27 Nisan 2024 Cumartesi

soL GÜNDEM - 27 Nisan 2024 -

 Patiswiss 'vakası' hakkında şimdiye kadar tüm bildiklerimiz

Sosyal medyada tüketiciyi, fabrikada işçiyi azarlayan; nasıl bu kadar çabuk büyüdüğüyle ilgili bilinmezlikler evreninde süzülen Patiswiss vakasına tümüyle bakmak gerek.

"Küflü çikolata" paylaşımı karşısında Patiswiss markasının hem patronu hem de CEO’su olan Elif Aslı Yıldız Tunaoğlu'nun tehdit dolu paylaşımı, bir dizi skandalı da ortaya döktü. Aylar önce defalarca işçi ve sendika düşmanı tavırlarıyla soL'un gündeme getirdiği Patiswiss ve sahibi Elif Aslı Yıldız Tunaoğlu'nun öde(me)diği vergi, al(ma)dığı diploma ve hızlı yükselişi merak konusu.

"Ankara’dan dünyaya gitme" iddiasında olan Patiswiss’in çalışanları sefalete giden yolda yaşadıkları baskı, mobbing ve düşük ücretin hikâyesini defalarca anlatmıştı. Öyle ki, işçiler Ocak ayında verdikleri demeçte şunları söylemişti:

“Patronumuz Elif Hanım egosu çok yüksek bir insan. Bunu anlamak için fabrikada çalışmaya gerek yok. İnternete biraz bakan biri bile anlar. Zamanında üretim alanına gelip işçilere bağırıp çağırdığına, azarladığına bizzat şahit oldum.”

Bir LinkedIn kullanıcısının küflenen Patiswiss çikolatasını paylaşması üzerine, Patiswiss patronu Tunaoğlu tüketiciyi tehdide varan saldırganlıkta yorum yapmış ve Türkiye gündeminde 1. sıraya yerleşmişti.

Migros, Carrefour ve ürün satışını sürdüren mağazalar ürünü çektiklerine dair açıklama yaptılar, şimdilik.

Yönetim kurulu başkanlığından istifa etti ama yerine eşi geçti

Tunaoğlu önce özür dilemiş, sonra da paylaşımlarını ve hatta sosyal medya profillerini silmişti. Tepetaklak gidişi özürlerle toparlayamayacağını anlayan patron Tunaoğlu yönetim kurulu başkanlığı görevinden istifa etmek zorunda da kaldı.

Bu istifa gelen tepkileri durdurmak içindi çünkü Tunaoğlu zaten şirketin sahibi. Yönetim Kurulu üyelerinden, aynı zamanda da Aslı Elif Yıldız Tunaoğlu'nun eşi olan Ali Sinan Tunaoğlu, şirketin Yönetim Kurulu Başkanı oldu. Ali Sinan Tunaoğlu hâlâ Karel Elektronik Sanayi ve Ticaret A.Ş.'de Yönetim Kurulu Başkanı olarak görevine devam ediyor. Tunaoğlu ile Elif Aslı Yıldız 2022’de evlenmişti. Elif Aslı Yıldız, Tunaoğlu ile evlenmeden önce Karel Elektronik Sanayi ve Ticaret A.Ş.'de mühendis olarak çalışıyordu.

Yüksek lisans tarihleri kafaları karıştırdı

Tunaoğlu'nun LinkedIn hesabındaki paylaşıma göre, 2011 yılında Hacettepe Üniversitesi’nde Endüstri Mühendisliği bölümünde yüksek lisans yapmış. 2013 senesinde de yüksek lisansını bitirmiş. Ancak Hacettepe Üniversitesi’nin sitesindeki bilgilere göre Tunaoğlu’nun yüksek lisansı o tarihler arasında yapmış olması soru işareti yarattı.

                                                        Elif Aslı Yıldız Tunaoğlu'nun LinkedIn hesabı 

Sitedeki bilgiler şöyle:

“2004 yılında kurulmuş olan Hacettepe Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü, Beytepe Kampüsü'nde kendisine 2007 yılında tahsis edilen ve toplam 4 kat ve yaklaşık 900 m2 kullanım alanına sahip olan binasında hizmet vermektedir. 2012-2013 eğitim-öğretim yılı Bahar döneminde yüksek lisans eğitimine başlanmıştır.

İsviçreli çikolata firması Patiswiss: Marka ihlalinden yasal işlem başlatılmıştır

İsviçreli çikolata firması Patiswiss'ten de peşi sıra bir açıklama geldi. Patiswiss AG, CEO'nun imzasının yer aldığı duyuruyu Linkedin üzerinden paylaşarak, Türkiye’de aynı isimle faaliyet gösteren markayla herhangi bir ilgileri olmadığı ilan edildi. Hatta defalarca davalık olduklarını da eklediler sözlerine.

Açıklamada isim hakkı konusunda Türkiye'deki firmaya dava açtığını belirten Patiswiss AG ayrıca "Patiswiss AG İsviçre'nin ticari markası birçok ülkede tescil edildiğinden, geçmişte de birkaç kez Patiswiss Çikolata'ya karşı ticari marka kanunu kapsamında marka ihlalinden yasal işlem başlatılmıştır. Tek üretim tesisimiz İsviçre'nin Gunzgen şehrinde bulunmaktadır. Şirket ayrıca yenilenmeyi, güvenliği ve hoşgörüyü temsil ediyor" dedi.

Hızla büyüdü: Ödüller, TV programları, dergilerde söyleşiler

Elif Aslı Yıldız Tunaoğlu ile evli olan Ali Sinan Tunaoğlu'nun kurucusu olduğu Karel firması, devlet firmalarıyla önemli ilişkiler kuran bir şirket. Patiswiss'in 3 işletmesinde 2 sene önce toplamda 200'e yakın işçi çalışırken bugün 1000'den fazla çalışanı var. Hızlı bir şekilde büyüyen Patiswiss’in kazancının arkasında işçilerin emeği, sermayenin örgütlülüğü yatıyor.

Patiswiss, 2004 yılında kurulmuş Türkiye merkezli bir çikolata ve tatlı üretimi şirketi. Şirket, 2017 yılında Elif Aslı Yıldız Tunaoğlu tarafından satın alındı. Yıllar öncesinde yaptığı söyleşilerde hayalinin pastanecilik olduğunu açıklayan Tunaoğlu daha önce Ankara'da "Karameli" isimli bir pastane açmıştı.

Tunaoğlu basamakları ikişer ikişer tırmanırken hem dergilerde hem de etkinliklerde boy göstermeye başladı. Bununla sınırlı kalmıyordu tabii ki, A Haber'den NTV'de canlı yayınlara konuk olan Tunaoğlu, kakaodaki üretim sıkıntısıyla ilgili bilirkişi olarak Sözcü'nün haberlerine de görüş vermeye başlamıştı. Katarlı sermayenin sahibi olduğu Bein Medya'da da 'Elif'in Çikolata Fabrikası' isimli bir program yapan Tunaoğlu şatafatlı 'kariyeri'ne ödüllerle devam etti. 

2023 yılında Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), TOBB Kadın Girişimciler Kurulu (KGK) ve Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nın (TEPAV) gerçekleştirdiği Türkiye’nin Girişimci Kadın Gücü Yarışması’nda yüzde 1114 büyüme oranı sebebiyle yılın en hızlı büyüyen Kadın Girişimci Şirketi ödülü almıştı. Yine Denebunu Awards’da da ödül alan Patiswiss’in de Elif Aslı Yıldız’ın da son yıllarda aldığı ödül sayısı bol.

Ancak, son aldığı ödüller ses getireni. Sendikal hakları için mücadele veren Patiswiss işçisi, Tunaoğlu’na üç ayrı ödülü layık görmüştü. İşçilerden Tunaoğlu'na; "Kadın işçileri en inovatif sömüren patron", "Yılın en itici PR çalışması" ve "Sosyal medyada en hızlı laf yetiştiren patron ödülü" verilmişti.

35 ülkeye ihracat

Tüm hızıyla büyüyen şirket Mayıs 2023'te ABD pazarına açıldı, sendikayı fabrikadan uzak tutmak için de elinden geleni yaptı. Ekim 2023'te Yıldız Tunaoğlu, şirketin halka arz edilmek istendiğini ve arz tarihinin yakın zamanda açıklanacağını duyurmuştu. Yıldız Tunaoğlu, Aralık 2023'te Patiswiss’in ABD, Rusya ve İngiltere başta olmak üzere 35 ülkeye ihracat gerçekleştirdiklerini, cirolarının yüzde 10'unun bu ihracatlardan geldiğini açıkladı.

Firmanın Ostim'deki üretim tesisi haricinde; Sincan'daki Malıköy Başkent Organize Sanayi Bölgesi ve Malıköy Anadolu Organize Sanayi Bölgesi'nde üretim tesisleri yer alıyor.

Vergi bilmecesi: Memurun vergisi firmadan fazla

Patiswiss’in sermayesinde çarpıcı bir artış yaşandı, 28 milyonluk sermaye sadece 8,5 ayda 200 milyona yükseldi. Patiswiss Çikolata Gıda Sanayi ve Ticaret A.Ş’nin sermayesi bu sürede içerisinde yüzde 700 arttı. Şirketin 18 Nisan 2023’te 28 milyon 750 bin lira olan sermayesi 2 Ocak 2024 tarihinde 200 milyon lira oldu. T24'ün haberine göre, 200 milyonluk sermayenin 160 milyon lirası Elif Aslı Yıldız’a, 20 milyon lirası Yıldız’ın eşi Ali Sinan Tunaoğlu’na, 20 milyon lirası da Yıldız’ın kardeşi Mustafa Nazif Yıldız’a yazıldı.

Peki bilmece bununla sınırlı kalıyor mu? Hayır. Şirketin "250 milyon dolarlık ciro yapmasına karşı 3 yılda yalnızca 73 bin liralık vergi ödediği" de iddia edildi. Elif Aslı Yıldız Tunaoğlu'nun bir söyleşisine dayandırılan "250 milyon dolarlık ciro" aslında sehven yapılan bir hata. Aynı haberin başlığında "250 milyon lira" yazılırken, metninde "250 milyon dolar" yazılmış. Öte yandan 2023 yılında yapılan açıklamada da istifa eden eski Patiswiss CEO'su şunları söylüyor:

“Üretimimizin yüzde 10'unu ABD, Rusya, İngiltere başta olmak üzere 20 ülkeye ihraç ediyoruz. Yılı 250 milyon lira ciroyla kapatıyoruz. Gelecek yıl hedefimiz bu sayıyı 500 milyon lira çıkarmak. Bunları yaparken kadınlara yönelik birçok proje de yürütüyoruz."

Birçok haberde hâlâ "2022 cirosu 250 milyon dolar" olarak yazılmaya devam ediyor, ancak gerçek böyle değil.

Patiswiss'in cirosunda emeğini sömürdüğü ve hakkını vermediği işçilerin payı çok büyük ve verdiği vergi bir o kadar da küçük. Öyle ki ödenen vergi, maaşlı bir çalışanın bile ödediği miktar kadar veya daha az.

250 milyon liralık ciro yapılan 2022 yılında Patiswiss’e tahakkuk edilen vergi miktarı 41 bin lira. Ciroyla net kâr aynı şey değil ve vergi net kâr üzerinden alınıyor. Öte yandan, ihracat yapan firmalara vergi indirimi de uygulanıyor. Kabaca bir kurumlar vergisi hesabı yapılırsa eğer şirketin kâr olarak gösterdiği rakam 2022 yılında 300 bin liranın biraz üzerinde olması gerekiyor. Bugün en düşük memur maaşıyla hayatını idame ettiren bir vatandaşın ödediği gelir vergisi 71 bin 500 lira. Yani Elif Aslı Yıldız Tunaoğlu’nun patron olduğu Patiswiss’in ödediği vergiden daha da yüksek. 

                                                                  Tahakkuk fişi

Kadın işçiler anlatmıştı: 'İşçilere bağırıp çağırdığına, azarladığına bizzat şahit oldum'

Bu yıl ilk şikayetler Ocak ayı sonunda konuşan iki işçiden gelmişti. İki kadın işçinin şikayetlerinin en başında bağırıp çağırma ve azarlamalar yer alıyordu. İşçiler arasında birlik olmadığı için bu davranışlara güçlü bir karşılık sergilenemediğini anlatıyordu iki kadın işçi.

Üzerlerinde sürekli bir baskıyla, çok düşük ücretlerle, sürekli daha fazla çalışmaya zorlanan işçiler, Patiswiss’te çok sayıda depremzedenin işe alınmasının Elif Aslı Yıldız Tunaoğlu tarafından sosyal medyada bir reklam malzemesi olarak kullanıldığını da anlatmıştı. 

Şirketin "kadın", "eşitlik" sözlerini düzenli olarak reklam malzemesi olarak kullandığını da anlatan işçiler “Bırakın kadın haklarını, insan haklarını tanımıyor” diyordu ve patron Tunaoğlu’nun "İnsan hakları vardır ama bu fabrika duvarının arkasında” dediğini aktarıyordu.

Maaşlarının ancak kredi kartı borçlarını ödemeye yettiğini dile getiren işçiler “Elif Hanım eşitlikten bahsetmeyi çok seviyor ama böyle bir eşitlik olmaz. O lüks bir hayat yaşıyor ve bunu paylaşmaktan çekinmiyor. Bizim böyle bir isteğimiz yok ancak emeğimizin karşılığını almak istiyoruz” diyerek tepki gösteriyordu.

İşçilerin haklılığı belgelendi: IFFCO patronu işçileri taşeron üzerinden çalıştırmış

IFFCO'da şirketin, sendikanın yetkisini düşürmek için usulsüz olarak işçileri taşeron firmalar üzerinden çalıştırdığı, bu nedenle çok sayıda işçinin özlük haklarının zarar gördüğü belgelendi.

İzmir'in Çiğli ilçesindeki Organize Sanayi Bölgesi’nde faaliyet gösteren Dubai merkezli IFFCO Türkiye’de çalışan 5 işçi sendikalaştıkları için Şubat ayı sonunda haksız nedenlerle işten atılmıştı. 

Bir yıldır Tek Gıda-İş Sendikası'nda örgütlenme çabasına girdiklerini ancak şirketin gerekli çoğunluğun sağlanıp sendikanın yetki kazanmasının ardından, önce sendikalaşma sürecini uzatmak için adımlar attığı, sonra da sendikalaşma çabasında olan işçileri düzenli olarak istifaya zorlayıp mobbinge maruz bıraktığı biliniyor.

IFFCO işçilerinin direnişinin 54. gününde önemli bir gelişme yaşandı.

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) müfettişleri fabrikada incelemede bulundu ve işçilerin taşeron firmalar üzerinden gösterildiği belgelenmiş oldu.

Çok sayıda işçinin özlük hakları zarar görmüş

Tek Gıda İş Sendikası’na bağlı işçiler SGK’ye başvuruda bulunmuş, şirketin sendikanın yetkisini düşürmek için usulsüz olarak işçileri taşeron firmalar üzerinden çalıştırdığını, bu nedenle çok sayıda işçinin özlük haklarının zarar gördüğünü belirtmişti.

Şirketle ilgili işlem yapılacak

Patronların Ensesindeyiz'de yer verilen bilgilere göre, bu başvuru kapsamında 24 Nisan 2024 Çarşamba günü SGK müfettişlerinin fabrikada incelemede bulunduğu ve çok sayıda taşeron işçiyle görüştüğü bildirildi. SGK’nin usulsüzlük yapan işyeri hakkında işlem yapacağı öğrenildi.

IFFCO işçilerinin direnişi, sendikalı olduğu için işten çıkarılan işçilerin geri alınması ve sendikanın yetkisinin tanınması talepleriyle devam ediyor.

Türkiye’deki üniversiteler ‘Filistin’ konusunda ABD’yi kınadı: Türkiye’de farklı olan ne?(YEKTA ARMANC HATİPOĞLU)

7 Ekim 2023 tarihinde Filistinli kurtuluş örgütlerinin İsrail’e karşı başlattıkları Aksa Tufanı Operasyonu’nun ardından İsrail, Filistin’e yönelik saldırılarını artırdı. Altı ayı aşkın süredir devam eden İsrail saldırılarında binlerce sivil hayatını kaybederken, yaşam alanları da yok ediliyor.

Operasyonun ilk gününden bu yana dünyanın çeşitli bölgelerindeki halklardan Filistin’e destek geliyor. İsrail’in en büyük destekçisi ABD’de de protestolar ilk günden bu yana sürüyor. Son olarak New York’ta bulunan Columbia Üniversitesi’nde başlayan protestolar Yale, Harward ve ülkedeki diğer üniversitelere yayıldı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu protestolarla ilgili açıklama yaptı ve Yahudi karşıtı bir dalganın yükselişe geçtiğini, protestolara karşı harekete geçilmesi gerektiğini söyledi.

Netanyahu üniversitelerdeki protestolarla ilgili yayımladığı videolu mesajda “Amerika’nın üniversite kampüslerinde yaşananlar korkunç. Antisemitik çeteler prestijli üniversiteleri ele geçirdiler. İsrail’in yok edilmesi çağrısında bulunuyorlar, Yahudi öğrencilere saldırıyorlar” diyerek yaşananların “1930’larda Alman üniversitelerinde olanlara benzediğini” söyledi. Üniversitelerdeki protestolarda yüzlerce öğrenci gözaltına alınırken, üniversite yönetimleri öğrencileri askerî bir güç olan Ulusal Muhafızları çağırmakla tehdit etti.  

Üniversitelerde başlayan gösterilerden sonra Türkiye’deki bazı üniversiteler ABD’de yaşananları kınadıklarını söyleyen bir açıklama yayımladı. Aralarında Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Anadolu Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi’nin olduğu okullar kendi sosyal medya hesaplarında yayımladıkları ortak açıklamada “Eylemlerde öğrenciler gözaltına alınıyor, üniversiteler protestoları durdurmak için uzaktan eğitime geçiyor. Üniversite öğrencilerinin gösterdiği barışçıl tepkiye karşı gösterilen orantısız tepkiyi temel insan hakları ve akademik özgürlüğe vurulmuş bir darbe olarak kabul ediyor, derin bir üzüntü duyuyor ve şiddetle kınıyoruz” sözlerini kaydetti.

Açıklama akıllara Filistin konusunda ABD’yi kınayan bu üniversitelerin temel insan hakları ve akademik özgürlüğü ne kadar önemsediği sorularını getirdi.

Polis saldırılarına ve AKP’ye boyun eğmeyen bir okul: ODTÜ’lüler ‘Devrim’i bırakmıyor

Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) ile özdeşleşen Devrim Stadyumu’nun toplu etkinliklerde kullanımı, rektörlük tarafından sıkça kısıtlanıyor.

ODTÜ’lülerin Devrim’i savunduğu olaylardan biri de bugünlerde yaşanıyor. Rektörlüğün Bahar Şenliği’ni iki güne indirmesi ve Devrim Stadyumu’nun şenlik için kullanımını yasaklamasına tepki gösteren öğrencilerin direnişi sürüyor. ODTÜ’nün X hesabından yaptığı “ABD kınaması” açıklamasına yapılan yorumlarda ODTÜ öğrencilerinin direnişi hatırlatılıyor.

2022 ve 2023 yıllarında yapılan mezuniyet törenlerinin ise Devrim Stadyumu’nda yapılabilmesi öğrencilerin kararlılığı sonucu gerçekleşti. Geçtiğimiz her iki senede de rektörlük, Devrim Stadyumu’nu çeşitli bahanelerle öğrencilere kapatmaya çalıştı.

2010’ların başında yoğun polis saldırısına maruz kalan ODTÜ öğrencileri, 2012’nin aralık ayında düzenledikleri “ODTÜ ayakta, AKP’ye direniyor” eylemleriyle Haziran Direnişi’ne giden sürecin parçası oldu.

Öğrenci intiharını gizleyen rektörlük, Filistin’in yanında dururken ne kadar samimi?

2023 yılının ekim ayında Anadolu Üniversitesi Matematik Öğretmenliği Bölümü öğrencisi, 21 yaşındaki Resul Alan, kendisini üniversitenin yemekhanesindeki trabzanlara asarak yaşamına son vermişti. Alan, arkasında bıraktığı intihar notunda “Keşke ülke daha iyi bir durumda olsaydı. Belki bu kadar genç çocuk intihar etmezdi. Neyse söyleyecek pek bir şey kalmadı. Fazla üzülmeyin, unutmaya çalışın sizden sadece bunu istiyorum” sözlerini kaydetmişti.

Rektörlük, gece saatlerinde yaşanan intihar vakasını başta gizlemeye çalışmış, ardından olay ortaya çıkınca saatler sonra açıklama yapmıştı. Yüzlerce öğrenci, Anadolu Üniversitesi’nde “Bu düzen bize bir yaşam borçlu. Bir arkadaşımızı daha kaybetmek istemiyoruz” diyerek yürümüştü.

Üniversitenin X ve Instagram hesabından yaptığı Filistin paylaşımına yorum yapan öğrenciler, Resul Alan’ın intiharından sonra rektörlüğün sessizliğini hatırlattı. Öğrenciler, rektörlüğün Filistin konusunda ne kadar samimi olduğunu sorguladı.

Faşistler polislerle el ele solcu öğrencilere saldırdı: Öğrenciler sınava giremedi

Filistin protestoları nedeniyle ABD’yi kınayan üniversitelerden biri de Ankara Üniversitesi. Bu senenin ocak ayında Cebeci Kampüsü’nde sınava giren öğrencilere faşist bir grup saldırmış, öğrenciler sınava girememişti.

Bir süredir bu sorunu yaşadıklarını belirten öğrenciler, can güvenliklerinin olmadığını söylemişti. Bir öğrenci “Burada öğrenciler sınavına giremiyor, eğitim hakkımız engelleniyor. Can güvenliğimiz tehlikede” sözlerini kaydetmiş; kampüse alınan polis, faşistlerle beraber solcu öğrencilere saldırmıştı.

Bir diğer saldırı olayı da 2021 yılında yaşanmıştı. Geçim sorununa odaklanacak bir forum düzenlemek için bir araya gelen Ankara Üniversitesi öğrencilerine önce faşistler bıçakla saldırmış; ardından, ileri bir tarihte düzenlenmesi planlanan foruma polisler saldırmıştı. Saldırıda pek çok öğrenci gözaltına alınmış, eli bıçaklı faşistlere işlem uygulanmamıştı.

Boğaziçi’nde iki farklı Filistin protestosu: Birinde çevik kuvvet tehlikesi, diğerinde rektörlük desteği

ABD’de yaşananlarla ilgili henüz açıklama yapmayan Boğaziçi Üniversitesi, geçtiğimiz yıl bir gün arayla yapılan iki farklı Filistin protestosuna sahne olmuştu.

Boğaziçi Üniversitesi İslam Araştırmaları Kulübü’nün düzenlediği Filistin eylemine rektörlük destek verirken, sonraki gün solcu öğrenci gruplarının düzenlediği Filistin eylemine çevik kuvvet ve sivil polis gelmiş; okula giriş çıkışlar sıkı denetime tabi tutulmuştu.

Hukuk, adalet ve Çorlu Tren Kazası davası kararı: Yanıtsız kalan sorular (*NEVAL OĞAN BALKIZ)

Çorlu’da 8 Temmuz 2018’de meydana gelen kaza sırasında TCDD Genel Müdürü olan İsa Apaydın neden yargılanmadı? 2014 den bu yana 35 kamu ihalesini nasıl alabildi?

Çorlu’da, 2018'de 7’si çocuk 25 kişinin hayatını kaybettiği, 300’den fazla kişinin yaralandığı Çorlu Tren Kazası davasında nihayet karar açıklandı! 

Altı yıl süresince; mağdurlar, onların acısını duyumsayanlar, yönetsel ihmal ve kusurların her birimizin yaşam hakkını tehdit eden riskler oluşturduğunun bilincinde olanlar ve elbette adalet savunucuları, etik bilinç ve ortak toplumsal duyunun sesi olarak, “adalet” isteğimizi, hakikatin gizlenmemesi gerektiğini her ortamda savunduk. Kazada her türlü sorumluluğu bulunanların cezalandırılmasını, "cezasızlık ilkesi" ile tahrip edilen hukuki güvenlik hakkımızın yerine getirilmesini, oluşan zararların maddi ve manevi olarak eksiksiz telafi edilmesini, bir daha böyle kaza ve risklerin yaşanmayacağı bir denetim ve liyakat sisteminin oluşturulmasını, mağdurların hak arama, adalet isteme arayışları karşısında onları yalnızlaştırma, engelleme ve suçlu muamelesi yapılması girişimlerinden vazgeçilmesini, acının ve kayıpların toplumun ortak bir acısı olduğu duygusunun inşası için, simgesel semboller oluşturulmasını yüksek sesle, her platformlarda talep ettik. Ortak mücadele, dayanışma ve adalet istencinde iradeli, kararlı bir azim, altı yıl sonra da olsa, adalet olgusu anlamında önemli sayılabilecek bir kazanım sağladı! 

Dün açıklanan karar ile; Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) Bölge Bakım Müdürü N.A. on beş yıl (tutuklandı); TCDD Bölge Bakım Müdürü M.K. on yedi buçuk yıl (tutuklandı); dönemin TCDD Bölge Müdür Yardımcı L.M.Ü. dokuz yıl iki ay (adli kontrolle serbest); dönemin 1’inci Bölge Müdürlüğü’nde görevli demiryolu bakım müdürü T.K. on altı yıl üç ay (tutuklandı); yol bakım ve onarım şefi Ö.P. on üç yıl dokuz ay (tutuklandı); mühendis D.P. dokuz yıl iki ay (adli kontrolle serbest); mühendis K.B. dokuz yıl iki ay (adli kontrolle serbest); altyapıdan sorumlu 1’inci Bölge bakım servis müdür yardımcısı N.A. sekiz yıl dört ay (adli kontrolle serbest); mühendis T.B.Ö. on yıl (adli kontrolle serbest) hapis cezası aldılar. 

Şüphesiz, önemli bir karar!

Zira:

"Hukuk, en geniş anlamda toplumsal ve siyasal ilişkilerin düzenlenmesini, kurulmasını ve yürütülmesini, başka belirleyicilere göre değil, adalet fikrine göre düzenlemeyi istemenin ifadesidir".

"Hukukla ahlak bağlantısını kuran değer" olarak adalet; "hakkın ve hukukun gerçekleşmesi, yerini bulması" bağlamında ele alınır. Ve ister bireysel bir erdem ilkesi olarak, ya da eşit olanaklara erişim ilkesi olarak kabul edilsin, Vecdi Aral hocamızın dediği gibi; "hukukun gerçekleştirmeyi amaçladığı temel değer olarak, çatışan çıkarlar arasında bir değerlendirme yaparken, bunlardan bazılarını diğerlerine üstün tutarken temel aldığı ölçüdür. Toplumsal yaşamın çerçevesini oluşturmaya yönelik, ahlaki bir ölçü." 

Bu ölçü her birimiz için hak öznesi varlığımızın ve sürdürülebilir toplumsal yaşamın güvencesidir.

Bu anlamda kararın önemi ortadadır! Ancak, Türkiye'de ulaşım politikasına karar verenler; Türkiye Devlet Demiryollarını bir kurum olarak  "kamucu aklın", "devletçi politikanın" uygulaması olarak niteleyen, liberal ekonominin, serbest piyasanın kâr mantığına, eklemlendiği neoliberal ekonomipolitiğin çıkarlarına, işleyiş ve kurumsal yapısına aykırı bulan, dolayısıyla yatırım, geliştirme ve alt yapı düzenleme önceliklerinin dışında tutan, liyakatsız atamalarla ihmal eden (onun yerine, karayollarına öncelik veren, ihale mantığıyla "yandaş" kayırma, rant oluşturma önceliği ile hazineden doğrudan ya da dolaylı yollarla karayolları için milyonlar aktaran) siyasal islamcı anlayışın temsilcileri, yöneticileri ve bunların yetkili bakanları, genel müdürleri bu yargılananlar arasında olmadı! “Kanuni emri” verenler değil, daha çok “emri yerine getirmekle görevli” konumunda olan 'tali sorumluların' yargılandığı ve ceza aldığı bir süreci yaşamış olduk.

Toplum olarak soruyoruz!

1) Tekirdağ Çorlu’da 8 Temmuz 2018’de meydana gelen bu kaza sırasında Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) Genel Müdürü olan İsa Apaydın neden yargılanmadı? 19 Eylül 2019’da görevden alınmış olan Apaydın, kurduğu Deha Altyapı isimli şirketiyle, 2014 den bu yana toplam bedeli 11 milyar 520 milyon 713 bin TL olan 35 kamu ihalesini nasıl alabildi? 

-Karayolları Genel Müdürlüğü, depremlerin en çok etkilediği Hatay Samandağ’da hasar alan yolların onarımı ihalesini, (3 Ocak’ta) 1 milyar 277 milyon TL’ye pazarlık usulüyle Apaydın’ın ticari temsilcisi olduğu Deha Altyapı Anonim Şirketi hangi koşullarla, nasıl aldı? 28 Şubat’ta, Mersin ile Aydıncık arasında bulunan Erdemli-Silifke ve Taşucu yolunun ikmal yapımı için 6 milyar 910 milyon 910 bin 910 TL’lik kamu ihalesi de hangi koşullarda bu şirkete verildi? Buradaki kamu yararı nedir?

-Aynı şekilde, TCDD’nin Gaziantep’te deprem nedeniyle hasar almış kesimlerin onarımı için 20 Kasım 2023’te gerçekleştirdiği, 298 milyon 382 bin bedelli ihaleyi Deha Altyapı Anonim Şirketi’nin almış olması rastlantı mıdır? 

-Çorlu tren faciasının yaşandığı dönemde TCDD Taşımacılık AŞ Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı olan Veysi Kurt, kazadan yedi ay sonra 15 Şubat 2019’da görevinden alındı. Ancak, görevi döneminde 5 kazada (Çorlu faciasının haricinde, 2017'de Ankara-Kırıkkale'de vagonun devrilmesi sonucu 1 işçi hayatının kaybettiği kaza, aynı yıl Elazığ'da yük treninin devrildiği ve 2 makinistin hayatını kaybettiği kaza, 2018’de Ankara'da 3'ü makinist 9 kişinin hayatını kaybettiği kaza ile 2019’da Bilecik'te 2 makinistin yaşamını yitirdiği kaza yaşandı) 39 kişi öldü. Tek bir kez dahi yargılanmadı. Üstelik, Cumhurbaşkanı kararı ile 23 Şubat 2024 tarihinde, TCDD Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı olarak atandı! Bu atamanın, ‘yasal usule uyularak yapılmış olması’, onu  hukuken ve ahlaken de meşru kılabilir mi? “Kamu hizmetlerine atamada liyakat dışında herhangi bir unsur aranmaz” ilkesine uygun hale getirebilir mi? Siyasi etik açısından, toplum bilincinde ve kamu vicdanında geçerli kılmaya yeter mi?

Server Tanilli’nin deyimiyle “hukuk; bir yandan iktidarı örgütler, kurumlaştırır, yönetilenler gözünde meşru da göstermeye yarar.” Biri hukuksal (kanunsallık), diğeri sosyolojik (meşruiyet) olan iki koşulun bir arada gerçekleşmesine olanak yaratır. F.Pollock, hukukun siyasal, ekonomi-politik özelliğini açıklarken de; “Hukuk, bir bakıma toplumun egemen ideolojisini hem yansıtır; hem de bekçiliğini yapar. Birey, grup ve sınıflar arası ekonomik, sosyal ve siyasal çıkar çatışmalarının bir sonucu, daha doğrusu geçici dengesidir.” der. Marx’a göre de; “Hukuksal ilişki, kendisinde ekonomik ilişkilerin yansıdığı bir iradeler ilişkisinden başka bir şey değil”dir. Bu saptamalar çerçevesinde şu soruları sormak kaçınılmazdır: Hukuk, birey, grup ve sınıflar arası ekonomik, sosyal ve siyasal çıkar çatışmalarının bir sonucu, daha doğrusu geçici dengesi ise bu denge bir kısım bireyler, gruplar veya sınıfların lehine veya aleyhine bozulursa ne olacaktır? Ya da; kendisinde ekonomik ilişkilerin yansıdığı bir iradeler ilişkisi olan hukuksal ilişkide, bu iradelerden biri diğerini tahakküm altına alırsa ne olacaktır? 

Bu soruların yanıtını oluşturacak ilkelerden oluşan bir hukuku kurumsallaştırmadan, bunun mücadelesini vermeden ‘adalet’ arayışına girmek, "adaleti" birilerinin kişisel ahlak anlayışlarına, ahlak diye anladıkları yargılara bırakmak anlamına gelir! 

Dolayısıyla;

-Soma ve Erzincan İliç 'te yaşanan, birçok işçinin ve madencinin yaşamını yitirdiği, çevreye korkunç zarar veren olaylarda ihmalleri, kusur ve sorumlulukları bütün sorumluların yargılanması,

-Deprem sırasında halka çadır satan Kızılay yetkililerin kusur ve ihmalleri nedeniyle yargılanmaları,

-6 Şubat depremlerinde yıkılan, onlarca yüzlerce kişiye mezar olan bina inşaatlarında kusur ve ihmalleri olan (Kahramanmaraş’ta 35 kişiye mezar olan Ezgi Apartmanı, Dulkadiroğlu ilçesinde 44 kişiye mezar olan Saitbey Sitesi, Gaziantep ‘te 51 kişiye mezar olan Furkan Apartmanı, Adıyaman’da çoğu çocuk/öğrenci 72 kişinin öldüğü İsias Otel ile dönemin Kızılay Şube Başkanı M. M. Bulut’un müteahhidi olduğu 70 kişinin öldüğü Süeda Kent sitesi, Adıyaman Besni’de 123 kişinin öldüğü Üzümkent sitesi, Hatay’da 1000 kişinin hayatını kaybettiği Rönesans sitesi, 1200 kişinin hayatını kaybettiği “600 Evler sitesi”, 106 kişi yaşamını yitirdiği Farklı Yaşam Rende sitesi, onlarca kişinin öldüğü Eser Apartmanı, 48 kişinin hayatını kaybettiği Güçlü Bahçe sitesi) sorumlulara yönelik soruşturma ve davalar da, 

Gezi eylemleri davasında vb. yargılamalarda adalet, ancak bu bilinçle verilecek toplumsal mücadele ile kazanılacak bir değer olacaktır!

*Hukukçu/Akademisyen

Filistinli gazeteci Tahravi: 'Gazze'de gazeteci olmak ölüme yakın olmak demek' (ÖZKAN ÖZTAŞ)

Türkiye'de gerçekleştirilen 2024 Medya Konferansı'na katılan Filistinli gazeteci Hasan Tahravi, Gazze'de yaşananlara dair bir sunum yaparken süreci gazetecilerin gözünden değerlendirdi.

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) tarafından gerçekleştirilen ve birçok basın meslek örgütünün katıldığı Medya Konferansı 2024 programı Ankara'da Türkiye Barolar Birliği'nin (TBB) ev sahipliğinde bugün başladı. TGC ve TBB başkanlarının açılış konuşmasını yaptığı konferansın ilk konuşmacılarından birisi de Filistinli gazeteci Hasan Tahravi oldu. 

Kendisinin de Gazzeli olduğun belirten Tahravi özellikle gazetecilerin gözünden yaşananlara dikkat çeken konuşmasında İsrail'in uluslararası hukuku tanımadığının ve suç işlediğinin altını çizdi. 

'Ölenler sayıdan ibaret değil, her birinin hikayesi var'

Filistin'de 7 Ekim tarihinden bu yana yaşanan İsrail saldırılarında ölenlerin sayısının 34 bini aştığını söyleyen Hasan Tahravi, ölenlerin sayıdan ibaret olmadığını ve yaşamını kaybeden herkesin aynı zamanda bir hikayesinin, ailesinin, umutlarının ve hayallerinin olduğunu ifade etti:

"Saldırıların bir tarafında sayılar, rakamlar yer alıyor. Gazze'den, 2 milyon 300 bin kişinin yaşadığı bir yerden söz etmekteyiz. Burası 17 yıldır abluka altında. Tek bir sınır kapısından sağlanıyordu giriş ve çıkışlar. Hastaların, insanların giriş çıkışı yalnızca İsrail'in iznine tabi olarak yapılabiliyordu. Yani öncesinde de durum pek iç açıcı değildi.

7 Ekim'den sonra yani İsrail'in saldırılarından sonra Gazze'de yaşananlar farklı bir yere geldi. Ben de Gazzeliyim. Yaşadığım şehrin saldırılardan sonra yaşanmaz bir hale geldiğini söyleyebilirim. Yıkılan binalar, hastaneler, enkaza dönen bir şehir... Şu ana kadar İsrail güçleri 34 bin Filistinli öldürüldü. 34 bin."

"Bu bir sayı değil. Bunu bir rakam olarak göremeyiz. Ölen her insanın bir hayali, bir hikayesi vardı. Ölenler arasında çocuklar, kadınlar ve gazeteciler de var" diyen Tahravi, İsrail'in özelikle gazetecileri hedef aldığını da dile getirdi. 

                                                     Filistinli gazeteci Hasan Tahravi

'Dün bir Filistinli gazeteci daha öldürüldü'

İsrail'in, gazetecileri, gerçekleri gizlemek için hedef aldığını belirten Filistinli gazeteci Hasan Tahravi, saldırıların aynı zamanda gazetecilik faaliyetlerine, araçlarına ve ekipmanlarına da zarar verdiğini söyledi. Tahravi saldırıların sadece savaş döneminde değil, öncesinde de olduğunu belirtirken, 7 Ekim öncesinde öldürülen gazetecileri hatırlattı:

"Daha dün bir gazeteci daha öldürüldü. Bu örnekle birlikte 7 Ekim'den bu yana toplamda 141 gazeteci öldürüldü. Yüzlercesi yaralı. Birçoğu tutuklandı. Filistinli gazetecilerin de diğer gazeteciler gibi amacı gerçeği atlatmak ve gerçeği ortaya çıkarmak. Ama İsrail gerçeklerin ortaya çıkmasını engellemek için gazetecileri öldürüyor. Temel hedefleri de bu. Gerçekleri ve yaşananları uluslararası kamuoyundan gizlemeye çalışıyorlar. Üstelik bu saldırlar yalnızda 7 Ekim'den sonra başlamadı. Öncesi de var.

Hatırlarsınız. Bundan daha önce Şirin Ebu Akile öldürülmüştü. Cenin'de. Filistinlilerin sorunlarını anlatmak için orada olan Şirin Ebu Akile, gazeteciydi. Üzerinde 'Basın' yeleği vardı. Yanlışlıkla değil hedef gözetilerek öldürüldü."

Şirin Ebu Akile. Filistinli gazeteci Akile, İsrail Savunma Kuvvetleri tarafından Cenin'e düzenlenen bir baskını haber yaparken 11 Mayıs 2022'de silahla vurularak öldürüldü. Şirin Ebu Akile, Al Jazeera kanalının 25 yıllık muhabiriydi.

'İsrail açıkça suç işliyor çünkü yaptırımsız kalacağını biliyor'

İsrail'in açıkça suç işlediğini ifade eden Tahravi, İsrail'in bu cesaretini, "yaptıklarının görmezden gelinmesine ve yaptırımsız kalmasına" bağladı.

Tahravi, gazetecilik faaliyetlerine yapılan saldırılar için şunları söyledi: 

"Biliyoruz ki Filistin'de gazeteci olmak ölüme yakın olmak demek. Zira İsrail bir şeyin farkında: Öldürdüğünde yargılanmıyor. Uluslararası kuralları ve kanunları tanımıyor, herhangi bir yaptırımla da karşılaşmıyor. İsrail yalnızca gazetecileri öldürmekle kalmıyor, aynı zamanda basın yayın faaliyetini engelleyecek adımlar da atıyor. Basın-yayın binaları bombalanıyor, araçlar ortadan kaldırılıyor. Yayın araçları hedef alınıyor. Uluslararası gazetecilerin Gazze'ye girmesini engelliyor. Çünkü işledikleri katliamlar ve suçlar kimse tarafından bilinmesin istiyor.

Ama Filistinli gazeteciler her şeye rağmen mücadele ediyor. Çünkü haklıyız. Haklı olduğumuz için de mücadeleye devam ediyoruz. Ve mutlaka kazanacağız."

(soL)





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder