Yanlış hesap Riyad'dan döner (Bilgin Gökberk)
Soru basit:
Bir ülkede TEOG’a, çocuk sayısına, cam filmine vs aynı kişi karar verirse..
Cumhuriyet’in 100.yılında Arabistan seferine Mehmet Büyükekşi mi karar verir?
*
Eğitim Bakanı’na TEOG’u sormuşlardı.
“Bilmiyorum’ demişti.
O gece dolar 18’den 11’e indiğinde Maliye Bakanı “biz bir şey yapmadık” dedi.
Bu sistemde Büyükekşi’nin finalin yerini saatini bizle aynı anda öğrenmesi bile mucize.
*
TC’nin 100.yılında.
Ümmet istedi.
Galatasaray ve Fenerbahçe gibi 2 değerli önemli tarihi kulüp futbolcuları yöneticileri başkanları ile tam kadro Laik Cumhuriyet’e ve Atatürk’e alerjisi bilinen Arabistan’a maç yapmaya gittiler.
1 gece Riyad’da kaldılar.
Ülkelerinin kurucusu ile ilgili tavrı kısıtlamaları reddedip, sahaya çıkmadan ertesi gece geri geldiler.
*
Dünyada 1 ilk’ti !
*
Elâlem halâ oynanmayan bu fantastik finali konuşuyor.
Biz 1,5 gün konuştuk.
Önce gizli 1 el devreye girdi.
Sonra da Rıdvan Dilmen..
*
Saray’dan haberleri hep o verir sağolsun!
*
Cumhurbaşkanı Büyükekşi’ye ‘finali niye Arabistan’da oynayacaklarını’ sormuş.
Büyükekşi 'iki kulübe para kazandıracağız' demiş.
‘Kulüpler de kabul etti' deyince..
'O zaman tamam' demiş Cumhurbaşkanı.
Dilmen böyle anlattı.
*
Ve konu kapandı!
*
Büyükekşi’nin ülkesinin kurucusunu yok sayan, 10 Kasım’da Türkiye’ye gelip mezarının önünden geçmeyen ,bir fatihayı bile çok gören ,bu zihniyete maç satmayı düşünmesi, aklından bile geçirmesi 1 dakika daha TFF’de kalmamasını gerektiriyor.
*
Yazacak daha çok şey var da..
Nakit kalmadı ,çek senet kabul etmezler.
Susmak en iyisi!
*
Tekrar olacak ama.
Olsun.
Atatürk kendi ülkesinde herkesin gözü önünde yıllardır stadlara koreografilere İZİNSİZ giremedi.
Maçlarda ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ diye bağırıldığında Katar’lı kankamızın tv’sinde ses badem oldu.
Fethiyespor sahaya ‘Yüce Atatürk’ yazılı tişörtlerle İZİNSİZ çıkıp disipline verildiğinde Fethiyespor başkanı “sahaya ‘Yüce Atatürk’le çıkmamıza izin verilmeyeceğini bildiğimiz için TFF’den İZİN ALMADIK ,sanırım mesaj yerine ulaştı” dedi.
Daha ne desin!
TFF başkanı Y. Demirören’di.
Mesaj ona’ydı!
Ve onu oraya getirenlere!
*
Medyanın yarısı ondaydı diğer yarısı Akp’deydi.
Top tayfasının kılı kıpırdamadı.
*
Maçlarda millet İzmir Marşı söylerken Rıdvan Dilmen ‘futbola siyaset sokuyorlar’ dedi.
Türkçesi:
Futbola iktidarı sokalım muhalefeti sokmayalım.
*
Büyükekşi’yi kim soktu futbola?
Üsküdar Musiki mi?
*
Şimdi arkasına rüzgarı alınca Arabistan’a laga luga yapan yandaş havuz ana akım medya nerdeydi o zaman?
Onlar gazeteci oldukları için patronlarına şirinlik yapıyordu biz ‘pizzacı olduğumuz’ için onların patronlarını yazıyorduk.
*
Neyse..
100 yılın maçıydı.
1000 yıl gelse unutulmayacak.
Arabistan seferi ‘mutlu son’la bitti.
Yanlış hesap Riyad’dan döndü.
*
Emeği geçenleri kutlarız.
*
Son 1 şey.
Anayasa Mahkemesi’nin kararına Yargıtay 2. kez uymadı.
Bulgaristan Romanya schengen’e giriyor.
2024 de bize giriyor.
Ekmek 10.
0.5 litre su 10.
Simit 15
Evde yaptığın az peynirli tost 20 ,ince belli bardak demli çay 5 liraya mal oluyor.
Sokakta sıkıştın mı yandın.
Tuvalet küçük 10.
Büyük 15.
*
Türkiye Yüzyılı bize girmeye devam ediyor.
Ama bizde gündem hilafet milafet.
Abdülkadir Selvi..
Vs..
Yeminlen bize müstahak!
*
Nokta.
Uyuşturucu kaçırırken yakalanıp tahliye olunur mu? (Murat Ağırel)
Milli İstihbarat Teşkilatı ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu’nun Mossad ajanlarına yönelik ortaklaşa yaptığı operasyonun yankıları sürüyor.
Hatırlarsanız 35 kişi gözaltına alınmış, gözaltına alınanların kılık kıyafetinin tarikat üyeleri gibi olması dikkat çekmişti.
İncelemeler sonunda bunların, dindar vatandaş gibi gözüküp, keşif, takip, darp ve adam kaçırma gibi işler yapmayı amaçladığı tespit edildi. Şüphelilerin Filistinli, Suriyeli ve Iraklı olduğu ortaya çıktı.
İşin acı tarafı aylardır yazdığım yöntemi ülkemize sızmak için kullanmışlar. Gözaltına alınan bu kişiler turist olarak ülkemize gelmiş ve ev satın alarak vatandaşlık almışlar.
Mesela, Fatih Sağlık Müdürlüğü’nde çalışan yabancı uyruklu bir personelin Mossad ajanı olduğu, Suriyeli diğer bir şahsın Hatay Kırıkhan’da camide namaz sonrası vaaz verdiğini Yeni Şafak gazetesi ortaya çıkardı.
Ben aslında Mossad operasyonundan daha büyük bir skandalı açıklamak istiyorum. Özellikle iki kişi üzerinde duracağım. Biri Lübnanlı diğeri de Suriyeli...
Birinin adı Said Kasem, diğerinin adı ise Osama Elşehade. Konu ise uyuşturucu veya uyuşturucu madde ithal etme.
Hikâye, İstanbul Gümrük Muhafaza Kaçakçılık ve İstihbarat Müdürlüğü’nce, Lübnan limanından Ambarlı Gümrük Müdürlüğü Kumport Limanı’na indirilen ABC Shipping firmasından gönderilen bir konteynerden şüphelenilmesiyle başlıyor.
Narkotik detektör köpeği “Breki”nin tepkisi ile konteyner özel alana alınıyor.
Lübnan’dan gelen konteynerin alıcısının “Tekno Steel” firması, şirket sahibinin Said Kasem ve şirket çalışanının ise Osama Elşehade olduğu tespit ediliyor.
Firma yetkilileri konteyner başına çağrılıyor ve fırınların görünmeyen bölgesindeki alanlara ulaşmak için fırın parçalara ayrılıyor. Boşluklara saklanmış vaziyette küçük şeffaf poşetler içerisinde “L” (LEXUS marka logosu şeklinde) ibareleri bulunan haplar olduğu görülüyor. Yapılan analizlerde hapların amfetamin olduğu anlaşılıyor.
Üç adet sanayi tipi fırın içerisine gizlenmiş vaziyette ele geçirilen toplamda 2 bin 91 kilogram 12 milyon 336 bin 900 adet hapın değerinin, yaklaşık 700 milyon TL olduğu belirlenmiş.
Uyuşturucu haplar yakalandığında firma çalışanı Osama Elşehade gözaltına alınmış. Firma sahibi Said Kasem ise Almanya Düsseldorf’a gitmek üzereyken havaalanında gözaltına alınıyor.
Başlıyorlar anlatmaya...
Lübnan’dan uyuşturucu dolu konteyneri gönderen kişi Türk firmanın sahibi Said Kasem’in akrabası Zakarya Kasem adlı kişiymiş. Daha önce de yine bu şekilde bir konteyner gelmiş ve Dubai’ye transit yapılmış. Konteyner Türkiye’ye gelmeden önce Osama Elşehade Lübnan’a gitmiş ve malları görmüş. Gümrük işlemlerinin tamamı ile de bu kişi ilgileniyormuş.
Sorgu sırasında Said Kasem ve Osama Elşehade birbirini suçlamış durmuş. İkisi de suçlamaları kabul etmemiş ve uyuşturucunun kendileri ile ilgili olmadığını beyan etmiş. Ancak aynı zamanda Dubai’de de yer açmak için çalışmalar yapmışlar.
Said Kasem yurtdışına çıkma gerekçesini ise “tesadüf” olarak nitelendirmiş ve iş ziyareti olarak beyan etmiş. Uçak biletini kredi kartında limit olmadığı için Lübnan’dan uyuşturucuyu gönderen akrabası Zakarya almış. Bu arada tesadüfe bakın ki Zakarya Kasem de Türkiye’de oturma iznine sahip ve vatandaşlık almak için ev arıyormuş.
Said Kasem ve Osama Elşehade ikisi de Türk vatandaşı. Said Kasem’in aynı zamanda kendine ait işyerleri var. Osama Elşehade ise öğrenci olarak gelmiş ve burada kalmış.
Savcı oya işler gibi iddianameyi işlemiş. Tüm ayrıntılar delilleri ile mevcut. Mahkeme görülmüş ve Zakarya Kasem hakkında yakalama kararı çıkmış. Said Kasem ve Osama Elşehade 15 yıl 10 ay hapis cezası almışlar. Bittiğini düşünüyorsunuz ancak yanılıyorsunuz.
Sanıklar verilen karara itiraz ediyorlar. İtiraz neticesinde dosya, bölge adliye mahkemesine (BAM) gönderiliyor. Hukukçular ve yargılananlar BAM’a gönderilen dosyaların ne kadar sürede kayıttan heyet önüne geldiğini, heyetin dosyayı ne kadar sürede incelediğini bilirler. Aylar sürer bu süreç. Ama tesadüf daha bir hafta geçmeden BAM ceza dairesi tutuklu Osama Elşehade’yi tahliye ediyor! Dosya bozuluyor, tekrar mahkemeye iade ediliyor.
Duruşma yeniden görülüyor. Mahkeme, BAM’nin kararına direnme hakkı olmadığı için Osama Elşehade hakkında beraat kararı veriyor. Firma sahibi Said Kasem’in cezasını ise onaylıyor.
Yahu insan sormaz mı Can Atalay hak ihlali kararlarına rağmen neden cezaevinde, Tayfun Kahraman nasıl hâlâ hapis yatıyor, Çiğdem Mater ve diğerleri neden cezaevinde?
Ben söyleyeyim: Çünkü uyuşturucu kaçakçılığı yapmadılar, yalakalık yapmadılar.
/././
Seçmeni, siyasi erkin bu kararlarına da uyar mı? (Şükran Soner)
Ortaya çıkan son tablo, bana Nasrettin Hoca’nın göle maya çalmasını anımsattı. “Ya tutarsa?” hesabı... Sokaklardaki konuşmalardan seçmenin hâlâ anlamlı ağırlıkta karamsarlarının olduğu izlenimini alabilirsiniz. Ancak bu kez söze kendileri, gelecekleri, çocukları adına olumsuz duygularla söz girenlerin de gerçeğinde, “Lütfen içimdeki kaygı, korkularımdan kurtulmam için umutsuzluğumu yok edecek akılcı bir şeyler söyeyin...” demek ister gibiler...
En ilginci de küsüp oy kullanmaktan vazgeçme çağrısı yapanlara henüz tanıklık etmiyoruz. Ne yapıp edip kendi doğruları, istemleri yolunda bir şeylerin değiştirilmesi beklentilerini yitirmemişler. Sandıktaki oyları ile kendi beklentileri, en anlamlısı da bir şeylerin değiştirilebileceği inancı tazelenmiş gibime geliyor. Ukalalık gibi görmeyin, beni bağışlayın ama dipten gelen dalganın kokusunu alıyor gibiyim.. Üstelik gazeteciliğe profesyonel olarak başladığım 1966’lı yılların, gençliğin de kattığı iyimserlik coşkusundan çok uzaktayız...
1968’leri ruhunu bugünün oy kullanacak çoğunluğu hiç duyumsamadı. Olsa olsa meraklıları öğrenebildikleri kadarıyla öğrendiler. 15-16 Haziranların güçlü haklarına sahip çıkma patlamasını da öyle. 1970 askeri darbesinin gerçeğinde ilk anlamlı kökten kırılmayı sağlamasından, hele de 1980 askeri darbesi ile yürürlüğe sokulmuş yasaklar düzenleri de çok uzakta. Gerçeğinde Demokrat Parti’nin güçlü sivil darbe operasyonu, sonrası gelgitli 1980’e kadar uzanan daha etkin, daha uzun sivil darbe iktidarlarının yaşattıklarını da çorba gibi algılayamadan uzaktan duyumları ile yaşadılar.
1980’in eseri yasaklı düzenin “Özalizm ile gelen sivil darbe yönetiminin işçiler başta tüm üretenleri ağır ezmesinin sonucu yaşanan büyük Zonguldak direnişinin toplumsal kazanımlarını bile anlamlı değerlendirebilecekler bile çok azınlıkta kaldılar.” Zonguldak direnişi sayesinde ciddi ölçeklerde sarılmış yaraların, giderilmiş toplumsal kayıpların sonrasında, 2002 ile başlayan toplumsal kayıpların, hakların dibe vurmasının sonu gelecek gibi değilken...
Ülkemizin Cumhurbaşkanı Erdoğan hiç değişmeden, önce Fetullah Gülen ile seçim ittifakı, 15 Temmuz iç darbe operasyonu sonrası “Gülen Hoca” kimliğinin “FETÖ”ye dönüşmesi sonrası yaşanılanların içinde, “Mağduriyetler” siyasetleriyle her seferinde çapraşık, iç ve dış odaklı çok değişken dengelerde... Bugünlere gelindi. Doğrusu olanlar üzerinde yazılan senaryolar, kamuoyu güdülenmelerinde denenmemiş yolyordam yok.. Bazen bir iddialı birinci ağızlardan iktidar erki adına söylenenlerin, yılları, ayları unutun, günlere yayılmış olarak bile bir “Ak” bir “Kara” olması hiç de sürpriz olmuyor. En acısı göreceli özgür habercilik yapılabilen kanallardan görselleri ile kanıtlanıyor olsa da utanan, umursayan çıkmıyor. Ar damarlarının çatladığı bir gözler önünde siyaset dönemini yaşıyoruz.
Süleyman Demirel’in kara mizah konusu olmuş “Dün dündür, bugün bugündür” söylemini ayıpladığımız yıllarda yaşadıklarımız ne kadar da hafifmiş. Şimdilerde utanmaya kalkışanı bile yok. İşte dipten gelen dalganın şiddetinin ölçüsü tam da bu yaşadıklarımız...
(Cumhuriyet)