Mamdani, Rayburn, Gazze ve petrol -Serra Karaçam-
New York Şehri belediye başkanlığı yarışı, 34 yaşındaki şehrin ilk Güney Asyalı ve Müslüman adayı sosyal demokrat Zohran Mamdani sayesinde Amerika genelinde dikkat çekiyor.
Mamdani, şehrin bazı Yahudi topluluğu üyeleri ve sanat dünyasından figürlerden destek alarak birçok kişiyi şaşırttı; eleştirmenler bu hamleyi özellikle Katar’dan gelen dış fonlarla ilişkilendirdi.
Rakibi bağımsız aday eski vali Andrew Cuomo, Mamdani’yi “ikinci bir 11 Eylül’e sevinebilir” şeklinde alaya almıştı.
Bunun gerekçesi Mamdani’nin 11 Eylül sonrası halasının başörtü kullanmaktan korktuğunu anlatması…

Başkan Trump, Mamdani’ye yönelik kamuoyu önünde hırçın da olsa onun potansiyelinin farkında.
Kamuya kapalı yerlerde “yenilenemez” olduğunu söylediği de haberlere yansıdı. "Adam kazanır" diyor yani.
Mamadani Hindistan kökenli bir aileden gelme ve Uganda doğumlu.
Yedi yaşında bir çocukken new York’a gelmiş ailesi.
ABD Temsilciler Meclisi’nin iki Cumhuriyetçi üyesi, Mamdani’nin vatandaşlık sürecinin araştırılması için Adalet Bakanlığı’na çağrıda bulundu.
2018’deki vatandaşlık başvurusu sırasında Demokratik Sosyalistler Amerika (DSA) ile olan bağlantılarını gizlemiş olabileceğini iddia ediyorlar.
Bu bağlantı yasak bir bağlantı değilsede, aidiyeti yanlış beyan problem.
Bu yarışın sonucu dünyanın en önemli şehirlerinden birinin düşmesi anlamına gelebilir!
Mamdani seçilir ve baskılar ile veya yönetim askalıklarından şehir krize sürüklenirse bu Cumhuriyetçilerin elini güçlendirebilir.
Mamdani büyük bir Amerikan şehrinde, kapitalizmin kalesinde ilerici politikaların nasıl sonuçlanabileceğine dair bir test ve Trump süreci yakından izliyor.
Mamdani Trump’a "şehir için birlikte çalışabiliriz" mesajı da verdi. Zira birlik olmadan başarılı olması zor.
Mamdaniyi yenemeyerek Demokrat parti adayı olma şansını kaybeden Cuomo cinsel tacizle suçlanmış, soruşturmadaki raporda yer alan aleyhte bilgilere rağmen hüküm giymemişti.
Covid-19 salgın dönemi yaşlı bakım evlerindeki ölü sayısı da eklenince istifa etmişti.
Cumhuriyetçilerin adayı Trump’ın desteğini alamadı. Trump açıktan olmasada Cuomo'yu destekliyor.
Cuomo Mamdani ile farkı kapatmaya çalışıyor. Seçimde oy verme 4 Kasım’da sona erecek.

JEFFREY’NİN MİRASI RAYBURN’E MAL OLDU!
New York’taki bu siyasi hava Washington’daki dış politika liderliği tartışmalarını da yansıtıyor.
Trump’ın Yakın Doğu İşleri Yardımcı Sekreteri adayı Joel Rayburn, kısa süre önce Senato’da güçlü itirazlarla karşılaştı.
Senatör Rand Paul, Rayburn’ın geçmişte Eski Suriye Özel Elçisi James Jeffrey ile olan ilişkisi ve görevi nedeniyle endişelerini dile getirdi.
Yönetim Rayburn’ün adaylığını geri çekti.
Jeffrey, Suriye’deki ABD askerlerinin gerçek sayısını gizlediğini itiraf etmişti. Rayburn de Jefrrey’i savunan ifadeler vermişti. Paul bu geçmişin Rayburn’ün de sivil liderliğe itaat konusunda soru işaretleri yarattığını savundu.
GAZZE VE RİYAD’DA ABRAHAM ANLAŞMALARI MESAİSİ
Bu arada, Trump’ın dış politika ekibi de Orta Doğu’yu, özellikle Gazze ve Körfez ilişkilerini yakından takip ediyor. Yönetim, Gazze’yi bölünmüş bırakan bir ateşkes anlaşmasını teşvik etti: İsrail doğu yarısını kontrol ederken, Hamas batıyı yönetiyor ve İsrail bölgenin yaklaşık %58’ine hâkim. Aynı zamanda Washington, Körfez ülkelerini Abraham Anlaşmalarını genişletmeye teşvik ediyor; Arap ülkelerini İsrail ile resmi bağlar kurmaya yönlendiriyor.
Riyad’daki Gelecek Yatırım Girişimi zirvesi, JPMorgan’dan Jamie Dimon ve BlackRock’tan Larry Fink gibi finans liderlerini bir araya getirdi. Oturumlarda Abraham Anlaşmaları da bolca yer buldu. Diplomasi, ekonomi ve bölgesel güvenlik birbiriyle yakın ilişkili. Suudi Arabistan özellikle Yapay Zeka yatırımlarıyla dikkat çekiyor.

VENEZUELA’YA OPERASYONLAR DEVAM EDİYOR
Dünyanın öbür ucunda, Venezuela tekrar ABD gündeminde. ABD ordusu Karayipler ve Doğu Pasifik’te Venezuelalı suç gruplarıyla bağlantılı uyuşturucu kaçakçılığı yapan gemilere operasyon düzenledi. 14 kişi öldü.
Kongre savaş izni alınmadı çünkü bu saldırıları “narkoteröristlere” yönelik olarak çerçevelendirdiler.
Asıl amacın Maduro’nun gelirini sınırlamak mı yoksa gerçekten fentanil’in ABD’ye ulaşmasını engellemek mi olduğu tartışmalı.
2024 yılında ABD, günde yaklaşık 222.000 varil Venezuela ham petrolü ithal etti; bu da Venezuela’yı ABD’nin dördüncü büyük petrol tedarikçisi yapıyor.
Bu petrol çoğunlukla ağır ham petrol işleyebilen Guney eyaletlerdeki Körfez Kıyısı rafinerilerine gidiyor.
Trump yönetimi, Nisan 2025 itibarıyla Venezuelalı petrol ithal eden tüm ülkelere %25 gümrük vergisi uyguladı ve Chevron’un ülkede faaliyet lisansını iptal etti.
Gerekçe olarak Maduro’nun seçim reformu taahhütlerini yerine getirmemesi ve göçmenleri geri göndermemesi gösterildi.
Bu adımlar, Biden yönetimi tarafından verilen ayrıcalıkları tersine çevirerek Venezuela ile tansiyonu artırdı.
ABD’nin, petrol endüstrisini özelleştirmeyi öneren muhalefet liderleriyle teması Amerikan yatırımları için potansiyel fırsatlar açabilir.
Sıradan Venezuelalılar ciddi yoksulluk ve temel hizmetlere sınırlı erişimle mücadele etmeye devam ediyor.
ABD’nin yaptırımlar ve gümrük vergileriyle, Maduro rejimini sınırlama ve ülkenin geniş petrol rezervlerine erişimi kontrol etme stratejisi halkın zorluklarını daha da artırabilir.
***
Yüksek riskli bir belediye başkanlığı yarışından, Senato’daki dışişleri atama mücadelelerine; Orta Doğu’daki ateşkesten, Venezuela’nın petrol ve fentanil meselelerine kadar, Washington iç siyaseti uluslararası güç savaşlarıyla bağlı.
Bu alanlarda ne olacağı, sadece ABD politikasını şekillendirmekle kalmayacak, New York’tan Caracas’a, Gazze’den Körfez’e kadar insan hayatlarını da etkileyecek.
Bu arada Trump’ın Asya turu, 3. dönem tartışması şimdilik Washington’a dönene kadar bu yazıda konu dışı. Türk medyası da yeterince yer verdi.
Asıl tartışılması gereken ise F-35 mücadelesinden umudu kesip Eurofighter’a yönelmek.
F-35 her zaman sorunlu gördüğümü pazarlama hilesi olduğunu yazdım. Ancak paramızın peşinde olmalıyız, o doğru.
Trump-Erdoğan görüşmesi öncesi Trump'ın “O bir şeyler almak istiyor, ben bir şeyler istiyorum, bakalım” dediği ve ne olduğu resmi doğrulanmamış "o şeyleri" vermediysek ne ala.
/././
Burevestnik'e Uçan Çernobil dediler: Batı’nın sahte Rusya paniği -Mustafa K.Erdemol-
Batı yine endişelenmiş anlaşılan. Hem bizim hem de batının belli başlı yayın organlarına bakılırsa panik hayli büyükmüş. Dünyada güç dengesini değiştirmesinin bile mümkün olduğundan söz ediyor kimi uzmanlar. Nerden baksan saçmalık, nerden baksan ahmakça ama Rusya’nın Burevestnik adlı nükleer füzenin testlerinin tamamlandığını açıklaması karşısında yaşanan paniğin büyüklüğü her halta ad koymaya meraklı ABD/batının füzeye “Uçan Çernobil” demesinden de belli.
Doğrusunu söyleyeyim; ABD/Batı bildim bileli, bugüne kadar, milyonlarca defa “endişelendiği” için bu son “endişe” hali “bana geçmedi” pek. Ukrayna’ya saldırısının başlarında da yine “dünyanın dengesini” değiştirecek bir silahı vardı Rusya’nın: Kıyamet Topu. Yaşanan “endişe”den etkilenmemenin nedeni onu hatırlamamdandır belki de.
Panik ya da endişe yoksa, ortada memnun olunacak bir durum mu var peki? Yok tabii. Silah “envanterine” giren her silah tadımızı kaçırır azizim, iyi de sanki ilk kez bir silah geliştiriliyormuş gibi davranıp, artık bir sosyal disiplin haline gelmiş olan “Rusofobi”yi kaşımakta ne oluyor? Bakmayın Rusya Devlet Başlanı Vladimir Putin füzenin yarattığı bu “endişe”den memnun kalmasına. Korkutmak da bir yarış sonuçta, dolayısıyla o tadını çıkarıyor durumun işte.
Belirtelim; ortada gizli saklı bir şey yok öncelikle. ABD de, Batı da füzenin varlığından haberdardı. Putin’in Özel Temsilcisi Kirill Dmitriev, yakınlarda bir ABD ziyareti sırasında “Burevestnik testleri hakkındaki bilgiler doğrudan ABD yönetimine iletildi, ardından Amerikan kongre üyeleri ile Devlet Duması temsilcileri arasında bir toplantı yapılması konusunda hızlı bir şekilde anlaşmaya varıldı” diye açıkladı durumu.
Ayrıca hemen yarın Burevestnik ile sağa sola saldıracak değil Rusya. Saldırıdan çok caydırı bir unsur olmasına daha fazla önem veriyor. Saldırı ya da caydırı, neden yaptı peki? Ukrayna’nın, Rusya içlerine kadar Batı’nın uzun menzilli füzelerini kullanma niyetini saklamadığını bilen sorunun yanıtını da bilir.
Batı medyasında ortada endişe edilecek bir durum olmadığını, yeni Rus füzesinin aslında “kağıttan kaplan" olduğunu içeren analizler de yer aldı. Tabii ki “kağıttan kaplan” da denemez Burevestnik için ama analize bakılırsa herkes “endişelenmiş” değil gelişmeden.
Yetkililerle yaptığı toplantıda Putin’in “dünyada başka hiç kimsenin sahip olmadığı benzersiz bir ürün” olduğunu belirttiği Burevestnik füzesi tabii ki yarattığı paniği hak etmese de hayli önemli bir silah. Aylarca havada kalabilen, neredeyse sınırsız uçuş menziline sahip, nükleer güç ile donatılmış, dünyanın tek seri üretim roketi bir kere. Tespit edilmesi zor bir radar izine sahip, son derece düşük irtifalarda (yerden yaklaşık on metre mesafede bile) hedefe uçabiliyor. Bu hedef ülkenin füze savunma sistemlerini aşabileceği anlamına geliyor.
Savaş başlığı, on megaton (bazı raporlara göre yüz megaton) kapasiteye sahip konvansiyonel veya nükleer olabilir. Bu füzeleri fırlatmak için ne uçaklara ne de denizaltılara ihtiyaç var, yeraltından veya mobil bir yer kurulumundan fırlatmak yeterli.
Ama şu da var. Dünyayı “endişe”ye sevk eden füze, toplantıda Genelkurmay Başkanı Valeri Vasilyeviç Gerasimov’un Putin’e verdiği bilgiye göre 15 saatte 14 bin kilometre yol kat ediyor. Gerasimov, bu ortalama hızın 933 km/saat olduğunu, bunun da aynı Tomahawk füzelerinin hızına, “yaklaşık olarak” karşılık geldiğini, hatta bir Boeing 747 yolcu uçağının maksimum hızının altında olduğunu da söyledi.
2020 yılında, Science Policy & Governance adlı savunma dergisinde yer alan bir analizde, önümüzdeki birkaç yıl içinde kullanılmayacağı iddia edilen Burevestnik füzesi, önceleri üretileceğine bile inanılmadığı düşünülürse, elbette önemli bir başarı Rus savunma sanayii için.
Her benzeri ölüm aracı gibi tehlikeli tabii, insanlığa felaket getirebilecek özelliklere sahip. İyi de sadece Burevestnik değil ki bu özellikleri taşıyan.
ABD/Batı’nın her geçen gün gelişen silah sanayiinin ürünlerini de anımsayalım: Burevestnik onların kıyıcılığını görünmez hale getirmesin.
Biraz da onlardan “endişelensek”.
/././
‘Casus’ Hüseyin, Emniyet’te Fuat Avni sunumu mu yaptı?-İsmail Saymaz-
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, siyasi danışmanı Necati Özkan ve gazeteci Merdan Yanardağ, siyasal casusluk iddiasıyla tutuklandı.
Bu suçlama için gösterilen tek dayanak var:
Yabancı istihbarat servislerine çalıştığı ileri sürülen Hüseyin Gün’ün İBB ve muhalif medya ile ilişki kurma gayreti.
Manevi annesinin oğlu ihbar etti
Gün, şaşırtıcı bağlantılara ve tuhaf ilişkilere sahip karanlık bir tip.
Almanya’da 1974’te doğmuş.
Lise ve üniversiteyi İngiltere’de okumuş.
Genetik mühendisliği bölümünden mezun olmuş.
ABD’li Merrill Lynch, Fransız Credit Agricole bankalarının Londra’da başkan yardımcılığını yapmış.
İngiltere’de ‘Avicenna Capital’ adlı yatırım firmasını kurmuş. Ortaklarından biri, manevi annesi olarak gördüğü ve “Mommy” diye hitap ettiği Seher Erçili Alaçam.
Gün’ün casusluktan tutuklanmasının sebebi de 2022’de şaibeli şekilde ölen Seher Erçili Alaçam’ın oğlu Ümit Deniz Alaçam’ın 2 Mart 2025’te 112’ye yaptığı ihbar.
İhbarda, Gün’ün İsrail’e, ABD’ye, yabancı istihbarat örgütlerine çalıştığını iddia eden Alaçam’ın 6 Mart’ta ifadesi alınıyor.
İfadesinde, Gün’ün kripto yazılım programı satma bahanesiyle devlet yetkililerinin telefonlarına sızarak, gizli bilgileri temin etmek istediğini ileri sürüyor. Azerbaycan, Özbekistan ve Kırgızistan’daki darbe ve iç karışıklıklara müdahil olduğunu, Soros’la görüşüp finansman istediğini savunuyor.
Aynı gün Alaçam’ın şöförü Berkay Yağlıca’nın ifadesi alınıyor. Yağlıca, Gün’ün Yanardağ’a iki kez cüzi miktarda para gönderdiğini öne sürüyor.
(Yanardağ, iddiayı reddediyor. Gün, ilk ifadesinde, para vermediğini anlatıyor. Ancak 26 Ekim’de ifade değiştiriyor.)
Yanardağ, 6 Mart’ta dosyaya giriyor.
Bu aşamada ne İmamoğlu ne de Özkan’ın adından söz ediliyor.
(İmamoğlu ve Özkan’ın adları Gün’ün cep telefonundaki yazışmalar elde edildikten sonra dosyaya giriyor.)
İngiltere’de Türk yetkililere bilgi vermiş
Gün, Türkiye’ye geldiği 30 Haziran’da havaalanında gözaltına alınıp 4 Temmuz’da tutuklanıyor.
128 sayfalık ifadesinde, kendisini ‘teknoloji tasarımcısı’ olarak tanıtıyor.
Aylık gelirinin 100.000 dolar olduğunu beyan ediyor.
Milliyetçi bir görüşe sahip olduğunu anlatıyor.
Ümit Deniz Alaçam’ın polise teslim ettiği, Gün’ün evinden ve üzerinden çıkan belgelere ve dijitallere el konuluyor.
IŞİD’e ilişkin şemalar, ‘Redhack’e ait paylaşımlar, kimi İsraillilerin pasaportları, FETÖ’cülerle temasları, çeşitli silah ve mühimmat görselleri ve el yazısı notlar soruluyor.
Gün, çoğunlukla “Bana ait mi, değil mi, bilmiyorum” şeklinde yanıt veriyor.
Ancak FETÖ’cü Mustafa Özcan’la 2012’de görüştüğünü kabul ediyor.
Kaddafi sonrası Libya’da iktidarı ele geçirenlerle çekilen fotoğrafı önüne konuyor.
Gün, ifadesinde, İngiltere’nin Libya hakkındaki düşüncelerini Türk yetkililerine bildirdiğini belirterek, şöyle diyor:
“O dönem İngiltere’de duyduğum konuları Türk devlet büyüklerine iletirdim. Her Türk büyükelçisi, İngiltere’deki Türkleri çağırarak, sohbet ederdi. Çağrılanlardan biri bendim. Ülkemizle ilgili konuları Türkiye Cumhuriyeti yetkililerine aktarıyordum.”
Gün, Lordlar Kamarası’nı açtıran tek Türk olmakla övünüyor.
Eski Başbakan Boris Johnson’u Londra Belediye Başkanlığından beri tanıdığını söylüyor.
Bir vakitler İngiliz Muhafazakarlar Partisi’nin üyesi olduğunu, partinin 25 kişilik liderler grubu içerisinde yer aldığını anlatarak, şu bilgileri veriyor:
“Bu grupta Türk asıllı tek kişi bendim. 2009 seçim kampanyasında partiye maddi yönde yardımda bulundum. Farklı tarihlerde 500.000 Sterlin vermişimdir. Gruba başkanlık eden, David Cameron’dur. Kendisi o dönem İngiltere Başbakanıydı. 2011’de gruptan ayrıldım.”
EGM’de sunum
Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan işlem yapılan FETÖ’cü Ramazan Demiryürek ile 15 Eylül 2014’te iki kez neden görüştüğü Gün’e soruluyor.

Gün, şu kritik bilgileri veriyor:
“17-25 Aralık sürecinden sonra sosyal medyada ‘Fuat Avni’ isimli sosyal medya kullanıcısı birtakım paylaşımlarda bulunuyordu. Bu sosyal medya kullanıcısının tespitini yapıp yapmayacağım konusunda Mehmet Sekmen isimli İstanbul Milletvekili bana danışmıştı. Bunun sebebi de yazılım konusunda faal olmamdı. Bunun üzerine Emniyet Genel Müdürlüğü’nde ilgili kısma sunum yapmıştım. Devamında bu işlem (Fuat Avni’nin tespiti) gerçekleşmedi. Beni Emniyet’e davet eden şahıs bu (Mehmet Sekmen) olabilir diye düşünüyorum.”
Sekmen: Demiş olabilir miyim, bilmiyorum
O tarihte AK Parti İstanbul Milletvekili olan Mehmet Sekmen, şimdi Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanı.
Dün Sekmen’i arayıp Gün’ün anlatımlarını sordum.
Hüseyin Gün’ü tanır mısınız?
Ben onu hatırlamıyorum. Yanındaki kadını (Seher Erçili Alaçam) tanıyorum. Ben Kartal Belediye Başkanı olmadan evvel Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi’nin müdiresiydi. Zaman zaman orada toplantılar tertip ederdik. Yanına gidip gelirdik. Kadını oradan tanıyorum. Gün’ü onun yanında görmüş olabilirim. Hatırlayamadım ama siz deyince… Birtakım haberler çıkarıyordu, Türkiye de onu (Fuat Avni’yi) arıyordu, bulamıyordu. Belki ‘Bunu bulabilir misin’ demiş olabilir miyim, bilmiyorum.
Gün, sizin tavsiyenizle Emniyet’te sunum yaptığını iddia ediyor.
Valla hatırlamıyorum.
Gün’ü hatırlıyor musunuz?
Alaçam’ın yanında görmüş olabilirim. Bir iki sefer gördüm, görmedim.
Casusluk izlenimi edindiniz mi?
Onu bilemem. Benim muhatabım kadındı.
Alaçam, nasıl biriydi?
Sosyaldemokrat, düzgün bir hanımefendiydi. Hatta o dönemden sonra ben seçildim Kartal Belediye Başkanlığına. “Kalabilirsin” dedim. Benim döneminde devam etti. Çünkü CHP bize salon vermek istemezdi. O kadın ‘Ben tarafsızım, boş olursa veririm’ derdi. Allah rahmet eylesin.
Alaçam’la tanışıklığınız hangi tarihe uzanıyor?
90’lara dayanıyor. İrtibatımız 2017-2018’de kesildi. Yılda bir iki sefer telefonlaşırdık; arar, bir şey sorardı. Benim ona ihtiyacım olmazdı. Bir derdi olduğu zaman arardı. Vefatını sonradan duydum.
İBB’ye girince suç da…
İmamoğlu ve Sekmen rakip partilerden iki büyükşehir belediye başkanı.
İmamoğlu, Alaçam ve Gün’le makamında gerçekleştirdiği yedi dakikalık görüşme ve çektirdiği hatıra fotoğrafı kanıt gösterilerek, casusluktan tutuklandı.
Sekmen, Alaçam’la uzun yıllara dayalı tanışıklıktan söz ediyor. Gün’ü tanıdığını ve ‘Fuat Avni’nin bulunması için ondan yardım istemiş olabileceğini reddetmiyor. Gün ise Sekmen’in isteğiyle Emniyet Genel Müdürlüğü’nde sunum yaptığını savunuyor.
Sekmen’in en azından tanık olarak bütün bildiklerini anlatması gerekmez mi?
‘Casus’ İBB’ye girince suç da…
Emniyet’te sunum yapınca değil mi?
/././
Kumpas içinden kumpas çıkartmak -Ayşenur Arslan-
Futbolla casusluk soruşturmasının.. Erdoğan’ın operasyonlarıyla aşağıdaki tablonun ne ilgisi var, demeyin!
Çok var!!
Önce tabloya bakalım sayın okurlar:

Ne gördük?
İki takım karşılaşmış. Maç 0-0 bitmiş. Ama sıfırlar bitmemiş. Nasıl oluyorsa toplam şut iki takım için de sıfır. Atılmayan şutun isabeti olmayacağına göre orada da durum aynı. Keza direkten dönen şut da olmamış.
Geçen yıl Nisan ayındaki bu maç elbette dikkati çekmiş, iki takıma cezalar gelmiş..
Ancak “ne oldu da böyle oldu” diye soran olmamış herhalde. “İki takım sahada 90 dakika neden top çevirir” soruşturulmamış.
Hakemlerin, kulüp üyelerinin, futbolcuların bahis skandalı patlayıncaya kadar…
TFF Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu hakemlere dair verileri paylaşırken dudak uçuklattı:
“10 hakemin 10 binin üzerinde, 42 hakemin binin üzerinde 1 hakemin ise 18 bin 227 maça bahis oynadığını” anlattı.
Gazeteci Tahir Kum da soruşturmanın Ankaraspor-Nazilli Bld. maçındaki acayip durum üzerine başladığını açıkladı.
***
Şimdi gelelim, bununla Erdoğan operasyonları arasındaki ilgiye!
Sadece İBB operasyonları değil, 2010’dan bu yana “şok operasyon” haberine tanık olduk.
Hangisinin şutu isabetliydi sizce?
OdaTV torba davası mı? Hanefi Avcı’nın Devrimci Karargah davasına “atanması” mı? Askeri Casusluk mu? Ümraniye’deki el bombaları komedyası mı?
Erdoğan iktidarının himayelerinde sürdürülen davalar birer birer düştü.
En son, AKP’lilerin bile artık “işin içinde başka iş vardı” dediği, hatta bazı üst düzey AKP’lilerin işi itirafa götürdüğü.. Dahası gözlerin Hulusi Akar’a çevrildiği 15 Temmuz meselesinde gördük. Fatura, komutanları tarafından tatbikat falan diye sahaya sürülen gencecik askeri öğrencilere, subaylara çıkartıldı.
***
Gelelim bugüne!
Ekrem İmamoğlu’nu Silivri’ye gömmek, mümkünse CHP’yi Kılıçdaroğlu ekibine teslim etmek için başlayan operasyon dalgasında kaç kişi tutuklandı.. Kaç soruşturma ya da dava açıldı.. Hatırlamıyorum.
Ama şunu biliyorum. Onca davada sonuca gelinemedi, suç icat edilemedi.. Yani şut atılamadı.
Gürsel Tekin’in sahneye dönüşünü saymazsanız!!! Gol hiç söz konusu olmadı.
Ya ne oldu?
Sayalım bakalım:
“* İngiliz ajanı olduğu iddia edilen Chris, muhtemelen iki bakanımızın gayrıresmi ortamda fotoğrafını çeken, tam adıyla Christopher Paul McGrath meğer çeşitli bakanlıklardan siber güvenlik ihaleleri almış.”
* Bankaların elini ayağına dolayan iddia: Hüseyin Gün WICKR casusluk yazılımını İBB’ye tahsis etti. Oysa daha akşam olmadan anlaşıldı ki, bu bankaların da kullandığı bir sistem. Üstelik bunu geliştiren firma BDDK’nın Türkiye’de yetkilendirdiği iki firmadan biri.
“* Hüseyin Gün ile Ekrem İmamoğlu arasında herhangi bir yazışma olmadığı ortaya çıktı.”
* Gün ile Necati Özkan arasındaki sınırlı yazışmalarda da, Saray medyasının iddia ettiği gibi İmamoğlu’na İngiltere, ABD ya da İsrail adına talimat falan verilmemiş, “sakin olsun, muhafazakarları unutmasın” gibi genel geçer tavsiyelerde bulunulmuştu.
“*İktidar kaleyi bulan şutu bırakın, kendi kalesine gol atmış.. Hakan Fidan’ın MİT müsteşarlığı sırasında yaşanan vahim veri hırsızlığını hatırlatmıştı. ABD ile kol kola olduğu bilinen Gülen Cemaati’nin KOZMİK ODA HAMLESİ de işin cabasıydı.”
Aslında savcılık Saray medyası kadar köpürtememiş dosyayı. Anlatamadıkları için anlayamadığımız karmakarışık cümlelerle bir iddianame hazırlamışlar. İçine de en ufak bir delilin olmadığı iddiaları serpiştirmişler.
Konu casusluk ya. Casusluk olunca dış minnaklardan söz edilmesi gerekiyor ya! Onu bile söyleyememişler de “şöyle ortalamışlar..”:
“İmamoğlu çıkar amaçlı suç örgütünün amacının Cumhurbaşkanlığı adaylığı için fon oluşturma amacıyla gerçekleşen yolsuzluk eylemlerinin yanında uluslararası desteği sağlamak için casusluk eylemlerini de gerçekleştirdikleri anlaşılmıştır.”
Yolsuzluk iddialarını kanıtlayamadılar. Zaten aksi olsa casusluk kumpasına gerek kalmazdı.. Hadi onu geçelim, “bunun yanı sıra uluslararası desteği sağlamak için casusluk yaptılar” ne demek?
Mesela CIA ya da MI6 İstanbulluların bilgilerine ulaştı diyelim.. Ellerinde bütün Türkiye’nin verileri varken.. Ne yapacak onlarla?
Hüseyin Gün’ün açık istihbarat kaynaklarından derlediği bilgiler ne işlerine yarayacak?
Dün de yazdım: Olmadı.. Olmuyor..
Yıllarca kendilerine o kadar güvendiler, “biz ne dersek o” kibriyle yürüdüler ki bunun sonu olmayacağını zannettiler.
Ama masalların sonu geldi işte.
Abdülkadir Selvi bile maşallah büyüdü, masal çağını geride bıraktı da, bir televizyon programında “itirafçı” oluverdi:
“Benim ayrıştığım nokta Ekrem İmamoğlu’nun bununla (Hüseyin Gün ile) bir yazışması yok, bir şeyi yok. Sadece makamına gelip seçim kazandıktan sonra ziyaret edip bir fotoğraf verilmesi Ekrem İmamoğlu’nun bir casusluk faaliyeti içerisinde olduğunu kanıtlamaya yetmez.”
Abdülkadir Bey umarım bir gün şunu da keşfedeceksiniz: Türkiye, her yaştan, her çeşit çetelere teslim.
Çocuklarımız sokaklarda dövülüyor, bıçaklanıyor, öldürülüyor.
Uyuşturucu yaşı, 14-15’e inmiş durumda. Zaten sokaktaki şiddetin baş nedeni de uyuşturucu.. Ve geleceğe dair umutsuzluk.
Ortalığı yine rakamlara, istatistiklere boğmak istemem. İnternette bulabilirsiniz... Türkiye’de yaklaşık olarak her üç kişiden biri işsiz.
Sizin Reis İmamoğlu’nu öne atarak bunları unutturabileceğini zannediyor. Bir uçak gezisinde gerçeğin bu tarafını da anlatırsanız makbule geçer.
***
Çeteler demişken, Ankara’dan gelen vahim görüntüleri izlediniz mi, bilmiyorum.
Hacettepe üniversitesi Beytepe kampüsünde, yüzleri maskeli, ellerinde palalar, bıçaklarla bir grup öğrencilere saldırdı.
İddiaya göre polis, kendilerini Hacettepe Ülkücü Teşkilatı diye tanımlayan saldırganlar yerine saldırıya uğrayanları gözaltına aldı.
Gazeteciliğe 1974’te, yani Türkiye’nin 12 Eylül’e götürüldüğü o kanlı süreçte başladığım için oynanan tehlikeli oyuna aşinayım.

Anlatacak hikayeleri, uyduracak masalları kalmayanlar sahte başarı müjdeleri verirler..
Mesela Saray medyası, İngiltere başbakanı Keir Starmer’in Türkiye ziyaretini “dünya liderleri Erdoğan’ın ayağına geliyor” diye takdim eder.
Sonra bir bakarsınız ki, Türkiye’nin sipariş verdiği 44 Eurofighter uçağın 20’sini İngiltere’den alacakmışız. Başbakan da bunun için zahmet edip gelmiş!
Bu müjde kaç gün götürür Erdoğan’ı kim bilir.
Ortada savaşa hazırlık dışında konu da kalmadı sanki.
Ancak korkarım, uygun bir vakitte savaş çıkartamazsa, Erdoğan’ın elinde “içerde kaos” kozundan başka bir şey olmayacak.
Senaryo çok basittir:
Sokakları kaosa boğar… Sonra hiç utanmadan (duyarsanız şaşırmayın) suçu CHP’e ve Özgür Özel’e bağlar, kumpas içinden kumpas çıkartırlar.
/././
halkTV



Hiç yorum yok:
Yorum Gönder