İstanbul’da, İzmir’de, Antalya’da nereye gitsem ülkenin dört bir yanında dağ, taş kahve olmuş.
Örneğin yolumun üstünde iki kilometrelik bir alanda bugün saydım, tam yirmi bir kahve var. Kimi pembe pembe yapma çiçeklerle süslenmiş, kimi çok sade, kimi adını "Kaybedenler Kulübü” koymuş, ama sonuçta hepsi kahve. İki öğrencimle yolda yürüyorum, artık birer genç kadın oldular, “Bu ne” diyorum “Her yer kahve” gülerek yanıtlıyorlar “Hocam ülkede o kadar çok işsiz var ki, tek eğlence kahveye gitmek, bir çay içip üç saat aynı masada oturuyorsun ayrıca internet bedava.”
Kahvelere bakıp yürüyorum, vay canına ne kadar genç insan elinde cep telefonu, önünde bir kahve fincanı oturup duruyor. Kendi kendime ülkede yeni bir yoksul sınıfı oluşmuş diye düşünüyorum. Bu yoksul sınıf, "zincirlerinden başka kaybedecekleri olmayanlar” değil, bunlar çok şey kaybedecek olanlar, ya da kaybetmişler.
Özal döneminde başlayan, daha sonraki iktidar tarafından (o sırada ülkeye bol miktarda yabancı para girmişti) aşırı desteklenen tüketim, en sonunda yepyeni bir yoksul kesimi oluşturmuş.
Bu yoksul sınıfının ideali, adaları gören bir evde oturmak, son model bir araba edinmek, çocuklarını daha ilkokuldan özel okullarda okutmak, mutlaka bir köpek almak, bütün bir yıl çalıştıktan sonra taksitle her şey dahil otellerinde sıkıntıdan patlamak, pazar sabahları organik olduklarını sandıkları köy kahvaltılarına yumulmak ve bunları Instagram'da paylaşmak.
Ama işler onların istedikleri gibi gitmiyor, yabancı yatırımcı istikrar görmediği ülkemizden elini ayağını çekti, on yılda tek bir fabrika kurmayı düşünmeyen, olanları da özelleştiren iktidar politikaları sadece gerçekten yoksulluk sınırının altında yaşayanları değil, işlerini garanti gören, ceplerinde en az üç tane kredi kartıyla gezen beyaz yakalıları da yoksullaştırmaya başladı.
Bir örnek bankacılık sektöründe düzenleme adıyla tam 12 bin çalışan işten atılmış. Sadece bu sektörde. Ne zaman, nasıl iş bulacakları da belli değil. 2014’teki gibi yeniden anne baba kucağına sığınmalar başlayacak.
Hayatı boyunca yoksul olanlar, içinde bulunduğumuz krizi daha kolay atlatacaklar. Çünkü uzun zamandır elektriklerinin kesik olmasına, çocuklarının aidat ödeyemedikleri için devlet okullarından bile atılmasına alışıklar. Sonuçta hep öyle yaşadılar.
Ama yeni yoksullar için yoksulluk dayanılmaz bir şey. Hele de tek eğlenceleri olan Instagram’da paylaşılan kına gecelerini, çocuk mevlitlerini, şen şakrak yemek masalarını gördükçe, yoksulluğun acısını daha çok hissediyorlar. İktidar politikalarını sorgulamaktan, neden yoksullaştıklarını bir türlü anlayamadıklarından bu durum daha da yoğun bir kriz yaşatıyor ve olay “ben başaramadım”a dönüşüyor.
Bir ay içindeki intihar vakalarına baktığımızda alışılmış yoksul intiharları değil, orta sınıf intiharlarıyla karşılaşıyoruz. Bu bize bir şey söylüyor. Bakın, 1.3 haneye e-postayla icra takibi gönderilmiş. Şimdi detaylara bir bakalım. Sanat okullarından, imam hatiplerden umudu olmayan orta sınıf, çocuklarını illa ki üniversiteli yapmak istiyor. Eh ülkenin her yeri de apartmanlardan bozma üniversite dolu. Çocuk birine giriyor, ama ailenin çocuğu her yıl en az 30 bin lira vererek okutacak parası yok. Gelsin kredi. Ve çocuk üniversiteden mezun olur olmaz bu krediyi ödemesi gerek. Eh kaç kişi üniversiteyi bitirdiğinde iş buluyor, bulsa bile asgari ücreti anca alıyor, bu hangi borcu ödemeye yeter. Aile, yedek evi varsa satıyor, baba arabasını satışa çıkarıyor, ne için, evde oturan, işsiz gencin bir zamanlar kolayca alınan kredi borcunu ödemek için. Sonuç, kahvede pineklemekten, internette gezinmekten, cebinde yemek parası olmayan, bunu anasından babasından isteyen gençlerin intiharları.
Öte yandan kronik işsizlik, insan beyninde yaşamamız için gereken bazı hormonların salgılanmamasına neden oluyor, bunu bilmek yetmiyor, önlem almak nasıl olacak?
Bunca genç işsizle ülke nereye varacak?
Bunu kimseler bilmiyor. Üstelik bu ülkenin direniş geleneği beyaz yakalılara, uyduruk üniversitelerde okuyanlara, plaza işçilerine öylesine uzak ki, direnmeyi, dayanışmayı maalesef bilmiyorlar. Bu durumu daha da vahimleştiriyor. Bir kısmı içe dönerek kendini yok sayıyor, bir kısmı artık her köşe başında satılan gayet ucuz uyuşturucularla (uyuşturucu kullanımı bir çeşit intihardır) günü geçirmeye çalışıyor, büyük kısmı da yurtdışına gitti.
Kahvelerdeki durum bu. Çözüm mü? Ben bir zamanlar devrime inanan biri olarak bu kaosu daha uzun yıllar yaşayacağımızı düşünüyorum. Umut bazen işe yaramaz, belki umutsuzluk bizi kendimize getirir.
Bilmiyorum.
Işıl Özgentürk / CUMHURİYET