TARİHTE BUGÜN (3 HAZİRAN)

     


      OLAYLAR:

  • 1098 - Birinci Haçlı seferi: 8 ay süren kuşatma sonunda Antakya haçlıların kontrolü altına girdi.
  • 1839 - Çin'in "Humen" limanında İngiliz tacirlerden ele geçirilen 1.2 milyon kg afyon Çinli yetkililerce imha edilince, Birleşik Krallık bunu bir savaş nedeni saydı (casus belli) ve böylelikle "Birinci Afyon Savaşı" başlamış oldu.
  • 1870 - Ahmet Hikmet Müftüoğlu, doğdu. Türk yazar ve şair (ö. 1927) Diplomat olarak görev yaparken bir yandan da edebiyatla uğraşmış olan Ahmet Hikmet Bey, başlangıçta Servet-i Fünûn hareketi içinde yer almış, daha sonra bu toplulukla bağlarını kopararak Türkçülük akımını benimsemiş bir yazardır. Hikâyelerini topladığı "Çağlayanlar" adlı kitabı, uyandırdığı milliyetçilik duyguları ile millî edebiyatta önemli yere sahiptir.
  • 1889 - Askeri Tıbbiye Mektebi öğrencilerinden İshak Sukuti, İbrahim Temo, Abdullah Cevdet, Mehmet Reşit ve Hikmet Emin, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin temelini oluşturan İttihadi Osmani Cemiyetini kurdular. Amaçları Kanun-i Esasi’nin yeniden yürürlüğe sokulması yani meşruti sisteme tekrar geçilmesi idi. Bu cemiyet gizli olarak başladığı çalışmalarını yurtdışını merkez alarak sürdürmüş ve 1908 yılında amacına ulaşarak meşrutiyetin tekrar ilanını sağlamış ve İttihat Ve Terakki Partisi adını alarak 1918 yılı sonuna kadar yönetimde etkili olmuştur. I.Dünya Savaşı sonrasında lağvedilmiştir.
  • 1889 - Kanada topraklarını bir okyanustan diğerine kadar kateden "Kanada Pasifik Demiryolu" tamamlandı.
  • 1889 - Dünyanın ilk uzun mesafeye elektrik taşıyan güç hattı tamamlandı. Willamette Falls'daki güç istasyonundan PortlandOregon'un kent merkezine kadar olan hattın uzunluğu 14 mildi.
  • 1892 - İngiliz futbol takımı olan Liverpool kuruldu.
  • 1906 - Josephine Baker, doğdu. Amerikalı dansçı ve şarkıcı (ö. 1975)
  • 1912 - İstanbul'un İshakpaşa semtinde çıkan yangında, bin 111 ev, 118 dükkân, altı cami, üç hamam ve beş okul kül oldu.
  • 1925 - Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (Güncel Türkçesi: İlerici Cumhuriyet Partisi)  Bakanlar Kurulu kararıyla kapatıldı.
  • 1925 - Tony Curtis, doğdu. Amerikalı aktör (ö. 2010)
  • 1926 - Emlak ve Eytam Bankası kuruldu.
  • 1930 - Ağrı’da isyan halindeki İhsan Nuri ve arkadaşlarına destek vermek isteyen Hoybun cemiyeti mensubu bir grup Kürt, Mardin’e saldırmayı deneyip Mazı dağına çekildiler. Bu sıra Seyh Ahmet Barzani komutasındaki 500 kişilik silahlı bir grup Oramar’daki askeri kışlaya baskın düzenledi. Önceden öğrenilen baskın harekati geri püskürtüldü. Ancak bu olay Oramar ve Şemdinan yöresindeki Benavik ve Sikan Aşiretlerini isyana katılmasına yol açtı. İsyanın bir anda büyüyecek gibi olması üzerine, bölgeye takviye kuvvetler gönderilirken; isyancıların bulundukları bölgeler de uçaklarla bombalandı.
  • 1931 - Raúl Castro, doğdu. Kübalı asker ve siyasetçi.
  • 1935 -  Almanya’da düzenlenen binicilik yarışmalarında Sami Polatkan birinci oldu
  • 1941 - Suna Kıraç, doğdu. Türk iş insanı ve Koç Holding Yönetim Kurulu başkan vekili (ö. 2020)
  • 1942 -  Kişi başına ekmek miktarı 300 grama çıktı.
  • 1942 - Midway deniz savaşı başladı. İki gün süren savaşta, Japonlar ağır kayıplar verdiler ve Japonların Pasifikteki ilerleyişi durduruldu.
  • 1948 - Amasya'yı sel bastı; 92 kişi boğularak can verdi.
  • 1950 - İran Devlet Televizyonu, 59 Kürt gencinin idam edilişini gösterdi.
  • 1955 - İstanbul'da Göksu'nun üzerinde yapılan Elmalı Barajı açıldı.
  • 1955 - Messina KonferansıAvrupa Ekonomik Topluluğu'nun doğuşu.
  • 1956 - Melike Demirağ, doğdu. Türk şarkıcı ve oyuncu
  • 1957 - Türkiye Güreş Millî Takımı, serbest stilde dünya güreş şampiyonu oldu.
  • 1959 - İzmir'de Demokrat gazetesi 1 ay kapatıldı. Gazeteci Adnan Düvenci ve Şeref Bakşık 16’şar ay hapis cezasına çarptırıldılar.


  • 1963 - Şair Nazım Hikmet Ran, Moskova’da sürgünde geçirdiği kalp krizinde 61 yaşında öldü. 20 Kasım 1901’de Selanik’te doğmuş, 1938’de Türkiye Komünist Partisi yöneticisi olarak girdiği cezaevinden 1950’de çıkmış, siyasi baskılar ve hayatına kastedildiği kuşkusuyla 1950’de Türkiye’den ayrılmış ve ölene kadar sürgünde yaşamıştı.
  • 1964 - Futbolun 'Ordinaryüs'ü Lefter KüçükandonyadisFenerbahçe - Beşiktaş arasındaki jübile maçıyla futbola veda etti.
  • 1965 - Edward Higgins White, uzayda yürüyen ilk Amerikan oldu.



  • 1966 - “Sosyalist Türkiye”kitabından dolayı Akçaabat Yargıcı Ali Faik Cihan 7 yıl 6 ay hapis, 5 yıl Yozgat’ta “zorunlu ikamet”cezası aldı.
  • 1967 - Halk ozanı Aşık Nesimi yararına düzenlenen “Dost Gecesi” Can Yücel ve Hasan Hüseyin’in sunuculuğunda Aşık Mahzuni dahil 10 halk ozanının ve TMTF folklor ekibinin katılımıyla İstanbul Açıkhava Tiyatrosu’nda yapıldı.


  • 1974 - Ressam Fikret Mualla'nın Fransa'dan getirilen kemikleri, İstanbul Karacaahmet Mezarlığı'na gömüldü.
  • 1974 - Yitzhak Rabinİsrail'in yeni Başbakanı oldu.
  • 1976 - "Avrupa Komünizmi" deyimi, ilk kez İtalyan Komünist Partisi lideri Enrico Berlinguer tarafından kullanıldı.
  • 1976 -DİSK’e bağlı Tekstil Sendikası Karadeniz İplik Fabrikası’nda yapılan toplu sözleşmeyle ücretlere birinci yıl 20, ikinci yıl 25 lira zam sağladı. 300 işçinin yararlandığı sözleşme şartları işçileri memnun etmedi.
  • 1977 - Bülent Ecevit “Türk halkı bu düzeni değiştirmeye karar vermiştir, ben duralarsam beni de aşarak amacına erişir,” dedi.

  • 1978 - Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğrencisi ve AYÖD sorumlusu Ali Canpolat (Pülümür- 1957) Ankara Dışkapı’da, bir taksiden ateş açılarak öldürüldü.
  • 1980 - Çorum’da CHP üyesi Musa Kireççi, Osmancık caddesinde ülkücülerin saldırısı sonucu öldürüldü.
  • 1980 - SBF öğretim üyesi Doç.Dr.Kurthan Fişek: “Türkiye’de spor yönetimi yıllardır felç. Sporun kilit noktalarını tepeden inme gelmiş veya kendi kendini seçmiş insanlar tutmuş”. (Cumhuriyet röportajı)
  • 1981 - Ersin Karabulut, doğdu. Türk karikatürist
  • 1982 - Danimarkalı bir gazeteciye verdiği demecin bir Norveç gazetesinde yayınlandığı gerekçesiyle tutuklu yargılanan Bülent Ecevit sorgusu, savunması, tanıkların dinlenmesi ve Askeri Savcı Nurettin Soyer’in “tutukluluğun kaldırılması” talebinin ardından tahliye edildi.
  • 1983 - Birleşik Krallık'ta Amerika Birleşik Devletleri Hava Kuvvetleri'ne ait üsleri protesto eden 752 kişi tutuklandı.
  • 1983 - 1978’de yayınlanan “Çizgilerle Nazım Hikmet” adlı kitaplarında “komünizm propagandası yaptıkları” ve “hükümetin manevi şahsiyetini tahkir ettikleri” iddia edilen Savaş Dinçel ve Müjdat Gezen’in birbirlerine kelepçeli olarak çıkarıldıkları ilk duruşmada Mahkeme “Davanın zamanında açılmadığı için düşürülmesine ve sanıkların tahliyesine” karar verdi; Gezen ve Dinçel salıverildi.
  • 1986 - Rafael Nadal, doğdu. İspanyol tenisçi
  • 1986 - Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Bülent Ecevit hakkında bir konuşması nedeniyle dava açıldı.
  • 1987 - Tek tip öğrenci derneği yasa tasarısını protesto için 14 Nisan’da otobüsle Ankara’ya giderken İzmit’te otobüsten inip “yasadışı gösteri yürüyüşü yaptıkları” iddiasıyla 3 yıla kadar hapis istemiyle yargılanan 21 öğrenci ilk duruşmada beraat etti.
  • 1988 - 1987’de yayınlanan ve 2.baskısı yapılan “Che’nin Ardından” kitabı toplatıldı.
  • 1989 - Pekin'de Tiananmen Meydanı'ndaki büyük gösteriye asker müdahale etti: 2 bin civarında öğrenci öldü.
  • 1992 - Meclis Hayali İhracat Araştırma Komisyonu Başkanı Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ı ifade vermeye çağırdı. Özal’ın başbakanlığı döneminde hayali ihracata imkan sağladığı ve soruşturmaları geciktirdiği öne sürülüyordu.

  • 1994 - Kürt işadamı Savaş Buldan ile arkadaşları Adnan Yıldırım ve Hacı Karay, sabah İstanbul Çınar Hotel çıkışında polis telsizli sivil kişiler tarafından kaçırıldı. Buldan ve arkadaşlarının kaçırıldığı 3 otomobil Sapanca Gölü yakınlarında terkedilmiş olarak bulundu.
  • 1995 - CHP’li Kültür Bakanı Ercan Karakaş, RP’li Ankara Anakent Belediye Başkanı Melih Gökçek’in Altınpark’tan kaldırttığı heykellerin Kültür Bakanlığı’na devrini istedi. Gökçek ise, ”heykellere ödenen paraların kendilerine ödenmesi halinde devredilebileceğini” bildirdi.
  • 1995 - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Aydın Güven GürkanKilisYalova   ve Karabük'ün il yapılması kararnamesini imzaladı. Sonra da uygulamanın haksızlık olduğunu söyleyerek Bakanlıktan istifa etti.

  • 1996 - Birleşmiş Milletler himayesinde düzenlenen Habitat-II İnsan Yerleşimleri Konferansı'nın resmî açılışı İstanbul'da yapıldı.
  • 2000 - Mardin Cumhuriyet Savcılığı, beş çocuk annesi Kamile İğci’ye gözaltında tecavüz ettiği saptanan yedi polis hakkında toplam 112 yıl hapis istemiyle dava açtı. Savcılık ilk kez resmi bir kurum dışında İnsan Hakları Vakfı’nın verdiği raporu delil kabul etti.
  • 2001 - Peru’da son 14 ay içinde dördüncü kez devlet başkanlığı seçimi yapıldı. İnka asıllı Toledo Alenjandro devlet başkanı seçildi.
  • 2003 - 1985’ten beri ilk kez toptan eşya fiyatları (TEFE) binde 6 indi. Tüketici fiyatları ise (TÜFE) yüzde 1,6 arttı.

  • 2003 - Doç.Dr.Fikret Başkaya’nın “Paradigmanın İflası”kitabının 8. baskısında”bölücülük propagandası”ndan 4 yıla kadar hapis istemiyle 2. kez yargılanmasına başlandı. Başkaya, aynı kitaptan 20 ay hapis yatmış ve AİHM’de açtığı davada 8 Temmuz 1999’da tazminat kazanmıştı.
  • 2003 - Avusturya’da emeklilik yasasını protesto, İtalya’da Alitalia’nın 400 hostesi işten çıkarma planı için çalışanlar greve gitti. İtalya’da 225 uçuş iptal oldu.
  • 2003 - Vatan Dergi Grubu koordinatörü gazeteci Ercan Arıklı otobüs çarpması sonucu, 63 yaşında. vefat etti.
  • 2004 - Ankara 10.İdare Mahkemesi, TÜPRAŞ’ın % 65.67’lik kamu hissesinin Efremov-Zorlu konsorsiyumuna blok satışına ilişkin 13 Ocak 2004 tarihli İhale Komisyonu kararını iptal etti. Özelleştirme İdaresi, kararı temyiz edeceğini bildirdi.
  • 2006 - Karadağ kuruldu.
  • 2012 - Binlerce kadın, Başbakan Erdoğan’ın kürtaj-sezaryen karşıtı sözlerini ve yasak getiren yasa hazırlıklarını Kadıköy’de protesto etti.
  • 2012 - Güre’de düzenlenen ”Ulusal Çalıştay”da sonuç bildirgesi açıklandı: ”Kaz Dağları’nda 285 ayrı noktada 5 bin 657 dekarlık alandaki altın arama ve işletme faaliyetleri durdurulmalı, tüm Kaz Dağları Milli Park sınırlarına dahil edilmeli, özel bir yasa çıkarılmalıdır.”

  • 2012 - Hayvan Partisi, Hayırsız Ada’da (Sivriada)’da 1910 yılında adada ölüme terk edilen 80 bin köpeğin anısına bir “anı taşı” dikti.
  • 2013 - Gezi eylemlerinde, Abdullah Cömert Antakya’da 23:30’da yakın mesafeden başına sıkılan gaz kapsülü nedeniyle hayatını kaybetti. İzmir/ Gündoğdu’da Gezi protestolarına polis müdahale etti; akşam sokaklarda polise takviye “eli sopalı siviller” türedi. İzmir/ Karşıyaka’da AKP İlçe Binası’na yürüyen bir grup protestocu binayı ateşe verdi. Beşiktaş İnönü Stadyumu önündeki devasa kepçe Dolmabahçe’de TOMA’ya karşı sürüldü ve “POMA” doğdu. Kızılay Meydanı’ndaki Gezi protestolarında yaklaşık 700 kişi gözaltına alındı. Yer sorunundan dolayı nezarethanelere konulamayan onlarca kişi Ankara Emniyeti’nin içindeki spor salonunda geceyi geçirdi. Bloomberg’de Ali İhsan Varol’un sunduğu “Kelime Oyunu Yarışması”ndaki soru ve cevaplarda “Gezi propagandası” yapıldı.

  • 2013 - Nazım Hikmet’in ölümünün 50.yıldönümünde Türkiye’den Moskova’ya giden 100kişilik sanatçı-yurttaş grubu mezarı başında anma yaptı.
  • 2017 - İngiltere'nin Londra kentindeki Southwark bölgesinde, bir terör saldırısı düzenlendi.



        ÖLÜMLER:
  • 1657 - William Harvey (1 Nisan 1578, Folkestone - 3 Haziran 1657), İngiliz tıp doktoru. Kalbin dolaşımını ve işlevini keşfetti. Modern fizyoloji biliminin öncülerindendir.
  • 1875 - Georges Bizet, (d. 1836) Carmen operasının yaratıcısı, Fransız besteci George Bizet öldü.
  • 1877 - Ludwig von Köchel, Avusturyalı müzikolojist (d. 1800)

  • 1899 - Johann Strauss II (d. 25 Ekim 1825, Viyana – ö. 3 Haziran 1899, Viyana), 19. yüzyıl Avusturyalı Klasik Batı Müziği Bestecisi. Vals Kralı olarak ün yapmıştır. Müzisyen bir ailenin beş çocuğunun en büyüğü olarak 25 Ekim 1825’te Viyana’da doğdu. Baba Johann Strauss, ülkesinde valsleri ile ün yapmış saygın bir besteci ve orkestra şefidir. Tüm Avrupa’da vals tutkusunun bir hastalık gibi yayılmasına öncülük eden baba Johann Strauss, oğullarının müzikle ilgilenmesini engellemeye çalıştıysa da 3 oğlu başarılı müzisyenler oldular: Johan Jr. (1825-1899), Josef (1827-1870), Eduard (1835-1916). Annesi Anne, ilk kemanını alarak Johann’ı müzisyen olmaya teşvik etmişti. Johann, babasından gizli olarak keman çalıştı ve ilk valsini 6 yaşında besteledi. Bu eseri 15 yaşında iken seslendirildi. 1841 yılında Polytechnic okuluna girdiyse de muhasebe konularına ilgisi yoktu ve 2 yıl sonra "uygunsuz davranışları" nedeniyle okuldan atıldı. 1842’de babasının evi terk etmesi üzerine tamamen müziğe yönelen genç Strauss, aileyi geçindirme yükünü üstlenmişti. Strauss, sahneye çıkmak için Viyana otoritelerinden izin aldıktan sonra küçük bir orkestra kurdu. İlk konserini 1844'te 19 yaşında iken verdi ve bu konserde tam 19 kere sahneye çağrıldı. Oğul Strauss’un müzik dünyasına girmesi ile baba-oğul birbirine rakip duruma geldiler ve beş yıl boyunca Viyana dans dünyasını yan yana yönettiler. Genç Strauss, 1849’da babasının ölümü üzerine kendi orkestrası ile babasınınkini birleştirdi. Çoğu zaman aynı gecede birkaç balo salonunda ve lokantada çalışan Strauss, bir gösteriden diğerine koşturup durduğu çok yoğun bir tempo ile çalıştı. Bu yoğun çalışma temposu sağlığını bozduğu için 1853’te çalışmalarına 6 ay kadar ara vermek zorunda kaldı. Bu dönemde karlı konser turnelerini iptal etmemek için mimar kardeşi Josef'i kendisi yerine konserlere göndermeye başladı. Aynı zamanda yetenekli bir müzisyen olan kardeşinin bu işteki başarısı üzerine, Johann Strauss, bir daha yurt dışı turnelerine gözü arkada kalmadan gitmeye başladı.Johann Strauss II, ilk evliliğini 1862’de şarkıcı Jetty Treffz ile yaptı. Onun menajerliğini yapan eşi, kendisini beste yapmaya yönlendirdi. En ünlü eseri Mavi Tuna, aslında koro için yazılmış bir valsti. Viyana Erkek Korosu’nun şefinden aldığı sipariş üzerine kendisine verilen şiiri besteleyen Strauss’un eseri koro tarafından seslendirildiğinde besteci umduğu başarıyı bulamadı ancak şiiri atıp eseri yeniden orkestra için düzenlediğinde eser büyük yankı uyandırdı ve 400 valsi arasında en ünlüsü olan Mavi Tuna Valsi böylece doğdu. Strauss’un valsleri Johannes BrahmsRichard Wagner gibi müzisyenlerin de hayranlığını kazanmıştı. 1870'te kardeşi Josef öldü. Polonya turnesi sırasında orkestra yönetirken sahnede düşerek kendini kaybeden ve apar topar eve getirilen Josef’in, bir gece, kendilerine müzik yapmasını isteyen sarhoş Rus askerleri tarafından uyandırılıp, bu isteklerini reddettiği için dövülerek öldürüldüğü iddia edilir. Strauss, kardeşinin ölümünden sonra uzun süre kendine gelememiştir. 1871’de operetler  bestelemeye başlayan Struss, ilk başarılı çıkışını Kırk Haramiler ve Binbir Gece Masalları adlı opereti ile yaptı. 1874'te en ünlü opereti Yarasa (Die Fleidermaus)'yı besteledi. İlk gösterimi başarısız olsa da Mavi Tuna ve Yarasa onun ününün Avrupa sınırlarını aşmasını sağlayacak olan eserleridir. Strauss, Amerikan Bağımsızlık Bildirigesi’nin yayınlanmasının 100. yılı nedeniyle bir davet alınca 1876’da  ABD’ye giderek binden fazla konser verdi. Johan Strauss II, 1878’de ise eşi Jetty’yi bir kalp krizi yüzünden aniden kaybetti. Bu ölüm üzerine çok sarsılan ve eşinin cenazesine dahi katılamayan Strauss, hayatını yalnız sürdüremeyeceğini hissederek Jetty'nin ölümünden 50 gün sonra kendisinden 25 yaş küçük, "Lilly" adıyla tanınan şarkıcı ve oyuncu Angelica Dittrich'le evlendi. Bu evlilik, 4 yıl sonra eşinin evi terk etmesi ile son buldu. Adele Deutsch hayatına girdi. Angelica ile boşanması kilise tarafından onaylanmadığı için evlenemedilerse de Adele, Strauss’un evine yerleşerek Jetty’nin ölümünden sonra doğan boşluğu doldurdu. Yasal olarak evlenmeleri ancak 1887’de gerçekleşti. Strauss, Venedik'te Bir GeceÇingene BaronViyana Kanı operetlerini Angelica ile birlikteliği sırasında besteledi. Daha sonra yeniden valslere dönerek en güzel valslerinden birisi olan İmparator Valsi'ni besteledi. 1899’da bir soğuk algınlığı ile yatağa düşen Strauss, 3 Haziran 1899’da öldü. Viyana’da Johannes BrahmsFranz Schubert  ve Ludwig van Beethoven’in yanına gömüldü.


  • 1924 - Franz Kafka (3 Temmuz 1883 - 3 Haziran 1924), Almanca konuşan Bohemyalı roman ve hikâye yazarı. 20. yüzyıl edebiyatının en önemli figürlerinden biri olarak kabul edilmektedir.  Gerçekçilik unsurlarını ve fantastik unsurları birleştiren eserleri tipik olarak tuhaf veya sürrealist önyargılarla ve anlaşılmaz sosyal-bürokratik güçlerle karşı karşıya kalan izole kahramanlara sahiptir ve yabancılaşma, varoluşsal kaygı, suçluluk ve saçmalık temalarını keşfetme olarak yorumlanmıştır.  "Dönüşüm" ("Die Verwandlung"), Dava (Der Process) ve Şato (Der Schloss) en bilinen eserleridir. "Kafkaesk" terimi, Kafka'nın yazdıklarındaki gibi durumları tanımlamak için üretilmiştir. Kafka'nın   larinjeal tüberkülozu kötüleşti ve 1924 yılının mart ayında Berlin'den Prag'a döndü. Burada aile üyeleri, özellikle de kız kardeşi Ottla, kendisinin bakımını üstlendi. 10 Nisan'da Viyana'nın hemen dışındaki Kierling'de Dr. Hoffmann'ın  sanatoryumuna gitti ve burada 3 Haziran 1924'te öldü. Ölüm nedeni açlık gibi görünüyordu: Kafka'nın gırtlak yoluyla beslenmesi ona acı veriyordu ve parenteral beslenme henüz geliştirilmediğinden Kafka'yı beslemenin başka yolu yoktu. Kafka, ölüm döşeğinde "Açlık Sanatçısı"nı kurguluyordu ve bu hikayesine boğaz yoluyla herhangi bir besin alamadığı noktaya varmadan önce başlamıştı. Naaşı, Prag'a geri getirilerek 11 Haziran 1924'te Prague-Žižkov'daki Yeni Yahudi Mezarlığı'na gömüldü. Kafka yaşadığı dönemde aslında tanınmıyordu ve şöhreti önemsiz görüyordu. Ölümünden sonra özellikle II. Dünya Savaşı'ndan sonra hızla üne kavuştu. Kafka'nın mezar taşı mimar Leopold Ehrmann tarafından tasarlandı.

  • 1946 - Mihail Kalinin, 1919-1946 yılları arasında Yüksek Sovyet Prezidyumu Başkanı olmuş Bolşevik devrimci (d. 1875)
  • 1953 - Philip Graves, Britanyalı gazeteci ve yazar (d. 1876)  The Times'ın İstanbul muhabirliği görevinde bulundu. Siyon Liderlerinin Protokolleri olarak bilinen antisemitik eserin uydurma olduğunu ortaya çıkaran kişidir.


  • 1955 - Prenses Kadriye Hüseyin (d.10 Ocak 1888 , Kahire - 3 Haziran 1955) Mısır Hıdivi Hüseyin Kamil Paşa'nın Kızı.1888 yılında Kahire'de doğan Prenses Kadriye, Hüseyin Kamil Paşa'nın ikinci eşi Melek Turhan'dan olma kızıydı. İlk evliliğini Muhammed Cemal Sırrı Bey ile 1919 yılında yaptı ve aynı yıl eşinden ayrıldı. İkinci evliliğini ise 1921 yılında İstanbul'da Muhammed Hayri Paşa ile yapan Prenses Kadriye'nin bu evlilikten Mahmud Hüseyin Hayri (d.1924) ile Samira (1922-2007) adlarında iki çocuğu oldu. 1922 yılında İstanbul'daki Huber Köşkü'ne yerleşen ve 1930 yılına kadar burada ikamet eden Prenses, bu köşkü Notre-Dame de Sion rahibelerine devrederek Kahire'ye döndü. 1952 yılında yapılan devrim sonucu tutuklanan ve yargılanan Prenses Kadriye, beraat ettikten sonra yurtdışında yaşamaya başladı. Ancak bir süre sonra tekrar yurda döndü ve 3 Haziran 1955 tarihinde öldü. 16 Nisan-24 Mayıs 1921 tarihleri arasında  Atatürk'ün konuğu olarak Ankara'yı ziyaret etmiş olan Prenses'in Temmuz 1921'de yayımlanmış "Mukaddes Ankara'dan Mektuplar" adlı fransız dilinde bir kitabı vardır.
  • 1964 - Kazım Orbay, Türk asker, siyasetçi ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 3. Genelkurmay Başkanı (d. 1886)
  • 1970 - Horace Greeley Hjalmar Schacht (d. 22 Ocak 1877 Tinglev - ö. 3 Haziran 1970, Münih), Alman Bankacı. Reichsbank'ın genel başkanı ve Nazi Almanyası'nın Ekonomi Bakanı.
  • 1971 - Heinz Hopf, topoloji ve geometri alanlarında çalışan Alman matematikçi (d. 1894)
  • 1975 - Eisaku Sato, Japon siyasetçi (3 kez Japonya Başbakanı) (d. 1901)
  • 1977 - Archibald Hill (26 Eylül 1886 - 3 Haziran 1977), İngiliz fizyolog. Kasların işleyişi ile ilgili yaptığı çalışmalarından dolayı 1922 yılında Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülüne layık görülmüştür.

  • 1977 - Roberto Rossellini (8 Mayıs 1906, Roma - 3 Haziran 1977, Roma), İtalyan senaryo yazarı ve yönetmen. Yeni Gerçekçilik akımının en önemli yönetmenlerinden. İlk yeni gerçekçi film Roma, Açık Şehir'in yönetmenidir. Babası Roma'daki ilk sinemanın kurucusuydu. Bu sayede çocuk yaşta film izlemeye başlayan Rossellini babasının ölümünden sonra da sinema sektöründe çalışmaya devam etti. 1937'de ilk belgeseli olan Prélude à l'après-midi d'un faune'u çekti. Roberto Rossellini (1906-1977) anılarında, Roma, Açık Şehir'i çevirebilmek için evindeki eşyaları satmak zorunda kaldığını yazar. Savaşın yaralarını sarmaya bile vakit bulamamış bir Roma'nın sokaklarında, son derecede zor koşullar altında, çoğu kez prova bile yapmadan bu filmi çekerken, Rossellini kuşkusuz "Yeni Gerçekçilik" adını alacak bir akımın temelini attığını bilmiyordu. Oysa çok geçmeden, kimi sinema tarihçileri sinema tarihini, Roma, Açık Şehir'den önce ve sonra diye ikiye ayırmaya başladılar. Gerçekten de bu film, günlük gerçekliğe getirdiği bakış açısıyla sinema tarihinde bir dönüm noktası oluşturur. Ne var ki, Rossellini'nin daha faşizm döneminde çevirdiği filmlerle bu anlayışın ipuçlarını verdiğini unutmamak gerekir. Yönetmenin 1941'de çektiği Beyaz Gemi (La nave bianca, 1941), bir savaş filmi olsa, dahası dolaylı bir biçimde faşizm övgüsü içerse de, belgeselci anlayışı ile dikkati çeker. Konusunu Vittorio Mussolini'nin yazdığı Bir Pilot Dönüyor (Un pilota ritorna, 1942) ise yönetmenin titiz gözlemciliğini vurgular. Almanların kurşuna dizdiği rahip Morosini'nin direnişçilerle işbirliğini işleyen Roma, Açık Şehir'in (Roma città aperta, 1945) senaryosu, savaşın son günlerinde Rossellini'nin gizlendiği bir eve direnişçilerden günü gününe gelen bilgiler temel alınarak geliştirildi. Filmde ezilen insanların destekçisi rahip Pietro'yu Alda Fabrizi, bir çocuklu, dul halk kadınını Anna Magnani oynadı. Çizgisel bir gelişme izlemeyen film, kadının makineli tüfek ateşiyle öldürülmesi, rahibin de yakalanıp kurşuna dizilmesiyle noktalanır. Yönetmenin amacı dokuz ay boyunca nazi boyunduruğu altında inleyen Roma halkının dramını vermektir. Film bu dramın belgeseli olur. Rossellini içgüdüsel bir sezgiyle, kurmaca bir öykü yerine yaşanmış tanıklıklardan yola çıkar. "Sokaktaki insanı" , Roma sokaklarını dolduran kadınları, çocukları, papazları perdeye getirir. Eski Roma saraylarında, ya da süslü salonlarda güzel giysili kadınlarla, kara gömlekli faşistler arasında geçen konulara alıştırılmış İtalyan seyircisi için Roma, Açık Şehir bir dönüm noktası olur. Dahası, Rossellini'nin kendi ülkesine yönelik içeriği, evrensel bir boyut yakalar. Nazi askerlerin evde arama yapmaları; bağırarak koşan kadının sokakta makineli ile taranması; papazın kurşuna dizilmesine çocukların uzaktan tanık olmaları, sinema sanatının savaş sonrasında ulaştığı en etkileyici görüntülerdir. Papazın kurşuna dizilmesi sahnesi ise birkaç planla yaratılan bağımsız bir dramdır sanki. Filmin başarısı, toplumun değişik katmanlarını baskıya karşı aynı amaçta birleştirmesinde, toplumun yeni dengelerini gerçekçi bir anlayışla yansıtmasında yatar.
  • 1979 - Arno Schmidt, Alman mütercim ve yazar (d. 1914) Hamburg'da bir polisin oğlu olarak 1914'te doğdu. 1928 yılında babasının vefatından sonra annesiyle Aşağı SilezyaPolonya'da bulunan  Lauban adlı kasabaya taşındı. Görlitz'te ortaokulu okuduktan sonra bir tekstil firmasında çırak olarak işe girdi. Ardından envanter bölümünde muhasebeciliğe terfi edildi. 1937'de Alice Murawski'yle evlendi. Çocuğu olmadı.1939'a II. Dünya Savaşı'nda Wehrmacht'a girdi. Ordudayken matematiksel özelliklerini fark edip topçu kolordu'suna katıldı. İlk önce Alsas'ta görev yaptı ardından 1941'de Norveç'te küçük bir süre görev yaptı. 1945'te Aşağı Saksonya'da İngiliz kuvvetlerine teslim oldu. Karısıyla beraber mülteci  durumuna düştü. Mülteciyken, eşiyle beraber kız kardeşinin Amerika Birleşik Devletleri'nden gönderdiği yiyecek paketleriyle hayatta kaldı(Kız kardeşi 1939 yılında kocası Rudy'yle beraber ABD'ye göç etmişti çünkü kocası Musevi bir komünist idi.) Nazi Almanyası resmi olarak teslim olunca, Batı Almanya'ya döndü. Remanya-Palatina'daki Kastel kasabasına taşındı. Kastel'den dine hakaret suçlaması yüzünden taşındı. Bir protestan şehri olarak Darmstadt'a taşındı. 1979'da Bargfeld köyünde vefat ederken, eşi Alice 1983 yılında öldü. Schmidt, bir bireyciydi, hatta neredeyse bir solipsist'ti. Nazilerin yükselişine tanık olduktan sonra pesimist bir dünya görüşü vardı. Schwarze Spiegel adlı kitabında insan kaynaklı çevresel kıyamet sonrası ütopyasını anlatmıştır.Schmidt tam bir deist değildi, Leviathan adlı bir canavarın insanları yarattığına inanıyordu.
  • 1989 - Ayetullah Humeyni, İran'ın dini lideri (d. 1902)
  • 1992 - Robert Morley, İngiliz aktör (d. 1908)
  • 2000 - Mehmet Üstünkaya, Türk iş adamı ve Beşiktaş Spor Kulübü yöneticisi (d. 1935)
  • 2000 - Merton Miller, Amerikalı ekonomist ve Nobel Ekonomi Ödülü sahibi (d. 1923)

  • 2001 - Anthony Quinn, Amerikalı sinema oyuncusu (d. 1915)
  • 2001 - Vedat Kosal (25 Temmuz 1957, İstanbul - 3 Haziran 2001, Münih)Türk piyanist, besteci ve müzik araştırmacısıdır.1979 yılından itibaren kariyerini Avrupa'da sürdüren sanatçı, romantik-klasik piyano geleneğinin dünyadaki en başarılı yorumcuları arasında gösterilmiştir. Kosal, 2011 yılında İngiltere'de Cambridge Biographical Centre tarafından “20. Yüzyılın Mümtaz Müzisyenler Madalyası”yla ödüllendirildi. Batı müziği klasiklerinin yanı sıra Türk Beşleri ve diğer Türk bestecilerinin eserleriyle, Osmanlı Sarayı'ndaki batı tarzı müzik konusunda da uzmandı.
  • 2003 - Ercan Arıklı, Türk gazeteci (d. 1940)

  • 2009 - David Carradine, Amerikalı aktör (d. 1936)
  • 2010 - Vladimir Arnold, Sovyet-Rus matematikçi (d. 1937)
  • 2010 - Rue McClanahan, Amerikalı oyuncu (d. 1934)
  • 2010 - Luigi Padovese (d. 31 Mart 1947, Milano – ö. 3 Haziran 2010, İskenderun) İskenderun'da görev yapmış Anadolu Katolik Kilisesi Episkoposu ve Havarisel Vekilli'dir. 3 Haziran 2010 günü İskenderun'daki evinin bahçesinde şoförü tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Padovese, 4 Ekim 1965'te Lovere'de Küçük Kapusen Manastırı'na katıldı. 16 Haziran 1973'te rahip olarak takdis edildi. Daha sonra, Papalık Ateneo Antonianrim'da ve Papalık Gregoryen Üniversitesi'nde eğitim aldı. Papalık Ateneo Antonianrim'da Patroloji profesörü oldu. 16 yıl boyunca aynı üniversitede Ruhaniyet Enstitüsünü yürüttü. Aynı zamanda Papalık Gregoryen Üniversitesi ve Havarisel Alphonsian Akademisi'nde kendi kürsüsünde bulundu ve çeşitli seminerler verdi. 2004 yılında episkopos olarak takdis edildi ve hayran olduğunu belirttiği Türkiye'ye "Anadolu Havarisel Vekili" olarak gönderildi. Aynı zamanda Türkiye Caritas'in başkanlığını yaptı.Episkopos Luigi Padovese, 3 Haziran 2010 tarihinde, İskenderun'daki yazlık evinde uzun süredir şoförlüğünü yapan ve ruhsal rahatsızlıkları olduğu belirtilen kişi tarafından defalarca bıçaklanarak öldürüldü. Devlet hastanesine yetiştirilmeye çalışılırken yolda hayatını kaybetti. Tanıkların ifadelerine göre; katil, cinayeti işlerken bağırarak tekbir getirmiştir. Resmi Katolik görevlileri ve papalık sözcüsü Federico Lombardi, cinayetin ardından hayret ve üzüntü içinde olduklarını bildirdi. Papa XVI. Benedictus, yayınladığı bildiride, olayın Türkiye'ye mal edilmemesi gerektiğini, İzmir Episkoposu Ruggero Franceschini ise, bu olayın Türkiye'yi lekelemesine izin vermeyeceğini söylemiştir. Son dörtbuçuk yıldır Episkopos'un şoförlüğünü yapan ve psikolojik rahatsızlıkları yüzünden tedavi gördüğü belirtilen şahıs, Türk polisi tarafından olayın hemen ardından 3 Haziran 2010 tarihinde cinayet zanlısı olarak gözaltına alındı. Zanlı, ilk duruşması sırasında cinayeti kendisine gelen bir vahiy sonucu işlediğini, Episkopos'un deccal olduğunu söylemiş ve duruşma salonunda ezan okumaya kalkışmıştır. Polis olayın Türkiye'deki diğer Hristiyan cinayetleri gibi politik temelli olmadığına inandığını, münferit bir olay olarak gördüğünü açıklamıştır. Bu olaydan 4 yıl kadar önce, 2006 yılında, aynı şekilde Peder Andrea Santoro psikolojik sorunları olduğu belirtilen bir şahıs tarafından tabancayla vurularak öldürülmüştü.
  • 2011 - James Arness, Amerikalı western film oyuncusudur (d. 1923)

  • 2011 - Murad Jacob Kevorkian (d. 26 Mayıs 1928; PontiacMichigan – ö. 3 Haziran 2011; Royal Oak, Michigan) Ermeni asıllı Amerikalı patolog, ressam, besteci, enstürmanist, ötanazi savunucusu ve uygulayıcısıdır. "Ölüm bir suç değildir" sözüyle ifade ettiği gibi, ölümcül bir hastanın doktor yardımlı intiharla ölme hakkını kamuya açık bir şekilde savundu. 1990'dan başlayak 130 ölümcül hastaya kendi geliştirdiği bir karışımı enjekte ederek ötanazi ile ölmelerine yardım etmiştir. Bundan dolayı ötanazi karşıtlarınca Doktor Ölüm olarak anılmıştır. Kardeşi Margo Janus adına ötanazi uygulanan bir klinik açmış fakat baskılar sonucu kapatmak zorunda kalmıştır. 1998'de Kevorkian tutuklandı ve Lou Gehrig hastalığı veya ALS'den muzdarip olan Thomas Youk adlı bir adam üzerindeki gönüllü ötenazi vakasındaki doğrudan rolü nedeniyle yargılandı. 1999'da Michigan'da bir mahkeme jürisi, Dr. Jack Kevorkian'ı ölümcül bir hastaya iğne yaparak öldürmekten (ötanazi) suçlu buldu. Savunmasında hastaların daha fazla acı çekmesini önlemek için ölmelerini sağlayak onlara iyilik yaptığını belirtmiştir. İkinci derece cinayetten suçlu bulundu ve 8 yıl 10 ila 25 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 1 Haziran 2007 tarihinde ABD Yüksek İdare Mahkemesi, herhangi bir kişiye öğüt vermemesi, katılmaması veya ötenaziyi içeren herhangi bir intihar eyleminde bulunmaması koşuluyla şartlı tahliye etti. Hepatit C'ye bağlı karaciğer kanseri olduğu bilinen Dr. Kevorkian, akciğerinde bir kan pıhtısının oluşması sonucu 3 Haziran 2011 tarihinde ölmüştür. 2010 yılında Başrolünü Al Pacino'nun oynadığı  You Don't Know Jack isimli bir biyografik sinema filmi çekilmiştir. Al Pacino bu rolüyle En iyi Aktör-Drama Dalında Altın Küre kazanmıştır.
  • 2011 - Sami Ofer, İsrailli iş adamı (d. 1922)
  • 2015 - Fikret Tabeyev, Sovyet Tatar politikacı, büyükelçi, parti lideri, Tataristan Cumhuriyeti Komünist Partisi'nin kurucusu (d. 1928)

  • 2016 - “Kelebek gibi uçarım, arı gibi sokarım” sözleriyle efsaneleşen boksör Muhammed Ali Clay (d. 1942) yaşamını yitirdi. Müslüman olmadan önceki ismi Cassius Marcellus Clay Jr. olan Muhammed Ali, 1960 Roma Olimpiyatları’ndan 18 yaşında altın madalyayla ülkesine döndükten sonra; gittiği bir restoranda siyahlara servis yapılmadığının söylenmesi üzerine kazandığı altın madalyayı nehre atar. Muhammed Ali ABD Ordusu’na katılmayı ve Vietnam Savaşı’na gitmeyi, inancı nedeniyle reddetti. Vicdani retçi olduğu ve askere alınmayı reddettiği için Teksas’ta tutuklandı ve “Savaş, Kuran-ı Kerim öğretilerine aykırıdır. Askerlikten kaçmaya çalışmıyorum. Allah ya da peygamber emretmediği sürece hiç bir savaşa katılmamalıyız” diyen Muhammed Ali, “Vietnamlılar bana hiç bir kötülük yapmadılar ki onlarla savaşayım” cümlesinden dolayı da 5 yıl hapis cezasına ve 10 bin dolar para cezasına çarptırıldı, sonrasında da şampiyonluk ünvanı ve lisansı iptal edildi. Hakkında verilen cezaların, 1971 yılında Yüksek Mahkeme tarafından bozulması üzerine döndüğü ringlerde yeniden Dünya Ağır Sıklet Boks şampiyonu olmayı başardı. (d. 1942)
  • 2016 - Vladimir İvanovski, Rus diplomat (d. 1948)

  • 2018 - Doug Altman, İngiliz istatistikçi ve akademisyen (d. 1948)

  • 2018 - Frank Charles Carlucci III, Amerikalı siyasetçidir (d. 1930)


  • 2019 - Paul Darrow (doğum adı: Paul Valentine Birkby), İngiliz oyuncu (d. 1941)





Saray’ın ikbal operasyonu - BİRGÜN

 


Saray, sorunların üstünü örtmek için yeni bir harekât hazırlığında. Erdoğan, Tel Rıfat ve Menbiç’e girileceğini açıkladı. Muhalefete göre Fırat’ın batısındaki her iki bölgeye yönelik harekât iktidarın bir ikbal operasyonudur.

Dibe çökertilen ülkedeki sorunların üstünü örtmek isteyen Saray rejimi ülkeyi yeni bir sınır ötesi maceraya sürüklemekte kararlı. Suriye’nin kuzeyine yönelik harekâtlara bir yenisini daha ekleyeceklerini duyuran AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Tel Rıfat ve Menbiç’e girileceğini açıkladı. Erdoğan, "30 kilometre derinliğinde güvenli bölge oluşturma kararımızın yeni bir safhasına geçiyoruz. Tel Rıfat ve Menbiç’i temizliyoruz" dedi.

Harekat kapsamında girileceği ilan edilen her iki bölge de Fırat Nehri’nin batısında Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ve Halk Savunma Güçleri’nin (YPG) kontrolündeki son yerler.

Olası harekât yönetme kapasitesini yitiren AKP iktidarının siyasi ömrünü uzatma hamlesinin çabası. İçeride baskı ve zorbalığı tırmandıran, toplumsal muhalefeti yasak ve cezalarla zapturapt altına almaya çalışan iktidar, sınır ötesi harekâtla sorunların üzerini perdelemeye çalışıyor.

Muhalefetten Erdoğan’ın harekat açıklamasına tepki geldi. CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç, devlet politikalarının yanında olduklarını ama Erdoğan’ın dengesiz politikalarının tamamen karşısında olduklarını kaydetti.

SOL Parti’den geçen günlerde yapılan açıklamada da “Operasyon planı bir dış politika hamlesi değil, tümüyle iç politika hamlesidir. Böyle bir operasyonun ulusal güvenlikle hiçbir ilgisinin olmadığı açık. Bu operasyonlar AKP-MHP iktidarının ikbal operasyonudur” ifadelerine yer verilmişti.

ÇOK AKTÖRLÜ ÇATIŞMA

Harekat için uzun bir süredir hazırlıklar yapılıyordu. Askeri çıkarmanın yapılacağı açıklanan bölgelerde pek çok aktör faaliyet gösteriyor. 2011’den bu yana kanlı bir savaşın yaşandığı Suriye’nin kuzeyindeki bu bölgede Rusya, Suriye devleti, Türkiye, Kürt güçleri, İran destekli gruplar, Heyet Tahrir Şam gibi cihatçı gruplar ve de ABD faaliyet gösteriyor.


Menbiç, Tel Rıfat ve Kobani çevresinde son dönemlerde İran destekli Suriye ordusu ile cihatçılar, TSK-ÖSO ile SDG/YPG, Kürt güçleri ile cihatçılar arasında çatışmalar yeniden alevlendi. Yerel kaynaklar Kuzeydoğu Suriye’de, Türkiye’nin hedef aldığı bölgelerdeki mevcut çatışma hatlarında yığınakların arttığını ve çatışmalar şiddetlendiğini bildiriyor. SDG, ÖSO, TSK, İran destekli milisler ve Suriye ordusu tahkimatını sürdürüyor.

Suriye’yi de fiili olarak aralarında ikiye bölen ABD ve Rusya’nın Ankara’nın planına perde arkasında yeşil ışık yaktığı belirtiliyor. Ukrayna üzerinden kanlı bir savaş yürüten her iki küresel aktör de Türkiye’yi kaybetmemek için Ankara’nın operasyonuna göz yumacak. Her iki ülke daha önceki müdahalelerde de benzer tavrı sergilemişlerdi.

Washington yönetiminden “kaygılıyız” açıklaması gelse de harekata karşı durulmayacağının işaretleri verildi. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price, "Türkiye’nin sınırlarındaki meşru güvenlik kaygılarının farkındayız ama herhangi bir yeni harekatın bölgesel istikrara baltalayacağından ve IŞİD’e karşı zorlukla elde edilen kazanımları riske atacağından endişe ediyoruz" şeklinde bir açıklamada bulundu. Ukrayna savaşına saplanan Moskova da operasyona ses çıkarmıyor.

Tel Rıfat: TSK’nın Zeytin Dalı Harekâtı ile kontrol altına aldığı Afrin, Halep ve İdlib arasında kalan Tel Rıfat kritik kavşakta. Kürt güçleri YPG/SDG’nin kontrolündeki Tel Rıfat’tan sık sık TSK-ÖSO kontrolündeki Azez-Dabıq-Afrin bölgelerine müdahaleler gerçekleştiriliyordu.

Menbiç: Fırat nehrinin hemen batı yakasındaki Menbiç, TSK-ÖSO kontrolündeki Cerablus’un hemen güneyinde. Menbiç ve Tel Rıfat’ın alınmasıyla Fırat’ın batısındaki tüm bölgelerden YPG/SDG çıkarılmış olacak. AKP iktidarı bu vesileyle iç politikada kullanacağı büyük bir argümana sahip olacak. Milliyetçi ve muhafazakar kitlenin yanında ulusalcı çevreleri de bu şekilde konsolidfe etme arayşında.

6 YILDA 3 HAREKÂT

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bugüne kadar Özgür Suriye Ordusu’yla (ÖSO) birlikte üç askeri harekât gerçekleştirdi.

1- Fırat Kalkanı: 24 Ağustos 2016 tarihinde Cerablus, El Bab ve Dabık IŞİD’den alındı.

2- Zeytin Dalı: 20 Ocak 2018’de başlatılan harekât kapsamında Kilis sınırındaki Afrin, TSK-ÖSO kontrolüne geçti.

3- Barış Pınarı: 9 Ekim 2019’daki operasyonda Fırat’ın doğusundaki Tel Abyad ve Resulayn arasındaki bölge alındı.

TSK’nın bunların yanında “Bahar Kalkanı” adı verdiği 27 Şubat 2020 tarihli İdlib harekatı da var. Suriye ordusuyla cihatçılar arasında kalkan oluşturmak amacıyla yapılan harekât ile İdlib içerinden geçen M4 otoyolunun kuzeyine girilmişti.(BİRGÜN)

KISA KISA GÜNDEM ( 2 HAZİRAN 2022)

 


1- Prof. Kaboğlu'na 'Legion' nişanı(SOL)

CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu’na, Fransa’nın 'en prestijli nişanı' olarak tarif edilen Chevalier dans l’Ordre National de la Legion d’Honneur nişanı verildi.  "Anayasa Hukuku çalışmaları sebebiyle Türkiye’nin kültürel ve toplumsal yaşamına ve Türkiye ile Fransa arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesine olan katkıları nedeniyle" verildiği belirtilen nişan Herve Magro tarafından sunuldu. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da Fransa’nın Ankara Büyükelçiliği'nde düzenlenen törene katıldı. Kılıçdaroğlu, Kaboğlu’nu tebrik etti. Légion d'honneur, Napolyon Bonapart'ın 19 Mayıs 1802 tarihinde imzaladığı bir kanun ile oluşturuldu ve Fransa'nın en yüksek dereceli sivil nişanı olarak tanımlanıyor.

2- Erzurum'da Kuran kursunda yine çocuk istismarı (SOL)

Erzurum’da bulunan bir Kuran kursunda daha kaçak olarak 'hocalık' yapan F.C.’nin küçük çocukları istismar ettiği ortaya çıktı. Çocukların cinsel istismara maruz kaldığı ve işkence gördüğü Erzurum’daki Hacı Bahattin Evgi Yatılı Erkek Kuran Kursu'nun müdürü hakkında ilk celsede karar çıkmış, sanığa toplamda 119 yıl 6 ay ceza verilmiştiErzurum'dan yeni bir istismar haberi daha geldi. Halk TV'de İsmail Saymaz'ın köşesinde yer alan bilgilere göre, Yakutiye ilçesine bağlı Güzelova köyünde inşa edilen Kuran kursunda sınavı geçemediği için hafız olamayan 23 yaşındaki F.C.’nin muhtarın bilgisi dahilinde burada kaçak olarak hocalık yapmaya başladı.(Aileler şikayetçi olmadı) F.C.'nin çocuklara istismarını anlatan Saymaz, çocuklardan birinin durumu anlatmasına rağmen ailelerin şikayetçi olmadığını belirtti. Ardından F.C. 7 Ağustos 2021'de gözaltına alındı. İfadesinde istismarı kabul eden F.C., savcılıkta bütün ifadelerini reddetti. Tutuklanan F.C.'ye Erzurum 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde "hürriyetinden yoksun kılma" ve "çocuğun cinsel istismarı"ndan dava açıldı. F.C., mahkemede, "iftiraya uğradığını" öne sürdü. Çocukların aileleri ise şikayetçi olmaması üzerine ailelerin avukatları ceza verilmesini istedi. Avukat Gizem Karahan, "Sanık savcılıkta suçu kabul etmiştir. Aileler vazgeçmişse de ben şikayetçiyim" dedi.(35 yıl 6 ay hapis)  Erzurum 4. Ağır Ceza Mahkemesi, 22 Mart'ta kararını açıkladı. Kararda "mağdurların yaşı itibariyle verdiği detayların hayal ürünü olma ihtimalinin bulunmadığı" vurgulandı. Ayrıca "Küçük bir ortamda yaşayan çocuğun sebep yokken namus ve vicdanını ortaya koyarak iftira atması ihtimalinin hayatın olağan akışına uygun olmadığı" ifade edildi. F.C.'ye toplam 35 yıl 6 ay hapis cezası verildi. Sanık hâlâ tutuklu. Saymaz yazısında konuyla ilgili şöyle dedi: "Diyanet İşleri Başkanlığı 'Hem itibar hem olay olarak zarar gördük' diyerek, yargılamaya müdahillik için başvurdu. Neyse ki reddedildi. Diyanet, Güzelova Kuran Kursu'nda zarar gören değil, zarar veren sıfatını taşıyabilir. Erzurum'un şehir merkezine 15 kilometre mesafedeki bu köyün kursu, hocası atandıktan sonra denetimsiz bırakıldı. Anahtarı hafızlık diploması ve memuriyeti olmayan bir köylüye teslim edildi. Bütün vaziyeti bilen köy imamı, müftülüğe ihbarda bulunmadığı gibi, saldırganla birlikte çocuklara dini eğitim verdi. Diyanet, Güzelova'da görevini ihmalden yargılanmalıydı. Yalnızca Diyanet mi? Oğulları istismar edildiği halde şikayetlerini çeken sorumsuz aileler de elbette."

3- Diyanet İşleri Başkanlığı'na 1598 yeni kadro(SOL)

'Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Kadro İhdas Edilmesine İlişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'yle yeni kamu kadrolarında Diyanet'e yine aslan payı verildi. Diyanet İşleri Başkanlığının merkez teşkilatına 1 Diyanet akademisi başkanı, 7 daire başkanı, 4 yayınevi satış müdürü, 15 Diyanet işleri uzmanı, 15 Diyanet işleri uzman yardımcısı, 20 eğitim uzmanı, 5 şef, 30 veri hazırlama ve kontrol işletmeni, 4 musahhih, 5 şoför, 6 grafiker, 5 istatistikçi, 5 tekniker, 2 teknisyen, 10 eğitim görevlisi, 20 öğretmen, 1 diyetisyen ve 5 hizmetli kadrosu olmak üzere toplam 163 kadro ihdası yapıldı. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın taşra teşkilatına ise 5 dini yüksek ihtisas merkezi müdürü, 30 dini ihtisas merkezi müdürü, 5 eğitim merkezi müdürü, 20 Kur'an eğitim merkezi müdürü, 60 müdür yardımcısı, 80 eğitim uzmanı, 80 şef, 240 veri hazırlama ve kontrol işletmeni, 35 muhasebeci, 160 şoför, 40 kütüphaneci, 75 tekniker, 75 teknisyen, 250 eğitim görevlisi, 280 öğretmen olmak üzere toplam 1435 kadro ihdası gerçekleştirildi.(https://haber.sol.org.tr/haber/diyanet-isleri-baskanligina-1598-yeni-kadro-337300)

4-Türk Telekom'dan internete zam(SOL)

Son zamla birlikte Türk Telekom'un son 6 ayda sabit internet paketlerine yüzde 43'ü bulan oranda zam gelmiş oldu.Türk Telekom'un bugünden (1 Haziran 2022) itibaren geçerli olan yeni internet tarifelerinin ücretleri belli oldu. Sabit internet paketlerinde 2022 yılına yüzde 22'yi bulan oranlarda fiyat artışıyla giden şirketin, 1 Haziran itibariyle yüzde 13 ile yüzde 23 arasında değişen oranlarda yaptığı yeni zammı da devreye alındı. Böylece, 2021 yılı sonundan bu yana Türk Telekom'un sabit internet paketleri yüzde 43'ü bulan oranlarda artmış oldu.(İşte zamlı fiyatlar)  Şirketin internet sitesinden duyurduğu ve 1 Haziran 2022 – 31 Aralık 2022 tarihleri arasında geçerli olacak olan yeni tarifesine göre 16 Mbps'lik internet paketinin aylık fiyatı 105 TL'den 129 TL'ye, 24 Mbps'lik paketin fiyatı 119 TL'den 139 TL'ye, 35 Mbps'lik paketin fiyatı 134 TL'den 154 TL'ye, 50 Mbps'lik paketin fiyatı 149 TL'den 169 TL'ye ve 100 Mbps'lik paketin aylık fiyatı ise 165 TL'den 194 TL'ye yükseltildi. Yılbaşından bu yana sabit internet paketlerindeki fiyat artışı oranı yüzde 25'ten başlayıp, yüzde 43.5'i bulmuş oldu.(1 Haziran'a ertelenmişti) Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu'nun 3 Mart 2022 tarihinde aldığı ve 23 Mart 2022 tarihinde yayınladığı karara göre Erişim ve Tarifeler Dairesi Başkanlığı, Türk Telekom IP VAE Hizmeti Port ve Toptan Hat Kiralama (THK) Tarifelerinde güncellemeye gitmişti. Türk Telekom'un 4 Mart 2022 tarihli yazısı ile son olarak 31 Aralık 2019 tarihinde onaylanan port ve toptan hat kiralama (THK) aylık ücretlerinin revize edilmesine onay verilmişti. Kararla, Türk Telekom'un altyapısı üzerinden sağlanan genişbant internet tarifelerinin toptan aylık fiyatlarında yüzde 67'lik bir artışa gidilmişti. BTK tarafından 23 Mart'ta yayınlanan kararda, Türk Telekom'un talep ettiği ve BTK'nın onay verdiği yeni toptan tarifelerin 1 Nisan 2022 tarifinde yürürlüğe gireceği belirtilmiş ancak daha sonra bu kararın yürürlük tarihi 1 Haziran olarak revize edilmişti.

5-Elazığ Öğretmenevi'nin 'millet kıraathanesi' yapılmasına tepki (SOL)

AKP'li Elazığ Belediyesi'nin tarihi öğretmenevini 'millet kıraathanesi'ne dönüştürme projesi tepkilere neden oldu. Kentin en merkezi konumunda bulunan Elazığ Öğretmenevi 1933 yılında Halkevi olarak inşa edilmiş, hizmet binası 1952 yılından 1972 yılına kadar Kız Öğretmen Okulu, 1972 yılından 1982 yılına kadar da Eğitim Enstitüsü ve Lise olarak kullanılmıştı. 1983 yılından bu yana 27 yatak kapasitesi ile Öğretmenevi olarak kullanılan binanın da içinde olduğu alanın Millet Kıraathanesine dönüştürüleceği iddiaları tepkiye neden oldu. (https://haber.sol.org.tr/haber/elazig-ogretmenevinin-millet-kiraathanesi-yapilmasina-tepki-337278)

6-Benzin 26,35, motorin 26 lira oldu (SOL)

Akaryakıtta zam çığrından çıkmış durumda. Bugün itibariyle gelen son zammın ardından benzinin litresi 26,35 liraya, motorinin litresinin fiyatı 26,05 liraya yükseldi.











7-Gazeteci Timur Soykan'ın acı günü(CUMHURİYET) 

Gazeteci-yazar Timur Soykan’ın babası Talat Soykan, tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti.










8- Üzerinden 'Türkiye Devlet Fedaileri' kartı çıkmıştı: 'Soylu'nun adamıyım' demiş (Cumhuriyet)

Üzerinden "Türkiye Devlet Fedaileri" ismine düzenlenmiş tanıtım kartı çıkan Mehmet Cazip Obay’la ilgili 15 Temmuz Federasyonu Başkanı Mehmet Sıddık Dönmez, Emniyet’te şu iddiayı dile getirdi: “Obay, ‘Ben Süleyman Soylu’nun adamıyım’ dedi” (
https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/uzerinden-turkiye-devlet-fedaileri-karti-cikmisti-soylunun-adamiyim-demis-1942647)

9- Muhalefet sordu: Afrika’da tarım yapmak kimin fikri?(Hüseyin Şimşek-BİRGÜN)

Her yıl yüz binlerce TL verilen Türk-Sudan Tarım A.Ş. dört yıldır çalışmıyor. Muhalefet, şirketin Afrika’da tarım arayışına girmesinin nedenini sordu.
(https://www.birgun.net/haber/muhalefet-sordu-afrika-da-tarim-yapmak-kimin-fikri-390198)




10- DİSK-AR: Sermaye büyüdü, emek küçüldü!(EVRENSEL)

Türkiye büyüyor ancak asıl üretici güç olan işçiler büyümeden payını alamıyor. 2020 1. çeyrekte emeğin payı yüzde 39,1 iken 2022 1. çeyrekte yüzde 31,5'e düştü.

DİKS-AR "Kim ne kadar büyüdü?" başlıklı araştırma bültenini yayımladı.  TÜİK "Dönemsel Gayrisafi Yurt İçi Hasıla (GSHY) 1. Çeyrek Ocak-Mart 2022” sonuçlarını 31 Mayıs 2022'de açıkladı. TÜİK'e göre GSYH, enflasyondan arındırılmış, zincirlenmiş hacim endeksi olarak 2022 yılı birinci çeyrek ilk tahminine göre bir önceki yılın aynıçeyreğine göre yüzde 7,3 arttı. Emeğin GSYH içindeki payı yüzde 31,5'e düşerken, sermayenin payı yüzde 47,6'ya çıktı. Gayrisafi yurt içi hasıla (gelir yöntemiyle cari fiyatlarla) 2022 1'inci çeyrekte (Ocak-Mart, 2022) bir önceki yılın aynı dönemine göre (enflasyondan arındırılmamış olarak) yüzde 79,5 oranında arttı. Aynı dönemde işgücü ödemeleri yüzde 59,7 artarken, net işletme artığı yüzde 88 oranında arttı. 2020 yılını 100 kabul ettiğimizde GSYH (cari fiyatlarla) 100'den 232'ye çıkarken, emek gelirleri 100'den 184'e çıktı. Böylece iki yılda toplam emek gelirleri parasal olarak yüzde 84,1 oranında artmış oldu. Aynı dönemde sermaye gelirleri ise 100'den 261'e yükselerek yüzde 161 oranında arttı. Sermaye gelirleri parasal olarak emeğin iki katı kadar artmış oldu. 2021 ve 2022 yıllarında üst üste emek geliri ortalama GSYH büyümesinin oldukça altında kalırken sermaye geliri ortalama GSYH büyümesinin çok üzerinde arttı. Bu durum gelirin sınıfsal dağılımını kötüleştirdi. Covid-19, yüksek enflasyon ve ekonomik kriz bölüşüm ilişkilerini kötüleştirdi. GSYH'den emeğin ve sermayenin aldığı pay 2020'den bu yana açılma eğilimini gösterdi. 












Orhan Kemal'in gözünden Sovyetler Birliği ve insanları - SOL / Söyleşi

 


1969 yılında Sovyetler Birliği'nin davetlisi olarak Moskova'ya giden Orhan Kemal'le ülkeye dönüşünde bir söyleşi yapılır. Ölümünün 52. yıldönümünde bu röportajı soL okuyucularıyla paylaşıyoruz.

soL'un Notu: Orhan Kemal eşiyle birlikte 1969 yılının Ağustos’unda Sovyetler Birliği’nin davetlisi olarak Moskova’ya gider. Fikret Otyam’ın Cumhuriyet gazetesi için yaptığı haberde şunlar dile getirilir: “Tanınmış Türk yazarı Orhan Kemal eşi refakatinde Moskova'ya gelmiş ve tedavi edilmek üzere önceki gün hastaneye yatırılmıştır. Uzun zamandan beri kist dermoid, tüberküloz ve kalbinden rahatsız olan ünlü roman ve hikaye yazarı Orhan Kemal buraya geldiği ilk günün gecesi önemli bir kanama geçirmiş, davetlisi olduğu Sovyet Yazarlar Birliği, yazarı ertesi gün yazarlar hastanesine kaldırmıştır.”

Sovyet doktorların tavsiyesine uymayıp tedavisinden birkaç gün sonra Türkiye’ye dönen Orhan Kemal ile Doğan Hızlan, Sovyetler Birliği’ndeki gündelik yaşama dair aşağıdaki röportajı gerçekleştirir.

Orhan Kemal’in ölümünden bir ay sonra yayımlanan söyleşi, Yeni Edebiyat dergisinin Temmuz 1970 tarihli 9. sayısından aktarılmıştır.

Ölümünün 52. yılında soL okurlarıyla paylaştığımız söyleşide, yazım ve noktalama işaretleri olduğu gibi korunmuştur.

                                                                           ***



1.Sovyetler Birliği gezinizde neler dikkatinizi çekti?

İlk dikkatimi çeken, Moskova’nın çok büyük bir Avrupa şehri oluşu. Çok geniş caddeler, gerçekten büyük, düzenli yapılar, bir de, sekiz milyon olduğunu söyledikleri şehirin hemen hemen hiç kalabalık olmayışı, ya da bana öyle gözüküşü. Kaldırımlardan gidip gelen kadınlı, erkekli, çocuklu insanlar telâşesiz, itişip kakışmasız, âdeta sinirsizdiler.

2.Halkın sanatçıyla olan bağları orada nasıl bir durumda?

Dillerini bilmediğim için genel yargılardan kaçınmak zorundayım. Yalnız, başımdan geçen olaylardan birkaçını anlatmakla bilmem sorunuzu gereğince yanıtlıyabilecek miyim?

Mihmandar ve tercümanımız Bayan Vera İvanova ve eşimle birlikte Çekhof müzesini gezmeğe gitmiştik. Daha önce, ziyaretçilerin kimliklerinin bir deftere kaydedilmesi usuldenmiş. Bayan Vera benim adımı da yazdı. Yazılana bakmakta olan yaşlı bayanın birden dikkat kesildiğini gördüm. Tercümanımıza bir şeyler sordu. O da herhalde gerekli karşılığı vermiş olacak ki, yaşlı bayanın yerinden heyecanla kalktığını gördüm. Elimi sıktı. Tercümanımızın anlattığına göre, SUÇLU ve başka romanlarımı Rusça çevirilerinden okumuş. Bir anda müzeye yayıldı bu. İlgi hemen arttı ve deftere Orhan Kemâl olarak Çekhof üzerine bir şeyler yazmam istendi. Müzeyi gezip dolaştıktan sonra istenen birkaç satırı yazdım. Bir de, kaldığım hastahanenin temizlik işlerine bakan, hattâ yerleri paspas eden bir kadının, tercümanımıza benden söz etmesi. “— Ben onun romanlarını okudum…” demesi. Bu iki örnek, yabancı bir yazara karşı gösterilen ilginin derecesini anlatmağa yeter sanırım.

Haydi buna bir de aydın kişinin, hem de bir yazarın dediklerini ekliyeyim: Kaldığımız Pekin oteline gelip benimle konuşan yaşlı bir Ukrayna yazarı aynen şunları söyledi: “— Sizi tanımıyordum. Dergim için sizinle konuşma yapmadan önce, dilimize çevrilmiş eserlerinizi görmek istedim. Kitabevlerine başvurdum. Yapılan çeviriler tamamen satılmış. Birer nüsha olsun bulmak kabil olmadı. Okuma odalarına gittim. Orada da bulamadım. Çünkü kitaplarınız okuyucular tarafından alınmış. Hem de her kitabın daha sonraki tâlipleri kuyruk olmuşlardı. Yâni adlarını yazdıranların kuyruğu…”

Nasıl şaşırdığımı, kuşkusuz, nasıl sevindiğimi kestirebilirsiniz.

3.Edebiyat günlük yaşamlarının bir parçası olabilmiş mi?

Evet diyeceğim. Hiç umulmadık yerlerde, hiç umulmadık zamanlarda ellerinde kitaplarla insanları bol bol görebilirsiniz. Anladığım kadarıyla çok okuyorlar.

4.Yazar Yayınevi ilişkilerinin durumu?

Yayınevi ve yazar ilişkileri.. incelemedimse de, sanıyorum durum şu: Yazar, kitabını yayınevine götürüyor. Yayınevinin ilgilileri kitabı inceliyorlar. Basmağa yatkın buluyorlarsa basıp satıyorlar. Önce herhalde bir miktar avans vermeleri mümkün. Ama asıl kesin hesap, kitabın satışından sonra oluyor. Bu arada öğrendim ki, öyle her kitabı da hemencik basıvermiyorlar. Basılmaya yarıyan kriter nedir bilmem.

5.Ortalama olarak bir hikâye ya da roman, ya da şiir kitabı ne kadar basılıyor ve ne sürede tükeniyor?

Romanların 80, 90, 100 bin civarında basıldığını biliyorum. Hikâye ve şiir kitapları için bir rakam veremiyeceğim. Yalnız şu var ki, roman, hikâye ya da şiir kitaplarının çok kısa sürede tükeniverdiği…

6.Türk edebiyatı örneklerinin bir çok çevirisi —içinde sizin de eserleriniz var— yayınlandı. İlgi uyandırdı mı? Sovyetler birliği okuyucusunun yabancı edebiyata karşı tutumu nedir? Çeviriler bizdeki kadar ilgi görüyor mu ?

Yukarda benimkilerle ilgili birkaç örnek verdim. Bunlara Nâzım Hikmet ve Aziz Nesin’i de eklemem şart. Bu iki yazarımızdan pek çok çeviri yapılmış ve çok ilgi uyandırmış. Sanıyorum ikinci ve daha başka baskıları yapılmış. Sovyetler Birliği okuyucusunun, gördüğüm kadarıyla, yabancı edebiyata karşı büyük bir ilgisi var diyebilirim. Yalnız hastahane bahçesinde rastladığım hastaların ellerindeki kitaplar bana şu fikri verdi ki, kendi yazarlarıyla birlikte yabancıları da harıl harıl okuyorlar.

7.Orada bir konuşma ya da röportaj yaptınız mı? Neler söylediğinizi Türk okuyucusu öğrenebilir mi?

Orda sohbet, edebî sohbet nev’inden konuşmalar yaptım kuşkusuz. Bu konuşmalarımızı tahmin edebilirsiniz, tamamiyle edebiyat ve sanat çerçevesi içinde oldu. Benimle röportajlar da yaptılar. Bütün konuşmalar ve röportajlar, edebiyatımızı tanımak isteyenlere, imkân nispetinde, gerekli bilgileri vermekten ibaret kaldı. Sorular hemen hemen şimdi bana sizin sorduğunuz cinsten şeylerdi. Türkoloji’deki konuşma en ilginci sayılabilir. Çünkü Türkoloji’nin fonksiyonu zâten yurdumuz edebiyat, sanat ve bilhassa diliyle ilgili. Bana, öz Türkçeciliğin durumunu sordular. Yâni, yeni tilciklerin halk tarafından tutulup tutulmadığını. İyi kullanıldığı takdirde halkın da hemen benimsediğini söyledim ki, gerçekten de böyle. Buna, dilimizin sâdeleştirilmesinden yana olduğumu da ekledim. Daha sonra yeni edebiyat sanat akımları üzerinde durdular. Bizden sonraki kuşaklardan adlar verdim. Birçoğunu, hattâ pek çoğunu isimleriyle biliyorlar. Bu kurumun ödevi Türk sanatıyla ilgilenmek olduğundan, durumumuz meçhulleri değil. Yalnız, en genç kuşak yazar ve şairlerine —Ben yolladımsa da— kitaplarını yollamalarını salık veririm.

8.Orada Yazarlar Birliği’nin görevi, ödevi ve taşıdığı fonksiyonu kısaca anlatır mısınız?

Sovyet Yazarlar Birliği devletin teminatı altında bir kurum. Maddî bakımdan çok zengin, birçok imkânlara sahip. Yazarları sâdece korumak değil, öyle sanıyorum ki sağlık durumları, maddî ihtiyaçlarıyla da ilgileniyor. Bu kurum, dünyanın çeşitli ülkelerinden çeşitli yazarı, sanatçıyı dâvet edip, yediriyor, içiriyor, barındırıyor ve yazarların ülkeleriyle yakınlıklar kurulmasına çalışıyor. Yalnız bu kadarıyla bile işin önemi meydanda. Bana, benden önce giden arkadaşlarımı karşı da aynı ilgiyi göstermiş. Bununla, halklar arasındaki yakınlaşmayı sağlamağa çalışıyor ki, faydası meydanda. Şunu ekliyeyim, yabancı bir yazar olduğum halde, benim bile hastalığımla yakından ilgilendiler. En aşağı üç, hattâ beş, altı ay orada kalmamı, tedavi sonra da nekahet devrimi orada geçirmemi ısrarla istediler. Bir yandan fazla kalamadım. Çünkü ancak bu kadarcık bir zaman için İstanbul’dan ayrılmıştım. Okullar açılacaktı, çocukların çeşitli okul ihtiyaçları, yaklaşan kış için odun, kömür temini…

SOL / Söyleşi

Öne Çıkan Yayın

T-24 "Köşebaşı + Gündem" -16 Mayıs 2025-

İmamoğlu için hukuki mütalaa veren Prof. Adem Sözüer’in kardeşi Kamu Hastaneleri Hizmetleri Başkanlığı görevinden alındı -Asuman Aranca- Tut...