalar hariç) yurt içinde yerleşik bankalardaki döviz cinsinden mevduatlarını gösteren Döviz Tevdiat Hesabı (DTH), yurt dışında yerleşik bankaların yurt içinde yerleşik bankalardaki döviz cinsinden mevduatları gösteren banka mevduatı ve yurt dışında yerleşik gerçek ve tüzel kişilerin (bankalar dâhil) yurt içinde yerleşik bankalardaki TL cinsinden mevduatları.
220 milyar dolarlık bir kısa vadeli borç stoku
TCMB'nin bültenlerinde iki farklı kısa vadeli dış borç stoku sayısına yer veriliyor. Örneğin son bültende, ilki 2022 yılsonuna göre hesaplanan 170,7 milyar dolar, ikincisi ise orijinal vadesine bakılmaksızın vadesine 1 yıl veya daha az kalmış dış borç verisi kullanılarak hesaplanan kalan vadeye göre kısa vadeli 219,9 milyar dolara yer veriliyor (2). Bu borçların yüzde 50'sinden fazlasının ABD Doları cinsinden olduğunun altını çizelim.
Bu sayılardan hangisi dikkate alınırsa alınsın, ülkenin kısa vadede geri ödenmesi ya da çevrilmesi gereken ciddi bir dış borç stokunun bulunduğu çok açık. Bu da, yıllık 50 milyar doları aşan bir cari açık ile birlikte değerlendirildiğinde, ülke ekonomisinin yabancı kaynağa ne denli bağımlı hale getirildiğinin bir kanıtını oluşturuyor.
TCMB'nin payı yüzde 40'a yükseldi
Ayrıca kısa vadeli dış borç stokunun bileşimindeki değişim devletin Merkez Bankası (TCMB) aracılığıyla ekonomideki rolünün giderek artmakta olduğunu gösteriyor.
Öyle ki geçen yılın son çeyreği ile bu yılın Ekim ayı arasında kısa vadeli borç stoku toplamda yüzde 15 oranında (21,6 milyar dolar), bankaların kısa vadeli kredileri yüzde 5 oranında (3,4 milyar dolar) ve diğer sektörlerin ithalat borçları biçimindeki kısa vadeli borçlanması yüzde 10 oranında (5,2 milyar dolar) arttı. Buna karşılık Merkez Bankası'nın borçlanmasındaki artış yaklaşık yüzde 40 oldu (13 milyar dolar).
Tablo 1: Kısa Vadeli Dış Borç Stokundaki Değişim(Kaynak: TCMB. * Mevduat: TCMB nezdindeki mevduatlar, yurt dışında yerleşik vatandaşlarımıza ait Kredi Mektuplu Döviz Tevdiat Hesapları ve Süper Döviz Hesapları ile diğer merkez bankalarıyla yapılan ikili para takası (swap) anlaşmaları sonucu gerçekleşen mevduat takasları ve yurt dışı bankalarca TCMB nezdinde açılan depo hesaplarını göstermektedir. ** Kısa Vadeli Kredi: Türkiye'de yerleşik bankaların yurt dışında yerleşik banka ve ticari kuruluşlardan sağladıkları kısa vadeli döviz veya Türk Lirası kredileri ile repo yoluyla sağlanan yurt dışı kaynakları ve fonları kapsamaktadır. *** İthalat Borçları: İthalat işlemlerinde ödemenin malın teslimi gerçekleştikten sonraki bir dönemde yapılmasından kaynaklanan kısa vadeli borçları göstermektedir).
TCMB 2016'dan bu yana aktif olarak devrede
Aslında Merkez Bankası'nın dış finansman kaynağı elde etmedeki rolü 2016 yılından bu yana belirgin biçimde arttı.
Bu durum aşağıdaki Tablo 2'den de görülebilir. Öyle ki 2016 yılında TCMB'nin payı binde 4 iken bu pay son 7 yıl içinde sürekli olarak arttı ve 2023 yılında yüzde 40'a yaklaştı.
Tablo 2: TCMB Borçlanmasındaki Değişim (2016/4Ç-2023 Ekim)
Her iki tablodan da çıkartılacak ilk sonuç, TCMB'nin iktidar bloku tarafından çok yoğun bir biçimde (dışarıdan kaynak temini için) kullanıldığı ve böylece dış finansman riskinin de kamuya yıkıldığıdır.
TCMB'nin faiz ödemeleri yüzde 55 arttı
İzlenen bu stratejinin kaçınılmaz bir sonucu ise dış borç faiz ödemelerindeki artışlar oldu.
Nitekim TCMB politika faizi oranlarının indirilmeye başlandığı 2021 Eylül'ündeki kısa vadeli faiz ödemesi 5,567 milyar dolardı. 2022 yılının Şubat ayına kadar bu 5,652 milyar dolara gerilese de, Mart ayında 5,732 milyar dolara çıktı ve bu yükseliş düşük faiz politikasının sürdüğü 2023 yılının Mayıs ayına kadar devam etti. Bu ay bir yıl içinde ödenecek faiz miktarı 8,231 milyar dolar oldu. Haziran ayında faiz oranlarının tekrar yükseltilmesiyle birlikte ödenecek faiz miktarı giderek büyüdü ve Aralık ayının 8'nci günü itibarıyla 8,615 milyar dolara çıktı. Yani bu süreçte ödenen faiz 3,048 milyar dolar arttı (yüzde 55 artış). (3)
Kuşkusuz bu gelişmede "NAS" adı altında meşrulaştırılan düşük faiz politikasının enflasyonu hızla yükseltmesinin, bu durum karşısında dövize yönelimin artmasının ve bunun da döviz kurlarını fırlatmasının rolü çok büyük.
Swaplar eriyen rezervleri yerine koymanın yapay çözümü oldu
Çünkü kurdaki yükselişi önleyebilmek gerekçesi ile TCMB'nin döviz rezervleri yoğun biçimde kullanıldı. Bu amaçla son 2 yılda TCMB ticari bankalara 250 milyar dolardan fazla döviz sattı (ayda ortalama 12 milyar dolar). Buna rağmen swaplar/takaslar dışarıda tutulduğunda net rezervler hala – 64 milyar dolar civarında seyrediyor.
Eriyen rezervleri yerine koyabilmek için de, başta diğer merkez bankaları ve içerdeki bankalarla olan TL/dolar takaslarına yüklenildi. Yani Merkez Bankası TL vererek bankalardan kısa vadeli döviz ve altın aldı. Vadenin sonunda TCMB aldığı döviz karşılığında bankalara yüzde 30'a yaklaşan döviz faizi öderken, bankalar aldıkları TL için TCMB'ye politika faizi civarında TL cinsinden faiz ödediler.
Sonuç: Merkez Bankası siyasal iktidarın ekonomi politik aracı
Kısaca son birkaç yıldır neoliberal otoriter/faşizan bir rejimin inşasında Merkez Bankası'nın da önemli bir rol oynadığına tanık oluyoruz. Bu durum, muhtemelen ülke tarihinde bir ilk.
Öyle ki siyasal iktidarın tam kontrolündeki Merkez Bankası aracılığıyla, ekonomik kriz nedeniyle tehdit altında olan kredi bağımlısı kapitalizme yönelik kredi tahsis mekanizmaları ele geçirildi. Önce 2021 Eylül-2023 Mayıs arasında olduğu gibi düşük faizlerle bankacılık sistemine sağladığı ucuz para ile banka, "son borç verici makam" olarak giderek kredinin toplumsal tabanı haline geldi. Banka, devletin kontrolünde olmak üzere, kredinin biçimlerini ve koşullarını belirleyen, onu kontrol eden en önemli organa dönüştü.
Ardından kriz derinleştikçe büyük sermaye, Merkez Bankası ve Hazine başta olmak üzere devletin kalan bölümü arasındaki organik bağ daha da güçlendi. Bu üçlü adım adım kendi aralarındaki temel bağlardan birinin finans/krediler/borç olduğunu kavramaya başladı.
Bu nedenle de, Merkez Bankası Başkanı Erkan'ın son açıklamalarından (4), onun bile yüksek kiralardan şikâyet ettiğini, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile birlikte Saray'a rağmen rasyonel iktisat politikalarını hayata geçirmeye çalıştığını ileri sürmek, devleti yönetenler arasında boş yere çelişki aramaktan öte bir anlama gelmiyor.
Yüzünü daime piyasalara, yabancı sermayeye, finans kapitale dönmüş olan bir Maliye Bakanı ve Merkez Bankası Başkanı bu kesimlerin çıkarlarının en temel güvencesini oluşturan tekçi otoriter rejim ile neden kavga etsinler ki?
Mustafa Durmuş / T24
Dipnotlar:
(1) TCMB, KVDB Metaveri, pdf.s. 5,8.
(2) https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/tr/tcmb+tr/main+menu/istatistikler/odemeler+dengesi+ve+ilgili+istatistikler/kisa+vadeli+dis+borc+istatistikleri (16 Aralık 2023).
(3) TCMB, Uluslararası Rezervler ve Döviz Likiditesi, Aralık 2023, https:// tcmb.gov.tr; https://evds2.tcmb.gov.tr/index.php?/evds/serieMarket/collapse_42/5092/DataGroup/turkish/bie_ulusdovlk (15 Aralık 2023).
(4) https://hurriyet.com.tr/yazarlar/ahmet-hakan/vatandasin-kemeri-zaten-sıkı (16 Aralık 2023).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder