5 Ağustos 2024 Pazartesi

Ağrı eşiğim düşükmüş, öyle dediler + Paris 2024: Koli basili bulaşan triatlet yarıştan çekildi +Paris 2024’te sermayeyi memnun etmek için hiçe sayılan insan sağlığı: Seine Nehri örneği -duvaR

 Ağrı eşiğim düşükmüş, öyle dediler -Beyhan Sunal

Sızı da ağrı kadar insanı acıtan bir şeymiş. Daha ince, daha sinsi üstelik… Yanma, iğne batması, derinin incelmiş olduğu hissi… Sanki yüzeye yayılmış bir acı. Dokunsan acıyor, dokunmasan acıyor, sarmalasan, üstünü açsan, soğutsan, ısıtsan… Bedenim ağlıyor sanki. Susmak bilmeyen bir çocuk gibi. İncinmiş ve ne zaman susacağına kendisi karar verecek.

“İlacın etkisi geçti galiba” diyorum hemşireye. Aslında geçeli epey oldu ama önceki ameliyatımdan biliyorum, öyle hemen ağrı kesici vermeyecekler. Biraz dayanıyorum ve sonunda en acı çeken halimle ağrı kesici istiyorum.

“Biraz sonra getireceğim” diyor hemşire. “Çok ağrım var” diyorum acele etsin diye, “sizin ağrı eşiğiniz biraz düşük galiba” diyor bu kez.

Ağrı kesici krizlerinde hemşirelere karşı hiçbir zaman kazanan taraf olamadım. Ağrı eşiğini nasıl ölçtüklerini bilmiyorum. Bunca yılın deneyimi, vardır bir bildikleri diye düşünmeye çalışıyorum ilk günlerde. Kendi adıma bu eşiği yükseltmek için epey mücadele verdiğimi de düşünüyorum. Henüz bana haksızlık edildiği noktasına gelmedim. Ama tıbbın bir şekilde doğuştan ya da hastalanarak dezavantajlı olan insanlara çare bulmak için varolan bir bilim dalı olduğunu da düşünmeden edemiyorum.

Eşiğim düşükse ağrı mı çekeyim demek istiyorum. Doğal seleksiyon mu var burada da?

15 santimlik bir kesik var dizimde. Fizyoterapistin söylediğine göre, 5 santim kadar da derinlemesine girilmiş. Genel anestezi yapılmadığı için bütün o sesleri duydum. Matkap, çekiç, vida, menteşe…  Biraz dişçi koltuğu gibi düşünmeye çalışıyorum. O sırada canının acımaması önemli, bunlar sonrasında seni iyileştirecek. Sıkıntının büyüğü anestezinin etkisi geçince başlayacak. Ama durumu anlık yaşamaya kararlıyım; başına gelene kadar keyfini çıkart…

Ve odaya çıktıktan kısa bir süre sonra bedenimle sınavım başlıyor. Kopya yok, ezber yok. Başlangıç saati belli. Hemşire elinde ağrı kesici iğne ve serumla geldi. Bundan sonrası gelişine göre yaşanacak.

Ağrı çok inatçı. Yaralar yeni. İlaçların etkisi sınırlı kalıyor. Bir de ağrı eşiğimi ölçen hemşirelerin inadı.. İki ateş arasında kaldım. Çantamda ağrı kesici zulam var bu kez. İlkinde kaptırmıştım ilaç çantamı. Bu sefer hiç göstermiyorum. Onların da sınırlarını koruyarak, durumu idare ediyorum.

Ama hesaba katmadığım şey sızı. İlk ameliyatımda yarım protez takıldığı için kendini göstermeyen sızı, en kötücül yüzüyle benim gelişine vuruşlarımı taca çıkartıyor.

Sızı da ağrı kadar insanı acıtan bir şeymiş. Daha ince, daha sinsi üstelik… Yanma, iğne batması, derinin incelmiş olduğu hissi… Ağrının bir odak noktası var; bastır, buz koy, ovala… İlaç belli ölçüde çözüm oluyor. Ama sızı, sanki yüzeye yayılmış bir acı. Dokunsan acıyor, dokunmasan acıyor, sarmalasan, üstünü açsan, soğutsan, ısıtsan… Bedenim ağlıyor sanki. Susmak bilmeyen bir çocuk gibi. İncinmiş ve ne zaman susacağına kendisi karar verecek. Yanımda kimseye tahammülüm yok. Her türlü teselliyi, avutmayı, güçlüsün dayanırsın gaz vermelerini duymak istemiyorum. Bu bir savaş değil, güçlü olmak zorunda da değilim. Sadece bedenimin ihtiyacını anlamaya çalışıyorum. Yaralarının iyileşmesini bekliyorum.

“Psikolojiniz bozulmuş sizin” diyor doktor. Doğrudur diyorum, canım yanıyor. Bu sızıyı dindirecek bir ilaç vermesini bekliyorum. Kafasını bilgisayardan kaldırmadan ameliyatımın çok iyi geçtiğini, her şeyin yolunda olduğunu söylüyor. Ben daha toparlanmadan sonraki hastaya sesleniyor hemşire.

***

Bozuk psikolojimi, düşük ağrı eşiğimi ve içimde çocuk gibi sürekli ağlayan sızımı bağrıma basıp bir eczaneye giriyorum.

Kolu askıda bir eczacı. Tamam diyorum içimden, halden anlar. Ameliyat oldum diyorum. Derdimi anlatıyorum. Bir ilaç istiyorum. Hatta bir doktor arkadaşımın önerdiği ilacın ismini söylüyorum. Onlar reçeteli ilaçlar diyor. Veremiyoruz. Kaç liraysa vereyim diyorum. Ucuz ilaçlar ama reçeteli diye yineliyor.

Psikolojim bozulmuş, doktor öyle söyledi diyorum. Ciddiye almadı sızımı. Ama canım yanıyor gerçekten. Yapacak hiçbir şey yok mu?

Ses çıkartmadan içeri gidiyor eczacı. Elinde bir kutuyla geliyor. Etiketi kesik bir kutu. Şansınıza birisi bunu bize bırakmış diyor. Bizim işimize yaramıyor, siz ihtiyacı olan birine verirsiniz demiş bırakan kişi. Tamam diyorum telaşla, kaç lira vereceğim? Ücretini ödemişler diyor eczacı. O insanlara dua edersiniz.

İlacı bir mucizeyi tutar gibi elime alıyorum. Ve evet bu bir mucize. Kapıdan çıkarken gülümsüyorum. Kutunun üstünde “NERUDA” yazıyor. 600 mg film kaplı tablet.

İlacın adını veren doktor arkadaşım, kolu askılı eczacı, ilacı askıya koyan güzel insan ve hikayenin şiire bağlandığı kutu: NERUDA, 600 mg. Film kaplı tablet.

Filmi geri sarıp, ağrımı sızımı umursamayan –haklı gerekçeleri olsa da- hemşirelere, doktorlara şunu söylemek istiyorum: Ağrının da sızının da duygusal bir yanı var. Ağrıyı, sızıyı tarif etmek hiç kolay değil. Hastalık yok hasta vardır diyor ya bazıları, ağrı eşiği ile, psikoloji ile etiketlemeyin insanları demek istiyorlar. İğne batsa insanın canı orada olur ya, o canı küçümsememek gerek belki de. Herkesin canı kendine tatlı, herkesin acısı kendine büyük olmamalı. 

Herkesin bir Neruda'sı olmalı belki de. Bir yerlerde sağaltmayı bekleyip, ben iyileştim, başkalarına vesile olayım diyen birinin yazdığı bir dizeyle çıkıp gelmeli. Ağrıları iyilik sağaltmalı ve bir şiiri yaşamakla başlamalı her şey. 

                                                      /././

Paris 2024’te sermayeyi memnun etmek için hiçe sayılan insan sağlığı: Seine Nehri örneği -Batuhan Sarıcan-

Paris’te halkın sorunlarını kalıcı olarak çözmek adına harcanmayan milyonlar, sponsorlar üzülmesin diye birkaç günlük organizasyonlarda heba ediliyor. Halk ve sporcu sağlığı hiçe sayılıyor.

Paris 2024 tüm hızıyla sürerken çevresel ve sosyal açıdan sorunlu durumlar, Uluslararası Olimpiyat Komitesi’ni (IOC) eleştiri sağanağı altında ıslatmaya devam ediyor.

Evsizlerin olimpiyat oyunları öncesinde sokaklardan uzaklaştırılması (sosyal temizlik) ve sörf yarışmaları için tercih edilen Fransız Polinezyası’ndaki Tahiti’deki (Teahupo’o) mercan resiflerinin tehlikeye atılması gibi problemler söz konusu.

Gündemdeki en büyük sorunlardan bir diğeri ise Paris’in atardamarı niteliği taşıyan ve onca sanat eserine ilham kaynağı olan Seine Nehri’nin bakteriyel kirliliği…

Birçok tarihi şehirde olduğu gibi Paris’te de atık su ile yağmur suyu aynı borulardan akıyor. Yoğun veya uzun süreli yağmur dönemlerinde ise arıtılmamış atık suyun, arıtma tesisi yerine nehre akması gibi bir sorun var. Dolayısıyla açılış töreni sırasında yağan yağmur bile nehri kirletmeye yetmiş durumda.

Florida Üniversitesi Sağlık Merkezi’nde bulaşıcı hastalıklar uzmanı olan Dr. Nicole Iovine, yağmur durumunda suya bakteri, virüs veya parazit girebileceğini ve bunun sadece insan kaynaklı olmadığını, şehirdeki kemirgenlerin de dışkılarını içeriğini söylüyor.

Güvenli olmayan seviyelerde bakteri bulunan suya girilmesi durumunda ise en iyi ihtimalle mide bulantısı ve kötü senaryoda ise idrar ve bağırsak enfeksiyonundan insan hayatını tehdit eden sepsis hastalığına kadar uzanan ciddi sağlık vakaları yaşanabiliyor.

ESKİDEN YÜZÜLÜYORDU

1900 yılında düzenlenen olimpiyat oyunları sırasında suyu güvenli olan Seine Nehri’nin, yıldan yıla artan gemi trafiği ve bahsettiğimiz eski altyapı sorunları nedeniyle enfekte olarak pislendiği ve yüzmenin 1923’ten beri yasak olduğu zaten biliniyor.

Ancak nehrin olimpiyat oyunlarında triatlon yarışmalarına ev sahipliği yapacağının açıklanması ortalığı karıştırdı. Geçtiğimiz nisan ayında farklı hava koşullarına sahip (yağmurlu ve yağmursuz) günlerde nehirden 14 su örneği alan Surfrider isimli sivil toplum kuruluşu, sadece bir örneğin “güvenli” olduğu tespit etti.

Yapılan açıklamada, diğer örneklerin “dışkı kaynaklı (fekal) kirlilik” içerdiği ve sporcuların Seine’de yüzerek “sağlıkları için önemli riskler alacağı” ifadeleri yer aldı. STK, kanalizasyon şebekesindeki arızaların ve noksanlıkların yanı sıra atık su şebekelerine bağlı olmayan gemileri ve nehir kıyısındaki yapıları suçladı.

TEMİZLEMEK İÇİN 1,4 MİLYAR EURO HARCANDI

Seine’in pis sularını “herkes için güvenli” bir yüzme noktasına dönüştürmek amacıyla hükümet tarafından 1,4 milyar euro’luk bir temizleme projesi (Baignade Plan) yürütülürken, Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo, tıpkı Çernobil’deki patlama sonrası dönemin sanayi bakanı Cahit Aral’ın halkın karşısına çıkıp çay içmesi gibi bir şov yaparak, nehrin güvenli olduğunu kanıtlamak üzere nehirde yüzerken kameralara poz verdi.

Ne ki daha sonra yapılan testler sayesinde Hidalgo’nun yüzdüğü günkü su örneğinde, 100 mililitre başına 900 koloni, yani “güvenli olmayan seviyelerde bakteri içerdiği” tespit edildi. Üstelik halk sağlığı için büyük bir sorun anlamına gelen E.coli de bu bakterilerden birisi.

Bu arada “organizasyonu kurtarmak” için suya atlayan sadece Hidalgo olmadı. Fransa Spor Bakanı Amelie Oudéa-Castéra gibi bazı Fransız politikacılar da nehirde yüzdü ve yüzdükleri gün yine tehlikeli derecede bakteri seviyeleri tespit edildi.

'HER GÜN KONTROL EDİLİYOR'

Buna rağmen oyunların üzerine gölge düşmesini istemeyen olimpiyat organizatörleri, suyun her gün saat 3’te kontrol edildiğini ve kirlilik seviyeleri çok yüksekse etkinliklerin yeniden planlanabileceğini ve en kötü senaryoda triatlonda yüzme bölümünün iptal edilebileceğini söyledi.

Ancak IOC, 31 Temmuz 2024’te yaptığı açıklamada, “son su testlerinin kalite standartlarına uygun” olduğunu, dolayısıyla kadın ve erkek olimpiyat triatlon yarışlarının Seine Nehri’nde yapılacağını ilan etti. Geçtiğimiz günlerde ise sporcular Seine Nehri’nde yüzdü. Bu da “ne olursa olsun” anlayışının tipik bir örneği olarak karşımıza çıkıyor.

Fransız halkı, su kalitesini iyileştirmek için geniş çaplı yağmur suyu hasadı ve kanalizasyon altyapısının tamamen yenilenmesi gibi kalıcı önlemler yerine “günü kurtaran” yaklaşımlara karşı ses yükseltirken yönetici erk, halkın sorunlarını sümen altı edip “halka karşı sermaye yanlısı” maharetlerini göstermekten hiçbir zaman geri kalmıyor.

Tıpkı Rio’da olduğu gibi Paris’te de halkın sorunlarını kalıcı olarak çözmek adına harcanmayan milyonlar, sponsorlar üzülmesin diye birkaç günlük organizasyonlarda heba ediliyor. Halk ve sporcu sağlığı hiçe sayılıyor.

Olimpiyat oyunlarının bitmesiyle birlikte bu sorunun hükümetin gündeminden düşmesi ve organizasyonun faturasının da yine halka çıkarılması sürpriz olmayacaktır.

                                                            /././

Paris 2024: Koli basili bulaşan triatlet yarıştan çekildi 

Seine Nehri'ndeki kirlilik nedeniyle antrenmanlar ve yarışmaların bir bir iptal edildiği Paris Olimpiyatları'nda koli basili bakterisi bulaşanBelçikalı triatlon sporcusu yarınki yarıştan çekildi.

2024 Paris Olimpiyat Oyunları'nda özellikle Seine nehrindeki kirliliğe ilişkin tartışmalar sürerken; triatlon branşında mücadele eden Belçikalı sporcu Claire Michel, yarın yapılacak karışık bayrak yarışına katılmayacak.

Belçika Olimpiyat Komitesi'nin yaptığı açıklamada, sporcuya E.Coli (Koli basili) adı verilen bakterinin bulaştığı ve bu sebeple müsabakaya çıkamayacağı belirtildi.

Claire Michel'in yarışlarda yer alamayacak olması sebebiyle takım halinde yarışamayacaklarının da bildirildiği açıklamada, şu ifadeler kullanıldı:

"Claire Michel, bakteri sebebiyle yarışmadan çekilmek zorunda kaldı. Sporcuların koşullarının değerlendirilmesi ve iyileştirilmesi için bu bir ders niteliğinde. Antrenman günlerinin, izin günlerinin ve yarışma günlerinin bundan sonra daha iyi planlanması ve organize edilmesi gerekiyor."

ANTRENMANLAR İPTAL EDİLDİ

Triatlon branşında erkekler ve kadınlarda önceden yapılan planlama doğrultusunda 30 ve 31 Temmuz'da, antrenmanlar ise 28 ve 29 Temmuz'da gerçekleştirildi.

Seine Nehri'nde yaşanan bakteri yoğunluğu sebebiyle antrenmanlar ve 30 Temmuz'da yapılması düşünülen yarışlar iptal edilmişti.

Yarın yapılacak karışık bayrak yarışları öncesinde de Seine Nehri'nde yapılan su analizleri sonrasında dün ve bugün gerçekleştirilmesi planlanan antrenmanlar da yapılamamıştı.

(duvaR)

                                                           



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder