20 Nisan 2024 Cumartesi

T24 KÖŞEBAŞI - 20 Nisan 2024 -

İliç'in yeni Belediye Başkanı Anagold firmasına iş yapıyor (Candan Yıldız)

MHP'den aday olan Mehmet Elçi aynı zamanda Anagold firmasına catering hizmeti veren Elçiler Temizlik Hizmetleri, Bilgisayar, Gıda, İnşaat, Taşımacılık Sanayi ve Ticaret Şirketi'nin sahibi. Daha doğrusu Erzincan Ticaret Odası kayıtlarına göre firma yetkilisi Raziye Elçi… Belediye Başkanı Mehmet Elçi'nin eşi
                                                      
Mehmet Elçi

Milyonlarca ton ağırlığındaki zehirli toprağın altında 66 gün… Erzincan-İliç Çöpler köyünde faaliyet yürüten Anagold (SSR Mining ve Çalık Grubu) firmasına ait maden sahasındaki siyanürlü liç yığınının kayması sonucu toprak altında kalan Adnan Keklik'in cesedine facianın 66 gününde ulaşıldı. Toprak altında kalan 9 işçiden biri olan Adnan Keklik 14 yıldır Anagold'a çalışıyordu süpervisor olarak.

Siyanürlü liç yığınıyla ilgili "çatlak var" uyarısını yerinde incelemek için o gün (13 Şubat) sahaya gidenler arasındaydı.

Evli ve iki çocuk babasıydı. Çöpler köyünde ikamet ediyordu. Çocuklarından biri fen lisesine, diğeri de 5. sınıfa gidiyor. Köydeki tanıdıklarının anlatımına göre facia sonrası çocukların eğitim hayatı da sekteye uğramış. Adnan Keklik'in cenaze töreni yarın İliç merkezde yapılacak. Cenaze törenine Enerji Bakanı Alparslan Bayraktar'ın da katılması bekleniyor. Adnan Keklik'in cesedi kullandığı araç içerisinde bulundu.

Liç yığının kaydığı toprak altında hâlâ yedi işçi var. 5 Nisan'da da işçilerden Uğur Yıldız'ın cesedine ulaşılmıştı. 2022 yılında siyanür sızıntısının olduğu Anagold firmasının faaliyetleri bir süre durdurulmuş, 16 milyon liralık cezanın ödenmesinin ardından şirket faaliyetlerine devam etmişti. 13 Şubat'ta 9 çalışanın hayatına mâl olan liç yığını kaymasından sonra da Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikli Bakanlığı çevre izin ve lisans belgesini iptal etmişti.

Ancak bakanlığın sitesindeki bilgilere göre "Çevre ve insan sağlığı yönünden tehlike yaratan faaliyetler nedeniyle işletmeye süre verilmeksizin çevre izin veya çevre izin ve lisans belgesi iptal edilir. Bu işletmeler için izin süreci yeniden başlatılır ve işletme kendi adına yeni geçici faaliyet belgesi düzenlenene kadar faaliyette bulunamaz."

Bu durumda Anagold geçici faaliyet belgesi alarak faaliyetlerine yeniden başlayabilir.

Maden sahasında şu an için altın arama faaliyeti yürütülmüyor. İşçilerin büyük bir kısmı da ücretli izinli. Madendeki faaliyet, madenin hemen aşağısında yer alan Sabırlı deresine kayan milyonlarca ton ağırlığındaki zehirli toprağın belirlenen çukurlara taşınmasıyla sınırlı. İşçilere ise işletmenin faaliyete geçip geçmeyeceği ile ilgili net bir bilgilendirme yapılmamış. Nisan ayı sonunda bir açıklama yapılması bekleniyor. Genel beklenti ise madenin yeniden faaliyetlerine başlayacağı yönünde. Anagold İlçenin ekonomi-politiğini belirleyecek kadar ilçe ekonomisinde etkin. Ekonomik faaliyetlerin merkezinde duruyor. Eski Bakan ve bBaşbakanlardan Binali Yıldırım'ın memleketi Erzincan gibi İliç de AKP'nin güçlü olduğu yerlerden biri… 2009'dan bu yana yerel seçim sonuçlarına baktığımızda başkanlık koltuğu AKP ve MHP arasında gidip gelmiş. 31 Mart'ta da AKP'nin kaybettiği MHP'nin kazandığı ilçe belediye başkanlığı koltuğuna, geçmişte AKP'de siyaset yapmış Mehmet Elçi oturdu.

MHP'den aday olan Mehmet Elçi aynı zamanda Anagold firmasına catering hizmeti veren Elçiler Temizlik Hizmetleri, Bilgisayar, Gıda, İnşaat, Taşımacılık Sanayi ve Ticaret Şirketi'nin sahibi. Daha doğrusu Erzincan Ticaret Odası kayıtlarına göre firma yetkilisi Raziye Elçi… Belediye Başkanı Mehmet Elçi'nin eşi.

Kendisini AKP'li olarak tanımlayan eski Çöpler köyü muhtarı, maden faciasının seçim sonuçlarına çok etkisi olmadığını, ancak AKP'deki "güç zehirlenmesi"sine tepki gösterenlerin kendisi gibi ya sandığa gitmediğini ya da MHP'ye oy verdiğini söyledi. Son yılların en büyük çevre felaketini yaşayan İliç'i gündemden düşürmemek önemli. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, 21 Şubat'ta maden sahasının dokuz noktasından her gün numune alındığını ve laboratuvarlarda incelendiğini açıklamıştı. Siyanürlü toprağın yağmur sularıyla birlikte yer altı suyuna ve Fırat Nehri'ne karışması en büyük korku. Bu nedenle düzenli bilgilendirme yapılması zaruri… O zaman soralım… Hâlâ her gün 9 noktadan (Fırat suyu da dahil) numune alınıyor mu? Canlı varlığını, sağlığını tehdit eden siyanüre ilişkin numune sonuçları kamuoyu ile paylaşılacak mı?

                                                            /././

Cezaevi, dava ve yasaklar ülkesinde seçim sonrası "kulisleri": Erdoğan AKP'yi, Çukurambar Erdoğan'ı bırakır mı? (Gökçer Tahincioğlu)

AKP'nin hikâyesi çok uzun bir zaman önce gecekondu mahallelerinden Çukurambar'a taşındı.

ODTÜ Kampüsü'nden gelen haberler…

Bahar Şenlikleri sırasında kampüs içerisindeki Devrim Stadyumu'nun kullanımı rektörlükçe yasaklandı.

Önceki yıllarda da öğrencilerin mezuniyet töreninde pankartlarla yürüyüşleri engellenmiş, bahar şenliklerinin yapılmaması için her türlü engel çıkartılmıştı.

* * *

Eren Odabaşı

Çağlayan Adliyesi'ne yönelik saldırıdan sonra onlarca kişinin birkaç saat içerisinde gözaltına alındığı bir operasyon yapıldı.

Avukatlar, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri, hak savunucuları.

Onlarca kişi, nasıl ilişkilendirildikleri belli olmaksızın tutuklandı.

O isimlerden biri de Eren Odabaşı'ydı.

Tutuklanan onlarca kişi gibi Odabaşı ve avukatları da bu operasyonda isimlerinin neden geçtiğini anlamaya çalıştı.

Sorgu tutanakları tatmin edici bir yanıt vermiyor zira.

Ancak tutuklanan Odabaşı'nın adalet sorunu dışında büyük bir sorunu daha vardı, kanser hastası olması…

Tedavisinin sürdürüldüğü İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü, tedavinin sonraki aşamalarının da İstanbul'da devam etmesi yönünde görüş bildirmişti.

Odabaşı ise tutuklandıktan sonra Ankara'ya, Sincan Cezaevi'ne nakledildi.

Tutuklanmasının ardından Ankara'da sil baştan yapılan muayenelerde koltukaltı ve kasık bölgelerinde yayılma gözlendi. İstanbul'daki hastane ve doktorlar, ameliyat önermediklerini, akıllı ilaç tedavisinin gerektiğini söylese de cezaevinden götürüldüğü Etlik Şehir Hastanesi, ameliyattan yana.

Üstelik, "burası Türkiye'nin en büyük hastanesi" dışında bir görüş de belirtmiyorlar, konuyu tartışmıyorlar.

İstanbul'daki onkoloji doktoru, ani gelişebilecek riskler nedeniyle tahliyesinin gerektiği yönünde görüş bildirse de bu yapılmıyor.

Savcılık, haftalarca bekledikten sonra Çağlayan saldırı dosyasından dosyasını ayırdı. Tutuklanmasına gerekçe gösterilen saldırı dosyası bir anda başka bir dosyaya dönüştürüldü.

Sadece Eren Odabaşı değil, benzer durumda onlarca hasta mahpus var ve kaderlerine terk edilmiş durumdalar.

* * *

Antalya Geri Gönderme Merkezi'nde 52 kişi "beyaz oda" olarak nitelendirilen bölgede işkence gördüklerini, doktora çıkartılmadıkları için darp raporu bile alamadıklarını, aç susuz bırakıldıklarını belirterek suç duyurusunda bulundular.

Gazete Duvar'dan Ceren Deniz'in haberi…

"Beyaz oda", "süngerli oda" Türkiye'deki bilinen sırlardan.

Cezaevlerinde, geri gönderme merkezlerinde bu özel bölgelerin olduğunu herkes biliyor ve savcılıklar dahil yokmuş gibi davranıyor.

* * *

Kafanızı nereye çevirseniz MHP lideri Devlet Bahçeli'nin sesi…

"Kapatın, yasaklayın, engelleyin…"

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sesi izliyor onu:

"İhanet, terör, hainlik…"

Umarsız Anayasa Mahkemesi de tutuklu vekillerin tahliyesini bile sağlayamama halleri içerisinde kampüslerdeki yasaklara son veren iptal kararları veriyor.

Dinleyen olursa…

* * *

Yerel seçimin ardından hem Erdoğan hem de Bahçeli, muhalefetin başarısını küçümseyen açıklamalar yaptılar.

Erdoğan'ı artık tanıyoruz.

Kabinede, partinin vitrininde, teşkilatlarda değişiklik yapacağına kuşku yok.

Bir kulis bilgisine bile ihtiyaç yok. Bilgi aldığını söyleyenlerin büyük bölümü de bu ezberle hareket ediyor zaten.

Bahçeli ise haklı sayılabilir.

Akşener'in genel başkan olduğu, neredeyse koltuğunu kaybedeceği bir ortamdan, iktidarı yönlendiren bir konuma taşıdı partisini. Gerektiğinde, gerektiği kadar oy alabiliyor!

* * *

Ama seçimlerden bu yana, sosyal medyada da sıkça yazılan bir iddia var.

Erdoğan'ın partinin başından ayrılacağı iddiası…

Sadece muhalif kesimden çıkmıyor bu iddia.

Gerçekten de AKP ve MHP'ye yakın kesimlerde de son günlerde durmaksızın bu ifade kullanılıyor.

Yanı sıra süren, kamuoyuna da "ıstakoz"la yansıyan "varlık" tartışması var.

AKP'lilerin hemen hepsi, seçim yenilgisini tartışırken değerlere dönmekten bahsediyor ancak dönülecek değerin neresi olduğu belli değil.

Mesele yenilen ıstakoz mu yoksa bunun sosyal medyada paylaşılması mı o bile belirsiz…

MHP'den duyulan rahatsızlığa rağmen itiraz edilmemesinin, özel sohbetlerde yasaklar, soruşturma ve davalarla ülkenin idare edilmesinden rahatsız olduklarını söyleyenlerin sus pus olmasının bir nedeni var.

* * *

AKP'nin hikâyesi çok uzun bir zaman önce gecekondu mahallelerinden Çukurambar'a taşındı.

Oradaki sitelere değil, mekanlara, mekanların localarına, özel nargile alanlarına, buradaki pazarlıklara bakarsanız değerlerin nasıl geri dönülemez biçimde değiştiğini kısa sürede anlarsınız.

Kitapçıların bile özel localarının bulunduğu bu semte girdiğinizde, park alanlarına kısaca göz atmanız tabloyu anlamak için yeterli olur.

Kulis dediğiniz partilerde, Meclis'te değil asıl burada dönüyor.

Hemen her şey burada dönüyor.

Ve AKP'nin varlığını sürdürmesi, toplumun halen büyük kesiminin tercihini oluşturabilmesi biraz da bu gerçekliğe bağlı.

Bu gerçeklik de Erdoğan'ın varlığına…

Erdoğan, AKP ile ilgili tercihini çok uzun bir zaman önce kullandı.

Partinin kendisinden ibaret bir yapıya dönüşmesi gerektiğine ikna oldu. Ve Erdoğan'ın olmadığı bir ortamda bir başarıdan söz etmek de mümkün değil.

Erdoğan'ın liderliğinde bir yenilenme gayretinden ötesini konuşmak da anlamlı değil.

                                                        /././

Burdur'daki taciz skandalında ikinci perde: Tacizi tespit eden müdür vekili görevden alındı! (Tolga Şardan)

Yönetimindeki kurumda olanı biteni tespit ederek raporlayan ve devletin önlem almasının önünü açan Kılınç, sonuçta sisteme yenik düştü!

Burdur'da patlak veren "nitelikli cinsel taciz" olayının adli bölümünü dünkü Büyüteç'te gündeme getirdim.

Bugünkü devam yazısında, sürecin bu kez idari boyutunda yaşananları aktaracağım.

Önce kısa bir hatırlatma; yaklaşık bir yıl önce Isparta'daki görevinden Burdur Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı İl Müdür Vekili olarak atanan Mukaddes Kılınç, göreve başladıktan bir süre sonra yönetimdeki kamu kurumunda "bir şeylerin ters gittiğini" tespit etti.

Kılınç, sekiz ay kadar önce kadın müdür yardımcısı G.F. ile sosyolog H.Ö.'nün, müdürlüğe staj için gelen üniversite öğrencileriyle mesleki etik, görev ve sorumlulukları dışında davranışlarda bulundukları iddiasıyla Ankara'daki bakanlık merkezini ve Burdur Valiliği'ni uyardı.

İşin dramatik bir tarafı daha var ki tam içler acısı. Kılınç'ın çocuğu eğitim aldığı okulda günümüzde sıkça duyduğumuz "akran zorbalığı / cinsel tacizi"ne hedef oldu. Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdür vekili olması bir yana "anne" sıfatıyla Burdur Valiliği üzerinden yaptığı girişimler sonuçsuz kaldı.

Bir yandan çocuğunun akran zorbalığına hedef olması, diğer yandan da kendi yönetimindeki kurumda yaşananları tespit edip resmi bildirimlerde bulunmasına karşın söz konusu iki personelin göreve devam etmesinin yarattığı huzursuzluk nedeniyle Kılınç, geçen Mart'ta izine ayrıldı.

Tabii, Burdur gibi görece küçük bir kentte görev yapan Kılınç'ın, yaşananların "siyasi karşılığı"yla yüzleştiğini söylememe sanırım gerek yok!

Kılınç izindeyken dünkü Büyüteç'in konusu taciz olayının yaşanması bardağı taşıran son damla oldu.

Kurumdaki sosyolog H.Ö.'nün tacizine uğrayan stajyer üniversite öğrencisi A.A.B.'nin kendisine gönderdiği mesajla gelişmelerden haberdar olan Kılınç, izinli olmasına rağmen gece geç saatlerde il müdürlüğüne giderek olanı biteni tutanakla tespit etti.

Ve bundan sonra olayların boyutu başka bir şekle büründü.

Süreçte üç resmi yazışma var; bunlardan ikisi, nitelikli cinsel tacize uğradığı iddiasıyla stajyer üniversite öğrencisi tarafından Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'na hatta bizzat Bakan Mahinur Özdemir Göktaş ve Burdur Valiliği'ne, diğeri ise İl Müdür Vekili Mukaddes Kılınç'ın İçişleri Bakanlığı'na gönderdiği şikayet dilekçeleri.

Şunu da eklemek gerekiyor; Kılınç'ın çocuğunun uğradığı akran şiddeti ve cinsel taciz olayı ile il müdürlüğünde stajyer kız öğrenciye yönelik nitelikli cinsel taciz konusunu beraber değerlendirmekte fayda var.

Bakanlığa şikayet dilekçesi

Resmi yazıların içeriklerine bakıldığında, Kılınç'ın görevi sırasında yaptığı tespitlerin ip uçlarını görmek mümkün.

Tacize uğradığını iddia eden üniversite öğrencisi A.A.B.'nin, avukatı aracılığıyla Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'na 3 Nisan 2024 günü gönderdiği dilekçeden bir bölümü aktarayım:

"(...) Müvekkil artık dayanılmaz hale gelen cinsel, sözel tacizler, işyerinde ve işyeri haricinde sosyal olarak bulunulan ortamlardaki cinsel içerikli benzetmeler, dokunmalar, tacizler neticesinde adli birimlere şikayet etmek zorunda kalmıştır. Şikayet etmeden önce sorumlu olduğu hocasına (Burada akademisyenin adı ve konumu yer almakta. Ancak, süreçte bir konumu olmamasından dolayı adını yazmadım. Y.N.) ulaşmış, Aile Sosyal Politikalar İl Müdürüne (Mukaddes Kılınç olarak belirteyim. Y.N.) de gecenin bir yarısı mesaj yoluyla da ulaşmıştır.

28.03.2024 tarihinde, tutanak, kurum yetkililerince tutulmuş ve akabinde kolluğa gidilerek şikayetçi olunmuş ve adli süreç başlamıştır. Soruşturma numarası Burdur Cumhuriyet Başsavcılığı 2024/XX olup şahıs adli kontrolle serbest bırakılmıştır. Adli kontrole sevk maddesi 'nitelikli cinsel taciz'dir.

Müvekkil ve ailesi huzursuzdur. Müvekkil, her gün okula babası ile gidip gelmektedir. H.Ö. tacizlerini 'nüfuzlu olduğu', 'siyaseten güçlü olduğu', 'dini cemaatlerle ilintili olduğu' vs. gibi argümanlarla, manevi icbar altına alarak gerçekleştirmiştir.

Müvekkilim, babasının polis olduğunu bilen H.Ö. tarafından ağır bir manipülasyona, uzun süren psikolojik şiddete maruz kalmıştır. Ayrıca Aile Sosyal Politikalar İl Müdürü'nü 'Mukaddes haritadan yer beğensin, nasıl gönderdik onu' gibisinden sözler sarf ederek, müvekkil de 'kurum müdürünü gönderen bize herşeyi yapar' algısına kapılmış, H.Ö.'nün cinsel iğrenç, alçakça tacizlerine maalesef katlanmak zorunda kalmıştır. (...)"

"Bana genç sevgili bulun"

A.A.B.'nin avukatı, bakanlığa gönderdiği dilekçede sadece sosyolog H.Ö. değil, il müdür yardımcısı G.F. ile bilgilendirme yaptı.

"(...) G.F., Aile Sosyal Politikalar İl Müdür Yardımcısı olup, 28.03.2024 tarihinde kurum etik ilkelerini hiçe sayarak öğrenci stajyerlerle ve astları ile sosyal sınır koymadan buluşmalar, yemek içmek vs. eylemleri gerçekleştirmiştir. Bundan daha önce de bu tip eylemleri vardır.

G.F., H.Ö.'nün de yakın arkadaşıdır. Bu yüzden bu olaya zemin hazırladığını düşünmekteyiz. Sorumlu bir yönetici gibi davransa idi asla bu olaylar olmayabilirdi. Daha da fütursuz davranılan olaylar zinciri ise bundan sonra başlamıştır. Olay açığa çıktıktan sonra sabahtan öğlene kadar G.F.'nin raporlu olduğu halde kuruma gelip H.Ö. ile birlikte olayı tutanak haline getiren kurum görevlilerine sözde 'komplo kurdukları' dedikodusunu ve müvekkilin 'hafif bir kız' olduğu dedikodusunu yaymasıdır. Bir sorumlu yönetici bunu yaparsa çok daha vahim sonuçlara yol açabilen durumlar ortaya çıkacaktır.

Bu yüzden delil karartma ve kendi aleyhine evrakları ve olguları maniple etme riskine binaen ivedilikle G.F. yönünden derhal 'açığa alma tedbirinin uygulamasını' istemekteyiz.

Ayrıca müvekkilim, kendisine ve daha birçok öğrenciye, staj ve iş ortamında G.F.'nin 'bana genç sevgili bulun' diyecek kadar da sorumsuzlaştığını belirtmektedir. Bu söze birçok öğrenci şahittir. (...)"

Yazışmalarda açık yazılan isimlerin, tarafımdan kodlandığının altını çizeyim bir kez daha.

A.A.B.'nin avukatı, bakanlığa gönderdiği yazının neredeyse bire birini Burdur Valiliği'ne gönderdi. Bakanlığa gönderilen yazıdan bir gün önce valiliğe gönderilen yazıda, A.A.B.'nin yaşadıkları anlatılarak mülki amir konumundaki Burdur Valisi Türker Öksüz'den harekete geçmesi talep edildi.

Her iki dilekçeye karşın; ne Ankara'dan, ne de Burdur'da bir gelişme yaşandı.

Vali Öksüz ve yardımcısı şikayet edildi

Burdur ASHB İl Müdürlüğü'nde yaşandığı iddia edilen taciz olayının yanı sıra Burdur ASHB İl Müdür Vekili Mukaddes Kılınç, yaşadığı olayla ilgili İçişleri Bakanlığı'na ayrı bir yazı gönderdi.

Kılınç dilekçesinde, çocuğunun yaşadığı olayın ardından İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve söz konusu okula yönelik idari işlem başlatılmasını talep ettiğini bildirdi. Olayla ilgili adli kolluk soruşturmasına rağmen işlem başlatılmadığını savunan Kılınç, önce Burdur Vali Yardımcısı Yunus Emre Akpınar ile görüştüğü ve yaşananları şöyle aktardı:

"(...) İl Müdürü Mukaddes Kılınç, Milli Eğitim'den sorumlu Vali Yardımcısı Yunus Emre Akpınar'ın makamına çağırması üzerine, çocuğunun cinsel istismara uğradığını, diğer çocuğunun ise, usulsüz sorguya çekilip bilgi alındığını, çocukların psikolojilerinin etkilendiğini, örselendiklerini, bunun okul idaresince kapatılmasına yönelik ve Milli Eğitim ve okul idaresince yapılan ısrarlı suç içeren davranışları izah ettiğinde; 'Kocan mıdır? Nişanlın mıdır? Avukatın mıdır? neyin oluyorsa artık her kimse, ne işi var orada? Her kimse bu adam artık, neden yolluyorsun avukatını okula, avukatının böyle bir hakkı yok, sen il müdürü olarak benim sorumlu olduğum kurumdan şikayetçi olamazsın, normal bir vatandaş olsan Türkiye'yi ayağa kaldırırsın, vatandaş olarak gereğini yap, istifa et' gibi inanılmaz derecede ahlak dışı, devlet terbiyesine yakışmayan, üstelik bizce bilinçli yapıldığını, bir kriz çıkarmaya matuf provokatif , vatandaş - devlet bütünleşmesini seçimler öncesi zedelemeye yönelik, meşru ve seçilmiş hükümetimizi zor durumda bırakmaya yönelik, devlete güveni sorgulatmaya matuf ve ayrıca suç içeren cümleleri sarf etmiştir.

Ayrıca avukat olarak şahsımın okuldaki görüntülerimi cep telefonundan göstermiş, bu durumun elden ele yayılmasına da maalesef vesile olmuştur. Gizlilik prensipleri kesinlikle çiğnenmiş olay deşifre edilmiştir. Vali Yardımcısının yaptığı görevi kötüye kullanma yanında düpedüz kadına şiddettir.

Bu konuyu Sayın Vali Türker Öksüz'e de anlatmış benzer cevapları almıştır. Türker Öksüz de sorunları çözmek, hızlı ve seri adımlar atmak, soruşturmalar açmak yerine müvekkilin istifasını istemiştir. (...)"

Yeri gelmişken, Vali Öksüz'ün, Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu döneminde bir süre bakanlık genel sekreteri olduğunu hatırlatayım!

İl Müdürü görevden alındı!

Bu arada yaşanan gelişmelerle ilgili Kılınç'a telefonla ulaştım. Ancak, kendisi kamu görevlisi olması nedeniyle açıklama yapamayacağını bildirdi.

Bunun üzerine, Kılınç'ın avukatı İsmail Özer Özgül'le temas kurdum. Özgül, yaşananları doğrularken, "adli dosya hakkında bilgi vermek doğru olmaz. Henüz hazırlık soruşturması devam ediyor. Süreç tamamlandıktan sonra değerlendirme yapabilirim" dedi.

Özgül'le bu görüşmeyi yaptığım sırada yeni bir gelişme yaşandı. Burdur İl Müdür Vekili Mukaddes Kılınç, Ankara'ya çağrıldı, salı günü.

Bir kez daha Avukat Özgül ile görüştüğümde, Kılınç'ın görevden alındığını açıkladı.

Böylelikle, yönetimindeki kurumda olanı biteni tespit ederek raporlayan ve devletin önlem almasının önünü açan Kılınç, sonuçta sisteme yenik düştü!

Bakanlık müfettiş görevlendirdi, dava sürecine katılacak

Öte yandan, Burdur'a yaşanan skandalla ilgili Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, bir açıklama gönderdi.

Açıklamayı aynen veriyorum:

"Konu, Bakanlık birimlerine intikal eder etmez Bakan Mahinur Özdemir Göktaş'ın talimatı ile bir başmüfettiş görevlendirildi.

Soruşturma süreci kapsamında da iddialara konu olan şahsın sözleşmesi askıya alındı.

Adli ve idari soruşturma süreci savcılıkla koordinasyon içerisinde son derece titiz bir şekilde sürdürülüyor.

Olayla ilgili başlatılan soruşturma tüm yönleriyle devam ediyor. Bakanlık dava sürecine de müdahil olacak.

'Olayı ortaya çıkaran Burdur Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürü Vekili'nin görevden alındığı' iddiasına ilişkin ise, söz konusu kişinin olaydan çok daha önce ısrarla mevcut görevini bırakarak Osmaniye iline tayin olmak istediğine dair somut delil bulunuyor."

Bakanlığın, dava açılması halinde sürece katılacağını açıklaması olması gereken güzel bir gelişme. Ancak, bürokrasiyi yakından takip eden bir gazeteci olarak bu açıklamayla birlikte, "müfettiş görevlendirmesi ne zaman yapıldı?" sorusunu yöneltmek gerektiği kanaatindeyim.

Eğer, daha ilk baştan yani Kılınç'ın, Bakanlığı veya Burdur Valiliği'ni bildirdikten sonra müfettiş görevlendirmesi yapıldıysa mesele yok. Ancak, konunun 3 Nisan'daki resmi yazı ya da Büyüteç'te dün konu edilmesinden sonra müfettiş görevlendirmesi yapılması, bakanlığın 'süreci dikkate almadığı' veya 'bir süre uyumaya aldığı' anlamına gelir. İlgililerine hatırlatayım.

Bakanlık açıklamasından, aynı zamanda Menzil cemaatiyle bağı olduğu iddia edilen ve taciz olayının merkezindeki sosyolog H.Ö.'nün görevinin askıya alındığı anlaşılıyor.

(T24)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder