TARİHTE BUGÜN (2 HAZİRAN)

 


      OLAYLAR:

  • 455 - Vandallar Roma'ya girdiler ve iki hafta boyunca şehri yağmaladılar.
  • 662 - Yunan adalarından 3 tanesi bir depremle yok oldu.
  • 1328 - Filipinler'de bir depremle 9 ada ve adacık yok oldu.
  • 1475 - Gedik Ahmet Paşa komutasındaki Türk orduları, Kırım Yarımadası sahillerine çıktı.
  • 1793 - Fransa'da Maximillian Robespierre öncülüğünde Jakobenler iktidarı ele geçirdi.
  • Maximilien-François-Marie-Isidore de Robespierre  d. 6 Mayıs 1758, Arras – ö. 28 Temmuz 1794, Paris), Jakoben kökenli Fransız devlet adamıhukukçu ve Fransız Devrimi'nin önde gelen isimlerinden biri. 1793'ün sonlarında, Terör Dönemi sırasında Devrimci Hükûmet'in ana organı olan Kamu Güvenliği Komitesi'ne (Comité de salut public) hâkim oldu ancak 1794'te başlayan isyanlar (Réaction thermidorienne) sonucunda düşürüldü ve idam edildi. Robespierre ailesinin İrlanda asıllı olduğu söylenir. Robespierre, Arras'da bir süre okula gittikten sonra, Paris'te Louis Le Grand Koleji'nde okudu. 1781'de baba mesleğini seçerek avukat oldu ve Arras'da çalışmaya başladı. 1788'de États généraux Meclisi'nin seçilmesi ve toplanmasıyla ilgili tartışmalara katıldı. Bu meclise girmek için Artois'dan Tiers-État temsilcisi seçildi. Sadık bir Rousseaucu olması sebebiyle aşırı solda sayılıyordu, nitekim hemen Jakoben kulübüne üye oldu. Zengin burjuvazi yerine, Paris halkını tutuyor, onlara dayanıyordu. Bütün söylevlerinde demokrasiyi savundu, ve genel oydan yana çıktı. Halk onu "Incorruptible" (Bozulmaz, satın alınamaz, yıkılmaz) olarak adlandırıyordu. Robespierre, katıksız bir demokrasi adına  Jirondenler'le çatışıyordu. Avusturya'yla savaşmak söz konusu olunca buna karşı çıktı.  Cumhuriyet ilan edildikten sonra, geri dönülmesini kesinlikle önlemek için Saint-JustMarat ve Danton'la birlikte 21 Ocak 1793'te kralın idam edilmesini sağladı. Rousseau gibi Robespierre de siyasal yönetimin eskiden beri büyük çoğunluğun bir azınlıkça sömürülmesi ve ona boyun eğdirilmesi için kullanıldığına inanmaktaydı. Ona göre yasa dediğimiz şeyler, bu çabaları sistemleştirmek içindi. Yasamacılar, halkın güçlerini serbest bırakmak ve özgürlük, onur, mutluluk, kendi kendini yönetme özlemlerini doyurmayı düşünmüşlerdir. Oysa bu yapay zorlama bir kez ortadan kalksa, hemen uyumlu bir toplum doğacak ve aralıksız sürüp gidecektir. Robespierre ve öteki Jakobenlerin  terörden umdukları, geçici bir diktatörlükten sonra Aydınlanma Çağı felsefecilerinin öngördükleri bu doğal düzene ulaşmaktı. Fakat, Robespierre'in kendisi de bu tutumunun bir kurbanı olarak 28 Temmuz 1794'te giyotinle idam edildi.

  • 1851 - Amerika’da içki yasağı, Maine eyaletindeki uygulamayla başladı.
  • 1889 - İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin öncüsü olarak kabul edilen İttihâd-ı Osmânî Cemiyeti adlı gizli örgüt kuruldu.
  • 1913 - Emin Barın, doğdu. Türk hattat ve cilt sanatçısı (ö. 1987)
  • 1920 - Kozan'ın düşman işgalinden kurtuluşu.
  • 1924 - Amerika Birleşik Devletleri Kongresi, ülkede doğmuş bütün Amerikan yerlilerine oy hakkı tanıdı. 1948'e kadar kimi eyaletler yerlilere oy hakkını yaşama geçirmedi.
  • 1926 - Genel Nüfus Sayımı hakkında kanun kabul edildi.
  • 1934 - Karl-Heinz Feldkamp, doğdu. Alman futbol adamı
  • 1935 - Türkiye'de ilk kez Pazar günü resmî tatil uygulamasına başlandı.
  • 1937 - Klaus-Michael Kühne, doğdu. Alman iş adamı
  • 1941 - Stacy Keach,  doğdu. Amerikalı oyuncu ve anlatıcı
  • 1941 - Ünal Aysal, doğdu.Türk iş adamı ve eski Galatasaray SK Başkanı
  • 1941 - Türk Ceza Kanunu'nun 526'ncı maddesinde yapılan değişiklikle, Arapça ezan ve kamet okuyanlara ceza öngörüldü.
  • 1945 - Kastamonu Taşköprü'de Sümerbank'a ait  Sulukilise Kendir Fabrikası'nın temeli atıldı.
  • 1946 - İtalya’da monarşi kaldırıldı.
  • 1948 - Recep Yazıcıoğlu, doğdu. Türk kaymakam ve vali (ö. 2003)
  • 1952 - Mehmet Yurdadön, doğdu. Türk atlet
  • 1953 - Birleşik Krallık Kraliçesi II. Elizabeth taç giydi.


  • 1958 - Ankara’da Spor Salonu çöktü; 5 bin kişilik salonda kimse bulunmadığı için can kaybı olmadı.


  • 1959 - Che Guevara dostlar arasında Havana’da yapılan kutlamayla, devrim öncesi Las Villas’ta birlikte savaştığı yoldaşı Aleida March ile hayatını resmen birleştirdi.
  • 1960 - MBK Başkanı, 4. Devlet Başkanı (27.05.1960-28.03.1966) ve Başbakan (27. 05.1960-27.10.1961) Cemal Gürsel (d. 10.06.1895, Erzurum; ö. 14.09.1966, Ankara), 28 Nisan olaylarında ve 27 Mayıs'ta ölenlerin Anıtkabir etrafına gömüleceğini açıkladı.
  • 1961 - Yurtdışında öğrenim görmek serbest bırakıldı.
  • 1964 - Demokratik, laik ve ulusal bir Filistin Devleti kurmayı amaçlayan ve çeşitli ulusal örgütleri bir araya getiren Filistin Kurtuluş Örgütü kuruldu. Yaser Arafat3 Şubat 1968'de örgütün başına geçti.
  • 1966 - Frank Sinatra'nın seslendirdiği Strangers in the Night şarkısı UK Singles Chart listesinde 1 numara oldu.
  • 1966 - Eda Özülkü, doğdu.Türk pop müzik sanatçısı
  • 1966 - De Valeraİrlanda Devlet Başkanı oldu.
  • 1966 - Kıbrıs'ta Rumlar, Lefkoşa'nın Türk kesimine giriş çıkışı yasakladı.
  • 1968 - Kısmi senato seçimleri olaylı geçti. 20 ayrı yerde çıkan kavgalarda 15 kişi öldü, 26'sı ağır olmak üzere 47 kişi de yaralandı.Seçim sonuçları AP 38, CHP 13, GP 1, MP 1 senatörlük. Ayrıca açık bulunan 5 milletvekilliği için yapılan seçimde AP 5 milletvekilliğini de kazandı.
  • 1974 - Türkiye’nin petrol ihtiyacının yüzde 17’sini ithalatla karşılayan Mobil ve BP şirketleri fiyat anlaşmazlığı nedeniyle ithalatı durdurdu. Hükümet iki yabancı şirketin öngördüğü fiyatları “Fahiş” buluyor.
  • 1976 - Alibeyköy’deki ÇBS fabrikası işçilere hiç bir tebligat yapılmadan kapatıldı. 450 işçi durumu sabah işe geldiklerinde öğrendi.
  • 1977 - Başbakan Süleyman DemirelGenelkurmay Başkanlığıİçişleri Bakanlığı ve Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı'na yazı göndererek, CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit'e İstanbul Taksim'de düzenlenen mitingde Sheraton Oteli'nin üst katındaki bir odadan uzun menzilli ve dürbünlü bir silahla ateş edileceğinin haber alındığını bildirdi ve gerekli önlemlerin alınmasını istedi. (3 Haziran'da CHP'nin Taksim'de düzenlediği miting olaysız geçti.)
  • 1978 - İspanya Madrid Büyükelçisi (1972-1979) Zeki Kuneralp’ın (d. 1914, İstanbul; ö. 1998) arabasına üç ASALA militanı tarafından açılan ateşle, eşi Necla Kuneralp, bacanağı emekli büyükelçi Beşir Balcıoğlu (d. 1909, İstanbul) şehit oldular, aracın şöförü Antonio Torres’te öldü.
  • 1980 - Osmanlı'dan bu yana devam eden buğday ve ekmek fiyatları üzerindeki devlet kontrolü kaldırıldı.
  • 1980 - Çorum’da saldırıya uğrayan sol görüşlü Selahattin Ardıç ağır yaralandı. Ardıç için gerekli kan şişeleri taşınırken, ülkücülerin kırması sonucu, kan kaybından öldü.


  • 1980 - Yahya Demirel, mobilya davasında Zonguldak Ağır Ceza Mahkemesi’nce dört yıl ağır hapse çarptırıldı.
  • 1981 - Devlet Başkanı (12.09.1980-09.11.1982)  Ahmet Kenan Evren'in  (d. 17.07. 1917, Manisa; ö. 09.05.2015, Ankara) emri ve Türkiye Futbol Federasyonu'nun kararıyla MKE Ankara-gücü (k. 31.08.1910, İstanbul İmalât-ı Harbiye Mektebi + Altınörs İdmanyurdu + Turan Sanatkarangücü) takımı birinci futbol ligine çıkarıldı.
  • 1984 - Hindistan ordusu, dini bölge kurmak isteyen Sihlere saldırı başlattı.
  • 1988 -  Toplu iş sözleşmesi görüşmeleri tıkandı. Direnişe geçen işçi sayısı 51 bin.
  • 1988 - Adana’da meydana gelen depremde 144 kişi öldü.
  • 1992 - Danimarka'da referandum yapıldı. Avrupa Birliği'nin esaslarını belirleyen Maastricht Anlaşması reddedildi.
  • 1994 - Ankara DGM, Sivas Davası avukatlarının Sivas katliamıyla şeriatçı örgütlerin bağlantısının araştırılması talebini reddetti.
  • 1994 - İstanbul Salıpazarı Limanı’nda taşıma-yükleme işlerini yapan Liman-İş üyesi 250 işçi, taşeron işçi çalıştırılmasına karşı iş bıraktı.
  • 1995 - Hükümetin güvenlik gerekçesiyle ertelediği, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın YHK’ya gönderdiği THY toplu iş sözleşmesi sonuçlandırıldı. YHK’nın aldığı karara göre, THY’deki 7 bin çalışanın ücretlerine 1 Ekim-31 Aralık 1994 döneminde yüzde 71, Ocak’tan geçerli olmak üzere de ilk altı ay için yüzde 16, ikinci altı ay içinde yüzde 20, üçüncü altı ay için yüzde 19 ve dördüncü altı ay için yüzde 20 zam yapılacak.
  • 1995 - Eminönü Belediyesi işçilerinin 19 gündür süren direnişine Tüm Bel-Sen üyeleri basın açıklamasıyla destek verdi.
  • 1995 - Gözaltında kaybedilip cesedi bulunan Rıdvan Karakoç’un ailesi uluslararası kuruluşlara başvuracaklarını açıkladı.
  • 1995 - PTT çalışanları, sendikaları Tüm Haber-Sen’in kapatılmasını İstanbul Gayrettepe’de protesto etti.

  • 1995 - İstanbul/ Mecidiyeköy eski İETT Garajı’nın bulunduğu 60 dönümlük alanda “Kültür ve Ticaret Merkezi”inşası için RP’li İstanbul Büyükşehir Belediye ile Cevahirler Grubu anlaştı (ve Cevahir AVM yapıldı). Garaj yerinin “doğa parkı” olması için kampanya yürütülüyordu.
  • 1995 - Devlet Bakanı Ayvaz GökdemirAvrupa Parlamentosu Sosyalist Grup Başkanı Pauline Green, Radikal lider Catherine Lalumière ve Yeşiller sözcüsü Claudia Roth'u 'fahişe' olarak niteledi.
  • 1995 - KilisKarabük ve Yalova il oldu.
  • 1997 - Susurluk Davası, İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde başladı. 10’u tutuklu 11 sanığın 5-9 yıl arası hapsi isteniyor.
  • 1998 -  Merkez üssü Adana’nın Ceyhan ilçesi 6,2 büyüklüğündeki depremde 144 kişi öldü.


  • 2001 - Ölüm orucunda hayatını kaybeden 23.mahkum olan Uğur Türkmen için Adalet Bakanı Türk hakkında suç duyurusunda bulunuldu.
  • 2001 - Filipinler'de, Ebu Seyyaf militanları Basilan adasında 200 kişiyi rehin aldı.
  • 2001 - Nepal Kralı ve Kraliçesi, Prens oğulları tarafından silahla vurularak öldürüldü.
  • 2001 - Tel Aviv'de bir diskotekte düzenlenen intihar saldırısında 17 kişi öldü, 80 kişi de yaralandı.
  • 2002 - Büyük Birlik Partisi 1. Olağanüstü Büyük Kurultayı’nda Genel Başkanlığa Muhsin Yazıcıoğlu yeniden seçildi.


  • 2004 - Grup Yorum üyeleri, tutuklu bulunan iki arkadaşları ile açlık grevi sonrası Wernicke-Korsakoff hastası olan İhsan Cibelik’in serbest bırakılması talebiyle İstanbul AKM önünde toplanarak “Haklıyız Kazanacağız” marşını söyledi.


  • 2004 -  “Ticaret yapmazsam geçinemem” sözü uzun süre tartışılan Başbakan Erdoğan, CHP Diyarbakır Mv.Mesut Değer’in soru önergesine verdiği cevapta, her birinde % 12 hissesi bulunan Ülker’in 4 şirketinden ücret geliri ve -dağıtılmadığı için- kar payı almadığını açıkladı.
  • 2005 -  İsrail, 400 Filistinli tutukluyu serbest bıraktı.
  • 2006 - Musul kentinde terörist şebekelerin ölüm tehditlerine maruz kalan çok sayıda Kürt ailesi göç etmeye başladı
  • 2008 - İşadamı,  Banker  Kastelli  adıyla  bilinen  banker  Abidin  Cevher Özden (d. 1933, Kastel Köyü, Sürmene, Trabzon), İstanbul, Kadıköydeki bürosunda intihar etti.

  • 2009 - Deniz Baykal grup toplantısında: “Başbakan 60 Milyon $ verip altına uçak alıyor, 100 Milyon-300 milyon $ ile bu ülke harcama yapıp mayın temizleyemiyor mu?” dedi.
  • 2009 - Gölcük’te T.Harb-İş’li işçiler toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşmazlığı protesto için üstleri çıplak ve birbirlerine zincirli yürüdü.
  • 2009 - SES Şişli Şubesi üyeleri, KESK’e yönelik operasyonları Şişli Etfal Hastanesi bahçesinde protesto etti.
  • 2009 - İstanbul’da ulaşım ücretlerine % 15’lik zammı protesto için Taksim’den İBB’ye yürümek isteyen Halkevleri üyeleri copla dağıtıldı.

  • 2010 -  Japonya Başbakanı Yukio Hatoyama, seçim kampanyası sırasında halkın tepki gösterdiği Okinava’daki ABD’ye ait askeri üssü kaldırma sözlerini yerine getirmemesi üzerine istifa etti.
  • 2011 - Hopa’da Metin Lokumcu’nun ölümüyle sonuçlanan olayları protesto için AKP Şişli İlçe’ye yürümek isteyenleri polis gazla dağıttı.
  • 2012 - Mısır’ın eski Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek, protesto gösterilerindeki ölümlere suç ortaklığı etmek suçundan ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Mübarek’in oğulları hakkındaki suçlamalar düştü.


  • 2012 - Kürtaj için “Çocuk niye cezayı çekiyor, anneleri kendini öldürsün” diyen Melih Gökçek’i Üniversiteli Kadın Kolektifi “yumurtaladı”


  • 2013 -  İstanbul 1 Mayıs Mahallesi’nde gece Gezi protestosu için yol kapama sırasında bir otonun çarpıp kaçtığı Mehmet Ayvalıtaş (19) hayatını kaybetti.


  • 2013 - Gezi Direnişi: Eskişehir’de Ali İsmail Korkmaz polislerden kaçtığı bir sokakta pusu kuran polisler ve “sivillerce” öldüresiye dövüldü.
    Antalya’daki protestolar sırasında polisten kaçıp bir otoparka sığınan 3 genç 17 polis tarafından dövüldü.
    Dolmabahçe’deki çatışmalarda yaralananlara Bezm-i Alem Valide Sultan Camii’nde gönüllü doktorlarca gece ilk müdahaleler yapıldı. Taksim Meydanı’na çıkan yollar gece barikatlarla kapatıldı, nöbet tutuldu. Gönüllüler sabah erken saatlerde Gezi Parkı, Taksim Meydanı ve Cihangir’de “mıntıka temizliği” yaptı.
    Zincirlikuyu’da Metrobüs bekleyenler Boğaz Köprüsü yoluna girip Gezi sloganlarıyla Anadolu yakasına yürüdü. İstanbul/ Levent Kanyon AVM’de Gezi sloganları atıldı, “AVM değil, yaşam alanları istiyoruz” dövizleri taşındı.
  • 2013 - Alevi kuruluşları üyeleri “Yavuz” adı verilen 3.Köprü’nün isminin değiştirilmesi talebiyle Köprü’nün ayağına yürüdü.


  • 2015 - Çin’in Hubey eyaletindeki Yangtze Nehri’nde 456 kişiyi taşıyan yolcu gemisi battı. Kazadan 14 kişi kurtulurken, 431 yolcunun cansız bedenine ulaşıldı, 11 kişi ise kayboldu.
  • 2016 - Almanya’da Federal Meclis, “1915 Ermeni soykırımı” tasarısını onayladı.


  • 2017 - CENTCOM (ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı), IŞİD’le mücadelede Ağustos 2014’ten Nisan 2016’ya kadar Irak ve Suriye’deki operasyonlarda 484 sivilin “yanlışlıkla” ölümüne neden olduğunu açıkladı.

  • ÖLÜMLER:
  • 1098 - Yağı-Sayan, Türk asıllı asker.Büyük Selçuklu Devleti'ne bağlı Antakya EmiriBirinci Haçlı seferi sırasında Haçlıların Antakya Kuşatması'nda Antakya kalesi savunma komutanı.  Anadolu'dan geçip Torosları iki değişik geçit güzergahından geçen Birinci Haçlı seferi baronlar seferi Haçlı orduları aç perişan Ekim 1097'de Antakya kalesi önüne geldiler. Kale komutanı Büyük Selçuklu Devleti sultanı Melikşah tarafından yaklaşık 1090'de Antakya emiri olarak tayin edilen Yağı-Sayan'dı. Arap kronikçi-tarihçi Ali ibn el-Esir 9 ay süren bu kuşatmayı çok ayrıntılı olarak vermiştir.Haçlılar 2/3 Haziran 1098'de Antakya şehrine girdikten ve geri atılmaları imkansız olduğu anlaşıldıktan sonra Yağı-Sayan maiyetinde bir küçük koruma birliği ile Antakya'dan kaçtı. Oğlu Şems'ül Devle ise savunmaya devem etmek için şehrin iç kalesine çekildi. Bu kaçış sırasında Yağı-Sayan atından düştü ve hem atı hem de kendisi büyük yaralar aldı. Korumalar birliği Yağı-Sayan'ın kendi kaçışlarını geciktireceğini ve aldığı yaralardan iyileşmeyeceğini sandıkları için Yağı-Sayan'ın atı yanında yerde yatar şekilde geride bıraktılar ve kaçmalarına devam ettiler. Ertesi gün bir Ermeni köylü Yağı-Sayan'ı ölüm halinde yatar olarak buldu. Yağı-Sayan'ın kellesini keserek Antakya'da bulunan Haçlı komutnlarından Beomondo'ya onun kesok başını hediye etti ve büyük bir bahşiş aldı.Yağı-Sayan'ın ismini telaffuz edemeyen Haçlılar onu Latince olarak uydurdukları "Acxianus", "Gratianus" ve "Cassianus" olarak anmışlardır. Haçlı komutanı Raymond St Gilles'in şehir Haçlılar eline geçtikten sonra yerleşmiş olduğu Yağı-Sayan'ın emirlik konağı Haçlılar tarafından Palatium Cassiani olarak anılmakta idi.
  • 1835 - François Étienne Kellermann Napolyon Savaşları'ndan tanınan bir Fransız general (d. 1770)
  • 1881 - Émile Littré, Fransız hekim, filozof, dilbilimci ve siyaset adamı (d. 1801)
  • 1882 - Giuseppe Garibaldi, İtalyan devrimci ve devlet adamı (d. 1807)
  • 1927 - Avni Lifij, Türk ressam (d. 1886)
  • 1947 - Jesse W. Reno, Amerikanlı mücit ve mühendis (d. 1861)
  • 1948 - Viktor Brack, Nazi savaş suçlusu (d. 1904)
  • 1948 - Karl Brandt, Alman Nazi savaş suçlusu (d. 1904)
  • 1948 - Karl Gebhardt, Alman Nazi tıp doktoru (d. 1897)

  • 1948 - Wolfram Sievers, Alman Nazi savaş suçlusu (d. 1905)
  • 1951 - Alain, Fransız filozof (d. 1868)
  • Émile-Auguste Chartier (3 Mart 1868 - 2 Haziran 1951), Fransız felsefeci, eğitimci ve yazar. Asıl adı Émile Chartier olan filozof Yüksek Öğretmen Okulu Felsefe Bölümü’nü bitirdi, yükseköğrenim kurumlarında öğretim görevlisi olma hakkını veren agresyon sınavlarını başarıyla verdi. Rouen’de ve Paris’teki IV. Henri Lisesi’nde felsefe öğretmenliği yapmayı yeğledi, işini emeklilik yaşına kadar aksatmadan sürdürdü. Alain’in düşünceleri, somut gerçeklere dayalı Descartesçi bir hümanizma olarak tanıtlanabilir. Modern dünyanın düzeninde gizlenen her çeşit baskıya kuşkuyla bakar; kudretin çekiciliğine karşı bireyin özgürlüğünü, iktidara karşı da yurttaşı savunur.

  • 1961 - Yaşar Nezihi Özsoy, Türk tiyatro sanatçısı

  • 1967 - Tiyatro sanatçısı, yönetmen Asaf Çiyiltepe 33 yaşında öldü.
  • Asaf Çiyiltepe (d. 1934, İstanbul - ö. 7 Haziran 1967) AST’ın kurucusu, tiyatro sanatçısı, şair. Galatasaray Lisesi mezunudur. Şiir ve yazıları, Yenilik, Mavi, Yeditepe gibi dönemin önemli dergilerinde yayımlandı.[2] 1957’de Yunus Nadi Ödüllerinde En İyi Şiir ödülünü aldı. Daha çok tiyatro çalışmalarıyla tanındı, ilerici tiyatro hareketinin öncülerinden biri oldu. Yurt içinde Cep Tiyatrosu, yurt dışında Fransız Milli Halk Tiyatrosunda çalıştıktan sonra, 1960da İstanbul Şehir Tiyatrosunda çalışmaya başladı. 1962’de Arena Tiyatrosunun kurucuları arasında yer aldı. Dormen Tiyatrosu gibi topluluklarda çalıştı. 1963 yılında ise, Arena Tiyatrosunun devamı niteliğinde olan Ankara Sanat Tiyatrosu’nu kurdu. Burada, Godot’yu Beklerken, Ölü Canlar, Sultan Gelin, Arturo Ui’nin Önlenebilir Tırmanışı gibi oyunlar sahneye koydu, kimi oyunlarda da rol aldı. 1967’de ise, yine Ankara Sanat Tiyatrosunda Orhan Kemal’in 72. Koğuş adlı oyununu sahneledi.[4] Oyun, Sanatsevenler Derneğince yılın en iyi oyunu seçildi. Çiğiltepe’nin oyundaki rejisi de, çeşitli övgüler aldı.[5] Ancak Çiğiltepe, oyunun üç sezon boyunca sahnelenerek 140 bin kişi civarındaki seyirciyle buluştuğunu göremeden, 7 Haziran 1967’de, bir turne seyahati sırasında geçirdiği trafik kazasında öldü.
  • 1970 - Bruce McLaren, Yeni Zelandalı Formula 1 pilotu ve McLaren Takımının kurucusu (d. 1937)
  • 1970 - Orhan Kemal, Türk yazar (d. 1914)Toplumcu gerçekçi, romancı ve oyun  yazarı Orhan Kemal (Mehmet Raşit Öğütçü, d. 15.09.1914, Adana), Bulgar Yazarlar Birliği'nin çağrısı üzerine gittiği Sofya'da, tedavi görmekte olduğu hastanede vefat etti. Şiir yazarken 1940’da girdiği Bursa cezaevinde Nazım Hikmet’in telkiniyle öykü, roman -ve daha sonraları oyun-yazarlığına yönelen Orhan Kemal, yapıtlarıyla toplumcu-gerçekçi edebiyatın önde gelen ismi oldu. Kemal, siyasal görüşleri nedeniyle baskı ve kovuşturmalara uğramış, 30. sanat yılını hapiste karşılamıştı. Adına konulan Orhan Kemal Roman Armağanı her yıl yazarın ölüm gününde veriliyor. İlk ödülü 1972’de Yılmaz Güney Boynu Bükük Öldüler kitabıyla aldı. Orhan Kemal Roman Ödülü’nü kazanan mahkumlar Çetin Altan ve Yılmaz Güney’in ödülleri eşlerine teslim edildi.
  • 1970 - Giuseppe Ungaretti, İtalyan modernist şair, gazeteci, deneme yazarı, eleştirmen, akademisyen (d. 1888)
  • 1977 - Stephen Boyd, İrlanda asıllı Amerikalı oyuncu (d. 1931)
  • 1987 - Andrés Segovia, İspanyol gitarist (d. 1893)
  • 1988 - Raj Kapoor, Hint sinema oyuncusu ve yönetmen (d. 1924)
  • 1990 - Rex Harrison, İngiliz oyuncu ve En İyi Erkek Oyuncu Akademi Ödülü sahibi (d. 1908)
  • 1991 - Ahmed Arif, Türk şair (d. 1927) Şair ve gazeteci, şiirlerinde hep ezilen insandan yana olan ve ezilenlerin kardeşliğine vurgu yapan, şiirlerinin toplandığı tek kitabı Hasretinden Prangalar Eskittim 1968'de yayımlanan Ahmed Arif (Ahmet Önal; d. 21.04.1927, Diyarbakır), Ankara’da kalp krizi neticesi vefat etti.
  • 2001 - Imogene Coca, Amerikalı aktris (d. 1908)
  • 2005 - Melita Norwood, Casus (d. 1912)
  • Melita Stedman Norwood evlenmeden önce Sirnis; 25 Mart 1912 - 2 Haziran 2005), 1937'de İngiliz Demir Dışı Metaller Araştırma Derneği'nde sekreter olarak çalışmaya başladıktan bir süre sonra KGB'ye ( ve onun önceki kurumlarına) bilgi sağlayan, bir bilgi kaynağıdır. Christopher Andrew'un ortak yazarı olduğu "Mithokrin: Avrupa ve Batı'da KGB" araştırmasında "hem KGB tarihindeki en önemli İngiliz kadın ajanı hem de Britanya'daki tüm Sovyet casuslarının en uzun süre hizmet eden ajanı" olarak tanımlanmıştır.Melita Sirnis, Letonyalı baba ile İngiliz bir annenin kızı olarak Bournemouth'un bir banliyösü olan Pokesdown'da dünyaya geldi. Ciltçilik yapan babası Melita 6 yaşındayken öldü. Babası Ekim Rus Devrimi'nden etkilenen Güney İşçi ve Emek ve Sosyalist Gazetesi adlı bir gazete çıkarırdı ve gazetede, Lenin ve Troçki'nin eserlerinin çevirilerini yayınlardı. Annesi İşbirliği Partisi'ne üyeydi.Melita, Itchen Ortaokulu'nda eğitim gördü ve 1928'de okul kaptanı oldu. Kolej eğitimini Southampton'da aldı. Latince ve Mantık eğitimi almaya başladı , bir yıl sonra okulu bırakıp bir iş bulmak için Londra'ya taşındı. Sirnis, 1932'den itibaren İngiliz Demir Dışı Metaller Araştırma Derneği'nde sekreter olarak çalışmaya başladı. 1935'in sonlarına doğru, kimya öğretmeni, öğretmenler sendikası yetkilisi Hilary Norwood ile evlendi. Üyesi olduğu Bağımsız İşçi Partisi'nin (ILP) 1936'da parçalanmasının ardından Melita Norwood , Büyük Britanya Komünist Partisi'ne (CPGB) katıldı. CPGB'nin önde gelen üyelerinden Andrew Rothstein tarafından NKVD'ye (KGB'nin öncüsü) önerildi ve 1937'de tam ajan oldu.Aynı yıl, Norwood ve kocası, o zamanlar Kent'in bir kasabası olan Bexleyheath'te yarı müstakil bir ev satın aldı; orada birlikte sıradan bir hayat sürdüler ve Melita Norwood 90 yaşına kadar orada yaşamaya devam etti. Norwood'un NKVD casusluk kariyeri, 1930'ların ortalarında Londra'daki Woolwich Casus Yüzüğünün bir üyesi olarak başladı. Üyelerinden üçü Ocak 1938'de tutuklandı ve üç ila altı yıl arasında hapis cezasına çarptırıldı ancak Melita Norwood tutuklanmadı. Bu arada, Moskova'daki bir tasfiye dalgası NKVD'nin denizaşırı casusluk faaliyetlerini azaltmasına neden oldu ve Norwood'un yeni Sovyet işverenleri , Sovyetler Birliği'nin   Askeri Denizaşırı İstihbarat Servisi olan GRU oldu. Sovyet idarecileri ona art arda farklı kod isimleri verdiler, sonuncusu "Ajan Hola" idi. İngiliz Demir Dışı Metaller Araştırma Derneği departmanının başkanı olan GL Bailey'nin sekreteri olarak çalışırken Zararsız Tüp Alaşımları adıyla bilinen, İngiliz atom silahları projesiyle ilgili materyallerin Sovyet istihbaratına iletmesini sağladı. Bailey, Tüp Alaşımları için bir danışma komitesindeydi. Jeremy Bernstein'a göre Bailey, "Norwood'un siyasi dernekler konusunda uyarıldı ve ona hiçbir şey açıklamamaya dikkat etti." 1958'de Kızıl Bayrak İşçi Nişanı ile ödüllendirildi. İngiliz güvenlik servisleri sonunda 1965'te Norwood'u bir güvenlik riski olarak tanımladı, ancak yöntemlerini ifşa etmemek için onu sorgulamaktan kaçındı. 1972'de emekli oldu Kocası 1986'da öldü ve Melita Norwood 1999'da kocasının bir ajan olarak faaliyetlerini onaylamadığını söyledi. Bexleyheath'deki komşuları, onun sol görüşlerinin farkında iken, 1999'da bir casus olarak maskesini düşürüldüğünde şaşkınlıkla tepki verdiler.
  • 2008 - Mel Ferrer, Amerikalı oyuncu ve yönetmen (d. 1917)
  • 2009 - David Eddings, Amerikalı yazar (d. 1931
     epik fantezi türünde yazan Amerikalı yazar. David Eddings'in eşi Leigh Eddings birçok kitabında adı geçmeden yardımcı yazar olarak katkıda bulunmuştur; son kitaplarında her iki yazarın da adı geçmektedir. Doğum yeri SpokaneWashington,   ABD'dir. Eddings Puget Sound'da büyüdü. Lisansını (BA) 1954'te Reed College'da ve lisansüstünü (MA) University of Washington'da 1961'de yaptı. Yazar olmadan önce Amerikan Ordusu ve Boeing'de çalıştı. Eddings'in ilk kitapları genel kurgu (roman) türündeydi, sonra çok başarılı olduğu epik fantezi türüne geçti.
  • 2012 - Kathryn Joosten, Amerikalı oyuncu (d. 1939)
  • 2015 - Besim Üstünel, Türk akademisyen ve siyasetçi (d. 1927İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitirmiştir. Aynı Fakültede Doktora yapmıştır. Londra Üniversitesi İktisat Fakültesini de bitirmiştir. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nde Öğretim Üyeliği, DPT İktisadi Planlama Dairesi Başkanlığı, Cumhuriyet Senatosu İstanbul Üyeliği (12 Ekim 1975 - 12 Eylül 1980) ile Maliye Bakanlığı yapmıştır. İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme FakültesiGalatasaray Üniversitesi'nde de öğretim görevlisi olarak görev yapmıştır. Evlidir. Ders kitapları dışında, "Kalkınmanın Neresindeyiz?" isimli bir eseri bulunmaktadır. Maliye Eski Bakanı Profesör Doktor Besim Üstünel tedavi gördüğü Florence Nightingale Hastanesi'nde öldü.
  • 2015 - Irwin Rose, Amerikalı biyolog (d. 1926)
  • 2016 - Tom Kibble, İngiliz bilim insanı (d. 1932)
  • 2017 - Peter Sallis, İngiliz oyuncu, seslendirme sanatçısı ve komedyen (d. 1921)
  • 2017 - Jeffrey Tate, İngiliz orkestra şefi (d. 1943)
  • 2018 - Paul D. Boyer, Amerikalı kimyager ve Nobel Kimya Ödülü sahibi (d. 1918)
  • 2018 - Emil Wolf, Çek asıllı Amerikalı fizikçi (d. 1922)
  • 2019 - Walter Lübcke, Alman siyasetçi ve ekonomist (d. 1953)
  • 2020 - Mary Pat Gleason, Amerikalı aktris ve televizyon yazarı (d. 1950)
  • 2020 - Chris Trousdale, Amerikalı şarkıcı ve aktör (d. 1985)
  • 2020 - Ahmet TekdalTürk siyasetçibürokrat. (d. 1931)
  • 2021 - Hasan SaltıkZaza asıllı, müzik yapımcısı, müzisyen, aktivist, Kalan Müzik kurucusu, Klasik Türk Müziği'nin, Anadolu, Kafkas ve Balkan halk müziklerinin nadide otantik örneklerini derlemiş ve yayınlamış, İstanbul Teknik Üniversitesi Senatosu kararı ile fahri doktora unvanı alan (05.04.2017), 2003 yılında Prens Claus Nişanı'na layık görülen, 2014 yılında Time dergisi tarafından "Türkiye'nin müzik antropologu" olarak tanımlanarak, Avrupa Kahramanları'ndan biri olarak seçilen Hasan Saltık (d. 1964, Hozat, Tunceli), Muğla, Bodrum'da vefat etti.



Ya AKP muhalefetin kapısını çalarsa... + NASIL ŞİKÂYET ETTİLER? - Barış Pehlivan / Cumhuriyet

 

Ya AKP muhalefetin kapısını çalarsa...

Biliyorsunuz, kasımda erken seçim olabileceği konuşuluyor. Aksini iddia edenler, yeni değiştirilen Seçim Kanunu’nu hatırlatıyor. En erken Nisan 2023’te uygulanabileceğinden dolayı, sonbaharda seçime “imkânsız” deniyor.

Halbuki bir yolu var...

Soru şu: Bu son kanun anayasada yapılacak bir değişiklikle kasımda da uygulanabilir. O halde, iktidar erken seçim için bu seçim kanununu şart koşarsa ne olur? Yani anayasa değişikliği için destek isterse, muhalefet buna ne yanıt verir?

Bu kritik konuya dair hem CHP hem de İYİ Parti’nin kurmaylarıyla konuştum. Evet, henüz alınmamış kurumsal bir kararı açıklamalarını beklemiyordum. Lakin partilerdeki nabzı merak ettim.

Özetle, CHP’den de İYİ Parti’den de benzer sözleri işittim:

“Erken seçime her zaman hazırız. ‘Hayır’, demeyiz. Ancak seçim kanununun uygulanması için anayasa değişikliğine destek de vermeyiz. O kadar eleştirdiğimiz ve ahlaken karşı çıktığımız bir kanuna ‘Evet’ demek doğru olmaz.”

Bir İYİ Parti yöneticisi şunu da iddia ediyor:

“O seçim yasasının iki temel amacı vardı. Bir, altılı masayı dağıtmak. İki, piyasada istikrar havası oluşturmak. İkisini de başaramadılar. Aslında Seçim Yasası iktidarın istediği sonucu vermedi. O yüzden ‘olmazsa olmazı’ değil bence.”

             


                                                 ***

NASIL ŞİKÂYET ETTİLER? 

Satırlar kopyalanmış. Yazım hataları bile aynı. Bir tek altındaki avukatların imzaları farklı ancak belli ki tek klavyeden çıkmış.

Masamda hem TÜRGEV’in hem de Ensar Vakfı’nın dilekçeleri var. RTÜK’ü harekete geçiren şikâyetler görünürde bunlar. Vakıflar Kılıçdaroğlu’nun dediği neyi çürütmüş de dört televizyon kanalı cezalandırılmış diye öğrenmek için okumaya başlıyorum...

Dört bölümden oluşuyor şikâyet dilekçeleri. İlk olarak vakıfların internet sitelerindeki “hakkımızda” bölümü kopyalanıp, yapıştırılmış. Haliyle, burada bulamıyorum aradığımı... 

İkinci bölümde, devletin son 20 yılda eğitime yaptığı yatırımlar övülüyor. Sonra ülkenin yenilikçi ve rekabetçi alanda artık her zamankinden daha güçlü varlık gösterdiği iddia ediliyor. ABD dahil, yurtdışına çok sayıda gencin gittiği anlatılıyor. TÜRGEV’in ve Ensar’ın da işte o gençlerin “her dönemde karşılaştığı meydan okumalar karşısında yanında olduğu” ileri sürülüyor. Yani, yok. Kılıçdaroğlu’nun dediklerini burada da çürütmemişler. 

Bir umut, üçüncü bölüme devam ediyorum. Orada ise TURKEN Vakfı’nın ABD yasalarına uygun olduğu aktarılıyor. Öğrenci yurdu olacağı iddia edilen New York’taki binaya dair ise şu cümle kullanılıyor: “Yerel bağışçılar dışında TÜRGEV ve Ensar aracılığı ile birçok hayırsever bu prestijli projenin parçası olarak yurtdışındaki Türk öğrencileri destekleme yoluna gitmişlerdir.” Evet, yine okuyamadım istediğimi.

Dilekçe bitmek üzere. Son bölümde Kılıçdaroğlu’nun doğru söylemediğini belgelemeye çalışmışlardır, diye düşünür oluyorum. Öyle ya, RTÜK ona göre ceza verecek! Ama işte çok safım... Sadece şu iki cümleyi görüyorum:

“Kemal Kılıçdaroğlu, Twitter üzerinden yayınladığı video ile TURKEN Vakfı ile ilgili beyan ve iddialar ve asılsız ithamlarda bulunmuştur. Söz konusu video, ilgili Basın Kanunu ve diğer kanunlara aykırı olarak bazı TV kanallarınca yayımlanmış ve müvekkil vakıf aleyhine başlatılan asılsız, yalan, iftira ve karalama kampanyasına adeta hizmet edilmiştir.”

Eee? 

Kılıçdaroğlu’nun Ensar’a ve TÜRGEV’e soruları şu değil mi o videolarda:

“Bu paraları size kim verdi? Bu dövizleri neden ABD’ye taşıyorsunuz?”

Erdoğan’dan şunlara yanıt istemiyor mu CHP lideri:

“Ailenden kim gönderiyor bu paraları? Ve yine ailenden kim alıyor bu paraları Amerika’dan?”

RTÜK, “Haberler soruşturulmaksızın veya doğruluğundan emin olunmaksızın yayınlanamaz” diyerek HALK TV, KRT, Tele 1 ve Flash TV’yi cezalandırmıyor mu?

Madem öyle, TÜRGEV’in ve Ensar’ın hangi karşı belgesi CHP liderinin doğru söylemediğini kanıtlıyor? O hangi kanıt ki muhalefet liderine sansür isteniyor?

Kanıksamayacaksak, inatla bu soruları soracağız. 

RTÜK’ün CHP kontenjanından seçilen üyesi İlhan Taşcı ile bitireyim: “Şikâyet dilekçelerine verilen sayı numarasının mürekkebi kurumadan RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, özel talimatla akşam rapor hazırlattı. Yüzlerce şikâyet dilekçesi aylardır, hatta yıllardır işleme bile alınmazken şimdi bu neyin telaşı, kimlere yaranma arayışı?”

Barış Pehlivan / Cumhuriyet 


Abdülhamid’ler ve İttihatçılar: Seküler milliyetçilik ne kadar seküler? - Fatih Yaşlı / SOL

 Bugünün Türkiye’sinde hürriyet mücadelesi de eşitlik mücadelesi de laiklik mücadelesi de yüzünü sola dönmeli, sınıfsal bir zemine yerleşmelidir.

Türkiye bir süredir yine İttihat Terakki’yi ve Abdülhamid’i konuşuyor. Önce Ümit Özdağ 1915’in yıldönümünde Talat Paşa’yı andı, arkasından da daha altı ay öncesine kadar “Ömer’in Yolu” kampanyası düzenleyen Akşener birdenbire İttihatçı oluverdi ve “kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet” diye slogan atmaya başladı.

Liberal kalem erbabının Türkiye’de olan biten her şeyi İttihatçılık/Kemalizm ikilisi üzerinden açıklamaya dayalı zırvalamalarının ötesinde, hem bugünü hem de gidişatın nereye doğru olduğunu anlamak için İttihatçılığın neden yeniden moda haline geldiği ve bunun nasıl bir İttihatçılık olduğu üzerine düşünmek gerekiyor.

Bunun için önce biraz geriye gideceğim ve geçtiğimiz yıl bu köşede yayınlanan “Hudut Namustur ya da Öfkeli Genç Türkler” isimli yazımdan bazı hatırlatmalarda bulunacağım.

25 Ağustos 2021 tarihli bu yazıda, karşı karşıya bulunduğumuz yeni bir durumdan bahsetmiş ve bu durumu “Türkiye’de ‘Öfkeli Genç Türk’ adlandırmasında somutlaşan ‘yeni’ bir Türkçü/milliyetçi dalga yükseliyor. Bu yeni milliyetçilik ‘seküler’ bir nitelik taşıyor ve kendisini sığınmacı/göçmen düşmanlığı üzerine inşa ediyor” diye anlatmıştım.

Devamında ise İYİP’in bu yeni milliyetçiliğin siyasal temsilciliğini üstlenmeyi hedeflediğini belirtip “sadece İYİP değil, Ümit Özdağ’dan Tanju Özcan’a uzanan bir genişlikte düzen muhalefetinin bütün aktörleri yükselen bu dalganın üzerinde sörf yapmaya çalışıyor” diye bir eklemede bulunmuştum.

Bugün gelinen noktada İYİP’in kendini biraz daha merkeze çektiği için sığınmacı/göçmen meselesine dair hezeyanı tetikleyecek açıklamalardan uzak durduğunu ama “seküler” milliyetçiliğin temsili adına hayli yol kat ettiğini görebiliyoruz. Özdağ ve Özcan’ın yükselişi ise herkesin malumu.

Ancak buradaki sekülerliğin mahiyeti, Türk sağının sekülerliğinin sınırlarını da bize gösteriyor ve İttihatçılık meselesine de buradan bakmamız gerekiyor.

Öncelikle şunu söylemek lazım: Özdağ ve Akşener’in içerisinden çıktığı siyasal gelenek, yani ülkücü hareket, en başından beri İttihatçılığa mesafeli durdu. Türkeş’e göre, Osmanlı’nın yıkımı 1908’de, yani İttihat-Terakki’nin iktidarı ele geçirdiği yıl başlamıştı ve Enver-Cemal-Talat üçlüsü Osmanlı’nın yıkılmasının esas sorumlularıydı. Bu nedenle de örneğin Enver Paşa’nın Orta Asya’da Turan düşleri peşinde koşarken ölmesi dahi onun ülkücülük tarafından yüceltilip kahramanlaştırılmasını beraberinde getirmedi.

Akşener ve Özdağ da meseleye böyle mi bakmaktadır bilemiyoruz ama bildiğimiz şey şu ki, her ikisi de İttihatçılığı sadece bir yerinden sahipleniyor, görmek istedikleri gibi görüyor ve güncel siyasetin bir aracı haline getirmek için kullanıyorlar.

Örneğin Özdağ’ın 24 Nisan günü Talat Paşa’yı anmasındaki esas saik, 1915’in ve Ermeni meselesinin de ötesinde, sığınmacı/göçmen düşmanlığı üzerine kurduğu siyasetle ilgiliydi. Çünkü “gerekirse zorla göndeririz” iddiası üzerine kurulu tutuma tehcir anımsatması aracılığıyla geçmişten somut bir örnek sunulabiliyor ve böylece “yaptık, yine yaparız” denilebiliyordu.

Dolayısıyla Özdağ, İttihatçılığa baktığında anayasacılığı, parlamenter sistemi, sekülarizm adına atılan adımları, farklı etnik grupların bir arada yaşama iradesini, 1908 devrimi sonrası ortaya çıkan hürriyet ortamını değil, sadece 1915’te somutlaşan katliamcılığı ve etnik temizlikçiliği görüyor, oradan kendisine bir şeyler yontmaya çalışıyordu.

Akşener’in Ömer’in yolundan İttihatçılığa hızlı geçişinin sınırlarını ise sosyal medya çağının bir gerekliliğine dönüşen anmalardan biri aracılığıyla gördük. Akşener, sanki bir süredir siyasi söylemini “Abdülhamid istibdadına karşı direnen İttihatçılar” ikiliği ve bunun günümüzdeki tezahürü üzerine kurmuyormuş gibi, Abdülhamid mitosunun yaratıcısı olan kişinin, yani Necip Fazıl’ın ölüm yıldönümünü “üstad” güzellemeleriyle anmaktan geri durmadı.

Oysa dediğim gibi, Necip Fazıl “Ulu Hakan” isimli kitabıyla Abdülhamid mitosunu yaratmış, onu İslamcı kitlelerin idolü haline getirmiş ve bunu da Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlığı adına yapmıştı. Üstelik mesele sadece Abdülhamid mitosunu yaratmış olması değildi. Necip Fazıl siyasal İslamcılığın Türkiye’deki en önemli figürlerinden biriydi ve bugünkü iktidar kadrolarının önemlice bir bölümü 12 Eylül öncesi onun rahle-i tedrisatından geçmiş, bugünkü rejimin karakteri de feyzini büyük ölçüde onun “Başyücelik Devleti” adlı İslamcı-faşist distopyasından almıştı.

İşte tüm bunlar ortadayken Akşener klasik sağcı bir refleksle ve “aynı anda hem Abdülhamid karşıtlığı yapıp hem de Necip Fazıl’ı anamam” basitliğiyle bile düşünmeden “üstad”ı anıyor, böylece İttihatçılığının da “seküler” milliyetçiliğinin de sınırlarını ortaya koymuş oluyordu.

Oysa Türkiye bugün yeni bir istibdat rejimi yaşıyorsa, yasaklar pop şarkıcılarının konserlerine, gençlik festivallerine, içki zamlarına uzanıyorsa, sosyal medyaya yönelik büyük bir sansür yasası geliyorsa, ülke bir tür saltanat iradesiyle ve saraydan yönetiliyorsa, bunun gerisinde çok net bir şeklide siyasal İslam var ve ne Akşener’in ne de Özdağ’ın “seküler” milliyetçiliğinde buna dair herhangi bir itiraz bulunuyor.

Onlar esas olarak yaşanan dinselleşmeyi “Araplaşma” diye kodlayıp o kodlamayı da sığınmacı/göçmen düşmanlığıyla birleştirme ve buradan yeni bir Türkçü dalgayı yükseltmenin hesaplarını yapıyorlar. Bu, merkeze yürüyüşü nedeniyle Akşener’de daha mutedil bir şekilde gerçekleşirken, Özdağ’da Avrupa tarzı bir neo-faşizmin Türkiye temsilciliği şeklinde tezahür ediyor.

Dolayısıyla muhalefetteki Türk sağının da ne Abdülhamid’le ne de dinselleşmeyle sahici bir derdi bulunuyor. İttihatçılıkları ya 1915’ten ötesine uzanmıyor ya da sekülerlikleri Necip Fazıl söz konusu olduğunda bitiyor. Zaten ağızlarından laikliğe dair sahici bir söz de çıkmıyor.

Tüm bunların gerisinde ise elbette ki Türkiye’nin sermaye düzeni ve bu isimlerle partilerinin düzenin has isimleri ve partileri olmaları var. Kendileri de çok iyi biliyorlar ki Türkiye’deki dinselleşme ile sermaye düzeninin bekası arasında dolaysız bir ilişki bulunuyor. Biliyorlar ki bu sömürü düzeni dinselleşmeye -belki derecesi bağlamında iktidardan farklı düşünmekle birlikte- mecbur.

Çok basit bir örnek verelim. Daha iki yıl önce ücretlerin gayri safi katma değer içerisindeki payı 39.1 iken bugün bu pay 31.5’e gerilemiş, iş gücü ödemelerinin gayri safi yurtiçi hasıla içerisindeki payı % 32 seviyelerinden % 24’ler seviyesine inmiş; üstelik bu sırada ülke ekonomisi de büyümüş. Yani ekonomi büyürken emeğin üretilen zenginlikten aldığı pay azalmış. Diğer bir göstergeye göre ise Türkiye’nin en büyük 500 şirketinin kâr oranları 2021 yılında % 137 oranında artmış, bu oran bankalarda ise yüzde 300’leri buluyor. Yani 85 milyon yurttaş bir avuç asalağa çalışıyor, bir avuç sömürücüyü sırtında taşıyor.

Zenginin daha zengin yoksulun daha yoksul olduğu bu düzenin İslamcılık temelinde yükseldiğini ise biliyoruz. Emek hareketinin dağıtılmasından taşeron ve güvencesiz çalışmaya, tevekküle dayalı anlayıştan ücretlerin asgari ücret seviyesinde eşitlenmesine, patronlar için cennet, çalışanlar için ise cehennem anlamına gelen bir emek rejimi yaratıldı. Evet bunu gayet bilinçli ve planlı programlı bir şekilde İslamcılık yarattı.

Seküler milliyetçiliğin ise bu düzenle özsel, sahici, varoluşsal bir derdi yok. Bu yüzden dinselleşmeyle sömürü düzeni arasındaki bağı görmezden geliyor, bu yüzden dinselleşme yokmuş gibi yapıyor, bu yüzden sığınmacılardan bir günah keçisi yaratıp dinselleşmenin faturasını onlara kesiyor, bu yüzden Necip Fazıl anabiliyor, bir yandan güya Abdülhamid karşıtlığı yaparken bir yandan ondan “Abdülhamid Han” diye söz ediyor vs.

Buradan gerçek bir istibdat karşıtlığı da sekülarizm de laiklik de çıkmaz. Bugünün Türkiye’sinde hürriyet mücadelesi de eşitlik mücadelesi de laiklik mücadelesi de yüzünü sola dönmeli, sınıfsal bir zemine yerleşmelidir. Çünkü sınıfsal zemine yerleşmeyen hiçbir mücadele ne sahici olabilir ne de sahici bir başarı kazanabilir.

Fatih Yaşlı / SOL

Doğalgaza yüzde 30 zam + Doğalgazın ardından bir zam da elektriğe! - YENİÇAĞ


Doğalgaza yüzde 30 zam

Doğalgazda haziran ayında geçerli olacak tarife açıklandı. Konutlarda kullanılan doğalgazın birim fiyatında yüzde 30, elektrik üretimi için kullanılan doğalgazın birim fiyatında yüzde 16, elektrik üretimi dışında kullanılan doğalgazın birim fiyatında ise yüzde 10 artış oldu.

BOTAŞ'tan yapılan açıklamaya göre, konutlarda kullanılan doğalgaza yüzde 30, sanayi abonelerine yüzde 40 ve elektrik üretim amaçlı tarifeye yüzde 17 zam yapıldı.

BOTAŞ, Haziran ayında uygulanacak fiyat tarifesini açıkladı. Yeni tarifeye göre doğalgaza büyük zam yapıldı.

Tarifeye göre konutta kullanılan doğalgaza yüzde 30, sanayi abonelerine yüzde 40 ve elektrik üretim amaçlı tarifeye yüzde 17 zam yapıldı.

Haziran ayına ilişkin tarife tablosuna göre, konut tüketicileri için gaz dağıtım şirketlerine haziranda uygulanacak satış fiyatı, bin metreküp doğal gaz için 3 bin 264 lira, sanayi abonelerinin tarifesi de bin metreküp doğal gaz için 10 bin 416 lira oldu.

Elektrik üretim amaçlı tarifede bin metreküp doğal gazın fiyatı ise 12 bin 500 lira olarak belirlendi.

MAYIS AYI TARİFESİ

Mayıs ayında BOTAŞ'ın konut tüketicileri için gaz dağıtım şirketlerine mayısta uygulayacağı satış fiyatı sabit kalarak 1000 metreküp doğal gaz için 2 bin 511 lira, sanayi abonelerinin tarifesi de 1000 metreküp doğal gaz için 9 bin 450 lira olmuştu.

Doğalgazın ardından bir zam da elektriğe! 

Elektrikte mesken abonelerinin tarifesine yüzde 15, sanayi ve ticarethane abonelerinin tarifesine ise yüzde 25 zam yapıldı.

Elektrikte tüm abone gruplarının 1 Haziran'dan itibaren geçerli olan tarifeleri belirlendi.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu'nun (EPDK) faaliyet bazlı, nihai ve yeşil tarife tabloları Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yayımlandı.

Buna göre, ilk kademede bulunan mesken abonelerinin tarifesinde kilovatsaat başı fiyat 129,0639 kuruş, yüksek kademede yer alanların tarifesinde ise kilovatsaat başı fiyat, 192,7977 kuruş oldu.

İlk kademede yer alan ticarethane abonelerinin tarifesinde elektriğin kilovatsaat fiyatı, 208,9154 kuruş, yüksek kademedeki kilovatsaat fiyat da 278,0099 kuruş olarak belirlendi.

Alçak gerilim sanayi abonelerinin elektrik tarifesinde kilovatsaat fiyatının 287,5739 kuruş olması kararlaştırıldı.

Öte yandan, yeşil tarifede kilovatsaat fiyatı 268,2821 kuruş olarak belirlendi.

(YENİÇAĞ)

Öne Çıkan Yayın

T-24 "Köşebaşı + Gündem" -11 Mayıs 2025-

Dayatılan deli gömleğinin tek sebebi, muhalefetin kontrolünü elden kaçırmış olmaları!-Tuğçe Tatari- Ülkede gerçekten muhalefet yapan bir siy...