1 Aralık 2023 Cuma

Türkiye'den çekip gitmek (I+II)- Özkan Öztaş / soL-Özel

 

I : Yolculuk

Yola çıkıyorsun, rota değişiyor. İşler planlandığı gibi gitmiyor. Aileni son kez arayıp kampa giriyorsun. Parayı bastırıp "Kürttür, Alevidir" kağıdı alıyorsun. Varmadan, kendin olmaktan çıkıyorsun.

Göç... Ülkemize gelenler kadar, ülkemizden gidenlerle de, son yıllarda dilimizden düşmeyen sözlerden biri.

Yazı dizimizde göçe, ama ülkemizden göçenlere odaklanacağız. Göçün, pek değinilmeyen boyutlarına ışık tutmaya çalışacağız.

Daha iyi bir yaşam hayali... Umut yolculukları... Sınırlardan kaçak geçişler... İnsan tacirleriyle pazarlıklar... Kürtlük ve Alevilik kimliklerinin alınıp satılır şeylere dönüşmesi... Uzun tutukluluklar, toplama kamplarında esaretler...

İlk yazımızda, yolculuğu anlatıyoruz. Daha sonra, yolcuları anlatacağız.

'Avrupa ormanlarında haftalarca yürüdüm'

Selim, Adıyamanlı. Türkiye'de inşaatlarda çalışmış. Fayans ustası. 

"Benim rotam 1400 km civarındaydı. Bunun çok önemli bir kısmını yürüdüm. Zaman zaman TIR'lara bindik. Ben kış aylarına denk geldim ama kaldığım mülteci kampında kampa yaz aylarından gelenler vardı. Bazı kamplarda 6 ay kadar bekletilebiliyorsunuz çünkü."

Selim şimdi Fransa'da. "Türkiye'de yaptığın işi gel burada yap, daha iyi kazanır daha iyi yaşarsın" demişler. "Ben de, yalan yok, inandım buna. Evet, şartlar daha iyi, ortam daha uygun, ama bizim için değil. O iyi dedikleri hayat tam karşımda yaşanıyor."

Henüz bir düzen kurabilmiş değil, sığınacak yer, tutunacak dal arıyor. İlk adresler, memleket bağlarıyla bulunuyor. "Burada Kürt derneklerinde vakit geçiyorum iş bulmak için. Zaman zaman tanıdıklara sığınıyorum iş bulamadığım zamanlarda, akrabalarım var ama onlara da yük oluyorum. Herkesin bir düzeni var."

Sınırı geçmek isteyenler zaman zaman 1400 kilometreye varan mesafeleri aylarca yürüyor. Göç rotası sürekli değişiyor. (Kaynak: Mülteciler Derneği)

'Sokakta bizi görünce yere tükürüyorlar'

"Mehmet, ekran görüntüsü alayım mı?" diye soruyorum. Mülakatımızı çevrimiçi yapıyoruz. "Abi almasan daha iyi, ne olur ne olmaz. Ben hâlâ kaçağım burada" diyor. Hollanda'da yaşıyor. Geçtiğimiz yıl gitmiş. İltica başvurusu yapmış, hukuki bir sorun yaşayınca evrakları henüz tamamlayamamış. Varlığı da kaçak, fırsat bulduğu zaman gittiği işlerde çalışması da. 

"Burada Suriyelilerden beteriz. Mesela Türkiye'deyken Suriyelilere iyi gözle bakılmazdı. Yok işte vatanını satıp gelmiş, işte savaştan kaçmış, adam olsaydı ülkesine sahip çıkardı falan. Biliyorsun. Buraya gelince anladım. Bizim Avrupalıların gözünde onlardan farkımız yok. Hatta daha beteriz. Mesela şimdi Hollanda'da göçmenler ciddi sorun. Millet ev bulamıyor, iş bulamıyor göçmenler yüzünden. Seçimlerde de göçmen düşmanlığı kazandı. İşler zorlaşıyor. Sokakta göçmen gördüğünde yere tükürenlere şahit oluyorum ben" sözleriyle anlatıyor yaşadıklarını.

Hollanda'da geçen hafta yapılan genel seçimlerden, göçmen düşmanı, aşırı sağcı Geert Wilders birinci çıktı. Bir diğer göçmen düşmanı, Dersim kökenli Kürt Dilan Yeşilgöz, kaybetti. Hollanda'daki Kürt nüfus, Yeşilgöz'e de oy vermemişti.

Avrupa ülkelerindeki seçim sonuçları ve politika değişiklikleri, göç rotalarının da sürekli değişmesine ve güncellenmesine yol açıyor. Göçmenler arasındaki sayısız şebeke, borsada fiyatların belirlenmesi gibi, türlü bilgi ve dedikodu üzerinden makbul rotaları anlık olarak belirlemeye çalışıyor.

'Son kez ailemle görüştüm, 4-5 ay telefonum olmaz kampta'

Raif, Iraklı. Yaklaşık 10 yıl Türkiye'de kaldıktan sonra şansını denemek için Avrupa'ya gitmiş. Rotası İngiltere. Londra'ya gitmeye çalışıyor. Hâlâ yolda.

"Avrupa'daki seçimler göç yollarını değiştirdi abi. 'Güvenli değil, gitmeyin' dedi herkes. Ben normalde Londra'ya gidecektim ama vazgeçtim. Slovenya'da iltica başvurusu yaptım. Şimdi birkaç ay burada bizi kampa alacaklar. Ben de son kez ailemle falan görüşüyorum. Bizimkilerin bir kısmı Irak'ta, bir kısmı Türkiye'de. Şimdi telefon falan olmayacak bende 4-5 ay muhtemelen. Elimden alacaklar. Burada kampta kaldıktan sonra geri dönmek istemediğimi ve iltica edeceğimi söyleyeceğim. Hangi ülkenin kabul edeceğini henüz bilmiyorum."

'Meksika sınırını Ağrılılar, Batmanlılar, Adıyamanlılar yönetiyor adeta'

Süleyman daha önce Kütahya'da yaşıyormuş. Türkiye'de bir kamu kurumunda memurken, istifa dahi etmeden Kanada'ya göçmeye karar veriyor. Rotası ilginç. Önce iki farklı sınır geçmiş, sonra ABD'de iltica talebinde bulunmuş. 

"Önce Meksika'ya gittim. Türkiye'deyken zaten bu işi yapanları bulmuştum. '6 bin dolara hallederiz' dediler. Bilet masrafları bana ait. Önce adını dahi hiç duymadığım, Meksika'da Cancún diye bir kente gittim uçakla. 'Burası tatil yeri, turistik giriş kolay' dediler. Sonra da sınırdaki Juárez kentine gittim."

Dinlerken, okurken, mesafeler kısa geliyor. Meksika, yüzölçümü çok büyük bir ülke. Cancún, ülkenin doğusunda, Karayip denizine bakan, tatil köyleriyle dolu bir turizm beldesi. Juárez, kuzeyde, ABD sınırında. Cancún'dan Juárez'e mesafe, otobüsle 40 saat.  

"Juarez'de anlaştığımız kişiler bizi sınırdan geçirdi. Piyasa Türkiye'de Adıyamanlıların, Ağrılıların, Batmanlıların elinde desem yanlış olmaz. Meksika'da bu işleri yapan avukat dahi var. Malatyalı bir avukat. Ben buradan (ABD'ye bağlı) New Mexico'ya geçtim. Ama şimdilerde burayı sıkı tutuyorlarmış. Artık rota Meksika'dan Tijiuana'dan geçip ABD'de San Diego üzerinden ilerliyor.

"Birçok insan bu yollarda yaralandı. Sınırı geçerken hiçbir güvenlik garantisi yok. Başınıza her şey gelebilir. Amerika'da iltica talebi yaptıktan sonra Kanada'ya gitmek istediğimi söyledim. Buraya yerleştirdiler beni. Ancak tutunamadım. Şimdi geri dönüş yollarına bakıyorum."

Meksika'dan ABD'ye geçişi sağlayan iki temel rota var. Bunlardan bir tanesi Juárez üzerinden. Ancak son zamanlarda rota, bir diğer sınır kenti Tijiuana'ya kaymış durumda.

'Burada evrakları dernekler ayarlıyor iltica için'

Süleyman'la konuşurken, son dönemde çok kişiden duyduğum, yarı şaka yarı gerçek "Karadenizliler bile iltica etmek için Kürtçe öğreniyor" lafını söylüyorum. Gülüyor, "Yok abi öyle bir şey, o biraz abartı" diyor. Ama devamında söyledikleri, bu yarı şakanın gerçek kısmının da olduğunu açıkça gösteriyor. 

"Gündem olması için birazcık oynamışlar mevzuyla. Kürtçe bilmeyenler 'Aleviyim, baskı gördüm' diyor. O yetiyor. Kürtler zaten Kürtçe bildikleri için Kürt derneklerinden evraklarını alıyor. Aleviyim ya da Kürdüm tarzında evraklarla yerel mahkemelere başvuruyorlar. En kolayı Aleviyim demek. Dil gerektirmiyor, bir değişiklik gerektirmiyor hayatında. Ben Kürtçe öğrenen Karadenizli hiç görmedim. Bu tür örnekler yerine Aleviyim demek yeterli oluyor. Kürt ve Alevi dernekleri bunun faaliyetini yapıyor daha çok. Verdikleri evraklarla iltica dosyasını hazırlıyorlar. Bazıları bu evrakların karşılığında derneklere bağış falan talep ediyor. Ya da üye kaydedip yıllık aidat falan istiyorlar." 

Yurt dışındaki Alevi ve Kürt dernekleri iltica süreçleri için başvuranlara Kürt ya da Alevi olduklarına dair evraklar temin ediyor. Karşılığında bazen "bağış", bazen "yıllık üye aidatı" alınıyor.

'Resmen insan tacirliği, başka bir şey değil'

Mahmut, Almanya'da. Fransa diye çıkmış yola, ama Almanya'ya ulaşabilmiş. Şimdi inşaatlarda çalışıyor. Boya ustası. Mehmet'e göre "resmen insan pazarlığı yapılıyor".

"Buraya gelirken binlerce dolar ya da avro para veriyorsun. Ne için? İltica edip hayvan yerine koysunlar diye. Sonra kırk yalan dolanla iltica evrakı hazırlıyorsun. Konuyu iyi bilen avukatlar da sana nasıl yalan söyleyeceğini anlatıyor. 'Mahkeme şöyle ikna olur, şöyle konuş, burada ağlasan ne güzel olur' diyen avukata şahit oldum ben. Bunlara para veriyoruz. Geldiğimize değiyor mu, emin değilim."

'Dava açılsın diye paylaşım yapıyor, tutanağı kapıp buraya geliyor'

Aynı konuyu Süleyman'a soruyorum. İltica başvurusunda neler konuşuyor, neler soruluyor diye. Süleyman gülüyor. "Şimdi mutlala sorun yaşayan, baskı gören insanlar var, geliyorlar buralara. O ayrı. Hatta Türkiye'de işkence gören, baskı gören, evi basılanlar muhtemelen suistimal ediliyor şu an. Ama bu sorunu yaşayan insanlar buraya gelenlerin kaçta kaçı? Çok azı..."

Süleyman, Ağrı'dan Kanada'ya son 3-4 yıl içinde 20 bine yakın genç geldiğini söylüyor. "Hepsi mi siyasi baskı gördü bunların? Hayır. Ama hepsinin savunması ya da dilekçesi aynı. İşkence gördüklerini ve siyasi baskıya maruz kaldıklarını söylüyorlar. Mesela sosyal medyada ceza alacağı paylaşımı yapıyor, dava açılıyor mahkeme tutanağını alıp geliyor buraya. Sosyal medya paylaşımından dolayı baskı görmüyor. İltica etmek için böyle bir paylaşım yapıyor birçoğu. Hepsinin savunmasında işkence gördüklerini, baskı gördüklerini anlatan ifadeler var. Bence bu, gerçekten bu baskıları, zorlukları yaşayanların da iltica konusunu zorlaştırıyor. Ama açık diyeyim. Bu davalara giren hiçbir Kanada savcısı Türkiye'ye gezmeye gelmez. Sırf ülkeyi terk etmek için gelenler bin türlü hikaye anlatıyor. Kanada mahkemeleri de ciddiye alıyor tabii."

Sınırı geçenler şanslı sayıyor kendisi. Ancak sorun bununla bitmiyor. Sınırı geçenlerin önemli bir çoğunluğu hayata tutunamıyor. İkinci yazımızda umduğunu bulamayanların öyküsünü inceleyeceğiz.  

II: Umduğunu bulamayanlar

Yurtdışına her göç, daha iyi bir yaşam hayaliyle gerçekleşiyor. Sosyal medya hesaplarında parıltılı hayatlar paylaşılsa da böyle bir hayale göç edenlerin çok azı ulaşabiliyor.

Yurtdışına göçenler, binbir zorluğu göze alıyor. Kimi aylarca mülteci kamplarında kalıyor, kimi binlerce kilometre yürüyor ya da kaçak yollardan sınırları geçmek zorunda kalıyor. Ancak Türkiye'den gidenlerin ortaklaştığı nokta, geride bırakılan hayatların, yenisini kurmaya her zaman yetmediği. 

Birçok kişinin aklındaki soru: Değiyor mu?

Yanıtlar, elbette, muhtelif. Zira soru bir yanıyla çok bireysel ve ne aradığınızla da ilişkili. Ancak özellikle pandemiden sonra göç edenler, giderek daha fazla aynı hissiyatta buluşuyor:

Düş kırıklığı.

Bir önceki yazımızda sınırı geçenlerin yaşadıkları zorluklara yakından bakmaya çalışmıştık. Bu yazımızda da yurtdışında yeni bir hayat arayanların arayışlarına yakından bakacağız. Örneğimizdeki ülke, sosyal medyada en çok paylaşımı yapılan ülkelerden Kanada. 

'Önemli bir kısmı furyaya kanıp geliyor'

Kenan, Kocaeli'nden gitmiş Kanada'ya. Türkiye'de Kanada hakkında çok fazla sosyal medya paylaşımı yapıldığı ve buraya gelmeden önce insanların bu videolardaki paylaşımları ciddiye aldıklarını belirtiyor. 

Kenan'a göre, Türkiye'den yurtdışına, özellikle Kanada'ya gelenler üçe ayrılıyor. 

"Birinci sırada furyaya kapılıp gelenler var. 'Vay efendim her şey dört dörtlük, insanlar işlerde güzel paralar kazanıyor, devlet yardım ediyor' falan diye. Bu ekip ilk hayal kırıklığına uğrayanları oluşturuyor genelde. Zaten geri dönenlere bakınca en çok 'kandırmışlar bizi' tarzı şeyler duyuyorsunuz bunlardan. 

"İkinci grup, ki büyük çoğunluk bunlar, ekonomik nedenlerle gelenler. Bunlar da kendi içinde ikiye ayrılıyorlar. Zaten halihazırda maddi durumu iyi olanlar ve 'ne işim var Türkiye'de' diyenler ve çocuğuna ayakkabı dahi alacak parası olmayanlar. Bunlardan parası hiç olmayanlar karnını doyuracak bir iş bulursa direniyor. Diğerlerinin zaten öyle bir derdi yok. Mesela burada Ağrı'nın en zengini de var en yoksulu da. Her ikisine de sorsan ekonomik nedenlerle geldim diyor. 

"Sonuncusu da ideolojik veya siyasi nedenlerle gelenler. Bunlar gerçekten küçük bir azınlık. Zaten bu tür isimler az çok tanınan ve farklı muamele gören insanlar. Geri dönmeyi çok isteyip dönemeyecek isimler."

'Herkes Diyarbakırlı pizzacı hikayesine aldanıyor ama gelince orada garson dahi olamıyor'

Murat Bingöl'den gitmiş Kanada'ya. Bir süre ABD'de kalmış ancak orada tutunamayınca yine Kanada'ya dönmüş. Söyleşiye "kurulu düzenimiz var" espirisiyle başlıyor ve gülerek anlatıyor: "Hani bu Almancılar, Avrupacılar der ya sürekli 'Kurulu düzenimiz var yavrum, yoksa dönerdik' diye... Hah işte! Bizde o da yok. Ben daha önceleri İstanbul'da tekstil işinde çalıştım. Olmadı, tutmadı, sonra Avrupa hayaline kapıldım. Önce Almanya'ya gittim. Baktım yok orada piyasa kötü, geri döndüm Türkiye'ye. Benim memleket Karlıova. Köyde birkaç ineğimiz vardı. Sattım onu işte. Verdik parayı aracılara, Amerika'ya geldim. Sonra da Kanada. Şimdi burada kalmaya çalışıyorum. Geri de dönemiyorum. Borcum var. Sıkıştım kaldım.

Murat da "furya" diyor. Furya kelimesi çok tekrar ediliyor. Türkiye'den yurtdışına çıkan kişilerin ilk aldandığı şeyin sosyal medyadaki tanıtım videoları olduğunu söylüyorlar. Buna da furya diyorlar kendi aralarında. 

Murat "furyayı" anlatırken şöyle diyor: "Mesela şimdi yaz Youtube'a New York pizzacı, Kanada evsizler pizza falan. Diyarbakırlı pizzacıyı görürsünüz. Aralarında yüz binlerce tıklanan, ana haberlere yansıyan görüntüler var. Şimdi baksan ben de gelirken 'ulan acaba' demedim değil. Sonuçta sokakta kalan adamdan pizza zincirine bir patron hikayesi var. Şimdi bırak pizza dükkanı açmayı, ben pizzacıda garson dahi olamadım. Dil bilmiyorum diye.

"TikTok, Youtube, Instagram gibi kanallar üzerinden bir furyadır gidiyor. Ama işin aslı gerçekten öyle değil. Hele hele bu işin ticaretini yapanlar, Türkiye'den bilet satanlar, aracılar vs daha büyük yalanlar söylüyor. Buraya gelirken dinlediğim şeyler arasında sanırım gerçek çıkan tek şey Kanada'nın soğuk olması. Onun dışında bir şey yok."

'Millet kiliselerdeki erzak yardımı için sıraya giriyor'

Murat'ın anlatılan efsaneler arasında tek gerçeğin Kanada'nın soğuk olması espirisine hepsi aynı anda gülümsüyor. Söyleşimizi çevrimiçi bir platform üzerinden yapıyoruz. Bir önceki ekiple yaptığımız sohbet gibi bunda da "Aman abi ekran görüntüsü alma, eşimiz dostumuz görse rezil oluruz" diyorlar. Kimisi güvenlik kaygısı taşıyor esas olarak çünkü hâlâ kaçak çalışanlar var aralarında, kimisi mahcubiyetle söylüyor bunu. 

İçlerinden biri de Fecri. Fecri, Adıyamanlı. Depremden sonra Kanada'ya gitmiş. "Ben en son gelenlerdenim abi" diye anlatırken Murat ve Kenan da gülüyor bir yandan "O kadar da gelme dedik" diye. 

Fecri, çaresiz. Depremde evi yıkılmış. Çekirdek alesinde kayıp yok ama onlarca akrabasını ve yakınını kaybetmiş. Normalde esnafken işsiz kalmış bir gecede ve çareyi Kanada'ya gitmekte bulmuş. Fecri sosyal medyada gösterilenlerle gerçekler arasındaki ayrımı anlatırken gayri ihtiyari laf arasında "furya" kelimesini tekrar ediyor.

"Ben gelirken işte bir sürü şey. Sanki Kanada'ya değil de uzay mekiğine gidiyoruz. İşte 'teknoloji şöyle, hayat böyle mükemmel, efendim iş şöyle çok, günde eline 200 Kanada doları para geçiyor, devlet kira desteği sunuyor' diye bir sürü şey dediler. Lafı uzatmayayım ama kazın ayağı öyle değilmiş abi. 

"Mesela kısa kısa anlatayım. Burada Kanada devletinin verdiği yardım parası 735 Kanada doları. En ucuz 1+1 ev kirası 1200 dolardan başlıyor. 735 doların da yarısı kira yarısı, erzak yardımı geçiyor. Millet kiliselerdeki erzak yardımı için sıraya giriyor böyle olunca. Mesela iki kişinin mutfak masrafı en az 500-600 dolar. Hani onda da makarna bulgur yersen o kadar. Et olsun, tavuk olsun dersen 700 dolardan aşağı kurtarmaz. Dışarda ekmek arası yanına bir içecek 15 dolardan aşağı varsa haber versin gideyim. Günde bir öğün dışarda yesen ayda 450 dolar ediyor. 

"Ha, unutmadan. Eğer bir kira kontratın yoksa bu yardımdan yararlanamıyorsun. O yüzden ev sahibini ikna edersen bir evde 6-7 kişi kalarak bunu ayarlarsın. Ben bu gözlerle bir evde 14 kişinin kaldığı yerler gördüm."

'Nerde bu elçilik, gidip kapısında yatayım bari'

Yevmiyeler, işten işe değişiyor. "En kârlı iş inşaatta çalışmak" diyorlar. "Saatine 20 dolara kadar para alabiliyorsun" diyor çalışanlar, fakat "matematik hesabıyla iyi para ama iş öyle değilmiş" diye ekliyorlar. 

Kenan inşaatlarda çalışıyormuş bir süredir. "Kışın gelmesiyle işler durdu" diyor. "Mesela şimdi saati maksimum 20 dolar. Genelde 14-15 ya da 16 dolara çalıştırıyorlar. Hadi diyelim ki 20 dolardan iş buldun. Hadi diyelim gücün kuvvetin yerinde günde 10 saat çalışıyorsun. Hadi diyelim ki kira derdin yok, mutfak derdin yok, telefon giderin yok. Ne bileyim tüm para sana kalıyor gibi düşün. Öyle bile olsa burada kış mevsimi gelince duruyor işler. Mesela ben boyacıyım. Kışın en fazla duvar örebilirim. Şu an gündüz saatinde -15 derece hava. Boya falan yapılmıyor. Yapmıyorlar yani iş iyi olmaz diye. Şimdilerde ufak ufak fabrikalara döndü iş arayışı. Daha düşük ama en azından geliri düzenli diye bakıyorlar. Esas mevzu burada kazanıp Türkiye'de harcamak. Ama biz burada eğer kazanabilirsek kazanıp hem burada harcıyor hem Türkiye'ye göndermeye çalışıyoruz. Emekçi adama cehennem burası. Mesela geçenlerde biri bana diyor ki 'abi nerde bu Türkiye elçiliği, bari gidip kapısında yatayım, gidecek yerim yok'. Adam hayallerle gelmiş buraya ev verecek devlet falan. Burada benim bildiğim 3 elçilik binası var farklı şehirlerde. Belki daha fazla. Buralara sığınanlar oluyor. 'Gitmeyin' dedim ben de, 'yatırmazlar kapısında'." 

'Haber olmuyor ama çok fazla intihar eden oluyor'

Murat bir başka sorundan söz ediyor. Her şeyini bırakıp, gelip, geriye dönüş imkanı olmayanların intiharlarından. "Sayısı artıyor abi. İnsanlar naçar kalıyor. Kanada'da akrabası olanlar duyuyor böyle şeyleri mesela. Herkesin dilinde, kulağında var böyle haberler ama hiç televizyonlara falan çıkmıyor."

Murat örnekleri anlatırken ayrıntılara giriyor. İşin bu kısmı can sıkıcı. Umutsuzluğun büyüdüğü yerde intiharların çözüm gibi olmasından endişe ediyor her biri. 

'Arabasını satıp dönüş bileti alanlar var. Dönenlere tören yapıyorlar'

Bazı gurbetçilerin geri dönüş çabasına girdiklerinden söz ediyor Fecri. Geçen gün önüne düşen bir ilanı gösteriyor. "Abi bunun gibi yüzlerce paylaşım var. Kimisi artık arabasını satıyor ve dönüş bileti almaya çalışıyor. Kimse de 'Abi ne yapıyorsun gitme' demiyor. 'Aklı başında olan çekip gider' diyor."

Murat sözü uğurlama törenlerine getiriyor. Murat hep güleç yüzlü, gülüyor bir yandan. "Abi biliyor musun geri dönenlere artık tören yapıyorlar" diyor.

Nasıl bir tören diye soruyorum, anlatıyor: "Yok yahu öyle büyük şeyler düşünme. Bayağı bayağı gidip bir araya geliyorlar ve dönenlere 'kurtuldun' tarzı bir uğurlama yapıyorlar. Hatta elçiliklerde dönüş işlemleri için her gün 15-20 kişi başvuru yapıyor diyebilirim. Geçen gün duydum. Bu geçici evraklar veriliyor ya hani buraya gelenlere. O konuda artık biraz yavaştan alıyorlarmış. Çünkü birçoğu geldiği zamanın ilk ayı dönmeye karar veriyor. O yüzden de evrak verirken geciktiriyorlar diye duydum. Hızlıca geri dönenler için boşuna evrak vermesinler diye."

Avrupa hayallerinin önemli bir kısmının artık umduğunu bulamayanlar tarafından hüsranla sonuçlandığından söz ediyorlar. Kırılma noktasının pandemi olduğunu söylüyorlar. Dünyanın koca bir emek cehennemine dönüştüğü bir dönemde birçokları için Türkiye'den çekip gitmenin sadece sorunların mekanını değiştirdiği görülüyor. 

Murat "keşke mülteci kampı olsaydı yakında" diyor bunu anlatırken, "Kanada'da mülteci kampı çok yaygın değil. Sanırım yok. Keşke olsaydı bari bir kap yemek yer kalacak yer bulurdu insanlar".

Bir yandan da son 6 aydır her şeyin gerçek yüzünü anlatan videoların da ufak ufak yayıldığını söylüyorlar.

Yazı dizimizin son bölümünde geri dönenlerle konuşuyoruz. Bir sonraki yazıda geri dönen, ancak bıraktığı yerden başlayamayanların öyküsüne bakacağız. 

Özkan Öztaş / soL-Özel

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder