24 Ocak 2024 Çarşamba

UĞUR MUMCU (Dosya) - 24 Ocak 2024 -

 'Tam bir sol aydın': Uğur Mumcu (YEKTA ARMANC HATİPOĞLU-SOL/ÖZEL)

Doğrusuyla yanlışıyla, Uğur Mumcu Türkiye halkının 'daha iyi' yaşaması için yazıp çizmiş, mücadele etmişti. Yalçın Küçük’ün deyimiyle tam bir sol aydındır Uğur Mumcu, bunun için öldürülmüştür.

Bundan 31 yıl önce, 24 Ocak 1993’te Ankara’da arabasına konulan bomba sonucu hayatını kaybetti Uğur Mumcu. İslami Hareket Cephesi, İBDA-C, Hizbullah gibi örgütler suikastı üstlendi. Suikastın arkasında MOSSAD ve kontrgerillanın olduğu, Mumcu’nun suikasta kurban gittiği o dönemde PKK’nin MİT’le olan bağlantısını araştırdığı söylendi. Hangilerinin kesin doğru ya da yanlış olduğu bilinmez. Ancak kesin olan tek bir şey var. O da şu ki Uğur Mumcu tıpkı aynı yıllarda ölüme kurban giden pek çok aydının yaşadığını yaşadı: Türkiye halkının aydını olmanın bedelini ödedi. 

Uğur Mumcu’nun öldürüldüğü yıllar, Türkiye aydınının, bir sermaye aparatı olan devlet tarafından kelimenin tam anlamıyla yok edilmek istendiği yıllardı. Çetin Emeç, Turan Dursun, Bahriye Üçok, Musa Anter, Metin Göktepe… Hepsi ‘90’ların karanlığından paylarına düşeni aldı. Cinayet işleyen devlete ‘90’lardan önce Ülkü Ocakları; sonrasında kontrgerilla, JİTEM gibi isimler takıldığı oldu. Bazı örneklerde de devlet cinayet işlemiyor ancak işleyenleri koruyordu. Hizbullah’ın büyümesinin bir nedeni rahatlıkla buna bağlanabilir.

Uğur Mumcu’ya dönmek gerekirse… Dört çocuklu tapu kadastro memuru Hakkı Şinasi Bey ile Nadire Hanım’ın üçüncü çocuğu olarak, 22 Ağustos 1942’de, Kırşehir’de dünyaya geldi Uğur Mumcu. İlköğretim, ortaöğretim, lise ve üniversite yılları Ankara’da geçti. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okudu üniversiteyi. Mezun olduktan sonra kısa süre avukatlık yaptı. Birkaç yıl üniversitede asistan olarak çalıştı, bir yandan da dergi ve gazetelere yazılar yazdı.

Yazma serüveni üniversite öğrencisi olduğu yıllarda başladı. Henüz yirmili yaşlarında, Cumhuriyet gazetesinde yazdığı “Türk Sosyalizmi” başlıklı makalesi Yunus Nadi Ödülü’ne layık görüldü. Doğan Avcıoğlu’nun Yön dergisi, 1960’lı yıllarda Türkiye solunun önemli üretimlerinden biriydi. Uğur Mumcu’nun yolu Yön’le 1965’te kesişti. Burada net bir biçimde “tam bağımsız Türkiye” fikrini savundu.

Askerliğini yapmaya hazırlandığı sırada, 12 Mart döneminde, bir yazısında kullandığı, “Ordu uyanık olmalı.” sözleriyle “orduya hakaret etmek ve sosyal bir sınıfın öteki sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü kurmak”la suçlanarak gözaltına alındı. 

Mamak Askerî Cezaevi'nde pek çok aydınla birlikte bir yıla yakın kalan Mumcu, bu davadan dolayı 7 yıl hapse mahkûm edildi. Fakat bu karar Yargıtay tarafından bozuldu ve Mumcu serbest bırakıldı. Askerliğini 1972-1974 yılları arası “sakıncalı piyade” olarak, Ağrı’nın Patnos ilçesinde yaptı. Bu yıllarda ülserinin üzerine eklenen ağır askerlik koşulları yüzünden mide kanaması geçirdi. Sakıncalı piyade oluşu için “Evet, evet ne olursa olsun, ben Patnos dağlarında halk çocuklarıyla er olarak askerlik yapmayı, emekli olduktan sonra siyasal iktidarın uzattığı yönetim kurullarında, on binlerce lira para alan orgeneral olmaya değişmem.” dedi. 

Askerlikten sonra üniversitedeki görevinden ayrıldı ve gazeteciliğe profesyonel olarak 1974 yılında, Yeni Ortam gazetesinde başladı. İlk yazısının başlığı “Anarşist!” idi. Bu yazısında Mumcu, Türkiye’de “anarşist” kelimesinin bütün solcular için kullanılmasının yanlışlığından bahsetti. Mumcu, profesyonel gazeteciliğe başladığı o ilk yazısını şu sözlerle sonlandırdı: “Gün gelecek, giderek sahnelerden uzaklaşan siyasetçilerin sadece çirkin yüzleri kalacak belleklerde. Tarihin emekçiden yana olan gelişimine kafa tutmaya çalışanların anarşizmi de böyle son bulacak ancak.”

18 Mart 1975’te ise Cumhuriyet gazetesinde yazmaya başladı. 1977’den 1991’e kadar aralıksız olarak Cumhuriyet’te yazdı. Gazete, Mumcu’yla; Mumcu, gazeteyle özdeşleşti. Cumhuriyet gazetesi denince akla gelen ilk isimlerden biri bugün hâlâ Uğur Mumcu.

Uğur Mumcu, onlarca gazetecilik kitabı da yazdı. Bir yandan gazeteye üretim yaparken, diğer yandan da pek çok konu hakkında çeşitli gazetecilik kitapları yazdı. Kitaplarından biri olan “Sakıncalı Piyade” 700’den fazla kez sahnelendi. Yaşamına 25 kitap, iki de oyun sığdırdı. 

1991’de Cumhuriyet gazetesinden ayrıldı Mumcu. Bir yıl Milliyet gazetesinde çalıştıktan sonra Cumhuriyet’e geri döndü. 

24 Ocak 1994 yılında, Cumhuriyet gazetesine dönüşünün üzerinden sekiz ay geçtikten sonra, Renault 12 markalı arabasına konulan bombanın patlaması sonucu hayatını kaybetti. Patlamanın ardından olay yerine gelen ekiplerin delilleri süpürdüğü iddia edildi. 1990’ların normalidir, “faili meçhul” kaldı cinayeti Mumcu’nun tıpkı diğer aydınlar, gazeteciler gibi.

En son mafya lideri Sedat Peker 23 Mayıs 2021’de Youtube’ta paylaştığı videoda Uğur Mumcu’nun Mehmet Ağar tarafından öldürüldüğünü söyledi. 

“Tam bir sol aydındı.” demişti Yalçın Küçük Uğur Mumcu hakkında, katıldığı bir televizyon programında. Doğrudur. 

Doğrusuyla yanlışıyla, Uğur Mumcu Türkiye halkının “daha iyi” yaşaması için yazıp çizmiş, mücadele etmişti. Yalçın Küçük’ün deyimiyle tam bir sol aydındır Uğur Mumcu, bunun için öldürülmüştür. 

                                                                /././

31 yıl oldu, o duvar yıkılmadı (Kayhan Ayhan-Birgün)
Uğur Mumcu’nun katledilişinin üzerinden 31 yıl geçti. Suikast karanlıkta kalmaya devam ederken adalet çağrısı sürüyor. Dönemin Emniyet Genel Müdürü Ağar'a söylenen “Bir tuğla çekin” ifadelerindeki o duvar hâlâ yıkılmadı.

Ankara’daki evinin önünde 24 Ocak 1993’te bombalı suikast sonucu katledilen araştırmacı-gazeteci Uğur Mumcu’nun bugün 31’inci ölüm yıldönümü. Araştırmacı gazeteciliğin öncülerinden olan Mumcu, mafya ilişkilerine, yolsuzlukları ve karanlık alışverişleri ortaya çıkarmak için yıllarca mücadele verdi. Mumcu suikastının üzerinden 31 yıl geçmesine karşın suikast halen aydınlanmış değil. Mumcu’nun aracına bombayı koyan Oğuz Demir halen firari. Cinayeti kimlerin azmettirdiği de ortada kaldı.

Uğur Mumcu’nun katledildiği günün ardından ülkede yeni bir kaos döneminin açıldığını belirten Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı (um:ag) Eğitim Yönetmeni Rahmi Yıldırım, "31 yıl boyunca hiçbir şey değişmedi. Siyaset, medya ilişkilerinde değişen bir şey yok. Gerçeklerin peşinde koşan gazeteciler dün de düşman sayılıyordu bugün de daha çok düşman sayılıyor. Uğur Mumcu hakikatin peşinde koşan bir gazeteciydi. Emek yanlısı, halkın tarafında yer alan bir gazeteciydi. Bıraktığı boşluk doldurulamadı maalesef. Çünkü Mumcu tarzında gazeteciler kolay yetişmiyor. Bugün Uğur Mumcu yolunda giden gazeteciler var ama herkes bir Uğur Mumcu olamıyor. Ülkenin araştırmacı gazetecilere ihtiyacı var. Tümüyle karanlıkta kalmamak için. Uğur Mumcu Vakfı da bu tür gazetecilerin yetişmesi için elinden gelen çabayı gösteriyor" dedi.

CİNAYET KARANLIK DEHLİZLERDE KAYBOLDU

Dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar'ın kendisine "Karşımıza sürekli engeller çıkarılıyor. Bir duvar örülüyor sanki. O zaman bir tuğla çekin duvar yıkılsın" diyen Mumcu'nun eşi Güldal Mumcu'ya "çekemem, yapamam" karşılığını vermesinin ardından o duvarın olduğu aynı yerde durduğunu kaydeden Yıldırım, "Birçok gazeteci cinayetinde olduğu gibi Uğur Mumcu’yu katleden kalleş bombayı patlatanların ayak izleri de devletin karanlık dehlizlerinde kayboldu. Cinayetin işlendiği tarihteki Başbakan Süleyman Demirel ve Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü cinayeti aydınlatmanın ‘namus ve onur borcu’ olduğunu söyledilerse de, borç olduğu gibi duruyor. Katil adayı olarak çok sayıda kişi yargılandı ama cinayetin üzerindeki sır perdesi aralanmadı. AKP büyük iddialarla iktidara gelmiş olmasına karşın o duvardan o tuğlayı çekme iradesini göstermedi. bu da AKP'nin ayıbıdır" ifadelerini kullandı.

HİZBULLAH OPERASYONU TETİKÇİLERİ YAKALATTI

Türkiye'nin en karanlık olaylarının yaşandığı 1990'lı yıllardaki cinayetlerden biriydi gazeteci yazar Uğur Mumcu cinayeti. Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993 tarihinde Ankara'nın Çankaya ilçesi Gaziosmanpaşa semtinde bulunan Karlı Sokak'taki evinden çıkarak, yolun karşısında bulunan "06YR245" plakalı Renault marka otomobiline bindi. Saat 13:30 sıralarında önceden aracın altına konulan bombanın patlaması sonucu Mumcu, hayatını kaybetti.

Cinayetin ardından dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, "Cinayeti çözmek namus borcumuzdur" açıklamasını yaptı. Dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, kendisine "Karşımıza sürekli engeller çıkarılıyor. Bir duvar örülüyor sanki. O zaman bir tuğla çekin duvar yıkılsın" diyen Mumcu'nun eşi Güldal Mumcu'ya "çekemem, yapamam" karşılığını verdi. Soruşturma için görevlendirilen dönemin Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Savcısı Ülkü Coşkun ise, dosyanın ilerlememesini eleştiren Güldal Mumcu’ya "Güldal Hanım üstüme gelmeyin. Namus borcumuz dediler, bugüne kadar hükümetin hiçbir üyesi dosyanın ne olduğunu bana sormadı. Bu işi devlet yapmıştır. Siyasi iktidar isterse çözer" dedi.

2000'li yıllara kadar Mumcu cinayetinin faillerine uzun süre ulaşılamadı. 17 Ocak 2000 tarihinde İstanbul Beykoz'da Hizbullah'ın hücre evine yapılan baskın, Uğur Mumcu cinayetiyle ilgili ilk delilleri ortaya çıkardı. Polis, Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu'nun ölü olarak ele geçirildiği operasyonun yapıldığı villada, bazı bilgisayar kayıtlarını ele geçirdi. Bu kayıtlarda, Hizbullah'a özgeçmiş veren bir kişinin, referans olarak Uğur Mumcu cinayetini göstermesi, Tevhit - Selam Kudüs Ordusu adlı örgüte ulaşıldı.

Dönemin Ankara DGM Savcısı Hamza Keleş, soruşturma kapsamında UMUT operasyonlarına imza attı. Örgütün, Mumcu'nun yanı sıra Bahriye Üçok, Muammer Aksoy ve Ahmet Taner Kışlalı cinayetinden de sorumlu olduğu tespit edildi. Cinayetleri organize eden Tekin kod adlı Ferhan Özmen ve Necdet Yüksel yakalandı. Sorguya alınan iki şüpheli, Mumcu ve diğer cinayetleri itiraf etti. Şüpheliler, 1991'de İran'a giderek burada askeri ve dini eğitim aldıklarını ifade etti. İfadelere göre Ferhan Özmen, uzakta araçla beklerken, Necdet Yüksel olay yerinde gözcülük yaptı. Oğuz Demir ise bombayı Mumcu'nun aracına yerleştirdi. Polis, o dönem Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Mühendisliği bitiren Oğuz Demir'i Sincan'da yakalamak üzereyken "kılpayı" elinden kaçırdı. 31 yıldır yakalanamayan Demir'in adı İçişleri Bakanlığı'nın "aranan teröristler" listesinde mavi kategoride yer alıyor. 24 Aralık 2021 tarihinde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati'nin ortak imzasıyla Oğuz Demir'in Türkiye'deki malvarlıkları da donduruldu.

                                                               /././

Aydınlık için bedel ödeyenler (Turgay Olcayto-Evrensel)

Ülkemde birbiri ardına değerli insanlar yok oluyor. Aslında daha doğru bir ifadeyle, değerli insanlar sıra gözetmeksizin bir takım cinayet çeteleri tarafından yok ediliyor.

Gazeteci Yazar Uğur Mumcu da 24 Ocak 1993’te uğradığı hain bir suikast sonucu hayatını yitirmişti. Ocak ayına bakıyorum. Sinematek’in Kurucusu Yazar Onat Kutlar, Gazeteci Yazar Hrant Dink, Prof. Dr. Muammer Aksoy yine sonucu alınamayan saldırılarda aramızdan ayrılıvermişlerdi. İşin ilginç yanı bütün bu olayların adalet sahnemizde faili meçhul olarak kalmasıydı. Faili meçhul dosyalarının Mecliste araştırılması ısrarla istendiği halde kimse o dosyalara el atmaya cesaret edemedi. Çünkü bütün bu ölümlerin arkasında bir derin devlet olduğu açıktı.

Günümüzde cezasızlık kavramıyla adalet sistemimiz başka bir ivme kazandı. Düşünen, araştıran bilim insanlarına, gazetecilere, yazarlara, akademisyenlere, sanat erbabına tehdit ve şiddet devam etse de tehditleri ve şiddeti uygulayan kişiler ellerini kollarını sallayarak toplum içinde dolaşıyorlar. Düşünceyi ifade özgürlüğünün olmadığı bir ülkede demokrasiden, hak ve hukuktan söz etmek elbette abesle iştigal. Şimdilerde yeni bir seçim çalışması var ortalıkta: Yerel seçimlerde kim daha çok oy alacak?

Siyasetin olduğu hiçbir yerde olmak istemiyorum. Yerel seçimlerde de nasıl bir tablonun ortaya çıkacağını doğrusu pek de merak etmiyorum. Muhalefeti olmayan, kendi tabanına güvenmeyen siyasi partilerin ittifaklarla oy kazanma telaşını gerçekten anlamış değilim. Diyebilirsiniz ki o zaman neden yazınızın arasına seçimleri de sıkıştırıyorsunuz. Sıkıştırıyorum çünkü politikacının ikiyüzlülüğünü daha somut ortaya koyacak başka bir yöntem yok. Yakınlarda gördüğümüz filmin bir başka versiyonunu önümüzdeki yerel seçimlerde göreceğiz. Biz sadece toplumun şiddetten arındırılmasını sağlayacak yolları arıyoruz. Biz halktan yana, emekten yana mücadele verenler, yalnızca çocuklarımıza, torunlarımıza daha yaşanılır bir ülke bırakmak için uğraş veriyoruz. Yoksa büyükşehre Ahmet gelmiş Mehmet gitmiş, yerel seçimleri falan parti kazanmış, gerçekten bizlerin umurunda değil.

Uğur Mumcu, Türkiye’de araştırmacı gazeteciliğin öncülerinden biriydi. Bugün hâlâ ülkenin en büyük derdi olan cumhuriyet düşmanlarıyla kavga verdi. Tarikatların, tekkelerin insan varlığı için ne denli tehlike oluşturduğunu halkımıza anlatmaya çalıştı. Bu konuda önemli belgelere ulaştı. Tehdit edildi ama yılmadı. Bugün Uğur Mumcu’yu anıyorsak bu yalnız ona olan saygımızdan değil yurttaşların ufkunu da açmayı başardığı içindir. Karanlık güçler bu nedenle katlettiler Uğur Mumcu’yu. Kendi karanlık yollarını tıkayan her insanı yok edip katlettikleri gibi. 

“Vurulduk ey halkım, unutma bizi” diyordu Uğur Mumcu. Elbette unutmuyoruz. Bütün canına kastedilen aydınlık insanlarımızı da. Sizler bizim için mücadele edip canınızla bedel ödediniz. Umarım halklarımızda sizlerin gösterdiği doğrultuda kardeşçe yol alır birlikte yürürüz.

Yazıyı yine bir şiirle sonlayalım. Gülten Akın ustamızın dizeleriyle “Çağrı” :

Evler büyük dedikçe büyük
Ben insanların en garibi
Uzağı ilk defa kavradım
Görür yahut dokunur gibi

Eski bir saçakta kuşlarla
Yele yağmura karşı oturdum
İç içe daireler çiziyor
İçine adını yazıyorum

Gün uzun türküsünü bitirdi
Karlı dallara yürüdü karanlık
Yalnızlık çekilmez bu vakit
Delirdi denizde yosun çayda balık
Gel artık

                                                         /././

Suikastın ardındaki sır perdesi 31 yıldır aralanmadı: Tuğla halen çekilmedi (Sefa Uyar-Cumhuriyet)

Yazılarıyla, kitaplarıyla karanlık günlere karşı uyaran gazetemizin yazarı Uğur Mumcu; Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun ve Bahriye Üçok’un ardından 24 Ocak 1993’te suikasta kurban gitti. Aradan geçen 31 yılda, suikastın arkasındaki sır perdesi aralanmadı. Dava, yıllarca sürüncemede kaldı.

Dönemin bakanı İsmet Sezgin’in, “Bu cinayeti çözmek, devletin namus borcudur” demesine karşın sonradan “Bu borcu maalesef ödeyemedik” sözlerini sarf etmek zorunda kaldığı dosyada, yedi yıl boyunca gelişme yaşanmadı. Soruşturmayı yürüten ve cinayete ilişkin “İstihbarat örgütleri, biraz mafya ve karanlık güçler” ifadeleri ile dikkat çeken savcı Kemal Ayhan, 26 Haziran 1995’te evinde ölü bulundu. 

Dosyadaki belki de ilk somut gelişme, Ocak 2000’de yaşandı. Terör örgütü Hizbullah’a yönelik gerçekleştirilen bir operasyonda, Mumcu cinayetine ilişkin krokiler ele geçirildi. Bu operasyonu, Uğur Mumcu Uzun Takip (UMUT) Operasyonu izledi. Muammer Aksoy, Bahriye Üçok ve Ahmet Taner Kışlalı cinayetlerinin de dahil edilmesiyle suikasttan yıllar sonra UMUT Davası açıldı. 

OĞUZ DEMİR HÂLÂ FİRARİ

İddianamede, Mumcu’nun aracına konan bombanın Ferhan Özmen tarafından hazırlandığı ve Necdet Yüksel’in gözcülüğünde, Oğuz Demir tarafından yerleştirildiği yer aldı. Dava sonucu Yüksel, Özmen ve Rüştü Aytufan, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. “TevhitSelam/Kudüs Ordusu” örgütü üyesi oldukları belirtilen sanıklar Ali Akbulut, Selahattin Eş, Ahmet Cansız ve Aydın Koral ile Mumcu’nun aracına bombayı yerleştiren Demir’in dosyaları ayrıldı. Diğer sanıkların bazıları ise tahliye edildi. Bombayı yerleştiren Demir ise halen firari durumda. 

Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi, firari Demir hakkında Aralık 2022’de “kaçak” kararı verdi. Kaçak kararı verilmesi üzerine gündeme “zamanaşımı” da geldi. Ancak iddianamenin, suikasttan yıllar sonra hazırlanması nedeniyle zamanaşımının 2030’da dolacağına işaret ediliyor. Davanın bir sonraki duruşması 30 Mayıs’ta görülecek. Son duruşmada, suikastın ardından gündeme gelen ve dosyaya bir MİT görevlisi tarafından teslim edildiği iddia edilen ancak dosyada olmayan batarya ile ilgili araştırma yapılması ve söz konusu kişinin dinlenilmesi istendi. Ayrıca “Bir tuğla çekersek duvar yıkılır” diyen Mehmet Ağar’ın duruşmada dinlenilmesine yönelik talepte bulunuldu. Ancak mahkeme, iki taleple ilgili de karar vermedi. 30 Mayıs’taki duruşmada karar verilmesi bekleniyor. 

MOSSAD İDDİASI

Bu arada 2021’de organize suç örgütü lideri Sedat Peker, Mumcu cinayetini Mehmet Ağar’ın işlettirdiğini iddia etti. UMUT Davası’na ilişkin gerçekleştirilen yeniden yargılamada, “Milli İstihbarat Teşkilatı’nın, cinayeti İsrail’in ulusal istihbarat teşkilatı Mossad’ın işlediğine dair bilgisinin olduğunun” öne sürülmesi de dosyayla ilgili gündeme gelen başka bir iddia oldu. Mumcu ailesinin avukatları, peş peşe gelen iddialarla “suyun bulandırılmak istendiğini” vurguladı.

                                                     /././

Bir uykusuz aydın: Uğur Mumcu (Öner Yağcı-Cumhuriyet)

Devrimlerin savunucusu 68 kuşağının uykusuz aydını Uğur Mumcu.

Yön’de başlayan gazeteciliğini, “Bilgi sahibi olunmadan fikir sahibi olunmaz” ilkesini ülkemizin gündemine yerleştiren direniş anıtı olarak 1960’lı yıllardaki devrimci yayın organları Türk Solu, Devrim, Ant, Yön dergilerinde sürdüren değerli bir kalem.

AÜ Hukuk Fakültesi’nde asistan olarak 68 kuşağının yürekli, öfkeli, devrimci, genç konuşmacısı kürsülerde.

Merakla okudum yazdıklarını, coşkuyla dinledim o bozkır yiğidinin konuşmalarını.

12 MART’TAN 12 EYLÜL’E

Bağnazlıklara, yobazlığa, teröre karşı akılla, bilgiyle savaşımın ve “araştırmacı gazeteciliğin önder ve örnek kalemi”ydi ve 12 Mart döneminde 68’in delikanlılarıyla birlikte Mamak Askeri Cezaevi’nin tutuklularından oldu.

12 Mart sonrası Yeni Ortam gazetesinde başladığı köşe yazarlığını 1975’ten itibaren Cumhuriyet’teki “Gözlem” köşesinde sürdürdü.

Ağrı Patnos’ta yaptığı askerlikle ilgili anılarını kitaplaştırdığı Sakıncalı Piyade (1977) ertesi yıl Ankara Sanat Tiyatrosu’nda sahnelenmeye başladı. 700 kere sahnelenen oyun sırasında yüz yüze tanışma şansına kavuşmuştum ve TÖB-DER merkez yöneticisi olarak Cumhuriyet’teki odasında hazırladığı Çıkmaz Sokak adlı kitabıyla ilgili birkaç kez sohbet etmiştik.

12 EYLÜL’DEN 24 OCAK 1993’E

Araştırmacı gazeteciliğinin büyük başarısı olan 40’ların Cadı Kazanı, Gazi Paşa’ya Suikast, Papa-Mafya-Ağca, 12 Eylül, şeriatçı kalkışmaların, radikal İslamın sermaye kaynaklarını araştıran ve günümüzdeki tehlikeye yıllar öncesinde dikkat çektiği Rabıta gibi kitaplarıyla güne ışık tuttu.

Yerli ve yabancı arşivlerle Kürt sorununa ideolojik bağnazlıklardan uzaklaşarak bakmamızı sağlayan araştırmasıyla genç Cumhuriyete karşı şeriatçı kalkışmayı aydınlattı: Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925.

Kitapta, 1919’da İstanbul’daki Kürt örgütlenmeleriyle başlayıp Şeyh Sait Ayaklanması ve Musul sorunuyla noktalanan süreci dış destekleriyle birlikte, ayrıntılarıyla ele aldı.

Cumhuriyet’te 7 Ocak 1993’te “Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA ve MOSSAD’ın Kürtler arasında?... Yoksa CIA ve MOSSAD, antiemperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi?” diye sordu ve ertesi gün, yakında yayımlayacağı kitabında istihbarat örgütleri ile Kürt milliyetçileri arasındaki bağlantıları açıklayacağını yazdı.

24 Ocak 1993’te Ankara Karlı Sokak’taki evinin önünde otomobiline konan bombayla katledildi, failleri bulunamadı.

24 OCAK 1993’TEN SONRA

Ülkemizdeki iki baskı döneminin, 12 Mart ve 12 Eylül’ün direngen yazarı, terörün kaynağı silah kaçakçılığının, mafyanın, şeriatın kaynağı İslami sermayenin, dış kaynaklı bölücülüğün amansız izleyicisiydi Uğur Mumcu.

Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı (um:ag), bilgiyle sanatı, sanatla insanı, insanla siyaseti, siyasetle bilgiyi buluşturan Uğur Mumcu’nun ilkelerini yaşatıyor, tüm yazdıklarını kitaplaştırıyor.

Son yıllarda onu selamlayan kitaplar çıktı: Uğur Mumcu Ölümsüzdür (Haz. Orhan Tüleylioğlu), Uğur Mumcu Kemalizm ve Sosyalizm (Taylan Özbay), Uğur Mumcu’dan Mektup Var (Ümit Aslanbay), Uğur Olsun! Bir Devrimcinin Öyküsü (Sevgi Özel), Kardeşim Uğur Mumcu (Ceyhan Mumcu), Ben Uğur Mumcu’yum (Der. Orhan Tüleylioğlu), Uğur Mumcu’yu Kim Öldürdü? (Adnan Gerger), Uğur Mumcu-Kalpaksız Kuvvayı Milliyeci (Mustafa Balbay).

Uğur Mumcu’ya, 25 Ağustos 1975 günkü “gözlem”indeki o görkemli “Sesleniş”inin son cümleleriyle merhaba:

“...Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi... Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi... Bir gün sesimiz hepimizin kulaklarında yankılanacak ey halkım, unutma bizi... Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep birlikteyiz ey halkım unutma bizi, unutma bizi, unutma bizi...”

(derleyen: mstfkrc)

                               



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder