Seçim ve geçim(Çiğdem Toker)
Bursa mitinginde Erdoğan emekli maaşlarını Temmuz ayında, yılın 6 ayındaki enflasyona göre tekrar "masaya yatıracaklarını" söylemiş. Yepyeni bir müjde gibi..
İki gün sonraki yerel seçimlerde, en önemli belirleyici parametrelerden birinin emekli kesimin oyu olduğu, siyasi gözlemciler tarafından sıklıkla dillendiriliyor. Tıpkı geçen yılki genel seçim ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde olduğu gibi.
Bu öngörü, emeklinin sandığa gidip gitmeyeceği kadar, gitmesi halinde kullanacakları tercihi de kapsıyor. Yani kullanacağı oy, haysiyet kırıcı bir beklenti sarmalına itilip, mahkum edildiği yoksulluğun hesabını sormaya mı dönük olacak yoksa "Reis ne eylerse güzel eyler" mi diyecek… Sorunun yanıtı bugünden net olarak verilemiyor. Doğaldır ki her iki ihtimal de tabloya etki edecek önemde. Aslında sandığa gitmeme riski, emeklilerden ziyade genç seçmen nüfusu için daha belirgin bir ihtimal olarak gösteriliyor ancak motivasyonları genç seçmenle aynı olmasa da emekli kesimden de oy kullanmayacağını söyleyenleri duyuyor ve görüyoruz.
* * *
Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu görüşü yabana atmıyor olacak ki, son günlerde yaptığı bütün miting ve seslenişlerde emeklilere düzenli olarak mesaj veriyor.
(Cumhurbaşkanının yerel seçimde sahaya inmesini normalleştirdiğim sonucu çıkmasın bu ifadeden.)
Gerçi bu mesajlar maaşların nasıl iyileştirilemeyeceğine yönelik gerekçelerle dolu. Ve emeklinin refahına katkısı yok ama belli ki Erdoğan'ın konuşma metinlerini hazırlayan ekip, öyle ya da böyle bu konuyu metne dahil etme ihtiyacında. Dahası, aklı başında kimseyi razı edemeyecek argümanlarla bezeme pahasına yapıyorlar bunu. Muhtemeldir ki emeklilerin sürüklendiği yoksulluğun, insanlık onuruyla bağdaşmayan koşulların, uzayıp giden ucuz gıda sırası görüntülerinin iktidara biat etmeyen medya bültenlerinde ilk gündem maddesi oluşu etkili bunda da.
Misal, Bursa mitinginde ne diyor Erdoğan? Dünyada ekonomileri zorlayan en büyük şey enflasyonmuş. Dünyada... Yani biz de bu dünyanın bir parçasıyız ve uzakta birilerinin sebep olduğu enflasyondan biz de etkileniyoruz. Sık sık Avrupa ve Amerika'nın da enflasyonu kontrol altına almaya çalıştığını söylüyor. Söylüyor ki, bu yüksek enflasyonda 22 yıldır ülkeyi yöneten iktidarın, partili Cumhurbaşkanlığı denilen sistemin, faiz kararını İslami referanslarla izah ettiği dönemlerin faturası bulanıklaşsın.
Erdoğan Bursa mitinginde
Temmuz'da masaya yatacak-mış
Erdoğan'ın siyasi kariyerinde en başarılı olduğu yönlerden biri, zaten uygulanagelen, zaten bilinen bazı konuları, kendi politik başarısı veya yeni bir durum gibi sunarak kitleleri ikna edebilmesi, daha doğru anlatımla rıza üretebilmesidir.
Bursa mitinginde Erdoğan emekli maaşlarını Temmuz ayında, yılın 6 ayındaki enflasyona göre tekrar "masaya yatıracaklarını" söylemiş. Yepyeni bir müjde gibi.
Aslında Temmuz artışı yıllardır uygulanıyor. Ancak ilginç olan detay, "yılın altı ayındaki enflasyona göre" demiş olması. Burada yılın ilk altı ayını mı, yoksa temmuzdan sonraki ikinci altı ayı mı kastettiği anlaşılmıyor. Yani hedef enflasyon mu, gerçekleşen dönem enflasyonu mu?
Bu detayın önemi ise şurada:
Hangi enflasyona göre?
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in geçen sonbahardaki açıklamasını anımsıyor musunuz? Şimşek, 2024 yılı için gerçekleşen değil maaş artışının yapılacağı dönemin enflasyonunun baz alınacağını söylemişti. Çok eleştirilen bu sözlerin ardında "ücret artışları enflasyona yol açıyor" tezi yatıyordu.
Eğer Erdoğan'ın son sözleri, Ocak-Haziran dönemi gerçekleşecek enflasyonun yansıtılacağı anlamına geliyorsa bu, hesapların yerel seçimin olası sonuçlarını dikkate alarak biraz değişmek zorunda kaldığını gösteriyor. Yani emekli artışlarında hedef enflasyon değil, gerçekleşen dönem enflasyonunun uygulanacağı anlamı.
Fakat hangisi olursa olsun, mevcut tablo emeklilerin içinde bulunduğu güç koşulları kısa vadede değiştirmeye yetmeyecek. Tam da bu nedenle yerel yönetimler, yetki, güç, kapasite ve fonksiyonlarının çok üzerinde "sosyal devlet" fonksiyonu üstlendi. Yani aslında merkezi yönetimin asli görevi olan gelir eşitsizliğini gidermek, kamu kaynaklarını düzgün dağıtmak, toplumun refah düzeyini arttırmak gibi temel fonksiyonlar, bu ucube sistemin derinleştirdiği yoksulluk nedeniyle yerel yönetimlere kaydı.
Normalde kent hizmetlerinin oylandığı seçimler olan yerel seçimleri, genel seçim gibi hissetmemizin nedenlerinden biri de bu. Başka pek çok siyasi ve toplumsal nedeni var kuşkusuz ancak, geçim derdi bir çok dinamiğin önüne geçmiş görünüyor. Bütün iktidarın sahada olmasını da açıklıyor.
Sonucu ise birlikte göreceğiz.
/././
Emniyet'te "köstebek" skandalı: Ayhan Bora Kaplan dosyasından avukata bilgi sızdırdığı iddia edilen polis görevden alındı(Tolga Şardan)
Görevden el çektirmenin gerekçesi; dosyayla ilgili maddi menfaat karşılığında Kaplan'ın vekaletine sahip avukata bilgi sızdırma iddiası
Ankara'da yürütülen en önemli adli dosyalardan birisi, organize suç örgütü lideri olduğu iddiasıyla tutuklanan Ayhan Bora Kaplan'a ait olanı hiç kuşkusuz.
Halen İzmir'de tutuklu olan Kaplan'ın liderliğini yaptığı suç örgütünün, gözaltına alınmasıyla beraber pek çok ismin uykuları kaçıyor.
Yürekler Selanik.
Nasıl olmasın? Kaplan ve adamlarının verdiği ifadelerden yola çıkılarak kamuoyunda dikkati çeken birçok isme "organize suç örgütü" bağlantıları çerçevesinde ulaşmak mümkün olacak.
Bilindiği üzere sadece örgütün çatı davası yakında başlayacak.
Yanı sıra emniyet, adliye, bürokrasi ve siyasetteki uzantılarının tespitine yönelik birden fazla soruşturma henüz devam ediyor.
Devam eden mali suçlar, kara para aklama, rüşvet verme, haksız mal edinme ve memur suçlarındaki dosyalardan önemli isimlerin "ipliğini pazara dökecek" verilerin elde edilmesi mümkün. İstenmesi koşuluyla elbette.
Kısa süre bu konuda kaleme aldığım Büyüteç'te adliyenin biraz işleri ağırdan aldığına dikkat çektim. Ağırdan alma işi devam ediyor. Muhtemel ki, seçim sürecinden olsa gerek!
Ankara'da dikkat çeken avukat grubu
Kaplan soruşturması nedeniyle sadece kamu görevlileri değil, Ankara'da yargı camiası içinde yıllar içinde oluşmuş bir avukat ekibi de huzursuz.
Bugüne kadar tıpkı İstanbul'da olduğu gibi, Ankara Adliyesi'ndeki kimi savcı ve hakimlerle yoğun mesai yaparak büyük paralar karşılığında işlerin yürütülmesini sağlayan bir avukat ekibinden söz ediyorum.
Yakın geçmişte, adliyenin baro mensuplarına özel giriş – çıkış kapısı olması karşın başsavcı ve başsavcı vekillerinin kullandığı VIP kapısını kullanan, kimi yargı mensuplarıyla haşır – neşir olan bir ekip.
Sadece Ankara Adliyesi değil, yüksek yargıda özellikle Yargıtay nezdinde de epeyce aktifler.
Aslında bu işlerin içindeki hemen herkesin bildiği ama kimsenin de farklı kaygılarla pek dokunmadığı "kazan – kazan" sistemini gayet başarılı biçimde işleten bu ekip.
Şunu da ekleyim; grubun içinde sağcısı da var, solcusu da. AKP'li de var, MHP'li de var, CHP'li de var.
Poliste "köstebek" avı
Bu ekipten bazı isimler, Ayhan Bora Kaplan'dan vekalet sahibi.
Şimdi, "bir avukatın Ayhan Bora Kaplan'dan vekalet sahibi olması kadar doğal ne olabilir?" sorusu ortaya çıkıyor.
Elbette, bir avukat istediği bir kişinin, kurumun, şirketin vekaletine sahip olabilir. Bunda hiçbir anormallik yok.
İşin anormallik boyutu, temasın "vekil – avukat" boyutu içinde olup olmadığı. Suç örgütü faaliyetleri içinde yer alıp almadığı.
Birazdan okuyacağız gelişmeyle ne demek istediğim daha net anlaşılacak.
Kaplan ve ekibinin, suç örgütüyle mücadele çerçevesindeki soruşturmasını Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın koordinesinde Ankara Emniyeti Organize Suçlarla Mücadele Şubesi yürütüyor.
Bu soruşturmanın emniyet ayağını İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya yakından takip ediyor.
Geçtiğimiz günlerde soruşturmayı yürüten Ankara Emniyeti Organize Suçlarla Mücadele Şubesi'nde önemli bir gelişme yaşandı.
Ayhan Bora Kaplan'la ilgili dosyada görev alan –adı şimdilik bende– bir polis memuruna görevden el çektirildi.
Görevden el çektirmenin gerekçesi ise; dosyayla ilgili maddi menfaat karşılığında Kaplan'ın vekaletine sahip avukata bilgi sızdırma iddiası.
Tipik bir "köstebek" durumu.
Detayına gireyim. Kaplan'la ilgili soruşturma sırasında epeyce yüklü biçimde dijital veriye savcılık talimatıyla el konuldu.
Söz konusu verilerin incelenmesi amacıyla yine Ankara Emniyeti bünyesindeki Siber Suçlarla Mücadele Şubesi'nden uzman polisler geçici olarak soruşturma katıldı.
Tüm dijital veriler bu ekibe teslim edildi. İncelenmesi, yeni bilgilere ve belgelere ulaşılması, geçmişteki olaylar ve iddiaları destekleyici bulguların ortaya çıkarılması amacıyla hummalı bir çalışma başlatıldı.
Burada önemli olan, henüz tespit edilemeyen olası yeni iddialara yönelik taze veriler.
İşte siber suçlar uzmanı ekipteki polisin Kaplan'ın vekaletine sahip bir avukatla -ki avukatın adı da ben de mevcut- temasta olduğu iddiası gündeme geldi.
İlk araştırma sonucunda hakkında iddia bulunan polisin az önce sözünü ettiğim grup içinde yer alan Ankara'nın "tanınmış" avukata bilgi sızdırdığı iddia edildi.
Bu noktada dikkat çekici durum; polisin yeni elde edilecek taze verileri silmesi, yok etmesi, soruşturmayı etkisiz hale getirmeye çalışması.
Meslektaşlarının, köstebeklik yaptığını ortaya çıkardığı siber suçlar uzmanı polise dosyadan el çektirildi. Eski şubesine geri gönderildi. Aldığım bilgiye göre, söz konusu polisle ilgili araştırma devam ediyor.
Bakalım daha başka neler çıkacak yakın zamanda?
Tartışılan ismin ifadesi alındı
Bu arada, Kaplan dosyasında adı çokça geçen emniyet mensubu var; Alp Aslan.
Ankara Emniyet Müdürü Servet Yılmaz'ın sağ kolu denilse yeridir. Organize Suçlarla Mücadele Şubesi'nden sorumlu İl Emniyet Müdür Yardımcısıydı.
Halen açıkta. Kaplan soruşturması sırasında bir şikayetçinin teşhis edebilmesi için teşhis tutanağına resmi konuldu.
Ve hakkında farklı iddialar çerçevesinde soruşturma yürütülüyor.
Aldığım bilgiye göre; yakın zamanda polis başmüfettişleri soruşturmayı tamamlayıp dosyayı teslim edecekler. Bundan sonrası artık disiplin kurulunun işi.
Trabzon'dan haber var: Olaylı maçta güvenlik önlemi eksiği yok!
Bir taze bilgi de Trabzon'daki olaylı maç konusunda vereyim.
Bilindiği üzere; yaşanan olayların ardından kente giden üst düzey polis heyeti, ilk incelemelerini tamamlayıp Ankara'ya döndü geçen hafta.
Aldığım bilgiye göre, aralarında genel müdür yardımcısı, daire başkanı ve polis başmüfettişlerinin bulunduğu heyet, tespitlerini sözlü olarak önce Emniyet Genel Müdürü Erol Ayyıldız'a aktardı.
Ayyıldız'la birlikte İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ile görüşen heyetin tespitlerine göre, olaylı maçta alınan güvenlik önlemlerinde bir eksiklik bulunamadı!
Ekranları başında milyonların izlediği yanı sıra maçta görevli TFF Temsilcileri'nin raporlarına da yansıyan güvenlik tedbirlerindeki eksiklik, polis heyetince tespit edilemedi.
Bu durumun gerekçesini, Trabzon Emniyeti'nin bir numarası olan Murat Esertürk'ün Menzil'den destek bulması olarak açıklamak yanlış olmaz sanırım.
Kente giden heyetin, emniyetin içindeki cemaat ve dini gruplar arasında yaşanan kavgada taraf olmak istememelerinin bu sonuçta etkili olduğu yadsınmaz.
Seçim sonrasında gerçekleşecek emniyet içindeki tayinlerde Esertürk'ü çok daha iyi bir göreve, mesela Emniyet Genel Müdür Yardımcılığı'na getirildiğini görmek kimseyi şaşırtmayacak.
(T24)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder