9 Ocak 2024 Salı

Cumhuriyet KÖŞEBAŞI - 9 OCAK 2024 -

Yanlış hesap Riyad'dan döner (Bilgin Gökberk)

 Soru basit:

Bir ülkede TEOG’a, çocuk  sayısına, cam filmine vs aynı kişi karar verirse..

Cumhuriyet’in 100.yılında Arabistan seferine Mehmet Büyükekşi mi karar verir?

*

Eğitim Bakanı’na TEOG’u sormuşlardı.

“Bilmiyorum’ demişti.

O gece dolar 18’den 11’e indiğinde Maliye Bakanı “biz bir şey yapmadık” dedi.

Bu sistemde Büyükekşi’nin finalin yerini saatini  bizle aynı anda öğrenmesi bile mucize. 

*

TC’nin 100.yılında.

Ümmet istedi.

Galatasaray ve Fenerbahçe gibi 2 değerli önemli tarihi kulüp futbolcuları yöneticileri başkanları ile tam kadro  Laik Cumhuriyet’e ve Atatürk’e alerjisi bilinen Arabistan’a maç yapmaya gittiler.

1 gece Riyad’da kaldılar.

Ülkelerinin kurucusu ile ilgili tavrı kısıtlamaları reddedip, sahaya çıkmadan ertesi gece geri geldiler.

*

Dünyada 1 ilk’ti ! 

*

Elâlem halâ oynanmayan bu fantastik finali konuşuyor.

Biz 1,5 gün konuştuk.

Önce gizli 1 el devreye girdi.

Sonra da  Rıdvan Dilmen..

*

Saray’dan haberleri hep o verir sağolsun!

*

Cumhurbaşkanı Büyükekşi’ye ‘finali niye Arabistan’da oynayacaklarını’ sormuş.

Büyükekşi  'iki kulübe para kazandıracağız' demiş.

‘Kulüpler de kabul etti' deyince..

'O zaman tamam' demiş Cumhurbaşkanı.

Dilmen böyle anlattı.

*

Ve konu kapandı! 

*

Büyükekşi’nin ülkesinin kurucusunu yok sayan, 10 Kasım’da Türkiye’ye gelip mezarının önünden geçmeyen ,bir fatihayı bile çok gören ,bu zihniyete maç  satmayı düşünmesi, aklından bile geçirmesi 1 dakika  daha TFF’de kalmamasını gerektiriyor.

*

Yazacak  daha çok şey var da..

Nakit kalmadı ,çek senet kabul etmezler.  

Susmak en iyisi!

*

Tekrar olacak ama.

Olsun.

Atatürk kendi  ülkesinde  herkesin gözü önünde yıllardır stadlara koreografilere İZİNSİZ giremedi.

Maçlarda ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ diye bağırıldığında  Katar’lı kankamızın tv’sinde ses badem oldu.

Fethiyespor sahaya ‘Yüce Atatürk’ yazılı tişörtlerle İZİNSİZ çıkıp disipline verildiğinde Fethiyespor başkanı “sahaya ‘Yüce Atatürk’le çıkmamıza izin verilmeyeceğini bildiğimiz için TFF’den İZİN ALMADIK ,sanırım mesaj yerine ulaştı” dedi.

Daha ne desin!

TFF başkanı Y. Demirören’di.

Mesaj ona’ydı!

Ve onu oraya getirenlere!

*

Medyanın yarısı ondaydı diğer yarısı Akp’deydi. 

Top tayfasının  kılı kıpırdamadı.

*

Maçlarda millet  İzmir Marşı söylerken Rıdvan Dilmen ‘futbola siyaset sokuyorlar’ dedi.

Türkçesi:

Futbola  iktidarı sokalım muhalefeti sokmayalım.

*

Büyükekşi’yi kim soktu futbola? 

Üsküdar Musiki mi? 

*

Şimdi arkasına rüzgarı alınca Arabistan’a laga luga yapan  yandaş havuz ana akım medya  nerdeydi o zaman? 

Onlar gazeteci oldukları  için patronlarına şirinlik yapıyordu  biz ‘pizzacı olduğumuz’  için onların patronlarını yazıyorduk.

*

Neyse..

100 yılın maçıydı.

1000 yıl gelse unutulmayacak.

Arabistan seferi ‘mutlu son’la bitti. 

Yanlış hesap Riyad’dan döndü.

*

Emeği geçenleri kutlarız.

*

Son 1 şey.

Anayasa Mahkemesi’nin kararına Yargıtay 2. kez uymadı.

Bulgaristan Romanya  schengen’e giriyor.

2024 de bize giriyor.

Ekmek 10. 

0.5 litre su 10. 

Simit 15

Evde yaptığın  az peynirli  tost 20 ,ince belli bardak demli çay 5 liraya mal oluyor.

Sokakta sıkıştın mı yandın.

Tuvalet küçük 10.

Büyük 15.

*

Türkiye Yüzyılı bize girmeye devam ediyor. 

Ama bizde  gündem hilafet milafet.

Abdülkadir Selvi..

Vs..

Yeminlen bize müstahak!

*

Nokta.

                                                            /././

Uyuşturucu kaçırırken yakalanıp tahliye olunur mu? (Murat Ağırel)

Milli İstihbarat Teşkilatı ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu’nun Mossad ajanlarına yönelik ortaklaşa yaptığı operasyonun yankıları sürüyor.

Hatırlarsanız 35 kişi gözaltına alınmış, gözaltına alınanların kılık kıyafetinin tarikat üyeleri gibi olması dikkat çekmişti.

İncelemeler sonunda bunların, dindar vatandaş gibi gözüküp, keşif, takip, darp ve adam kaçırma gibi işler yapmayı amaçladığı tespit edildi. Şüphelilerin Filistinli, Suriyeli ve Iraklı olduğu ortaya çıktı.

İşin acı tarafı aylardır yazdığım yöntemi ülkemize sızmak için kullanmışlar. Gözaltına alınan bu kişiler turist olarak ülkemize gelmiş ve ev satın alarak vatandaşlık almışlar.

Mesela, Fatih Sağlık Müdürlüğü’nde çalışan yabancı uyruklu bir personelin Mossad ajanı olduğu, Suriyeli diğer bir şahsın Hatay Kırıkhan’da camide namaz sonrası vaaz verdiğini Yeni Şafak gazetesi ortaya çıkardı.

Ben aslında Mossad operasyonundan daha büyük bir skandalı açıklamak istiyorum. Özellikle iki kişi üzerinde duracağım. Biri Lübnanlı diğeri de Suriyeli...

Birinin adı Said Kasem, diğerinin adı ise Osama Elşehade. Konu ise uyuşturucu veya uyuşturucu madde ithal etme.

Hikâye, İstanbul Gümrük Muhafaza Kaçakçılık ve İstihbarat Müdürlüğü’nce, Lübnan limanından Ambarlı Gümrük Müdürlüğü Kumport Limanı’na indirilen ABC Shipping firmasından gönderilen bir konteynerden şüphelenilmesiyle başlıyor.

Narkotik detektör köpeği “Breki”nin tepkisi ile konteyner özel alana alınıyor.

Lübnan’dan gelen konteynerin alıcısının “Tekno Steel” firması, şirket sahibinin Said Kasem ve şirket çalışanının ise Osama Elşehade olduğu tespit ediliyor.

Firma yetkilileri konteyner başına çağrılıyor ve fırınların görünmeyen bölgesindeki alanlara ulaşmak için fırın parçalara ayrılıyor. Boşluklara saklanmış vaziyette küçük şeffaf poşetler içerisinde “L” (LEXUS marka logosu şeklinde) ibareleri bulunan haplar olduğu görülüyor. Yapılan analizlerde hapların amfetamin olduğu anlaşılıyor.

Üç adet sanayi tipi fırın içerisine gizlenmiş vaziyette ele geçirilen toplamda 2 bin 91 kilogram 12 milyon 336 bin 900 adet hapın değerinin, yaklaşık 700 milyon TL olduğu belirlenmiş.

Uyuşturucu haplar yakalandığında firma çalışanı Osama Elşehade gözaltına alınmış. Firma sahibi Said Kasem ise Almanya Düsseldorf’a gitmek üzereyken havaalanında gözaltına alınıyor.

Başlıyorlar anlatmaya...

Lübnan’dan uyuşturucu dolu konteyneri gönderen kişi Türk firmanın sahibi Said Kasem’in akrabası Zakarya Kasem adlı kişiymiş. Daha önce de yine bu şekilde bir konteyner gelmiş ve Dubai’ye transit yapılmış. Konteyner Türkiye’ye gelmeden önce Osama Elşehade Lübnan’a gitmiş ve malları görmüş. Gümrük işlemlerinin tamamı ile de bu kişi ilgileniyormuş.

Sorgu sırasında Said Kasem ve Osama Elşehade birbirini suçlamış durmuş. İkisi de suçlamaları kabul etmemiş ve uyuşturucunun kendileri ile ilgili olmadığını beyan etmiş. Ancak aynı zamanda Dubai’de de yer açmak için çalışmalar yapmışlar.

Said Kasem yurtdışına çıkma gerekçesini ise “tesadüf” olarak nitelendirmiş ve iş ziyareti olarak beyan etmiş. Uçak biletini kredi kartında limit olmadığı için Lübnan’dan uyuşturucuyu gönderen akrabası Zakarya almış. Bu arada tesadüfe bakın ki Zakarya Kasem de Türkiye’de oturma iznine sahip ve vatandaşlık almak için ev arıyormuş.

Said Kasem ve Osama Elşehade ikisi de Türk vatandaşı. Said Kasem’in aynı zamanda kendine ait işyerleri var. Osama Elşehade ise öğrenci olarak gelmiş ve burada kalmış.

Savcı oya işler gibi iddianameyi işlemiş. Tüm ayrıntılar delilleri ile mevcut. Mahkeme görülmüş ve Zakarya Kasem hakkında yakalama kararı çıkmış. Said Kasem ve Osama Elşehade 15 yıl 10 ay hapis cezası almışlar. Bittiğini düşünüyorsunuz ancak yanılıyorsunuz.

Sanıklar verilen karara itiraz ediyorlar. İtiraz neticesinde dosya, bölge adliye mahkemesine (BAM) gönderiliyor. Hukukçular ve yargılananlar BAM’a gönderilen dosyaların ne kadar sürede kayıttan heyet önüne geldiğini, heyetin dosyayı ne kadar sürede incelediğini bilirler. Aylar sürer bu süreç. Ama tesadüf daha bir hafta geçmeden BAM ceza dairesi tutuklu Osama Elşehade’yi tahliye ediyor! Dosya bozuluyor, tekrar mahkemeye iade ediliyor.

Duruşma yeniden görülüyor. Mahkeme, BAM’nin kararına direnme hakkı olmadığı için Osama Elşehade hakkında beraat kararı veriyor. Firma sahibi Said Kasem’in cezasını ise onaylıyor.

Yahu insan sormaz mı Can Atalay hak ihlali kararlarına rağmen neden cezaevinde, Tayfun Kahraman nasıl hâlâ hapis yatıyor, Çiğdem Mater ve diğerleri neden cezaevinde?

Ben söyleyeyim: Çünkü uyuşturucu kaçakçılığı yapmadılar, yalakalık yapmadılar. 

                                                /././

Seçmeni, siyasi erkin bu kararlarına da uyar mı? (Şükran Soner)

Ortaya çıkan son tablo, bana Nasrettin Hoca’nın göle maya çalmasını anımsattı. “Ya tutarsa?” hesabı... Sokaklardaki konuşmalardan seçmenin hâlâ anlamlı ağırlıkta karamsarlarının olduğu izlenimini alabilirsiniz. Ancak bu kez söze kendileri, gelecekleri, çocukları adına olumsuz duygularla söz girenlerin de gerçeğinde, “Lütfen içimdeki kaygı, korkularımdan kurtulmam için umutsuzluğumu yok edecek akılcı bir şeyler söyeyin...” demek ister gibiler...

En ilginci de küsüp oy kullanmaktan vazgeçme çağrısı yapanlara henüz tanıklık etmiyoruz. Ne yapıp edip kendi doğruları, istemleri yolunda bir şeylerin değiştirilmesi beklentilerini yitirmemişler. Sandıktaki oyları ile kendi beklentileri, en anlamlısı da bir şeylerin değiştirilebileceği inancı tazelenmiş gibime geliyor. Ukalalık gibi görmeyin, beni bağışlayın ama dipten gelen dalganın kokusunu alıyor gibiyim.. Üstelik gazeteciliğe profesyonel olarak başladığım 1966’lı yılların, gençliğin de kattığı iyimserlik coşkusundan çok uzaktayız...

1968’leri ruhunu bugünün oy kullanacak çoğunluğu hiç duyumsamadı. Olsa olsa meraklıları öğrenebildikleri kadarıyla öğrendiler. 15-16 Haziranların güçlü haklarına sahip çıkma patlamasını da öyle. 1970 askeri darbesinin gerçeğinde ilk anlamlı kökten kırılmayı sağlamasından, hele de 1980 askeri darbesi ile yürürlüğe sokulmuş yasaklar düzenleri de çok uzakta. Gerçeğinde Demokrat Parti’nin güçlü sivil darbe operasyonu, sonrası gelgitli 1980’e kadar uzanan daha etkin, daha uzun sivil darbe iktidarlarının yaşattıklarını da çorba gibi algılayamadan uzaktan duyumları ile yaşadılar.

1980’in eseri yasaklı düzenin “Özalizm ile gelen sivil darbe yönetiminin işçiler başta tüm üretenleri ağır ezmesinin sonucu yaşanan büyük Zonguldak direnişinin toplumsal kazanımlarını bile anlamlı değerlendirebilecekler bile çok azınlıkta kaldılar.” Zonguldak direnişi sayesinde ciddi ölçeklerde sarılmış yaraların, giderilmiş toplumsal kayıpların sonrasında, 2002 ile başlayan toplumsal kayıpların, hakların dibe vurmasının sonu gelecek gibi değilken...

Ülkemizin Cumhurbaşkanı Erdoğan hiç değişmeden, önce Fetullah Gülen ile seçim ittifakı, 15 Temmuz iç darbe operasyonu sonrası “Gülen Hoca” kimliğinin “FETÖ”ye dönüşmesi sonrası yaşanılanların içinde, “Mağduriyetler” siyasetleriyle her seferinde çapraşık, iç ve dış odaklı çok değişken dengelerde... Bugünlere gelindi. Doğrusu olanlar üzerinde yazılan senaryolar, kamuoyu güdülenmelerinde denenmemiş yolyordam yok.. Bazen bir iddialı birinci ağızlardan iktidar erki adına söylenenlerin, yılları, ayları unutun, günlere yayılmış olarak bile bir “Ak” bir “Kara” olması hiç de sürpriz olmuyor. En acısı göreceli özgür habercilik yapılabilen kanallardan görselleri ile kanıtlanıyor olsa da utanan, umursayan çıkmıyor. Ar damarlarının çatladığı bir gözler önünde siyaset dönemini yaşıyoruz.

Süleyman Demirel’in kara mizah konusu olmuş “Dün dündür, bugün bugündür” söylemini ayıpladığımız yıllarda yaşadıklarımız ne kadar da hafifmiş. Şimdilerde utanmaya kalkışanı bile yok. İşte dipten gelen dalganın şiddetinin ölçüsü tam da bu yaşadıklarımız...

(Cumhuriyet)

soL GÜNDEM - 9 OCAK 2024 -

 Koç'tan İnceburun makyajı: İmaj tazeleme kurtarıyor mu?(Arzu Kayhan)

Coğrafi miras niteliği taşıyan İnceburun Fenerinde markalarıyla reklam yapan Koç Holding geçen hafta Sinopluların protestosuna maruz kalmıştı. Koç, 48 saat içinde reklam araçlarını kaldırttı.

Anadolu’nun en kuzey noktasında bulunan ve coğrafi miras niteliği taşıyan İnceburun Fenerinde, Koç Holding’e ait olan reklam araçları, doğanın ticari amaçlarla tahribine karşı çıkan Sinoplularca protesto edilmişti. Markaların reklamını yapmak dışında alana uygun hiçbir işlev taşımayan ve gerek fenerin gerek etrafındaki kayalık bölgenin doğal görünümü de bozan nesneler 48 saat içinde kaldırıldı.

Sinoplular sosyal medyada paylaştıkları protesto videosunda Koç Holding’in anlamsız buldukları bu girişiminin derhal durdurulmasını istemiş, daha önce de benzer bir girişimi Sinopluların kendi çabalarıyla sonlandırdığına işaret etmişti. Video sosyal medyada Koç Holding ve markalarının da etiketlenmesiyle yayılmaya başlamış ve binlerce kez izlenmişti.

Son aylarda Rahmi Koç’un 3,5 milyon kamu emekçisine aslında ihtiyaç olmadığını söylemesi, Yapı Kredi çalışanının yoğun mobbing nedeniyle intihar etmesi ve Koç Üniversitesinde Alevi bir öğrencinin sistematik saldırıya uğramasına yönetimin ses çıkarmayıp öğrenciyi uzaklaştırması gibi skandallarla adını gündemde gören Koç yönetimi, Sinoplular’ın protestosuna jet hızıyla yanıt verdi.

Koç: Emek düşmanı, ikiyüzlü ve görgüsüz

AKP iktidarı boyunca, özelleştirmeler başta olmak üzere sayısız peşkeş sayesinde servetine servet katan Koç Holding, imaj yenileme, marka güzelleme ve moda olan her eğilimden yararlanma konusunda oldukça uzmanlaşmış. Cumhuriyetin 100'üncü yılında "Çok Yaşa Cumhuriyet" başlıklı bir reklam filmi yayınlayarak imaj tazelemekten geri kalmamıştı. Geçici bir süreliğine marka adını ve “Koç” logosunu, reklam filmine atıfla “Çok” olarak değiştiren Koç Holding, 100’üncü yılda hatırlanıp kutlanacak “Çok” şey olduğunu vurguluyordu. Oysa Koç Holding’le birlikte anılan işçi düşmanlığı, iş kazaları ve emek sömürüsü söz konusu olduğunda, hatırlamamız gereken başka “çok”lar da bulunuyor. Koç Holding’in sadece 2023 imaj karnesinde bile “çok” skandal var:

2023 Mart ayında, depremzedelerin kredilerinin ertelenmesine dönük talebinden dolayı bir süredir işyerinde mobbinge maruz kalan Yapı Kredi Teknoloji çalışanı Efe Demir, o dönemde yine uzun saatler çalıştırıldıktan sonra sinir krizi geçirerek camdan atlayarak intihar etmişti.

2023 Mart ayında, depremzedelerin kredilerinin ertelenmesine dönük talebinden dolayı bir süredir işyerinde mobbinge maruz kalan Yapı Kredi Teknoloji çalışanı Efe Demir, o dönemde yine uzun saatler çalıştırıldıktan sonra sinir krizi geçirerek camdan atlayarak intihar etmişti.

100.yıl kutlamaları çerçevesinde, Koç Holdingin kurumsal iletişim direktörü, 28 Ekim’de Rahmi Koç'la bir röportaj yapmış ve Cumhuriyetin değerlerini sormuştu. PR çalışmasının bir parçası olarak düşünülen röportajda Rahmi Koç patron anlayışını gizlemeden konuşmuş, Cumhuriyeti Ankara Palas'taki resepsiyonlarla, fraklı ve smokinli insanlarla özdeşleştirmişti. Lafı dönüp dolaştırıp ''nüfus sorununa'' bağlayan Rahmi Koç, işsizlik, enflasyon ve kamu hizmetlerindeki yetersizlikler gibi birçok soruna neden olarak yüksek nüfusu göstermiş, 3,5 milyon kamu emekçisine aslında ihtiyaç olmadığını da savunmuştu.

Yılın son ayında ise, Koç Üniversitesi'nde burslu okuyan öğrenci, Alevi olduğu için, odasında kalan diğer iki öğrencinin sistematik saldırısına uğradığını, Üniversitenin mağdur öğrenciye uzaklaştırma kararı verdiğini öğrenmiştik. Bir açıklama yapma zahmetine bile girmeden bekleyen Üniversite, saldırganların Zafer Partisiyle ilişkilendirilmesi üzerine, “inceleme başlatıldığı” açıklamasıyla tekrar sessizliğe bürünmüştü. Mağdur öğrencinin avukatı, "ırkçı saldırıya uğrayan, canına kastedilen müvekkilimin Koç Üniversitesi tarafından 1 ay süreyle okula ve binalara girişi yasaklandı. Bizzat gidip hukuk müşavirliğine delileri sunup anlatmama rağmen sınavlarına bile alınmadı. Telafi sınavı da açılmadı" demişti.

                                                                   /././

Sit alanında işgale ödül gibi kiralama: 'Korunan alan' 3 yıllığına işgalcisine verildi (Yusuf Yavuz)

Antalya’nın önemli doğal miraslarından biri olan koruma altındaki Falezlerde işgaller bir türlü önlenemezken, rantı yüksek bölgedeki kamuya ait deniz manzaralı araziler kapanın elinde kalıyor.

Antalya Lara bölgesinde doğal sit alanı olarak koruma altında bulunan falezlerin üzerinde bir otel işletmesinin önünde izinsiz yapılaşmaya gidilmesi üzerine vatandaşlar konuyla ilgili şikayette bulundu. Mülkiyeti kamuya ait olan deniz manzaralı, korunan alandaki izinsiz uygulamalarla ilgili işlem başlatan Muratpaşa Belediyesi, hazırladığı tutanağı sit alanından sorumlu kurum olan Antalya Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü’ne iletti.

Yangın sonrası yeni imalat tespit edildi

Bunun üzerine İl Müdürlüğü ekipleri 25 Temmuz 2023 tarihinde söz konusu alanda inceleme yaptı. Yapılan incelemede, Şirinyalı Mahallesi sınırlarında bulunan 1591 ada, 9 nolu parselin önündeki park alanında bulunan işletmede daha önce yangın çıktığı, yangın sonrası kalan malzemelerin sökülerek yeni imalatların başladığı tespitine yer verildi.

                         Lara kıyı bandı 'korunan alan' olmasına karşın işgallerden bir türlü korunamıyor

Belediyeye 'Müdahalede bulunmayın, kiralanacak' yazısı

İncelemenin ardından Muratpaşa Belediyesi’nin başvurusuna yanıt veren İl Müdürlüğü, söz konusu işletmenin sit alanı vasfındaki araziyi kiralamak için bakanlığa talepte bulunduğunu bildirerek, uygun bulunan kiralama talebi sonuçlanıncaya kadar herhangi bir fiziki uygulama ve düzenleme yapılmamasını istedi. Bu yazı üzerine vatandaşların da şikayetine konu olan izinsiz uygulamalar hakkında ilçe belediyesinin eli kolu bağlanmış oldu.

Korunan alan 3 yıllığına işgalcisine kiralandı

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü’nün geçtiğimiz Aralık ayı sonunda "ivedi" koduyla Muratpaşa Belediyesi’ne gönderdiği bir başka yazıyla söz konu arazinin üzerinde izinsiz uygulama yaptığı tespit edilen işletmeye kiralandığı bildirildi. Kiralama talebinin, Bakanlık makamının 14 Kasım 2023 tarihli Olur’uyla uygun görüldüğü belirtilen yazıda, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki 406 metrekarelik Nitelikli Doğal Koruma Alanı vasıflı arazinin günübirlik kullanım amacıyla 3 yıllığına kiralandığı kaydedildi.

                                                  Kiralanan sit alanının olduğu parsel

Bakanlık ve işletme kira sözleşmesini Ankara'da imzaladı

Lara kıyı bandını oluşturan falezlerindeki korunan alanın, üzerinde izinsiz uygulama yapan işletmeye kiralanması, işgalin ödüllendirilmesi olarak değerlendirildi. İlk yıl için 1 milyon 200 bin lira bedel ile kiraya verildiği öğrenilen kamu arazisinin Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü ile işletmeci arasında yapılan kira sözleşmesinin 19 Aralık 2023 tarihinde Ankara’da imzalandığı öğrenildi. Konuyla ilgili görüşüne başvurduğumuz Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı yetkilileri, söz konusu arazinin kiralanmasıyla ilgili sözleşmenin geçtiğimiz Aralık ayında imzalandığını doğruladı.

Falezler Antalya'nın korunamayan 'korunan alanı'

Antalya kent merkezinde yer alan falezlerin ilk bandı kesin korunacak alan, karasal kesimdeki ikinci bandı ise nitelikli doğal koruma alanı olarak koruma altına alınmıştı. Ancak Lara bandı boyunca uzanan falezler korunan alan olmasına rağmen işgallerden bir türlü kurtarılamıyor. Falezlerdeki plaj işletmelerinin çok büyük bir kısmının kaçak konumunda olduğu, alanın niteliği gereği hazırlanması gereken koruma amaçlı imar planları hazırlayan yalnızca bir tane kurumsal otel işletmesi olduğu belirtiliyor.

Parça parça kiralama bütüncül korumanın önüne geçiyor

Sıklıkla Antalya Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu’nun da gündemine gelen falezler üzerindeki kaçak yapılaşma ve izinsiz uygulamalarla ilgili yeterli önlem alınamazken, son yıllarda korunan alan vasfındaki kıyı bandının parça parça işgalcilere kiralanması, bütüncül korumayı da engelliyor.

                                                                   Lara kıyı bandı koruma statüleri

                                                                                /././

20 bin portakal ağacının yok edileceği yol projesi için vali 'spekülasyon' dedi (Yusuf Yavuz)

Antalya Valisi Şahin, Demre-Kaş otoyol projesinin yaratacağı yıkıma yönelik çekincelere ‘spekülasyon’ dedi, “Bu projeye karşı gelmek sadece ve sadece terakkiye mani olmaktır” ifadelerini kullandı.
                                                  
Antalya Valisi Hulusi Şahin

Antalya Valisi Hulusi Şahin, Demre ve Kaş ilçelerinde mevcuttaki karayoluna alternatif olarak yapılması planlanan yeni bölünmüş yol projesiyle ilgili yöre halkının itirazlarını spekülasyon olarak değerlendirdi.

Yeni otoyolun denizden görünmeyecek ve kumsala zarar vermeden yapılacak harika bir proje olduğunu savunan Vali Şahin, “Bu projeye karşı gelmek sadece ve sadece terakkiye mani olmaktır” dedi.

‘Bu projeye karşı gelmek, terakkiye mani olmaktır’

Demre-Kaş ilçeleri sınırlarında yapılması planlanan bölünmüş yol projesiyle ilgili açıklama yapan Antalya Valisi Hulusi Şahin, “Plan tamamen sahil bandının arkasında. Denizden gözükmeyecek şekilde, denize ve kumsallara zarar vermeden daha çok tünel ve viyadükler açılarak yapılacak harika bir proje. Bu projeye karşı gelmek sadece ve sadece terakkiye mani olmaktır. Gelişmeye kapalı olmak demektir. Bu çevrecilik değil. Böyle çevrecilik olmaz.  Usulüne uygun karayolu, demiryolu, yollar yapılacak. İnsanlar yaşayacak, kullanacak. Allah’ın bize bahşettiği bu muhteşem coğrafyadan istifade edeceğiz. Kimse gelmesin, kimse görmesin, doğa muhafaza edilsin anlayışı kabul edilemez” diye konuştu.

“Bu şehir bizim, ülkemizin, insanlığın” diyen Vali Şahin, “Biz bundan usulüne uygun şekilde, çevreye zarar vermeden istifade edeceğiz. Bunun yollarını arıyoruz. Bu konuda Antalya kamuoyunun da duyarlı olması lazım. Yoksa, yıllardır sabote edildiği gibi, bu yol yine sabote edilecek. Bu proje hayata geçirilmezse Kaş halkı, Demre halkı ve milyonlarca turist eziyet çekmeye devam edecek” ifadelerini kullandı.

                                 Bölünmüş yol güzergahının geçtiği korunan alanlar 

Finike ovasını ikiye bölecekti, ilçe halkı ayağa kalktı

Antalya’nın batı ilçelerinde yapılması planlanan ve Akdeniz sahil yolunun bir parçası olan Finike-Demre-Kaş otoyol projesinin geçtiği güzergâh yöre halkının tepkisini çekti. Finike’de coğrafi işaretli bir ürün olan ve ilçenin adıyla anılan ünlü Finike portakalının yetiştirildiği ovadan geçen otoyol için 20 bin civarında portakal ağacının yok edilecek olmasına ilçe halkı itiraz etti. Finike Belediyesi ve ilçe halkının itirazları üzerine otoyolun Finike ovasından geçen kısmı projeden geçici olarak çıkarıldı.

                                                  Kesilecek ağaç sayısı 

Yöre halkı mevcut yolun iyileştirilmesini talep ediyor

Otoyolun Kaş-Kalkan arasındaki 28 kilometrelik kesimi ise Türkiye’nin tanıtım yüzü olan Kaputaş Plajı’nın da bulunduğu 1. Derece doğal sit alanında yaratacağı tahribat nedeniyle yargı kararıyla durduruldu. Temmuz 2021’de Kaş ve Demre ilçelerinde yapılan halkın katılımı toplantılarında ise her iki ilçede katılımcıların önemli kısmı projenin güzergâhına ve yaratacağı yıkıma işaret ederek mevcut karayolunun iyileştirilmesi görüşünü savundu.

                                                            Myra Antik Kenti

Demre, Kaş ve Finike'nin itirazları komisyona sunuldu

Son olarak 4 Ocak 2024 tarihinde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nda yapılan projeyle ilgili İDK (İnceleme Değerlendirme Komisyonu)  toplantısında Finike ve Demre belediyeleri yetkilileri ile Kaş Çevre ve Kültür Derneği yetkilileri katılarak projeyle ilgili itirazlarını bakanlık yetkililerine aktardı. Yeni bölünmüş yol projesi, Demre ve Kaş ilçelerinde çok sayıda arkeolojik alan, tarım arazisi ve doğal sit alanından geçiyor. Beymelek-Kalkan arasını mevcuttaki yoldan 6 km daha kısaltacağı belirtilen yeni otoyolun yaratacağı tahribata karşı çıkan yöre halkı, mevcutta kullanılan karayolunun zorlu kesimlerinin iyileştirilerek bu tahribatın önüne geçilmesini talep ediyor.

                                                                 /././

Sahibinden.com'da sansür: Kadın demek, LGBT demek ayrımcılık, 'sadece bayan' demek serbest (İrem Yıldırım)

Evinde oda kiralamak için ilan veren kişi, başvuruda “Öncelik kadın ve lgbti+” notunu düştü. Bu notu ayrımcılık olarak değerlendiren sahibinden.com ilanı yayından kaldırdı sonra da hesabı dondurdu.

Artan kira fiyatları tek yaşamayı mümkün olmayan bir hale getirirken, oda paylaşımları özellikle büyük kentlerde kaçınılmaz hale geldi. sahibinden.com gibi sitelerde bu sebeple, oda kiralama ilanları oldukça yaygın. 

Çoğu zaman açıklamalar kısmındaki sıradışı istekler haberlere konu oluyor. Bu kez haberin konusu sahibinden.com’un aldığı karar oldu.

Evindeki odayı kiralamak için ilan veren İ.G., açıklamalar kısmına şunları yazdı:

“Merhaba, bakımını üstlendiğim iki kedi ve çokça bitki ile birlikte yaşamaktayım. Fotoğraflarda koyduğum odayı bir aylığına kiralamayı düşünüyorum. Faturalar fiyata dahildir. Önceliğim kadın ve lgbti+”











Açıklamada yazan ifadelerden dolayı ilanı yayınlanmadı, şirket yolladığı bildirimde “İlanınız ilan içeriğindeki ifadelerden dolayı yayınlanamadı” dedi. Bildirim metninde, 6761 sayılı İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu’na aykırı içerik barındırması sebep gösterildi.



























Bunun üzerine kullanıcı, önce “LGBTİ+” yazısını kaldırdı ve yeniden denedi, kabul edilmedi. “Kadın” ibaresini kaldırıp denedi, yine kabul edilmedi.
















sahibinden.com, “kadın” ve “LGBTİ+” ifadeleri  sebebiyle 4 defa aynı bildirimi alan kullanıcının hesabını dondurdu.


















“Kadın” ve “LGBTİ+” ifadelerini ayrımcılık kapsamına alan şirket verdiği örneklerde “bekara ev verilmez”, “sadece aileye kiralanır”, “sadece kız öğrenciye kiralanır” veya “erkeğe ev kiralanmaz” gibi ifadelere yer verdi.

Fakat şirketin ilanlarına baktığımızda sık sık, “bayan ev arkadaşı, kesinlikle erkeklere verilmeyecek sadece bayana verilecek” ya da “aileye uygun daire, aileye kiralık” ifadeleri karşımıza çıkıyor.

Şirkete “sadece bayan" ilanları rahatsızlık vermezken ve İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu’na aykırılık oluşturmazken, “kadın ve LGBTİ+” ifadeleri hem ilanı kaldırttı hem de hesabı dondurttu.

İşte o ilanlardan sadece birkaçı:

                                                            /././

AYM’ye bireysel başvuru uluslararasıdır, ulusal ceza yargılamasıyla kıyaslanamaz (Sedat Vural*)

AİHM ve Anayasa Mahkemesi'nin karar dayanakları, uluslararası sözleşmelerin güvenceye aldığı başta tutuklama, özellikle tutuksuz yargılanma hükümleri anayasadan da öte en üst normdur.

Anayasa yargısı kararlarını uygulamak ve bunlara uymak, mahkemeler yönünden anayasal zorunluluktur. Çünkü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi’nin uluslararası sözleşmelere dayalı verdikleri “ihlal kararları” başta mahkemeler olmak üzere, tüm devlet organlarını bağlar.

AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarında temel alınan evrensel hukuk ilkesi, “özgürlük esas, tutuklama istisna”dır.

AİHM ve Anayasa Mahkemesi'nin karar dayanakları, uluslararası sözleşmelerin güvenceye aldığı başta tutuklama, özellikle tutuksuz yargılanma hükümleri anayasadan da öte en üst normdur.

AİHM ve Anayasa Mahkemesi'nin, bu uluslararası sözleşmelere dayalı verdikleri “ihlal kararları”, başta mahkemeler olmak üzere, tüm devlet organlarını bağlar. Her mahkemenin tutuklama kararında dikkate alacağı normlar, yasa ve anayasadan önce uluslararası sözleşmelere dayalı bu konudaki AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarıdır.

Ne yazık ki bu evrensel çağdaş uygulama ülkemizde mahkemeler tarafından göz ardı edilerek, temel insan hakkı güvencelerine karşın onlarca milletvekili ve gazeteci tutuklandı.

AİHM gibi Anayasa Mahkemesi “ihlal” kararları da tüm devlet organları için anayasal bağlayıcılık ve emsal niteliğine sahiptir. Bu kararı uygulamamak ya da karara uymamak anayasal görev suçunu oluşturur.

Bireysel başvurunun subjektif işlevi, bireyin temel hak ve özgürlüklerinin, anayasa yargısı yoluyla korunması, objektif işleviyse bu korunmanın sağlanabilmesi için anayasa yargısı içtihatlarının geliştirilmesi ve tüm mahkemelerde bu içtihatları temel alan uygulama birliğinin yaratılmasıdır. Böylece tüm ülkede temel hakların aynı şekilde anlaşılıp uygulanmasının sağlanmasıdır. Zaten bu amaçla ülkemizde başta yargı olmak üzere “hak ihlalleri” kararlarına karşı Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yolu açılmıştır.

Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlali konusunda, özel ve özgün bir yargılama ve içtihat yaratma işlevi olan anayasa yargısı kararlarının mahkemeler ya da devlet organlarınca uygulanmaması takdiri ve işlevsiz bırakılması söz konusu olamaz.

Çünkü böyle bir durum, mahkemeler ya da devlet organları kararıyla anayasa yargısının “etkin hukuk yolu” ve Anayasa Mahkemesi'nin hak ihlali kararlarının da “geçerli” olmadığı sonucunu yaratır ki, bunu, demokratik hukuk devleti ilkelerine uygun bulmak mümkün değildir.

Nasıl ki aynı yargılamayı içeren AİHM kararlarına uymak ve bu kararlarla içtihat ve uygulama birliği yaratmak anayasal zorunluluk ise, anayasa yargısı da aynı nitelikte olup, temel hakların tüm ülkede aynı şekilde anlaşılmasını sağlama temel işlevi nedeniyledir ki, anayasa yargısı kararlarını uygulamak ve uymak anayasal zorunluluktur.

AİHM'e göre “Sözleşen devletçe mahkeme kararının yerine getirilmesinde dikkat edilecek husus, kararın hüküm fıkrasıdır. Hüküm fıkrasında yer almış olan ihlalin, amaca uygun bir şekilde giderilmesi gerekir.

İhlal kararının yerine getirilmesi demek, maddi imkansızlıklar hariç, saptanan ihlalin ve bu ihlalden doğan sonuçların ortadan kaldırılıp silinmesi demektir. Kararın yerine getirilmesi yönünde gereken önlemleri almak davalı devlete düşer. (Marcks/Belçika-Dudgeon/İngiltere-Belilos/İsviçre mahkeme kararları.)

Federal Alman Anayasa Mahkemesi ise, temel içtihadı "Zweigert" kararında; anayasa şikayetinin kazuistik bir temyiz etkisi (kasuistischen kassationseffekt) yanında, tüm ülkede temel hakların aynı şekilde anlaşılıp uygulanmasının sağlanması yönünden genel bir eğitim etkisinin (generellen edukationseffekt) olduğunu hüküm altına almıştır.

* Avukat

 (soL)



















MEB çocukların dilini böyle zenginleştiriyor: 'Kavat, kafir, karısına göz koydu, gözüne şiş soktu' - Burcu Günüşen / soL-Özel

 

MEB’in Dilimizin Zenginlikleri Projesi kapsamında ilkokul öğrencilerine okuttuğu Dede Korkut Okumaları metnindeki şiddet, ayrımcılık ve kadın düşmanlığı içeren ifadeler tepkiye yol açtı.

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından başlatılan “Dilimizin Zenginlikleri Projesi” kapsamında Ocak ayında tüm Türkiye’de okullarda “Dede Korkut Okumaları” yapılıyor. 

Öğrencilerin “dilini iyi kullanması, düşünce dünyasını geliştirmesi” amacıyla yapılan projede ilkokul öğrencilerine okutulan metin, çocukların düşünce ve duygu dünyalarında ciddi olumsuzluklara yol açacak nitelikte ifadeler içeriyor.

İzmir’de bir ilkokulda 2. sınıflarda okutulmak için gönderilen “Dede Korkut Hikayeleri” derlemesinde “gözüne kızgın şişi soktu”, “derisini yüzdü”, “karısına göz koydu”, “kafiri öldürdü” gibi şiddet ve ayrımcılık içeren ifadeler yer alıyor.

Tekin: Türkçemizin zengin varlığının kullanılmasını zorlamak mecburiyetindeyiz

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin geçen Kasım ayında yaptığı açıklamayla okul öncesinden liseye tüm sınıf kademelerinde “Dilimizin Zenginlikleri Projesi” başlattıklarını duyurmuştu. Tekin “Eğer Türkiye Yüzyılı'nı inşa edeceksek, böyle bir vizyonla evlatlarımızın yetişmesini istiyorsak Türkçemizin zengin varlığının da mutlaka kullanılmasını zorlamak mecburiyetindeyiz” demişti.

MEB’in internet sitesinde yer alan bilgiye göre proje “öğrencilerin dilimizin zenginliklerini tanımasını, kültür taşıyıcısı olan sözcüklerimizle buluşmasını, buna bağlı olarak da dili iyi kullanması ve düşünce dünyasını geliştirmesini” amaçlıyor.

Ülke genelinde tüm okullarda uygulanmaya başlayan projede Ocak ayı eylem planı olan “Dede Korkut Okumaları” kapsamında, İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü ilkokul ve ortaokul öğrencileri arasında Dede Korkut Okumaları İl Geneli Hikaye Yazma Yarışması düzenleneceğini duyurdu.

Karşıyaka Mustafa Reşit Paşa İlkokulu'nda 2. sınıf öğrencilerine duyurulan yarışma için okunacak metinlerdeyse çocukların yaşlarına uygun olmayan şiddet, ayrımcılık öğelerine yer verildi.

Metni 'f_Fatih' derlemiş

Okula gönderilen “Dede Korkut Hikayeleri” metninde derleyen imzası bir sosyal medya kullanıcısı adına benzer bir biçimde “f_fatih” olarak geçiyor.

“f_fatih” imzalı 23 sayfalık derlemedeki cümle düşüklükleri, olay örgüsünü anlaşılmaz kılan kesintiler çocukların okuduklarından herhangi bir şey anlayacaklarını dahi şüpheli hale getiriyor. Ancak derlemede geçen ifadelerin küçük yaştaki çocukların düşünce ve duygu dünyalarını olumsuz yönde sarsacak nitelikte olduğu şüphe götürmüyor.

Çocuğu olmadığı için 'hanımına hesap soruyor'

Derleme “Dirse Han Oğlu Boğaç Han” adlı hikayeyle başlıyor. Hikayede çocuğu olmayan kişileri “Tanrının lanetledikleri” olarak gören Bayındır Han’dan etkilenen Dirse Han, çocuğu olmadığı için “hanımına hesap sormaya karar veriyor”.

'Uruz'un etinden kara kavurma pişirip...'

“Salur Kazan’ın Evi Yağmalanması” başlıklı hikayedeyse “sapanıyla attığı taşlarla kafirlerin yarısını öldürür”, “Kafir düşman Şökli Melik Salur Kazan’ın karısı Burla Hatun’a göz koyar”, “oğul Uruz’un etinden kara kavurma pişirip kadınlara yedirmeyi planlar” gibi ifadeler yer alıyor.

Beşik kertmesi

Bir başka hikayede çocuklara “beşik kertmesi” kavramı öğretiliyor ve kız kardeşini “istemeye gelenleri öldüren” Deli Kamçar anlatılıyor.




'Git o kavatın canını al'

Deli Dumrul’un Azrail’le savaştığı hikayedeyse “Allah Azrail’e buyruk eder: Ey Azrail git o kavatın canını al” deniliyor.

'Kafiri öldürdü'

Kazılık Koca Oğlu Yiğenek hikayesinde “kafir illerini fethetmek için sefere çıkan” Kazılık Koca esir düşer ve öykünün sonunda Yiğenek “Allah’a sığınıp dua ettikten sonra” babasını şöyle kurtarır: “Sonra atı ile hızlıca kafirin üzerine saldırdı. Kafiri öldürdü.”

'Gözüne kızgın şiş soktu'

Metindeki şiddet içeren ifadelerin en çarpıcısıysa “Basat’ın Tepegöz’ü öldürmesi” başlıklı hikayede çocuklara anlatılıyor: 

“Basat közüne kızgın şişi soktu. Tepegöz acı içinde uyandı. Gözü kör oldu”.
“Basat bir koçun derisini yüzdü, onun postuna büründü.”


Burcu Günüşen / soL-Özel