6 Ocak 2024 Cumartesi

Birgün GÜNDEM - 6 OCAK 2024 -

 

Her dönemin işleyen mekanizması: Yetmez ama evet (Selin Nakıpoğlu)


“Aslında hiçbir şey yasadışı değildi,

çünkü artık yasa diye bir şey yoktu"

1984 / George Orwell

Hilafet çağrıları ile seneye başladık. Milli İrade Platformu üyesi 308 sivil toplum kuruluşunun katılımı, Türkiye Gençlik Vakfı’nın öncülüğünde 1 Ocak’ta Galata Köprüsü’nün üzerinde düzenlenen, Cumhurbaşkanı’nın oğlu ve damatlarının da katıldığı “Şehitlerimize Rahmet, Filistin’e Destek, İsrail’e Lanet” yürüyüşündeki açık hilafet ve şeriat çağrıları ile laikliğin tasfiyesinin somut örneklerini yaşadığımız günlere geldik.

Tüm bu hadiseleri vaka-i âdiyeden sayma gayreti içinde olanlar da sahnede yerini almaya başladı. 

Cumhuriyet 100. yılına gerici kuşatma altında girmiş, Cumhuriyet yerine siyasal İslamcı rejim öne çıkarılmış, laikliğin kırıntılarını dahi süpüren iktidar, tarikat ve cemaatler; Cumhuriyet kutlamalarından, toplumsal yaşamın her noktasına kadar savaş açmış, Hüda Par ve Yeniden Refah Partisi’nin de temsil edilmesiyle birlikte tarihin en gerici Meclis’i kurulmuş, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in ilk icraatı karma eğitimi hedef almak olmuş, Galata Köprüsü hilafet istiyoruz diyenlere açılmış, bir ilçe Milli Eğitim Müdürü menzil şeyhine bağlılığını ilan eden yemini ettiğini açıklamış, dindar ve kindar bir nesil yetiştireceğiz şiarıyla ÇEDES projesi son hız yol almışken ‘abartmayın’ sesleri yükselmeye başladı bile.

∗∗

Sadece belli bir inanç sisteminin kuralları ve değerler sistemi hepimizin burnuna sokulmaktayken ‘keşke hilafet tartışılsa’ dilekleri ile, esasen bu durumların yasak savma olduğundan ve herhangi bir taşkın durum görülmediğinden bahis edilerek ılımlı iknacılar boy göstermeye başladı. Daha ne kadar bir taşkınlık gerekiyor? Bu da ayrıca merak konusu. Net olan, Akp ile yetmez ama evet’çilik mekanizması ve dayanışması arka planda hep işliyor.

YAE’ ciler de tıpkı siyasal İslamcılar gibi hiç şaşırtmaz. ‘Cambaza Bak!’ başlıklı, 19 Kasım 2023 tarihli yazımdan bir bölüm geldi aklıma: ‘…2010 Anayasa değişikliği açısından bakıldığında, 1982 Anayasası’nda yapılan hiçbir değişiklik o zamanki kadar siyasal çatışmaya ve toplumsal olarak ayrışmaya neden olmamıştı. O dönemki yıkıntının mimarları olan, siyasal İslamcılığın yerleşmesine olanak sağlayan Yetmez Ama Evet’ çiler gibi, bugün de truva atıyla sızmaya çalışanlar, suyu ısıtmaya başlayanlar var. Buna mecburlar çünkü mevcut meclis matematiği istedikleri yeni Anayasa metnini çıkarmaya uygun değil. Akp bloku en az 360 milletvekilini bulduğunda yeni Anayasa metnini referanduma taşıyabilir. 2010 referandumundaki YAE’ ciler gibi toplumu ikna etmeye çalışanlar şüphesiz yine olacak.  Dolayısıyla, 2010 yılında yapılan kötülükleri bir daha yaptırmamak ve önümüzdeki aylarda yapılacak ittifak arayışlarını, ikna turlarını bu pencereden okumak gerekiyor…’

∗∗

Liberal ve İslamcı iş birliği, 12 Eylül 2010 referandumu ile devleti bütünüyle AKP’ye devrettikten sonra gerekli oldukları yerlerde meydana çıkmaktan geri durmuyorlar. Bu zamana kadar AKP’nin laiklik karşıtı her hamlesini normalleştirdikleri gibi, bugün de Filistin’e destek adı altında hilafet (“Kelime-i Tevhit”) bayrağı açanları sıradanlaştırıp; ‘amma abarttınız, ne var ki’ demeye getiriyorlar. Önümüzdeki günlerde; kitleleri İslamcı, mezhepçi, ihvancı politikalarla boğan iktidarın hala laikliğe karşı olmadığını söylerlerse de şaşırmayız. Çünkü YAE’ciler de tıpkı siyasal İslamcılar gibi hiç şaşırtmaz.

                                                                       /././

Yargı krizi nereden türedi? (Berkant Gültekin)

Yargıtay ile AYM arasında cereyan ediyormuş gibi görünen kriz, en temelde, Türkiye’nin 2018’de resmi olarak geçiş yaptığı “Türk tipi başkanlık rejimi”nin, Anayasal ismiyle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin yol açtığı ikiliğin semptomları.

Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca’nın dün Afyon’da bir gazetecinin “Anayasa Mahkemesi’nin son kararıyla ilgili bir ikilem var, bu konuyla ilgili neler söyleyeceksiniz?” sorusu üzerine verdiği yanıt bunun göstergesi:

“Anayasa Mahkemesi’yle bu sadece son olayla ilgili olarak ortaya çıkmış bir problem değil. Yani aşağı yukarı 5-6 yıldır süregelen bireysel başvuru yolunun incelenmesindeki yorum farklılığından ve Anayasa'nın durumundan kaynaklanan ve ciddi anlamda derin görüş aykırılıklarımız olduğu bir gerçek.”

AYM’ye bireysel başvuru yapma hakkı, 2010 referandumundan sonra gelmişti. Peki “yorum farkı” neden 13 yıldır değil de 5-6 yıldır var? Çünkü 5-6 yıl önce ülkede rejim değişti. Rejim şimdi kurumları ve sistemi de bütünüyle değiştirmenin peşinde.

Yeni rejim, sadece yürütme şeklini değiştirerek yetkiyi Meclis’ten alıp Saray’a vermedi, aynı zamanda devletin kurumsal, davranışsal ve ideolojik karakterini dönüştürecek bir ara dönemin kapısını araladı. AYM’nin Can Atalay hakkında verdiği ikinci hak ihlali kararını da reddedip “Hukuki değeri yok” diyen Yargıtay 3. Dairesi, rejimin kuvvetler ayrılığı prensibine yaklaşımını içselleştirmiş “model” bir devlet aygıtı.

İktidarın paradigmasına göre siyasi yetki bir kere milletten alındıysa, asla sınırlandırılamaz ve hukuk standartlarına tabi olamaz. Siyasi yetki, en güçlü yetkidir. Buna muhalefet eden de darbeci ve vesayetçidir. Bu öyle bir yetkidir ki yargı mekanizması için de yön tayin edicidir. İktidar birine “terörist” diyorsa, yargı “hak ihlali” var deyip “teröristi” tahliye edemez. Etmeye çalışırsa bunun adı “jüristokrasi” olur.

İşin garibi, bu büyük yetki, halkın yüzde 51’inin oyunun alınması durumunda bile ele geçirilebiliyor. Halkın yüzde 49’u, hatta 49,9’u sizin hükümet olmanızı istemese dahi, kıl payı kazandığınız seçimde, yüzde 100 güç sahibi olarak tüm devleti arzu ettiğiniz gibi dönüştürmek için işe koyulabiliyorsunuz.

Elbette eski rejimin de hukukla ilişkisi ve yargının bağımsızlığı meselesi Türkiye’de her zaman tartışma konusuydu. Fakat yeni rejimin eski rejimden en temel farkı, hukukun göreli özerkliğini tamamen devre dışı bırakmayı hedeflemesi. Rejim, özellikle siyasi davalarda, yargıdan tam itaat ve sadakat bekliyor. Adalet sistemi artık tepeden tırnağa ideolojik kabullerin ceza/ödül dağıtıcısına dönüştürülmek isteniyor.

Bu zeminde AYM’nin “hak ihlali” kararının “hukuki değerinin olmaması” gayet normal. Zira “hak” yok ya da en azından eskiden kavradığımız şekliyle mevcut değil. Yeni rejim “hak” kavramının sınırlarını daraltıp eski sınırların içinde kalan alanları “terör”le eşitliyor; bunu kabul etmeyeni de “terör” çemberine alıyor. Yargıtay, AYM’ye haddini bildirip ne demişti:

“AYM’nin, terör örgütlerinin de hedefi haline gelen Dairemizin, derece mahkemelerinin kararlarını denetleyen bir üst temyiz mahkemesi olduğunu görmezden gelmek suretiyle sanki sonradan oluşturulan bir mahkeme olarak göstermesi, terör örgütlerinin söylemleri ile uyum göstermiştir.”

AKP’nin klasik merkez sağ bir iktidar partisi olmadığını, nihai hedefinin rejimi değiştirmek olduğunu yıllardır BirGün’de yazıyoruz. Bugünkü Anayasa tartışmaları ve Yargıtay’ın çizgi dışına çıkmasından kaynaklanan yargı krizi de bu hedeften bağımsız değerlendirilmemeli.

İktidar Anayasa’yı, yargıya yeni rejime uygun bir biçim vermek için değiştirmek istiyor. Yargıtay’a “Anayasa’ya uy” demek yerine, yüksek mahkemeler arasında yetki karmaşasından ya da “yorum farkı”ndan doğan bir kriz varmış gibi davranılmasının sebebi bu.

2014-2018 arası Türkiye’nin anayasal bakımdan parlamenter, fiili olarak ise başkanlık sistemiyle yönetildiğini unutmayalım. Rejimin kurumsallaşması ve kurumları/sistemi tam manasıyla kendi yörüngesine sokma planına karşı muhalif bir siyasi hareket büyümezse, yargı da değişir, dönüşür ve en sonunda “aykırı” unsurların ayıklanmasıyla politik olana uyum sağlar.

Bu aşamadan sonra kısa vadede geri dönüş imkânsızlaşır. Çünkü evrensel hukukun geçersizleştiği bir denklemde, seçimin kazanılması da artık bir şeylerin değişmesi için yeterli olmayabilir.

Hukuksuzluğa itirazın ufku, siyasi iktidarla tavizsiz bir mücadeleyi içermeli. Bu yangından tek başına adaleti sağ çıkarabilme ihtimali yok.

                                                 /././

Diyanet, kendi fetvasını dinlemiyor: Fahiş kâr! (Mustafa Bildircin)

“Fiyatları tayin eden Allah’tır” fetvası ile AKP’nin krizdeki sorumluluğunu örtmeye çalışan Diyanet'in, bastırdığı kitapları fahiş kâr ile sattığı ortaya çıktı.

Türkiye’de milyonlarca yurttaşı yoksulluğa sürükleyen ekonomik krize rağmen yüksek harcamalardan geri durmayan Diyanet İşleri Başkanlığı kitap satışından fahiş kâr elde ediyor. İktidar eliyle yaratılan ekonomik kriz nedeniyle iğneden ipliğe tüm ürünlere gelen zamların ardından, “Fiyatları tayin eden Allah’tır” fetvası veren başkanlığın, bazı kitaplarını yüzde 80’lere varan kâr ile satışa koyduğu belirlendi. Hemen her yıl on milyonlarca liralık kitap bastıran Diyanet’in kitap satış sitesindeki fiyatlar, “Bu kadarı da olmaz” dedirtti.

Diyanet İşleri Başkanlığı 15 Mart’ta, “Riyazü's Salihin” isimli eserin basım ihalesini tamamladı. İhale kapsamında eserden, toplam 30 bin takım bastırıldı. Her bir takımın üç kitaptan oluştuğu bildirildi. Kitapların basım maliyeti ise 4 milyon 819 bin 500 TL oldu. Toplam 4,8 milyon TL’lik basım maliyetine göre, her bir takımın maliyeti 160 TL’ye denk geldi.

SATIŞ FİYATINA FAHİŞ KÂR

Başkanlık, 160 TL’ye bastırdığı üç kitaplık Riyazü’s Salihin isimli seti, Diyanet Vakfı’nın kitap satış sitesi üzerinden satışa çıkardı. 6 Ocak itibarıyla, setin indirimli satış fiyatının 250 TL olduğu belirtildi. Diyanet, Riyazü’s Salihin setinin satışına yüzde 56’lık kâr koydu.

Benzer bir tablo, Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir isimli kitapta da yaşandı. Başkanlığın 15 Şubat’ta 30 bin adedini 7 milyon 579 bin TL’ye bastırdığı kitabı, fahiş kâr ile satışa çıkardığı tespit edildi. Matbaa ile yapılan anlaşma kapsamında tanesi 252 TL’den bastırılan kitapların adet satış fiyatı, 450 TL olarak kaydedildi. Kitabın satış fiyatındaki kâr payı, yüzde 79 olarak hesaplandı.

∗∗

TARTIŞILAN FETVA

Diyanet’in fetva sitesindeki, “Ticarette kâr haddi var mı?” sorusuna 20 Temmuz 2022 tarihinde verilen yanıt, kamuoyunda tartışma yarattı. Din İşleri Yüksek Kurulu’nun soru üzerine paylaştığı fetvada, “Şüphe yok ki, fiyatları tayin eden, darlık ve bolluk veren, rızıklandıran ancak Allah’tır” ifadeleri kullanıldı.

                                                          /././

Diyanet’in personeli 11 ilden kalabalık (Mustafa Bildircin)
211 bin 164 kişilik kadrosu ile dev bir orduyu anımsatan Diyanet’in personel sayısı 11 kentin nüfusunu geride bıraktı. Başkanlığın, ayrıca Ocak 2018-Haziran 2023 döneminde 72 milyar 773 milyon TL’lik personel giderine imza attığı ortaya çıktı.

Dev bir orduyu anımsatan kadroya sahip olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın personel sayısı, bu ay itibarıyla 211 bin 164’e ulaştı. Türkiye’nin 11 kentinin nüfusundan fazla sayıdaki başkanlık personelinin 191 bin 372’si kadrolu memur, 19 bin 119’u sözleşmeli personel, 663’ü ise sürekli işçilerden oluştu. Diyanet'in personeli Artvin, Ardahan, Bartın, Bayburt, Bilecik, Çankırı, Erzincan, Gümüşhane, Iğdır, Kilis ve Dersim'in nüfusunu geçti.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın personel giderlerini ortaya koyan mali tablolar da çarpıcı tabloyu gözler önüne serdi. Başkanlığın beş buçuk yıllık personel gideri ise 70 milyar TL'yi aştı.

MİLYARLAR DÖKÜLDÜ

Verilere göre, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2018 yılındaki personel gideri olarak 6 milyar 673 milyon 842 bin TL harcadı. Başkanlık, 2019 ve 2020 yıllarında ise sırasıyla 8 milyar 296 milyon 492 bin TL ve 8 milyar 866 milyon 810 bin TL’lik personel giderine imza attı. Diyanet’in, Ocak 2021-Haziran 2023 dönemindeki personel gideri ise dönemlere göre şöyle:

2021: 10 milyar 597 milyon 622 bin TL

2022: 19 milyar 142 milyon 141 bin TL

2023 (Ocak-Haziran): 19 milyar 196 milyon 549 bin TL

∗∗∗

KADRO GİDEREK BÜYÜDÜ

Diyanet'in personel sayısında yıllar itibarıyla yaşanan artış da Ocak 2018-Haziran 2023 döneminde 72,7 milyar TL’ye ulaşan personel giderine ayna tuttu. Başkanlığın 2012 yılında 114 bin 882, 2014 yılında 120 bin 28 olan personel sayısı, 2016-2023 döneminde bazı yıllara göre şöyle gerçekleşti:

∗∗∗

İCRACI BAKANLIKLAR DİYANET’E YETİŞEMİYOR

Ali Erbaş başkanlığındaki Diyanet, personel sayısı itibarıyla çok sayıda kamu idaresini de geride bırakıyor. Diyanet’ten çok daha az personeli bulunan kamu idareleri ve personel sayıları ise şöyle sıralanıyor:

Tarım ve Orman Bakanlığı: 106 bin 887

Gençlik ve Spor Bakanlığı: 87 bin 446

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı: 64 bin 997

Kültür ve Turizm Bakanlığı: 24 bin 534

Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı: 10 bin 133

                                                       /././

16 günde 1 milyonu aşkın yatırımcı kaçtı: Borsada tersine göç depremi

Borsada, 16 işlem gününde 1 milyondan fazla yatırımcı kaçtı. 288 hisse senedinde negatif getiri, zarar baskısı altındaki yeni yatırımcı kaçışlarına da yol açıyor.

Halka arzların durması, borsada yıl sonunda yoğunlaşan satışlar, risksiz getiride yükselen avantaj borsa yatırımcısının çıkışını hızlandırdı. 13 Aralık’ta tarihi zirvesine yükselen yatırımcı sayısı 16 işlem gününde 1 milyon 180 kişi azalarak 7.6 milyona indi. Aynı dönemde en çok düşen 5 hissenin 3’ü ise yeni halka arz hissesi oldu.

Borsa İstanbul geçen yılın son çeyreğinde oldukça dalgalı bir hareket sergiledi. Bir önceki çeyrekteki coşku artan alternatif yatırım araçlarının etkisiyle geride bırakılırken 2023’ün son ayındaki sert kayıplar ise yatırımcı kaçışını tetikledi. Merkezi Kayıt Kuruluşu verilerine göre 13 Aralık’ta Borsa İstanbul’da yatırımcı sayısı 8 milyon 601 bin 632 ile tarihi zirvesine çıktı 4 Ocak 2024 itibariyle ise yani yalnızca 16 işlem gününün ardından yatırımcı sayısı 1 milyon 180 azalarak 7 milyon 601 bin 452’ye düştü.

ekonomim.com'dan Şebnem Turhan'ın haberine göre, uzmanlar halka arzlara aynı dönemde mola verilmesinin ve yaşanan kayıpların yatırımcının kaçışında etkili olduğunu vurguladı.

SON TALEP TOPLAMA 13 ARALIK’TA BAŞLADI

Borsa İstanbul BİST100 endeksi 2023 yılını TL bazında yüzde 36,5 nominal yükseliş ancak reel olarak yatırımcısına yüzde 18 kaybettirerek tamamladı. Bunda yılın son çeyreğindeki sert düşüşler de etkili oldu. Özellikle yılın son ayı borsa yatırımcısı için çok zor geçti. Buna rağmen yatırımcı rekoru da yılın son ayının ortasında 13 Aralık günü geldi. Yılın son halka arzı Avrupakent GYO’nun da talep toplama tarihleri 13-15 Aralık 2023 idi. 7 Aralık’tan bu yana Sermaye Piyasası Kurulu yeni halka arza onay vermiyor sermaye piyasası uzmanlarına göre de 2024 yılının ilk ayı boyunca da yeni halka arz gelmeyecek borsaya. İşte bu son halka arzın talep toplaması sırasında yatırımcı rekoru kırıldı ve sonra düşüş başladı.

EN SERT DÜŞÜŞ 25 ARALIK GÜNÜ YAŞANDI

Merkezi Kayıt Kuruluşu verilerine göre 13 Aralık’ın ardından 15 Aralık’a gelindiğinde 28.1 bin kayıpla yatırımcı sayısı 8 milyon 573 bin 476’y indi. Bir haftanın ardından 22 Aralık sonunda ise yatırımcı sayısı 8 milyon 456 bin 149’a geriledi. 2023 yılının yatırımcı sayısında en sert düşüşü ise 25 Aralık günü yaşandı. Tam 405 bin 429 yatırımcı tek günde hisse senedi piyasalarını terk etti ve yatırımcı sayısı 8 milyon 50 bin 720’ye indi. 8 milyon kişinin altına hemen ertesi işlem günü 26 Aralık’ta düşen yatırımcı sayısı gerilemesini her işlem günü sürdürmeye devam etti ve 4 Ocak 2024’e gelindiğinde sayı 7 milyon 601 bin 452’ye kadar düştü.

EN ÇOK DÜŞEN İLK 5’İN 3’Ü YENİ HALKA ARZ

Aynı dönemde yani 13 Aralık’tan 4 Ocak kapanışa kadar borsada 533 hisseden 403’ünün yani yüzde 75,6’sının hisse fiyatı geriledi. Sadece 130 hissenin fiyatı yani yüzde 24,4’ü bu 16 iş gününde yükseliş sergilemeyi başardı. Bu dönemde en çok düşen sermaye artışı onayı alamamasının ardından üst üste taban seviyeyi gören Gübretaş hisseleri oldu. Gübretaş hisseleri 16 işlem gününde yüzde 53,95 gerilerken onu yüzde 45,03 düşüşle Kuyaş izledi. 14 Aralık’ta borsada işlem görmeye başlayan yeni halka arz hissesi Sur Tatil Evleri GYO’nun ise bu dönemdeki hisse fiyatı kaybı yüzde 43,76 ile dikkat çekici bir boyutta yaşandı. Yine 2023 yılında halka arz edilen ve 7 Aralık’ta borsada işlem görmeye başlayan Çates Elektrik hisse fiyatı 16 işlem gününde yüzde 42,94 düştü. 6 Aralık’ta borsada işlem görmeye başlayan diğer bir yeni halka arz hissesi Şeker Yatırım’ın hisse fiyatı ise 16 işlem gününde yüzde 41,44 geriledi.

Bu dönemde 17 hissenin fiyatı yüzde 25’in üzerinde kayıp yaşarken 98 şirketin hisse fiyatı ise yüzde 10’un üzerinde kaybettirdi yatırımcısına. 288 şirketin hisse fiyatı ise yüzde 10’un altında da olsa 16 işlem gününü negatif kapattı. Kayıp yaşayan şirketlerin yüzde 4’ü yüzde 25’in üzerinde, yüzde 24,3’ü yüzde 10’un üzerinde, yüzde 71,5’i ise yüzde 10’un altında kayıpla 16 işlem gününü geride bıraktı.

HALKA ARZ ENDEKSİ YÜZDE 4 GERİLEDİ

BİST100 endeksi 13 Aralık 2023’ten 4 Ocak 2024 kapanışa kadar çok sınırlı yüzde 0,25 yükseldi. Bankacılık endeksi yüzde 1,02 kayıp yaşarken aynı dönemde halka arz endeksindeki hareket ise yüzde 4’e varan kayıp şeklinde oldu. Sanayi endeksi yüzde 0,86, BİST100 dışı hisselerden oluşan BİSTTÜMY endeksi yüzde 2,1, ulaştırma endeksi yüzde 2,1, ticaret endeksi yüzde 5,26, holdingler endeksi ise yüzde 1,41 kayıp yaşadı 16 işlem gününde. Ticaret endeksi yüzde 2,11, gıda endeksi yüzde 6,5, teknoloji endeksi yüzde 4,07, iletişim endeksi yüzde 13,04 yükselişiyle aynı dönemde pozitif hareketiyle dikkat çeken endeksler oldu.

Bu dönemde 17 hissenin fiyatı yüzde 25’in üzerinde kayıp yaşarken 98 şirketin hisse fiyatı ise yüzde 10’un üzerinde kaybettirdi yatırımcısına. 288 şirketin hisse fiyatı ise yüzde 10’un altında da olsa 16 işlem gününü negatif kapattı. 16 işlem gününde yükseliş yaşayan şirket hisseleri arasında birincilik ise Haziran 2020’da halka arz olan Bayrak EBT Taban oldu. Bu şirket ana pazarda işlem görüyor ve 16 işlem günündeki yükselişi yüzde 58,35 seviyesinde. Ensari Deri yüzde 34,83, Ersu yüzde 27,76, Katılımevim ise yüzde 25,76 yükseliş yaşadı. Aksa Akrilik yüzde 25,24, Suwen ise yüzde 22,06 yükselişiyle dikkat çekerken İş Bankası hissesi ise yüzde 11,77 arttı.

                                                            /././

'Hâkim okul bastı' iddiası: Baro, skandal için HSK’ye çağrı yaptı (Kayhan Ayhan)
Mardin'de bir hâkimin, öğretmen eşinin şikayeti üzerine gittiği okulda 3 öğrenciyi gözaltına aldırdığı iddia edildi. Başsavcılık olayı yalanlarken, Mardin Barosu Başkanı “Yapılan adli bir iş, hâkim kamu gücünü kullanmış" dedi.

Mardin Baro Başkanı İsmail Elik olayın öğrenciler ile geçici öğretmen arasında bir diyalogdan yaşandığını belirtti. Elik, "Bu öğretmen kendisine küfür edildiği iddiasını öne sürüyor. Tabi daha sonra çok sayıda polis okula geliyor. Öğrencileri okulun dışından alıyorlar. Kimlik tespiti için emniyete götürüyorlar. Bu bir adli işlemdir. Başsavcının bana bildirdiğine göre tespit edilen diğer 3 çocuğun da ailelerine haber verilmiş. Aileler çocukları emniyete getirmiş" dedi.

Başsavcılık açıklamasında ise “Öğretmen eşi olan hâkim, polislerle birlikte okul bastı, öğrenciler gözaltına alındı” yönündeki haberlerin gerçeği yansıtmadığı iddia edildi. “Şikâyetçinin eşi hâkim sıfatıyla değil, eşine destek olmak için okula gitmiştir” denilen açıklamada, "Kimlik tespitleri yapıldıktan sonra ailelerine teslim edilen çocuklarımızın, ısrarlı bir şekilde gözaltına alındıkları ve hâkimin polislerle birlikte okula baskın yaptığı yönündeki haberler gerçek dışı” ifadelerine yer verildi. Açıklamada ayrıca haberleri yayanlar hakkında “kamuoyunda panik ve endişe yaratmak" suçlamasıyla soruşturma başlatılacağı aktarıldı.

OKULDAN ÇOCUK ALMAK OLMAZ

Polislerin okulda olduğu sırada hâkimin de orada olduğun kaydeden Elik, "Bu çocuklar emniyete davet edilebilirdi. Belki bu disiplin soruşturması gerektiren bir şey olabilir ama adli bir vaka olsa bile çok sayıda polisin okula giderek üstelik hâkimin de bulunduğu bir ortamda çocukların okuldan alınmaya çalışılması olmaz. Aileleriyle davet edilebilirdi. Ortada adli bir vaka var. Yani ortada hâkimin kamu gücünü kullanma durumu var. Polislerin de kamu gücünü yanlış kullanma durumu var" ifadelerini kullandı.

Elik, Hâkimler ve Savcılar Kurulu’na (HSK) "gerekli işlemleri başlatma" çağrısı yaparak şu ifadeleri kullandı:

"Suç teşkil eden bu uygulama hakkın ve görevin kötüye kullanılması niteliğinde olup basite indirgenemez. Bu uygulama hakimlik vakarını ve güvenilirliğini ağır bir biçimde zedelemiştir. Bu tarz olaylar kamusal görev zırhı ardına saklanan hukuk tanımazlıkların önünü açmaktadır. Çocuklara yönelik bu olay makamdan alınan güç sarhoşluğunun ve cezasızlık politikasıyla oluşan dokunulmazlık düşüncesinin yansımasıdır. Hâkimler ve Savcılar Kurulu bu hukuksuzluğa sebebiyet veren hâkim hakkında gereğini hemen yapmaz ve 'mesleki dayanışma' ile hareket ederse işini hakkıyla yapan binlerce yargı mensubunun güvenilirliğini bizzat kendi elleriyle yok edeceğini de kabul etmelidir. Çocuklara yapılan hukuka aykırı bu muamelenin yakından takipçisi olacağımızı, yargı yetkisi kullanılarak gözdağı verilemeyeceğini, yargı yetkisinin keyfi şekilde kişisel tatmin aracı olarak kullanılamayacağını bildiririz” ifadelerini kullandı.

                                                           /././

Mossad casusu olduğu iddia edilen 15 kişi tutuklandı
Uluslararası casusluk faaliyetleri soruşturmasında İsrail İstihbarat Servisi Mossad'a çalıştıkları iddia edilen ve adliyeye gönderilen şüphelilerden 26'sı tutuklama talebiyle nöbetçi hakimliğe sevk edildi. İstanbul merkezli 8 ilde düzenlenen operasyonda, İsrail adına casusluk yaptıkları iddiasıyla gözaltına alınan şüphelilerden 15'i tutuklandı.

Uluslararası casusluk faaliyetleri soruşturmasında İsrail İstihbarat Servisi Mossad'a çalıştıkları iddia edilen ve adliyeye gönderilen şüphelilerden 26'sı tutuklama talebiyle nöbetçi hakimliğe sevk edildi. İstanbul merkezli 8 ilde düzenlenen operasyonda, İsrail adına casusluk yaptıkları iddiasıyla gözaltına alınan şüphelilerden 15'i tutuklandı.

Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanlığı (MİT) ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı İstihbarat Şube ekiplerince, Türkiye’de ikamet eden Filistinli ve İsrailli aileler ile aktivistler başta olmak üzere yabancı uyruklulara yönelik İsrail Dış İstihbarat Servisi Mossad adına "uluslararası casusluk" faaliyeti yaptığı iddiasıyla 34 şüpheli 2 Ocak Salı günü İstanbul merkezli 8 ilde yapılan operasyonda yakalanmıştı. Emniyetteki sorgu ve işlemleri tamamlanan 34 şüpheli, Çağlayan’da bulunan İstanbul Adalet Sarayı’na sevk edilmişti.

AYRINTILAR ORTAYA ÇIKTI

Konuya ilişkin detaylara Savcılığın sevk yazısında ulaşıldı. Sevk yazısına göre, geçmiş dönemlerde İsrail İstihbarat Servisi'nin faaliyetlerinin amacına ulaşamaması için teknik ve insan istihbarat yöntemleri kullanıldığı, toplanan deliller ışığında soruşturmalar yapıldığı, İsrail İstihbarat Servisi ile bağlantılı kişi veya kişilerin Türkiye'de bulunan Filistin ve Suriye uyruklu kişilerle irtibatlanarak İsrail için önem arz eden bilgi ve belgeleri elde ettiği, aktarılan bilgiler karşılığında ise uluslararası para transfer şirketleri, havale ofisleri ve canlı kuryeler aracılığıyla bilgi aktaran kişi ya da kişilere ödeme gerçekleştirildiği kaydedildi.

DEDEKTİFLERDEN İSTİFA EDİLDİĞİ ÖĞRENİLDİ 
Sulh Ceza Hakimliği'ne gönderilen sevk yazısında, İsrail İstihbarat Servisi ile bağlantılı kişilerin internet tabanlı mobil uygulamalar üzerinden uzaktan operasyon ekibi oluşturduğu, bu ekip aracılığıyla canlı kuryeyle kaynaklarına para transferi ve sahadaki hedeflerine yönelik keşif şeklinde işler yapılması amaçlandığı, ayrıca profesyonelce yapılması istenilen işlerde dedektiflerden istifade edildiği ve taktik işlerde ise ağırlıklı olarak şüphe uyandırmayan şahıslardan faydalanıldığı aktarıldı. Dedektiflere biyografik bilgi toplama, keşif, tahkikat, fotoğraf, video, bilgi, belge, canlı takip etme, takip cihazı yerleştirme, canlı kurye bulma ve siber faaliyetler görevlerinin verildiği belirtilen sevk yazısında, dedektiflerin sistem açıklarından ve kritik öneme haiz devlet kurumlarında görev yapan çevrelerinden, devletin veri tabanında bulunan bilgileri temin ettikleri aktarıldı.

MİLLİ GÜVENLİK AÇIĞINA GÖZ YUMDULAR 
Sevk yazısında, İsrail İstihbarat Servisi'nin iş yaptırdığı kişilerin ise kendilerine gelen taleplerin amacını; oluşturacağı maddi veya manevi zararı, hatta oluşturabileceği milli güvenlik açığını fark ettikleri halde faaliyetlerini sürdürdükleri ve kendilerine yapılan ödemeler karşılığında fatura kesmeme şeklinde faaliyetler yürüttükleri kaydedildi. Şüphelilerin İÇOM adına İsrail için önem arz eden ve tehlikeli görülen, özellikle Filistin vatandaşı ve Hamas bağlantılı kişilerin bilgi, belge ve fotoğraflarını temin etmek suretiyle İsrail İstihbaratı'na aktardıkları, karşılığındaysa özellikle terör örgütleri tarafından kullanılan havale sistemini, kripto para birimini ve 'western union' sistemini kullanarak menfaat temin ettikleri kaydedildi.

FİLİSTİN UYRUKLU ŞAHISLARI VE AİLELERİNİ HEDEF ALMAYI AMAÇLAMIŞLAR 
İsrail İstihbarat Servisi Çevrimiçi Operasyon Merkezi'nin (İÇOM) Türkiye'de ikamet eden Filistin uyruklu kişileri ve ailelerini hedef alacağının öğrenildiğinin aktarıldığı sevk yazısında, şüpheli oldukları tespit edilen 46 kişi ile bağlantı kurulduğu, bu kişilerle sosyal medyadan iş ilanları üzerinden temas sağlandığı, görüntülü veya sesli arama yapmadan irtibatın sürdürüldüğü kaydedildi. Tüm bu faaliyetlerle güncel olarak devam eden İsrail ve Filistin çatışmasının küresel boyuta evrilmesi çerçevesinde, İÇOM'un Türkiye'de ikamet eden Filistin uyruklu şahısları ve ailelerini hedef almayı amaçladığı vurgulandı.

SÜLEYMANİYE CAMİ'SİNİN VİDEOSU İSTENMİŞ 
Sevk yazısında bazı şüphelilere ait tespitler de yer aldı. Şüphelilerden Amal Sallami Ep Siala'nın, Samir Ferat isimli bir kişiyle kurduğu, bu şahsın kendisinden Türkiye'deki Süleymaniye Cami'sinin iç ve dış kısımlarının videosunu istediği ve karşılığında 150-200 dolar para aldığı belirtildi.

Şüphelilerden Hazem Mounir Amin Elgayyar'ın ise sağlık destek personeli olarak Fatih Sağlık Müdürlüğü'nde çalıştığı, özellikle son dönemde Filistin'den getirilen yaralı ve yardıma muhtaç kişilerle ilgilendiği, bu bilgileri ise İsrail İstihbaratı ile paylaştığının değerlendirildiği ve casusluk faaliyetleri noktasında kuvvetli şüphe oluşturduğu kaydedildi.

                                                     /././

Haliç’e sinen hava: Başaracağız (İbrahim Varlı)

“Tam yol ileri” sloganıyla seçim çalışmalarına dün itibariyle start veren İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen aday lansmanında kendinden emindi.

İmamoğlu’ndaki bu emin tavrın salonun tümüne yansıdığını söylemek abartı olmaz. Kentin dört bir tarafından -hatta dışından da- gelen binlerce kişi Saray rejiminin tüm algı operasyonuna, manipülasyonlarına ve karalamalarına inat kenti yeniden kazanacaklarına inanıyor.

SALONDA FISILTILAR

Belki de bu nedenle tıklım tıklım dolu olan salonda coşku daha önceki lansmanlara kıyasla bir nebze de olsa azdı. Bu durumu “kazandık, yine kazanacağız” özgüvenine bağlamak da mümkün, ilçe belediye başkanlarının açıklanmamasına da.

Salondakiler İmamoğlu’nun lansmanına gelse de salon içinde ve dışında ilçe belediye başkan adaylarına dair yoğun bir kulis, konuşma ve fısıltılar vardı. Gelenler gruplar halinde, kendi aralarında kimlerin aday gösterilmesini veya kimlerin gösterilmemesini konuşuyorlardı.

İBB organizasyonu olsa gerek İmamoğlu, CHP İl Başkanı Özgür Çelik ve Genel Başkan Özgür Özel’den daha fazla alkış aldı. İmamoğlu’nun her zamanki “sakin” tavrı, konuşma belagati  solundakileri kilitledi.

TRAVMA ATLATILMIŞ

Haliç’e sinen hava, ana muhalefet partisinin seçim yenilgisini atlattığı, “değişim”ci kadroların kısa bir süre zarfında inisiyatifi ele alarak “kara bulutları” dağıttığı yönündeydi. Özgür Özel, Ekrem İmamoğlu ve Özgür Çelik’in genç, dinamik yapılarıyla CHP taban ve vitrinine yeni bir soluk kattığı net bir şekilde hissediliyor.

GEZİ’NİN RUHU

Gerek Özgür Özel’in gerekse de İmamoğlu’nun konuşmalarında Gezi Direnişi’ne yaptıkları “özel” vurgu, CHP’nin seçim stratejisine dair işaretler verdi. Gezi’nin bir kent-yaşam hakkı mücadelesi olduğunun ısrarla vurgulandığı konuşmalarda mücadele sahiplenildi. Gezi ruhuyla, değerleriyle, kapsayıcılığıyla hareket edileceği mesajları verildi.

Özellikle Genel Başkan Özel, Gezi’ye özel önem atfetti ve konuşmasının önemli bir kesitini buna ayırdı. Özel, “Yargıtay darbesi”ni de sert sözlerle eleştirirken Anayasa’nın yok sayılarak TİP milletvekili Can Atalay’ın bırakılmamasını kınadı, Gezi tutuklularına ve Gezi'ye kuvvetli bir şekilde sahip çıkacaklarının altını bir kez daha çizdi.

Özel’in halkçı belediyecilik vurgusu ise İstanbul üzerinden diğer belediyelere bir göndermeydi.

ZOR AMA MÜMKÜN

Değişim sürecinden bu yana CHP’nin gerçekleştirdiği en kitlesel buluşmalardan birisi olan Haliç’teki lansman, sosyal demokratların hali pür mealine dair hatırı sayılı doneler sundu. İktidarın olası kumpaslarına dair gözlerde beliren endişenin yanında, eşitsiz geçeceği başından belli olana seçimi tüm zorluklara rağmen yeniden kazanılacağına dair inanç daha belirgindi.

(derleyen: mstfkrc)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder