Usulsüz işlemler, usule uygun gibi görünüp aslında usulsüz olan uygulamalar, valiye rüşvet iddiası... Sisli Vadi'de yaşamını yitirenlerin ailelerinin mücadelesi olmasa belki de dosya sessiz sedasız, mal sahipleri açısından en az hasarla atlatılacaktı.
Dün kaldığım yerden devam ediyorum.
İğneada longoz ormanlarındaki Foggy Valley (Sisli Vadi) adlı tesiste yaşanan sel felaketiyle ilgili yürütülen adli soruşturmada, şirketin ortağı olarak görünen Sevcan Ulutürk, Bülent Bayrak ve Cenan Aydın'la birlikte tutuklanan isimlerden.
Ulutürk, anlatımlarından yer aldığı şekliyle, Bülent Bayrak'ın babası Bahri Bayrak'ın arkadaşı. Bülent Bayrak'ı tanımıyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi firmalarından Halk Ekmek'ten emekli olduktan sonra ailesine zaman ayırdığını ifadesinden aktaran Ulutürk, tutuklu kaldığı Tekirdağ T-2 Cezaevi'nden Kırklareli Cumhuriyet Başsavcılığı'na 26 Eylül'de dört sayfalık mektup gönderdi.
Soruşturma çerçevesinde savcılığa, facianın hemen ardından 7 Eylül'de ifade veren Ulutürk, gönderdiği mektupta, ilk ifadesinde anlatmadıklarını anlattı.
Ulutürk'ün anlatımlarından özet bölümü Büyüteç'e aldım.
"İlk ifadem benim irademi yansıtmıyor"
Sürecin nasıl işlediğini Ulutürk'ün anlatımlarından aktarıyorum:
"(...) Daha önce 7 Eylül tarihinde savcılıkça ifadem alınmıştı. Fakat ben ifademi aşağıda somut bir şekilde anlatacağım üzere yönlendirme ve telkin ile verdim. İlk ifadem de söylediklerim benim irademi yansıtmamaktadır, yönlendirme ve telkin altında vermiş olduğum ilk ifadem zaten gerçeklerle de çelişmektedir. Bu dilekçemde tüm gerçeği anlatacağım.
Bahri Bayrak, benim yıllara dayalı arkadaşımdır. Oğlu Bülent Bayrak'ı da babası nedeniyle biliyorum. Bülent Bayrak'la aramda özel bir samimiyet yoktur, akran da değildir. Kendisini daha çok Bahri Bayrak'ın oğlu olarak bilir ve tanırım."
"Emekliyim, şirket alacak birikimim olmadı"
"Bahri Bayrak ve ailesi ya da akrabaları ile bu soruşturmaya dahil edilmeme neden olan kağıt üstündeki devir işlemleri de dahil olmak üzere hiçbir gerçek ticari iş yapmadım. Ben İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı Halk Ekmek'te maaşlı bir çalışandım ve emekli oldum. Hiçbir zaman Sisli Vadi olarak bilinen işletmeyi ya da Aslanağa adlı şirketi alabilecek maddi birikimim olmadı. Hayatım boyunca da ticaret yapmadım, bir yer işletmedim. Maddi durumum ve diğer kayıtlar araştırılırsa, hem ticaret yapmadığım, hem de bahsettiğim şirketleri alacak maddi durumum olmadığı görülecektir."
"Kağıt üzerinde devir yapıldı"
"Kağıt üzerinde Foggy Valley isimli şirketi ve Aslanağa şirketinin 18 Ocak 2023 tarihinde satın almış görünmekteyim. Yalnızca kağıt üstünde yapılan bu devrin nedeni şudur: Bahri Bayrak, bana oğlu Bülent Bayrak için 'ekonomik sorunlar nedeniyle haciz tehdidinde. Sana çok güveniyoruz. Senden bize zarar gelmeyeceğini biliyoruz. Bizim alacaklar ile de aslında bir sorunumuz yok. Onlara da zarar verme niyetimiz yok. Zorluğumuzdan faydalanıp aşırı isteklerde bulunuyorlar. Anlaşma süreci devam ediyor, onlarla makul bir noktada anlaşıp kısa süre içerisinde tüm ödemeleri yapıp şirketleri senden geri devir alacağız şekilde' ricacı oldu."
"Bülent, 'her şeyi ben yöneteceğim' dedi"
"Ben önce imza işi nedeniyle sürekli gidip gelmem gerekebileceğinden ricalarına soğuk davrandım. Bunu anlayınca bana şirketleri kısa sürede geri devir alacaklarını, işleri doğrudan Bülent'in yöneteceğini, Büşra Gökgöz isimli yakınlarını da yönetim kurulu başkanı olarak tayin edeceklerini söylediler. Bülent de bana 'sen hiçbir şey yapmayacaksın. Hiçbir şeyle ilgilenmene gerek yok. Her şeyi ben yönetmeye devam edeceğim. Sen sadece kağıt üzerinde kalacaksın. Zaten yönetim sende değil, Büşra da olacak. Senin sorumluluğunda olmayacak' dedi.
Bahri Bayrak'ın sevdiğim eski bir dostum olması nedeniyle kimsenin zarar görmeyeceği yönündeki sözlerine de inanarak insani olarak ricalarını kabul ettim. Şirketler bana sadece kağıt üstünde ve kısa süreli olacağı vaadiyle emaneten noterden devredildi. Şirketin işleri için Büşra Gökgöz'e burada vekâlet de vermiş olabilirim. Bana sürekli 'sen hiçbir şey yapmayacaksın, her şeyi yine biz halledeceğiz' dediklerinden ve şirketlerde sadece bana kağıt üzerinde devredilmiş olacağından önemsemedim. Büşra Gökgöz'ü de Bahri'ye gidip gelirken gördüm."
"Şirketlerle ilgili karar almadım"
"Anlattığım nedenlerle Sisli Vadi işletmesi ile birlikte Aslanağa şirketini de bana devretmişlerdi. Devirden sonra da ben şirketlerle ve işletmelerle ilgili yönetimsel ya da günlük hiçbir karar almadım. Hiçbir rolüm olmadı. Bülent Bayrak bu şirketlerle ilgilenmeye, yöneticiliğini yapmaya devam etti. Ben sadece kağıt üzerinde şirketlerin hisse sahibi gibi görünüyordum. Yönetim ise, ben de değil Büşra Gökgöz'deydi. Şirketlerin kağıt üstünde bana ait olması nedeniyle bir menfaatim de, talebim de olmadı."
"Sisli Vadi'nin yolunu bile bilmem"
"Sisli Vadi olarak bilinen işletme ile tek ilgim kağıt üzerinde hisse sahibi olarak görünmemdir. Ancak ben bu işletmeye hiç gitmedim, yolunu bile bilmem. Hayatımda hiç görmedim. Yakınında dere yatağı var mıdır? Bilmem. İşletmenin içerisinde kaç tane çalışan var, kaç tane bungalov var, hatta bungalov var mı? Bunların hiçbirini bilmiyorum. Eğer bu yer gerçekten benim olsaydı, emekli bir insan olarak eşimle güya sahibi olduğum yerde bir gün bile olsa tatil yapmış olurdum. Çalışanları varsa beni tanımaz ben de onları tanımam. Demirköy Savcısı bana ifademde 'bu yerin ruhsatsız olduğunu' söyledi. Doğru mudur? Bilmem. Eğer doğruysa ruhsatla ilgili durumu bilmiş olsaydım, kağıt üzerinde bile olsa burayı devralmaya asla kabul etmezdim."
"Bahri Bayrak 'acil durum var' dedi"
"Eylül'ün altısında kızımın yanından ayrılıp Marmara Ereğlisi'ndeki kayınbiraderime ait yazlığa gitmek üzere eşimle yola çıkmıştık. Güneşli'deki evimize uğradık, bu evden tam çıkarken Bahri Bayrak beni aradı ve 'konuşmamız lazım' dedi. 'Yola çıkıyorum' deyince, 'Silivri Maxi Alışveriş Merkezi senin yolun üzerinde, orada buluşalım' dedi. 'Acil bir durum var' dedi. Silivri Maxi Alışveriş Merkezi'ne geldik, eşimle bir yerde oturduk. Burada Bahri Bayrak, Bülent Bayrak, Bülent'in avukatı Evren Karaloğlu ve şirketlerinin muhasebesini tutan soyadını bilmediğim Mesut vardı. Telefon kayıtları bunu doğrular."
"Bana kaçmamı söylediler, kaçmadım"
"Bana İğneada'da yaşanan selden bahsettiler. 'Duydun mu?' dediler. 'Duymadım' dedim. Son günlerde televizyon pek izlememiştim, izlesem de benim olayla bağlantı kurmak aklıma bile gelmezdi. İstanbul'daki kızımdan olan torunumu da Eskişehir'e götürdüğüm için 1 - 2 gündür televizyon izlememiştim. Burada hayatını kaybeden insanlar olduğunu söylediler. Ortamın sert olduğunu, birkaç gün telefonu kapatmamın iyi olacağını yani kaçmamı da söylediler. Ben 'hayatımda karakol - adliye bilmem. Kaçmak bildiğim bir şey de değil. Yapmakta istemem, devletten kaçılmaz' dedim. 'Ben suç işlemedim ki kaçayım. Bypass ameliyatlıyım, bugünlerde yeniden tetkikler var. Bu halimle nereye kaçayım?' dedim."
"'Sen yaşlısın, tutuklamazlar' dediler"
"Bana Bülent ve Bahri Beyler kendi avukatları Evren Karaloğlu için 'bizim yıllardır avukatımız, sana yardımcı olacak. Sen 'burası benim, ben işletirim de. Zaten yaşlısın, hastalıkların var. Seni tutuklamazlar. Tutuklasalar bile üst mahkeme kararıyla bir haftaya çıkarsın' dediler. Bülent, 'ben girersem Aslanağa şirketi de batar. 'Ben Bülent'i tanımam de, kusurumuz yok, zaten sel çok büyüktü de' dediler. Ben doğrusu telefondan haberlere bakmayı bilmem, bu nedenle ayrıldıktan sonra da haberlere bakmadım. 'Bir ara bakarım' diye düşündüm."
"Avukat, İstanbul'dan geldi"
"Beni, 7 Eylül tarihinde yazlıktayken Demirköy Jandarma'dan aradılar. Adliyeye gitmemi söylediler. Yerimi söylediğimde, Marmara Ereğlisi Adliyesi'ne gitmemi söylediler. Kısa süre sonra Ereğli Adliyesi'nden polisler aradı ve 'acilen adliyeye gelmeniz lazım. İsterseniz biz sizi gelip alalım' dediler. 'Hayır, sakın evime gelmeyin. Benim bu olayla ilgim yok zaten. Ama kendim gelirim' dedim. Bu süreçte Avukat Evren Karaloğlu da sürekli benimle iletişimdeydi. Ereğli Adliyesi'ne kendi isteğimle gittim. Avukat Evren Karaloğlu da İstanbul'dan oraya geldi."
"Avukat beni ifadeye çalıştırdı"
"Evren Hanım, bana anlatmam gerekenlerle ilgili anlatımlarda bulunmaya devam etti. Adliyeye girdiğimde çok sayıda polisin beni beklediğini öğrendim. Adliyedeki hareketlenmeden benim tahmin ettiğimden daha ağır sonuçları olduğunu ve medyadaki boyutlarının tahmin edilenden yüksek olduğunu hissettim. Elim ayağıma dolaştı. Avukat Evren Karaloğlu bana Silivri Maxi Alışveriş Merkezi'nde Bahri, Bülent, Mesut ve kendisinin bulunduğu konuşmada söylendiği gibi ifade vermem gerektiğini söyledi ve diğer diyeceklerimi de söyleyerek beni ifadeye çalıştırdı."
"'Bülent Bayrak'ı tanımıyorum, burası benim' dedim, tutuklandım"
Ben onların anlattığı gibi ifadeyi verdim. Savcı bey, 'buranın sahibi Bülent Bey'miş' dedi. Ben de bana telkin edilen gibi, ben tutuklamsam da kısa sürede serbest kalacağımı düşünerek Avukat Evren Karaloğlu'nun telkin ve yönlendirmeleri ile 'tanımıyorum ve burası benim' dedim. Savcı tutuklanmamı talep edince, Evren Karaloğlu hakim karşısına da aynı ifadeyi vermemi istedi. Hakim bey ekrana çıktı ve yeniden sordu. Ben de önceki ifademi tekrar ettim ve tutuklanıp Tekirdağ Muratlı Cezaevi'ne gönderildim. (...)"
* * *
Büyüteç'te dün yayımlanan işletme çalışanı H.K. ve bugün yayımlanan "kağıt üzerindeki mal sahibi" Sevcan Ulutürk'ün ifadelerini okuyunca işlerin nasıl da "dolambaçlı" şekilde gerçekleştirildiği gün ışığına çıktı!
Usulsüz işlemler, usule uygun gibi görünüp aslında usulsüz olan uygulamalar, valiye rüşvet iddiası...
Sisli Vadi'de yaşamını yitirenlerin ailelerinin mücadelesi olmasa belki de dosya sessiz sedasız, mal sahipleri açısından en az hasarla atlatılacaktı.
Ancak, evdeki hesap çarşıya uymadı.
Üç aylık evli Mihriban ve Selman Bağışlar'ın aileleri başta olmak üzere tüm aileler dosyanın peşinde.
Tolga Şardan / T24
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder