8 Ağustos 2024 Perşembe

Evrensel "köşebaşı"+ "Gündem" -8 Ağustos 2024-

Hem vergi, hem teşvik cenneti -Hakkı Özdal-

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, salı günü “Sabah gazetesinin geleneksel Ankara kahvaltısına” katılmış. Geleneksel Ankara kahvaltısının ne demek olduğunu bir kenara bırakırsak, Şimşek’in, peynir zeytin atıştırırken gazetenin manşetine taşıdığı şu sözleri söylediğini öğreniyoruz: “Halkımızın çektiği sıkıntıya değecek!”

Halkın çektiği sıkıntılara değecek de ne olacak? Bu konuda somut bir şey söylemiyor elbette Şimşek. 2025’te ilk rahatlamayı görecekmişiz. Enflasyonu dizginlemek adına açlık sınırının çok uzağındaki ücretlere mahkûm edilen on milyonlarca emekçi ve emekli, ‘ilk rahatlamayı’ nasıl yaşayacak öğrenemiyoruz. Erdoğan’ın o eski tekerlemesini güncelleyeliberi emekçiler Şimşek’e pek kulak vermiyor zaten: “Ücretler sebep enflasyon netice!”

Maliye Nazırının, elektrik ve doğal gaza yüzde 38, ücretlere yüzde 0 zam yaparak hayat pahalılığını düşüreceği masallarını geçip, kahvaltılı sohbetin vergiyle ilgili kısmına gelelim. Sabah’ın katipleri ne sorduklarını, nasıl sorduklarını yazmayıp sadece Bakanın yanıtlarını aktarmışlar; ama anlıyoruz ki sohbet, gazetemizin bir süredir gündemde tuttuğu “sermaye sınıfının vergi ödememesi” konusuna gelmiş. Ve şöyle demiş Şimşek: “Büyük mükellefleri affetme diye bir durum yok. Büyük mükellefler konusunda zaten denetimler önceliklendiriliyor. Denetim kapasitesinin tahsisinde uzman ekipler yönlendiriliyor. Biz zaten risk analizi yapıyoruz. Muhalefet eleştirdi ama biz zaten yüzde 27'sini inceliyoruz.”

Şimşek, büyük sermayenin incelendiğini söylüyor. Zaten gazetemizin haberleri karşısındaki ‘Omerta’(*) tutumunu da ilk olarak onun bakanlığı bozmuş; sanayi odası başkanlarına ait şirketlerin, devletten en yüksek miktarlarda ihale alan müteahhitlerin, hatta Cumhur İttifakının Meclis’e getirdiği vergi paketi düzenlemesinin ilk imzacısı AKP milletvekili patronun sıfır vergi ödediğini yayınlamaya başlamamızdan 10 gün sonra, 28 Temmuz’da bir açıklama yayınlamış ve şöyle demişti: “Bakanlık olarak mükellef bazında detaylı bilgi paylaşılması mümkün olmamakla birlikte, haberlere konu olan mükellefler arzu ederlerse kendileriyle ilgili açıklama yapabilirler.”

Yani Bakanlık mealen diyordu ki, bu haberler bizi ve siyasal iktidarı da zor duruma düşürüyor, herkes kendini savunsun, durumuna ilişkin açıklama yapsın…

Bakanlık bu açıklamada ayrıca, “Vergi inceleme istatistikleri mükellef büyüklüklerine göre tespit edilerek Vergi Denetim Kurulu yıllık faaliyet raporunda kamuoyuyla paylaşılacaktır” demişti. Bu raporu ‘dört gözle’ beklediğimizi, o raporla ilgili bizim de ‘raporlarımız’ olacağını söylememize gerek yok galiba…

Her neyse…

Sıfır vergi ödediğini ifşa ettiğimiz şirket ve patronların sessizliği bakanlığın bu çağrısına rağmen sürdü. Ve nihayet dün, Bakan Bey “Geleneksel Sabah gazetesi kahvaltısında” atıp atıştırırken, sanayi odaları başkanları da Ankara’daki TOBB Genel Merkezinde bir araya gelerek bir açıklama yayınladılar.

Temel olarak iki şey söylüyorlardı:

1. “Bazı basın yayın organlarında ve sosyal medya hesaplarında şirketlere yönelik haksız ithamlar yapıldığı görülmektedir. (…) basında, vergi ve teşvik mevzuatını bilmeden, şirketlerin her birinin özel durumlarını ve tâbi oldukları düzenlemeleri, indirim ve istisnaları dikkate almadan yayımlanan haberler, kamuoyunu yanıltmakta ve sanayi işletmelerinin itibarlarını zedelemektedir.”

2. “Ülkemize yatırım yapan, binlerce istihdam sağlayan, doğrudan ve dolaylı milyarlarca lira vergi ödeyen, ihracatla ülkemize düzenli döviz geliri sağlayan, Ar-Ge yatırımlarıyla katma değer yaratan şirketlerimize yönelik yapılan bu haksız yorumların art niyetli olduğunu değerlendiriyoruz. Şirketlerimizi yıpratmamalıyız.”

İkinciden başlayalım… Diyorlar ki bu haberler haksız ve art niyetli. Bakın biz istihdam sağlıyoruz, yatırımı dışarıya değil ülkemize yapıyoruz, bizi bu art niyetlilere yıprattırmayın. Siyasi otoriteye bir çağrıdır bu. Tek tek kişiler oda başkanları adına değil, bir sınıf adına yapılmış çağrı: Bize sahip çıkın, yıpranmamıza izin vermeyin! Bunun olası sonuçlarını göreceğiz.

Daha önemlisi ise birinci maddeye aldığımız sözleri… “Vergi ve teşvik mevzuatını bilmeden, şirketlerin her birinin özel durumlarını ve tâbi oldukları düzenlemeleri, indirim ve istisnaları dikkate almadan yayımlanan haberler” demişler. Bu laf kalabalığıyla haberlerin itibarını düşürüp kendi itibarlarını yerden kaldırmayı hedeflemiş olabilirler. Ama baltayı taşa vurdular. “Özel durumlarını”, “tabi oldukları düzenlemeleri”, aldıkları “indirim ve istisnaları”, tüm bunların paketlendiği teşvikleri elbette biliyoruz. Ücretli ve küçük üreticinin terinin her damlasından peşinen vergi kesilirken bu teşviklerle nasıl ihya olduklarını biliyoruz. Ama madem istekliler, o toplu fotoğraftaki bazı patronlardan bir seçmeceyle bu ayrıcalıklarını bir kez daha yazıyoruz. Bugünkü manşetimiz, Türkiye’nin sermaye sınıfı için sadece vergi değil, aynı zamanda bir teşvik cenneti olduğunu gösteren küçük bir kesit. Gerisi gelecek, patronlar hiç merak etmesin!

(*) Omerta, tam Türkçe karşılığıyla “erkeklik, delikanlılık” olarak çevrilebilecek, ama esasen “suskunluk yasası” anlamına gelen bir İtalyan mafyası adeti. Suçun ortaklarının soruşturmacıya karşı tam bir sessizlik içinde olması anlamına geliyor.

                                                                             /././

Sıfırcılar ‘teşvik’ cennetinde: Vergi vermediler, hazineden milyonlar aldılar -Uğur Zengin-

Sıfır ya da sıfıra yakın vergi verdikleri ortaya çıktığı için ‘yıpratılıyoruz’ diyen patronlar, teşvik adı altında devletten milyonlarca lira alıyor.

Türkiye’de düzenlenen yatırım teşvik belgeleri ile şirketlere milyarlarca lira kaynak aktarıldı. İktidar, son 20 yılda 90 binden fazla şirkete yatırım teşvik belgesi verdi. Bir yandan sermayeye verilen vergi istisna ve muafiyetleriyle şirketlerin ödemesi gereken kurumlar vergisi tutarı fiilen sıfırlandı, diğer yandan ise yapılan yatırımın bir kısmı devlet kasasından karşılandı.

Şirketlerin bir kısmı gelirini olduğundan düşük göstererek, bir kısmı muhasebe hileleriyle zarar ettiğini beyan ederek vergi ödemedi. Gazetemiz Evrensel tarafından yapılan ve vergi ödemeyen şirketlere ilişkin haberlerin ardından açıklama yapan Sanayi Odaları Başkanları, önceki gün yaptıkları açıklamada şirketlere yönelik indirim ve istisnalara dikkat çekti. Türkiye’de iktidar 90 binden fazla şirkete indirim, istisna, vergi muafiyeti ve kaynak transferi gerçekleştirdi.

SADECE VERGİ İSTİSNASI DEĞİL, MİLYONLARCA LİRA KAYNAK AKTARILDI

Ankara Sanayi Odası Başkanı Seyit Ardıç’a ait olan ve 2023-2022 yıllarında hiç vergi vermeyen Ardıç Cam’ın Ankara’daki fabrikası için 2021 yılı sonunda teşvik belgesi düzenlendi. Buna göre şirket sigorta primi işveren hissesini 3 yıl boyunca ödemedi. Ayrıca şirkete yüzde 55 vergi indirimi, gümrük vergisi muafiyeti ve KDV istisnası sağlandı. Şirketin 274 milyon 458 bin 886 TL’lik fabrika yatırımının yüzde 20’si de devlet tarafından karşılandı. Böylece vergi indirim ve istisnası dışında şirket 54 milyon 891 bin lira da doğrudan yatırım teşviği almış oldu.

FABRİKA ONLARIN, KAYNAK DEVLETİN

Adana Sanayi Odası Başkanı Zeki Kıvanç’a ait olan ve son iki yılda hiç kurumlar vergisi ödemeyen Kıvanç Tekstil’e de fabrika modernizasyonu için teşvik yağdı. Adana Seyhan’da kurulu fabrikanın modernizasyonu için şubat 2021’de teşvik belgesi düzenlendi. Buna göre şirket 5 yıl boyunca işçilerin sigorta primi işveren hissesini ödemeyecek. Şirkete bu yatırımı karşılığında yüzde 60 vergi indirimi yapıldı, gümrük vergisi muafiyeti, KDV istisnası ve faiz desteği verildi.

Şirketin 274 milyon 700 bin liralık yatırımının dörtte biri de devlet kasasından karşılandı. Şirkete böylece hazinece 68.6 milyon lira kaynak aktarıldı.

ÖDEDİĞİ VERGİDEN KAT KAT FAZLASINI ‘TEŞVİK’ DİYE ALDI

Bursa Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı İbrahim Burkay’a ait Burkay Tekstil 2021 ve 2022 yıllarında hiç vergi ödemezken, 2023 yılında sadece 135 bin 76 lira kurumlar vergisi ödedi.

İktidar, söz konusu şirket için kasım 2021’de teşvik belgesi düzenledi. Şirket fabrikayı bu teşvik ile genişletirken, yatırım tutarı 59.3 milyon lira oldu. Bu tutarın 11.8 milyon liralık yekünü hazine kasasından karşılandı.

Şirkete verilen teşvikler bununla da sınırlı kalmadı. Şirkete ayrıca, 3 yıl sigorta primi işveren hissesi desteği, yüzde 55 vergi indirimi, gümrük vergisi muafiyeti ve KDV istisnası sağlandı.

MİLYONLARCA LİRA AKTARILDI

Ege Bölgesi Sanayi Odası Başkanı Ender Yorgancılar’ın patronu olduğu ve 2022 yılında hiç kurumlar vergisi ödemeyen İzeltaş’a da devlet teşvik yağdırdı. Şirkete 2022 ve 2023 yıllarında 4 adet yatırım teşvik belgesi düzenlendi.

* Ocak 2022’de şirketin Manisa Turgutlu’daki işletmesi için teşvik verildi. Şirket üretim kapasitesini 79 milyon liralık yatırımla genişletti. Bu tutarın 19.7 milyon liralık bölümü hazinece karşılandı. Ayrıca şirkete gümrük vergisi muafiyeti, KDV istisnası, sigorta primi işveren hissesi desteği (5 Yıl) ve yüzde 60 vergi indirimi sağlandı.

* Aralık 2022’de aynı fabrikanın GES projesi için de şirkete teşvik verildi. 11.3 milyon liralık projenin 3.4 milyon liralık bölümü hazinece karşılandı. Ayrıca şirkete KDV istisnası, sigorta primi işveren hissesi desteği (6 Yıl) ve yüzde 70 vergi indirimi sağlandı.

* Şubat 2023’te İzeltaş İzmir Kemalpaşa’daki fabrikasını da hazine kaynağından yararlanarak genişletti. 15.8 milyon liralık yatırımın 2.3 milyon liralık tutarı hazinece karşılanırken, teşvik bununla sınırlı kalmadı. Bu belge ile de gümrük vergisi muafiyeti, KDV istisnası, sigorta primi işveren hissesi (2 yıl), yüzde 50 vergi indirimi sağlandı.

* Nisan 2023’te verilen teşvik ile şirketin 19.1 milyon liralık yatırımının 2.8 milyon liralık bölümü devlet tarafından karşılandı. Şirkete ayrıca gümrük vergisi muafiyeti, KDV istisnası, sigorta primi işveren hissesi 2 yıl, vergi indirimi (%50) sağlandı.

35 MİLYON LİRALIK YATIRIMIN 10 MİLYONU HAZİNEDEN

Gaziantep Sanayi Odası Başkanı Adnan Ünverdi’ye ait Ünverdi Plastik’in 105 bin 612 lira kurumlar vergisi ödediği yıl olan 2022’de teşvik yağdı.

Şirket 2022’de 2 yeni yatırım yaptı. Şirket Antep’teki fabrikasını 35 milyon lira yatırımla genişletti. Yatırımın 10.5 milyon lirasını hazine karşıladı. Ayrıca bu yatırım için faiz desteği, gümrük vergisi muafiyeti, KDV istisnası, sigorta primi işveren hissesi (6 yıl) ve yüzde 70 vergi indirimi sağlandı.

Aynı yıl içinde ikinci yatırım teşvik belgesi ise 7 milyon liralık bir diğer yatırım için düzenlendi. 2.1 milyon liralık tutarı hazinece karşılandı. Ünverdi’nin şirketi için ayrıca KDV istisnası sağlandı, sigorta primi işveren hissesi 6 yıl boyunca sıfırlandı, yüzde 70 vergi indirimi getirildi.

BİLGİLER GİZLENDİ

İktidar, ‘peynir ekmek gibi’ teşvik dağıtırken, 2023 yılı sonu itibariyle teşvik belgelerine ilişkin detayları gizledi.

2023 sonunda Balıkesir Sanayi Odası Başkanı Nazmi Yarış’a ait Yarış Kabin Sanayii teşvik alsa da, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı teşvik detaylarını açıklamadı.

Eskişehir Sanayi Odası Başkanı Celalettin Kesikbaş’a ait Lande Endüstriyel için de teşvik verildi. Ancak yapılan yatırım, yatırımı karşılama oranı ve vergi kalemlerine ilişkin indirim, istisna ve muafiyetler gizli tutuldu.

                                                                 /././

İşçi kıyımı hazırlığında olan Aydem Grup milyarlar kazanıyor, vergi bile ödemiyor -Andaç Aydın ARIDURU-

Aydem Grup Yatağan Termik Santrali ve maden işletmesinden kâr edemediğini söylerken, milyarlarca TL kazanıyor. Kâr edemediğini söyleyen şirket Yatağan Termik Santralinde kıyım yapmaya hazırlanıyor.

Yatağan Termik Santralinde kâr edemediği gerekçesiyle 400’e yakın işçiyi işten atmaya hazırlanan Aydem Grup’un, kârı milyarları buluyor. Bünyesinde barındırdığı ÇATES, Aydem Yenilenebilir Enerji, Yatağan Termik Santrali, ADM ve GDZ şirketleri üzerinden milyarlar kazanan Aydem Grup’un, son üç yılda ödediği vergi ise sıfır! Aydem Grup enerji santralleri inşaatlarındaki iş cinayetleri ve İzmir’deki elektrik faciasıyla da gündemde.

Aydem Grup iki termik santral, yirmi hidroelektrik santral, üç rüzgar, birer jeotermal, hibrit elektrik santralinin sahibi. Ayrıca ADM ve GDZ elektrik dağıtım şirketlerinin de sahibi olan grubun başında Ceyhan Sandallı ve Ali Yağlı bulunuyor. İdris Küpeli ise grubun CEO’su. 1991 yılında kurulan Bereket Enerji ile özelleştirilen elektrik üretim santrallerini satın alarak enerji sektörüne giriş yapan şirket, AKP’li yıllarda aldığı ihalelerin ardından büyümesiyle dikkat çekiyor.

YATAĞAN TERMİK SANTRALİ MİLYARLAR KAZANDI

Santralin internet sitesindeki bilgilere göre 158’i beyaz yaka, 956 çalışanı bulunuyor. Şirket yer üstü maden kaynağının tükendiğini söyleyerek 420 işçiyi işten çıkaracağını duyurdu, ‘gönüllü’ çıkışların önünü açtı. Şu ana kadar 52 işçinin gönüllü olarak işten çıkmayı kabul ettiği öğrenilirken, bir işçi santralde örgütlü Tes-İş yönetimine yakın işçilerin kollandığını, işten kimin çıkarılacağını öğrenmeyi beklediklerini belirtiyor. 

Santralin bilançosu ve net kârı kamuya açıklanmıyor. Ancak 2023 yılında EPİAŞ’ın verilerine göre ürettiği 2.638.249,20 MWh elektriği yine EPİAŞ’ın 2023 gün içi piyasası ortalama fiyatına göre (2.156,95 TL) en az 4 milyar 942 milyon 779 bin TL’ye sattı. 2024’ün ilk 6 ayında ise 815.642,21 MWh elektriği yine 6 aylık GİP ortalama fiyatından (1.971,56 TL) sattığı varsayıldığında en az 1 milyar 596 milyon 383 bin TL’lik satış yaptığı tahmin ediliyor.

İşçiler ortalama ücretlerin 40 bin TL civarında olduğunu söylüyor. Vergiler, SGK primleri ve işsizlik fonu kesintisi de dahil edildiğinde bir işçi için ödenen toplam tutar yıllık 807 bin 615 TL. Vergiler ve primler düşüldüğünde işçinin eline geçense 480 bin TL. Bu durumda 798 işçinin (mavi yaka) çalıştığı santralde işçilerin yıllık toplam ücreti 644 milyon 477 bin 448 TL. 420 işçinin patrona ‘maliyeti’ yıllık 339 milyon 198 bin 657 TL olurken, termik santral 2024’ün ilk 6 ayında 1 milyar 596 milyon 383 bin TL kazanç elde etmişti. 2024’ün ilk 6 ayında ise işçilerin ‘maliyeti’ 170 milyon lira civarında.

Gruba ait Çatalağzı Termik Santrali de 2023’te 1 milyar 521 milyon 440 bin TL kâr elde etti.

İŞÇİ REKORTMEN, AYDEM SIFIRCI

Yıllık brüt ücreti 807 bin 615 TL olan bir işçinin eline geçen 480 bin TL oluyor. Yani bir işçiden yılda 136 bin 143 TL gelir vergisi, 5 bin 216 TL ise damga vergisi kesiliyor. 798 işçi toplam 109 milyon 54 bin 416 TL vergi öderken, Aydem Enerji Yatırımları Anonim Şirketi ise 2021, 2022, ve 2023’te vergi ödemedi. İşçiler, ödedikleri vergilerle 2023 vergi rekortmenleri listesinde 6. sıraya yerleşecek kadar vergi ödemişken Aydem Enerji’nin vergisi ise 0!

Ayrıca 2022 haziran Ayında Uşak Banaz’daki RES santrali için yaptığı 615 milyon TL değerindeki yatırımı için devletten teşvik alan Aydem’e KDV istisnası ve gümrük vergisi indirimi uygulandı.

ADM Elektrik Dağıtım adıyla Aydın Muğla ve Denizli’de, GDZ Elektrik Dağıtım isimli şirketleriyle İzmir Manisa’da dağıtım yapan Aydem Grup, 2014 ila 2021 yılları arasında kamudan aldığı 585 ihalede 2 milyar 403 milyon TL kazandı (Cumhuriyet).

SENDİKACILAR: ÖNCE TAŞERONDAN KAMUYA GEÇENLER ÇIKSIN!

Maden işletmesi de dahil edildiğinde çalışan sayısının 2 bini aştığı Yatağan’da Tes-İş ve Maden-İş sendikaları örgütlü. Ay sonunda 400’ü aşkın işçinin işten çıkarılacağı söylenirken, işçiler sendikacıların ise bu sorunlar karşısında kayıtsız kaldığını söylüyor. Evrensel’e konuşan bir işçi, “Sendikacılar 4B hakkı olan, taşerondan kamuya geçen işçilere ‘Önce siz çıkın’ diyor. Biz mahkeme ile kamuda işçiliğe devam edebiliriz diye bizi işten çıkmaya teşvik etmek istiyorlar. Çadır kuralım, eylem yapalım dediğimizde de ‘Patron SGK’ye işten çıkartma bildirisi yaptıktan sonra bir anlamı olmaz, boşuna çabalamış oluruz’ diyorlar” ifadelerini kullanıyor.

AYDEM’E BAĞLI ŞİRKETLERİN KÂRLARI

ÇATES Elektrik Üretim AŞ 2023 net kârı: 1 milyar 521 milyon 440 bin 284 TL

Aydem Yenilenebilir Enerji 2024 birinci çeyrek net kârı: 648 milyon TL

Aydem Yenilenebilir Enerji 2023 net kârı: 1 milyar 280 milyon 100 bin TL

Yatağan Termik Santrali 2023 ortalama alım fiyatından yaptığı satış: 4 milyar 942 milyon 779 bin 444 TL

Yatağan Termik Santrali 2024’ün 5 aylık ortalama alım fiyatından yaptığı satış: 1 milyar 596 milyon 383 bin 89 TL

ADM ve GDZ 2014 2021 arası aldığı ihale miktarı: 585 ihalede 2 milyar 430 milyon TL.

İŞÇİLER CAN VERDİ

15 Mayıs 2012: Giresun Dereli HES inşaatında istinat duvarının çökmesiyle 4 işçi yaşamını yitirmiş, 1 işçi ise yaralanmıştı.

2 Mayıs 2019: Adana’nın Aladağ ilçesindeki hidroelektrik santralinin yükleme havuzundaki kapağın kırılması sonucu yaşanan taşkında 1 işçi öldü, 3 işçi yaralandı.

3 Temmuz 2023: Sivas Koyulhisar’da HES’e ait su kanalının patlaması sonucunda 6 yurttaş yaralandı.

13 Temmuz 2024: İzmir’de GDZ Elektrik Dağıtım AŞ’nin sorumlu olduğu dağıtım kablolarından kaynaklanan elektrik kaçağı sebebiyle 23 yaşındaki Özge Ceren Deniz ile 44 yaşındaki İnanç Öktemay, sokakta yürürken elektrik akımına kapılarak yaşamını yitirmişti. Hazırlanan bilirkişi ön raporunda olayın asli nedenlerinden birinin GDZ Elektrik’in uygulamaları olduğu tespit edilmesine rağmen gözaltına alınan GDZ elektrik genel müdürü serbest bırakılmıştı.

                                                                /././
İsrail’e ve gerici savaşlara barikat örmek! -A.Cihan Soylu-

İsrail’in birbiri ardına giriştiği saldırılar, sabotaj ve suikastlar dizisi ve İran başkenti Tahran ile Lübnan’da gerçekleştirdiği nokta imha eylemleri, bölge ölçekli daha geniş sahaya yayılacak savaş tehlikesi olasılığını zaman açısından daha da yaklaşmış görenler arttığı gibi, savaş politikaları, taktikleri, araçları ve tarafları üzerine tartışmalar da yoğunlaşmış bulunuyor. Bu tartışmalarda hemen tüm ülkelerde benzer bir akıl yürütme biçimiyle İran’ın yanıtının sınırları ve ne zaman yanıt vereceği konusundaki zihin jimnastiği öne çıkmış görünüyor. Türkiye’de yayın yapan televizyon kanallarına çıkan asker kökenli “uzman”lar ile gazeteci ve politikacıların önemli bir kısmı “İran kağıttan kaplanmış” diyerek bu iddialarının kanıtlarını sayıp döküyorlar! Açıkça dile getirmemelerine rağmen, istedikleri İran’ın büyük bir karşılık vermesidir. Bu beklentiye uygun güçte İran tasavvurlarının boşa çıktığını düşünerek karşı saldırıya geçiyorlar.

Söz konusu azımsama, İran’ın, İsrail ve Türkiye ile birlikte bölgenin etkin ve güçlü ülkeleri arasında önde gelmeleri ve kendi adlarına da bölge politikaları yürütmeleri; İran’ın 1979 ‘İslam Devrimi’nden bu yana ABD ve İsrail’in hedef ülkelerinden biri olması, Sovyetler Rusya’sının ve Filistin ‘davası’nın yanında yer alan eski Irak, Libya ve Suriye yönetimlerinin yıkılması sonrasında, “Sıra sende” denecek şekilde saldırı ve provokasyonlarla denenmesinin henüz beklenen ölçekte bir karşılık görmemesi nedeniyledir. Savaş kışkırtıcı bir yaklaşımdır bu.

İsrail’in savaş politikaları üzerine tartışmalarda gündeme getirilen ve denebilir ki daha yerinde ve daha ciddi soru ise İsrail’in, Amerika Birleşik Devletleri emperyalizminin Ortadoğu’daki “savaş uçak gemisi” mi, yoksa ABD’yi de politikaları yönünde gerginlik, çatışma ve savaşlara sürükleyen bir provokatör korsan mı olduğu sorusudur?

Bu sorunun doğru yanıtının ‘her ikisi de’ olduğu veya olması gerektiği, bölgesel-uluslararası gelişmelere bakılarak söylenebilir. ABD ve Almanya başta olmak üzere Batı Avrupalı emperyalist devletlerin yöneticileri, sadece “İsrail’in güvenliği bizim önceliğimizdir, onu kendi güvenliğimiz sayarız” mealindeki açıklamalar yapmadılar, devlet yönetimi düzeyinden kendilerinin de “Yahudi olduğu”nu söyleyerek manevi güç vermekle yetinmediler, atom bombası dahil kitlesel imha silahlarının geliştirilmesi ve temini, savaş uçakları ve gemileri desteğinde askeri güç katmayla da yanında oldular. 40 bin civarında Filistinlinin katledilmesini ve Gazze Şeridi’nin imhasını gerçekleştiren siyonist yönetimin Başbakanı Netanyahu’nun ABD Kongresinde ayakta alkışlanması, İran’a karşı girişilen suikastların yol açtığı savaş tehdidi karşısında bölgeye, İran ve destekçilerine karşı ve İsrail’in yanında olmak üzere savaş gemileri ve uçakları gönderilmesi örneğinde bu iki yön iç içedir.

İsrail, Ortadoğu’da hem ABD emperyalizminin hegemonya güçlerinin en etkili temsilcisidir hem de kendi adına genişleme politikaları ve giriştiği saldırılarla onu ve yanı-yöresinde yer alan diğer emperyalistlerle iş birlikçi gerici diktatörlükleri, kendi politikasına ortak olmaya zorlayan bir provokasyon kıtasıdır.

Siyonizm, bu uluslararası gerici güçlerden aldığı destek eşliğinde “ulusal kaderini tayin hakkı”nı çiğnemekte, Filistin’de sürdürdüğü işgali genişletmenin yanı sıra Lübnan’a, Suriye’ye ve İran’a saldırılar düzenleyerek bölgesel ve uluslararası genişlikte savaş kışkırtıcılığı yaparak bütün halklara karşı suç işlemektedir. İsrail’in savaş politikasına set çekmek bundandır ki bölge halkları başta gelmek üzere bütün halkların sorunudur. O ve savaşçı politikasına güç verenler durdurulamazsa, önceki büyük ya da nispeten daha dar alanda yaşanan savaşlarda olduğu üzere yıkım, yoksunluk, yoksulluk ve ölüm savaş kumanda odalarında duranların değil, bugünü ve geleceğiyle halkların yaşamına düşecektir.

İşgal ve imhaya yönelik, toprak, pazar ve etki alanları üzerine rekabetin ürünü olarak ortaya çıkan savaşların durdurulması söz konusu olduğunda hemen her zaman ve öncelikle emperyalist-kapitalist ülkelerin yöneticilerinin uzlaşıya varmaları akla getirilir, tartışmalarda öne çıkan istem genel olarak bununla sınırlı tutulur. Oysa işgalci olan, savaş politikaları yürüten, savaşlar için hazırlık yapan, toplamında trilyonlarca doları bulan silahlanma harcamaları yapan ve tüm bunların yükünü de vergilerle ve ihtiyaç maddelerine zamlarla emekçi kitlelerin sırtına yıkanlar, gerçekte herkesin duyarak ya da görerek fark edebileceği gibi emperyalistler, uluslararası tekeller, büyük burjuvazi ve sermaye devlet ve hükümetleridir.

Bu böyleyse ama her yerde bu gerici savaş politikalarına ve girişimlerine karşı işçi-emekçi kitleleri, kent ve kırların yoksulları, küçük burjuvazi, küçük üretici ve esnafın ayağa kalkması, siyonizm ve emperyalizme, onlarla iş birliği içindeki kendi hükümet ve devlet politikalarına karşı mücadeleyi büyütmeleri gerekir. İsrail’de savaş karşıtı demokratik kitle hareketinin büyümesi, ABD’de yüz binlerin alanlara çıkarak siyonist yönetimin desteklenmesi politikasını reddetmesi, Almanya, Fransa, İtalya, İspanya, Türkiye gibi ülkelerde milyonlara ulaşan protestolarla işgal, yıkım ve yok etme politikalarının reddi, bölgemizi ve giderek daha geniş alanları saracak savaş alevlerinin yakılmasını önleyecek en etkili güç olacaktır. Burjuva devlet yönetimlerini savaşçı politikalarda yoğunlaşmadan alıkoyacak güç de bu güç olabilir.

Kuşkusuz onların da halklarının kanının dökülmesini istemiyorlarsa -ki çıkarları gerektirdiği her durumda bundan geri durmadıkları tarihin kanıtladığı gerçekler arasındadır- yapacakları vardır. Örneğin Amerikan emperyalizmiyle diğerleri siyonist barbarlığın arkasında sıraya girmezlerse, o bu denli saldırgan olamaz. Örneğin söze geldiğinde “Netanyahu’nun Hitler olduğu”nu haykıran Erdoğan yönetimi, Türkiye’deki NATO olanaklarının ve Kürecik Üssü’nün İsrail savunmasının hizmetine sunulmasına son verebilirse, İsrail bu vahşeti sürdürme cesaretini onca pervasızlıkla sürdüremez.

İsrail’in politikalarını, “Müslüman dünyası” uydurmasıyla tarif ettikleri ülkeler için bir büyük bela, bir felaket olarak gören “siyasal İslamcı” politika madrabazlarıyla İslam dinini zenginleşmenin, halk kitlelerini politikaları doğrultusunda yönlendirmenin ve başka halklara karşı düşmanlığa sürüklemenin aracı olarak kullanan sermaye partileri, hükümet ve devlet yöneticileri, politikacı, gazeteci yazarlar ve din bezirganlığı yapanlar, bu yönlü önlemler alınması istemiyle Erdoğan yönetimi üzerinde baskı kurmaya yönelmeyecek denli ikiyüzlüdürler. Yığınsal mücadele ile gerici savaş politikalarının karşısına çıkmak sömürülen ve ezilenlerin sorunudur.

                                                            /././

Direnen köylü -Arif Nacaroğlu-

Ciğeri 5 para etmez üç, beş zibidi milyar dolar kazanacak diye esasen hiçbir işe yaramayan altın madeninin çıkarılması için doğanın katledilmesine, bölge insanının zehirlenmesine göz yummak, izin vermek tam bir insanlık suçu.

Önce şunu defalarca söylememiz gerekiyor. Dünyada yer altını ve yer üstünü katlederek elde ettiğimiz altının sadece yüzde 11-12’si sanayide ve insanlık yararına (silah sanayi hariç) elektronik ve medikal sanayinde kullanılıyor. Kalan yüzde 90’in hemen hemen yarısı teyzelerin koluna bilezik, boyunlarına kolye olsun diye, kalan yarısı da parası çok olanın parası çok yer kaplamasın diye külçe, ata, urup üretimi için kullanılıyor. Yani şu anda dünyada çalışıyor olan 10 madenin 9’unu kapatsak sokaktaki insanın cep telefonuna, televizyonuna bir etkisi olmayacak.

Afrika ülkelerine bakın. Hangisi zengin altın, elmas madenlerinin zenginliğini kendi halkına dağıtabilmiş? Koca kıtayı, insanı ile birlikte yokluk ve kıtlığa sürüklemiş birkaç aç gözlü İsviçre, Kanada, İngiliz, Belçika gibi ülkelere üslenmiş çok uluslu sömürgeci ve onların iş birlikçisi insan dışında bu talanın kime ve özellikle madenin gerçek sahibi köylüye faydası olmuş?

Burada anahtar kelime, “iş birlikçi”. İş birlikçi olmasa savaşarak istila dışında sömürü olur mu? İş birlikçi küçük çıkarı için halkını, ülkesini satana denir ve iş birlikçi ne Akçakoca’nın suyunu, düşünür, ne kaz dağlarının havasını. Güzel olanı almak, halktan çaldığı serveti Alp dağlarında harcamak tek amacıdır.

İş birlikçinin korkulu rüyası direnen vatansever köylüdür.

                                                             /././

Enflasyon düşecekmiş! -Erkan Aydoğanoğlu-

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) temmuz ayı enflasyon verilerini hafta başında açıkladı. Aylık enflasyon yüzde 3.23’e çıkmasına rağmen yıllık enflasyon yüzde 61.78 ile bir önceki aya göre yaklaşık 10 puan gerilemiş görünüyor. Enflasyonda ‘baz etkisi’ ile yaşanan bu gerilemenin önümüzdeki aylarda sürmesi bekleniyor.

Baz etkisi, enflasyon oranlarının hesaplanmasında, geçmiş dönem fiyat seviyelerinin mevcut dönem fiyat değişimlerine olan matematiksel etkisini ifade eden teknik bir kavram. Geçtiğimiz yıl aylık bazda gerçekleşen yüksek enflasyon oranları, bu yıl enflasyon oranının nispeten daha düşük görünmesine neden oluyor. Yeni fiyat artışları, geçmişte çok daha yüksek olan bir fiyat seviyesinden hesaplandığı için, aylık enflasyon yüksek çıksa da yıllık enflasyon oransal olarak düşüyor. Ancak bu durum, elbette ekonomik programın başarısı anlamına gelmiyor. Temmuz itibarıyla yıllık enflasyon 10 puana yakın azalsa da halkın satın alım gücündeki zayıflama ve yaşam maliyetindeki artış devam ediyor.

Baz etkisine rağmen enflasyon oranlarının yüksek seyretmeye devam etmesi ve temel tüketim mallarındaki zamların sürmesi asgari ücretin reel değerini düşürüyor ve nüfusun büyük bölümü gıda, barınma, enerji ve ulaşım gibi temel ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlanıyor. Nitekim TÜİK verilerine göre, 2024 yılının başından bu yana yaşanan fiyat artışları asgari ücretlinin cebine doğrudan yansıdı. Yıl başında belirlenen asgari ücretin alım gücü yedi ayda dörtte bir oranında azaldı. Ocak-temmuz 2024 döneminde 28.76’lık toplam enflasyon etkisiyle asgari ücretin reel değeri 12 bin 124 liraya düştü. Başka bir ifadeyle geçtiğimiz yedi ay içinde asgari ücrette 4 bin 878 liralık ciddi bir erime yaşandı.

Enflasyonun düşmesi, hükümet tarafından yaratılmaya çalışılan algının aksine, fiyatların düşmesi ve insanların alım gücünün artması anlamına gelmiyor. Şöyle ki enflasyonun düşmesi ürünlerin fiyatlarının daha yavaş yükselmesi (Fiyat artışının devam etmesi fakat eskisine göre daha yavaş artması) anlamına geliyor. Vatandaşın geliri açıklanan enflasyondan daha az arttığı için reel (harcanabilir) gelirlerde düşüş yaşanıyor ve bu durum özellikle ücretli emekçiler açısından ciddi sorunların yaşanmasına neden oluyor.

Türkiye gibi enflasyon oranlarının yüksek olduğu ülkelerde, fiyatların sürekli artması ciddi bir sorun. Gıda, kira, enerji ve ulaşım gibi temel ihtiyaç kalemlerinde yaşanan fiyat artışları, asgari ücretle çalışan işçilerin bütçelerini önemli ölçüde zorluyor. Asgari ücrete ara zam yapılmaması ve alım gücünün düşmesi nedeniyle milyonlar artan yaşam maliyetlerini karşılamak için daha fazla borçlanıyorlar.

Kredi faizlerinin yükselmesi gelir yetersizliği nedeniyle geçimlerini kredi kartı kullanarak sağlayanlar bir süredir ağır borç ve faiz yükü altındalar. Türkiye Bankalar Birliği ve BDDK verilerine göre bireysel kredi ve kredi kartı borçları temmuz 2024 itibarıyla 3 trilyon liranın üzerine çıkmış. Bu borcun yaklaşık 1.5 trilyon lirasını kredi kartı borçları oluştururken, yılın ilk yarısında yapılan borçlanma için ödenen faizi miktarı 378 milyar lirayı bulmuş.

Türkiye’de mevcut ekonomi politikaları sonucunda enflasyon düşer mi sorusuna mevcut koşullarda olumlu yanıt vermek elbette mümkün değil. Hükümetin tercihini yıllardır sermayeden, faiz, kâr ve rant gelirleri elde edenlerden yana kullanmasının kaçınılmaz sonucu olarak ülke nüfusunun büyük bölümü uzun bir süre daha ağır borç ve vergi yükü altında ezilmeye devam edecek gibi görünüyor.

                                                         /././

Sinvar geldi, Türkiye devre dışı kaldı! -Hediye Levent-

HAMAS’ın Siyasi Büro Şefi İsmail Haniye Tahran’da öldürülmüştü. Diplomasi yanlısı Haniye’den sonra örgütün siyasi kanadının başına oldukça şaşırtıcı bir kararla radikal bir isim olarak bilinen Yahya Sinvar getirildi. Bu gelişmenin ardından örgütün yeni stratejisine dair tartışmalar daha da alevlendi.

Bölgenin bir ateş çemberine dönmesi ihtimalinin giderek yükseldiği bugünlerde elbette Haniye gibi diplomasiye öncelik veren bir isimden sonra 7 Ekim saldırısının mimarı olan Sinvar’ın örgütün başına gelmesi gerilimin yeni bir aşamaya geçtiği şeklinde de yorumlanabilir.

Aslında bu gelişme sadece örgütün başına yeni bir isim getirilmesi ile sınırlı değil. Arka planda Türkiye-İran arasında HAMAS üzerinden Orta Doğu’da nüfuz edinme-derinleştirme mücadelesinin yeni örneklerinden biri.

Haniye’nin Tahran’da öldürüldüğü güne geri dönelim…

Türkiye 7 Ekim’de HAMAS’ın İsrail yerleşim birimlerine yönelik saldırısının ardından başlayan ve açıkça kıyıma dönüşen Gazze savaşında HAMAS’a desteğini birçok defa dile getirdi ve gösterdi. Ancak siyasilerin üst perdeden ve kimi zaman diplomatik üslubu çok aşan üsluplarla dile getirdikleri bu desteğe karşın arka planda Türkiye-İsrail ticaretinin devam ettiği biliniyordu.

Haniye’ye yönelik suikastın ardından Ankara el yükseltti ve 1 günlük yas ilan etmekle de kalmayıp ezelden beri İsrail lehine sansür uygulayan sosyal medya platformlarından biri olan Instagram’ı kapattı. Türkiye’de ekonomik kriz giderek derinleşirken ve yüz binlerce insan Instagram üzerinden geçimini sağlarken böylesi bir kararın mantıklı olduğu söylenemez elbette. Bu arada Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Refah Sınır Kapısı’na kadar gitti ve basına konuşup Türkiye’nin Filistinlilere, özelinde de HAMAS’a olan desteğini yineledi.

Peki Türkiye’nin HAMAS’a yönelik desteğini artık açıkça HAMAS’ın hamiliğini üstlenme niyetine dönüştüğü bu hamlesini nasıl yorumlamak gerek?

Kimileri bu desteği AKP-MHP tabanının Türkiye-İsrail ticaretinin devam etmesinden duyduğu rahatsızlığın yatıştırılması gerekçesiyle açıkladı. Evet, bu da bir sebep ancak Ankara’nın Arap Ayaklanması sürecinde yürüttüğü politikalar nedeniyle bölgede azalan etkisini, gücünü yeniden kazanma hedefi ile Filistin meselesine dahil olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Ankara bu hedefle 7 Ekim saldırısının ardından defalarca ateşkes girişimlerine ve müzakere süreçlerine dahil olmaya çalıştı ancak kimi zaman bölge ülkelerinin kimi zaman da İsrail’in blokajı sebebiyle masaya bir türlü dahil olamadı.

Haniye’nin öldürülmesi Ankara açısından yeni fırsat olarak değerlendirildi. Sonuçta uluslararası barış veya ateşkes girişimleri bir türlü sonuçlanamıyordu. HAMAS’a açık destek veren birkaç ülkeden biri olan İran, HAMAS için güvenli değildi. HAMAS dahil olmak üzere Filistinli grupların arasındaki sorunların çözülmesi ve bu grupların tek şemsiye altında toplanması için en son devreye giren Çin olmuştu. Bölgedeki Arap ülkelerinin birçoğu artık Gazze krizinin çözülmesini isterken bazı ülkeler Müslüman Kardeşler bağı sebebiyle HAMAS’a güvenmiyordu. Bölgedeki bazı ülkelerin desteklediği ve dünyada Filistinlilerin meşru temsilcisi olarak tanınan Mahmud Abbas liderliğindeki Filistin Yönetimi ise yolsuzluk, hantallık, İsrail saldırganlığına karşı aciz kalmak gibi birçok suçlamayla karşı karşıyaydı.

Durum genel hatlarıyla böyleyken Ankara devreye girip bir taşla birkaç kuş vurmayı hedefledi.

Bu çerçevede;

-HAMAS’ın en azından siyasi kanadının yeni liderinin seçiminde etkili olmak,

-HAMAS’ın uluslararası meşruiyet ve güvenlik açısından İran’a göre daha avantajlı olan Türkiye’nin eksenine girmesini sağlamak,

-Gelecek hafta Türkiye’ye gelecek olan Mahmud Abbas ile HAMAS arasındaki buzların çözülmesini sağlamak,

-Aylardır konuşulan Filistinli grupların tek şemsiye altında toplanması fikrini hayata geçirmek ve HAMAS’ı bu yapıya entegre ederek uluslararası toplumu buna ikna etmek,

-7 Ekim saldırısının ardından iyice tırmanan İsrail-Filistin meselesinin çözümünü sağlayan ana aktör olarak devreye girmek gibi hedefler güdüldü.

HAMAS’ın Katar’da bulunan siyasi bürosu ile Gazze’de bulunan askeri kanadının fiziksel mesafe gibi sebeplerle büyük ölçüde birbirlerinden bağımsız hareket ettiği biliniyor. Ankara da HAMAS’ın siyasi kanadını uluslararası toplumun asgari düzeyde kabul edeceği düzeyde de olsa kabul edebileceği kadar dönüştürmeyi ve HAMAS üzerinden Filistin meselesinin ana aktörlerinden biri olmayı ummuş gibi görünüyor.

Ancak burada ortaya bir soru çıkıyordu; On yıllardır HAMAS ve İslami Cihad gibi örgütlere silah ve para akıtan İran, HAMAS’a sadece söylemsel düzeyde ve işine geldikçe destek veren Türkiye’nin “sorun çözücü ülke” olarak devreye girmesine ne der?

Arap dünyasında birkaç gün tartışılan bu soruya kimileri “HAMAS Türkiye’ye yaklaşırsa ve Türkiye devreye girerse 7 Ekim’den sonra daha da artan İran üzerindeki baskı azalır” şeklinde bir bakış açısıyla yaklaştı. Kimileri ise, “İran yönetiminin dış baskıya ihtiyacı var. Eğer dış düşman olmazsa içerisi patlar” yorumuyla Türkiye’nin HAMAS üzerinden üstlenmeye çalıştığı yeni role İran’ın onay vermeyeceğini savundu.

Velhasıl bu sorulara ve de İsrail’in Haniye suikastı ile günlerdir tartışılan “İran, İsrail’e nasıl cevap verecek?” sorusuna İran’ın cevabı gecikmedi ve Sinvar HAMAS’ın yeni siyasi büro şefi olarak seçildi.

Bu hamleyle birlikte İran Türkiye’yi bir kere daha devre dışı bıraktı. Aslında İran, Türkiye’nin yanı sıra Katar, Suudi Arabistan, Mısır gibi ülkeleri de devre dışı bırakıp Gazze krizi konusunda tek muhatabın kendisi olduğunu göstermiş oldu.

Sinvar’ın seçilmesi elbette birçok soru işaretini de doğurdu. Mesela, HAMAS’ın hem silahlı hem de siyasi kanadının Gazze’de olması örgüt açısından ne kadar güvenli? Radikal bir isim olarak bilinen Sinvar mevcut savaşın seyrini nasıl değiştirecek? Birçok insan Sinvar ile birlikte uluslararası ateşkes girişimlerinin tamamen suya düştüğünü de savunuyor. Bu görüşe ben de katılıyorum ancak HAMAS’ın başında diplomasi yanlısı Haniye varken de o ateşkes süreçlerinin pek işe yaramadığını unutmamak gerek.

Velhasıl 7 Ekim saldırısının ardından başlayan ve Sinvar’ın HAMAS’ın başına geçmesi ile devam eden süreç iyice İsrail-İran mücadelesine dönüştü. Gazze savaşını bitirmemek için elinden geleni yapan Netanyahu’nun Sinvar kararından çok memnun olduğunu söylemek yanlış olmaz muhtemelen.

Sonuç olarak Gazze krizinde yeni, gerilimin bölgeye taştığı ve daha kanlı günlerin kapıda olduğu yeni bir eşiğe girdiği söylenebilir. Elbette bu süreçte bölgesel güçler nüfuz peşindeyken olan yine Gazze’de sıkışıp kalmış ölüm sırasını bekleyen Filistinlilere olacak.                           /././

                                            Evrensel -GÜNDEM

Niğde Belediyesi "vicdana uygun" dedi | Niğde'de 7 ayda köpek sayısı 800'den 30'a düştü

Niğde Belediyesinin hayvanların öldürülmesinin önünü açan yasanın Meclisten geçmesinden 7 ay önce köpek katliamına başladığı ve yaşayan köpek sayısının 800’den 30’a düştüğü belirtildi.(https://www.evrensel.net/haber/525078)

                                                                       ***
İktidardan savaş sanayisine destek açıklaması / Doç. Dr. İsmet Akça: Bağımlılık sürecek, sorun çözmeyecek -Dilan Temiz-

"Askeri sanayiye yapılan yatırımların, askeri harcamaların, ekonomik büyümeye genel bir faydası yok. Bunun nimetlerinden toplumun geniş kesimleri faydalanmıyor." Savunma Sanayii İcra Komitesi, dün (6 Ağustos) Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan başkanlığında Beştepe'de toplandı. Toplantıda “yerli ve milli savunma projeleri” ile ilgili önemli kararlar alınırken, "Savunma sanayisi, güvenliğimizin yanı sıra ithalatımızı azaltmakta, katma değeri yüksek üretim ve ihracat hedeflerimize de hizmet etmektedir" ifadeleri öne çıktı.(https://www.evrensel.net/haber/525071)

                                                                    ***
Instagram'ın ardından TikTok hedefte 

Peşpeşe gelen erişim engelleri tepki çekerken, TBMM Dijital Mecralar Komisyonu Başkanı AKP'li Hüseyin Yayman, Tiktok'u hedef aldı, "Milletimiz, TikTok'un kapatılmasını istiyor", beni sokakta gören insanlar, 'Bu TikTok'u kapatırsan, cennetin kapısını aralarsın' diyor" dedi.(https://www.evrensel.net/haber/525106)

                                                                          ***
Acil servisin kapanmasına tepki: Giderlerse gitsinler zihniyetinin sonucu -Emine Uyar-

DEÜ Tıp Fakültesi Hastanesinin Acil Servisi ağır çalışma koşulları ve mobbing nedeniyle peş peşe yaşanan hekim istifaları sonucu kapatıldı. Kentin büyük bir bölgesi acil servisten yoksun kalacak.(https://www.evrensel.net/haber/525064)

                                                                    ***
Rudaw: Irak’ı Türkiye’ye bağlayan projede milyar dolarlık yolsuzluk

Irak’ın güneyindeki Basra kentinde inşası devam eden “Büyük Faw Limanı”nda 20 milyar dolarlık yolsuzluk yapıldığı ileri sürüldü.

Irak’ın güneyindeki Basra kentinde inşası devam eden Ortadoğu’nun en büyük limanlarından biri olacak “Büyük Faw Limanı”nda 20 milyar dolarlık yolsuzluk yapıldığı ileri sürüldü. İnşası devam Büyük Faw Limanı projesinin temeli 5 Nisan 2010’da dönemin Irak Ulaştırma Bakanı tarafından atılmıştı. Irak, Türkiye, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasında imzalanan Kalkınma Yolu Projesi’nin Büyük Faw Limanı’ndan başlaması bekleniyor.("BÜYÜK YOLSUZLUK") Irak merkezli Rudaw haber ajansına konuşan, Irak limanlarındaki ihlalleri soruşturmak için kurulan komisyon başkanı Yasir Haşim el-Hüseyni, Irak Limanları Genel Şirketi’nde yapılan yolsuzluğun büyük olduğunu açıkladı. Yasir el-Hüseyni “Komisyon üyeleri bugün toplandı. Gün geçtikçe daha fazla kamu malının açık ve kasıtlı bir şekilde heba edildiğini anlıyoruz.” dedi. Aynı zamanda Irak Meclisi Ekonomi, Sanayi ve Ticaret komisyonu Başkan Yardımcısı olan Yasir el-Hüseyni bu ay içerisinde ilgili dosya hakkında raporlarını tamamlayarak yapılan tüm yolsuzluklarının belirteceklerini ifade etti. “Irak Limanları Genel Şirketi bize yanlış bilgi ve belge verdi. Limanlar idaresi 2020 yılından bu yana 3 trilyon 175 milyar dinar gelir elde etti” diyen Hüseyni, şirketin şu ana kadar hazineye herhangi bir şey teslim etmediğini aktardı. Irak Parlamento Başkanvekili Mendelavi’nin talimatı üzerinde 15 Nisan 2024 günü, yolsuzlukları araştırmak üzere parlamentoda bir komisyon kuruldu.(20 MİLYAR DOLARLIK YOLSUZLUK) Habere göre, Irak’ın güneyindeki Basra kentinde inşası devam eden Büyük Faw Limanı’nda 20 milyar dolarlık yolsuzluk yapıldığı tahmin ediliyor. Soruşturma komisyonu üyesi Soran Omer, limanda 1 kilometrelik asfalt çalışması için 7 milyon dolar harcandığını söyledi. Limanın 14 bin 523 metrelik dünyanın en uzun dalgakıranı ünvanlıyla Ortadoğu’nun en büyük limanlarından biri olması bekleniyor. Irak’ın en önemli stratejik projelerinden biri sayılan limanın 2038’de tamamen işletmeye alınması bekleniyor. Kuru Kanal’ın tam olarak 2029’da faaliyete girmesi bekleniyor. Bu yeni ticari yolun Kızıldeniz-Süveyş Kanalı yoluna alternatif teşkil etmesi bekleniyor. Temmuz 2020’de yayınlanan bir araştırmaya göre, liman üzerinden ulaşım, havalimanları, demiryolları ve yakıt gibi limanla ilgili diğer faaliyetlerden elde edilecek yıllık gelirin 25 ila 35 milyar dolar olması bekleniyor.

                                                         /././

Teşvik cenneti Türkiye

Vergi vermedikleri gibi teşvik ve muafiyet adı altında adeta ‘vergi’ topluyorlar. Türkiye, sermaye sınıfı için sadece vergi değil, aynı zamanda bir teşvik cenneti.(https://www.evrensel.net/haber/525088)

                                                                   ***
Prof. Dr. Mesut Yeğen: Devlet, Kürtçe mevzuatta serbest olsun ama icra edilmesin istiyor -Dilan Temiz-

Prof. Dr. Mesut Yeğen ile güncel tartışmalar bağlamında Kürt diline yönelik devlet politikaları üzerine konuştuk.(https://www.evrensel.net/haber/525080)

(EVRENSEL)
                               





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder