“Garip kalan Hatay”: Yoğun bakımda ölen hastalar, karıştırılan mezarlar, rant ve ölüm
6 Şubat’ta, başta Hatay Devlet Hastanesi ile İskenderun Devlet Hastanesi olmak üzere, hastanelerde yaşamlarını yitirenlerin bir bölümü biliniyordu. Bazı özel hastanelerdeki hastaların, elektrik kesintisi nedeniyle öldükleri de… Şimdi anlaşılıyor ki Hatay Kırıkhan’daki devlet hastanesinde de benzer içimde, elektrik kesintisi nedeniyle hastalar yaşamlarını yitirmiş
Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, depremde yerle bir olan Hatay’la ilgili, “Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi, şu anda Hatay garip kaldı” sözleri, öylesine söylenmiş, istemeden dile getirilmiş değil.
Erdoğan’ın bu ifadeleri, 80’li yıllarda, SHP’ye oy verenleri tehdit ederek, ANAP’ın seçilmediği belediyelere hizmet gelmeyeceğini söyleyen ancak sandıkta hezimet yaşayan dönemin başbakanı Turgut Özal’ın ifadelerine de benzemiyor.
Erdoğan, aslında bir gerçeği ifade ediyor. AKP’li olmayan Hatay’ın durumu da bunu açıkça gösteriyor.
Deprem kentlerinin her birinin bir kısmı “garip” kalmış olsa da Hatay, özellikle Antakya, Defne, İskenderun ve Samandağ’ın durumu onlarla aynı değil.
26 Mart 1989 yerel seçimlerinde seçmeni, hizmet almak için iktidardaki ANAP'ın adaylarına destek vermeye çağıran afiş ve ilanlar tartışma yaratmış, ANAP sandıkta yaklaşık 20 puan oy kaybetmişti
6 Şubat depreminden bu yana, buralarda yaşayanlar bunu dile getiriyorlardı ancak ısrarla, “Diğer kentlere yapılanlardan hangisi size yapılmadı?” yanıtı ile karşılaşıyorlardı.
Kamyonsa kamyon, yardımsa yardım, çadırsa çadır…
Oysa yardım kamyonlarının kent girişinde durdurulduğunu, iş makinelerine izin verilmediğini, bunları kendi olanaklarıyla getirenlerin mecburen diğer kentlere yönlendirmek zorunda kaldıklarını bizzat yaşayanlar anlatıyordu.
Yokluğu, çaresizliği, yalnızlığı ısrarla anlatıyorlardı.
Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu
Bir yıl geçti.
Sosyal Haklar Derneği İskenderun Temsilciliği, bir yıldır depremin kaydını tutuyor.
Temsilci, Avukat Bülent Akbay, hazırladıkları raporu, 6 Şubat yıldönümü etkinliklerinin hemen ardından açıklayacak.
Rapor sadece rakamların sıralandığı, sadece gazete haberlerinden toparlanmış bir derleme değil. Hatay’da depremin öncesinden başlanarak yaşanan ne varsa, bir biçimde kayda geçirilmiş.
Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu
En sondan başlamakta fayda var.
Derneğe birkaç gün önce gelen, çarpıcı bir bilgi.
6 Şubat’ta, başta Hatay Devlet Hastanesi ile İskenderun Devlet Hastanesi olmak üzere, hastanelerde yaşamlarını yitirenlerin bir bölümü biliniyordu.
Bazı özel hastanelerdeki hastaların, elektrik kesintisi nedeniyle öldükleri de…
Şimdi anlaşılıyor ki Hatay Kırıkhan’daki devlet hastanesinde de benzer içimde, elektrik kesintisi nedeniyle hastalar yaşamlarını yitirmiş.
Akbay, kendisine ulaşan, hastane yoğum bakımında yatarken yaşamını yitiren bir kişinin yakınının aktardıklarını anlatıyor. Tam sayıyı öğrenmeye çalıştıklarını ancak bilgilerin gizlendiğini…
Gelen bilgiye göre, jeneratörün devreye girmemesi nedeniyle yoğun bakımda yatan hastalar, bina yıkılmamasına rağmen hayatını kaybetmiş.
Günler sonra yakınları gidip cenazeleri almışlar…
Rapora bu son dakika bilgisi de ekleniyor.
Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu
Raporda, sorun yaşanan her alana ilişkin bilgiler var.
Misal, yıkım çalışmaları.
Yıkımın kuralsız biçimde yapıldığı, insanlar eşyalarını çıkarmak için uğraştıkları sırada bile yıkım yapıldığı anlatılıyor.
Örnek olarak, İskenderun’daki ağır hasarlı bir binanın yıkımının çocuklar okul bahçesindeyken yapılması veriliyor. Çığlıklar içinde kaçan çocuklar, buna rağmen devam eden yıkım…
Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu
Burun kıvrılan, uyarılara rağmen üzerinde durulmayan asbest riski.
Hatay’ın dört bir yanı moloz… Tarım alanları, dere yatakları, kent merkezindeki boşluklar.
Raporda, TURKAK akreditasyonu bulunan bir laboratuvarda incelenmek üzere Çevre Mühendisleri Odası tarafından; 2-3 Eylül 2023 tarihinde Hatay Antakya Serinyol, Antakya Merkez, Samandağ Yeşilköy, Samandağ Merkez ve Defne’deki moloz yığınlarından 45 numune alındığı, bunların 16’sında asbeste rastlandığı belirtiliyor. Öyle ki inceleme için iki günlüğüne bölgeye gelenlerin arabasında bile asbest numunesi bulunmuş.
Raporda, bu bilgi aktarılırken, geçen temmuzdaki hafriyat kamyonu ortala günlük sefer sayısının 2 bin 913 olduğuna dikkat çekiliyor.
Depremde hayatta kalanlar, kanser soluyor.
Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu
Raporda, sorular da var.
Depremin olduğu gün cep telefonu operatörlerinin 67 bina üstü istasyonundan 64’ünün yıkıldığına, afet için ek önlem alınmadığına dikkat çekiliyor.
Ve bununla birlikte, dönemin Ulaştırma Bakanı’nın BTK tarafından internet iletişiminde “bant daraltma” uygulamasına geçildiğini açıkladığı anımsatılıyor.
Bütün bunların nedeni soruluyor. Zaten cep telefonları çekmezken, en hayati anda neden “bant daraltma” yapıldı? Sorumluları belli mi?
Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu
Bir başka başlık… Kadınların yaşadıkları sorunlar…
Bir kadının anlatımları:
“Depremin birinci haftası dolduğunda yaşadığımız çadırda kendimden tiksinir hale geldim, içme suyu dışında suya hiç erişemedim ve kendimi biraz temiz hissetmek için saçlarımı kazıttım. Nefes alır olmaktan utanır hale geldik.”
Bir başkası:
“Reglsiniz, tuvalet yok, elinizi yıkayacak su ve sabun yok.”
Ve rapora aktarılan bir bilgi… Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği’nin 21 Ağustos ile 21 Eylül tarihinde Hatay’da yaptıkları saha çalışmasının sonuçları…
Anılan raporda 35 aile içi tecavüz vakasını incelemişler. 35 kadından çadır ve konteynerde cinsel ilişkiye zorlanan 26 kadın varken, çocukların yanında cinsel ilişkiye zorlanan 16 kadın (yüzde 45) tespit edilmiş. 35 kadının 26’sı (yüzde 74) ise bir başkasının cinsel ilişkiye zorlandığına dair duyuma sahip olduklarını söylemişler.
Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu
Hesap sorulmayan sorumlular…
Sadece hastanelere bakmak yeterli…
Rapora göre, 29’u bebek 80 kişinin yaşamını yitirdiği Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile ilgili soruşturmada sorumlular belirlendi ama tek bir kişi tutuklanmadı. Mağdurların dosyayı inceleme hakkı bile yok.
76 kişinin yaşamını yitirdiği İskenderun Devlet Hastanesi ile ilgili soruşturma da farklı değil. İfadeler bile alınmamış.
Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu
İktidarın kabul etmediği kayıplar bir başka başlık.
DEMAK ( Deprem Mağdurları ve Kayıp Yakınlarıyla Dayanışma Derneği), 142 kişi için resmi “kayıp” başvurusu yapıldığını belirtiyor.
Aile ve Sosyal Hizmet Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın ise, “Depremde kaybolan 1912 çocuğun bir tanesinin bile kayıp değildir” dediği anlatılıyor raporda.
Derneğin saha araştırmasına göre, İskenderun’da Kılıç ailesinden 3, Kamçılı ailesinden 3, Delen ailesinden 3, Dönmez ailesinden 4, Mursaloğlu ailesinden 3, Köse ailesinden 3, Koyuncular ailesinden 4, Karaveli ailesinden 3, Bahadırlı, Horşit ve Kırık ailelerinden 1’er çocuk kayıp. İskenderun Kaymakamlığı ise sadece İskenderun’da 11 kayıp olduğunu ve araştırmaya devam ettiklerini açıklamış aylar önce.
Kayıplar nerede?
Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu
Bir başka başlık… Cenazeler…
Raporda, yıkım ve arama çalışmalarının özensizliği nedeniyle insanların bedenlerinin parçalarının iş makinelerinin kepçelerinde sallandığı anımsatılıyor.
Her sokaktan “kayıp” sesleri yükselirken binaların enkazının kaldırılmaya başlandığı vurgulanıyor. İnsanlar cenazelerini ararken, molozdan demirlerin çıkartılmaya başlandığının, demirlerin ne kadar değerli olduğunun altı çizilerek.
Demirlerin hızla toplanması sevdasından dolayı, zeminler düzleştirildikten sonra tüm arama faaliyetlerinin durdurulması örnek gösteriliyor yapılanlara.
Bu nedenle kayıpların arttığı, insanların yakınlarının ölmediğine inanmaya başladığı da vurgulanıyor.
Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu
Bir örnek veriliyor.
Depremde Eda apartmanında 5 yakınını kaybeden Z.A. “Enkaz çalışmaları bitince 5 yakınımızı bize teslim ettiler. İki ay sonra eniştemin ve teyzemin cesetlerinin bir başkasına ait oluğunu söyleyen yetkililer mezarları açtırdılar. Oradan iki bedeni alıp gittiler. Beş ay sonra teyzemin kimsesizler mezarlığında olduğunu bildirdiler. Ruh halimiz paramparça. Teyzemi hala kimsesizler mezarlığından almadık. Belki eniştemiz de bulunur ikisini aynı zamanda alırız diye düşündük. Bir yıl oluyor ve eniştem S.H ise hala kayıp. Ne yapacağımızı bilemiyor haldeyiz” diyor.
***
Çadır ve konteynerlerde bir yılda tam 211 yangın çıkmış. Sadece Hatay’da bu yangınlarda
4’ü çocuk en az 5 kişi hayatını kaybetmiş. Neredeyse her güne bir yangın düşmüş.
Yangın olmadığında sel…
Sel olmadığında susuzluk.
Su olduğunda evsizlik…
Bir yıldır süren bir cehennem.
Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu
Hatay garip ve mahzun, doğru…
Öyle olduğunu, olacağını, bunun tesadüf olmadığını söylüyorlardı…
Kayıtlar da bunu söylüyor.
Ve bütün bunlara karşı sandık işaret ediliyor.
Bülent Akbay’ın söylediği akla geliyor tam o anda…
“İki ayrı dünyayı yaşıyoruz onlarla. Aynı dünyada değiliz.”
Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu
Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu
/././
Yara sarılan bir şey midir?
Tam kalbinden hasar almış ama hayatta kalmış bu binalarda yaşayan insanların derdi, bir daha burada yaşayamamak korkusu
Antakya | Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu
Birinin gelmemesi ya da çekip gitmesi ile eksilen ve kalabalığa rağmen keyfi kaçan sofralar gibi Antakya'nın merkezi…
Asi Nehri'nin iki yakasındaki yıkıntıları kapatmak için konulan paravanların üzerinde tıpkı Maraş'taki gibi Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı'nın hazırladığı görseller var. Ancak Maraş'tan farkı, bu görsellerde kentin kalbi tam olarak, bütününü gösterecek biçimde resmedilmiyor. Öylesine büyük bir boşluk, öylesine büyük bir yıkım var ki kentin kalbinde, görsellerde tek bir binanın, tek bir anıtın yeni hali veriliyor. Bütününü görebilmek, şimdiden tasvir edebilmek mümkün değil. Ve zaten yenisi de eskisi değil.
Asi Nehri | Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu
Tarihi Antakya olarak bilinen evler yerle bir. Çok azı, enkaz halinde ayakta. Üzerine barkod yapıştırılan binalar bir biçimde restore edilecek. Arkadaşını kaybetmiş, anlamını yitirmiş bir hüzünle boşluğun ortasında duran bu tarihi binalar yine de buruk bir umut veriyor. Yeniden eskiye yakın bir görüntüye sahip olma umudu
Ancak umut neşeli ve inançlı olmalıdır değil mi? Başka türlü bir umudu gerçek kılacak taşları nasıl dizersiniz?
Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu
Defne'ye bağlı Armutlu, Elektrik mahalleleri de sahip olduğu hayatı geri dönülmez biçimde kaybeden, tek bir hayat yaşamanın anlamsızlığına isyan eden bir insan gibi çaresiz.
Boşluk, boşluk, boşluk…
Hatay'da Antakya ve Defne'nin neresine baksanız bunu görüyorsunuz. Ve boşluğun büyüklüğünü gösterir biçimde ayakta kalmış, üzerine boya ile "orta hasarlı", "az hasarlı", "yıkılmayacak", "lütfen dokunmayın, hasarsız" yazılmış binalar.
Tam kalbinden hasar almış ama hayatta kalmış bu binalarda yaşayan insanların derdi, bir daha burada yaşayamamak korkusu.
Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu
Bütün bu mahalleler "rezerv alan" ilan edilmiş durumda.
Rezerv alan ilanı, idareye, binanın durumuna bakmaksızın kamulaştırma, yeniden imar etme hakkı tanıyor.
Ancak buradaki insanların yeniden yapılacak binalarda yeniden daire sahibi olabilecek olanakları yok.
Kredi verseler bile yok.
Bu nedenle ayakta kalan binaların yıkılmasını istemiyorlar.
Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu
Ancak "az hasarlı", "orta hasarlı" raporu veren binaları güçlendirmek için de harekete geçemiyorlar.
Zira kendilerine bilgi verilmiyor.
Binalar yıkılacak mı? Güçlendirmek için bu binalara para harcasalar yıkımı engelleyebilirler mi?
Bilmiyorlar.
Bir zamanlar bu binalarda yaşayanlar, ayakta kalan binaları kontrol etme zorunluluğu hissediyorlar. Zira depremin üzerinden bir yıl geçmesine rağmen kentte hırsızlık bitmiş değil.
Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu
Orta hasarlı bir binaya girdiğinizde merdiven demirlerinin, elektrik kablolarının, ısıtma kazanının çalındığını görüyorsunuz.
Bazı evlerde eşyalar olduğu gibi duruyor. Çıkartılmayan bu eşyaların da çalınmasından korkuyorlar.
Yıkılıp yıkılmayacağını bile bilmedikleri binaların önünde bu nedenle nöbet tutma gereği duyuyorlar.
Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu
Yakınlarını bulamayanlar ellerinde kayıp ilanları dört yandalar.
Kiminin yakını enkazdan çıkmamış, kiminin yakını hastaneye gittikten sonra kaybolmuş, kiminin yakını için ölüm kaydı tutulmuş ancak cenazesi ortada yok.
Bu insanlar DNA eşleşmesinden kayıp ihbarına, MOBESE incelemesinden el ilanına kadar her yolu deniyorlar.
En azından bir mezar, en azından bir haber, en azından bir bilgi almak istiyorlar ama yok, olmuyor.
Ve yakınlarının "ölü" sayılması en büyük endişeleri.
Ölüp ölmediğini bilmeden "ölü" sayılmaları, kayıttan düşülmeleri halinde bir daha hiçbir biçimde bilgi de alamayacaklarını düşünüyorlar.
Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu
Adalet mücadelesi verenlerin de kalbi kırık.
Çok az sayıda dava "olası kast" düzenlemesinden açılmış. Bu düzenleme uyarınca dava açılsa, sorumlular cinayet işlemiş gibi ceza alacaklar. Ancak bu maddeden açılmıyor davalar.
Bazı davalar ise hiç açılmıyor.
Tarım arazisine bina izni verilmesi, kaçak kat çıkılması, kolonların kesilmesi ve denetlenmemesi, bütün bu usulsüzlüklere rağmen ruhsat verilmesi, ruhsatı olmayanların affedilmesi…
Tüm bunların sorumluları hakkında tek bir işlem yapılmış değil.
Davalar yıkılan binaların isimleriyle anılıyor.
Simge haline gelen binalarla ilgili davaların daha yakından izlenmesinden, diğer davaların takip edilmemesinden de yakınıyorlar.
Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu
Bitmiyor saymakla…
Depremin yıldönümü yaklaştıkça idarenin emriyle, özellikle görünür caddelerdeki çadırların sökülmesinden şikayet ediyorlar.
Konteynerde kalan ancak eşyalarını çadırda muhafaza eden pek çok kişinin çadırı yırtılıp atılmış. Çadırların hala durduğunun görülmesi, bu görüntünün verilmesi idareyi rahatsız ediyor.
Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu
Tarım arazilerinin rezerv alan ilan edilerek burada kent merkezinden uzak binaların yapılmasına kuşkuyla bakanlar var.
Öncelikle zeytinliklerin imara açılmasından yakınıyorlar.
Ve ardından buralarda bina yapılmasıyla kentin demografisinin değişeceğini söylüyorlar.
Antakyalıların, Defnelilerin bulundukları yerlerden uzaklaşmak istemediklerini ancak mecbur bırakıldıklarını anlatıyorlar.
Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu
Evlerde yaşamak zorunda kalanlar korku içinde. Bitmek bilmeyen artçı depremler sağlam binaları bile zorluyor.
En sağlam yapıların kiraları alıp başını gitmiş.
Konteynerden ne zaman çıkacağını bilmeyen insanlar artık bir ev istiyorlar ancak umutları iyiden iyiye tükenmiş.
Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu
Hatay, diğer deprem kentlerinden farklı. Kalbi hâlâ çok daha yavaş atıyor.
Asi Nehri'nin üzerindeki köprü ışıklarla aydınlatılmış.
Hemen köprünün başında yaşlıca bir adam nergis satıyor.
Arkasında yıkık dökük binalar, enkaz.
Alışkanlıkla akan Asi Nehri…
Hatıraları anımsatacak insan sayısı az.
Işıklar ölgün, sokaklar ıssız, boşluk derin.
Sarsan da kanayacak.
Yara açık, görünüyor.
/././
Ümmügülsüm Nine ve Maraş’taki boşluk
Maraş’ta öylesine büyük bir çalışma yürütülüyor ki, bilmeyen bir yıl önce bu kentte büyük bir deprem yaşandığına, binlerce insanın öldüğüne, on binlerce insanın evsiz kaldığına asla inanmaz
Ebrar Sitesi | Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu
Maraş’ın ortasındaki dev boşlukta iş makineleri harıl harıl çalışıyor.
Çok değil, bir yıl önce, 6 Şubat gecesi, bu iş makineleri için feryatlar yükseliyordu bu boşluktan. Bir tanesi için, birkaç dakika gelmesi için.
Kentin kalbi konumundaki Azerbaycan Bulvarı ile Trabzon Caddesi’nin dört bir yanında Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı’nın dev paravanları dev boşluğu kapatıyor. Üzerindeki resimlerde mutlu aileler, kent merkezinin bürüneceği yeni görünümün içerisinde mutlu mesut dolaşırken resmedilmiş. Maraş’ın eski halini bilenler için gerçekten hayal gibi bir kent merkezi görünümü bu. Havuzlar, yeşil alanlar, yepyeni, alçak katlı binalar, yatay mimari…
Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu
Depremden birkaç ay önce, Maraş’ta 7,5 şiddetinde deprem olabileceği öngörüsüne dayanarak tatbikat yapılırken akla gelmemiş miydi yorgun, bitkin o binaları yenilemek… Gelmemişti, gerek görülmemişti, bir şey olmaz denilmişti belli ki. Resmî rakamlara göre 12 bini aşkın insanın öldüğü kentte bunları şimdi mesele eden çok fazla kişi yok gibi.
Savcılıklar misal, böyle bir sorunun yanıtını hiç merak etmiyor. İdari yetkililer ve siyasiler de…
Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu
Merkezden 500-600 metre aşağıya doğru yürüdüğümüzde ışıl ışıl bir AVM karşılıyor sizi. Depremde de ayakta kalan yapılardan.
Kalabalık, neşe içerisinde oturuyor AVM’nin önündeki kafelerde.
Önlerinden geçip biraz daha yürüdüğümüzde bir başka boşluğa geliyorsunuz.
Ebrar Sitesi’nin boşluk kelimesini anlamsız kılan boşluğu.
AVM’deki yaşayan Maraş’ın aksine ölmüş bir Maraş var bu büyük alanda.
Ebrar Sitesi’nin boşluğu konusunda henüz bir karar verilmiş değil.
Bina yapılması zor zira yüzlerce insanın can verdiği bu alan hem depreme karşı dayanıklı değil hem de yakınlarını kaybedenlerin tepkilerini gözardı ederek bunu yapmaya çok da olanak yok.
Ancak yakında rezerv alan ilan edileceği, arazinin kamulaştırılacağı söyleniyor.
Ebrar Sitesi’nin bulunduğu boşluğun çevresi de paravanlarla kapatılıyor.
Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu
Maraş’ın dağa, tepeye doğru kurulmuş, lüks sitelerin de bulunduğu 12 Şubat Mahallesi, depremde ayakta kaldı. Burada hayat, olağan biçimde akıp gidiyor.
Daha dar gelirli kesimin yaşadığı, Maraş’ın aşağı kısmındaki Dulkadiroğlu Mahallesi’nde ise yıkım büyüktü.
Buradaki ağır hasarlı binaların büyük bölümü yıkılmış, enkaz temizlenmiş.
Ancak mahkemelik olan ağır hasarlı binalar ayakta.
Orta hasar raporu verilen binalar da…
Garip biçimde bazı hasarlı binaların altında dükkanlar hiçbir şey olmamış gibi çalışıyor.
Ve daha garibi, mahkemelik olan ve bu yüzden yıkılamayan kimi binalarda gece ışıklar yanıyor.
Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu
Maraş’ta öylesine büyük bir çalışma yürütülüyor ki, bilmeyen bir yıl önce bu kentte büyük bir deprem yaşandığına, binlerce insanın öldüğüne, on binlerce insanın evsiz kaldığına asla inanmaz.
Kent merkezi sil baştan inşa ediliyor, kent yenileniyor sanabilir buraya ilk kez gelen biri.
Elbette normalleşmek, geride bırakmak, yaraları sarmak mühim.
Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu
Ancak hiç olmamış gibi davranmak, unutturmak, tam da anımsanması gereken yerde unutturmak, unutulmasını istemek başka, vahim bir anlama geliyor.
Ders almamak, başka kentlerde önlem almamak, sorumluları cezalandırmamak bu unutturmanın sonu.
Akışına bırakmak…
Belki de tam bu yüzden, unutmamak için, neden bunların yaşandığını anımsamak için belki de Maraş’ın orta yerine bir deprem anıtı gerekiyor. Kimse bir daha aynı suçları işlemesin diye…
Depremin "yıkılmayan simgesi" Kahramanmaraş İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) binası, "rezerv alanı" nedeniyle yıkım tehlikesiyle karşı karşıya | Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu
Ebrar Sitesi’nin simgesi, günlerce, gecelerce enkazın başından ayrılmayan Ümmügülsüm Nine'ydi.
Her sabah 6’da kurtarma çalışmalarını izlemeye gelen, çalışmalara ara verilene kadar oradan ayrılmayan Ümmügülsüm Emlik, 80 yaşında evlat acısı yaşadı. Oğlu Dursun Emlik, gelini Esma Emlik, torunları Ökkeş ve Hayrunnisa Emlik Ebrar Sitesi’nde yaşıyordu.
Günlerce bekledikten sonra sadece torunu Ökkeş’in cenazesine kavuşabildi. Depremden iki ay sonra gelini Esma Emlik’in kimsesizler mezarlığına defnedildiği ortaya çıktı.
Ve aylar sonra oğlu ile diğer torununun haberini de alabildi. Diğer kayıp yakınlarının aksine kayıplarını bulabildiğine şükrediyordu artık.
Ümmügülsüm Emlik, depremin ardından enkaz başında beklerken, 23 Şubat 2023 | Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu
Artık iyiden iyiye güçten düşen Ümmügülsüm Nine, Ebrar Sitesi ile ilgili duruşmaya gidemedi.
T24 ekibinden Özgür Zeren’le yeniden geldiğimiz Maraş’ta Ümmügülsüm Nine'nin sağlığını da merak ediyoruz. Oğlu ve torunları, depremden bahsetmemeye çalışıyor yanında, “unutmuyor ya biz üzmek istemiyoruz” diye ekleyerek.
“Çok yorgunum” diyor telefonda Ümmügülsüm Nine.
“Sanki suçu olanlar hesap mı verecek oğlum?” diye soruyor, hemen ardından gazetecilere, hesap soran avukatlara, yaşananların peşine düşenlere dua ediyor.
“Biz bulduk çocuklarımızı, mekanları cennet olsun. Bulamayan var. Ama niye yaptılar o binaları oraya, niye böyle oldu benim aklım almıyor. Gör bak yine öyle bina yapacaklar, yine oraya yapacaklar” diyor sonra.
Fotoğraf: Gökçer Tahincioğlu
Maraş normale dönmüş büyük oranda ve dönüyor ama hayatları bir daha normale dönmeyecek binlerce insan adalet arayışını sürdürüyor.
O adaletin sağlanması, yeni ve cıvıl cıvıl kent merkezlerinden, ışıltılı AVM’lerden, hafızayı silmek için kullanılan iş makinelerinden çok daha mühim.
Ve bunu da bir gecede bütün yaşamları değişenler gayet iyi biliyor.
TIKLAYIN - T24 deprem bölgesinde | En acı bekleyişin hikâyesi: Ebrar Sitesi
(T24)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder