19 Nisan 2024 Cuma

T24 Köşebaşı - 19 Nisan 2024 -

 

Şanlıurfa Barosu'nun mevsimlik tarım işçileri raporu: "12 kişi bir tuvalet ve banyoyu beraber kullanıyoruz" (Candan Yıldız)

10 yaşında tarlada işçi olarak çalışan çocuklar bile var

Yılın en az 6 ayını başka illerde geçirmek zorunda kalan mevsimlik işçiler Türkiye'nin en az görünen kesimlerden biri; işe giderken yolda geçirdikleri kazaları, ölümleri saymazsak…

Veri, istatistik sorununun yaşandığı bu emek piyasasında (güvencesizlik-kayıt dışılık) Urfa Barosu Emek Komisyonu'nun hazırladığı rapor daha da önemli hale geliyor. Raporun adı Urfa İlinden Başka İl ve İlçelere Giden Mevsimlik Tarım İşçileri-Mevzuat-Sorunlar-Çözüm Önerileri.

Raporun odağını Şanlıurfa'dan başka illere giden tarım işçileri, aileleri, çocuklar oluşturdu.

Şanlıurfa Barosu Emek Komisyonu'ndan 6 kişilik ekip Malatya Özalp ve Akçadağ'da işveren, işçi ve elçi olmak üzere 25 kişi ile derinlemesine görüşmeler yaptı. Ankara Şereflikoçhisar'da da belediyenin çadır kampında kalan 40 mevsimlik tarım işçisi ile görüştü.

İşçiler, kadın işçiler, çocuk işçiler, işveren ve çavuşbaşılarla yapılan derinlemesine görüşmelerden çıkan bilgiler tabloya dair çok şey söylüyor.

Öyle ki 10 yaşında tarlada çalışmak zorunda kalan tarım işçisi çocuklar bile var.

Şanlıurfa Tarım İşçileri İzleme Kurulu'nın 2019 verilerine göre tarım işçisi öğrenci sayısı 22 bin 500.

Viranşehir'den Malatya'ya çalışmak için giden 48 yaşındaki tarım işçisi kadının anlattıkları şöyle: "12 kişi 1 tuvalet ve 1 banyoyu beraber kullanıyoruz. Günlük 440 TL yevmiye alıyorum. Bunun 50 TL' sini çavuşa veriyorum."

İşçilerin yaşadıkları kamp alanı Malatya

"Çocuk işçileri sakladık ceza yazılmasın diye"

17 yaşındaki başka bir genç kadının söyledikleri çocukların bu süreçten nasıl etkilendiğini de ortaya koydu:

"Urfa'ya çalışmak için Ordulu gelmiyor. Ama Urfalı Ordu'ya mevsimlik tarım işçisi olarak gidiyor. Mesela Malatya'da hiç denetlenmedik, bir keresinde Fatsa'da çocukların işçi olarak çalışıp çalışmadıklarını denetlemek için geldiler. Tam o sırada bir çocuk işçi yanımızdaydı ve biz onu hemen sakladık. Bize dediler ki çocuk işçi görürsek para cezası yazarız. Bu olay geçen sene olmuştu. Mesela Fatsa'da 2022 yılında 11 yaşında Viranşehirli bir çocuk çalışmaya ara verdiği sırada yamaçtan düşerek denizde boğuldu. Aile cesedini bulamamıştı. Yine geçen sene 4 çocuk babası 25 yaşında olan biri çay yapacağı sırada çadıra bağlanan çıplak elektrik sebebiyle vefat etti. Ambulans gelene kadar vefat etti. Vefat edenin cenazesini işçiler kendi imkânları ile götürdü."

72 yaşında Viranşehir'den Malatya'ya çalışmaya gelen erkek işçinin aktarımları da, sofralarımıza gelen kimi gıda ürünlerinin gerisinde nasıl bir sömürü olduğunu gösterir nitelikte:

"Arabım, Viranşehir'den geldim. Mevsimlik tarım işçiliğini kendimi bildim bileli yaparım. Malatya'ya geleli beş, altı gün oldu. Kaldığımız yer çok kötü, kadınlar su üzerine kavga ediyorlar. Burada kendimize ait tuvaletimiz yok. Dışarıda açık alanda uygun bulduğumuz yerde tuvaletimizi yapıyoruz. Banyo sorunumuz var. Banyo yerimiz yok. 5. ile 11. ay arasında yaklaşık altı ay dışardayız. Benim 5 eşim, 54 çocuğum, 156 torunum var. Bunlardan beş eşim, 20 çocuğum, 50 torunumla birlikte geldik."

"Akrep ve yılanlar nedeniyle gece uyuyamıyoruz"

Urfa-Eyyübiye'den gelen başka bir erkek işçi de yılanların akreplerin içinde yaşadıklarını anlattı:

"Üçüncü ayda çıkıyoruz on ikinci aya kadar mevsimlik işçi olarak çalışıyoruz. Malatya'da 15 gün kadar çalışıp, Fatsa'ya geçeceğiz. Yazın iş bulamadığım için mevsimlik işçi olarak çalışıyorum. Yaşadığımız yerde en büyük problemler temiz su, tuvalet ve banyo yerimizin olmamasıdır. Yaklaşık 4 gündür buradayım, 20 yılan öldürdüm bunun yanında akrepler de var. Yılanlar yaşadıklarımız yerlerde dolanıyorlar gece uyuyamıyoruz. Çocuklarımızı ısırsa hastaneye götüremeyiz. Malatya Ordu'dan çok daha kötü. Ordu'ya gittiğimiz şartları daha iyi, mesela çocuklarımıza kalem defter veriliyor. Çocuklarımız okula gidebiliyor. Aslında yaşam koşullarımız ve çalıştığımız işler çok zor. Bu zorluğa rağmen gece çadırların içinde toprak üstünde tozda uyuyoruz. Çocuklarımız biz çalışırken perişan oluyor. Bu yaşadıklarımızı devlet resmen izliyor. Mesela her gün üzerimizde drone uçuruyorlar. Jandarma yanımızdan geçiyor ama bizim sorunlarımızı görmüyorlar. 12 çocuğum var, hepsi mevsimlik tarım işçisidir. Bir gün çalışmasak açız. Bir de elektrik çarpmasından dolayı bundan 2 yıl önce bir işçinin çocuğu vefat etmişti. İşçiler çadırlarına elektrik bağlamışlardı. Sonra çocukta çıplak kablo kısmıyla temas etmişti. Elektrik çarpıp vefat etmişti."

Çocuk işçiliğinin de yaygın olduğu mevsimlik tarım işçiliğinde çocukların örgün eğitiminde de büyük sorunlar yaşanıyor. Ya eğitimlerini yarım bırakmak zorunda kalıyorlar ya da eğer bir kamp alanında (Şereflikoçhisar'da belediyenin yeterli olmayan bir kamp alanı var) okul varsa yeterli olmayan öğretmen ve ders saatiyle okullarına devam ediyorlar. Bu tür bir eğitimin üniversite ya da LGS için yeterli olmayacağı açık. Bu da kuşaktan kuşağa tarım işçiliği olasılığını güçlendiriyor.

Kamp alanında yaşamak zorunda kalan çocuk işçi ve işçilerin tükettiği su kaynağı

Çocukların sorunlarına gelince, raporda şu tespitlere yer verildi:

  • Tarlalarda 15 yaş altında çalışan çocuklar tespit edilemiyor, kurumlar tarafından denetlenmiyor.
  • Sürekli şehir ve yer değiştirmek çocukların eğitim ve öğretimlerinin devamlılığını engelliyor.
  • Gittikleri yerlerde çoğu kez çocuklar okullara gidememektedirler. Çocukların sık yer değiştirmesi sosyal uyumu engelliyor.
  • Çadır yerlerinde elektrik, su, içme suyu, aydınlanma, kanalizasyon gibi alt yapı ihtiyaçları karşılanmadığından hijyen sorunları oluşuyor.
  • Çocukların zamanında sağlık hizmetlerine erişememe kronik rahatsızlık ya da tedavinin geç başlaması neden oluyor.
  • Çadır alanlarının olumsuz koşulları ve aile nüfusunun kalabalık olması, çadırların yan yana olması ihmal ve istismar riskini artırıyor.
  • Çadır alanlarının korunaklı olmaması akrep, yılan, böcek ısırmalarına neden oluyor.
  • 10 yaşında tarlada çalışmak zorunda kalan mevsimlik tarım işçisi çocuk dahi bulunuyor. Çocukların çalışma ve yaşam koşullarındaki zorluklar çocukların psikolojik, fiziksel ve sosyal gelişiminde engel teşkil ediyor.

"Çoğunluğu sosyal güvenceden yoksun, hijyen ve temiz su sorunu yaşanıyor"

Raporun tespit ettiği genel sorunlar ise şöyle:

- Çalışmak için gittikleri yere güvenli araçlarla ulaşımı sağlayamadıkları için ölümlü ve yaralamalı trafik kazaları yoğun yaşanıyor.

- Çadır alanlarının kanal kenarlarında olması boğulma vakalarına neden oluyor.

- Yaşadıkları yerde temiz içme suyu, tuvalet, banyo gibi temel ihtiyaçlarını karşılayamıyorlar.

- Elverişsiz yemek pişirme koşulları, aldıkları düşük ücretle kıt kanat geçinmeleri ve kış için para biriktirmeleri yetersiz beslenmelerine neden oluyor. Yemek ücretini ne devlet ne de işverenler karşılıyor.

- Çalışmak zorunda kaldıkları yerler şehirlere uzak olduğundan hastaneye düzenli olarak gidemiyorlar.

- Çoğunluğu sosyal güvenceden yoksun çalışıyor.

- Ücretleri günlük yevmiye olarak veriliyor ve verilen yevmiyelerin bir kısmı işi bağlayan elçilere veriliyor. Bu nedenle düşük ücretle çalışıyorlar.

- Günde 11-12 saat çalışıyorlar, sağlık sigortaları işveren tarafından karşılanmıyor. Tazminat hakları kanunen yok.

- Kürt, Arap veya mülteci olmaları nedeniyle ciddi ayrımcılığa ve saldırılara maruz kalıyorlar.

TÜİK'in 2019 verilerine göre Türkiye'de 720 bin çocuk işçi var. Urfa da mevsimlik tarım işçiliğinde çalışan çocuk sayısının en yüksek olduğu il.

Milli Eğitim Bakanlığı'nın Mesleki Eğitim Merkezi bünyesinde eğitim gören ve eğitimlerinin büyük bir kısmını staj adı altında çalışarak geçiren, asgari ücretten düşük ücret alan, staj gördükleri işyerlerinde iş cinayetlerinde hayatını kaybeden çocukları da düşündüğümüzde Türkiye'nin ciddi bir çocuk işçi sorunu var.

Çocuk işçi sayısı o ülkenin ekonomi politiğine dair çok şey söylerken bunun sadece ailelerin sorunu olarak algılanması, gösterilmesi gerçeği örtüyor.

                                                     /././

Saraylar bütçeyi delerken "ikna" (Çiğdem Toker)

İnsanların yarım kilo peynir alırken düşündüğü bir ortamda devlet olarak 85 milyon TL'yi bahçe malzemesine harcarsanız, enflasyonun düşeceğine bu milleti inandıramazsınız.

85 milyon 329 bin TL.

Yazıyla, seksen beş milyon üç yüz yirmi dokuz bin Türk Lirası.

"Nedir bu" diye soracak olursanız, bütçeden Mart ayında yapılan bir harcama kaleminin karşısında yazan tutar. O bütçe kaleminin adı: "Bahçe malzemesi alımları ve bakım ve yapım gideri"

Bir önceki ay, yani Şubat'ta bu kalemden yapılan harcama tutarı 4 milyon 937 bin T'ydi.

Yani kabaca 5 milyon TL dersek, bahçe malzemesi alımı ve bakımı için yapılan devlet harcamasında bir önceki aya göre 11 katlık bir artıştan bahsediyoruz. (Not: Bu parayla 4266 kişiye asgari ücret ödenebilir.)

Ha diyebilirsiniz ki, şubattan marta artış olması çok normal. Bahar geliyor! Bahar yaklaşırken, yeni çiçekler dikilmez mi, tarhlar yapılmaz, ekim dikim gübre peyzaj işleri yoğunlaşmaz mı?

Son derece haklısını. Hele bir de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Okluk'ta öyle bir yazlık sarayı var ki, dönümlerce alana cennetlere mahsus bir peyzaj ve çiçeklerin sürekli olarak hazır, nazır ve bakımlı olması zorunlu.

Okluk koyundaki Yazlık Saray

"Ambiyans varyasyonları"

Sakın abarttığımı düşünmeyin değerli okurlar. Okluk Yazlık Sarayı için planlanan peyzaj mimarisinin ayrıntılarını yedi sene önce yazmıştım. (15 Ekim 2017-Cumhuriyet)

Mimar Şefik Birkiye'nin kurucusu olduğu Vizzion Architecs'in hazırladığı avan projede "Yazlık Yerleşke"nin peyzaj mimarisi şöyle anlatılıyordu:

* Zeytin, turunçgiller, servi ağaçlarının öncelikli olarak öngörüleceği, yürüyüş yolları boyunca ambiyans varyasyonları.

* Bahçe duvarlarının mineral etkisini kırmak amacıyla oluşturulacak çiçek masifleri.

* Havuz terası ve bahçe arasındaki kot farkını absorbe edecek çiçek masifleri, yürüyüş yolları boyunca sürpriz etkisinin yaratılmak istendiği fantezi niteliğindeki ağaç budamaları.

* Birbirine yakın tonlarda gül çeşitleri ile dizayn edilecek gül galerisi ve köşkü.

* Sağlık yürüyüşü boyunca, eğimle uyum içinde düzenlenecek farklı çeşitlilikte, doğanın cömertliğini yansıtacak çiçek masifleri.

Bu ayrıntılar, bütçedeki bahçe bakımı harcamasındaki artış hakkında biraz olsun fikir verebilir…

Evet Okluk Sarayı için bütçeden trilyonlar harcandı. Peyzaj bir yana bu Saray için ağaçlar kesildi, yeni yollar yapıldı. Ne kadara mâl olduğuna dair bilgiler de hep parça parça ve kısıtlı olarak, ısrarlı sorular üzerine paylaşıldı.

İhalesiz yazlık saray

Ama en önemlisi şudur ki Okluk Yazlık Sarayı için bir asıl ihale açılmadan inşaat yapıldı. Rönesans Grubu bünseyindeki REC Uluslararası şirketine verilen Saray'ın ihale açılmadan yapıldığına dair yazılarıma hiçbir yalanlama gelmediği gibi dönemin Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Fahri Kasırga'nın şu sözleri TBMM tutanaklarına yansıdı:

"İnşaatla ilgili bütün işlemler TOKİ tarafından yapılacaktır, TOKİ'ye yazdık. Projeler bittikten sonra ana ihale yapılacak; henüz, takdir edersiniz ki ortaya çıkmış proje ve yapılmış bir ihale olmadığından yanıltıcı bir bilgi vermemekadına rakam telaffuz edemiyorum." 

Kasırga 2018 yılı bütçe görüşmeleri sırasında bu sözleri söylerken Saray inşaatı çoktan başlamıştı yani.

Bütçedeki çiçek ve bahçe bakımı harcamasına dönecek olursak insanların yarım kilo peynir alırken düşündüğü bir ortamda devlet olarak 85 milyon TL'yi (eski parayla trilyon) bahçe malzemesine harcarsanız, enflasyonun düşeceğine bu milleti inandıramazsınız.

İkna için inandırıcılık zorunlu

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, IMF - Dünya Bankası'nın Bahar Toplantısı için gittiği Washington'da demiş ya:

"Halkı enflasyonun düşeceğine ikna etmemiz gerekiyor."

"İkna etmek" ilginç bir kavram. Bu kavramın içinde gerçekten güven verici olmak, bunun gereğini yerine getirmek ne kadar vardır takdire bırakalım.

Ama ortak meselemiz yoksulluksa ve bu enflasyon çok şeyi bozuyorsa ekonomiyi yönetenlere şu soru zorunlu:

Halkı enflasyonun düşeceğine ikna etmeniz için önce ülkeyi yönetenlerin, siyasetçilerin, bürokratların kendileri ve o koltuklarının konforu için yapılan harcamalarında inandırıcı olması gerekmiyor mu?

Istakoz paylaşımı dolayısıyla İzmir Milletvekili Şebnem Bursalı'nın özür dilediği Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Marmaris Okluk'taki trilyonluk Yazlık Sarayı için ihale bile açılmadığı bir idare altında yaşıyoruz, ne diyorsunuz?

Cumhurbaşkanı sarayları için bütçeden her ay milyonlarca TL kamu kaynağının harcandığı bu ülkede her gün ama her gün onlarca işçi, üç kuruş için usulsüz ihalelerle verilen inşaatlarda, usulsüz madenlerde toprak altında, eğlence merkezinin kaçak tadilatında can veriyor.

Yeni tasarruf tedbirleri mi?

Şimşek, halkı enflasyonun düşeceğine ikna etme gereğinden söz ederken, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz kamuda tasarruf için hem Maliye'nin hem de Strateji Başkanlığı'nın çalıştığını söylemiş. Yılmaz'ın bu beyanı, Şimşek'in geçen yaz kamuya ilettiği tasarruf genelgesinin işlemediğinin tescilidir. (Yazılarımızı düzenli takip edenler, Şimşek imzalı geneldede tasarruf edilmesi istenen bazı bütçe kalemlerinde artışlar bile olduğunu resmi verilerle aktardığımız hatırlayacaktır.)

Yeni tasarruf genelgesini merakla bekliyoruz. İçinde saray harcamalarından kısılması, tarifeli uçak dururken keyif için devlet uçağı kullanılmasının önlenmesi, ihalelerin doğru düzgün yapılması, usulsüz ihalelerin iptali gibi maddeler olacak mı bakalım.

Sıcak para gelsin diye IMF ve Dünya Bankası çevrelerini, etkili konuşmalarla ikna edersiniz belki. Uluslararası kuruluşlarla paslaşarak açıklama da yaptırırsınız, ne olacak. Ama temel gıdaya ulaşamayan halkı enflasyonun düşeceğine ikna etmek için inandırıcı olmanız zorunlu.

Bu da lafla değil eylemle olur.

                                                              /././

Vergi Denetim Kurulu, müfettişlerin özlük haklarını çözemediğinden her geçen gün kan kaybediyor…(Murat Batı)

Özellikle son dönemlerde sosyal medya fenomenlerinin, kara para aklayıcılarının ve bilumum yasa dışı faaliyetlerinin ülkede cirit attığını da düşünürsek vergi denetim kurulunun ivedilikle güçlendirilmesi gerekmektedir.

Vergi alanıyla alakalı en prestijli mesleklerden biri vergi müfettişliğidir. Kariyer planı yapan özellikle iktisat, işletme, siyasal bilgiler ya da iktisadi idari bilimler fakültesi mezunları KPSS’den yüksek bir puan aldıktan sonra Vergi Denetim Kurulu’nun zorlu mesleğe giriş sınavında da başarılı olmak zorundadırlar. Daha da önemlisi giriş sınavını geçmek tek başına yetmemekte ayrıca üç yıllık yardımcılık sonrasında da ecel terleri döktürecek cinsten bir yeterlik sınavına girmektedirler.

Görüldüğü üzere vergi incelemesinin mihenk taşı olan vergi müfettişleri çok zorlu bir eğitim sürecinin ardından mesleğe atanmaktadırlar. Ancak birçok meslekte olduğu gibi kariyer hayalleri maalesef gerçekte kendine rasyonel bir yer bulamamakta hatta bazı zamanlar hayal kırıklığı bile yaratabilmektedir. Bu hayal kırıklığının başında elbette özlük haklarının yetersizliği gelmektedir.

Mesleğe yeni başlayan bir vergi müfettiş yardımcısı aylık yaklaşık 46 bin lira almaktadır. Meslekte kıdemine göre ortalama 55 bine kadar çıkabilmekte ancak birimci dereceye gelinirse o zaman ortalama 60 bin lira olmaktadır.

Kimdir bu Vergi Denetim Kurulu?

646 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 27990 sayılı Resmî Gazete'de yayınlanması ile Maliye Teftiş Kurulu, Hesap Uzmanları Kurulu, Gelirler Kontrolörleri ve Vergi Denetmenleri kaldırılmış ilgili kurumları tek bir çatıda altında toplamak amacıyla 10 Temmuz 2011’de Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı kurulmuştur. Bu kapsamda vergi incelemesi genel olarak Vergi Denetim Kurulu bünyesinde görev alan vergi müfettiş ve yardımcıları tarafından yerine getirilmektedir.

Vergi müfettiş sayısı her geçen gün azalıyor

VDK 2023 yılı Faaliyet Raporuna göre 31 Aralık 2023 itibariyle 7 bin 227 vergi müfettişi bulunmaktadır. Ancak özellikle son dönemlerde sosyal medya hesaplarında belli bir süre çalıştıktan sonra başka kurumlarda çalışmak üzere fazlasıyla istifa eden vergi müfettişi görülmektedir. Bu sayının azalması aynı zamanda inceleme oranı ve niteliğini de düşürmektedir.

Aşağıdaki tabloda Vergi Denetim Kurulu’nun kuruluşunu müteakip yıldan bu yana vergi müfettişi ve vergi müfettiş yardımcılarının sayıları yer almaktadır.

Vergi inceleme oranı da her geçen gün azalıyor

2023 yılında toplamda 236 bin 797 adet inceleme yapılmış bunun 195 bin 799 adedi sınırlı; 40 bin 998 adedi ise tam incelemedir. 2019 yılında yapılan incelemelerin yüzde 26,36’sı, 2020 yılında yapılan incelemelerin yüzde 26,07’si, 2021 yılında yapılan incelemelerin yüzde 21,27’si, 2022 yılında yapılan incelemelerin yüzde 19,36’sı ve 2023 yılında yapılan incelemelerin ise yüzde 17,31’i tam incelemelerden oluşmaktadır. 2023 yılında 60.242 mükellef incelenmiş, incelenen mükellefler için tarhı istenilen toplam vergi tutarı 17.452.475.511-TL, kesilmesi önerilen toplam ceza tutarı ise 37.220.156.575-TL olmuştur.

Aşağıdaki tabloda da görüldüğü üzere 2023 yılında faal gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin yüzde 1,66’sı incelemeye tabi tutulmuş.  Yani yaklaşık 3 milyon 621 bin 478 mükellefin sadece 60 bin 242’si incelenebilmiş. Vergi müfettiş sayıları bu şekilde azalmaya devam ederse bu sayı da azalacaktır.

Bu düşük oran sadece 2023 yılına özgü olmayıp aşağıdaki tabloda da görüldüğü üzere geçmiş yıllarda da var olmaktadır.

Şimşek’in ivedilikle yapması gerekenler

Buna göre vergi inceleme elemanı sayısının azlığı hem iş yoğunluğunu hem de kişi başına düşen dosya sayısını artırmaktadır. Bundan kaynaklı olarak inceleme oranı da ciddi anlamda düşük kalmaktadır. Bu kapsamda vergi müfettiş ve müfettiş yardımcısı sayısını niteliğe dokunmadan artırmak ve Kurumdan ayrılmalarına neden olan başta özlük haklarıyla alakalı eksikliklerin giderilmesi gerekmektedir.

Bu bağlamda yukarıda da ifade edildiği üzere, sınırlı denetim ve inceleme gücü nedeniyle inceleme oranları oldukça düşük kalmaktadır. Hal böyle iken denetim ve inceleme elemanın güncel ekonomik sorunlara yönelik piyasa ve sektörler itibarıyla bilgi toplama, tespit yapma gibi denetim ve inceleme görevi dışındaki işlerle görevlendirilmesi neticesinde esas denetim hizmetlerinin aksaması sınırlı denetim ve inceleme gücünü daha da zayıflatmaktadır.

Bu nedenle denetim elemanlarının Yönetmelikle belirlenen esas inceleme görevi dışındaki hususlarda görevlendirilmemesi denetimi gücü ve potansiyelinin artırılması adına önem arz edecektir.

Kariyer mesleklerin parlayan yıldızlarından biri olan vergi müfettişliği mesleğine gerekli önemin verilmesi ülke vergi tahsilatı açısından da oldukça önemlidir.

2023 yılında 7 bin 227 kişiye kadar düşen bu sayı daha da düşecek gibi göründüğünden Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın ivedi şekilde kanayan bu yarayan tampon tutması gerekmektedir. Zira 2023 yılında yapılan inceleme oranı sadece yüzde 1,66’dır, yüzde 2 bile değildir.

Hatta yeminli mali müşavirlik ruhsatını alacak olan müfettişleri bu özlük haklarıyla Kurul’da tutmak pek mümkün görülmemektedir. Önümüzdeki yıllarda ruhsata hak kazanacak müfettişi sayısı da düşünüldüğünde ivedilikle önlem alınması gerektiği apaçık ortadadır.

Özellikle son dönemlerde sosyal medya fenomenlerinin, kara para aklayıcılarının ve bilumum yasa dışı faaliyetlerinin ülkede cirit attığını da düşünürsek vergi denetim kurulunun ivedilikle güçlendirilmesi, nitelikli inceleme elemanlarının katılması ve daha da önemlisi var olan vergi müfettişlerini özel sektöre kaptırmaması gerekmektedir.

Ezcümle, resmi doğru görüp yerinde analiz yapmak memleket meselesidir…

                                                            /././

Burdur'da taciz skandalı: Skandalın adresi Burdur Aile ve Sosyal Hizmetler Müdürlüğü! (Tolga Şardan)

İşin içinde taciz var, mahkemeden alınan uzaklaştırma kararı var, il müdürlüğünde görevli kamu personeli var, şüpheli, tanık ve mağdura ait adliye yansıyan ifadeler var, tacize adı personelin görevden uzaklaştırılması amacıyla bakanlığa ve valiliğe yazılan yazılar var. Yetmedi, benzerlerinde olduğu üzere dini cemaat iddiası var. Yetmedi, siyaset var.

Ülkede her şeyin çivisi çıkmış durumda. Klişe olacak fakat "olmaz" denilen hemen her şey yaşanıyor bu coğrafyada.

Toplumun yaşadığı erozyonun durdurulması bir yana, vitesi boşa alınan aracın yokuş aşağı son hızla gitmesi misali yakın geleceği öngörmek de mümkün değil maalesef.

"Olmaz" denilenlerin kapsamında, toplumun sivil kesiminin yanı sıra bir de devletin uzantılarını görmek üzüntüyü ve umutsuzlukları daha katmerlendiriyor.

Yazıya bu girişi yapmamın gerekçesini birazdan okuyacağınız olaylar zinciri ile çok daha net göreceksiniz.

Büyüteç'te günün konusu, Burdur'da nisan başında ortaya çıkan taciz skandalı.

Bu satırların yazarının konuyu öğrenmesine kadar gizli tutulan taciz skandalının adresi, yaşananları çok daha vahim hale getirdi.

Olaylar zincirinin merkezinde Burdur Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü (ASHB) var. Evet, yanlış okumadınız, kadınlarımızı, çocuklarımızı benzer olaylardan ve vakalardan korumakla görevli Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın Burdur'daki uzantısı.

İşin içinde taciz var, mahkemeden alınan uzaklaştırma kararı var, il müdürlüğünde görevli kamu personeli var, şüpheli, tanık ve mağdura ait adliye yansıyan ifadeler var, tacize adı personelin görevden uzaklaştırılması amacıyla bakanlığa ve valiliğe yazılan yazılar var.

Yetmedi, benzerlerinde olduğu üzere dini cemaat iddiası var. Yetmedi, siyaset var.

Genç kızın yaşadıkları adliyeye yansımış durumda. Ancak madalyonun ikinci yüzü, en az diğeri kadar vahim. Devlet yönetiminin geldiği noktayı göstermesi bakımından deyim yerindeyse ibretlik.

Bu kadar pervasızlığın yaşandığı taciz olayının; gerek valilik, gerekse bakanlık tarafından kapatılmaya çalışmasının yanında ikinci bir skandal daha var.

Bakanlık, olaya adı karışan kamu görevlilerini görevden almak yerine, olayı ortaya çıkaran Burdur Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdür Vekili'ni görevden aldı!

İsimleri adli dosyada yer alan kamu görevlileri halen işlerinin başında!

Nasıl, ama?

Burdur'da yaşanan tuhaf gelişmeler

Aslına bakarsanız, Burdur ASHB İl Müdürlüğü'nde son sekiz aydır tuhaf işler oluyor.

Isparta'da görevliyken, vekâleten Burdur ASH İl Müdürlüğü'ne atanan Mukaddes Kılınç, göreve başladıktan sonra kurumda "bazı işlerin" yolunda gitmediğini tespit etti. Bu tespitlerini zaman zaman resmi kanaldan Burdur Valiliği'ne ve Ankara'daki bakanlık merkezine bildirdi.

Bu gelişmeyi bir kenara koyup, kurumda sosyolog olarak görev yapan H.Ö.'nin, staj için il müdürlüğünde çalışan üniversite öğrencisi A.A.B.'ye yönelik taciz olayına geçeyim. Zira olaylar birbirleriyle bağlantılı.

Tacize uğrayan stajyer öğrenci anlatıyor

Burdur'da yaşananları resmi belgelerden aktarmadan önce, olaya adı karışan genç kızın adını gerçek olmayan biçimde (A.A.B), tanık olarak geçen bir başka öğrenciyi de (K.T.) şeklinde kodladığımı belirteyim. Dosyada adı geçen şüphelileri ise, gerçek isimleriyle kodladım.

Taciz skandalının başladığı tarih şubat ve sonrası. Yaşanan mekan; Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Burdur İl Müdürlüğü.

Önce saç okşamayla başlayan "taciz" sürecinin, "nitelikli tacize" dönüşmesi ve adliyeye yansıması ise, mart sonuna rast geliyor.

Yaşananların bir tarafında Burdur'da üniversite eğitimi gören A.A.B. adlı genç kız; diğer tarafında ise, Burdur Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdür Yardımcısı G.F. adlı kadın yönetici ve kurumda görevli H.Ö. adlı erkek sosyolog var.

Üniversite öğrencisi A.A.B, aldığı üniversite eğitimi çerçevesinde staj eğitimi için geçen Şubat'ta ASHB Burdur İl Müdürlüğü'nde stajına başladı. İddiaya göre, stajla birlikte kurumda sosyolog olarak görev yapan ve stajyer öğrencilerin "Hocam" diye hitap ettiği H.Ö.'nün A.A.B.'ye dönük tacizleri başladı.

Taciz şeklinin boyut değiştirmesi sonrasında yaşadıklarına dayanamayan A.A.B., 28 Mart 2024 günü savcılığa başvurup sosyolog H.Ö.'den şikayetçi oldu.

Genç stajyer yaşadıklarını özetle şöyle aktardı:

"(...) 12 Şubat'ta staja başladık. İlk başta saçımızı okşuyordu, 'ben, sizin abinizim' diyordu. H.Ö. 42 yaşında bekar psikolog. K. arkadaşımıza da yapıyordu. O yüzden normal geldi bana. 70 tane imza almamız gerekiyordu stajı bitirmemiz için. İmza için gittiğimizde 'öpmem lazım, yoksa stajı bitiremezsin' dedi ve her imzada yanağımdan öptü, köşeye sıkıştırdı.

K., İstanbul'dayken, beni kahve içmeye çağırdı ama bahane ile erteledim. Annem ve babam duyduğunda 'hayır' dediler, 'gitme' dediler. K. ile beni eve bırakmayı teklif etti. K.'yi eve bıraktıktan sonra benzin aldı ve uzun uzun muhabbet edip bana 'seni kaçırıyorum' dedi. Ben de 'konumum açık' dedim. 'Telefonunu atarım' dedi ve sonra 'kaçırmıyorum' deyip beni bıraktı."

"Kalçamı elledi, 'sus' dedi"

"Kurum içinde sürekli gelip sarılıyor. Dört arkadaşım bana şahitlik yaptı. Bir kadınla ilgili olay olmuş, Mukaddes Hanım (İl Müdür Vekili Mukaddes Kılınç. Y.N.) H.Ö. ile ilgili tutanak tutuyor, babama dokunmaması için bir buçuk aydır susuyordum.

Pazartesi 10.30 gibi müracaatçı geldi ve bir anda kapı açıldı ve birisi kalçamı elledi. H.Ö. Hocaymış. 'Napıyorsunuz?' dediğimde, 'sus, ses çıkartma' dedi. Eve gittiğimde saatlerce ağladım.

'Hep beraber yemeğe çıkalım' diyordu. Hocalarımız ve biz beş kişi, yemek yerken K. 'sigaraya gidelim' dedi. H.Ö. de 'sen, benim yanımda kal' dedi. İçeri geldiğimizde çay ikram edildi. Hoca, bana dönüp, 'iç iç, Ramazan'dan sonra ikimize çok güç kuvvet lazım' dedi.

K.'ye 'ben, hocayla dönmek istemiyorum, sizle kalayım' dedim. K'ye tatlı yapmasını söylemişti. E., K, ve ben tatlıyı alıp biraz oturduk. E. Hoca'nın evine onların bulduğu kediyi götürdük. Kedinin karnında sertlik hissettim, 'çıkartayım' dedim, kedinin memesiymiş. H.Ö. Hoca da bana 'ben de seni böyle elleyeceğim' dedi.

E. Hoca'ya 'tutanak tutulmuş, H.Ö. Hoca hakkında ne olacak?' dedim. 'Parası alınır yüksek ihtimalle' dedi. 'Ablam memur iftira atması çok kolay, iki ay daha susayım' dedim. Aramızda husumet yoktur. Yazın, ben o kurumda staj yaparken, onun stajyeri bana 'mesaj at seni buraya alayım' dedi, ben de 'K.yi de alın' dedim. Ama bunların yaşanacağını bilmiyordum. Bu olaylar her yaşandığında hep tepki gösterdim. Bana Z. Hoca ya da U. Hoca ya da diğer hocalar sarılmıyor. Sadece o.

Benim staj dosyamda yetkisi vardır. 70 tane imza atması gerekir H.Ö. Hoca'nın. Bugün staj yerimiz değişti. Ben, babam ve staj yapamama sebebiyle sustum. (...)"

"Ders çalışırken saçlarını elledi"

Stajyer öğrenci genç kızın savcılığa verdiği bu ifadeyle birlikte savcılık harekete geçti.

Bu kez, tanık olarak K.T.'nin ifadesini aldı. K.T'nin ifadesinde anlattıklarından sosyolog H.Ö.'nün stajyerler üzerinde kurduğu baskıyı görmek mümkün:

"(...) Normal sarılmalar falan başladı, daha sonrasında A.A.B.'nin yanağını sıkıyordu, öpüyordu. Ben İstanbul'dayken A.A.B. aradı ve H.Ö. Hoca'nın her imza için öpücük istediğini söyledi. En sonda pazartesi günü ben kahve yaparken A.A.B. yanımda duruyordu. H.Ö. Hoca bir anda girdi ve A.A.B.'nin kalçasına vurduktan sonra 'susun, kız' dedi.

Bana cinsel içerikli konuşmadı, ben fazla diyaloğa girmiyorum ve hep terslerim. Bana karşı fiziksel olarak giderken A.A.B.'yi öpüp ve bana öpüp sarıldığı oluyor. Ama sözel olarak bana olmadı. Ders çalışırken saçımı okşadığı oldu. Kendisinden şikayetçi olmayı düşünmüyorum, çünkü bana karşı direkt A.A.B.'ye olduğu gibi yaklaşmadı. Ama A.A.B.'ye olduğu gibi davransaydı şikayetçi olurdum."

Sosyolog hakkında "Menzilci" iddiası

"H.Ö. Hoca'nın stajıma etkisi olabilecek yetkisi vardır. Bazen 'stajınızı yakarım' dediği oldu. Kendisinin kurumda etkili bir kişi olduğunu söylüyordu. Tutanak tutulmuştu kendisi hakkında. Bu zaman A.A.B. yoktu ve 'A.A.B. gününü görecek, bizim arkamız boş mu?' diyordu.

Mukaddes Hanım gideceği zaman güldüler ve 'herkes ayağını denk alsın' dediler. H.Ö. Hoca dinci bir adamdır. Menzil tarikatının etkinliklerine gidiyordu, onlardan yardım almış olabilir. Ben bizzat kimden yardım aldığını bilmiyorum ama sürekli telefonla birilerini arıyordu. (...)"

Sosyolog kendisini savundu

Taciz iddiasının odağındaki isim sosyolog H.Ö. ise savcılıkta verdiği ifadesinde iddialara karşı kendisini özetle şöyle savundu:

"(...) Ben, Burdur Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğünde sosyolog olarak çalışmaktayım. Yaptığımız iş nedeniyle üniversiteden staj yapmaya öğrenciler gelmektedir. Bu, benim öğrencilerle geçirdiğim 4. staj dönemidir. Hakkımda beyanda bulunan A.A.B.'yi da geçtiğimiz yaz döneminde Cumhurbaşkanlığı gönüllü staj yapması nedeniyle tanımaktayım. Kendisi ocak ayında bana ulaşarak, mesaj atarak şubat ayından başlamak üzere zorunlu stajı olduğunu, bu staj döneminde benim yanımda staj yapmak istediğini hatta kendisi ile beraber bir arkadaşının daha olduğunu onu da benim alıp alamayacağımı sordu.

Ben de kendisini daha önceden tanıdığım için almaya çalışacağımı söyledim ve staj dönemi başladığında zorunlu stajlarına benim yanımda başladılar. Şubat ayından beridir birlikte çalışıyoruz. Ben stajyerleri gerek yapmış olduğum ev denetimleri, yine müracaata gelen kişilerin dinlenilmesi gibi mesleğin gerektirdiği her şeyi yaptırmaya çalışırım. Ancak üniversite sonrasında sınava girecekleri için 'ders çalışmak istiyorum' diyenlere de yardımcı olurum. Ya da bir işleri mazeretiyle kuruma gelemeyecekler ise, ya da şehir dışına çıkacaklar ise, elimden gelen desteği sağlamaya çalışırım."

"Staj haricinde görüşmedik"

"Bundan önceki üç dönemimde de aynı şekilde davrandım. Bu dönemde aynı şekilde davranıyorum. A.A.B.'nin hakkımda neden böyle bir suçlama da bulunduğunu ise anlamış değilim. Zira kendisiyle staj haricinde ayrıca bir görüşmemiz mevcut değildir. Benim hakkımda söylemiş olduğu staj dosyasına imza atarken her imza karşılığında kendisini öptüğüm beyanını asla kabul etmiyorum.

Bunun haricinde Sanayi'de yemek yediğimiz esnada kendisine birtakım sözler söylediğim hususunu da kabul etmiyorum. Çünkü yemek yediğimiz masada K.T., A.A.B., ben, G. Hoca ve G. Hoca da bulunmaktaydı. K.T. sigara içmek için yanımızdan ayrılmak istedi, giderken de A.A.B.'nin kendisiyle gelmesini talep etti. Ben o esnada A.A.B.'ye bir şey söylemiş olsam yanımızda oturan G. Hoca ve G. Hoca da bunu duyardı. Bu hususun onlara sorulmasını talep ediyorum.

Yine aynı şekilde geçen akşam yapmış olduğumuz iftardan sonra K.T. evinde Kıbrıs tatlısı yaptığını, bunu birlikte yemek istediğini söyleyince bunu alarak yine aynı ekip G. Hoca'nın 1+1 olan dairesine gittik. Buraya giderken K.T.'nin evinin önünde gördüğüm ve A.A.B.'nin de bildiği ve hatta 'uslu bir kedi çok oyuncu' dediği kediyi de alarak G. Hoca'ya götürdük. G. Hoca'nın evi 1+1 küçük bir evdir. Bir odası yatak odası, diğer kısım mutfağıyla beraber oturma odasıdır.

Burada hep beraber tatlı yemek için oturuyorduk. Bu esnada A.A.B, kedinin göğüs kısmıyla oynuyordu ve eline bir şey geldiğini söyledi. Daha önce yanlış hatırlamıyorsam köpekleri olduğunu bu köpekten çokça kene temizlediğini eline böyle bir şey geldiğini söyledi ve o şeyi tuttuğunda hayvanın göğsü olduğunu anlayınca çok şaşırdı. Ben de kendisine doğal bir tepki olarak 'e sen ne zannediyordun ki A.A.B.' diyerek ellerimi iki yana açtım. Böyle bir söylemde bulundum ancak kendisine karşı harici hiç bir şey söylemedim. Böyle bir şey söylemiş olsam küçücük oda içerisindeki herkesin bunu duymuş olabileceğini zannediyorum, bu olayda zaten herkesin önünde gerçekleşmiştir."

"Elim poposuna değmedi"

"Yine geçen hafta çalıştığımız kurumda meydana geldiğini söylediği poposuna dokunduğum iddiasını da kabul etmiyorum. Olay şu şekilde gerçekleşmiştir; K.T. ve A.A.B. kahve yapıyorlarken ben yanlarına gittim kapıyı açtığımda K.T. biraz öne doğru gitti. Ben de elimle K.T.'yi itekleyecekken, K.T. ileri gittiği için elim boşa geldi ve A.A.B.'nin bel kısmına geldi ve üzerindeki kıyafetlerden olacak bir ses çıktı. Ancak elim kesinlikle poposuna değmedi ve poposuna değme kastıyla da hareket etmedim. Ses çıkınca 'hocam, ne yapıyorsunuz?' diyerek gülüştüler. Elim poposuna değmediği için harici bir tepki de almadım. Bu olay pazartesi günü gerçekleşmiştir."

"Derneğe üyeyim, herkes bilir"

"Benim, kurumda bir derneğe üye olduğumu herkes bilmektedir. Bunu ayrıca söyleme ihtiyacı duymamaktayım. Şahısların beyan ettiği şekilde 'elim kolum uzundur' şeklinde bir söylemimde olmamıştır. Neden bu şekilde bir suçlamayla karşı karşıya kaldığımı anlamış değilim. Kurum içerisinde yaşamış olduğum önceki haftaya ilişkin bir olay olmuştu ancak onunla bu olayları bağdaştıramıyorum, bir bağı olup olmadığını da bilmiyorum. Bu nedenle üzerime atılı suçlamaları kesinlikle kabul etmiyorum. (...)"

Mahkemeden koruma kararı

Stajyer öğrenci A.A.B., başına gelenlerden sonra bu kez mahkemeye başvurdu. Talebi değerlendiren Burdur Aile Mahkemesi, 2 Nisan 2024'te, Burdur ASHB İl Müdür Yardımcısı G.F. ile kurum sosyoloğu H.Ö. hakkında 30 günlük uzaklaştırma kararı verdi.

Mahkeme, "tedbir kararının 30 (OTUZ) GÜN SÜRE ile geçerli olduğuna; tehlikenin devam edeceğinin anlaşılması halinde, mahkemece res'en, korunan kişinin ya da Bakanlık ve Kolluk görevlilerinin istemi üzerine tedbirlerin süresinin ve şeklinin değiştirilmesine, tedbirlerin kaldırılmasına veya aynen devam etmesine karar verilebileceğine" hükmetti.

* * *

Burdur ASHB İl Müdürlüğü'nde patlak veren "nitelikli taciz skandalı"nın adli boyutu böyle.

Sürecin bir de idari boyutu var. Yazının başında dediğim gibi, idari boyutta en az adli boyut kadar vahim.

İdari boyutu da yarın okuyacaksınız.

(T24)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder