18 Nisan 2024 Perşembe

Cumhuriyet KÖŞEBAŞI - 18 Nisan 2024 -

 

Baskın yapılan evden çıkan hâkim (Barış Terkoğlu)

“En kötüsü de sahip olmadığın şeylere ait olmaktır” sözleriyle yabancılığını anlatıyordu Kafka, Milena’ya Mektuplar’ında...

Yat yere, yat, yat, yat!

Kaç baskın görüntüsünde izledik o emri. Polisler girdikleri evde içeriye bir anda dalıyor, tehlikeyi bertaraf ediyorlardı. Bu kez öyle olmadı. Girdikleri ev başlarına dert açtı. Bakanlardan bürokratlara kadar, devletin yetkili isimleri günlerdir özür diliyor, yanlış oldu diyor ama kriz çözülemiyor.

EVDEN HAKİM ÇIKTI 

Aslında hedef, sahte kanser ilaçları sebebiyle çocuk ölümlerine neden olan bir örgüttü. Operasyonu İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul Emniyeti ile birlikte yürütmüştü. 26 Aralık’ta düğmeye basıldı. Toplam beş ilde 37 kişi gözaltına alındı. Baskınlarda piyasa değeri 4 milyon lira olan sahte ilaç ele geçirildi. Operasyonun ardından 20 kişi tutuklandı. Gözaltına alınan isimlerin benzer suçlardan toplamda 127 suç kaydı vardı. 128. kez işlem görüyorlardı.

Gelelim krize...

Operasyonda hedef alınan kişilerden biri Necati Zaman’dı. Zaman’ın kasten öldürmeden nitelikli yağmaya, uyuşturucu ticaretinden tehdide kadar birçok dosyası vardı. Polise göre tehlikeli bir hedefti. Gelgelelim, Zaman’ın resmi adresi de telefonunun sinyal verdiği adresler de hep Ankara’daydı. Ankara Emniyet Müdürlüğü ile irtibatla, Zaman’a operasyon yapılmaya çalışıldı. “Çalışıldı” diyorum, çünkü operasyon günü, sabah 7.20’de özel harekât polislerinin baskın yaptığı ev Zaman’ın çıkmamıştı!

Kimin mi çıktı?

Polisler, kadın hâkim Ş.G.K. ve devletin kritik bir kurumunda çalışan eşi R.K. ile karşılaştı

SEHVEN SORUŞTUMA BAŞLADI

Durun, hemen aklınıza kötü bir şey gelmesin. Aslında yaşanan tam bir “sehven” vakasıydı. Gönderilen adreste “Birdal Sitesi Yolu Caddesi” yazarken Ankara’daki polisler “Birdal Sitesi”ne girmiş, operasyonu orada yapmıştı. Kısacası adresteki benzerlik nedeniyle polis yanlış eve girmişti.

Baskında bir de tutanaklara yansıyan tartışma yaşandı. Hâkim ve eşinin tutanağa düştüğü şerhi aktarayım: “İkamette bulunan şahısların kimliklerini ibraz etmelerine rağmen eve özel harekât unsurlarının girdiği...” Nitekim tutanakta polisler de eve girerek “kaba arama yapıldığı”nı kabul ediyordu.

Sıradan birinin evine girilse, muhtemelen karakolda günlerce “vallahi Zaman’ı tanımıyorum” diye derdini anlatmak zorunda kalacaktı. Ama bu kez “sehven” hikâyesi sert taşa çarpmıştı. Hâkim ve devletin kritik kurumunda çalışan eşi, meselenin peşini bırakmadı. Devreye önemli isimler girdi. Yıllardır duyduğumuz “sehven” vakalarının bu kez sorumlusu arandı.

EMNİYET'TE SEHVEN GERİLİMİ

Sehven soruşturması derinleşti. Uzun yazışmalar yapıldı. Olayın iç yüzü araştırıldı. Aslında Zaman’ın resmi adresi bambaşkaydı. Ancak resmi adresinden telefonu hiç sinyal vermiyordu. Bunun üzerine İstanbul polisi, Zaman’ın aboneliklerini araştırmış, bir tek internet abonesi olduğunu görmüştü. İnternet şirketinden adresini istedi. Burada Zaman’ın başvuruda beyan ettiği adres yazıyordu. Bilinçli mi saklanma yöntemi mi yoksa yanlışlık mı bilinmez, yazan adresteki sokak aslında olmayan bir sokaktı. Hâkimin ve eşinin oturduğu evin adresine çok benziyordu. Muhtemelen interneti bağlayanlar da Zaman’ı telefonla arayarak bulmuştu. İşin özeti buydu.

Soruşturmada Ankara Emniyeti İstanbul’u, İstanbul Emniyeti Ankara’yı suçladı. Ankara Emniyeti kendisine gelen adresin gerçekte olmadığını, olası en yakın adrese gittiğini söyledi. İstanbul Emniyeti ise Ankara’daki bir adres detayına vâkıf olamayacaklarını, Ankara Emniyeti’nin yeterince çalışma yapmadan baskın yaptığını, üstelik posta kutusunda farklı bir fatura görmek gibi detayları es geçerek eve girdiğini, girerken de yanına komşulardan tanık almamak gibi bir hata yaptığını ifade etti.

Operasyonu yapan polislerin WhatsApp yazışmalarına bakıldı. Sonradan yakalanan Zaman’a adresindeki tuhaflık soruldu.

MİLLETİ YERDEN KİM KALDIRACAK

Sadece bu kadar değil. Devletin pek çok kritik ismi hâkim ve eşini arayarak özür diledi. Ama kriz, bu yazı yazılırken halen bitmemişti. Polisler, “Bir hata olmuş, özür diledik, daha ne yapalım” havasındaydı.

Dosyayı kapadıktan sonra “işte burada” dedim. Son dönemde seçim nedeniyle sıkça duyduğumuz “muhasebe”nin ve “hesaplaşma”nın asıl adresi burası. Hayır, yanlış anlamayın. Evi yanlışlıkla basılan hâkim ve devlet görevlisi eşi, sabah sabah yaşadıkları korkunun hesabını sormakta son derece haklı. Mesele bu değil. Ancak son yıllarda sürekli duyduğumuz “sehven” vakaları herhangi bir vatandaşın hayatına denk gelince sonuç “ayıkla pirincin taşını” oluyor. Çakarlı arabalarla gezen, ardında korumalarla dolaşan, pahalı sofralarda devletçilik oynayan adamlar yükselirken ülkenin asıl sahibi yurttaş önemsizleştirildi. Sürülen, dövülen, yargılanan, yerde tekmelenen oldu. Kırılmış, örselenmiş bir millete yüz yıl sonra nasıl yeniden “ne mutlu” dedirtiriz? Herkesin asıl muhasebesine buradan başlaması lazım.

“Eğer gerçekten insanlar mutluluktan ölebilselerdi benim çoktan ölmüş olmam gerekecekti” demişti ya ruhu yükseldiği anda Kafka... Belki gerçek bir yaşam, korkularından ve ayrıcalıklarından kurtulmuş bir milletin huzurundadır.

                                                 /././

‘Ekonomik-jeopolitik’ krizler döngüsü yeni savaşlara hazır olun diyor (Ergin Yıldızoğlu)

Dünya ekonomisi, finansal krizden bu yana durgunluk içinde patinaj yapmaya devam ederken üzerine pandeminin, Ukrayna savaşının en son olarak da Hamas’ın 7 Ekim çılgınlığının, Siyonist faşistlerin soykırım girişiminin, İsrail-İran çatışmalarının ağırlığı yüklendi.

UZUN DURGUNLUK - KRONİK YOKSULLAŞMA

IMF Başkanı Georgieva’ya göre “Dünya ekonomisinin önünde 10 yıllık bir yavaş büyüme ve toplumsal hoşnutsuzluklar dönemi var”, “Enflasyon denetim atına alınamadı”“Finansal krizi önleme araçları tükendi, borç stoku büyüdü”. Bu durum “Birçok ülkede kamu maliyesine büyük riskler getirdi. Gündemdeki, çok sayıda genel seçim, son yıllarda artan anksiyete, bu borçları azaltacak önlemleri almayı zorlaştırıyor”.

Jeopolitik gerginlikler “Dünya ekonomisinin parçalanma riskini artırıyor”. IMF’ye göre 39 gelişmiş ülkede borç stoku 1950’lerde ulusal hasılanın yüzde 110’undan 2022’de yüzde 278’ine yükselmiş. Son yıllarda banka dışı finans kurumlarının elindeki varlıklar 2007/8 krizinin ertesinde yüzde 25’den 2022’de yüzde 47.2’ye yükselmiş. Financial Times’dan John Plender’e göre “Karmaşık finansal enstrümanların fink attığı bu finansal ‘macera oyunu parkında’ ne gibi risklerin biriktiğini kimse bilmiyor”.

Gelişmiş ekonomiler, özellikle ABD ve İngiltere büyüyebilmek için borçlanmaya devam ediyorlar. Kimi araştırmalar, 1980’lerden bu yana dünyada yatırımların finansmanının hane halkı tasarruflarından çok, giderek artan oranda, şirket tasarruflarına dayandığını gösteriyor. Elinde en çok nakit birikenlere bakınca karşımıza “muhteşem yediler” denen Google, Amazon, Apple gibi teknoloji şirketleri çıkıyor. Bunların tasarrufları, 2010’da yaklaşık 50 milyar dolar düzeyinden 2023’te 300 milyar doların üzerine çıkmış (Plender). Diğer bir deyişe şirketler yatırabileceklerinin çok üzerinde biriktirmeye devam ediyorlar. Harcanabilir gelirin en zenginlere giden kısmı artmaya devam ediyor. Bunlar da bu serveti yatırım yapmak, iş yaratmak, artık-değer ürettirmek yerine “depoluyorlar”, yoksul yoksullaşmaya devam ediyor. Toplumsal huzursuzluklar da artmaya...

Kamunun borcu da gelişmiş ekonomilerde, 2000’lerde ulusal hasılanın yüzde 76.8’inden 2022’de yüzde 113’e yükselmiş. Finansal sektör dışındaki şirketlerde de benzer bir durum var: 2008-2021 döneminde borçları ikiye katlanarak 16.6 trilyon dolara ulaşmış. “Geçmiş sermaye birikiminin stokları ... yeni sermaye yaratmak yerine, ekonomik büyümeyi besleyen borçları yeniden finanse ediyor. Küresel varlık piyasalarının birincil işlevi artık zor zamanlarda şirketlerin batmasını önleyecek kaynakları sunmaya dönüştü”. Plender’e göre bu borçlar böyle artmaya devam edemez. Ancak bu borçlar büyümeyi besleyen tüketimi finanse ettiğinden, azaltılması da ekonomik ve siyasi olarak çok riskli.

REKABET VE JEOPOLİTİK

ABD ve AB ekonomileri büyümeyi destekleyen tüketici talebini borçlarla sürdürmeye çalışırken özellikle Çin’den gelen rekabet bu talebi artan oranda kendine çekiyor. Çin ekonomisi öncelikle sanayi yatırımlarına dayanarak yüzde 5+ hızıyla büyümeye devam ediyor, fabrikaların ürettiği arz birçok sektörde iç talebin kapasitesini aşıyor. Üretim fazlası da rekabetçi fiyatlarla ihraç ediliyor. Bu ihracat, ABD ve Avrupa imalat sanayi, özellikle de otomotive sektörü (elektrikli taşıtla) üzerinde gittikçe artan bir basınç yaratıyor. Bu sektörün ekonomik büyümeye ve istihdama katkıları ABD ve AB’de sırasıyla yüzde 3 ve yüzde 5 ile yüzde 7 ve yüzde 6 civarında olduğunu düşününce, Çin sanayisinin (ve ekonomik modelinin) rekabet gücünün neden bir stratejik tehdit olarak algılandığı da anlaşılıyor.

Dünya ekonomisi ABD ve AB’de aşırı birikim, Çin’de aşırı üretim sorunun basıncı altında patinaj yaparken dünya ticaretinin yüzde 12’sinin geçtiği, Süveyş Kanalı ve petrol tüketiminin yüzde 21’inin geçtiği Hürmüz Boğazı coğrafyasında, çatışmalar terörizm, soykırım, etnik temizlik, İsrail ve İran arasında doğrudan savaş olasılığını içeren jeopolitik kriz enerji ve deniz taşıma maliyetleri üzerinden, aşırı birikim ve aşırı üretim sorunlarının kaynağındaki kâr oranları gerileme eğilimini güçlendiriyor.

Tarih bize, kapitalizmin kriz dinamikleriyle beslenen “emperyalist rekabetin” vekâlet savaşları ve bir “Büyük Savaş” olasılığını güçlendirdiğini söylüyor.

                                                  /././

Bahçeli büyük oyunu çözdü! (Mehmet Ali Güller)

İran füzeleri İsrail semalarında görüldüğü andan itibaren, yine o koro harekete geçti; “tiyatro” dedi, “oyun” dedi, “danışıklı dövüş” dedi...

Olaylara bu tür yaklaşım tutumu son yıllarda fazlasıyla yaygınlaştı. Hiçbir şeye inanmıyorlar, her şey kurgu onlara göre. “Büyük resmi” görüyorlar, “büyük oyunu” çözüyorlar hep.

ABD destekli FETÖ darbe yapmaya kalkıyor, hemen “tiyatro” diyorlar. Böylece tersinden bilerek-bilmeyerek darbedeki “erken doğuma zorlama” konusunu perdelemiş oluyorlar. COVID-19 çıkıyor, “Çin işi” diyorlar, tutmayınca “dünyayı yöneten ailelerin kontrollü nüfuz temizliği” olduğunu savunuyorlar. Aşısı bulununca, “Ne çabuk?” diyerek komplo teorilerine dayanak yapıyorlar. Aynı virüs ailesi grubu nedeniyle aşı çalışmasının yıllar önce başladığını söylediğinizde de “Bill Gates aşıyla vücudumuza çip sokacak” diyorlar. “Bill Gates bilgisayarla evimize, telefonla cebimize zaten çip sokmuş” demeniz nafile!

Çünkü onlar “büyük oyunu” çözebiliyorlar, çünkü onlar “büyük resmi” görüyorlar, çünkü onlar “dünyayı aslında beş ailenin yönettiğini” biliyorlar!

HÜKÜMET MEDYASININ MANŞETLERİ

Mesele sadece “onlar” olsaydı üzerinde durmazdım. Ama onlara önemli bir isim eklendi: MHP Genel Başkanı Devlet Başkanı.

TBMM grup toplantısında İran’ın İsrail’e saldırısını yorumlayan Bahçeli şöyle diyor: “Gazze katliamının perdelenmesi için iki devletin ön planda olduğu tiyatro gösterisi sahnelenmiştir.” (AA, 16.4.2024)

Böylece İran’ın ilk kez İsrail topraklarını doğrudan vurmasına “tiyatro” diyenler kervanına Bahçeli de katılmış oluyor. Aslında hükümete yakın medyanın manşetlerine bakınca, bunun “ortak bir siyasi tutum” olduğu anlaşılıyor. Kimi “İran İsrail’i vurmuş gibi yaptı”, kimi “savaş tiyatrosu”, kimi de “tam bir fiyasko” diye manşet attı.

DEVLETLER İRAN’IN FİGÜRANI MI YANİ?

Peki ABD’den AB’ye, Çin’den Rusya’ya pek çok ülkenin alarma geçmesi, ulusal güvenlik konseylerini toplaması, dışişleri bakanlarının gece ve gün boyunca temaslar kurmaları, istihbarat şeflerinin arka kapı trafiği de mi tiyatro? Hepsi bir oyunun parçası mı? “Acem oyunu”nun figüranı mı?

Geçiniz. Ne olduğu ortada. İran, toprağı niteliğindeki diplomatik temsilciliğine yapılan İsrail saldırısına yanıt verdi. O yanıtı da “bölgesel savaş” isteyen Netanyahu’ya koz vermeyecek ama İsrail topraklarını da vurabileceğini gösterecek şekilde seçti.

Yaşanan tiyatro değildi. Tiyatro olmadığı için CIA Başkanı Burns, MİT Başkanı Kalın’ı arayıp arabuluculuk yapmasını istedi, tiyatro olmadığı için ABD Dışişleri Bakanı Blinken Dışişleri Bakanı Fidan’ı arayıp “devrede olmasını” istedi.

Madem devlet tecrübesi olan Bahçeli büyük oyunu çözdü ve tiyatro olduğunu saptadı, neden Kalın ve Fidan’ı uyarıp “boşuna temas aramayın” demedi!

AKP-MHP’NİN DÖRT GEREKÇESİ

Cumhur İttifakı’nın meseleyi “tiyatro” olarak açıklamasının elbette nedenleri var:

1) Cumhur İttifakı’nın tabanı açısından, konunun “İran’ı Gazze için öne çıkan asıl ülke göstermemek” yanı var. Çünkü sürekli “Gazze’ye en çok sahip çıkan biziz” propagandası yapıyorlar.

2) Cumhur İttifakı’nın liberalleri açısından, konu zaten NATO ortağı İsrail ile İran arasında; haliyle Kürecik Radarı’ndan gazete manşetlerine kadar NATO üyeliğinin gereği yapılıyor.

3) Cumhur İttifakı’nın siyasal İslamcıları açısından, konunun Şii-Sünni rekabet zemini var.

4) Cumhur İttifakı’nın milliyetçileri açısından, konunun “Güney Azerbaycancılık” boyutu var.

Bu dört nedenle, İran’ın İsrail topraklarında havaalanları gibi seçilmiş hedefleri vuran ölçülü saldırısını “tiyatro” göstermeye çalıştılar.

                                                  /././

Kamu hizmeti bir çadırda da verilebilir...(Orhan Bursalı)

Şaşaa, görmemişlik, kamu kaynaklarını har vurup harman savurmaktır ülkeyi bitiren... Sancaktepe Belediyesi’nin AKP’lilerce yaptırılan bir saray yavrusu belediye binası neden bugüne kadar gündeme gelmedi, bilmiyorum. Belki yazan olmuştur. Ama bir halkın parasının nasıl har vurup harman savrulduğunun, şaşaanın, görmemişliğin, açgözlülüğün, yiyiciliğin bir simgesi olarak tarihe geçmiştir. CHP’li yeni belediye başkanı bir üniversiteye teklif edeceklerini söylüyor binayı, o kadar yani!!!

Çok önemli bir laf daha etti, özetle “Biz herhangi bir binada da iş görürüz...”

AKP zihniyeti için bu ne mümkün!

Tam bu söz üzerine düşünürken bir okurum telefon etti sabah sabah... Hukuk fakültesini bitirmiş. Sıddık Sami Onar’ın öğrencisi olmuş. Amme hukuku, şimdiki adıyla Kamu Hukuku dersiyle ilgili bir anısını anlattı. Kamu hukuku devlet ile yurttaşlar arasındaki ilişkileri düzenleyen başlı başına bir hukuk dalı.

Prof. Onar, saymış saymış ve en son söz olarak “Bakın kamuya hizmet için en önemli konu şudur, hizmetin nerede yapılacağı önemli değildir, bir çadırda da verilebilir...”

Bu söz çok önemli. İçinde neler saklı!

Milletin parası... doğru harcanması... önemli olan hizmetin kalitesi...

Memurların, seçilmiş olsun atanmış olsun, milletin hizmetkârları olduğu vb...

22 YILDIR SARAY VE YAVRUCAKLARI

Ama maşallah, 21 yıldır inşa etmedikleri saray yok. İmam kendine birkaç saray ederse, altındakiler de yavrucuklarına paraları akıtırlar. Kendilerini seçen yurttaşlara hiç sormazlar. Zaten millet de hey ne yapıyorsun diye sormaz, çünkü oyunu vermiş ve yurttaşlık görevi bitmiştir. Beş yıl sonraya Allah kerim.

Sancaktepe’ye o koskoca şaşaalı binayı konduran belediye başkanına yine koşar oy verir. Aklından bile geçmez, “Yahu oy verdim ama bizim paralarımızı bu koskoca binaya harcadı, oysa ilçemizde onca insan açlık çekerken, yapılacak kreşler varken, yuh olsun, nah sana oy” demek. Ve hatta çevresini de seferber etmek!... Bizim adamdır, der ve gider tıpış tıpış oy verir..

Yurttaşlık bilincini ara ki bulasın.

NEDEN BATTINIZ ACABA?

Denizli Büyükşehir’in belediye başkanı saçını başını yoluyor, iktidarın eski başkanı 11 milyar TL borç takıp gitmiş. Paralar torbalarda taşınıyormuş, sağ sola dağıtmak için. Onlarca yerel internet sitesine milyonlar dağıtılmış durmadan... İnanılmaz şeyler anlatıyor.

Ey CHP, AKP’den devraldığınız belediyelerin hali pürmelalini önce o kentlerin yurttaşlarına sonra tüm ülkeye anlatmalısınız. Bu başlı başına millete borçlu olduğunuz bir konu, önemli bir amme hizmetidir.

Önemli konularda CHP yurttaşların düşüncesini de öğrenmelidir.

Bu ülke, seçilen veya atanan ama o çoook değerli popolarının altına altından şey etme yeri yapmış iktidarın adamlarını da gördü.

                                                  ***

Saray araştırıyormuş neden battık diye. Belediyeleri peşkeş çekme merkezleri olarak kullandıkları hiç akıllarına gelmiyor.

Hepsi ne yaptıysa Ankara’da Saray’a bakarak yaptı. Yıllarca Saray hiçbirine hey ne yapıyorsunuz diye sormadı, hepsini de kendileri seçerek oralara yerleştirdi.

Not: Gazetemizde AKP’nin oyunu yüzde 35.5 gibi gösteren yazılar çıkıyor. Bu oyun içinde MHP oyu var ve ayıkladığında yüzde 28 oy görülüyor. Son yapılan bir anketin sonucu da ilginçti, bu pazar seçim olsa hangi partiye oy verirsiniz sorusuna verilen yanıtlarda AKP oyu da yüzde 28 çıkmaz mı!

(Cumhuriyet)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder