21 Mart 2024 Perşembe

T24 KÖŞEBAŞI - 21 MART 2024 -

 

Tahrik indirimi, tahrik olma hakkı bulunmayanlar ve tahrik olmamayı öğrenmek (Gökçer Tahincioğlu)

Kendi takımı, kendi partisi, kendi yakınları benzer bir muameleye maruz kalsa bugün söylediklerinin tam aksini söyleyecek koca koca insanlar, olta hareketinden gülümsemeye, saha içinde eğlenmekten koşarak soyunma odasına girmemeye kadar bin bir tane mazeret bulup savunmaya çalışıyor.

Trabzonspor-Fenerbahçe maçından sonra bütün memleket, aslında çok da farkında olmadan, memleketin en sancılı konularından birini tartışıyor.

"Tahrik."

Gazeteci Fatih Altaylı, olaylara Fenerbahçeli futbolcuların saha ortasındaki uzun sevinç gösterisinin yol açtığı yönündeki konuşmasına gelen, "Kadının kıyafeti açık diye taciz edilmesiyle bu dediğinin ne farkı var" tepkisini kısmen haklı buldu misal. Ancak "çok da haklı olmadığını" ekleyerek. Ve durduğu noktayı "makul" ile açıkladı.

Ancak tam da bu görüşlerini yakından ilgilendiren başka sözleri de var Altaylı'nın…

Selçuk Üniversitesi'nde Ramazan nedeniyle öğrenci yemekhanesinde kahvaltı ve öğle yemeğinin kaldırılmasını eleştirerek, anayasal haklardan söz ediyor Altaylı.

Son derece haklı bir biçimde…

Sadece Selçuk Üniversitesi'nde değil, taşra üniversitelerinin büyük bölümünde, oruç tutanlar, yemek yiyenlerden, özellikle sigara içenlerden rahatsız olduklarını sürekli ifade ediyorlar. Tutmayanların dayak yemesine ve hatta bıçaklanmasına dair onlarca örnek var.

"Makul" bakış açısıyla bakıldığında, Ramazan'da kampüste sigarayı da uzun uzadıya içmemek gerekiyor… Ya da oturup tam bir öğün yemeği yememek…

* * *

Özellikle Türkiye gibi ülkelerde "tahrik" başa bela bir kavram.

Sivas Katliamı'na dönelim…

İlk mahkeme kararları, o günün gazeteleri ve bugün hâlâ birileri, Aziz Nesin'in Salman Rüşdi'nin Şeytan Ayetleri kitabının basılmasından sonra Sivas'a çağrılmasını ve Kültür Merkezi'nde konuşturulmasını, "tahrik" olarak nitelendiriyor.

"Tahrik" olanların, Madımak Oteli'ni ateşe verip 33 kişinin ölümüne neden olmaları uzun yıllar Aziz Nesin'le açıklandı. Bu görüşe sıkı sıkıya sarılan binlerce insan var.

Ve Şeytan Ayetleri, bugün hâlâ Türkiye'de basılamıyor.

* * *

Bırakın açık giyen kadının taciz edilmesini…

Kadınların öldürüldüğü birkaç davanın duruşmalarını izleyin.

Bir başka erkekle konuştuğu için, cep telefonuyla mesajlaştığı için, yürüdüğü için, oturduğu için, kalktığı için tahrik olduğunu söyleyen ve bu nedenle indirim alan yüzlerce erkek göreceksiniz.

Ve kıyafetiyle, gülüşüyle, konuşmasıyla "tahrik ettiği" için tecavüze uğrayan, taciz edilen, yaralanan, öldürülen yüzlerce kadın…

* * *

Hrant Dink cinayetinin, Rahip Santoro cinayetinin köklerine bir bakın ya da. Ya da Zirve Yayınevi katliamı dosyasına… Verilen ilk ifadelere…

Hemen hepsinde tahrik edildiğini söyleyen gençlere, hassasiyetlerinden dolayı kendini tutamadığını söyleyenlere denk geleceksiniz.

Kolayca tahrik olabilen, tahrik olduğunda her şeyi yapabileceğini düşünen insanların ülkesi…

* * *

Ama herkes için bu hak yok tabii…

Mesela federasyon tarafından ismi "sakıncalı" bulunmayarak kabul edilmiş, profesyonel liglerde oynayan Amedspor'un varlığı kimileri için meşru bir "tahrik nedeni".

Yeşil kod adlı katil Mahmut Yıldırım posterleri açmak, Beyaz Toros pankartlarıyla stada girmek serbest… Ve bu nedenle, bizzat yakınınız bu kişi tarafından öldürülmüş olsa bile tahrik olamazsınız.

İsmi zaten bahane… Diyarbakırspor ligdeyken de sahalar hamasetten ve şiddetten geçilmiyordu zaten.

Ramazan ayında sigara içer, yemek yerseniz ya da fotoğraf paylaşırsanız birilerine saygısızlık yapmış oluyorsunuz, bir lise türü olan "imam hatipler" konusunda espri yaparsanız tutuklanıyorsunuz, bazı isimleri, bazı kentleri eleştiriyi bırakın ağza bile almak mümkün değil.

Ancak aksi olduğunda, size hakaret edildiğinde, en üst perdeden ağza alınmayacak sözler söylendiğinde bırakın tahrik olmayı, kötü hissetmeye bile hakkınız yok.

* * *

Son yaşananlar ülkedeki bu durumun aynası.

Kendi takımı, kendi partisi, kendi yakınları benzer bir muameleye maruz kalsa bugün söylediklerinin tam aksini söyleyecek koca koca insanlar, olta hareketinden gülümsemeye, saha içinde eğlenmekten koşarak soyunma odasına girmemeye kadar bin bir tane mazeret bulup savunmaya çalışıyor.

Farklı bir statta bunlar yaşansa roller tamamen değişecekti. Adalet ve vicdan duygusu bütünüyle ortadan kalkmış durumda.

Olta yapılınca tahrik hakkı var ama yerde tedavi görürken yüzüne para atılıp kan içinde kalınca yok…

Ne kadar tanıdık…

Oysa bakılacak ilk yer bu kadar kolayca "tahrik" olunmasına kimlerin ve nelerin yol açtığı… Ardından yapılacak olan, insanlara şiddet eylemlerinin tahrikle açıklanamayacağını ısrarla anlatmak… Tahrik olma nedenlerini değil…

"Buradan böyle çıkamazsınız", "buraya böyle giremezsiniz", "bizim olduğumuz yerde bu olmaz" gibi tehditlerin zeminini çekip almak. Özerk bölgeler ilan etmek yerine şiddetin temeline inip, bunu çözmek.

Bütün bunlara "ama kafasına vurdu, ama şunu yapsaydı" diyenlere "tahrik olmuşlardır" yanıtını vermek de kolay.

Ama bir makul aranıyorsa, önce asıl meseleyi, sonra buna bağlı çıkan meseleleri konuşmak makul olan. Sonra devamındaki bütün şiddet eylemlerini de makul biçimde konuşabiliriz.

İşte bu nedenle önce, bu ülkenin elinden "tahrik" gerekçesini çekip almak gerekiyor.

* * *

Çağlayan saldırısı ve soru işaretleri

Çağlayan Adliyesi'ne yönelik, DHKP-C'nin yapmak istediği silahlı saldırı hatırımızda. İki örgüt üyesinin öldürüldüğü eylemde, suçu oradan geçmek olan bir kadın, Dilfinaz Karataş hayatını kaybetti.

Olaydan hemen sonra operasyon yapıldı. 50'yi aşkın isim tutuklandı. Bu kadar hızlı bir biçimde tutuklananlar kimler, hangi gerekçeyle tutuklandı, bakılmadı bile…

Tutuklananlardan Ayten Öztürk, yakalandığı dönemde, bir işkence merkezinde sorgulandığı iddiaları ile gündeme gelmişti. Öztürk, uzun zamandır ev hapsindeydi ve kontrol altındaydı.

Tutuklanan avukatlar da var. Uzun süredir cezaevinde olan Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı Selçuk Kozağaçlı'nın eşi Betül Vangölü Kozağaçlı, cezaevinden yeni çıkan Didem Baydar Ünsal.

Tutuklamaya sevk yazıları ve sorgu tutanaklarında, örgütün yöneticileri olduklarına dair genel ifadeler sıralanmış. Öztürk, sorgusunda ev hapsindeyken nasıl böyle bir planlama yapabileceğini sormuş… Betül Kozağaçlı, bir avukat bürosunda olması dışında ne suçu olduğunu, bürodan erken çıkmış olsa yine suçlanıp suçlanmayacağı sorusunu yöneltmiş. Elbette sorular yanıtsız.

Sevk yazılarında örgütün sivil alan yapılanması sıralanmış ve bu alanlarda faaliyet gösterildiği iddia edilmiş. Tutuklama kararları da böyle verilmiş. O zaman akla sorular geliyor. 

Bütün bunlar biliniyorsa ve elde istihbari bilgiler varsa, neden böyle bir eylemin yapılması beklendi? 

Bu kadar insan bir anda nasıl tespit edildi? 

Böyle bir bilgi yoksa, kamuoyunun, aynı adliyeye yönelik saldırılar da bilinirken, son saldırıyla ilgili somut bağlantıları insanların öğrenme hakkı yok mu? 

Soruşturmalara göre mi hassasiyetler değişiyor yoksa gerçekten somut bilgilere göre mi hareket ediliyor?

                                                        /././

Takke düştü, kel görünüyor(Mustafa Durmuş)

İsrail çimento ihtiyacının yüzde 95'ini Türkiye'den karşılıyor ve bu müşteriler arasında İsrail Savunma Bakanlığı da yer alıyor. TÜİK'e göre, İsrail'e çimento ihracatı 2023 yılında toplam 174 milyon dolar olarak gerçekleşirken, bu rakamın 6,39 milyon dolarlık kısmı 7 Ekim'den bugüne kadar kaydedildi.

Yerel seçimler yaklaştıkça özellikle de Saadet ve Yeni Refah gibi Milli Görüş temelli siyasal partilerin sözcüleri iktidarı ve Erdoğan'ı Saray'ın izlediği İsrail politikası üzerinden eleştirmeye devam ediyorlar.

İşin gerçeği haksız da değiller zira siyonist İsrail devleti ve siyasi geleceğini Filistin halkını yok etmeye endekslemiş olan İsrail Devlet Başkanı Netanyahu, tüm dünyanın gözü önünde soykırıma devam ediyor.

Batı destekliyor, Arap devletleri sessiz, Türkiye ikircikli

Başta ABD ve Avrupa ülkeleri olmak üzere Batı dünyası büyük ölçüde bu soykırıma göz yumarken, hatta bazıları İsrail'e para ve silah desteği sağlarken, Arap ülkeleri sessiz kalıyor.

Türkiye ise her zamanki ikircikli konumunu sürdürüyor. Türkiye'nin ve Erdoğan'ın durumu tam olarak "aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık" örneğindeki gibi bir durum. Öyle ki İsrail'e yaptırım uygulamaya kalksa, bu ülkeye ciddi boyutlarda sivil ve askeri malzeme ve ürün satan, başta kendi sermaye tabanı olan MÜSİAD sermayesi olmak üzere Türk sermayesinin ticari çıkarları zedelenecek ve ayrıca ABD bundan rahatsız olacak. Diğer yandan tavır almasa ülkedeki İsrail karşıtı seçmeni karşısına alacak ki yerel seçimler öncesinde bu ciddi bir risk oluşturduğundan bunu hiç istemiyor.

"Karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar"

Bu yüzden de "karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar" misali söylemde Netanyahu'nun kişiliğinde İsrail sert biçimde kınanıyor, eylemde ise İsrail ile Türkiye arasındaki ticaret hızlanarak artıyor.

Diğer yandan İsrail devletince öldürülen Filistinli sayısı 23 bini aştı ve bunun yarısından fazlasını elinde silah olmayan masum Filistinli kadınlar ve çocuklar oluşturuyor.

Dahası, Birleşmiş Milletlere göre, Gazze'de 1,1 milyon insan (nüfusun yarısı) gıda kaynaklarını ve açlıkla başa çıkma kapasitelerini tamamen tüketmiş durumda. Felaket boyutunda açlıkla (IPC Aşama 5) mücadele ediyor. Sadece temel gıda ihtiyaçlarının karşılanması için her gün en az 300 kamyonun Gazze'ye girmesi ve özellikle kuzeyde gıda dağıtımı yapması gerekiyor ama yılbaşından beri sadece 9 konvoya izin verildi. (1)

"Konuşmak bedava ama para kaybetmek maliyetli" 

18 Mart 2024 tarihinde Monthly Review adlı bir dergide yukarıdaki başlıkla bir makale yayımlandı. (2)

Bu makaleye göre, Ankara ve Tel Aviv arasında kamuoyuna yansıyan siyasi gerilimlerin ticari cephede hiçbir olumsuz etkisi olmadı. Zira Ankara için siyasi ve ekonomik hedefler insani kaygıların önüne geçiyor. Ankara, halktan gelen Gazze'de yaşanan soykırıma yönelik yaygın öfkeye ve ikili ilişkilerin tamamen kesilmesi çağrılarına rağmen, İsrail ile Türkiye arasındaki ticaretin devam etmesine izin veriyor.

"Erdoğan'ın hesaplarını anlamak zor değil: Türkiye şu anda ekonomik bir krizle boğuşuyor ve toparlanmasını sağlamak için İsrail yanlısı Washington ve AB ile bağlarını güçlendirmeye büyük yatırım yapıyor".

İÇDAŞ ve MÜSİAD başrolde

Türkiye ile İsrail arasındaki ticaret savaştan bu yana artmakla kalmadı, aynı zamanda ticaret ve nakliye işlemlerinin çoğu Erdoğan tarafından desteklenen bir grup olan Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneğine (MÜSİAD) bağlı şirketler tarafından yürütülüyor.

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) verilerine göre, Türkiye'nin İsrail'e ihracatı 2000'li yılların başında 1,4 milyar dolar iken, bu beş kat artarak 2023 yılında 5,1 milyar dolara ulaştı. Ayrıca Türkiye, İsrail'in en çok ithalat yaptığı ilk dört ülke arasında yer alıyor.

Ulaştırma Bakanı Abdülkadir Uraloğlu, gazeteci Kemal Öztürk ile yaptığı bir söyleşide 7 Ekim - 31 Aralık 2023 tarihleri arasında Türk limanlarından İsrail limanlarına günde ortalama 8 sefer olmak üzere 701 geminin hareket ettiğini açıkladı. Bu sayı, doğrudan Türk limanlarından İsrail'e giden 480 gemiyi ve İsrail'e giderken Türkiye'ye yanaşan üçüncü ülke limanlarından gelen 221 gemiyi kapsıyor.

Çelikten enerjiye, sebzeden otomobile…

Türkiye, İsrail'in çelik, çimento, sebze, meyve, otomobil ve elektrikli ev aletleri gibi kritik ihtiyaçlarını karşılamaya devam ederken, Zorlu Holding de işgal devletindeki enerji yatırımları sayesinde İsrail'in elektrik ihtiyacının yüzde 7'sini karşılıyor.

Türkiye, İsrail'in çelik ithalatının yüzde 65'ini karşılarken, MÜSİAD'a bağlı çok sektörlü Türk holdingi İÇDAŞ, işgal devletine ihracat yapan kilit firmalardan biri olarak dikkat çekiyor. Sadece 7 Ekim'de Gazze savaşının başlamasından bu yana İÇDAŞ İsrail'e 50.000 ton çelik sevk etti.

Bu çeliğin bir kısmı İsrail'in askeri sanayisinde, bilhassa yoğun nüfuslu Gazze bölgesini yok etmek ve komşu Lübnan ve Suriye'ye saldırmak için kullanılan mühimmat üretiminde kullanılıyor. Özellikle, ICDAS 2023 yılında 64 ve 7 Ekim'den sonra 9 sevkiyatla Hayfa limanına çelik ihracatını hızlandırdı. TİM'in verilerine göre İÇDAŞ Ocak 2024'te 35 milyon dolar, Şubat ayında ise 38,5 milyon dolar değerinde çelik ihraç etti. Öyle ki İsrail'in 69'ncu kuruluş yıldönümü münasebetiyle düzenlenen bir törende İÇDAŞ, Türkiye'den İsrail'e en fazla ihracat yapan şirket olarak onurlandırıldı.

Türk çimentosu İsrail ordusuna satılıyor

Buna ek olarak, İsrail çimento ihtiyacının yüzde 95'ini Türkiye'den karşılıyor ve bu müşteriler arasında İsrail Savunma Bakanlığı da yer alıyor. TÜİK'e göre, İsrail'e çimento ihracatı 2023 yılında toplam 174 milyon dolar olarak gerçekleşirken, bu rakamın 6,39 milyon dolarlık kısmı 7 Ekim'den bugüne kadar kaydedildi.

İsrail'e çimento ihracatı yapan önde gelen Türk firmaları arasında Akçansa, Limak, Oyak, Nuh Çimento ve Eren Holding yer alıyor. MÜSİAD üyesi olan Eren Holding özellikle 7 Ekim'den bu yana İsrail'e 200.000 tonun üzerinde çimento ihraç etti.

Kısacası artık "takke düştü kel görünüyor…"

Dipnotlar:

(1) https://www.wfp.org/news/famine-imminent-northern-gaza-new-report-warns (18 Mart 2024).

(2) https://mronline.org/2024/03/18/the-turkiye-israel-trade-boom-talk-is-cheap-but-money-talks (18 Mart 2024).

(T24)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder