‘Polisi kafir, askerliği küfür görüyorum’ demiş -İsmail Saymaz-
Yalova İsmetpaşa Mahallesi’nde IŞİD-Horasan sempatizanlarının yaşadığı eve dün saat 02.15’te Terörle Mücadele Şubesi tarafından baskın düzenlendi.
Evin içerisinden polise ateş edildi.
IŞİD’çiler çocuklarını ve kadınlarını kendilerine siper etti.
Bursa’dan Polis Özel Harekat ve jandarma komandolar gelerek müdahaleye katıldı.
Çatışma 09.40’ta bitti.
Polis Yasin Koçyiğit, Turgut Külüş ve İlker Pehlivan şehit düştü.
Sekiz polis ve bir bekçi yaralandı.
İçerideki beş kadın ve altı çocuk sağ çıkarılırken…
Tamamı Türk vatandaşı olan altı IŞİD’çi ölü ele geçirildi.
Adları açıklanan iki IŞİD’çi Yalova Emniyet Müdürlüğü’nce bilinen simalardı.
Adları; Zafer Umutlu ve Haşim Sordabak.
İki terörist IŞİD yanlısı ‘Ahlak Sünnet Dergisi’nin Yalova temsilciliğinde radikalleşmişti.
Suikast hazırlığı
IŞİD - Horasan’ın ‘Molla Ensarullah’ kod adlı Amer Onay adlı sözde Türkiye lideri 2023’ten beri Gürcistan’da yaşıyor.
TEM Daire Başkanlığı’nın 2 Mart 2023’teki yazısına göre Onay, Türkiye’de iki tür yapılanmaya gitti.
Bunlardan ilki, IŞİD yanlısı grupları ‘Ahlak ve Sünnet Dergisi’ çatısı altında toplayarak, mescitler açmak…
İkincisi, cihat grubu oluşturmak.
Onay, Türkiye üzerindeki planlarını saklamıyor ve şöyle diyor:“Türkiye’de eylem ve suikast yapmayı düşünüyoruz. Düşüncelerimizi gerçekleştirmek için altyapı oluşturmaya çalışıyoruz. Zamanı geldiğinde eyleme başlayacağız.”
Pakistan yolcuları
Derginin Yalova Şubesi 2023’te açılsa da tekfircilerin şehirdeki varlığı eskiye dayanıyor.
2016 sonrasında halk arasında ‘Darül Harpçiler’ olarak tanınan Ruh-ül Kuran’a Hizmet Vakfı (Vuslat Grubu) kuruldu.
Ebu Hanzala kod adlı Halis Bayuncuk’un söylemlerinden etkilenerek, Vuslat’tan ayrılan Kürt gençler Tevhid-i Yaşam Dergisi’nin temsilciliğini açtı. Büroya 2018’de operasyon yapıldı. Tevhid-i Yaşam’ı kapatıp Ahlak Sünnet’in temsilciliğinde toplandılar.
Bu dernek 2023’te mühürlendi.
Musa Sordabak, aynı yıl ‘Sünneti Yaşam Dergisi’ adıyla mescit açmak istedi.
Asla izin verilmedi.
İstikamet Kitabevi’ni kurdular en son.
Üyeleri inşaat ve tersane işçilerinden oluşuyor.
‘Conversations’ adlı mesajlaşma uygulamasını kullanıyorlar.
‘Dervaze’ adlı Telegram kanalı üzerinden örgütle temas kuruyorlar. Bu kanalda 2024’te yapılan “Horasan Ordusu! Horasan’dan çıkan Kara Bayraklılar’ı gördüğünüzde kar üzerinde sürünerek dahi olsa orduya katılın. Çünkü onların içinde Allah’ın Halifesi Mehdi vardır” şeklindeki paylaşımla Pakistan’a cihat göçü başladı.
Üç kişi göçtü.
Biri havalimanında yakalandı.
Terörle Mücadele Daire Başkanlığı’nın 1 Ekim 2024 tarihli yazısına göre Afganistan ve Pakistan’daki çatışma bölgelerinde faaliyet gösteren IŞİD-Horasan saflarına katılmak üzere Türkiye’den legal/illegal yollardan gitme arayışında olabilecekleri değerlendirilen ve yurt dışına çıkış yasağı konan isimler şöyle:
Zafer Umutlu, Haşem Sordabak, Lütfi Sordabak, Mehmet Cami Sordabak ve Bayram Kalkan.
TEM’in yazısı, üç polisi şehit eden hücrenin geçen yıl ekimden beri bilindiğini ve izlendiğini gösteriyor.
Dün tebliğ edildi
Zafer Umutlu, Yalova 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılaması yapılan IŞİD-Horasan Davası’nın 18 sanığından biri.
1999 doğumlu.
Bitlis Güroymaklı.
Evinde ‘Cihat&Şehadet’ adlı yasaklı kitap bulundu.
Emniyette verdiği ifadesinde, itikadına uymadığı için Diyanet’in imamlarının arkasında namaz kılmadığını ifade etti. Cuma namazı kılmak için Ahlak Sünnet Dergisi bürosuna gittiğini, sohbetlere ve din derslerine katıldığını anlattı.
Umutlu, bir telefon görüşmesini açıklarken, ‘siyasi görüşlerini’ şu sözlerle savunuyor:
“Erdoğan’ın devleti İslami kurallara göre yönetmediğini, eylem ve söylemleri nedeniyle cumhurbaşkanını kafir gördüğünü, O’nun Atatürk ve laik sisteme devam etmesinin, 10 Kasım’da Anıtkabir’e gitmesinin kendisi açısından küfrün delili olduğunu, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlılık yemini eden polislerin kafir olduğunu, askerlik ve oy kullanmanın küfür olduğunu, devleti ve yöneticilerini tağut olarak gördüğünü…”
Umutlu, tutuklanmadı.
Dava 21 Ekim 2025’te bitti.
Umutlu ve 14 sanık silahlı terör örgütü üyeliğinden beraat etti.
Şu tesadüfe bakın…
Gerekçeli karar Umutlu’ya dün tebliğ edildi.
Adresinden ayrıldığı ve yeni adresi bulunamadığından evrakı kapıya asıldı.
Yalova’ya dikkat
IŞİD, El Kaide ve HTŞ davalarını yakından takip eden Avukat Onur Güler, Yalova’da 12 yıldır tekfirci grupların, yabancı terörist savaşçıların, bir dergi ya da mescit çevresinde toplanan Türk ve Kürt selefilerin sıkça görüldüğünü belirtiyor.
Güler, dünkü operasyonla terörle mücadelede yeni bir döneme girilebileceğine işaret ederek, şu bilgileri veriyor:
“Ahlak Sünnet Dergisi'yle bağlantıları olan ve istihbari açıdan uzunca süredir takip edilen bir IŞİD hücresinin patlaması olarak okunması mümkün. Orhangazi ve Yalova'da operasyondan sonra gözaltına alınan birçok kişi IŞİD’in hiyerarşisine biatlı olmasa da alt klanı olarak değerlendirilebilir.”
Babalarını ‘Sen kafirsin’ diyerek annelerinden ayırmışlar
Yalova’daki çatışmada ölü ele geçirilen bir diğer IŞİD-Horasan üyesi, Haşem Sordabak.
1997 doğumlu.
Bitlis Güroymaklı.
Ağabeyi Musa, Yalova’da IŞİD’in imamı.
Kardeşi Lütfi, ağabeyi Mehmet Cami ve eşi Filiz de örgütte.
Sordabaklar bir aile içi kavganın polise yansıması üzerine IŞİD dosyasına girdi.
Şöyle ki:
Emniyet 9 Ekim 2024’te kavga ihbarı üzerine Siteler Mahallesi Şahin Sokak’a gitti.
Kendilerini Maşallah Sordabak karşıladı.
Sordabak’a göre eşi Saadet’i oğulları Mehmet Cami ve Haşem alıkoydu. Baba Sordabak, eşini geri getirmek için oğulları Abdulcabbar ve Caner’le gittiği evde saldırıya uğradı.
Aile içerisinde kavga çıktı.
Oğulları Mehmet Cami ve Haşem, “Siz kafirsiniz, annem sizin yanınızda bulunmayacak. Annemi de alıp cihat için götüreceğiz” dediler.
Babaları ve kardeşlerini dövdüler.
Tabancalarına sarılıp üzerlerine ateş ettiler.
Haşem ve Mehmet Cami, bir gün sonra gözaltına alındı.
Kullandıkları silahları sakladıkları çalılıklardan çıkarıp teslim ettiler.
İki kardeş 14 Ekim 2024’te tutuklandı.
‘Bizi öldüreceklerini söylediler’
Anne Saadet Sordabak, ifadesinde şöyle diyor:
“Oğullarım IŞID’in gerçek Müslüman olduğunu, İslam devleti kuracaklarını, kafir olduğumuzu, gücü ele geçirdiklerinde onlarla olmadığımız takdirde bizi öldüreceklerini söylemeye başladılar. Oğullarımın radikalleşmesinin, babaları ve kardeşlerine silah sıkacak raddeye gelmelerinin Ahlak Sünnet Dergisi’nde aldıkları sohbetler neticesinde olduğunu düşünüyorum.”
Baba Maşallah Sordabak ise şunları söylüyor:
“Oğlum Musa’nın ‘İŞİD’li olmayan herkes kafirdir, başlarının kesilmesi vaciptir’ diye konuşup bizi tehdit etti. Abdulcabbar isimli oğlum askere gidip geldi. Geldikten sonra oğullarım ‘Nasıl tağut devletin askeri olursun kafirsin’ diye tehdit ettiler.”
İki ay önce evine gelen oğlu Lütfü ve eşi Nihal ile kızları Nebahat Sordabak ve Sebahat Eşiçok’un “Eşlerimizle cihada gitmemiz lazım, IŞİD’e katılmalıyız” dediğini anlatan Sordabak, şöyle devam ediyor:
“Ben de kızdım ve ‘Nereye gidiyorsanız gidin’ dedim. Lütfi de ‘Eşin sana haramdır’ dedi. Bastonu savurdum. Koluna geldi. Annesi canı yanmıştır diye peşinden çıktı ve geri göndermediler.”
Olaydan bir gece önce eşinin hasta olduğunu öğrenip Mehmet Cami’nin evine gittiğini belirten baba Sordabak, şunları söylüyor:
“Eşim eve gideceğini söyleyip araca binince Mehmet Cami’nin eşi Filiz indirmeye çalıştı. Caner aracı ilerletip annesini kurtarmaya çalıştı. Abdulcabbar ile kaldık. Mehmet Cami ile Haşem bize saldırıp vurdu. Önce Haşem’in, sonra Mehmet Cami’nin ateş ettiğini gördüm.”
Sordabak dört oğlunu ve iki kızını evlatlıktan reddettiğini ifade ederek, şöyle diyor:
“Anne ve babasına ateş eden insan, çocuğum olamaz. Evlatlıktan reddediyorum. Benim ve ailemin can güvenliği yok. Zaten bizi kafir olarak görmektedirler. Askeri gemi işinde çalıştığım için oğullarım bana ‘Siz kafirsiniz, nasıl tağutlara çalışırsınız diyordu.”
Caner Sordabak, ağabeyi Haşem’in kendisine doğru iki el ateş ettiğini ve kurşunların ayağını sıyırdığını belirterek, şöyle devam ediyor:
“Bu dergiye gidip gelen abilerim ve cemaatten şahısların ‘Kimi öldürsek onun eşi de canı da malı da bize helaldir. Eşlerini cariye olarak alabiliriz. Bu devletin askeri de polisi de savcısı da hâkimi de mahkemesi de kâfirdir’ diye konuşuyor.”
Sordabak Ailesi’nin damadı Cihan Eşiçok, IŞİD’i desteklemediği için “Dinsizsin” denilerek, eşi Sebahat’in elinden alındığını iddia ediyor.
Sempati suç değil!
Haşem Sordabak ise verdiği ifadede birkaç sefer Ahlak Sünnet Dergisi’ndeki dini derslere katıldığını savunarak, “Tabelalarında Kuran yazısını görünce merak ederek girdim” diyor.
Annesi Saadet’in babası Maşallah’ın zulmüne dayanamayarak, yanlarına geldiğini iddia ediyor.
IŞİD’çi suçlamasını reddediyor.
İddianamede Haşem Sordabak’ın “Yeryüzünde bir tane hak yol var ise bu da IŞİD'tir. Hepimiz ona katılıp cihat etmeliyiz” dediği belirtiliyor.
Yalova 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan yargılamada örgüt üyeliği yönünden beraate hükmedildi.
Sanıkların eylemlerinin sempati boyutunda kaldığı, dış dünyaya yansımayan eylemlerinin suç olmadığı ifade ediliyor.
Haşem ve Mehmet Cami Sordabak’a babalarına ve kardeşlerine yönelik kasten yaralamadan ötürü ayrı ayrı 1 yıl 11 ay 18 gün hapis cezası verildi. Beş yıl denetim altında tutulmasına karar verildi. Hükmün açıklanması geri bırakıldı.
Haşem ve Mehmet Cami Sordabak’a ruhsatsız silah taşımaktan da 10 ay hapis ve 2500 TL adli para cezası kesildi.
Sordabak, 14 Ekim 2024’te tutuklanmıştı.
İkinci duruşmasının görüldüğü 18 Nisan 2025’te tahliye edildi.
AK Parti Yalova İl Başkanı’na suikast hazırlığı
IŞİD-Horasan’a katılacağı istihbaratı alınan Bayram Kalkan’ın Pakistan’a gitmeden önce Ahmet Bingöl ve Mehmet Uğur Budak ile Türkiye’de eylem planladığı ileri sürüldü.
Üç kişi 12-13 Kasım 2024’te gözaltına alındı.
Cep telefonlarında ‘Converstations’ adlı mesajlaşma programı bulundu.
Bir sohbet kaydında AK Parti Yalova İl Başkanı Umut Güçlü’nün babasına ait, zaman zaman Güçlü’nün de kaldığı eve saldırı hazırlığında oldukları, evin krokisi ile resimlerinin çekilerek silah teminine çalışıldığı saptandı.
Umut Güçlü’nün sahibi olduğu Liman Pastanesi’nin Instagram hesabının Google'dan aranıp incelendiği ve takip edildiği belirlendi.
Üç kişi 16 Kasım 2024’te tutuklandı.
Şüpheliler bütün bu suçlamaları reddetti.
Bingöl ve Kalkan’a silahlı terör örgütüne üye olmaktan altı yıl üç ay hapis cezası verildi. Budak’a da yasak kılıç bulundurmaktan 5 ay hapis ve 2000 TL para cezası uygulandı.
Volkan Reçber’den mesaj var
Dün İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının Volkan Reçber’in de aralarında olduğu 97 sanık hakkında hazırladığı iddianameyi yazmıştım.
İddianamede Gazi Mahallesi’nde doğup büyüyen Volkan Reçber ve ‘Arap Emrah’ lakaplı Emrah Sever gruplarının dört ölümle sonuçlanan sokak hesaplaşmasına yer veriliyor.
Yurt dışında olduğunu bildiğimiz Reçber bir yakını aracılığıyla açıklama gönderdi. Yanıt hakkı gereğince Reçber’in açıklamasını yayınlayacağım.
Ancak bir eleştiriye yanıt vermem gerek.
Ben Reçber için “Boynunda Zülfikar’ı eksik olmuyor” derken, Alevilik inancını öne çıkarmasından söz ettim. Nasıl kimi Karadenizli kabadayılar milli ve dini motiflerin altını çiziyorsa Reçber’in de kimliğini gösterdiğini ifade ettim.
Yoksa Aleviliği suçla ilişkilendirmeye hiç kimse cüret edemez.
Kaldı ki ben Alevilerin eşitlik mücadelesini koşulsuz destekleyen bir gazeteciyim.
Reçber’in yanıt hakkını özetleyerek aktarıyorum.
“Sayın İsmail Saymaz,
Yargı süreci devam eden dosyalar hakkında kaleme aldığınız yazılarda, iddia ile hüküm arasındaki çizgi bilinçli biçimde silinmektedir. Mahkemesi sonuçlanmamış olaylarda kişi isimlerini açıkça yazarak ‘çete’, ‘suçlu’ gibi kesinlik içeren ifadeler kullanmak; masumiyet karinesini, adil yargılanma ilkesini ve temel basın etik kurallarını açıkça ihlal etmektedir. Bu, haber verme değil; yargı yerine geçme iddiasıdır.
Boynumdaki Zülfikârın nesi seni rahatsız etti?
Ben bugün Alevi olmadım.
İnsanların kimliklerini gizlemek zorunda kaldığı, inancını fısıltıyla yaşadığı dönemlerde bile inancımdan vazgeçmedim. Kimliğimi saklamadım, baş eğmedim, inkâr etmedim.
Kimliğim üzerinden zan üretilmesine, ima yoluyla suç isnadı yapılmasına sessiz kalmam.
Yazıda adı geçen Kübra isimli genç kızın başka gruplar arasındaki bir çatışmada vurulduğuna dair bilginin mahkeme ve polis kayıtlarında yer aldığı bilinirken, bu gerçeğin dışlanması ve olayın tek taraflı bir çerçeveyle sunulması, karalama ve yönlendirme şüphesini güçlendirmektedir.
Bir gazetecinin kalemi; savcının iddianamesi, hâkimin kararı yerine geçemez. Gazetecilik; savcı gibi iddianame yazmak, hâkim gibi hüküm vermek değildir.”
/././
Trump ve Netanyahu Florida’da buluştu -Serra Karaçam-
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Netanyahu, Gazze planının bir sonraki aşamasını görüşmek üzere Florida’da bir araya geldi.
Görüşmede, Gazze’deki ateşkes sürecinde yaşanan tıkanıklığın aşılması ve İsrail’in İran ile Lübnan merkezli Hizbullah’a ilişkin endişeleri ele alındı.
Netanyahu, Trump ile görüşmesi öncesi ABD Dışişleri Bakanı Rubio ve Savunma Bakanı Pete Hegseth ile de görüştü.
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile bölgesel güvenlik, ekonomik iş birliği ve antisemitizmle mücadele başlıklarını ele almak üzere bir araya geldi.
Görüşmede, Başkan Donald Trump’ın 20 Maddelik Barış Planı doğrultusunda Orta Doğu’da barış ve istikrarın sağlanması için ABD–İsrail iş birliğinin sürdürülmesi gerektiği vurgulandı.
Trump’a basın toplantısında İsrail-Türkiye ilişkileri ve Türkiye'ye F-35 satışı soruldu
“HAMAS’IN SİLAHSIZLANMASI ŞART”
Netanyahu ve Trump görüşme öncesi kameraların karşısına geçti.
Gazze konusunda Trump, barış planının 2. aşamasına hızla geçmek istediğini söyledi ve Hamas’ın silahsızlanmasının şart olduğunu vurguladı.
Trump ve Netanyahu, cesedi Gazze’de tutulan ve oradaki son kalan rehinelerden biri olan Ran Gvili’nin ailesiyle de görüştü.
Trump görüşme sonrası basın toplantısında "HAMAS'a silahları bırakmak için kısa süre verildiğini vurguladı. İsaril'in çekilmesini ise garantilemedi. HAMS silah bırakmazsa korkunç sonuçları olacağını, HAMAS'ı destekleyen ülkelerin bile "silah bırakmazlarsa biz halledelim" dediklerini ifade etti.
Netanyahu ise gerçek bir reform beklediklerini, kitaplarda öğretilenlerin değişmesi gerektiğini ifade etti ve "bu onlara bağlı" şeklinde konuştu.
Erdoğan'ın Netanyahu'yu Naziye Hitler'e benzetmesine dair de soru yöneltildi.
"ERDOĞAN'I ÇOK İYİ TANIYORUM, SORUN OLMAYACAK"
İsrail ile Türkiye arasındaki çatışma korkusunun artmasına değinen bir gazeteci, Trump'a "Bu gerilimi nasıl hafifleteceksiniz? Erdoğan, Netanyahu’yu Hitler’e benzetiyor ve İsrail’i Nazilerle karşılaştırıyor." şeklinde bir soru yöneltti.
Trump "Ben Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı çok iyi tanıyorum ve bildiğiniz gibi kendisi benim çok iyi bir arkadaşım. Ona saygı duyuyorum ve Bibi de ona saygı duyuyor; aralarında bir sorun olmayacak. Çok iyi tanıyorum ve siz de gördünüz, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türkiye ile öyle işler yaptım ki, başka hiç kimse yapamazdı. Sorun yaşamayacağız. Erdoğan harika bir iş çıkardı. Ben onun yanındayım, Bibi’nin de yanındayım. Hiçbir şey olmayacak." şeklinde cevap verdi.
Toplantı sonunda gazeteciler Türkiye'ye F-35 satışını gündeme getirdi. Trump "düşünüyoruz" şeklinde cevap vermekle yetindi.
Netanyahu Trump'a İsaril Barış Ödülü verileceğini duyurdu.
“TÜRK ASKERİ GAZZE’YE KONUŞLANACAK MI?”
Trump aynı açıklamalarda Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkında olumlu ifadeler kullandı.
Trump, Netanyahu ile kameralar karşısındayken, Türk güçlerinin Gazze’de yer almasına izin verip vermeyeceği sorusuna, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile harika ilişkileri olduğunu belirterek cevap verdi. “Bu konuya da değineceğiz, iyiyse iyi olur, Türkiye harika, bana göre Erdoğan iyi” ifadelerini kullandı.
Trump ayrıca, Netanyahu başbakan olmasaydı İsrail’in var olmayacağını savundu.
Basın mensupları Trump’a İran ve balistik füze programına dair planları sordu.
Trump, İsrail Cumhurbaşkanı ile Netanyahu için bir af konusunu görüştüğünü, Cumhurbaşkanı’nın da bu yönde olumlu sinyaller verdiğini belirtti.
“UMARIM SURİYE BAŞKANI İLE İYİ ANLAŞIR”
Trump Suriye sorusuna, "Umarım Suriye ile iyi geçinir, çünkü Suriye’nin yeni cumhurbaşkanı çok çalışıyor ve iyi bir iş çıkarıyor. Gerçekten öyle. Zor bir karakter olduğunu biliyorum ve, biliyorsunuz, Suriye’den bir ‘melek çocuk’ bekleyemezsiniz. Bunu söyleyebilirim. Umarım iyi geçinirler, çünkü biliyorsunuz, Suriye’ye yaptırımları kaldırdım, yoksa hiç şansları olmazdı. Suriye’nin ayakta kalmasını istiyoruz, bu yüzden Suriye hakkında da konuşacağız." ifadeleriyle yanıt verdi.
Trump bir süre önce, İsrail’i Suriye’deki askeri adımlar konusunda uyarmış ve “Suriye’nin müreffeh bir devlete dönüşümünü engellememesi” gerektiğini söylemişti.
Suriye'de mükemmel bir kişinin göreve gelemeyeceğini, güçlü bir savaşçı olmasının önemli olduğunu ifade etti.
Netanyahu ise güvenli bir sınır istediklerini ifade etti.
Trump Erdoğan'ın önceki lideri devirmekte önemli rolü olduğunu hatırlattı. Suriye ile İsrail arasında sorun çıkmayacağına inandığını belirtti.
“İRAN ANLAŞMAK İSTİYOR”
Trump, Tahran’ın balistik füze programını genişletmeye devam etmesi hâlinde bir saldırıyı destekleyeceğini söyledi.
İran’ın nükleer kapasitesini artırması durumunda ise bu tür bir saldırının hızla gündeme gelebileceğini ifade etti.
Trump İsrailli I24 kanalından Nadav Elimelech’in ,“Rejimi devirmeyi destekler misiniz” sorusuna, net bir tutum ortaya koymayarak, İran yönetiminin hâlihazırda ciddi ekonomik sorunlar ve iç baskılarla karşı karşıya olduğunu belirtmekle yetindi.
Netanyahu, geçen hafta yaptığı açıklamada, Trump ile görüşmelerin merkezinde İran ve bölgedeki vekil güçlerin olacağını söyledi.
Trump İran'ın balistik füze ve nükleer silaha erişmesi halinde sonuçlarının geçen seferden daha ağır olacağını söyledi.
Trump vurulan sahalar dışındaki yerlere de bakıldığını ekledi.
“AF KONUSUNU HERZOG İLE GÖRÜŞTÜM”
Trump ayrıca, İsrail Cumhurbaşkanı ile Netanyahu için bir af konusunu görüştüğünü, Cumhurbaşkanı’nın da bu yönde olumlu sinyaller verdiğini iddia etti.
Ancak bu açıklamaya kısa süre içinde İsrail Cumhurbaşkanlığı Ofisi’nden yalanlama geldi. Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un sözcüsü, af talebinin sunulmasından bu yana Herzog ile Trump arasında herhangi bir doğrudan görüşme gerçekleşmediğini açıkladı.
Sözcü, birkaç hafta önce Herzog ile Trump adına hareket eden bir temsilci arasında bir görüşme yapıldığını, bu görüşmede yalnızca af talebinin hangi aşamada olduğuna dair prosedürel bilgi verildiğini belirtti.
Açıklamada, konuyla ilgili herhangi bir kararın yerleşik hukuki süreçler çerçevesinde alınacağı ve bu bilginin Trump’ın temsilcisine net şekilde aktarıldığı vurgulandı.
İsrail Cumhurbaşkanlığı’nın açıklaması, Trump’ın kamuoyuna yansıyan ifadeleriyle çelişirken, Washington–Tel Aviv hattında diplomatik söylem ile resmî süreçler arasındaki farkı bir kez daha gündeme getirdi.
/././
Öcalan'ın Önerisi "Demokratik İslam"-Ayşenur Arslan-
Sunucuların yatak odası kadar ilginç değil ama yine de yazmak, konuşmak lazım!!
Hele iktidarın Terörsüz Türkiye sürecinde strateji değiştireceği haberi gelmişse.
Ve tam o sıralarda Diyarbakır’dan gelen başka bir haberdeki cümlede Öcalan ve İslam geçiyorsa.. Konuşmak şart. Değil mi!
Önce iktidar cephesine bir bakalım. Türkiye Gazetesi’nden Yücel Kayaoğlu’nun haberine göre
“AKP, "Terörsüz Türkiye" olarak adlandırdığı İmralı süreci kapsamında atılacak adımlara ilişkin, toplumda oluşan kafa karışıklığını ve "gizli pazarlık" iddialarını gidermek için yeni bir yol haritası çizdi. İktidar kanadı, süreçte başta atılacak hukuki adımlar olmak üzere, vatandaşın kafasını karıştıracak ve milletin hassasiyetlerinin manipüle edilmesine yol açacak spekülasyonlara karşı savunma stratejisi geliştirdi.”
Bu stratejide yeri var mı ya da faydası olur mu bilemem.. Ancak Öcalan kritik bir adım attı.
Mezopotamya İslami Araştırmalar Federasyonu’nun Diyarbakır’daki kongresine gönderdiği mesajla Erdoğan’ın elini kolaylaştıracak bir kapı açtı: Demokratik İslam: “ İslam, özünde özgürlüğün, adaletin ve eşitliğin dinidir. Kapitalist modernitenin iktidar ve talan aracı haline getirdiği resmi devlet İslam’ı ya da cemaatçi yapılar, bu özü yitirmiştir. Demokratik İslam ise, Medine Vesikası’nın ruhuna dönmektir. O sözleşme farklı inançların, halkların ve kültürlerin öz iradesiyle, baskısız bir arada yaşama sözleşmesidir. Bilinmelidir ki gerçek cihad, nefsimize ve zulme karşı sürekli özeleştiriyle sürdürülen mücadeledir. İslamdaki şûra anlayışı ise kolektif akıl ve demokratik karar alma anlamına gelmektedir. İslam’ı ne devletin, ne de herhangi bir grubun siyasi aracı yapmadan, toplumun tabandan örgütlenen özgür yaşamına hizmet ettirelim. Demokratik İslam, kadın özgürlüğünü, ekolojik dengeyi ve halkların kardeşliğini merkeze alan bir uygarlık alternatifidir. Orta Doğu’nun kanayan yaralarına ancak bu demokratik yorum şifa olabilir.”
Bu uzun paragrafın her bir cümlesini ayrı ayrı ele alacağım. Zira her biri hem Türkiye’de hem de mesela Rojava’da “yön tayin eden” parça tesirli ideolojik bomba!
Önce “gerçek cihad” diyerek MÜCAHİD ÖCALAN ünvanını bir kenara koyalım. Ve devam edelim.
* Demokrasi ile İslam, ya da herhangi bir dini birlikte anmak, oksimoron tanımının ta kendisidir. Bir araya gelemezler. Birbirleriyle çelişir, zıtlaşırlar. Zira (Öcalan’ın mesajından yola çıktığımız için İslam’dan söz edeceğim) İslam tam bir BİAT REJİMİDİR. Size üstlerinize itaati, ülkeyi yöneten lidere de tam biatı öğütler. Zaten demokrasi ile İslam’ın, dinlerin yolu burada ayrılır.
* Öcalan’ın ‘kapitalist modernitenin talan aracı resmi devlet İslamı’ tanımı da, doğrusu İslamcı çevrelerde bile bin çeşit yorumlanan bir durum. Dünya üzerinde, ülkelerin yönetimlerinden bağımsız bir İslam nerede, nasıl yaşanıyor? Bilen var mı? Hangisi gerçek İslam’ı temsil ediyor? Suudi Arabistan mı, Afganistan mı yoksa mesela Endonezya mı?
* Ya kadın özgürlüğü konusunda söyledikleri? Yüzlerce yıldır İslam adına konuşup fetva verelerin kadını nereye koyduğunu bilmiyor olabilir mi? Daha dün Cübbeli diye bilinen şahıs, kadını yine cehennemlik ilan etti. Tarikatların baş hedefi de zaten kadınlar: Konuşmasınlar, gülmesinler, evden çıkmasınlar, zaten katiyen çalışmasınlar.. Öcalan İmralı’da dünyaya o kadar kapalı yaşadı ki, gerçekleri artık seçemez olmuş!
Gelelim Medine Sözleşmesi diye de anılan Medine Vesikası meselesine.
Öcalan "O sözleşme farklı inançların, halkların ve kültürlerin öz iradesiyle, baskısız bir arada yaşama sözleşmesidir.” diyor. Ama gerisini söylemiyor.
* Hicret sonrası Medine’de birkaç safhada oluşturulan (ya da oluşturulduğu söylenen) sözleşme, Arap, yani aynı din, dil ve kültüre sahip kabileler arasında bile işe yaramadı. Müslümanlar ile Yahudiler ise açıktan savaşmaya, olmadı çatışmaya koyuldu. Hz. Muhammed’in vefatı sonrasındaysa bırakın farklı din ve etnik kökenli grupları, Müslümanlar arasında iktidar kavgasıyla buharlaşıverdi.
* Öcalan’ın mesajında hatırlatma nedenlerinden biri midir bilemem, 2. Abdülhamit İttihad-ı İslam projesiyle ümmetçiliği canlandırmak.. Muhtemelen, dağılmaya başlayan Osmanlı imparatorluğunu yeniden birleştirebilmek istedi. Olmadı!
Bugün de Öcalan, Tom Barrack gibi doğrudan ulus devlet modelini hedef almadan “ÜMMETÇİLİK PROJESİ” sunuyor.
“Farklı inançların, kültürlerin bir arada yaşama sözleşmesine imza atalım” diyor.
Hem Kürt nüfusa hem de “çok hukuklu” sistem imasıyla tarikatlara göz kırpıyor.
Erdoğan “mücahid Öcalan’ın” bu önerisine atlar mı? Atlasa kamuoyu bunu satın alır mı? Zor!
Saray’da akıllar karışık gibi.
Ama belki de işi yokuşa sürüp zaman kazanmaya çalışıyorlardır.
Anıtkabir’deki müthiş bir kalabalıkla sergilenen o güç gösterisi.. Öte yandan AKP’li seçmenin tepkisi.. YOKUŞ artık aşağı doğru.
Nitekim, Öcalan’ın mesaj gönderdiği kongrede konuşan DEM Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları da “müminlere” seslendi. Ancak Saray’ın hiç hoşuna gitmeyecek bir açıdan: "Peygamber Efendimizin en bilinen sözlerinden biri şudur: 'Komşusu açken tok yatan bizden değildir'. Sadece kendi kapı komşunu kastetmez, aynı zamanda bir sistemi kasteder. Bu sistem kesinlikle değişmeli ve müminler zulme karşı mutlaka direnmeli. Oysa mevcut iktidar yine siyasal İslam'ı kullanarak, 'Mümin sabreder' diyor. Bizler çektiğimiz acılara elbette sabrederiz. Ancak çektiğimiz açlığı kaderimiz olarak görmek ve buna karşı sabretmek istemeyiz. Mücadele etmek, örgütlenmek ve bu sistemi kesinlikle değiştirmek isteriz."
Ne diyorsunuz? Bu noktaları birleştirince karşınıza nasıl bir resim çıkıyor? Yani süreç nereye gidiyor?
Akıbeti ilk süreç gibi olursa şaşırmayız ama herhalde!! Değil mi!!
/././
halkTV

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder