28 Aralık 2021 Salı

KISA KISA GÜNDEM (28 ARALIK 2021)

 


1) Bingöl'de radikal islamcı grup polislere saldırdı.(YENİÇAĞ)

Bingöl'de polis, radikal İslamcı bir örgüte yakın olduğu öne sürülen Tevhid Kitabevi'ne baskın düzenledi. Kitabevinin kapatılmasına karşı çıkan bir grup ile polis arasında çatışma çıktı.
Radikal İslamcı bir örgüte yakın olduğu iddia edilen kitabevinin medrese olarak da kullanıldığı öne sürüldü.



2)BDDK'dan ekonomistler hakkında suç duyurusu! İşte 26 kişilik liste(Yeniçağ)


"Sosyal medya ve yayın organları üzerinden kur hareketlerini manipüle etmeye yönelik paylaşımları dolayısıyla aşağıdaki Twitter hesapları ve kişiler hakkında Kurumumuz, Bankacılık Kanununun 74. maddesi kapsamında suç duyurusunda bulunmuştur."









3)Turkovac aşısıyla ilgili şok iddia: AKP 90 milyon nüfuslu Türkiye’nin sağlığı ile oynadı.(Yeniçağ)

Turkovac'a 'acil kullanım onayı'nı Sağlık Bakanlığı'na bağlı kurumun verdiği ortaya çıktı! Yerli aşı 'Turkovac'ın acil kullanım onayı alması, Türkiye'de heyecanla karşılanmış ve sosyal medyada gündem olmuştu. Milyonlarca insanın uluslararası bir kurum tarafından verildiğini sandığı acil kullanım onayı hakkında şoke eden bir gerçek ortaya çıktı. Profesör Doktor Ahmet Saltık'ın yayımladığı bilgi notu ile ortaya çıkan gerçek, milyonlarca insanın kafasını karıştırdı.Türkiye gündeminin kurgulu ağır ekonomik bunalımla işgal edildiği bir ortamda, AKP iktidarının bir gündem oyununa başvuracağını bekliyorduk. Ancak konu, 90 milyon nüfuslu Türkiye’nin sağlığı ile SALGIN ORTASINDA KUMAR OYNAMAK olmamalı idi, asla! Sağlık Bakanlığı, TURKOVAC adlı aşı geliştirme çabasıyla ilgili tüm bilimsel verileri, bilimsel değerlendirme kurulunu, değerlendirme yöntemlerini ve de en önemlisi hangi ülkelerde kaç on bin gönüllüde Evre (Faz) 3 çalışması yaptığını, sonuçlar yayınlandı ise ilgili hakemli bilimsel makaleyi / makaleleri… derhal açıklamak zorundadır.

4)SEKA satıldı, kağıda yüzde 462 zam geldi.(Deniz Ayhan-SÖZCÜ)

Özelleştirilen SEKA’nın fabrikaları ve arazilerinin yerine AVM’ler yapıldı. Türkiye kağıtta dışa bağımlı oldu.9 SEKA fabrikası kapanınca ithal kağıda son 15 yılda yüzde 462, son bir yılda ise yüzde 120 zam geldi.800 yerel gazete kapandı. Şimdi de kitap sektörü krize girdi, yayınevleri kapanmaya başladı. Yılbaşından bu yana gazete kâğıdı fiyatlarına yüzde 60, matbaa giderlerine yüzde 40, kitap kağıdına yüzde 60, birinci hamur kâğıda da yüzde 120 zam geldi.

5)Emre Sakçı’dan tarihi başarı(SÖZCÜ)

Milli yüzücümüz Emre Sakçı, Dünya Kısa Kulvar 50 metre kurbağalama kategorisinde dünya rekoru kırdı.
Gaziantep’te düzenlenen Türkiye Şehitkamil Arena Kulüpler Arası Kısa Kulvar Genç ve Açık Yaş Yüzme Şampiyonası’nda mücadele eden 24 yaşındaki Fenerbahçeli milli yüzücü Emre Sakçı, erkekler 50 metre kurbağalamada  24.95’lik derece elde ederek yarışı ilk sırada tamamladı ve bu derecesiyle 12 yıllık dünya rekorunu kırmayı başardı.

6)Biden 768 milyar dolarlık yeni silahlanma bütçesini imzaladı (SOL)

Söz konusu silahlanma bütçesi içerisinde "ulusal güvenlik programları ve istihbarat programları, askeri inşaatlar" da bulunuyor. Öte yandan Beyaz Saray'ın basın açıklamasına göre silahlanma pararsının 7 milyar doları AB sınırlarının silahlandırılması ve 300 milyon doları Ukrayna'ya "askeri yardım" için ayrıldı. 7 milyar dolarsa Hint-Pasifik bölgesindeki silahlanma için ayrıldı. Silahlanmaya ayrılan toplam bütçe ise 786 milyar doları buluyor.

7)Çiftçi ve esnafta Bağ-Kur krizi (Mustafa Çakır-Cumhuriyet)

Kendi nam ve hesabına çalışan esnaf ve çiftçilerin sosyal güvenlik işlemleri eski ismiyle Bağ-Kur’lu olanlar şimdi 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası’nın 4/b maddesi kapsamında bulunuyor. Çiftçiler de zorunlu tarım sigortalısı olarak tanımlanıyor. Primler ise asgari ücrete bağlı olarak artıyor. Bu kapsamda 2022 için yüzde 50 artan en düşük esnaf primi aylık 1234 liradan aylık 1726 liraya, çiftçinin ödeyeceği en düşük prim ise 1110 liradan 1668 liraya yükseldi. CHP Manisa Milletvekili Vehbi Bakırlıoğlu, yeni artışı değerlendirerek “Primlerin yüksekliği tarım kesimini sosyal güvenlik sisteminden uzaklaştırmaktadır” dedi. Bakırlıoğlu, bu durumun SGK istatistiklerinde de açıkça görüldüğünü, zorunlu tarım sigortası kapsamında aktif sigortalı olanların sayısının 2009’da 1 milyonun üzerinde iken 2021’de 530 bine düştüğüne dikkat çekti. Bakırlıoğlu, “Emekli, dul ve yetim maaşı alanların sayısı ise 377 binden 735 bine yükselmiştir. Tarım işçilerinde durum daha da vahimdir. 2009’da 178 bin olan tarım işçisi sayısı 2021’de 28 bine düşmüştür. Sosyal güvenlik sistemine yeni giriş neredeyse yok denecek kadar azdır. Çiftçilerin sigorta primlerine esas aylık kazancının 29 değil brüt asgari ücretin 15 günlük kazancı üzerinden alınmalıdır.”

8)CHP’li Gök ve Tanrıkulu, 10. yılında Uludere’de (Cumhuriyet)

CHP milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu ve Levent Gök, Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Roboski bölgesinde 10 yıl önce hava saldırısı sonucu hayatını kaybeden 34 kişinin mezarlarını ziyaret ederek aileleriyle görüştü. Tanrıkulu, “Mutlaka ama mutlaka bu acıyı dindireceğimiz bir adalet ortamını Türkiye'de sağlayacağız” dedi. Gök ise “Elbette iktidar değişecek ve bu olayı mutlaka adalet önüne getireceğiz” diye konuştu.CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve CHP Ankara Milletvekili Levent Gök, 10. yılında, Uludere’de yakınlarını kaybeden aileler ile bir araya geldi. Tanrıkulu ve Gök, hava saldırısında öldürülen 34 kişinin mezarları başında düzenlenen anma törenine katıldı.




27 Aralık 2021 Pazartesi

Tunus: Parlamenter demokrasinden tek adam rejimine - Arap Coğrafyasında Geçen Hafta / EVRENSEL

 

Tunus'ta 2011'de devrilen diktatörlüğün yerine kurulan parlamenter demokratik sistem, Cumhurbaşkanı Kays Said'in müdahaleleriyle yeniden bir "Tek adam rejimi"nin tesisine doğru gidiyor.

Tunus, Aralık 2010’da patlayan ve Zeynel Abidin bin Ali rejimin devrilmesiyle sonuçlanan halk hareketinin 11. yılını geride bıraktı. Üniversite mezunu seyyar satıcı Muhammed Buazizi yaşam şartlarını ve zabıtaların kendisine müdahalesini protesto etmek için bedeni ateşe verirken başta Tunus olmak üzere hemen hemen bütün Arap dünyasında halk hareketlerinin fitilini ateşlemiş oldu. Bin Ali diktatörlüğünün yıkılmasından sonra Tunus “parlamenter demokrasi”ye geçmiş ve 2014’te  yapılan anayasa değişiklikle yetkiyi; cumhurbaşkanından parlamentoda mevcut bulunan parti ve gruplarla kurulan hükümetlere devretmişti.

Aslında Tunus’a bin Ali diktatörlüğünü yıkan kıvılcımın yıl dönümü olduğu için zaten varılan noktayı değerlendirmek elzemdi. Lakin Cumhurbaşkanı Kays Said’in, yıl dönümüne denk düşen ve ülkenin içinde bulunduğu durumun bir yansıması olan adımları, değerlendirmeyi bir zorunluluk haline getirdi.

KAYS SAİD VE TEK ADAM REJİMİNİN TESİSİ

Bağımsız aday olarak girdiği seçimi Ekim 2019’da ikinci turda kazanan Anayasa Profesörü  Kays Said’in son attığı adımlara gelmeden önce, seçilmesinden bu yana aldığı kararları hatırlayalım:

1. Ülkenin bağımsızlık günü olan 25 Temmuz’da, Başbakan Hişam Meşişi ve İslamcı Ennah da partisi destekli hükümetini görevden aldı. Meclisi askıya alan ve milletvekili dokunulmazlıklarını da kaldıran Said’in “yolsuzlukla” mücadele gerekçesiyle başsavcılık görevini de üstleneceğini açıkladı ve ülkeyi atayacağı başbakanla birlikte yöneteceğini duyurdu. Ama al Kuds al Arabi gazetesinin başyazısında da belirtildiği üzere Said ve onu destekleyen güçlerin bu adımı atmasının sebebi yolsuzlukla mücadele değil; Ocak 2021’de ekonomik zorluklar, polis baskısı ve kovid-19 pandemisi üzerine yapılan halk protestolarından duyduğu rahatsızlıktı.

2. Başbakan atamadan önce, 22 Eylül’de, anayasanın çoğu maddesini askıya aldığını, yasama ve yürütme yetkilerini tek başına üstlendiğini, anayasaya uygunluk denetleme organını kaldırdığını ve sistemde değişiklik içeren taslaklar hazırladığını açıkladı. Arap Araştırma ve Politika Çalışmaları Merkezi bu adımı “Darbenin tamamlanması” olarak niteledi.

3. Eylül ayının sonunda yayımladığı bir kararnameyle yeni hükümeti kurmak için Profesör Necla Buden Ramazan’ı başbakan olarak görevlendirdi. Atanan ismin kadın olması, uluslararası sermeyenin en önemli kurumlarından biri olan Dünya Bankası’ndaki görevini gölgeleyerek aslında “Tek Adam Rejiminin” sermaye yanlısı neoliberal karakteri saklanmaya çalışıldı.

4. Cumhurbaşkanını ve uygulamalarını eleştirmek fiili olarak suç haline geldi. Kays Said bu konuyla ilgili olarak mahkemelere bizzat talimat verdi. En son Tunus mahkemesi, eski Cumhurbaşkanı Munsif Marzuki’yi devletin güvenliğine saldırmak suçundan gıyaben dört yıl hapis cezasına çarptırdı. Ama hapsedilen ve yargılananlar arasında milletvekilleri sosyal medya kullanıcıları ve daha birçok kesim mevcut. Bu yüzden al Araby al Cedid gazetesinde yer alan manşet haberinin, “Tunus: Kays Said’e karşı çıkmak suçtur” başlığı tam da durumu ifade ediyor.

NEDEN BU NOKTAYA GELİNDİ?

Halk hareketi sonrası Tunus; Arap dünyasında ve süreci izleyenlerce diktatörlüğün yıkılmasından sonra demokrasiyi tesis etmede attığı adımlarla diğer ülkelere nazaran hep ayrı bir yere sahip oldu. Lakin birçok ülkede eski rejimlerin yeni dinamiklerle yeniden inşası Tunus’unda kaçınamadığı bir son oldu. Varılan aşamanın nedenlerinin iki noktada özetlemek mümkün.

Birincisi; halk hareketlerinin diktatörlüğü devirdiği hemen bütün ülkelerde ordu bazen doğrudan bazen dolaylı olarak totaliter rejimleri yeniden inşasında ciddi bir rol oynadı. Tunus’ta da seçimlere bağımsız giren ve parlamentoda herhangi bir varlığı bulunmayan Kays Said’in arkasında duran en önemli güç ordu oldu. Lakin Tek Adam Rejiminin tesis edildiği Tunus’ta demokratik sos ihmal edilmedi. Said’in politikalarının en önemli destekçilerinden bir olan BAE’de yayınlanan al Araby al Cedid gazetesinden Muhammed Sait İdris, önümüzdeki ocak ayında başlayacak ve mart ayına kadar sürecek “Halk İstişareleri” adıyla düzenlenecek toplantıları; tüm halk güçlerinin katılacağı “geniş bir ulusal diyalog” çalışması olarak nitelendirdi.

İkincisi; diktatörlükleri yıkan halk hareketleri ve örgütlü kesimler, halkçı bir rejim kurmada billurlaşmış program ve hedefler etrafında güçlü bir şekilde toplanamadı veya süreç içerisinde yaşanan kafa karışıklıkları ve bölünmeler nedeniyle gerici güçlere hamle yapma alanı açtı. Tunus’ta demokratik sürecin en önemli dinamiklerinden biri olan Halk Cephesi’nin yaşadığı bölünmeler bunun en önemli örneklerinden biriydi.

                                                                                 ***

MARZUKİ VE SAİD: KİM KİMİ YARGILIYOR? - al Kuds al Arabi(BAŞ YAZI)

Geçen ay, Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said, selefi Munsif Marzuki’ye karşı “Vatana ihanet” ve “Dış devlet güvenliğine saldırı” dahil ciddi bir suçlama kampanyası başlattı. Diplomatik pasaportunu  geri alacağına söz verdi. Adalet Bakanından kovuşturmasını talep etti.  Bu nedenle yargı mekanizması, Said’in doğrudan müdahalesiyle harekete geçti. Ayrıca uluslararası bir celp çıkarma sözü verdi. Bu hikayenin ilk bölümü, geçen Çarşamba, Tunus Asliye Mahkemesi’nin gıyaben Marzuki’yi “acil infaz izniyle dört yıl” hapse mahkum eden bir karar vermesiyle sona erdi.

Bu tehlikeli olay, siyasi açıdan iki cumhurbaşkanı arasında bir karşılaştırma yapmayı gerektirmektedir.

Marzuki, otoriter bir rejime karşı, rejimin başkanı Zeynel Abidin bin Ali’nin Suudi Arabistan’a kaçmasına yol açan halk devriminin bir sonucu olarak geldi. Tunusluların yeni bir demokratik ve sivil tarihe başladıkları bir siyasi sistemin ortaya çıkışıyla kendisini “laik solcu” olarak tanımlayan, diktatörlük karşıtı ünlü siyasi aktivist ve insan hakları savunucusu

Munsif Marzuki ülkenin cumhurbaşkanı seçildi. Marzuki’nin bıraktığı izlerden biri, cumhurbaşkanlığını demokratik bir şekilde başlamış ve bittirmiş olması. 2014 yılında cumhurbaşkanlığı görevini Baci Kaid Essibsi’ye devretti ve Kartaca’daki başkanlık sarayından çıkıp evine yerleşti. Böylece Tunus’ta seçilen ve ardından demokratik bir şekilde iktidarı devreden ilk cumhurbaşkanı oldu.

Kays Said, yolsuzlukla mücadele sözü verdiği, muhafazakar ve popülist bir toplumsal gündemle 2019 yılında iktidara geldi. Liberal iş adamı Nebil Karvi’ye karşı ılımlı İslamcı Ennahda partisinin kendisini desteklemesi ve tercih etmesi buna izin verdi. Said, anayasaya saygılı, emekli bir üniversite anayasa hukuku profesörüydü. Bununla birlikte, Ocak 2021’de ekonomik zorluklar, polis baskısı ve koronavirüs pandemisi üzerine yapılan halk protestolarının ardından Said, kendi deyimiyle “olağanüstü” önlemlere başvurdu. Başbakan Hişam el Meşişi’yi görevden aldı ve parlamentonun faaliyetlerini askıya aldı. Pratikte gücü mutlak şekilde elinde topladı. Yani Said, pratikte yeminini bozmuş, Tunus ordusunu siyasete bulaştırmış ve cumhurbaşkanından bağımsız bir şahsiyete sahip bir hükümetin varlığını engellemiştir. Parlamento tarafından hesap sorulması olanaklarını durdurdu ve şu anda yargının bağımsızlığını ortadan kaldırmaya hazırlanıyor.

Tunus cumhurbaşkanı, siyasi ve sendikal sisteme karşı askeri ve güvenlik güçlerini kullanarak başarılı bir diktatörlük projesine dönüştü. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün yakın tarihli bir raporda açıkladığı üzere kendisine yönelik yapılan eleştiriler; seçilmiş parlamenterler de dahil olmak üzere Tunusluların “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla askeri ve sivil mahkemelerde tutuklanması ve yargılanması için bir neden haline geldi. Bu, Said’in yalnızca siyasi sorumluluğuna yönelik değil; onun bir kişi olarak eleştirilmesi de tutuklama, yargılama ve baskı için bir sebep haline geldi.

Tunus ordusunun darbeye destek bağlamında müdahalesi, Said’in atadığı hükümetin emirlerini yerine getirecek bir aygıta dönüşmesi, Tunus siyasi sınıfında ortaya çıkan zafiyet ve Meclisin kapanmaya devam etmesinden sonra “Darbeye karşı vatandaşlar” şeklindeki halk hareketinin büyümesi ise Said’in doğrudan saldırılarına maruz kalan Tunus yargısının bağımsızlığını ve halkını koruma konusunda hâlâ umut olduğunu gösteriyor.

Ülkeyi ve insanları koruyan demokratik bir sistem için Tunusluların özgürlük, haysiyet ve hakkın meşalesini hâlâ taşıyorlar.

                                                                         ***

TUNUS YOL HARİTASI İÇİN ZOR BİR SINAV-Muhammed Sait İdris-al Halic

Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said tarafından yayımlanan yeni kararlar dizisi, 25 Temmuz’da parlamenter deneyimi donduran üç ünlü kararını yayınlamasından bu yana Tunus’taki siyasi bölünmeyi daha da şiddetlendirdi. İhvan’ın Ennahda Hareketi’nin müttefiki Hişam el Meşişi hükümetinin görevden alınmasından sonra, sadece kendisine karşı sorumlu olacak bir hükümetin yardımıyla yürütme yetkisini kendi elinde toplandı.

Tunus Cumhurbaşkanı 13 Aralık’ta, temmuz kararlarından bu yana beklenen “yol haritası” olarak kabul edilebilecek şeyi açıkladı. Önümüzdeki yılın temmuz ayında anayasa referandumu düzenleyeceğini ve yeni anayasaya göre yasama seçimlerinin yine 2022’de, Tunus devriminin patlak vermesinin yıl dönümü olan 17 Aralık’ta yapılacağını duyurdu.

Cumhurbaşkanı, yeni anayasayı hazırlamak için bir uzmanlar komitesi kuracağını ve ocak ayından itibaren “Halk istişareleri” düzenleneceğini açıkladı. Amacı, her bölgedeki Tunus halkından doğrudan istişareler toplamak ve bu istişarelerin 20 Mart’ta sona ermesi şartıyla yeni anayasa taslağının temelini oluşturmak. Başka bir deyişle, bu istişareler, tüm bölgelerdeki halk güçlerinin katılacağı “geniş bir ulusal diyalog” olacak. “Tunus devletine ve halkına karşı suç işleyen herkesi” yargılama niyetini doğrulamayı da unutmadı. Ayrıca yargıyı “am tarafsızlık çerçevesinde işlevini yerine getirmeye” çağırdı.

Tunus cumhurbaşkanı, bu yol haritasıyla istediği siyasi yönün belirsizliğe son vermiş olacak. 29 Eylül’de Cumhurbaşkanı Said, Tunus hükümetinin başına Akademisyen Dr. Necla Buden Ramazan’ı atadı. Bu, Tunus’ta ve birçok uluslararası forumda, özellikle de Tunus’un taleplerini finansal olarak karşılamak için devletin yönetimini devralacak bir hükümetin atanması için finansman forumlarında tekrarlanan bir talepti. Tunus Cumhurbaşkanı bu yeni kararlarla “reform gündemini” ya da umut edilen “yol haritasını” tamamlamış olacak. Ancak bu eğilim, Said’in eylemlerinden etkilenen tarafların tutumlarını etkilemedi. Parlamentoyu dondurduğu ve tüm üyelerinin dokunulmazlıklarını kaldırdığı için kendisine yürütme yetkisini kullanma hakkı verdi. Bu yol haritasında siyasi partilerin ve güçlerin pozisyonları memnuniyet, ihtiyat ve mutlak ret arasında farklılık gösterdi.

Tunus Cumhurbaşkanının kararları konusundaki bölünmenin özü; parlamenter sistem yerine bin Ali rejimine benzer yeni bir “otoriter” döneme yeniden dönme korkusuyla ilgili. 2011 Halk Devriminden sonra Tunus’ta yeniden otoriterliğe dönüş korkusu nedeniyle 2014 anayasasını hazırlayan yeni yasa koyucular, Cumhurbaşkanı’nın hükümet sistemindeki rolünü daha da daraltılarak yetkiyi parlamento tarafından kurulan hükümete verildi. Said’in Tunus’un on yıllık devrimi boyunca yaşadığı başarısızlık, bozulma ve yozlaşmanın nedeni olarak gördüğü şey budur. Üç güç arasında bir denge kuran, Cumhurbaşkanı’nın konumunu eski haline getiren ve siyasi sistemdeki yolsuzluğun yayılmasını önleyen yeni bir anayasa taslağı hazırlayarak da bundan kaçınmak istiyor.

Kararlarına ve iyi yol haritasına karşı çıkan güçler, cumhurbaşkanının kendi lehine yeni, dengesiz bir anayasa dayatacağından ve siyasi sistemi parlamenter sistemden başkanlık sistemine dönüştürerek yeni oluşan Tunus demokratik deneyimine gölge düşüreceğinden korkuyor.

                                                                                 ***

TUNUS: KAYS SAİD’E KARŞI ÇIKMAK SUÇ-Al Araby al Cedid

Tunuslular, 11 yıl önce patlak veren tiranlığa ve otokrasiye karşı devrimlerinin hatırasını bugünlerde hatırlarken, Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said, ülkeyi bu tarihten önceye döndürmek ve bu devrimin elde ettiği her demokratik başarıyı yok etmekte ısrar ediyor.

Said, bütün devlet kurumları üzerindeki hakimiyetini sıkılaştırarak ve onları kendi siyasi projesine hizmet edecek şekilde dizayn ederek demokratik kazanımlara, siyasi sisteme ve anayasaya karşı darbesini pekiştirmek için her gün büyük çaba harcıyor. Hatta yargıyı, kendisine muhalif olanları veya onu eleştirmeye cesaret edenleri yargılamak için bile kullandı.  Said’in geçen 25 Temmuz’dan bu yana devam eden uygulamalarında görüldüğü gibi, ülkeyi baskı, yıldırma ve diktatörlük meydanına geri döndürdü.

Eski Tunus Cumhurbaşkanı Munsif Marzuki’ye verilen dört yıllık hapis cezası, devrimin getirdiği ve Said’in baltalamak istediği anayasa tarafından güvence altına alınan hak ve özgürlükler sisteminin ortadan kaldırmanın kanıtlarından başka bir şey değil.

İnsan Hakları İzleme Örgütü bir raporunda bunu belirtti. Örgüt, Tunus makamlarının Cumhurbaşkanı Kais Said ve diğer yetkililere yönelik kamuoyu eleştirileri nedeniyle vatandaşları askeri ve sivil mahkemelerde yargıladığını ve hapse attığını söyledi. Bu kişilerin arasında, milletvekilleri ve sosyal medya kullanıcıları da var. Geçen 25 Temmuz’dan bu yana istisnai yetkiler üstlenmesini darbe olarak nitelendirenlere karşı Cumhuriyet Savcılığı, Tunus devriminden önce çıkarılan baskıcı yasaları kullanıyor.

Çarşamba günü, Tunus’taki Asliye Mahkemesi, Tunus dışında olan Marzuki hakkında gıyaben bir ön karar verdi ve onu “Acil infaz isteğiyle dört yıl” hapse mahkum etti. Mahkemenin irtibat bürosuna gönderilen bir raporda, kararın Marzuki’nin yabancı devlet ajanları ile kasıtlı olarak bağlantı kurma amacında olduğu ve  bunun sonuçlarının ülkenin diplomatik durumuna zarar vermek olan devlet güvenliğine saldırmakla” nedeniyle verildiği belirtildi.

Son dönemde, Said karşıtlarını hedef alan ve milletvekilleri, blog yazarları ve insan hakları savunucularını içeren, aralarında askeri yargılamalar, seyahat yasakları ve sayısız kısıtlamalar bulunan davalar oldu.

Örneğin, al Zeytuna TV’de çalışan Gazeteci Amer Ayyad, “Hassad 24” programının bir bölümünden sonra “Devlet otoritesini değiştirmeyi amaçlayan komplo” suçlamasıyla 3 Ekim’de tutuklandı. Bunun nedeni programında okuduğu ve Cumhurbaşkanının kararlarını eleştirdiği bir şiirdi.

7 Ekim’de polis, 25 Temmuz ile 6 Ekim arasında yayınladığı ve Cumhurbaşkanının adımlarını “darbe” olarak nitelendirdiği yazıları nedeniyle eylemci Salim el Cabali tutuklandı. Tunus Askeri Mahkemesi Cumhuriyet Savcılığı, temmuz ayında Facebook’ta yaptığı ve cumhurbaşkanına ve orduya hakaret ettiği iddiasıyla “Emel ve Eylem Hareketi” lideri ve Milletvekili Yasin Ayari’yi de suçladı.

Arap Coğrafyasında Geçen Hafta / EVRENSEL

Angelina Jolie bacımla fotoğraf çektirdiler - Barış Terkoğlu / CUMHURİYET


 

Bir değil, iki değil...

İçişleri Bakanı hep aynı göndermeyi yapıyor. Geçen çarşamba mikrofonu eline aldı. “Angelina Jolie fotoğrafı ile göç meselesini dünyada çözmeye çalıştılar” dedi. Geçen ay da “Birileri gibi Angelina Jolie fotoğrafı üzerinden sadece ‘mış gibi yapıyor’ olmadık” diye çıkış yapmıştı.

Evet, göç işleriyle İçişleri Bakanlığı ilgileniyor. Yani konu Soylu’nun alanı. Ama Jolie ile fotoğraf çektirenler kendisinden uzakta değil.

BATI-AKP ORTAKLIĞI

Neden mi?

Gazetemizin yazarı Mehmet Ali Güller, bir göç kitabı yazdı. “Tampon Ülke” isimli eser, göç sorununu, emperyalist devletler ile birlikte Esad’ı devirmek için kolları sıvayan AKP hükümetinin yarattığını ortaya koyuyor.

Esad devrilmedi. Savaş uzadıkça ülkesini terk edenler milyonlara ulaştı. Batı parasını verip Türkiye’yi göçmen deposu yaptı. Bunu resmi anlaşmaya da bağladı.

Güller’in kitabı, dönemin Başbakanı Binali Yıldırım’ın 24 Kasım 2016’daki sözlerini aktarıyor:

“Düşünün, Türkiye olmasa ne olacak? Bütün bu Ortadoğu’dan, kargaşanın, savaşın yaşandığı bölgelerden akın akın mülteciler Avrupa’yı istila edecek ve çok büyük bir sorunla yaşamak zorunda kalacaklar.”

Bu kadar değil...

Kitaptan aktaralım, Erdoğan da aynı fikirde:

“Bugün Avrupa ülkeleri hâlâ huzur içinde yaşıyor olmalarını, Türkiye’nin 4 milyon sığınmacıyı kendi topraklarında misafir etmesine borçludur.”

AKP’nin resmen kabul ettiği bu “işbirliği”nde, Batı finansmanıyla, AKP Türkiye’yi “tampon ülke” yaptı. Güller, Suriye ve Afganistan örneklerini sorguladıktan sonra şunu söylüyor:

“Sadece bu iki örnek bile, Türkiye açısından göç meselesinin sıradan bir mazlumlara kapı açma olayı olmadığını, ‘emperyalist bir göç stratejisi’ ile karşı karşıya olduğumuzu göstermeye yetmektedir.”

Kısacası göç meselesinde Angelina Jolie, AKP ile Batı’nın “emperyalist” uzlaşmasının vitrinini temsil ediyor.

ERDOĞAN-JOLİE BULUŞMASI

Soylu unutmuş olabilir mi? Belki de farkında. Çünkü Jolie ile fotoğraf çektirenler AKP’liler. Hatta bizzat Erdoğan’ın kendisi.  Hollywood yıldızı Jolie, Birleşmiş Milletler (BM) İyi Niyet Elçisi’ydi. Bu nedenle göçmenler konusunda sık sık vitrine çıkıyordu. İlk kez 17 Haziran 2011’de Hatay’a geldi. Çadır kentleri ziyaret etti. Göç meselesi o günlerde başlangıç seviyesindeydi. Jolie’nin ziyaretleri sürdü. Bir yıl sonra, 13 Eylül 2012’de bu kez Gaziantep’e geldi. Ardından 19 Haziran 2015’te Mardin’de görüldü.

Jolie’nin her ziyaretinde göçmen sayısı kat be kat artıyor, on binlerden milyonlara çıkıyordu. O da göçmenlerin Avrupa’ya gitmesine engel olan Türkiye’nin “fedakârlıklarını” övdükçe övüyordu!

O günlerde Soylu, İçişleri Bakanı değildi. Ama partisi iktidardaydı. Yol arkadaşları yönetimdeydi. Erdoğan önce başbakan, sonra cumhurbaşkanıydı. Soylu’nun göndermesinde hedef aldığı gibi, Jolie’yi karşılayan, ağırlayan ve fotoğraf çektiren devlet erkânının arasında o da vardı.

2012 yılındaki ziyaretini, Milliyet gazetesi şöyle aktarmış:

“Angelina Jolie, Ankara’da İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin ve Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay tarafından kabul edildikten sonra Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le görüştü. Abdullah Gül, Angelina Jolie’yi, ‘İnsanlık için ilham kaynağısınız’ diyerek övdü.”

2015 ziyaretinde ise Erdoğan cumhurbaşkanıydı. Erdoğan ve Jolie, Mardin’de buluştu. Yine fotoğraflar çekildi. Hükümet medyasında Erdoğan ile Jolie’nin bayramı vardı.

Öyle ki...

Jolie ile Erdoğan’ın çektirdiği fotoğraf başka açılardan da olay oldu. Jolie, Erdoğan’ın gözlerinin içine bakarken Erdoğan da ona gülümsüyordu. İktidar gururluydu. Medya, ilahiyatçı diye tanıtılan Zeynep Belgeli’nin fotoğrafa yaptığı yorum üzerinden buluşmayı haberleştirdi:

“Bak bak kadına, yiyecek gibi bakıyor. Nedir bu ecnebi kadınlardan çektiğimiz. Reis’i gören bayılıyor.” (Posta, 20 Haziran 2015)

JOLİE MUHALEFETİN HEDEFİNDE

İşin ilginci, muhalefet o buluşmaları hep hedef tahtasına oturttu. Göçmen artışını Erdoğan’ın Suriye politikasının sonucu olarak gören muhalefetin eleştirilerinden, Angelina Jolie fotoğrafları da nasibini aldı.

Dönemin CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, 15 Eylül 2012’de şunları söyleyecekti:  

“Dış politikada Hollywood yıldızlarından medet umuyor. Angelina Jolie ile Suriye politikası dünya kamuoyuna sempatik gösterilmek isteniyor. Tavsiyem; Angelina Jolie yetmez, Brad Pitt’i de getirsinler. Bir de ondan destek almaya çalışsınlar.”

Eski muhalif, MHP lideri Devlet Bahçeli ise daha sert konuştu:

“İyi niyet elçisi rumuzlu meşhur görevliler, yabancı ajanlar, teröristler, bölücüler Türkiye’de adeta cirit atmaktadır ve AKP iktidarı da şuursuzca olan biteni izlemektedir.”

En manidar eleştiriyi ise 25 Haziran 2015’te Uykusuz Dergisi yaptı. Erdoğan ile Jolie’nin fotoğrafını kapağına taşıyan dergi, bir Türkün ağzından “Bi bize şöyle gülümsemedin ya, aşkolsun” diyecekti.

JOLİE GÖRÜNMEZ OLDU

Partisine mi gönderme yapıyor, içerde birilerine mi mesaj veriyor bilinmez. Soylu’nun hedefindeki “Jolie ile fotoğraf çektirenler” iktidarın içinden çıktı. Erdoğan’dan Fuat Oktay’a, Gül’den Atalay’a... AKP iktidarı değişik zamanlarda hep Jolie ile fotoğraf çektirdi. Jolie, AKP’nin Batı ile Esad’ı devirme hayalinin vitriniydi. Aradaki köprüler yıkılıp mesele içinden çıkılmaz hale gelince, Jolie de ortalıkta görünmez oldu.

Üstelik, AKP’nin Jolie sevdası aslında çok da eskiye dayanıyor. Sabah gazetesi, 5 Ocak 2006’daki haberinde eski muhabbeti şöyle anlatıyor:

“Angelina Jolie, ‘Medeniyetler İttifakında Kadının Rolü’ konulu konferansa davet edildi. Gelirse Emine Erdoğan’la yemekte buluşacak.”


Filmi sonuna kadar izledi mi? Yoksa afişteki resme bakıp mı karar verdi? Soylu, Angelina Jolie’nin Suriye filmine iyi bakarsa, tanıdık çok oyuncu görecek!

Barış Terkoğlu / CUMHURİYET



KISA KISA GÜNDEM (27 ARALIK 2021)



1)İçki ve sigaraya bandrol zammı (Erdoğan Süzer-Sözcü)

Yerli ve milli sloganıyla önce Berat Albayrak'ın arkadaşı Halil İbrahim Danışmaz'a, ardından da şehir hastanelerini işleten CCN Grup'a devredilen içki ve sigara bandrollerine yıl başında yeni bir zam daha geleceği bildirildi.Bandrol üretim yetkisi 2020 yılının sonlarında ihale bile düzenlenmeden Danışmaz'ın şirketi DNS'ye devredildikten hemen sonra bandrol fiyatlarına yüzde 100 ila yüzde 400 oranlarında zam yapılmış, bu sayede firmaya büyük miktarda kaynak aktarılmıştı. Bundan hemen 3 ay sonra 2021 yılı başında bandrole yüzde 25 zam daha yapıldı. Darphane ve Damga Matbaasının 2022 yılı başından itibaren ise bandrol fiyatlarına bu sefer yüzde 40 ile yüzde 50 oranında zam yapmak için hazırlık yürüttüğü öğrenildi.(18 liralık sigaraya 1.5 TL zam gelecek) İçki ve sigaranın maktu ÖTV tutarları her 6 ayda bir Yİ-ÜFE oranında artırılıyor. İktidar geçen temmuz ayında oluşan yüzde 22.04'lük zammı enflasyonla mücadele gerekçesiyle uygulamamıştı. Temmuz'dan bu yana 5 ayda Yİ-ÜFE yüzde 23.77 oldu. 6 aylık Yİ-ÜFE'nin yüzde 28 olması ve zammın yansıtılması durumunda birçok sigarada maktu ÖTV tutarı nispi ÖTV'yi geçecek ve örneğin 18 liralık sigaralara 1.5 liralık ÖTV zammı yapılması zorunlu hale gelecek.

2)Hülya Avşar'dan sonra şimdi de Ahmet Özhan: Yarım ekmek yiyecekmişiz! (SOL)

Zenginler servetlerine servet katar, emekçilerse açlık ve yoksullukla mücadele ederken Hülya Avşar'ın "gerekirse simit yenecek" sözleri çok konuşulmuştu. Benzer bir açıklama da Sabah'a konuşan Ahmet Özhan'dan geldi. Özhan "Bugün içinde olduğumuz ekonomik döngüde gerekirse bir ekmek yerken bunu yarım ekmeğe düşüreceğiz" dedi. Kendisini "yumuşak huylu bir adam" diye niteleyen Özhan  "Ama biri dinime, milletime, devletime laf söylerse ağzını yırtarım" ifadesini kullandı.

3)'Belediye karakış desteği vermek istiyorsa sayaçları sökmekten vazgeçmeli' (SOL)

İzmir Bayraklı'da faturasını ödeyemeyen yurttaşların su sayaçlarının sökülmesine tepki gösteren Bayraklı Kadın Dayanışma Komitesi "Su en temel ihtiyaçtır. İzmir Büyükşehir Belediyesi pandemi şartlarında kış ortasında su faturasını ödeyemeyen halkın sayaçlarını sökmekten vazgeçmelidir" açıklamasını yaptı. Komiteden yapılan açıklamada "İzmir Büyükşehir Belediyesi kentin her yerini kara kış destek hattı ilanları ile doldurdu. ihtiyaç sahiplerine, kara kış destekleri kapsamında gıdadan barınmaya, giysiden ısınmaya kadar tüm temel ihtiyaçlar için 24,4 milyon liralık yardımda bulunulduğu söyleniyor. Ancak faturasını ödeyemeyen halkın su sayaçları sökülmeye devam ediyor. Belediye karakış desteği vermek istiyorsa kış ortasında vatandaşın sayaçlarını sökmekten vazgeçmelidir" denildi. Su faturasını ödeyemediği için sayacı sökülen Bayraklı Kadın Dayanışma Komitesi'nin bir üyesi de "Benim kocam aylardır işsiz. Ben iki çocuğuma bakabilmek için gece 12'lere kadar fabrikada mesaiye kalıyorum" diyerek tepkisini dile getirdi.

4)Atatürk'ün Ankara'ya gelişinin 102. yılı: Ankara halk önderliğidir.(Işık Kansu-Cumhuriyet)

Çürümüş tükenmişliği, sığıntılığı reddeden, yeniden yaratılış, doğuş, sıçrayıştır Ankara. Hitit güneşinde pişmiş karakılçık Anadolu buğdayıdır. Bağımsızlığı için inatla direnen bozkırın dirençli keçisidir.

Ankara, Hitit güneşinde pişmiş karakılçık Anadolu buğdayıdır.  
Ankara, sultan boyunduruğuna karşı direnişe çağıran Oğuz davuludur. Ankara, üreten, emekle oğullanan, kovanını yurt kılan balarısıdır. Ankara; kızılca günde seher ateşiyle uyanan Türkmen dayanışmasıdır. Ankara, sömürücünün ezinçli çizmesinin çiğnediği toprağını çarıkla kurtaran köylüdür. Ankara, bağımsızlığı için inatla direnen bozkırın dirençli keçisidir. Ankara, miskin ortaçağ yobazlığından sıyrılıp uygarca, insanca yaşamak isteyenlerin kalesidir. Ankara, çürümüş tükenmişliği, sığıntılığı reddeden yeniden yaratılış, doğuş, sıçrayış, diriliştir. Ankara, halk önderliğidir, halkçı yönetimdir, halkın ta kendisidir.

5)Altınordu Kulübünün kuruluşunun 98. yılı kutlandı.(Cumhuriyet)

Altınordu Kulübün kuruluşunun yıl dönümü nedeniyle Cumhuriyet Meydanı'nda tören düzenlendi. Altınordu Spor Kulübü Derneği​​​​​​​ Başkanı Sinan Bezircilioğlu, "Altınordu Spor Kulübü herhangi bir kulüp değildir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulan ilk kulübüdür." dedi. 
Kulübün kuruluşunun yıl dönümü nedeniyle Cumhuriyet Meydanı'nda düzenlenen törende konuşan Bezircilioğlu, Altınordu'nun kuruluşunun 98. yılını kutladıklarını hatırlatarak, “Koca çınarımızın 98. yılını kutluyoruz. Altınordu Spor Kulübü herhangi bir kulüp değildir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulan ilk kulübüdür. Bu kulübü kuran büyüklerimiz Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran devlet adamlarıdır. Hepsini minnetle anıyorum” dedi.

6)İşitme engelliler için emsal niteliğinde karar (Oktay EVSEN-BİRGÜN)

İşitme Engelliler ve Aileleri Derneği Başkan Yardımcısı Onur Cantimur, işitme cihazı ücretinin tamamını karşılamayan SGK’ye açtığı davayı kazandı. Mahkeme emsal niteliğinde bir karar vererek SGK’nin işitme cihazı ücretinin tamamını ödemesine hükmetti. İşitme engelli Cantimur, işitme cihazını 22 bin 500 TL’ye satın aldı. Ancak SGK cihaz ücretinin 10 bin 500 TL’sini karşılamadı. SGK’ye başvurarak cihaz için kendisinin ödemek zorunda kaldığı 10 bin 500 TL’lik ücretin iade edilmesini istediğini ama bu talebinin reddedildiğini de belirten Cantimur, bunun ardından da SGK’ye dava açtı. İstanbul 4’ncü idare Mahkemesi, “Dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle” davanın reddine karar verdi. Ancak, Cantimur pes etmeyerek bu kararı istinafa taşıdı. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi ise tüm işitme engelliler için emsal niteliğinde bir karar verdi. Mahkeme kararında “Davacı tarafından karşılanan 10 bin 500 TL cihaz bedelinin yasal faizi ile birlikte davalı idareden alınarak davacıya verilmesine” ifadeleri yer aldı.

7)İçişleri Bakanlığı, "terör" suçlamasıyla İBB'ye yönelik özel teftiş başlattı.(Evrensel)

İçişleri Bakanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesinde işbaşı yaptırılan bazı çalışanların "terör örgütleriyle iltisaklı" olduğu iddiasıyla özel teftiş başlattı.

İçişleri Bakanlığı'ndan konuyla ilgili yapılan açıklama şöyle: "İstanbul Büyükşehir Belediyesi, bağlı kuruluşları ve şirketlerinde işbaşı yaptırılan personelden; 455'inin PKK/KCK,  80'inin DHKP-C, 20'sinin MLKP, 2'sinin MKP,  ayrıca bazılarının FETÖ ve diğer terör örgütleriyle iltisaklı/irtibatlı olduğu yönünde ihbar, şikayet ve elde edilen tespitler üzerine, konunun tüm yönleriyle soruşturulması için Bakanlığımızca özel teftiş başlatılmıştır."

8)Son 24 saatte 20 bin 138 yeni vaka tespit edildi, 173 kişi yaşamını yitirdi.(Evrensel)


Türkiye'de son 24 saatte 351 bin 965 Kovid-19 testi yapıldı, 20 bin 138 yeni vaka tespit edildi, 173 kişi yaşamını yitirdi.

 

26 Aralık 2021 Pazar

KISA KISA GÜNDEM (26 ARALIK 2021)

 


1)Abdullah Avcı: Ceplerimiz dolu, harika bir 13 ay bitti.(SÖZCÜ) 

Ceplerimiz dolu. Harika bir 13 ay bitti. Trabzonspor, tarihi güzel anlar yaşıyor. Pozitif olarak destek olalım. 





2)5 zincir markete bir ceza daha(Yeniçağ)

İktidara yakın Yeni Şafak gazetesinde yer alan habere göre, Haksız Fiyat Değerlendirme Kurulu, cuma günü toplanarak yapılan denetimler ve vatandaş şikayetlerini masaya yatırdı. Yapılan denetimlerde beyaz peynir, kaşar peyniri, tavuk eti, tavuk kanadı, kırmızı et gibi ürünlerde yüzde 20’nin üzerinde fiyat artışları yaptığı tespit edildi. Haksız Fiyat Değerlendirme Kurulu haksız fahiş fiyat artışı yapan söz konusu satıcılara idari para cezası kesilmesine karar verdi. Bu kapsamda A101, Bim, Şok, CarrefourSa ile Metro marketlere idari para cezası uygulanacağı iddia edildi. Bu fırsatçılara, 14 bin 860 liradan, 143 bin 860 liraya kadar para cezası kesilmesi öngörülüyor.

3)Çift maaşlılara milyonlar akıttılar.(Hüseyin Şimşek-Birgün)

Sayıştay, Saray kadroları tarafından yönetilen Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme A.Ş. Denetim Raporu’nda kurumda yaşanan sorunları tek tek ortaya koydu. Çift maaş alan isimlere 2020’de 2 milyon TL’nin üzerinde ödeme yapıldığını da tespit eden Sayıştay, kanunsuz mesaileri, geçici görevlendirme adı altında yıllardır Saray’da çalıştırılan personeli ve dövizle borçlanarak oluşturulan uydu projesini de denetim raporuna taşıdı.
Türkiye Varlık Fonu’nun bünyesinde bulunan Türksat’ta yönetici kadrosu ise Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı (UAB) Sivil Havacılık Genel Müdür Yardımcısı Kemal Yüksek, Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi Başkanı Ali Taha Koç, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı İbrahim Kalın, Sağlık Bakanı Yardımcısı Şuayip Birinci, İbrahim Eren, UAB Bilgi İşlem Dairesi Başkanı İbrahim Kolcu, UAB Strateji Geliştirme Dairesi Başkanı Yunus Emre Ayözen ve UAB Alt Yapı Yatırımları Genel Müdürü Yalçın İyigün’den oluşuyor.

4)Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş: Korkumuzdan yeni araba alamıyoruz.(SÖZCÜ)

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, tepkiler nedeniyle halen eski başkan Mehmet Görmez'in makam aracını kullandığını belirterek "11 yaşındaki arabaya biniyorum. Geçenlerde bozuldu yolda kaldık, koruma arabasına geçmek zorunda kaldım. Korkumuzdan yeni araba alamıyoruz" dedi.



5)Kur korumalı TL mevduatı için Hayrettin Karaman da devreye girdi

Türk Lirası'ndaki değer kaybı ardından devreye sokulan ‘kur korumalı TL vadeli mevduat’ hesaplarına ilişkin İslamcılar arasındaki tartışmalar sürüyor. “Saray’ın fetvacısı” olarak anılan Hayrettin Karaman, “Faiz değil, hibe” dedi.




6) 60 yıl sonra yurda getirilen Kybele heykeli, yeni müzede sergilenecek.(BİRGÜN)

Afyonkarahisar'ın Çavdarlı köyünde 1964'te yol kazısında bulunup, yurt dışına kaçırılan ve bir müzayede satışı sırasında Türkiye'den yetkililerin devreye girmesi ile 60 yıl sonra yurda getirilen 'Kybele heykeli', ana vatanında inşaatı süren yeni müzede sergilenecek.


7)Dip taraması yıkım demek.(Gökay BAŞCAN-BİRGÜN)

Kirlilikle gündeme gelen Kocaeli Körfez’de yapılması planlanan Tüpraş İzmit Rafinerisi İskelesi Kapasite Artırımı ve Dip Tarama Projesi mahkeme tarafından iptal edildi. Mahkeme projenin yaratacağı tahribata dikkat çekti.





8)Depremzedelere '1 TL olacak' dedikleri arsaların metrekaresine 450 TL istediler.(SOL)

Elazığ Belediye Başkanı Şahin Şerifoğulları'nın, kentte 24 Ocak 2020'de yaşanan depremin ardından, depremzedelere 1 TL’den satacağını duyurduğu Abdullahpaşa mahallesindeki Hazine arazilerinin metrekaresi için depremzelerden 450 TL istendi. Bu parayı ödeyemeyeceğini belirten ve ailesiyle birlikte hâlâ  konteynerde yaşadığını söyleyen Sadık Bulmuş, “‘Başınızın çaresine bakın’ diyorlar, ‘Verin parayı, yapayım’ diyorlar. Verecek paramız yok" dedi. Depremzede Erhan Kaya ise “Eğer burada yapılmak istenen arsamızı elimizden almaksa açıkça çıksın desinler” diye konuştu. Elazığlı depremzedeler, 24 Ocak 2020'de meydana gelen 6,8 şiddetindeki depremde orta hasar alan evlerinin güçlendirme yerine kendilerine haber verilmeden yıkıldığını, şimdi ise kendilerinden 45 bin TL peşin ve ayda 8 bin taksitle 17 ay ödeme talep edildiği belirtti.



Bu sadece buzdağının görünen kısmı: Bin 360 çocuk istismara maruz bırakıldı-Dilara ŞİMŞEK / BİRGÜN

Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Dr. Ebru Yaşat Aksay’ın uzmanlık tezine göre son 11 yılda ortalama yaşı 13 olan 1360 çocuk cinsel istismara maruz bırakıldı. Yaşat Aksay, “Buzdağının görünen kısmı” dedi.


Çocuğa yönelik cinsel istismar vakaları her geçen yıl artıyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre 2014-2017 yılları arasında 7 bin 466’ı erkek, 51 bin 818’i kız olmak üzere toplam 59 bin 284 çocuğun cinsel istismara maruz kaldı.

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Çocuk Hakları Komisyonu’nun 2019 Raporu’na göre son 16 yılda 18 yaşın altında 440 bin çocuk doğum yaptı. Raporda, cinsel suçların yüzde 46’nın çocuklara karşı işlendiği belirtildi.

Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı’ndan Dr. Ebru Yaşat Aksay’ın hazırladığı uzmanlık tezi ise durumun vahametini ortaya koyuyor. Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalında 2010-2020 yılları arasında 11 yıllık süreçte cinsel istismar iddiası ile gönderilen ve hakkında rapor düzenlenen toplam çocuk sayısı 1360.

Danışmanlığını Prof. Dr. Halis Dokgöz’ün yaptığı Dr. Ebru Yaşat Aksay’ın uzmanlık tezi sadece Mersin’deki çocuk cinsel istismar verilerini ortaya koymakla kalmıyor Türkiye verilerini de tartışarak ortaya koyuyor.

ORTALAMA YAŞLARI 13

Uzmanlık tezinde yer alan veriler şöyle:

♦ Cinsel istismara uğrayan 1360 çocuktan 1102’si kız, 258’i erkek çocuğu.

♦ 0-18 yaş aralığındaki çocukların 889’u 15 yaş ve altında; ortalama yaşları 13.

♦ Cinsel istismar en sık (yüzde 63,5) ev ortamında gerçekleşti.

♦ Temmuz ayı ilk sırada olmak üzere ilkbahar ve yaz mevsimlerindeki aylarda cinsel istismar daha yaygın. Bunun sebebi ise okulların kapanması, sosyalleşme ve turizmin artması, tarım işçileri gibi mevsimlik işler için yaşanan sezonluk göçler.

bu-sadece-buzdaginin-gorunen-kismi-bin-360-cocuk-istismara-ugradi-959951-1.



253 ENSEST VAKASI

♦ Olguların yüzde 40,5’i, olaydan 1 aydan daha geç sürede şikâyetçi olarak tarafımızca muayene edildi.

♦ Olgulardaki ensest oranı yüzde 18,6. 253 ensest vakasından 156’sı çocuğun 2’nci ve 3’üncü dereceden kan bağı bulunan akrabaları, 64’ü öz baba, 31’i üvey baba.

♦ Bin 149 çocuk tanıdığı birisi tarafından istismar edildi.

♦ Cinsel istismar 36 çocukta gebelikle sonuçlandı.

SOSYAL MEDYADAN TANIŞILDI

♦ Cinsel istismar sonrası çocukların yüzde 52’sinde travma sonrası stres bozukluğu görüldü.

♦ Yaklaşık her 10 çocuktan biri sosyal medya üzerinden saldırganla tanışarak cinsel istismara maruz bırakıldı.

♦ 24 kız çocuğu fuhuşa sürüklendi.

♦ Çocukluk çağı evliliği ise 34 kız çocuğunda görüldü.

bu-sadece-buzdaginin-gorunen-kismi-bin-360-cocuk-istismara-ugradi-959950-1.
Dr. Ebru Yaşat Aksay - MEÜ Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı


Dr. Ebru Yaşat Aksay, verilerle ilgili şu değerlendirmede bulundu: “Bu sadece buzdağının görünen kısmı. Tezde yer alan rakamlar sadece Mersin Üniversitesi Hastanesine gelen ve sadece adli birime yansımış vakalar. 1360 çocuğun cinsel istismara maruz bırakıldığını söylüyoruz ama daha eklemediğimiz şüpheli vakalar da var. Çocukların savcılık ya da polis merkezlerindeki ifade tutanaklarını değerlendirdik. Çocuk çoğunlukla istismarı farketmiyor, korkuyor, akran zorbalığı yaşamamak için şikâyette bulunmuyor. 2010-2015 yılları arasında artma eğiliminde olan olguların dağılımı, 2016’da ilimizde açılan Çocuk İzlem Merkezi’in etkisiyle 2016-2020 yılları arasında kısmen azaldığını gösteriyor.” Prof. Dr. Halis Dokgöz ise ülkede çocuk cinsel istismarının ortaya konmasına yönelik yeterli çalışma olmadığını kaydetti: “Hem olguların hukuka yansımasında sıkıntılar hem de bölgesel değerlendirme ve istatistiksel yöntem farklılıkları olguların nesnel olarak ortaya konmasını engellemekte. Çocuk cinsel istismarı saptanması en zor ve çoğunlukla gizli kalan bir durum. Çocuğun cinsel istismarında bazen fiziksel ve genital muayenede, laboratuvar incelemesinde hiçbir bulgu saptayamayzsak bizim için çocuğun psikolog görüşmesi, çocuk psikiyatrisi tarafından değerlendirilmesi ve sosyal çalışmacılar tarafından yapılan sosyal inceleme değerlendirmesi çok önemli hale gelir. Bu şekilde değerlendirdiğimiz ve cinsel istismarı ortaya koyduğumuz yüzlerce vaka var. Ve bunların hepsi tıbbi açıdan delildir. Bu konuda mahkemelerimizde bazen psikiyatrik değerlendirmelerin yeterince göz önüne alınmadığını maalesef görebiliyoruz. Adli Tıp Uzmanları, psikiyatristler, sosyal çalışmacılar, güvenlik görevlileri ve hakim ve savcılarımızın multidisipliner ortak eğitimlerden geçmesi gerekmekte.”

***

Yalancılıkla suçlanacak korkusu

MEÜ Çocuk Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Fevziye Toros, birçok çocuğun istismarı açıklayamamasının nedenini şu sözlerle anlattı:
“İstismarcı çocukları tehdit etmiş olabilir, söylendiğinde, istismarcı genelde tanıdık kişiler olduğundan, ailede kaos çıkacağından korkabilirler, çocuk kendilerine inanılmayacağını düşünebilir. Eğer aileler çocuk ile güvenli bir ilişki kuramamış ise söylendiğinde tepki alacak ve yalancılıkla suçlanacağını düşünür ise kolay kolay aile ile paylaşamazlar. Özellikle son yıllarda arkadaşları veya öğretmenleri ile paylaşımların daha yaygın olduğunu duymaktayız.”

Çocuklarda cinsel istismar sonrası farklı ruhsal bulguların ortaya çıktığını dile getiren Prof. Dr. Toros, şöyle konuştu:

bu-sadece-buzdaginin-gorunen-kismi-bin-360-cocuk-istismara-ugradi-959949-1.

Prof. Dr. Fevziye Toros - MEÜ Çocuk
Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı



“Yalnızlık, güvensizlik, değersizlik duygusu, vücuda dokunmada tedirginlikler (örneğin kıyafet değişiminde huzursuzluk yaşama), öfke nöbetleri, korkular, mutsuzluk sık yaşanan duygu ve davranışsal bulgular. Ruhsal bulgular ise içe kapanma, anneye bağımlılıkta artış, ayrılık kaygısı, okul korkusu, sosyal fobi, takıntılar, uyku ve yeme bozuklukları, evden-okuldan kaçma, yalan söyleme sayabiliriz.”

Dilara ŞİMŞEK / BİRGÜN