TARİHTE BUGÜN (14 HAZİRAN)

 


      OLAYLAR:

  • 1777 - Yıldızları ve şeritleri olan ilk ABD bayrağı, Kongre tarafından Amerika Birleşik Devletleri bayrağı olarak kabul edildi. (Önceki bayrakta yıldızların olduğu bölümde İngiltere bayrağının renkleri bulunuyordu)
  • 1789 - Darıdan damıtılarak yapılan ilk viski, Amerikalı din adamı vaiz Elijah Craig tarafından üretildi. Bu tür viskiye Bourbon adı verildi, çünkü bu din adamı Kentucky'nin Bourbon ilçesinde yaşıyordu..
  • 1839 - Jandarma Teşkilatı kuruldu. Teşkilatın ilk nizamnamesi olan Asakir-i Zaptiye Nizamnamesi yürürlüğe konuldu.
  • 1900 - HawaiiAmerika Birleşik Devletleri'ne katıldı.
  • 1909 - Dernek kurma özgürlüğüne ilişkin ilk yasa olan "İçtimaatı Umumiye Kanunu" kabul edildi.
  • 1920 – Milli Aşireti ayaklanması başladı.
  • 1922- Son dönem Osmanlı gazeteci, yazar ve devlet adamlarından Ali Kemal Bey, İzmir’de linç edilerek öldürüldü.
  • 1925 - Göztepe SK kuruldu.
  • 1926- İzmir’de Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa’yı hedef alan bir suikast girişimi olduğu iddia edildi. Suikastla ilgili olarak eski Lazistan Milletvekili Ziya Hurşit ve arkadaşları yakalandı. Suikast girişimini, Giritli Şevki, Vali Kazım Dirik’e ihbar etti. Suikast girişimi failleri olarakta Ziya Hurşit ve arkadaşları tutuklandı.
  • 1926 - BrezilyaMilletler Cemiyeti'nden ayrıldı.
  • 1935 - Etibank Genel Müdürlüğü kuruldu.
  • 1935 - Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi kurulmasına ilişkin yasa, TBMM'de kabul edildi.
  • 1935 - Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü'nün kurulmasına ilişkin kanun kabul edildi.
  • 1937 - Hatay Devleti'nin bağımsızlığı, TBMM'de onaylandı.
  • 1949 - Vietnam Devleti kuruldu.
  • 1951 - İlk ticari bilgisayar olan UNIVAC I tanıtıldı ve ilk makine "ABD Nüfus Müdürlüğü"ne tahsis edildi. (İkincisini Amerika Birleşik Devletleri Hava Kuvvetleri alacaktır.) Dünyanın ilk ticari bilgisayarı UNIVAC, ABD’de tescil edildi. İlk genel maksatlı elektronik dijital bilgisayar, ENIAC’ın da yapımcıları olan J. Presper Eckert ve John Mauchly’nin yaptıkları devasa büyüklükteki bu aygıt hesaplama için bugünkü silikon çipler yerine binlerce vakum tüpü kullanıyordu.
  • 1952 - İlk nükleer denizaltı olan USS Nautilus'un omurgası kızağa kondu.
  • 1956- Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteri Kasım Gülek, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin manevi şahsına hakaret ettiği gerekçesiyle 1 yıl hapse ve 4 ay Bursa’da ikamete mahkum oldu.
  • 1961- Demokrat Parti’lilerin avukatı Hüsamettin Cindoruk 6 ay hapse mahkum edildi
  • 1964 - Nelson Mandela, ömür boyu hapse mahkûm edildi.
  • 1966 - Vatikan, "index librorum prohibitum" adı verilen yasaklı kitaplar listesini yürürlükten kaldırdığını duyurdu. Liste, ilk kez 1557'de oluşturulmuştu.
  • 1968- İstanbul’da boykotu yürüten Hukuk, İktisat ve Tıp Fakülteleri Üst Komitesi bir toplantı yaparak ortak talepleri saptadı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde “boykotu yönetime satmakla” suçlanan Talebe Cemiyeti Başkanı ve taraftarlarıyla boykotçu öğrenciler çatıştı.
  • 1969- SBF Öğrenci Derneği Başkanı, İçişleri Bakanı Faruk Sükan’ın üniversitede patlayıcı madde yapıldığı iddiasına karşı: “Sükan’ın emrindeki polisin saldırganlığına karşı, fakültelerde taşlar ve sopalar her zaman bulunacaktır. Sükan’ın diğer iddiaları tamamiyle asılsız ve hayal mahsülüdür.” açıklamasını yaptı.
  • 1969 - Ankara’da SBF, Basın Yayın Yüksek Okulu, DTCF ile Ziraat Fakültesi’nde işgal/ boykot sürüyor. Erzurum Üniversitesi 10 saatlik işgal sonrası süresiz boykota girdi.
    1969 - Danıştay, İstanbul Üniversitesi Senatosu’nun üniversiteyi kapatma ve Haziran sınavlarını erteleme kararının yürütmesini durdurdu.
  • 1971- SBF Dekanı Mümtaz Soysal, Anayasa Profosörü Bahri Savcı, gazeteciler İlhami Sosyal, Uluç Gürkan ve Cemal Reşit Eyüpoğlu ile sendikacılar Suat Şükrü Kundakçı ve Hakkı Tuğrul Çakın tutuklandılar.
  • 1971 -Emekli Deniz Üsteğmen Sarp Kuray ile Dev-Genç eski genel sekreteri Ruhi Koç’un bir Korgeneral’in evine dinamit atmaktan yargılanmasına başlandı.
  • 1972- THKP-C Davası’ndan tutuklu olan Yılmaz Güney ile yapımcı Abdurrahman Keskiner’in, Umut filmini Cannes Film Festivali için gümrükten kaçak olarak yurtdışına kaçırma suçlamasıyla 7 yıl hapis istemiyle yargılanmalarına başlandı.
  • 1972 - Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay Çıraklık, Kalfalık ve Ustalık Kanunu’nu veto etti.
  • 1976- Yargıtay Başsavcılığı, MHP’nin yurtdışındaki örgütlerini kapatması için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu..
  • 1980- İstanbul Şişli’de Cafer Karahan (Kürecik), gazetelerini almadığı için, “ülkücüler” tarafından öldürüldü.
  • 1982 - Arjantin güçleri, Falkland Adaları'nda Birleşik Krallık birliklerine teslim oldu.
  • 1984- Devrimci Sol davasından tutuklu Abdullah Meral, tek tip elbise ve işkenceye karşı Sağmalcılar Cezaevi’nde bir grup arkadaşıyla başladığı ölüm orucunun 63.gününde hayatını kaybetti.
  • 1984 - Bir tutukluyu döverek öldürdüğü gerekçesiyle yargılanan İzmit Cezaevi müdürü Saim Şener idam cezasına çarptırıldı.
  • 1984 - Biranın alkollü içki sayılmasını ve satışının ruhsata bağlanmasını öngören yasa teklifi TBMM’de kabul edildi. Öğrenci yurtları, spor kulüpleri, kahvehaneler, kıraathane, hastane, bezik briç salonlarında ise bira ve şarap dahil hiçbir içkinin satışı için ruhsat verilemeyecek, TV’de reklamı yapılmayacak.
  • 1985 - FransaAlmanyaBelçikaHollanda ve LüksemburgSchengen Antlaşması'nı imzaladılar.
  • 1987- TKP/ ML Davasında yargılanan Mehmet Kalkan’ın (1952- Hozat), Diyarbakır Özel Tip Hapishanesinden alınarak götürüldüğü sorguda yaşamını yitirdiği açıklandı.
    1987 - Türkiye’de 2294 kişiye 1 hekim düşerken, 642 kişiye 1 polis düştüğü açıklandı.
  • 1989 - Kapalı yerlerde sigara içilmesi ile sigara reklamı ve kampanyası yasaklandı.
  • 1990- Cumhuriyet Başsavcılığı, 4 Haziran’da kurulan Türkiye Birleşik Komünist Partisi’nin (TBKP) kapatılması için Anayasa Mahkemesi’nde dava açtı.
  • 1990 - Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a tahsis edilen Marmaris/ Karacasöğüt “İngiliz Koyu”ndaki (Okluk Koyu) “Vakıf Evi”nde onarım çalışmaları hızlandırıldı. Bina önce Devlet İstatistik Enstitüsü’nün kullanımında iken daha sonra Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne devredilmişti.
  • 1994 - Özelleştirilmesi gündemde olan Kırşehir PETLAS lastik fabrikasında çalışan Petrol-İş üyesi yaklaşık 1.300 işçi açlık grevine başladı. Kırşehir’deki fabrika ile Petrol-İş Ankara Şubesi’nde aynı anda başlatılan eylem fabrikada 2 gün, Ankara’da 3 gün süreli olacak.

  • 1994 - R.Tayyip Erdoğan’ın başkanlığındaki İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İSTON A.Ş.’den “işçi fazlalığı” gerekçesiyle 7 işçi çıkarılınca 210 işçi birden iş bıraktı. İşçiler, aileleriyle birlikte işyeri önünde toplandı. DİSK Genel Başkanı Kemal Nebioğlu ziyaret etti.
  • 1994 - Ümraniye Belediyesi’nin Refah Partili Başkanı Mehmet Bingöl, Nisan 1993’de yapılan işe alım sınavında usulsüzlük yapıldığı gerekçesiyle 23 memurun işine son verdi, 114 memurun daha işten çıkarılacağını söyledi.

  • 1994 - Sağmalcılar Cezaevi’nde 1984 yılındaki ölüm orucu eyleminde hayatlarını kaybeden Haydar Başbağ, Abdullah Meral, Hasan Telci ve Mehmet Fatih Öktülmüş, İYÖ-DER’li öğrencilerin de bulunduğu topluluk tarafından Haydar Başbağ’ın Silivrikapı’daki mezarı başında anıldı.
  • 1995 -  “Paradigmanın İflası” kitabından aldığı 20 ay hapis cezasını tamamlayan Fikret Başkaya salıverildi.
  • 1996 - İstanbul’da yapılan Habitat 2 Zirvesi’ne katılan Castro ulusal ve uluslararası düzeyde yaşanan göç dalgasının yarattığı çarpık kentleşme ve çevre felaketinin müsebbibinin dünya ölçeğindeki adaletsiz sömürü düzeni olduğunu söyledi.
  • 2000 - İtalya'da affedilen ve Abdi İpekçi suikastı ile gasptan iadesi kararlaştırılan Mehmet Ali Ağca, Türkiye'ye getirildi.

  • 2001 - ÇinRusyaKazakistanKırgızistan ve Tacikistan'ın 1996'da oluşturdukları "Şanghay Beşlisi" adlı yapılanmaya, Özbekistan'ın da katılmasıyla Şanghay İşbirliği Örgütü kuruldu.
  • 2004 - 1999 Silopi/ Doruklu Köyü operasyonunda işkenceden hayatını kaybeden S.Karaaslan’ın ailesinin açtığı davada 5 yıl 4 ay ceza alan 3 jandarma için Avukat Tahir Elçi ömür boyu hapis talebiyle Yargıtay’a başvurdu; Başsavcılığın aynı yöndeki talebine rağmen karar onandı.
  • 2005 - Başbakan Erdoğan Uluslararası Kriz Grubu (ICG) üyeleri ve grubun finansörü-spekülatör George Soros’u Başbakanlık’ta kabul ederek 1 saat süreyle görüştü.
  • 2005 - Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in “Üst Kurul” üyeliğine seçilebilmek için parti yandaşlığı yarışının önünü açtığı” gerekçesiyle TBMM’ye geri gönderdiği RTÜK’ün oluşumuyla ilgili Anayasa değişikliği,TBMM Anayasa Komisyonu’nda AKP ve CHP’lilerin oylarıyla aynen kabul edildi.
  • 2005 - Neo-liberal politikalara, her türlü ayrımcılığa ve savaşlara karşı “Türkiye Sosyal Forumu”nun (TSF) kuruluşu açıklandı. TSF’yi aralarında KESK, TMMOB, DİSK, ÖDP, DEHAP ve EMEP’in de bulunduğu 28 örgüt oluşturuyor.
  • 2005 -1976’da 73 kişinin ölümüyle sonuçlanan Küba yolcu uçağının bombalanmasından aranırken Miami’de yakalanan L.Posada Carriles ABD’de yargılanmaya başladı. Venezuela, 90’larda El Salvador’da sağcı ölüm mangalarının infazlarına da karışan Carriles’in iadesini istiyor.
  • 2007- Başbakan R.Tayyip Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde görevlendirdiği, haklarında o döneme ilişkin açılan zimmet, ihaleye fesat, görevi ihmal vb.davalarda birlikte yargılandığı ekibinden birçok ismi seçimlerde üst sıralardan tekrar aday gösterdi.
  • 2013- 1 Haziran’da Kızılay’da bir polisin başından vurduğu, 2 gün önce beyin ölümü gerçekleşen Ethem Sarısülük hayatını kaybetti.
    Başbakan Erdoğan ile toplantıda yer alan Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı Tayfun Kahraman Gezi Parkı’nda bilgi verdi. Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhcu: “Erdoğan sanatçıların sözünü kesti, bazılarına söz vermedi, tokalaşmadan odayı terketti”. Taksim Dayanışması adına Avukat Can Atalay açıklama yaptı: “Gezi Parkı’ndaki duruma ilişkin alınacak kararları Park’ın 7 ayrı bölgesinde yapılacak forumlarda tartıştıktan sonra belirleyeceğiz”.
    TTB Merkez Konsey Başkanı Prof.Dr. Özdemir Aktan, başlatılan karalama kampanyasına karşı Gezi Parkı merdivenlerinde açıklama yaptı: “Gezi Reviri’nde ben de varım, onur duyarım”.
    İstanbul Çevik Kuvvet Şube Müdürü’nden polislere mesaj iddiası: “Çanakkale Destanı’ndan sonra 2.destanı yazıyorsunuz”.
    Hayvan Hakları Platformu (HAYTAP): “Taksim’de 17 günde biber gazından 8 köpek, 63 kedi, 1028 kuş öldü; yüzlercesi kör oldu”.
    Anonymous Türkiye, Halk TV’ye verilen para cezasına karşı önceki gün hacklenen RTÜK sitesine 2.kez saldırdı.
    Brezilya’nın Sao Paulo kentinde 4 gündür süren protestolarda “Aşk bitti, burası artık Türkiye” sloganı da atılıyor.
    Joan Baez Virginia konserinde “Swing Low, Sweet Chariot” adlı folk şarkısını seslendirmeden önce Gezi Direnişi’ne destek mesajı verdi.
    Fazıl Say Muhyiddin Abdal’ın sözlerinden “İnsan İnsan” adlı şarkının müziğini Gezi Direnişi için besteledi.
  • 2017- CHP Milletvekili Enis Berberoğlu hakkında MİT’e ait TIR’ların durdurulmasıyla ilgili görüntülere ilişkin davada tutuklama kararı çıktı. Berberoğlu’na 25 yıl hapis cezası verildi.
  • 2017 - İngiltere’nin başkenti Londra’da 24 katlı 127 daireli konutta çıkan yangında 79 kişi hayatını kaybetti.
  • 2018 - Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde AK Parti Milletvekili İbrahim Halil Yıldız’ın da aralarında bulunduğu gruba tepki gösteren HDP’li esnafa yapılan saldırı sonucunda 3 kişi hayatını kaybetti, 9 kişi yaralandı.
  • 2018 - 21. FIFA Dünya Kupası organizasyonu olan 2018 Dünya Kupası başladı



      DOĞUMLAR - ÖLÜMLER

  • 767 - Ebû Hanîfe, Hanefi mezhebinin kurucusu (d. 699)
  • 1521 - Takiyüddin, doğdu.Türk hezârfen, gökbilimci, mühendis ve matematikçi (ö. 1585)
  • 1811 - Harriet Beecher Stowe, doğdu. Amerikalı yazar (ö. 1896)
  • 1864 - Alois Alzheimer, doğdu. Alman sinir hastalıkları uzmanı (ö. 1915)


  • 1868 - Aleksandr Nikolayeviç Ostrovski  (d. 12 Nisan (eski takvim 31 Mart) 1823, Moskova - ö. 14 Haziran (eski takvim 2 Haziran) 1868, Şçelykovo, KostromaRusya) Rus oyun yazarı olup hazırladığı orijinal 47 oyun ile Rus tiyatrosunun kurucusu sayılmaktadır. Günümüzde de hazırladığı oyunlar ülkesindeki tiyatroların repertuvarlarında daima yer almaktadır. Oyunlarının popülerliği Rusya sınırlarını aşmıştır ve dünya tiyatrolarında tekrar tekrar temsil edilmektedirler. Aleksandr Nikolayeviç Ostrovski 12 Nisan (eski takvim 31 Mart) 1823 tarihinde Moskova'nın Zamoskvorechye semtinde doğdu. Babası bir hukukçu idi ve Kostroma Oblast'ında Ostrov adlı bir köy asıllı olduğu için "Ostrovski" olarak anılmakta idi. Babası devlet memuru olarak yükselmişti; bir soyluluk unvanı verilmişti. Annesi 1836'da öldükten sonra babası genç, güzel, zengin, İsveç asıllı bir barones, Emilia Andreyevna von Tessin'le evlendi. Üvey annesi kendi çocuklarından başka üvey oğlu Aleksandr'in da eğitimiyle ilgilendi. Onun yabancı diller ve müzikteki yeteneklerini teşvik edip destek verdi. Aleksandr Ostrovski 1840'ta "Birinci Moskova Jimnazyumu"'nu bitirdi ve Moskova Devlet Üniversitesi'ne devam edilip 1843'te hukuk diploması aldı. 1843 ile 1845 arasında devlet memuru olarak Moskova çocuk mahkemesinde görev yaptı. Aleksandr Nikolayeviç Ostrovski ilk tiyatro oyunu olan "Kartıny semeynogo schastya (Aile Saadetinden Sahneler)" oyununu 1847'de tamamladı. İkinci tiyatro oyununu 1850'de hazırladı ve bunun ismi önce "Banktrot (İflas Bayrağı)" idi; ama sonra "Svoi lyudi sochtemsya (Bu Bir Aile Sorunudur ve Aile İçinde Halledilecek)" olarak ismi değiştirildi. Bu oyun Moskova tüccarlarının hileli iflasları konusunu ele aldığı için Moskova'da büyük bir skandal yarattı ve Ostrovski devlet memurluğundan atıldı. Bu oyun 13 yıl sansüre uğrayıp sahnelenmesi yasaklandı. Bundan sonra tiyatro oyunu yazmaya ciddi olarak eğilen Ostrovski'nin oyun eserlerinde ele aldığı önemli konular başında, genellikle Moskova'da bulunan, Rus tüccar sınıfının sorunları, memurların ve mülk sahiplerinin tamahkarlık ve açgözlülükleri gelmiştir. Bu konuları işleyen 2 tragedya ve birçok güldürülü oyun eseri vermiştir. Bunlar arasında şaheserleri sayılan "Bednost ne porok (Yoksulluk Ayıp Değil)" (1853), "Gelirli yer" (1856), "Groza (Fırtına)" (1859) bulunmaktadır. 1850'li yıllarda yapımlanan eserlerinde önemli sosyal ve ahlaki konulara eğilmiş ve despotik devlet idaresini keskin tenkide koyulmuştur. Örneğin "Kendi Adamlarımız" satirik komedyasında Rus Çarı I. Nikolay'ın gösterişe tutkunluğu hiciv edilmiştir. Diğer bir popüler şaheseri Rus folkloruna dayanan 1873'te hazırlanan "Snegurochka (Kardan Genç Kız)" olup bu eser 1880-1881'de Nikolay Rimski-Korsakov tarafından bir operaya uyarlanmıştır. Ayrıca 1860'lı yıllarda birkaç tarihsel oyun da yazmıştır. Ostrovski Moskova'da bulunan tek devlet dram tratrosu olan "Maly Tiyatrosu (Küçük Tiyatro)" ile çok yakın bağlantısı olmuştur ve sonradan bu tiyatro "Ostrovski'nin Evi" olarak bilinmeye başlamıştır. Hazırlamış olduğu oyunların hepsinin ilk temsilleri yazarın yakın kontrolü altında bu tiyatroda yapılmıştır. 1874'te kendinin büyük gayretleri ile kurulan Rusya Oyun Yazarları Cemiyeti'nin ilk başkanlığını yapmıştır. 1885'de Moskova'da bulunan devlet tiyatrolarının artistik direktörü olarak görev verildi. Bu görevde baş işi Moskova tiyatrolarının repertuvarlarını seçmek oldu. Yeni oyun yazarlarını teşvike önem verdi. Aynı zamanda bu tiyatroların idaresinde yeterli olmayan ve özellikle sadece rüşvetle iş yapan görevlileri ayıklayıp iden ayrılmalarını sağlamaya koyuldu. Moskova tiyatro okulunun da reorgizasyonuna başladı. Mayıs 1886'de kendini iyi hissetmediği için, 1846-47'de babasının satın alıp sonradan 1867'de üvey annesi ve kardeşinden de kendi üzerine geçip üzerinde büyük geliştirme yapımları yaptığı Kostromo vilayetindedeki Scelykovo malikanesine gitti. Burada daha da hastalandı ve 2 Haziran'da bir kalp krizi geçirerek vefat etti. Ölmekte iken Shakespeare'in Antoni ve Kleopatra eserini İngilizce'den Rusça'ya çevirmekle uğraşmaktaydı. Mezarı bu malikane yakınında bulunan Nikolo-Berezhki mezarlığındadır.
  • 1881 - Kaptanzade Ali Rıza Bey, doğdu.Türk söz yazarı ve besteci ("Yıldızların Altında" ve "Efem" şarkılarının) (ö. 1934)
  • 1895 - José Carlos Mariátegui, doğdu. Perulu siyasal önder ve yazar (Marksist tarihsel maddeciliği Peru'nun toplumsal çözümlemesine uygulayan ilk aydın) (ö. 1930)
  • 1899 - Selim Rauf Sarper  doğdu. (14 Haziran 1899, İstanbul - 11 Ekim 1968, İstanbul),  Türk diplomat ve siyasetçi. Liseyi Almanya'da bitirdi; Berlin Üniversitesi'nde başladığı hukuk eğitimini Ankara Hukuk Fakültesi'nde tamamladı. Cumhuriyet'in ilk yıllarında Şark İstiklal Mahkemesi Zabıt Kâtipliği dahil çeşitli görevlerde bulunduktan sonra 1927 yılından itibaren Dışişleri Bakanlığı'nda görev aldı. Dış temsilciliklerde kâtiplik, başkatiplik yaptı. Bükreş Büyükelçiliği Müsteşarlığından Basın ve Yayın Genel Müdürlüğüne getirildi. Moskova (1944-1946) ve Roma'da (1946-1947) büyükelçilik, Birleşmiş Milletler Türkiye Daimi Delegeliği (1947-1957), NATO Konseyi Türkiye Daimi Temsilciliği (1957-1960), 
    yaptı.27 Mayıs 1960'tan sonra Kurucu Meclis Bakanlar Kurulu Üyesi (6 Ocak 1961 - 15 Ekim 1961) ve Cemal Gürsel hükûmetlerinde Dışişleri Bakanı oldu. 1961 seçimlerinde CHP İstanbul Milletvekili seçilerek TBMM'de yer aldı. İsmet İnönü'nün koalisyon hükûmetinde de Dışişleri Bakanlığı görevini sürdürdü. 1965'te yeniden İstanbul Milletvekili seçildi.
    11 Ekim 1968'de yaşamını yitirdi.


  •  
    1920 - Max Weber (21 Nisan 1864 - 14 Haziran 1920), Alman düşünür, sosyolog ve ekonomi politik uzmanı. Modern antipozitivistik sosyoloji incelemesinin öncüsü olduğu düşünülür. Sosyolojiyi metodolojik olgunluğa eriştirmiştir. Weber, siyaset sosyolojisi ve eğitim sosyolojisi alanında yaptığı araştırmalarıyla da tanınır. Marx'ın sınıf temelli çözümlemelerinin yerine statü kavramını getirmiştir. Bürokrasi üzerine çalışmalarıyla tanınır.  Weber, Almanya’nın Erfurt kentinde doğmuştur. Sir Max Weber’in yedi çocuğunun en büyüğüdür. Babası seçkin bir liberal politikacı, annesi Helene Fallenstein ise ılımlı bir Protestandı. Sir Weber politikanın içinde bir figürdü ve aile hayatına da bunu yansıtmıştı, Weber’lerin salonunda birçok göze batan entelektüel ve siyasi ağırlanırdı. Genç Weber ve daha sonra kendisi gibi bir sosyolog ve ekonomist olan kardeşi Alfred, işte böyle bir entelektüel ortamda büyümüşlerdir. 1876’da, Max henüz 12 yaşındayken, ailesine Noel hediyesi olarak iki tarihi metin kaleme almıştır: “Alman Tarihi Hakkında, İmparator ve Papa’ya Özel Atıflarla” ve “Konstantin’den Kavimler Göçüne, Roma İmparatorluğu”. 14’üne geldiğinde HomerVirgilCicero ve Livy atıflı makaleler yazıyor ve henüz üniversiteye girmeden evvel GoetheSpinozaKant ve Schopenhauer’u genişçe biliyordu. Weber’in üniversite çağında sosyal bilimler alanında uzmanlaşmak isteyeceği açıkça belli idi. 1882'de Heidelberg Üniversitesi'ne Hukuk öğrencisi olarak girdi. Hukuk dersleriyle birlikte, ekonomi, Ortaçağ Tarihi ve teoloji derslerine de katıldı. Aralıklarla, Strasbourg’da Alman ordusuna hizmet verdi.   1884 Sonbaharında, babasının evine, Berlin Üniversitesi’ne çalışmak için girdi. Sonraki 8 yıl boyunca, sadece bir dönem Göttingen Üniversitesi için ve kısa dönem askerlik için evinden ayrıldı. Baba evindeyken, stajyer avukat oldu ve nihayetinde Berlin Üniversitesine doçent olarak girdi. Meslek birliğinin sınavını kazandı. 1880’ler boyunca tarih dersleri almaya devam etti. 1889 yılında "Ortaçağ İşletme Organizasyonları Tarihi” isimli doktora tezini verdi. İki yıl sonra "Roma Tarım Tarihi ve Roma Tarım Tarihinin Özel ve Halk Hukukundaki Önemi" adlı makalesini tamamladı. Weber'in profesör olması için önünde bir engel kalmamıştı. Doktora tezi sonrasında, Weber'in ilgisi çağının sosyal politikalarına kaydı. 1888’de “Verein für Sozialpolitik”e katıldı. Bu birlik, tarihçi ekole bağlı Alman ekonomistlerin kurduğu yeni bir meslek örgütüydü. Orada, sosyal problemlerin birçoğunun ekonomi ile çözümlenebildiğini gösterdi ve ekonomik problemleri çözümlemede istatistik yöntemleri kullanmaya öncelik etti. Siyasete ilgisi devam ediyordu ve sol görüşlü Protestan Sosyal Kongresi’ne katıldı. 1890, “Verein” Polonya Sorunu “Ostflucht” diye bilinen, yabancı çiftçilerin Doğu Almanya'ya girişleri ve yerli çiftçilerin ise hızla sanayileşen Alman şehirlerine göç etmelerini üzerine bir araştırma programı açtı. Bu araştırmanın bir kısmını yürüten Weber araştırmanın sonuç raporunu da kaleme aldı. Bu sonuç raporu, muhteşem bir empirik çalışma denilerek övüldü ve Weber’in tarım ekonomisi dalındaki uzmanlığını perçinledi. 1893'te, kuzeni ve geleceğin feminist yazarı olan Marianne Schnitger ile evlendi. Schnitger, Weber’in ölümünden sonra, onun gazete makalelerini toplayıp kitaplaştıran insandır. Çift 1894'te Weber’in Freiburg Üniversitesi'ne Ekonomi Profesörü olarak atanması üzerine, Freiburg'a gittiler. Bundan iki yıl sonra, aynı görevle Heidelberg Üniversitesi atandı. 1 yıl sonra, oğluyla sert bir anlaşmazlığa düşmelerinden iki ay sonra baba Weber vefat etti. Bu olayın ardından, Weber artarak uyku problemine ve sinirliliğe düçar oldu. Bu durum, Weber'in profesörlük görevini sürdürmesini zorlaştırdı. Bu durum, daha az ders vermesine neden oldu ve 1899’da son dersini verdi. 1900’de eşiyle birlikte İtalya’ya gittiler ve 1902’ye dek Heidelberg’e dönmediler. 1890’lardaki engin üretkenliğinden sonra, 1898’den 1902 sonlarına kadar tek bir sayfa bile yazmamış ve nihayetinde 1903'te profesörlükten istifa etmiştir. Bu sorumluluktan kurtulunca, "Archives for Social Science and Social Welfare"den gelen ortak editörlük teklifini, meslektaşları Edgar Jaffe ve  Werner Sombart’la birlikte kabul etti. 1904’te, bazı makalelerini bu dergide basmaya başladı, “Kapitalizmin Ruhu ve Protestan Ahlak ” (Die protestantische Ethik und der Geist des Kapitalismus) da bunlardan en dikkate değer ve ünlü olanıdır. Bu çalışması, daha sonraki, ekonomik sistemleri kültür ve dinle temellendirmek düşününe temel oluşturmuştur. Bu çalışması, o hayattayken kitap olarak basılan tek eseridir. Yine o yıl, ABD'ye gitti ve Congress of Arts and Sciences’da World's Fair (Louisiana Purchase Exposition)’a atıldı. Bu başarılarına rağmen, Weber sürekli hocalığa devam edemeyeceğini düşünüyor, sadece özel dersler veriyordu, geçimini de kısmen bu yolla büyük ölçüde kendisine 1907’de kalan mirasla sağlıyordu. 1912’de Weber, sosyal demokratlar ve liberalleri birleştirerek bir sol parti kurmayı denedi. Bu girişim, liberallerin, sosyal demokratlardan devrim yapabilecekleri endişesiyle uzak durmaları sonucunda başarısızlıkla sonuçlandı. I. Dünya Savaşı sırasında, Heidelberg'deki bir askeri hastanede müdürlük yaptı. 1915 ve 1916’da, savaş sonrasında Belçika ve Polonya'daki Alman üstünlüğünün sürdürülmesi için görevlendirilen komisyonda görev aldı. Savaş sırasında Weber’in Alman İmparatorluğu'nun genişlemesine dair görüşleri gibi, savaş hakkındaki görüşleri de değişti. 1918’de Heidelberg’deki “İşçi ve Asker Konseyi”ne katıldı. Yine aynı yıl, Versay Anlaşması'na katılan Alman Ateşkes Komisyonu’na danışmanlık yaptı ve "Weimar Anayasası komisyonuna üye olarak atandı. Özellikle 48. madde'nin bu anayasada da yer almasını sağladı. Bu madde daha sonra "Hitler" tarafından, muhaliflerini susturmak ve diktatörlüğünü kurmak için kullanılmıştır. Weber’in Alman politikasına yaptığı katkılar halen tartışılmaktadır.
  • Max Weber, 1917

    Weber, önce Viyana Üniversitesi'nde, 1919'da ise Münih Üniversitesi'nde ders vermeye yeniden başladı. Münih'te Almanya'nın ilk sosyoloji enstitüsünü kurdu ve başına getirildi ancak sosyoloji bölümü için yeterli personel bulunamadı. 1919 ve 1920'de Weber, sağcıların kışkırtmaları ile siyasetten ayrıldı. Birçok meslektaşı ve öğrencisi, 1918 ve 1919'daki Alman Devrimi boyunca solcuların davranışları ve konuşmaları hakkındaki görüşlerini protesto ettiler. Bazı sağcı öğrenciler ise evinin önünde protesto gösterileri yaptı.Weber, 14 Haziran 1920'de ispanyol gribi nedeniyle zatürreye yakalanıp öldü.

  • 1923 - Aleksandar Stamboliyski, Bulgar Halk Çiftçi Birliği'nin başkanı (d. 1879)


  • 1926 - Mary Cassatt, Amerikalı ressam (d. 1844)


  • 1928 - Ernesto Che Guevara, doğdu. Arjantinli devrimci (ö. 1967)


  • 1928 - Emmeline Pankhurst, İngiliz kadın hakları savunucusu (d. 1858)
  • 1955 - Perihan Savaş, doğdu. Türk oyuncu
  • 1968 - Salvatore Quasimodo, İtalyan yazar, şair ve Nobel Edebiyat Ödülü sahibi (d. 1901)
  • 1972 - Dündar Taşer (15 Mayıs 1925 - 14 Haziran 1972) 27 Mayıs Darbesi gerçekleştiren 38 kişilik Millî Birlik Komitesi üyesi, emekli kurmay binbaşı. 13 Kasım 1960 tarihinde Millî Birlik Komitesi tarafından görevinden alındı. 14'lerden biri olan ve Fas'a "görevli diplomat" olarak gönderildi. Milliyetçi Hareket Partisi ideologlarındandır. 1965 yılında 14'lerden Alparslan TürkeşMuzaffer ÖzdağRıfat BaykalNuman EsinAhmet Er ile birlikte, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'ne katılıp aktif siyasete başladı. Ölünceye kadar Milliyetçi Hareket Partisi'nde Türkeş'ten sonra ikinci adam konumundaydı. Komünizm'e karşı olarak birkaç arkadaşıyla birlikte Ülkü Ocakları'nı kurdu. Ankara'da geçirdiği bir trafik kazası sonucunda öldü.
  • 1991 - Peggy Ashcroft, İngiliz aktris (d. 1907)


  • 1994 - Ahmet Kostarika, Türk sinema oyuncusu (d. 1927)
  • 2007 - Kurt Waldheim, Avusturyalı politikacı ve devlet adamı (d. 1918)
  • 2008 - Avni Anıl, Türk bestekâr (d. 1928)
  • 2013 - Dennis Burkley, Amerikalı oyuncu (d. 1945)
  • 2013 - Ethem Sarısülük, Ankaralı kaynak işçisi (d. 1986)
  • 2018 - Stanislav Govoruchin, Sovyet-Rus film yönetmeni, aktör ve senarist (d. 1936)
  • 2019 - Ergün Uçucu, Türk tiyatro, sinema, dizi oyuncusu ve seslendirme sanatçısı (d. 1940)
  • 2021 - Selçuk Tekay, Türk besteci ve keman sanatçısı (d. 1953)
  • 2021 - Gündoğdu Duran, Türk besteci ve güfte yazarı (d. 1937)


Tıkanan sermaye birikiminin önü ‘beton bahçesi’ ile açılmak isteniyor - Prof. Dr. AZİZ KONUKMAN / EVRENSEL

 


Millet bahçesi projesi mevcut betondan sermaye birikim modelinin tıkanıklığını aşmaya yönelik bir proje olunca, bu projenin uygulamada bir “beton bahçesi projesine” evrilmesi kaçınılmaz olacaktır.


Millet bahçeleri projesi, AKP iktidarının 2018 yılında Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler öncesinde yayımladığı seçim beyannamesinde gündeme getirilmiş. Proje şu şekilde açıklanmış:

“Atatürk Havalimanının tamamı, yeni havalimanının hizmete girme­siyle birlikte, İstanbul için bir millet bahçesi haline dönüştürülecektir. Böylece, dünyadaki modern büyük şehirlerde örnekleri olan büyük öl­çekli bir hayat alanı İstanbul’a da kazandırılmış olacaktır.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından 7.9 milyon metrekarelik alanda imalat halindeki 18 proje ve 3.5 milyon mrtrekarelik alanda hayata geçirilecek 12 proje olmak üzere toplam 11.4 milyon metrekarelik 30 yeşil alan projesi tamamlanacaktır. Ayrıca TOKİ tarafından Başakşehir, Maslak, Pendik ve Bakırköy’de 0.3 milyon metrekaresi imalat halinde olmak üzere toplam 1.4 milyon metrekarelik yeşil alanda yer alacak dört büyük şehir parkı projesi ta­mamlanarak İstanbul’umuza kazandırılacaktır.

Ayrıca Eskişehir, Bursa, Trabzon, Gaziantep, Adana ve Mersin başta olmak üzere, ülkemizin genelinde millet bahçeleri projesi hayata geçi­rilecektir.”(s.350).

Sonra bu proje 11. kalkınma planına taşınmış. Proje, planın 676 ve 676.1 No’lu tedbirlerle politika tedbirine dönüştürülmüş. Söz konusu tedbirler sırasıyla ifade edilmiş.

676 No’lu Politika Tedbiri: “Yeşil şehir vizyonu kapsamında yaşam kalitesinin artırılması ve iklim değişikliğine uyumu teminen şehirlerimizde millet bahçeleri yapılacak ve yeşil alanların miktarı artırılacaktır.” (s.172).

676.1 No’lu Politika Tedbiri: “Şehirlerimizde sağlıklı yaşam alanları oluşturmak, kentsel yeşil alan standartlarını ve yaşam kalitesini yükseltmek için millet bahçeleri 81 ile yaygınlaştırılacak, 2023 yılına kadar 81 milyon metrekare alanda millet bahçesi çalışmaları Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, TOKİ, İLBANK ve belediyelerin finansmanıyla yürütülecektir.” (s.172).

İKİ SAPTAMA

Bu noktada iki saptama yapmak gerekiyor. İlki plan geleneğiyle ikincisi plan hiyerarşisiyle ilgili. Önce ilkine değinelim. Plan geleneğimizde uzlaşma sağlanamayan politika tedbirlerine, plana taşımada ısrarcı olunmamaktadır. Çünkü plan döneminde iktidar değişikliği olması durumunda uzlaşmanın sağlanamadığı tedbirlerin uygulanma şansı pek kalmamaktadır. Sözü edilen proje bu niteliktedir.

İkinci saptamamız plan hiyerarşisine uyulmadığı yönündedir. Bu tür yerel nitelikteki projelerin yer alacağı plan, merkezi plan yerine bölgesel ve il planları olmalıydı. Bu ilkeye uyulmamış ve vesayetçi bir anlayış sergilenerek bu nitelikteki projeler merkezi plana taşınmış ve oradan yerele dayatılmıştır.

Önemli bulduğumuz bu iki konuya planla ilgili Meclis görüşmelerinde dikkat çekilmemesi ve muhalefet şerhlerine taşınmamış olması (Sadece HDP projeye yaratacağı rant açısından konuya değinmiş ama bu iki nokta üzerinden bir itiraz yapılmamış) oldukça manidardır. Ayrıca bu projelerle ilgili muhalefet partileri tarafından bir değişiklik önergesi verilmemiş olması da düşündürücüdür.

TIKANAN MEVCUT BETONDAN SERMAYE BİRİKİM MODELİNİN VERSİYONU

Bu projenin seçim beyannamesinden kalkınma planına taşınmasındaki ısrara şaşmamak gerekiyor. Çünkü bu proje rantın kamusal alan üzerinden yeniden üretildiği tıkanan mevcut betondan sermaye birikim modelinin yeni bir versiyonu niteliğinde. İhalelerinin pazarlık usulü yöntemle bilindik firmalara verildiği rantın paylaşım mekanizması uzun bir süredir tıkanmıştı. Konut üretim iklimi artık eskisi gibi sürdürelememektedir. TOKİ konut üretiminde ivme kaybetmiştir. 2018 sonrasında talep ve arz yönünden konut sektöründe var olan büyüme ortamı kaybolmuştur. Talep düşüklüğü nedeniyle konut stokları eritilemedi. Kontrolden çıkmış yüksek enflasyon ve yüksek faiz nedeniyle TOKİ ve Emlak Konut soluklanmak durumunda kalmıştır.

İşte bu projeler böyle bir ortamda gündeme gelmiştir. Tıkanıklık bu millet bahçesi projesiyle aşılmaya çalışılmaktadır. Bu projeler gibi, mayısta açıklanan “zenginlere ucuz kredi müjdesi” de betondan sermaye birikimine dayalı bu beton seviciliğinin bir başka sonucu ve mevcut tıkanıklığı talep yaratarak aşma girişimidir

Bu tıkanıklık, geçmişte olduğu gibi sahip olduğu ve olabildiği arsa portföyünün genişliği, şirket yetenekleri ile donatılması ve şirket yönetimi teknikleriyle kâr sağlama üzerine kurulu yapısıyla yine TOKİ öncülüğünde aşılmaya çalışılmaktadır. Çünkü TOKİ, neoliberal devlet anlayışına uyumlu kurumsal yapısıyla “inşaata dayalı bir büyüme stratejisi” doğrultusunda kentsel alandaki rant yaratan, rantın el değiştirmesini sağlayan müdahaleleri ile toplumsal değerin yeniden paylaşımında etkin bir rol oynamaktadır. Fakat bu rolü, inşaat sektörünü düzenlemeye dayalı pratikleriyle, ortaya çıkan değeri topluma kazandırmak yerine sermaye birikimine olanak sağlayan bir değere çevirmek suretiyle gerçekleştirmektedir.

Bu sürecin sürdürülebilirliği ise birikim mekanizmasının içinde hareket ettiği ilişkilerin, kural ve yasalarla çerçevesini belirleyen düzenlemelerlerle gerçekleştiriliyor. Örneğin 2006 yılında 5492 sayılı Kanun’la belediyelere TOKİ’nin yaptığı veya yaptırdığı her türlü inşaat faaliyeti sonucunda ortaya çıkan yapı için 15 gün içinde yapı kullanma izin belgesi verme zorunluluğu getirilmiştir. Böylece valilikçe ya da yerel idarece kamu yararı açısından sürecin bir parçasını oluşturan karar ve işlemler atlanarak ve süreç esnekleştirilerek, sermaye açısından beklemenin maliyeti düşürülmektedir.

Bu düzenlemelerle TOKİ’nin yol, köprü, baraj, havalimanı gibi altyapı yatırımlarında etkin olması sağlanmıştır. Onun etkinliği sermayeye ciddi olanaklar yaratmaktadır. Altyapı yatırımları iki açıdan önemlidir. İlk olarak sermayenin birikim sürecinde ortaya çıkan artı değerin yeniden değerlenme alanlarına girme zorunluluğu bağlamında, altyapı yatırımları biriken sermayenin yeniden değerlenme imkanını yaratmaktadır. İkincisi, üretim süreçlerinin bir girdisi olan altyapı, sermayenin döngü süresini kısaltarak birikimi artırıcı etkide bulunacaktır.

BETON BAHÇESİ PROJESİ

Millet bahçesi projesi mevcut betondan sermaye birikim modelinin tıkanıklığını aşmaya yönelik bir proje olunca, bu projenin uygulamada bir “beton bahçesi projesine” evrilmesi kaçınılmaz olacaktır.Nitekim biten ve devam etmekte plan projelerin büyük bir çoğunluğu bu niteliktedir. Millet bahçeleri sitesine (milletbahceleri.gov.tr) girip incelendiğinde bu durum açık bir şekilde görülmektedir. O nedenle olsa gerek, sitede ve millet bahçesi rehber kitapçığında yer alan millet bahçesi güzellemesi kağıt üzerinde kalmaktadır. Sitenin ana sayfasındaki kavram, özellikler ve yer seçimi bölümler tıklandığına itiraz edilemeyecek tanım ve tespitlerin olduğu görülecektir. Benzer tespitler rehber için de söz konusudur. Çarpıcı iki örnekle yetinelim. İlki, “Millet bahçesinde yapısal tasarım unsurları” başlığı altına şöyle ifade edilmiş: “Millet bahçesinin uygulamasında ‘beton’ değil toprak ve yeşilin ağırlıkta olması sağlanmalıdır. Bu nedenle hazırlanacak projelerde yapılaşma koşulları, millet bahçesinin yakın çevresi, arazi özellikleri ile doğal ve kültürel özellikleri de dikkate alınarak imar planı ile belirlenecektir.

Bu doğrultuda; yapısal peyzaj ve mimari ünite vb.’nin kaplayacağı sert zemin miktarının yüzde 10’u geçmemesi bahçe karakterini etkilememesi açısından önem taşımaktadır.

Kendine özgü koşulları bulunan ve bu anlamda özel mevzuata tabi olan alanlarda yapılacak millet bahçelerinde, kullanım ve yapılaşma koşulları ilgili kanun ile yönetmelikler (3621 sayılı Kıyı Kanunu, 6381 sayılı Orman Kanunu, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun gibi) dikkate alınarak belirlenir”. (s.47).

İkincisi ise “binalar ve yapılar” başlığı altında şöyle ifade edilmiş: “Millet bahçelerindeki binaların karakteri ve varsa tarihi değerleri de dikkate alınarak ve özellikle koruma altındaki binalar başta olmak üzere tüm binalar, fiziksel onarım, görsel kalite ve kullanılabilirlik standartlarında korunmalıdır.

Bahçelerde yeni bina yapılması, ilgili kurumların görüşü alınarak yasalar çerçevesinde ve sadece kamu yararı sağlandığı takdirde yapılmalıdır. Binaların eskimesi, kullanılamaz duruma gelmesi gibi sebepler ile bina tadilatları ve yenilemeleri yapılabilir”. (s.48).

Beton bahçesi kavramı tipik bir oksimoron örneği. Birbiriyle ilgisiz, hatta zıt kavramların birlikte kullanılmasına oksimoron deniyor. Örneğin ıslatmayan suyakmayan ateşköşeli dairedemokrat diktatör, güvenceli esneklik gibi… Beton ve bahçe de birbirine zıt ve çelişik iki kavram. Betonun arttığı yerde bahçe bahçe özelliğini yitiriyor.

SİNOP’TA ‘KAÇAK’ MİLLET BAHÇESİ

Genel tespitlerden sonra Sinop ilindeki millet bahçesi projesini değerlendirebiliriz. Söz konusu sitenin ana sayfasında yer alan bahçeler bölümü tıklandığında gelen arama motorundan iller itibariyle projelere ulaşılabiliyor. Sinop ili için iki adet proje olduğu görülmektedir; Boyabat Millet Bahçesi ve Sinop Kent Meydanı Millet Bahçesi. Ayrıca bu iki projenin proje aşamasında olduğu belirtilmektedir. Oysa Sinop Kent Meydanı Millet Bahçesi uygulama aşamasındadır. Bu proje olmadan uygulamaya geçildiğini göstermektedir. Yani proje olmadan kaçak bir şekilde uygulamaya geçilmiştir. Çünkü bu proje için bir imar planı değişikliliğine gidilmemiştir. Ortada bir proje olmayınca sözünü ettiğimiz kuruluşların (Sinop Belediyesi dahil) proje finansman katkıları da belirlenememektedir.

Prof. Dr. AZİZ KONUKMAN / EVRENSEL

Van’daki üniversiteyi az kalsın götürüyor - Barış Terkoğlu / Cumhuriyet

 


Dil sürçmesi mi zihin kayması mı? Erdoğan, Van’a gitti. “Üniversiteyi kim getirdi?” diye sordu. Yanıtını “Biz” diye verdi.

Herkes Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin 1982’de kurulduğunu hatırlattı. Ama fazlası var.

Bugünlerde çıkan “Türkan ve Ayşe” kitabı o günleri anlatıyor. Prof. Dr. Ayşe Yüksel’in kitabı, hemşirelik okulunda öğrenciyken Türkan Saylan’la tanışmasını, cüzzama karşı birlikte verdikleri mücadelenin yanında ÇYDD’nin kuruluşunu anlatıyor.

2000 yılında, Sağlık Bakanlığı’nın düzenlediği toplantıda, Van’daki üniversitede, halk sağlığı bölümüne gidecek akademisyen çıkmayınca, Ayşe Yüksel gönüllü olmuş:

“Toplantı sonrasında odama çıkarken gözlerim Mustafa Kemal Atatürk’ün koridordaki portresine takıldı, nedense ondan utandım, başımı öne eğdim. (…) Kendi kendime ‘Büyük Atatürk, sen bize bu ülkeyi armağan ettin ama bizler şimdi sahip çıkmıyoruz, ülkemizin her yöresinde çalışmak yerine hep büyük şehirde çalışmayı tercih ediyoruz’ diye konuşmaya başladım. Birdenbire ‘Neden başkalarına kızıyorsun? Kimse gitmiyorsa sen gidebilirsin!’ dedim.”

Yüksel’in Atatürk’ten utanması sürpriz değil. Zira Atatürk’ün Van’da üniversite kurma projesi vardı. Üniversitenin resmi sitesinde, Atatürk’ün Meclis’e kadar taşıdığı ideali anlatılıyor.

HER SABAH OKULA BASKIN

Rektör yardımcısı olan Ayşe Yüksel, yoksulların sağlığından öğrencilerin bursuna, kıyafetine kadar hemen her şeyin peşinden koşuyordu. ÇYDD de Van’da güçlenmişti. Bunda üniversitenin rektörü Yücel Aşkın’ın payı büyüktü. Gelgelelim bu, başta FETÖ olmak üzere dinci yapıları rahatsız ediyordu:

“ÇYDD Van Şubesi olarak üniversite öğrencilerine burs veriyorduk. O gençler bana ‘Hocam dün gece odamıza bir grup öğrenci geldi, bize Türkan Hoca’yı ve sizi kötüledi, sizin misyoner olduğunuzu, öğrencilere İncil dağıttığınızı söyledi,’ diyorlardı.”

Benzer haberleri FETÖ’nün Zaman’ı da STV’si de yapmıştı. Sürpriz değil, Ergenekon-Balyoz’dan da önce, Van’daki üniversitede kumpas davaları başlatıldı. Savcısı da tanıdıktı: Ferhat Sarıkaya. Yıllar sonra, kurduğu kumpasları, “pişman olduğunu” söyleyerek anlatan Sarıkaya, üniversite yönetimini bitirmeye karar vermişti. 2005 yılının haziran ayında, eski Başbakan Bülent Ecevit’in konuk olduğu gün, polis ilk kez okula girdi, arama yaptı. Ayşe Yüksel, sonrasını “Her sabah rektörlüğe gidince polis ne zaman gelecek diye beklemeye başladık” diye anlatıyor.

Öyle ki yolsuzluk suçlamasıyla başlayan soruşturmalar, önce örgüte, hatta bir aramada tarihi eser kaçakçılığına varmıştı:

“Yücel Aşkın, Kültür Bakanlığı onayı ile evde bir eski eserler koleksiyonu yapıyordu. Van Müze Müdürlüğü üç ayda bir gelip eserleri inceliyor, deftere kaydediyordu. Buna rağmen, polis şefi birden sanki tarihi eser kaçakçısı yakalamış gibi havaya girdi, tavırları değişti, hiç özen gösterilmeden bu eserler yerlerinden alındı ve emniyet kayıtlarına geçirilip kutulara konulmaya başlandı.”

HAPİSTE ONUR İNTİHARI

Rektör Yücel Aşkın’ın da aralarında olduğu idareciler bu süreçte gözaltına alındı, tutuklandı. Genel sekreter yardımcısı Enver Arpalı, 13 Kasım 2005’te, yaşadıklarını onuruna yediremediği için hapiste intihar etti. Arpalı’nın ömrü yetmedi ama sonunda herkes beraat etti.

Savcı Ferhat Sarıkaya, 20 Nisan 2006’da, HSYK kararıyla meslekten ihraç edilmişti. Karar bire karşı altı oyla çıktı. Sarıkaya’ya sahip çıkan isim, daha sonra Erdoğan tarafından Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’ne getirilen ve YÖK üyesi yapılan Fahri Kasırga’dan başkası değildi.

Sarıkaya’ya destek bitmedi. Sarıkaya, 2010 referandumunun ardından görevine iade edildi. 15 Temmuz’dan sonra ise FETÖ itirafçısı oldu. Üyelikten ceza aldı.

Ya eserler?

Cezaevinde kalp krizi geçirerek sağlığını yitiren rektör Yücel Aşkın’ın evinde el konulan eserlerden, 10 adet ferman ve tablo ile bronz Urartu iğnesinin bu süreçte kaybolduğu ortaya çıktı.

Erdoğan’ın Van’a üniversite getirmesini geçtim, az kalsın götürüyordu. Atatürk’ün hayali olan ve 1982’de kurulan okula, en büyük darbeyi Erdoğan ve o dönem desteklediği FETÖ vurdu. Üniversite, bu darbelere rağmen ayakta kaldı. Haliyle, Erdoğan’ın Vanlılardan, önce özür dilemesi gerekiyordu.

Boyu uzun da olsa olur kısa da... Çok kandırılan çok kandıran bir politikacının önce hafızası iyi olmalı.

Barış Terkoğlu / Cumhuriyet


Öne Çıkan Yayın

Yandaş şirketler zeytinlikleri istedi: İşte o skandal mektup! -Bahadır Özgür /halkTV-

Meclis’te görüşülen ve başta zeytinlikler olmak üzere koruma altındaki alanları, sulak bölgeleri madenciliğe açan torba yasanın arkasından, ...