Yargı ve polisi rahat bırakmayan “etki ajanları” ve gazeteciler (Gökçer Tahincioğlu)
Her iki soruşturmayı takip eden gazeteciler üzerindeki baskı her geçen gün arttı, artıyor. Gazeteciler, bu iki soruşturmayı da bunları sulandıranları da bu soruşturmaları vesile kılıp siyasi manevra yapmaya çalışanları da darbe ya da başka bir amaçla hareket edenleri de izleyip haberleştirmeye devam edecek.
Ankara’da uzun bir süredir yürütülen çok önemli iki soruşturma var.
Bunların yanına, bir de bugün karara çıkması beklenen Kobani davasını eklemek mümkün.
Ankara, ülkeyi yakından ilgilendiren bu dava ve soruşturmaların başkenti uzun süredir.
***
Eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş’in 30 Aralık 2022’de, Ankara’nın göbeğinde öldürülmesine ilişkin soruşturma, kritik soruşturmalardan bir tanesi.
Ateş’in öldürülme anına ilişkin görüntüler de açığa çıktı.
Yanındaki iki kişiyle birlikte yürüdüğü sırada vurulan Ateş, hemen yere düşüyor.
Yanındaki isimlerden bir tanesi vuruluyor, diğeri ise Ateş’e ait silahı alarak tetikçiyi vurmaya çalışıyor.
Bu kişilerden birinin akrabası, diğerinin devlet görevlisi olduğu iddiaları var.
Ve silahın-silahların, olaydan hemen sonra kaybedildiği…
Diğer iddialar, iddianameye yansıtılmayan vahim bağlantılar, artık hepsi biliniyor.
Böyle bir suç söz konusu olduğunda yapılacaklar bellidir.
Ankara’nın göbeğinde bir cinayet işlenmiş ve tetikçiler-azmettiriciler ortaya çıkartılmışsa yapılacak çok da iş kalmamış demektir.
Bu kişilerin bağlantılarına, telefon kayıtlarına, HTS trafiklerine bakarak, kimle, ne zaman, nasıl iş yaptıkları, görüştükleri kolaylıkla ortaya çıkartılabilir.
Evet, bunlar bir biçimde yapıldı ancak süreç öyle ilerlemedi.
Savcılar değişti, iddianamenin hazırlanması geciktirildi ve daha sonra kamuoyuna yansıyan vahim kanıtlardan çok azının yer aldığı bir iddianameyle yetinilmesi istenildi.
Misal, bir etki ajanı aranacaksa, bu dosyalara kimin nasıl müdahale ettiğine bakılarak başlanabilir. Dosyaların seyrini değiştirenler, dosyalardan olduğundan büyük sonuçlar çıkartmaya çalışanlar ya da dosyaları olduğundan küçük hale getirmeyi amaçlayanlar kolaylıkla bulunabilir.
***
Gazeteciler, ilk günden bu yana doğal olarak soruşturmayı yakından takip ediyor. Özellikle de adliye muhabirleri.
Savcıların neden değiştirildiğini, kimin göreve gelip ne yaptığını, kimin iddianameye imza attığını, iddianameye hangi kanıtların girip hangilerinin girmediğini…
Soruşturma aşamasında, bütün soruşturmalarda olduğu gibi gelişmeleri yakından takip ettiler. Adliyenin orta yerinde, kimin tutuklanıp kimin serbest kaldığını haber yaptığı için tehdit edilen, günlerce adliyeye gelemeyen muhabirler de oldu, sosyal medyadan aralıksız tehdit ve hakaretlere maruz kalanlar da…
***
Gazetecilerin benzer bir muameleye maruz kaldığı soruşturmalardan diğeri Ayhan Bora Kaplan suç örgütü soruşturması.
Hazırlanan iddianame gösteriyor ki Kaplan’la ilgili cinayet, darp, haraç gibi ağır suçlamalarla ilgili dosyalar yıllarca, bilinçli biçimde rafta bekletilmiş.
Ve işportacılıktan gelip kısa zamanda milyon dolarlık mekanların sahibi olan Kaplan’ın bağlantılarının güçlü olduğu da iddianameden kolayca anlaşılıyor.
Ancak bu soruşturmayı ilk günden bu yana yakından takip eden gazeteciler de akıl almaz saldırılara maruz kaldı.
***
Her iki soruşturmada yaşanan garipliklerin her biri zaten haberdi. Nedense Kobani soruşturmasında ise bu aksaklıkların hiçbiri yaşanmıyordu!
İlgili ilgisiz insanlar cezaevinde tutulmasına, mahkeme başkanının bir suç örgütü üyesi olduğu gerekçesiyle gözaltına alınmasına, tayin edilen savcının dosyadan el çektirilmemesine rağmen Kobani soruşturması kısa sürede davaya dönüştü ve karar aşamasına kadar gelindi. Üstelik birçok hukuk skandalı yaşanmasına rağmen.
Seyrinde yürütülmesi halinde kısa zamanda sonuçlanabilecek Ayhan Bora Kaplan ve Sinan Ateş dosyalarında ise bu hızı ve sonuç odaklılığı görmek mümkün olmadı.
***
Her iki soruşturmayı takip eden gazeteciler üzerindeki baskı her geçen gün arttı, artıyor. “İş bitiriciliğe soyunan”, “kendini polis-savcı yerine koyan”, “kaynağı belirsiz” haberlerle bugüne kadar bir biçimde var olmuş gazeteci sıfatını kullanan kişilerin kirli ilişkileri elbette açığa çıkartılsın.
Ancak bu kişileri sadece gazetecilik yapan insanlarla aynı potaya koymadan hareket edilsin. Kimin gazetecilik, kimin başka işler yaptığını anlamak, açığa çıkarmak güç değil.
Ancak gazetecilerin Ankara’nın göbeğinde işlenen bir cinayeti araştırmaması, Ankara’daki bir organize suç örgütü soruşturmasına ilgisiz kalması bekleniyorsa, bu da mümkün değil.
Gazeteciler, bu iki soruşturmayı da bunları sulandıranları da bu soruşturmaları vesile kılıp siyasi manevra yapmaya çalışanları da darbe ya da başka bir amaçla hareket edenleri de izleyip haberleştirmeye devam edecek.
Ve son olarak, meslektaşlarının haberlerini küçültmeye çalışan, meslektaşlarını hedef gösteren-saldırıda bulunan kişilerle iş tutan gazetecilerin de özellikle dikkat etmesi mühim. Zira gazetecilerin meslektaşları dışında bir dayanışma ağı, gazetecilik dışında bir dayanakları da yok…
***
Kavala dosyasının söyledikleri
Türkiye, insanların görüneni, olanı biteni bir yana bıraktığı bir ülke.
Bunun yerine, aşırı yorumlar, kozmik haller, çok şey biliyormuş gibi görünmeler prim yapıyor.
Birçok kişi partilerden, bakanlıklardan, derneklerden gelen rutin bilgileri, kozmik bir bilgiymiş ve yapılanın arka planını çok iyi biliyormuş gibi paylaşıp, çıkarımlar yapıyor.
Haberin yerini slogan aldığı için, bunun nedenlerini anlamak mümkün ancak garipsememek zor.
Son örnek Osman Kavala dosyası.
“Tahliye edilecek” yorumları sürerken, yargılamanın yenilenmesi talebi yeniden reddedildi Kavala’nın.
Kavala’nın Gezi davasında tutuklandıktan sonra yaptığı başvuru üzerine AİHM, hak ihlali kararı verdi. AİHM Büyük Daire de bu kararı yerinde buldu.
Karar, sadece tahliye edilmesine yönelik değildi. Tutuklanmasına gerekçe gösterilen dosyanın garipliğine de işaret ediyor ve sonuçlarıyla ortadan kaldırılması gerektiğine işaret ediyordu.
Türkiye, bu kararı uygulamadı.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi de yaptırım süreci başlattı.
Ağır aksak ilerlerse de yaptırım sürecinde artık sona yaklaşılıyor. Kavala dosyası yeniden ele alınacaksa siyasi iklimden, sözde yumuşamadan bağımsız olarak bu nedenle alınacak. Ve verilen son karar gösteriyor ki bu hemen mümkün olmadı. Olup olmayacağı da meçhul.
Etki ajanlığı gibi bir düzenlemeyi hayata geçirmeye çalışan, bütün grup toplantılarında kurumların kapatılmasından, kişilerin vatandaşlıktan çıkartılmasından ibaret konuşmaların yapıldığı bir iktidar yapısından fazlasını beklemek, o iktidarın “yumuşadığını” düşünmek makul değil.
Türkiye, ekonomik ve siyasi nedenlerle yeni adımlar atacaksa atacak ya da atmayacak. İktidar, siyasi haritasına göre buna karar verecek. Bunun da kozmik, bilinmeyen, görünmeyen bir tarafı yok.
/././
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder