ATEŞTEN GÖMLEK

EKONOMİ, POLİTİKA, ÇEVRE, SANAT, TARİH ve İSTANBUL

Sanayi patronları ve Kavcıoğlu 'kavgasının' düşündürttükleri: Ekonomide ne oluyor? - LEVENT AYAN – MEHMET TUNA DOĞAN / SOL-Özel

 



Süslü büyüme oranlarının, ihracat rekorlarının, ışıltılı gözlerin ve umutla beklenen Körfez petro-dolarlarının gölgesinde ülke, tarihinin belki de en derin uçurumuna sürükleniyor.

Ekonomi yönetimi yüksek büyüme ve düşük faiz takıntısından geri adım atıp dezenflasyona öncelik verirse, şiddetli bir ekonomik daralmadan kaçınılması mümkün değil. Bankalar, faizlere yönelik tüm baskıya rağmen gelecek yıl iktidar değişikliği ve faiz artışı olasılığını denklem dışı bırakamıyor gibi gözüküyor. Sanayide ise rekabet gücünü emeğin ucuzlatılmasına borçlu, hayatta kalması düşük faizli kredi akışına bağlı geniş bir sermaye kesimi var. Hal böyleyken ne sermaye sınıfının ne hükümetin ne de iğdiş ettiği kurumların açmazı kısa vadede çözülebilir görünüyor.

Okurun büyük olasılıkla yakından takip etmiş olacağı üzere, Temmuz ayının sonu belki de Türkiye tarihinde görülmüş en ilginç sermaye-bürokrasi tartışmalarından birine sahne oldu.

İstanbul sanayi burjuvazisinin temsilcileri, TCMB Başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun davet edildiği İstanbul Sanayi Odası (İSO) aylık meclis toplantısında birbiri ardına şikayetlerini ve mevcut gidişattan rahatsızlıklarını sıraladılar.

Şikayetlerin odak noktasında, bankaların sanayiciden çok yüksek faiz oranları talep etmesi, genel olarak reel sektöre finansmana erişimde ciddi zorluklar çıkarılması ve özellikle ihracatçıların kullandığı Eximbank kredilerinin durma noktasına gelmesi gibi başlıklar vardı.

Kavcıoğlu ise yönettiği kurumun ağırlığıyla belirgin tezat oluşturan agresif üslubuyla beklenmedik bir karşı saldırıya geçti ve suçu sanayi patronlarına attı.

Özetle, kredi faizlerinin son derece uygun olduğunu, sanayicilerin kredileri doğru şekilde (yani “üretim, yatırım, ihracat, istihdam” dörtlüsü için) kullanmadığını söyledi ve kredi faizlerinin düşmesi için şirketlerin de bankalara baskı yapması gerektiğini ima etti.

Tartışmanın basın önünde karşılıklı polemiğe dönüşmesi ve tansiyonun yükselmesi ise Kavcıoğlu’nun (sonraki günlerde geri adım atmak zorunda kalacağı) “stokçuluk” suçlamasının ardından geldi [1].

Türkiye’de artık alıştığımız üzere konu birkaç gün içinde başka gündemler nedeniyle geri plana düştü.

Buna rağmen sermaye çevreleri ve ekonomi basınında sıcaklığını koruyor ve yakın dönemde benzer tartışmalara tanık olmaya devam edeceğimiz de anlaşılıyor.

İSO 500 verileri: Ciro ve kâr patlaması, artan emek sömürüsü, şişen borçlar…

Tartışmanın bizzat tarafı olan İSO, her yıl bir önceki yılın verilerini esas alarak Türkiye’nin 1000 büyük sanayi kuruluşunun listesini (İSO 500 ve İSO İkinci 500 olarak) açıklıyor.

Sıralama sadece sanayi şirketlerini kapsadığı için, firma büyüklüğü mantıklı bir şekilde “üretimden satışlar” rakamı ile ölçülüyor. Yani firmaların herhangi bir üretim sürecinden geçirmeden alıp sattığı “ticari mal” satışları ve hizmet satışları dahil edilmiyor.

1000 firma, ilk bakışta küçük bir örneklem gibi görünüyor. Zira Türkiye’de firma sayısı olarak sanayinin yüzde 99’unu oluşturan KOBİ’ler (küçük ve orta büyüklükteki işletmeler) bu grupta temsil edilmiyor denebilir [2].


Yine de ilk 1000 firmanın yukarıdaki tabloda yer verdiğimiz bazı ekonomik büyüklüklerdeki payına bakarak, en azından sanayi sektörü içerisinde ciddi bir temsil gücüne işaret ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır.

Sonuçta eksiğiyle fazlasıyla, ülkenin büyük ölçekli, görece ileri teknoloji kullanan, sanayi proletaryasının beşte birini istihdam eden, yaklaşık 100 milyar dolarlık ihracat hacmi olan ve sanayi sektörünün bir anlamda çıtasını belirleyen şirketlerden bahsediyoruz.

Bu kısa tanıtımın ardından araştırmanın sonuçlarına göz atacak olursak, 2021 yılının sanayi patronları için gayet parlak geçtiği görülüyor. “Patronları için” dememizin sebebini, İSO’nun kendi raporundan alıntıladığımız aşağıdaki tablolardan açıkça görmek mümkün.


Son 8 yıllık dönemde İSO 1000 firmalarının ödediği ücret ve maaşların yaratılan net katma değere oranının yüzde 55-60’lardan yüzde 32-37’lere düşmüş olması ve bu durumun özellikle son 2-3 yılda belirginleşmesi, ülkenin resmi ya da fiili OHAL’le sürüklendiği sermaye diktatörlüğünün rakamsal özeti adeta. (Not: Kısa çalışma ödeneği, nakit desteği gibi politikalarla işgücü maliyetlerinin bir bölümünün patronların sırtından alınarak kamuya yüklenmesi bu argümanı zayıflatmıyor, aksine güçlendiriyor.)

Katma değerin bölüşümündeki bu dramatik değişimi bir kenara bıraktığımızda dahi sanayi tekelleri 2020’deki pandemi şokunu takiben 2021’deki toparlanma sürecinden epey fayda sağlamış görünüyorlar: İlk 500’e baktığımızda net satışlar (ciro) yüzde 75, üretimden satışlar yüzde 74, toplam dönem kârı (zarar eden firmaların zararları dahil) yüzde 137 büyümüş.

Bunların tamamı 2021’in ortalama üretici enflasyonu olan yüzde 44’ün çok üstünde artışlardır (İkinci 500’de de tablo buna çok benzer olduğundan ayrıca analiz etmeye gerek görmüyoruz).


2021’de İSO 1000 şirketlerinin toplam ihracatında kaydedilen yaklaşık yüzde 35’lik sıçrama, kur artışlarının da etkisiyle bu yüksek performansta belirleyici görünüyor.

Zira hatırlanacağı üzere gelişmiş kapitalist merkezlerde COVID-19 aşılarının -büyük bir küresel eşitsizlikle- uygulanması sonucu izolasyon tedbirleri gevşetilmiş ve ertelenen tüketim harcamaları büyük bir hızla devreye girmişti.

Bunların yanı sıra merkez bankalarının parasal genişleme yoluyla tetiklediği likidite bolluğu, düşük faizler ve bütçe transferlerinin de etkisiyle tüketim talebi beklenenden çok hızlı yükseldi.

Lakin üretim tarafının bu kadar hızlı bir geri dönüşe hazır olmaması ve dünyanın önemli bir kısmında salgının halen çok etkili olması, tedarik zincirlerinde de büyük bir darboğaza yol açtı.

Görece teknoloji-yoğun sanayi ürünlerinde bol miktarda kullanılan nikel, alüminyum, bakır gibi madenler, elektronik cihazların çalışmasını sağlayan yarı-iletkenler, üretimi aksatacak düzeyde kıtlaştı.

Çin ve çevresindeki ülkelere bağımlılığın olumsuz sonuçlarını yaşayan kapitalist merkezler, biraz da yükselen navlun ve yarı-mamul maliyetlerini düşürmek için üretim ve tedariklerini Asya’dan daha yakın coğrafyalara kaydırma çabalarına hız verdiler.

Türkiye’de özellikle dış bağları kuvvetli sanayi sektörleri, bu fırsattan önemli ölçüde yararlandı.

Sonuç olarak ister net satışlara, ister bilançoya, istersek de öz kaynaklara göre hesaplayalım, aşağıdaki grafiğin de açıkça ortaya koyduğu üzere kâr marjlarında uzun yıllardır görmediğimiz rekor düzeyler 2021 yılında gerçekleşti.



Peki işler bu kadar iyi gittiyse, sanayi burjuvazisi tam olarak neden rahatsız? Takip eden bölümde yine İSO 500’den de yararlanarak bu soruya ilişkin verileri ele almaya çalışalım.

Faizler yüksek mi?

Rakamlar incelendiğinde, bugünlerde şirketlerin ana şikâyet konusu olan finansman tarafında önemli gelişmeler olduğunu inkâr etmek mümkün değil.

İSO’nun çalışmasına geri dönersek, “ödenen faizler / net katma değer” oranı son 8 yılda ilk 500 şirket için yüzde 12’den yüzde 28’e, İkinci 500 için yüzde 13’ten yüzde 18’e yükselmiş.

Faiz yükünün ilk 500’de çok daha hızlı artmasında muhtemelen en önemli etken, döviz cinsi borçluluğun ilk 500’de daha yüksek olması. Bu firmaların üstündeki faiz yükü doğal olarak kur artışlarından daha fazla etkileniyor.


Merkez Bankası verilerine göre 2020 yılında pandemi sonrası şirketlere sunulan ucuz kredi destek paketleri ve uygulanan düşük faizler, ortalama ticari kredi maliyetini son 7 yılın en düşüğü olan yüzde 12,4’e kadar geriletmiş.

Ancak 2021’de söz konusu kredi destek programlarının sona ermesi, enflasyonun yükselmeye başlaması ve Naci Ağbal’ın kısa süreli Merkez Bankası başkanlığı süresince para politikasının sıkılaşması nedeniyle ticari kredi faizlerinin yıllık ortalaması yüzde 20,2’ye yükselmiş.

Özellikle yılın sonlarına doğru ham madde, nakliye, stok gibi maliyet kalemlerinin yükselmesi ve bozulan tedarik zinciri de firmaların işletme sermayesi ihtiyacını artırarak borç talebini büyütmüş gibi görünüyor.

2022’ye geldiğimizde, Ocak-Temmuz döneminde yüzde 23,8’lik bir ortalama ticari kredi faizi gözüküyor.

Temmuz sonu itibarıyla bu oran yüzde 30’un hemen altında. Diğer yandan İSO toplantısında TCMB Başkanı Kavcıoğlu’na dert yanan patronlar, bu oranların fiiliyatta yüzde 30-45 aralığında olduğunu dile getiriyordu.

Borç göstergelerine bakıldığında, 2021’de toplam borçlar ilk 500’de yüzde 71, İkinci 500’de yüzde 87 oranında artmış.

Öz kaynaklarda ise bu artışlar sırasıyla yüzde 53 ve yüzde 74 olmuş.

Başka bir deyişle satışlardaki büyümeye, rekor kıran ihracata ve patlayan kârlılığa rağmen bu durum öz kaynaklardan çok borçları beslemiş.

Nitekim aşağıdaki grafiklerde de görüldüğü gibi özellikle ilk 500’ün bilançosunda borçların payı giderek artarken ortalama borçlanma vadesi de belirgin bir şekilde kısalıyor.

Dolayısıyla sorun sadece faiz yüküyle sınırlı değil; anapara tarafında da sıkıntılar artmış.


Tüm bunlara rağmen, finansman koşulları patronların bahsettiği kadar mı kötü gidiyor?

Bankaların derdi ne?

Ana akım neo-liberal cenahın etkili kalemlerinden Uğur Gürses’in, olaylı İSO Meclisi toplantısından 3 gün sonra yayınlanan köşe yazısının önemli noktalarından biri, Merkez Bankası’nın yanı sıra İstanbul’un sanayi patronlarını da eleştirmesi...

Özetlemek gerekirse, Gürses, firmaların işletme sermayesini eriten, kredi ihtiyacını patlatan ve böylece faizleri de yukarıya ittiren enflasyon sorununu İSO yönetiminin uzun süre görmezden geldiğini, patronların eksik bir şekilde sadece “düşük faiz” talebini dile getirdiğini ve enflasyon konusunda seslerini ancak yumurta kapıya dayanınca yükselttiklerini söylüyor [3].

Sanayi patronlarının şikayetlerine yönelik yaygın bir eleştiri konusu da ticari kredi faizlerinin, son dönemdeki artışa rağmen aslında halen enflasyonun çok altında kalıyor olması.

Gerçekten de bankalar eğer -İSO Meclis üyelerinin belirttiği gibi- kredi verirken yüzde 45 oranında faiz talep ediyorsa bile bu oranlar sanayi sektöründe yüzde 145’e ulaşan yurtiçi üretici fiyatları (Yİ-ÜFE) enflasyonu ile kıyaslandığında inanılmaz cazip duruyor.

Belki de biraz abartılı bir varsayımla, 2022’nin ilk 7 ayı boyunca sanayicilerin ortalama yüzde 45’le borçlandığını kabul etsek bile bunu aynı dönemin ortalama Yİ-ÜFE’sinden (yüzde 122) arındırdığımızda reel faiz oranı eksi yüzde 44’e düşüyor.

Tabii ki Kavcıoğlu bunu açıkça dile getiremezdi, zira kurumda yaşanan tüm erozyona rağmen ana amacını “fiyat istikrarı” olarak ilan eden bir merkez bankasının başkanı, üç haneye fırlamış enflasyon sayesinde patronların kredi borcunu reel olarak erittiklerini söyleyecek kadar da ileri gidemezdi.

Diğer cepheden bakacak olursak; kapitalist rekabetin en şiddetli olduğu alanlardan birinde faaliyet gösteren bankalar, şu an Merkez Bankası’ndan yüzde 14’lük politika faiziyle fonlanır ve yüzde 17-18 ile mevduat toplayabilirken enflasyonun altındaki kredi faizlerini neden sorun etsin?

Bu şekilde değerlendirdiğimizde hem bankaların hem de sanayicinin pek de mutsuz olmaması gereken bir durum olduğu da pekâlâ düşünülebilir.

Son günlerde gerek bankaların gerekse borsaya kote sanayi firmalarının 2022 ilk 6 ayına ilişkin açıkladıkları karlılık göstergeleri de bu görüşü destekliyor.

Yine de bankaların son zamanlarda neden TL kredi koşullarını sıkılaştırma gereği duyduğu sorusu da sorulmaya değer görünüyor ve aşağıdaki tablo bu konuda bir ipucu verebilir.


Merkez Bankası’nın her ay düzenlediği Piyasa Katılımcıları Anketi Ağustos ayı sonuçlarına göre, çoğunluğu finans sektöründen olan ekonomistlerden bazıları muhtemelen yaklaşan seçimler sonrasında Merkez Bankası’nın faiz artırmak zorunda kalacağını öngörüyor.

Çünkü uygulanmakta olan ekonomik modelin kesinlikle sürdürülebilir olmadığı, hatta esasen bir model bile olmadığı artık gizlenemiyor.

Bunun nedenlerini birkaç maddeyle özetlemeye çalışırsak:

1) Türkiye’nin en büyük ihracat pazarı olan Avrupa, Ukrayna savaşı ve enerji krizinin etkisiyle resesyona gidiyor. Özellikle enerji ve gıdada arz güvenliği sorunu, olası tedarik darboğazları yeniden gündemde.

2) Dünya ekonomisinde büyüme beklentilerinin ciddi şekilde düşmesine rağmen merkez bankaları enflasyondaki artış nedeniyle para arzını azaltmak ve faizleri daha da artırmak zorunda kalıyor.

3) Türkiye’de turizmin canlanmasına rağmen buradan elde edilen döviz gelirleri, hızla büyüyen enerji faturasının yanına bile yaklaşamıyor [4]. “Türkiye ekonomik modeli”nin en önemli ayağı olan cari fazla artık şu an çok uzak bir hayal. Rezervler son 1-2 haftadaki artışa rağmen halen tarihi düşük seviyelerde.

4) Döviz talebine çözüm diye pazarlanan kur korumalı mevduat sisteminin Hazine’ye faturası büyüyor. Kaldı ki, bu sistemde toplanan kaynak arttıkça onu terk etmenin maliyeti de çığ gibi büyüyecek.

5) 24 Haziran’daki BDDK kararlarıyla birlikte ticari kredi akışına getirilen döviz varlığı sınırlaması [5], şirketleri döviz varlıklarını TL’ye çevirmekten ziyade sistem dışına çekmeye teşvik ediyor. Bu durum, bireysel tasarruf sahiplerini korkutup dövizleri yastık altına da çektirme potansiyeline de sahip. Başka bir deyişle, döviz talebini azaltmak istenirken halihazırda bankacılık sisteminde dönmekte olan döviz likiditesini tamamen kurutma riski yaratılarak adeta ateşle oynanıyor.

6) Enflasyon, palyatif ve göstermelik önlemler dışında tamamen kaderine terk edilmiş vaziyette.

7) Risk primi göstergeleri son günlerde biraz düşmesine rağmen halen korkunç seviyelerde. Nitekim 12 Ağustos’ta kredi derecelendirme şirketi Moody’s, Türkiye’nin kredi notunu batık ülke seviyesinin bir tık üstüne (B3) düşürdü ve diğerlerinden de benzer adımlar gelebilir.

Sonuç yerine…

Tüm bu tabloda iktidar blokunun açmazı gerçekten ciddi. Gelinen noktada yüksek büyüme ve düşük faiz takıntısından sert bir geri adım atılıp dezenflasyona öncelik verilmesi halinde, ekonominin soğumakla kalmayıp ani ve şiddetli bir daralmaya gireceği ve Türkiye’de böyle bir programla seçimin kazanılamayacağı ortada.

Dolayısıyla seçimlere kadar mevcut politikadan geri adım atmak neredeyse imkânsız ve tek seçenek sandığa kadar durumu idare edebilmek gibi görünüyor.

Yukarıda sıraladığımız nedenlerle bu işin sonunu gördüğü belli olan bankalar da seçim sonrası için kaçınılmaz olarak daha yüksek bir faiz ortamını fiyatlıyor.

Sanayi tarafına dönersek; ülkemizde rekabet gücünü büyük oranda ucuz emek maliyetlerine borçlu olan, teknoloji ve bilgi-beceri altyapısı zayıf, yönetsel açıdan büyük ölçüde aile bağlarına dayanan azımsanmayacak ağırlık ve güçte bir sermaye kesimi olduğu açık.

Bunların önemli bir kısmı, düşük verimlilik nedeniyle özellikle ekonominin teklediği dönemlerde kar marjlarını ancak ucuz kredi akışıyla sürdürebiliyor. Söz konusu kesimden, zor zamanlarda günü kurtarıp iyi zamanlarda keyfine bakmanın ötesinde uzun vadeli, bütünlüklü bir sanayici bakış açısı beklemek beyhude görünüyor [6].

Hal böyleyken ne sermaye sınıfının ne hükümetin ne de iğdiş ettiği kurumların açmazı kısa vadede çözülebilir görünüyor.

Süslü büyüme oranlarının, ihracat rekorlarının, ışıltılı gözlerin ve umutla (!) beklenen Körfez petro-dolarlarının gölgesinde ülke, tarihinin belki de en derin uçurumuna sürükleniyor.

Düzen muhalefetinin altılı masasında ise, AKP’den farklı ne yapılacağının belirsizliği, devralınacak ekonomik enkazın telaşı, IMF’li yada IMF’siz acı reçeteler birbirine karışıyor.

Emek cephesi uğradığı yıkıma uygun düşecek tepkiyi henüz göstermekten uzak olsa da, uzun süredir üzerinde serili olan ölü toprağını atmaya başladığının işaretleri neredeyse her sektörde görünüyor.

Bu tabloya bakınca Türkiye'de sınıf mücadelesinin daha da keskinleşeceğini söylemek yanlış olmayacaktır.

LEVENT AYAN – MEHMET TUNA DOĞAN / SOL-Özel


Notlar:

[1] “İSO toplantısında stokçuluk tartışması”, Dünya, 30 Temmuz 2022. https://www.dunya.com/ekonomi/iso-toplantisinda-stokculuk-tartismasi-ha…

[2] Mevzuattaki son değişiklikle birlikte bugün 250’den az yıllık çalışan istihdam eden ve yıllık net cirosu veya mali bilançosundan herhangi biri 250 milyon lirayı aşmayan şirketler KOBİ sayılıyor. Geçen yıl bu üst sınırlar istihdamda yine 250 kişi, ciroda (veya mali bilançoda) 125 milyon lira idi. İSO’nun sıralamasında 1000’inci sırada yer alan firma bile 2021 yılında sadece üretimden (ticari ve hizmet satışı dahil değil) 444 milyon liralık ciro yapmış. İkinci 500’de 250’nin üzerinde ücretli istihdamı olan en az 199 firma var. (Bkz: Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Nitelikleri ve Sınıflandırılması Hakkında Yönetmelik)

[3] Uğur Gürses, “Zurnanın ‘zırt’ dediği gün”, T24, 1 Ağustos 2022. https://t24.com.tr/yazarlar/ugur-gurses/zurnanin-zirt-dedigi-gun,36154. Gürses’in yorumları, genellikle büyük ölçekli, uluslararasılaşmış (ticaret ve yatırım anlamında), teknoloji yoğunluğu görece yüksek ve vasıflı işgücü payı yüksek olan büyük sermaye gruplarının temsilcisi TÜSİAD gibi oluşumların bir süredir daha yüksek perdeden dile getirdiği eleştiri çizgisini temsil ediyor. Ve elbette onlarla çok daha yakından bağları olan uluslararası sermaye çevrelerinin çizgisini…

[4] 2022’nin ilk yarısında Türkiye 40,5 milyar dolar enerji açığı verirken turizm dahil net hizmet geliri sadece 14,5 milyar dolar oldu (turizm: 10,3 milyar dolar). Yılın özellikle son üç ayında, arz sorununun devam etmesi ve hava koşullarının kötü gitmesi halinde enerji faturası büyürken doğal olarak turizmin desteği ihmal edilebilir düzeye inecek.

[5] Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun 24 Haziran tarihinde açıkladığı kararla birlikte, bankaların ticari kredi verme koşullarına ciddi bir sınırlama getirildi. Buna göre bilançosundaki döviz varlıkları 15 milyon TL’yi (bu yazının yazıldığı tarih itibarıyla 836 bin dolar) aşan bağımsız denetime tabi şirketler, eğer bu büyüklük toplam ciro ya da toplam aktiflerinin (bunlardan hangisi yüksekse) %10’unu geçiyorsa bankalardan TL cinsi ticari kredi alamıyor.

[6] Nitekim U. Gürses’in de söz konusu yazısında dikkat çektiği gibi “her şeye rağmen” mevcut faiz ve kredi politikasına destek beyan eden sanayiciler var.

zaman: Ağustos 16, 2022 Hiç yorum yok:
Bunu E-postayla GönderBlogThis!X'te paylaşFacebook'ta PaylaşPinterest'te Paylaş

İnsanlık adına " Bir arpa boyu yol" alınmış mı? (16 AĞUSTOS)

 

       OLAYLAR:

  • 1534- Kars, Osmanlı yönetimine girdi.
  • 1543 - Barbaros Hayreddin Paşa, Tunus'u fethetti.
  • 1556 - Süleymaniye Camii törenle açıldı.
  • 1838- Baltalimanı Ticaret Antlaşması imzalandı. Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında imzalanan antlaşma ile Osmanlı pazarları İngiliz mallarına açıldı.
  • 1858 - ABD Başkanı James Buchanan, ilk okyanus aşırı telgraf görüşmesinin açılışını Birleşik Krallık Kraliçesi Victoria ile yaptı.
  • 1868 - Peru'nun Arica (şu an Şili'ye bağlıdır) kenti, 8.5 büyüklüğündeki bir depremin ardından gelen tsunami ile yerle bir oldu. Yaklaşık 25.000'i Arica'da olmak üzere, toplam 70.000 kişi öldü.
  • 1908- Ankara-Bağdat demiryolu işçileri greve çıktı.
  • 1909- Cemiyetler Kanunu çıktı.
  • 1913 - Japonya'nın Tōhoku Imparatorluk Üniversitesi (şimdiki Tohoku Üniversitesi) ilk kadın öğrencisini kabul etti.
  • 1925 - Charlie Chaplin'in "Altına Hücum" adlı filmi gösterime girdi.
  • 1929 - Çin ve Sovyet askerleri, Mançurya'da çatıştı.
  • 1948 - Millî Kütüphane, Ankara'da kullanıcılara hizmet vermeye başladı.
  • 1949- Amerika Birleşik Devletleri’nden yardım olarak alınan iki muhrip Gölcük’e geldi. Gemilere Gaziantep ve Gemlik adları verildi.
  • 1953- İran Şahı Rıza Pehlevi ve Kraliçe Süreyya, Başbakan Musaddık’ı düşüremeyince İran’ı terkettiler. 6 gün sonra Şah’a bağlı subayların darbesinden sonra geri döndüler.
  • 1953 - Pius’un verdiği imtiyazla İzmir Selçuk’ta inşa edilen Meryemana Evi açıldı. Kutsal Meryem’in son günlerini yaşadığı yerlerden biri olarak kabul edilen Bülbül Dağı’ndaki Meryemana Evi’nde yapılan törenle Hristiyanlar hacı oldu.
  • 1960 - Joseph Kittinger, New Mexico'da yaklaşık 31.330 m yüksekteki bir balondan paraşütle atladı ve bugüne dek kırılamayan üç rekoru kırdı: yüksekten atlama, serbest düşüş ve en hızlı insan.
  • 1960 - Kıbrıs, Başpiskopos Makarios’un başkanlığında bağımsız bir cumhuriyet oldu. Kıbrıs’a bağımsızlık tanıyan Zürih ve Londra anlaşmaları, 15 Ağustos gece yarısı yürürlüğe girdi ve Kıbrıs bağımsız cumhuriyet oldu.
  • 1961- Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu yasası çıkartıldı
  • 1962- Türk hava sahasını ihlal eden iki Irak uçağı düşürüldü. Irak iki gün sonra Türkiye’ye bir nota verdi ve Türkiye’yi Molla Mustafa Barzani’ye yardım etmekle suçladı.
  • (http://www.havaciyiz.com/Anilar102.htm)
  • 1968- Milli Türk Talebe Birliği yöneticileri TİP İstanbul İl Merkezi’nin kapısına “Ezilmesi icabedenleri ezeceğiz” yazılı siyah çelenk bıraktı.
  • 1968-  Yaklaşık 1 aydır öğrenci eylemlerine sahne olan Meksika’da öğrenciler başkent Mexico City Emniyet Müdürü’nün görevden alınması talebiyle yürüyüş düzenledi.
  • 1971- 26 sanıklı THKP-C (Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi) davası Selimiye’deki Sıkıyönetim Askeri Mahkeme’sinde başladı. İddianameyi okuyan askeri savcı Mahir Çayan dahil 13 kişi hakkında idam cezası istedi.
  • 1974 - Andreas Papandreu, 7 yıllık sürgünden sonra Yunanistan'a geri döndü.
  • 1974 - Kıbrıs'ta İkinci Barış Harekatı'nın son günü. Türk Birlikleri, Mağusa-Lefkoşa-Lefke hattının kuzeyinde kalan bölgeyi denetim altına aldı ve ateş kesildi.
  • 1975- Harun Karadeniz’in cenazesi Kadıköy’den Karacaahmet Mezarlığı’na yapılan yürüyüşle toprağa verildi.
  • 1978- THKP-C’den hüküm giyen -24 yıl ağır hapis- tek subay olan Orhan Savaşçı: “Faşizmle savaşmayanların maceracılık eleştirilerini ciddiye almaya değer bulmuyorum”.
  • 1978-  Kayseri’de öldürülen ülkücü Eğitim Enstitüsü öğrencisinin cenazesi sonrası kente dağılan ülkücüler TSİP İl Başkanlığı ve Maden-İş şube binaları ile 100’ü aşkın işyerini tahrip etti. Polisler ve cenazeden 1 gün önce kente getirilen komando birliği müdahale etmedi.
  • 1978-  TİP Genel Başkanı Boran ABD askeri ambargosunun şartlı kaldırılmasının Amerika’nın Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’deki hegemonyasını sürdürmek niyetinde olduğunu gösterdiğini söyledi. SDP Genel Başkanı Aybar ise, “ABD’den boşalacak koltuk SSCB’ye peşkeş çekilmemeli”dedi.
  • 1978-  TGS (Türkiye Gazeteciler Sendikası) meslekte 20. ve 25. yılını dolduran basın çalışanlarının ödüllerini grevdeki Doğan Kardeş, Hayat ve Neşriyat işçileriyle birlikte dağıttı.
  • 1980- Hekimhan-Hasançelebi Demir Çelik İşletmesi’nde DİSK/Dev Maden-Sen’in işverenin sendika ayrımcılığından başlattığı grev 2.ayını doldurdu.
  • 1980-  İlhan Selçuk 12 Eylül’ün arifesinde Cumhuriyet’teki köşesinde yazdı: “AP-MHP ortaklığı, Anayasa değişikliğiyle bir tür Başkanlık Sistemi getirip sıkıyönetimsiz ama sıkıyönetimden daha sıkı bir OHAL Yasası ve DGM’ler ile ülkeyi yönetmeyi planlıyor”
  • 1983- Milliyet gazetesinin yayını İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından durduruldu.
  • 1984- MESS ile Metal-İş, 50 bin işçiyi kapsayan toplu sözleşme konusunda anlaşmaya vardı. İşçilere, yaklaşık yüzde 52-60 arasında zam verildi. Sosyal haklarda ise yüzde 100’e varan artış sağlandı.
  • 1985- İstanbul Emayetaş’ta 150 işçi tazminatsız işten çıkarılmalarını aileleriyle birlikte fabrikanın önünde protesto etti.
  • 1988- İstanbul Taşkızak Tersanesi işçileri, ücret bordolarını Milli Savunma Bakanlığı’na postalayarak ANAP hükümetini ve toplu görüşmelerde yetersiz bir tutum sergilediği gerekçesiyle T.Harb-İş Sendikası yönetimini protesto etti.
  • 1988-  Devrimci Yol Davası’nda okunan savunmadan (27 Mayıs darbesi): ”Sıkı askeri paktlarla bağlanmış olan Türkiye’de ABD kontrolü altındaki ordunun tayin edici bir rol oynadığı muhalefet hareketi, Türkiye’deki Amerikan egemenliği için ciddi bir tehdit oluşturmayacaktır.”
  • 1988-  “Toplumsal Kurtuluş” dergisinin Kasım 1987, Şubat 1988 ve Haziran 1988 sayılarındaki 15 yazı için DGM savcısı 15 kişiye toplam 256 yıl 6 aya kadar hapis cezası istedi. Bir kısmı halen hüküm giymiş bir kısmı da -Yalçın Küçük ve arkadaşları gibi- Haziran 1988’den beri tutuklu olarak cezaevinde olan 15 kişi arasında derginin sahibi Bilgesu Erenus, Yazı İşleri Müdürleri Orhan Gökdemir ve İlhan Akalın, yazar Yalçın Küçük ve avukat Hüsnü Öndül de var.
  • 1988-  1 Ağustos Genelgesi ile tekrar zorunlu hale getirilen tek tip elbiselerin cezaevlerine gönderilmesine başlandı. Cumhuriyet savcıları bej rengi tek tip elbise giymeyi reddeden tutuklu ve hükümlüler hakkında tutanak tutuyor.
  • 1989- Aydın E Tipi cezaevindeki ölüm orucunun 49.gününde durumu ağırlaşan 4 hükümlü daha İzmir Devlet Hastanesi’ne nakledildi. Yeni Çözüm dergisi bürosunda açlık grevi yapan 3 kişi Bursa Adliyesi önüne siyah çelenk bırakmak isteyince polis müdahale etti. Cezaevlerindeki açlık grevlerinde ölümleri protesto eden 250 gazeteci TGS İstanbul Şb.’nden Sirkeci Büyük Postane’ye yürüdü.
  • 1991- İran Başsavcısı, “tesettüre uymayı reddeden ve utanma duygusu taşımayan” kadınların din değiştirmiş sayılarak öldürüleceğini söyledi.
  • 1994- Madımak’ta ölen Nesimi Çimen’in oğlu Mazlum Çimen, yalancı tanıklık yaptıkları gerekçesiyle 56 kişi hakkında suç duyurusunda bulundu.
  • 1995- HADEP davasında zılgıt çekip zafer işaretiyle alkış tuttukları için “bölücülük”ten tutuklanan 15 kişi tahliye edildi.
  • 1996- Şanlıurfa’da sezaryenle anne olan Müzeyyen Işıkgöz, Kızılay’dan alınan kandan AIDS hastalığına yol açan HIV virüsü kaptı.
  • 1996-  33.Hacı Bektaş Veli’yi Anma Törenleri’ne katılan RP’li Kültür Bakanı İsmail Kahraman konuşması sırasında uzun süre yuhalandı.
  • 1997 - İlköğretimin 8 yıl zorunlu ve kesintisiz olmasını öngören yasa tasarısı, 242'ye karşı 277 oyla TBMM Genel Kurulu'nda kabul edildi.
  • 1999- Koalisyon ortakları arasında Af Yasa Tasarısı ile ilgili uzlaşma sağlandı. Türk Ceza Kanunu’nun 312. maddesinde düzenleme yapıldı. 312. maddenin 2. fıkrası af kapsamı dışında bırakıldı.
  • 1999-  “Ağca’yı İpekçi suikastinde azmettirmek ve olaya iştirak”ten aranan Mehmet Şener’in gıyabi tutuklama kararı ve soruşturma dosyası “zamanaşımı” gerekçesiyle kaldırıldı. MİT üyesi kurye Nevzat Bilecen ve Abdullah Çatlı’yla birlikte eroin işine giren Mehmet Şener 1982’de Nevşehir Emniyeti’nden alınmış olan sahte pasaportla İsviçre’de eroinle yakalanmış, ancak Türkiye’ye iade edilmeyip 1983’de serbest bırakılmıştı.
  • 2000- Temmuz ayında Burdur Cezaevi’nde gördükleri işkenceyi fotoğraflayarak basına dağıttıkları gerekçesiyle 8 hükümlü ve tutukluya 15’şer gün hücre cezası verildi.
  • 2001- Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ilk kurucular kurulu toplantısı yapıldı. Recep Tayyip Erdoğan 121 üyenin hepsinin oyuyla genel başkan seçildi. Erdoğan; “Hayata bakışımız değişti, şartlar değişti, dünya değişti. Değişmeyen tek şey var, adalet, özgürlük ve ekmeğe olan ihtiyaç. Cumhuriyeti en önemli kazanım olarak görüyoruz” dedi.
  • 2002- F tipi cezaevlerinin yapımıyla ilgili süreçte Avrupa Birliği’nin de katkısının olduğu gerekçesiyle Taksim’deki Fransız Başkonsolosluğu’na dilekçe vermek isteyen TAYAD ve TUYAB üyelerinden 12 kişi dövülerek gözaltına alındı.
  • 2003- Ankara Savaş Karşıtı Platformu Irak’a asker gönderilmesi yönündeki girişimleri protesto mitingi düzenledi. Platform 30’a yakın sivil toplum kuruluşu ve siyasi parti’den oluşuyor.
  • 2004- Irak’ta Musul yakınlarında iki Türkiyeli şoför kaçırıldı. Konvoydaki diğer dört şoför kaçtı.
  • 2004-  Avrupa’nın en küçük ülkesi Liechtenstein’da Prens 2. Hans Adam, yönetimi en büyük oğlu Alois’e devretti. 160 kilometrekarelik Liechtenstein’da 34 bin kişi yaşıyor.
  • 2005- Demokratik Halk Partisi (DEHAP), Demokratik Toplum Hareketi’ne katılma kararı aldı.
  • 2005-  İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki yirmi bir Yahudi yerleşiminin boşaltılması için tanıdığı süre doldu, ama direniş sürüyor. Neve Dekolin yerleşiminde polisle Yahudi halk çatıştı; 800 kişi gözaltında.
  • 2005-  Batı Karayipler havayollarına ait bir yolcu uçağı Machiques-Venezuela yakınlarında düştü: 160 kişi öldü.
  • 2006- Güneydoğu Sanayici ve İşadamları Derneği (GÜNSİAD) Genel Başkanı Şah İsmail Bedirhanoğlu, PKK’nın ateşkes ilan etmesi ve silahı yöntem olarak kullanmaktan vazgeçtiğini açıklaması gerektiğini söyledi, devletten de genel af çıkarmasını istedi.
  • 2006-  Adana’da PKK bildirisi dağıttıkları gerekçesiyle müdahale eden polisten kaçarken tabancayla vurulan 16 yaşındaki Fevzi Abik öldü.
  • 2006-  Nöbetçi İdare Mahkemesi, Kuğulu Park’ın bir bölümüne yol yapma kararı alan Melih Gökçek’in Ankara Anakent Belediyesi kararının yürütmesini durdurdu.
  • 2008- İletişimin dinlenmesinde en yetkili birim TİB/Teknik Daire Başkanlığı’na, Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün 1999’da hazırladığı ”Fethullahçı Emniyetçiler Listesi”nde adı geçen B.Aktepe’nin atanmasına dair CHP’nin soru önergesini Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım yanıtladı.
  • 2008-  Ezilenlerin Sosyalist Platformu, Ergenekon davasına ilişkin kampanya çerçevesinde Galatasaray’da gösteri yaptı.
  • 2008-  17 Ağustos 1999 depreminin 8. yıldönümünde TMMOB/ İnşaat Mühendisleri Odası üyeleri, İstanbul’dan Gölcük’e “Depreme Duyarlılık Yürüyüşü” başlattı.
  • 2008 - Usain Bolt, Pekin'de gerçekleştirilen 2008 Yaz Olimpiyatları'nda 100 metrede 9.69 saniye ile dünya rekoru kırdı.
  • 2009 - Jamaikalı atlet Usain Bolt, Berlin'de yapılan 2009 Dünya Atletizm Şampiyonası'nda 100 metrede 9.58 ile dünya rekoru kırdı.
  • 2010- İstanbul Üniversitesi Öğrenci Kültür Merkezi’nin (ÖKM) kapatılıp Uzaktan Eğitim Fakültesi’ne dönüştürülmesi kararı Merkez Kampüs önünde protesto edildi.
  • 2011-  5 ayı aşkın süredir iddianamesiz-davasız tutuklu bulunan Ahmet Şık’ın avukatları gazeteci için son kez tahliye talebinde bulundu.
  • 2011-  Türkmenistan yönetimi, “Pantürkist görüşleri aşıladığı” gerekçesiyle Gülen Cemaati’nin açtığı “Türkmen-Türk Liseleri”ni kapatıyor.
  • 2011-  Güney Afrika Cumhuriyeti’nde polis “Apartheid” dönemini aratmadı: Dünyanın 3.büyük platin üreticisi Lonmin şirketinin madeninde 10 Ağustos’ta greve giden işçilerin gösterisine açılan polis ateşinde 34 işçi hayatını kaybetti.
  • 2015-Alanya’da 200 kişilik grup HDP binasını basmak istedi, 50 kişi saatlerce parti binasından çıkamadı. Turhal’da HDP yöneticilerinin ve Diyarbakır’lı bir esnafın işyerlerine saldırılar düzenlendi.
  • 2015- Cumhurbaşkanı Erdoğan komiser A.Çamur’un Trabzon’da katıldığı cenazesinde “Ne mutlu onun ailesine, ne mutlu yakınlarına” dedi.
  • 2017- Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin 25 Eylül’de “bağımsızlık referandumu” yapma kararına uluslararası toplumun büyük çoğunluğu karşı çıkarken referanduma destek sadece İsrail’den geldi.
  • 2017-  Kolombiya’da, Devrimci Silahlı Güçleri’nin (FARC) son silahlarını teslim etmesiyle 52 yıllık savaşın sona erdiği açıklandı.


   
DOĞUMLAR:
  • 1055 - Melikşah, Büyük Selçuklu Devleti Hükümdarı (ö. 1092)
  • 1645 - Jean de La Bruyere, Fransız yazar (ö. 1696)
  • 1888 - Dora Gabe, Bulgar şair, yazar, çevirmen ve aktivist (ö. 1983)
  • 1888 - Thomas Edward Lawrence (16 Ağustos 1888 - 19 Mayıs 1935), takma adı ile Arabistanlı Lawrence veya kendini Araplara tanıttığı ismi ile John Hume Ross, İngiliz ordu subayı, arkeolog,  diplomat ve yazar. Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu'na karşı düzenlenen Arap Ayaklanması'nın (1916-1918) başarılı olmasındaki en mühim figür olması ile tanındı. Aynı zamanda, İngilizlerin zaferi ile sonuçlanmış Suriye-Filistin Cephesi'nde de (1915-1918) etkili bir isim olmuştur. Seçkin Hizmet Rütbesi sahibi olan Lawrence, elde ettiği başarılar sebebi ile Britanya Hükûmeti  tarafından En Saygıdeğer Askerî Bath Nişanı ile ödüllendirildi. I. Dünya Savaşı esnasında gerçekleştirdiği icraatlar, Arabistanlı Lawrence filmine konu oldu. I. Faysal ile çok yakın ilişkiler içerisinde bulundu. Lawrence, Mustafa Kemal Atatürk'e silahıyla ateş ederek öldürmeye teşebbüs ettiğini belirtmiş fakat saldırısında başarılı olamayıp Atatürk'ün yanında bulunan bir subayı vurabildiğini iddia etmiştir.  Lawrence, ilk tayin yeri olan Kahire'de İngiliz Askeri Haberalma Servisi için çalıştı. Araplarla olan sıcak ilişkileri Lawrence'ı, İngiliz ve Arap kuvvetleri arasındaki irtibat subaylığı görevi için biçilmiş kaftan kılıyordu. Ekim 1916'da, Arap millî faaliyetlerini rapor etmesi için çöle gönderildi. Mekke şerifi Hüseyin bin Ali'nin oğlu Emir Faysal komutasındaki düzensiz birliklerle birlikte Osmanlı Ordusu'na karşı gerilla  mücadelesi verdi. Arapları, Medine'deki Osmanlı Muhafız Birlikleri'ni şehirden çıkarmamaları konusunda ikna etti. Böylece Araplar, şehre malzeme getiren Hicaz demiryoluna yaptıkları saldırılara ağırlık verebildiler. Şehri savunmakla meşgul olan Osmanlı askerlerini diğer yandan da demiryolunu tamir etmek zorunda bırakmak suretiyle oyaladılar. Lawrence, Akabe ve Şam'ın işgalinde de önemli rol aldı.  Araplarla geçirdiği zaman zarfında, gelenek ve yaşantılarına bayağı adapte oldu. Deve ile seyahat edip, sıkı bir dostluk kurduğu Prens Faysal'ın hediye ettiği yerel kıyafetleri giymeye alıştı. I. Dünya Savaşı'nın sonlarında İngiliz Hükûmeti'ni, Arapların bağımsızlığının İngilizlerin yararına olduğuna ikna etme konusunda çok başarılı oldu. Lawrence, 1918'de savaş muhabiri Lowell Thomas'ın belgesel film ve fotoğraflar çekmesine yardımcı oldu. Savaştan sonra bu belge niteliğindeki fotoğraf ve filmlerle dünya turuna çıkan Lowell Thomas, çok yüksek kazançlar elde etti. Lowell Thomas'ın, Lawrence'ı büyük bir kahraman gibi göstermesi, Lawrence'ın da kendi anılarında bölgede daha önceden yüzlerce İngiliz ajanı tarafından yapılmış birçok şeyi kendine mal etmesi Lawrence'ın tanınmasını sağladı. Öyle ki, sonradan Lawrence'ı kaleme alan yazarlar, yeri geldiğinde Lawrence'ı gerilla savaşının mucidi olarak kabul etmişlerdir. 1962'de çekilen Arabistanlı Lawrence filmi ise, Lawrence'ın tanınmasını sağlamıştır.  Lawrence Clouds Dorset-İngiltere'de bir motosiklet kazasında yaralandı. Altı gün sonra, 19 Mayıs 1935'te, 46 yaşında hayatını kaybetti. Kaza yaptığı yol kenarındaki yer, küçük bir anma ile işaretlenmiştir. Naaşı Eric Kennington tarafından St Paul Katedralinin kilise mahzenine yerleştirildi.
  • 1913 - Menachem Begin, İsrail Başbakanı (ö. 1992)
  • 1920 - Charles Bukowski, Amerikalı yazar (ö. 1994)
  • 1924 - Fess Parker, Amerikalı film ve televizyon oyuncusu (ö. 2010)
  • 1927 - Lois Nettleton, Amerikalı oyuncu (ö. 2008)


  • 1928 - Ara Güler, Türk fotoğraf sanatçısı (ö. 2018)
  • 1928 - René Ballet, Fransız gazeteci ve yazar (ö. 2017)
  • 1929 - Bill Evans, Amerikalı bir caz piyanisti ve bestecisi (ö. 1980)
  • 1937 - Ergun Öztuna, Türk millî futbolcu
  • 1939 - Ersin Faralyalı, Türk sanayici ve siyasetçi (ö. 2008)
  • 1946 - Mesud Barzani, Iraklı Kürt siyasetçi ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı
  • 1946 - Lesley Ann Warren, Amerikalı sinema ve dizi oyuncusu
  • 1954 - James Cameron, Amerikalı yönetmen, senarist, prodüktör ve En İyi Yönetmen Akademi Ödülü sahibi
  • 1958 - Angela Bassett, Amerikalı oyuncu ve yönetmen
  • 1958 - Madonna, Amerikalı pop şarkıcısı
  • 1960 - Timothy Hutton, Amerikalı oyuncu ve En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Akademi Ödülü sahibi
  • 1973 - Milan Rapaić, Hırvat futbolcu
  • 1985 - Cristin Milioti, Amerikalı oyuncu ve şarkıcı
  • 1991 - Evanna Lynch, İrlandalı oyuncu


     ÖLÜMLER:
  • 1258 - II. Theodoros, 1254–1258 yılları arasında İznik İmparatorluğu imparatoru olmuştur (d. 1221)
  • 1271- Hacı Bektaşi Velinin ölümü. Hacı Bektaşi Veli her yıl 16 Ağustos’ta uluslararası bir törenle adının verildiği ilçede anılıyor.
  • 1297 - II. İoannis, Trabzon İmparatorluğu'nun Hükümdarı (d. 1262)
  • 1888 - John S. Pemberton, Amerikalı eczacı (Coca-Cola'nın ilk üreticisi) (d. 1831)
  • 1919 - Aleksandr İzvolski, Rus diplomat (d. 1856)
  • 1934 - Hattat Aziz Efendi, Türk hattat (d. 1872)
  • 1945 - Mahmut Yesari, Türk yazar (d. 1895)
  • 1949 - Margaret Mitchell, Amerikalı yazar (Rüzgâr Gibi Geçti'nin yaratıcısı) (d. 1900)
  • 1956 - Bela Lugosi, Macar asıllı Amerikalı aktör (d. 1882)
  • 1977 - Elvis Presley, Amerikalı müzisyen (d. 1935)Elvis Presley, malikanesinde ölü bulundu.
  • 1982- ATİF saflarında mücadele yürüten ve Ulm’de Halk Ocağı’nın kuruculuğunu yapan Hüseyin Doğan (1944- Pülümür) yaşamını yitirdi.
  • 1993- İnsan Hakları Derneği kurucusu ve Genel Sekreter yardımcılarından Avukat İbrahim Tezan yaşamını yitirdi.
  • 1993 - Stewart Granger, İngiliz sinema oyuncusu (d. 1913)
  • 2001 - Abdullah Rıza Ergüven, Türk ozan, yazar, denemeci, eleştirmen ve düşün bilimci (d. 1925)
  • 2002 - Ebu Nidal, Filistinli siyasi lider (d. 1937)
  • 2003 - İdi Amin, Ugandalı asker ve Uganda'nın 3. Devlet Başkanı (d. 1924)
  • 2008 - Masanobu Fukuoka (2 Şubat 1913 – 16 Ağustos 2008) Japonya’da yaşamış bir çiftçi ve filozoftur. Geliştirdiği doğal tarım yöntemiyle ve çölleşmiş toprakların yeniden yeşermesini sağlamasıyla anılır. Yerel kültürlerin toprağı sürmeden ve ilaç kullanmadan uyguladığı geleneksel tarımı savundu ve bunun üzerinden ‘Doğal Tarım’ ya da ‘Hiçbir Şey Yapma Tarımı’ olarak bilinen kendi yöntemini geliştirdi.  Fukuoka birkaç kitabın, pek çok akademik makalenin ve diğer yayınların yazarı. 1970 sonrasında televizyonda hakkında belgeseller yayınlanmaya başladı ve kendisiyle röportajlar yapıldı. İnsanlar üzerindeki etkisi tarımın ötesine geçerek bir doğal beslenme ve yaşam hareketini oluşturdu. Doğanın ilkelerini gözeterek yaşamayı sözünü asla esirgemeden savundu. Fukuoka 16 Ağustos 2008’de, bir süre yatak istirahatine ve tekerli sandalyeye mahkûm kaldıktan sonra 95 yaşındayken vefat etti.   (https://tr.wikipedia.org/wiki/Masanobu_Fukuoka)
  • 2009 - Mualla Eyüboğlu, Türk mimar (Türkiye'nin ilk kadın mimarlarından) (d. 1919)
  • 2010 - Dimitrios İoannidis, Yunan asker (d. 1923)
  • 2011- Sosyalist mücadelede ömrünün 11 yılı hapis ve 18 yılı sürgün ile geçen Mihri Belli (95) hayata veda etti.
  • 2012 - William Windom, Amerikalı ünlü oyuncu (d. 1923)
  • 2016 - João Havelange, Brezilyalı eski FIFA başkanı (1974-1998) (d. 1916)
  • 2018 - Aretha Franklin, Amerikalı şarkıcı ve müzisyen (d. 1942)
  • 2018 - Yelena Şuşunova, Rus jimnastikçi (d. 1969)
  • 2019 - Peter Fonda, Amerikalı aktör ve yönetmen (d. 1940)
  • 2019 - José Nápoles, Meksikalı profesyonel boksör (d. 1940)



zaman: Ağustos 15, 2022 Hiç yorum yok:
Bunu E-postayla GönderBlogThis!X'te paylaşFacebook'ta PaylaşPinterest'te Paylaş

Kapadokya’da talan yolunu görüntüledik: İşte yok olacak peri bacaları ve manastır! - Özer AKDEMİR / EVRENSEL

 

    Fotoğraf: Mükremin Tokmak

Kapadokya’da peri bacaları ve Bizans dönemi manastırları üzerinde devam eden yol yapımını görüntüledik. Büyük kısmı biten yol daha şimdiden bölgedeki kaya oluşumlarına ve tarihi yapılara zarar vermiş.

UNESCO Dünya Mirası Listesinde yer alan Kapadokya’da peri bacaları ve Bizans dönemi manastırları üzerinde devam eden yol yapımını yerinde görüntüledik. Yaptığımız gözlemlere göre büyük bir kısmı biten yol daha şimdiden bölgedeki kaya oluşumlarına ve tarihi yapılara zarar vermiş ancak esas ciddi tahribat yolun kalan 500-600 metrelik bölümünde olacak. 

2011’DE KAPATILSIN DENİLEN YOL HÂLÂ İŞLİYOR 

Kapadokya Koruma Grubu sözcüsü Mükremin Tokmak’la gittiğimiz bölge UNESCO Dünya Mirası korumasının yanı sıra 1. Derece Arkeolojik ve doğal sit alanının tam ortasında, Göreme Açık Hava Müzesi’nde bulunuyor. Ortahisar-Göreme arasındaki eski yoldan geçen araçların yarattığı titreşimin önemli bir kültür mirası olan Tokalı kilisesine zarar verdiği gerekçesiyle kapatılması meselesi de yeni değil aslında. Daha 2011 yılında Nevşehir Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu bu yolun kapatılması kararını vermiş ama yol aradan 11 yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen kullanmaya devam edilmiş. İşte bu eski yolun trafiğe kapatılması için geçtiğimiz haftalarda başlanılan yeni yol da eski yola paralel bir konumda bulunuyor. Eski yolla yeni yol arasında peri bacalarından oluşan bir vadi var. Yapımı süren yeni yol bu vadinin yamaçlarını oluşturan kayalık bir arazinin tam üzerindeki platodan geçiyor. Yol, hem peri bacalarının hem tarihi eserlerin tam ortasında bir konumda yer alıyor. 

YOL ‘SAKLI KİLİSE’NİN ÜZERİNDEN GEÇİYOR! 


Yol aynı zamanda Kapadokya’nın en önemli tarihi yapılarından Saklı Kilise’nin de neredeyse üzerinden geçiyor. Her ne kadar Kapadokya Alan Başkanlığı yolun Saklı Kilise’ye 18 metre uzaklıkta olduğunu ileri sürse de (ki bu bile yolun kiliseye çok yakın olduğunun itirafı bir anlamda) dronla yapılan çekimler yolun Saklı Kilise’nin giriş kısmının hemen üzerinde bulunduğunu ortaya koyuyor. 

DRONE ÇEKİMLERİ GERÇEĞİ ORTAYA ÇIKARDI 

Kapadokya Koruma Grubu sözcüsü Mükremin Tokmak drone çekimleri üzerinden yaptığı değerlendirmede Saklı Kilise’nin kayaların içine doğru uzadığını, yani yolun altında kaldığını ileri sürüyor. Tokmak, eski yoldan geçen araçların Tokalı kilisesine zarar verdiği gerekçesi ile yeni yolun yapıldığını söyleyenlerin yeni yapılan yolun Saklı Kilise ve diğer tarihi yapılara zarar verme olasılığını es geçtikleri görüşünde. 

‘ESKİ YOLDA ÖNLEM ALINABİLİRDİ’

Tokmak şunları söylüyor; “Evet eski yoldaki trafik Tokalı Manastırına zarar veriyordu hakikaten ancak bunun önlemi alınabilirdi. Mesela başta tur otobüsleri olmak üzere ağır tonajlı araçların bu bölgeye gelmesine izin verilmez, tur araçları aşağıda bir yere park ettirilip turistler Manastır’a yürür ya da taşınabilirdi. Bunu yapmak yerine Kapadokya’nın en karakteristik özelliklerinin olduğu bir yerin ortasına yeni yol yapıyorlar. Bu akılla bilimle, vicdanla anlaşılabilir bir şey değil. Bunun adı vandalizmdir.” 

YOL İNŞAATINA GİTTİK

Tokmak’la yeni yolun yapımının sürdüğü alana gidip hem yol inşaatından hem de yolun devam edeceği güzergahta incelemeler yaptık. Kayalık bir platonun üzerinde geçirilen yolun toprakları aşağıda, dik bir eğimin olduğu yerden Saklı Kilise’nin bulunduğu vadiye doğru akıtılmıştı. Mükremin Tokmak bu dik eğimin düşürülebilmesi için kayalık platonun oyularak düzleneceğini, bu arada altta bulunan bütün mağaraların yok olacağını iddia ediyor. Yol, vadiden 500-600 metre daha gittikten sonra eski yolla birleşecek. 

YOL HANGİ YÖNE DEVAM EDECEK? 

Yolun geldiği aşamada ne yöne gideceği de belli değil henüz. Bir iddiaya göre düz gidip önündeki iki peri bacası ve bir manastır kompleksini yok ederek bugün atların ahırı ve ağılı olarak kullanılan vadiden geçirilerek eski yola bağlanacak. Başka bir iddiaya göre ise yol geldiği noktadan sağa kıvrılarak önüne çıkan peri bacaları, jeolojik oluşumlar ve tarihi kaya oyma yapıları dümdüz ederek Tokalı Kilisesi tarafındaki bugün otopark olarak işletilen düz alandan eski yolla birleşecek. Yol geldiği yerden ne yana giderse gitsin tarihi ve peri bacalarını yok ederek ilerlemek zorunda. Yolun devamının yapılması durumunda şimdiye kadarki kısımlarda yol açtığı tahribattan çok daha büyük bir tahribata neden olacağı bir bakışta görülebiliyor.  

YOK DENİLEN MANASTIRI GEZDİK

                             Fotoğraf: Özer Akdemir
Yolun topraklarının itildiği yamacın hemen girişinde yer alan Manastır kompleksini yakından inceledik.  Manastırın giriş kapısı üzerindeki kırmızı desenleri göstererek yapının Hıristiyanlık resim yapmanın yasak olduğu erken Bizans dönemine ait olabileceğini dile getiren Tokmak, kilisesi, barınma odaları, kileri ve iç içe gezilebilen kat kat yapısı ile son derece önemli bir manastır kompleksinin yol inşaatı ile yok edileceğini söylüyor. Platonun altının kaya mağaraları ile dolu olduğunu belirten Tokmak’a göre yol bu mağaraları da yok edecek. Kapadokya Alan Başkanlığının açıklamasında yol güzergahında hiçbir tarihi yapı ya da peri bacasının olmadığının söylendiğini de hatırlatalım. İşte biz o yok denilen manastır kompleksini gezdik uzun uzun.

MANASTIR AT AHIRI YAPILMIŞ! 

   Fotoğraf: Mükremin Tokmak
Gezdiğimiz manastır kompleksinin odalarından bazıları bugün hâlâ turistleri gezdirmek için beslenen atların ahırı olarak kullanılıyor. Binlerce yıl öncesinden gelen ilk Hıristiyanlar tarafından ibadet yeri olarak kullanılan manastırın at ahırı yapılmasının yanlışlığından daha büyüğü bu manastırın yol inşaatı nedeniyle yok olacağını bilmek insana acı veriyor. 

KAPADOKYA’YA GİRMESİ YASAK İŞ MAKİNELERİ YOL İNŞAATINDA! 

    Fotoğraf: Özer Akdemir
Tokmak’la, neredeyse dizlerimizi yutan yığılı toprağın üzerinden yol inşaatına kadar çıktık. Platoyu Ortahisar’dan Göreme yönüne doğru yararak gelen yol inşaatının üzerinde ağır tonajlı büyük paletli ve neredeyse bir insan boyuna ulaşan tekerlekleri olan iki iş makinesi vardı. Muhtemelen cumartesi gününe denk geldiği için etrafta hiç kimse yoktu. Biz de bunu fırsat bilerek yol üzerinde ve çevresinde rahat rahat çekimlerimizi yaptık. Tokmak bu ağır tonajlı iş makinelerinin Kapadokya’da böylesine koruma altındaki alanlara girmesinin yasak olduğunu belirterek “Bu makinelerin burada olması bile başlı başına suç” dedi. 

YOLUN GENİŞLİĞİ 16 ADIM! 

            Fotoğraf: Mükremin Tokmak
Yolun genişliğini adımlayan Tokmak yaklaşık 16 adımda geçtiği yolun Alan Başkanlığının ileri sürdüğü gibi 5-6 metre genişliğinde değil en az 12-13 metre genişliğinde olduğunu ifade etti. Tokmak’a göre yolun kenarından doğalgaz, su, elektrik ve yağmur drenaj sistemi geçirileceği için geniş açıldığını iddia ediyor. Bu yolun esas olarak Ortahisar’a doğalgazı en kısa yoldan götürebilmek için yapıldığı iddiası (doğalgaz şirketi Enerya daha fazla kâr elde edebilsin diye) sadece Tokmak’ın değil. CHP Milletvekili Faruk Sarıaslan da böyle düşünüyor. 

Bulunduğumuz yerden görüntülü bağlantı ile bazı uzmanlar ve bilim insanları ile görüşen Tokmak yolun yol açtığı tahribatı ve ilerlemesi durumunda daha nelerin yok olacağını canlı bağlantı il inşaatın sürdüğü alandan anlattı. Yolla ilgili TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesinin dava açtığını aktaran Tokmak, Kapadokya’yı koruma gönüllüleri olarak kendilerinin de bu tahribatın durdurulması, şu ana kadar verilen zararın tespiti ve sorumluların cezalandırılması için sonuna kadar çaba göstereceklerini söyledi.

Özer AKDEMİR / EVRENSEL


zaman: Ağustos 15, 2022 Hiç yorum yok:
Bunu E-postayla GönderBlogThis!X'te paylaşFacebook'ta PaylaşPinterest'te Paylaş
Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa
Kaydol: Kayıtlar (Atom)

Öne Çıkan Yayın

"Gündem" -21 Haziran 2025-

Ankara'da lityum fabrikasında gaz sızıntısı: 2 işçi öldü, 3 işçi yaralandı!-Birgün- Ankara'nın Polatlı ilçesinde bir fabrikada boru ...

  • T-24 "KÖŞEBAŞI" + "GÜNDEM" -8 Kasım 2024-
    “Bankacılığın En Uzun Yılı”: Erdem ve liyakat dolu “eski Türkiye”-Yalçın Doğan- “Altınok, Hazine Genel Sekreteri olarak bir genelge hazırlıy...
  • T-24 "Köşebaşı + Gündem" -5 Mayıs 2025-
    Suriye ‘asıl depreme’ doğru adım adım -Akdoğan Özer- Geçen aralık ayında “öncü deprem” ile sarsılan Suriye’de geçen hafta yaşananlar sonucu ...
  • GÜNDEM -11 Kasım 2024-
      Fatih Altaylı’dan Murat Bardakçı’ya: Sen git onu kendilerini Araplaştırdıkları yetmiyormuş gibi memleketi de Araplaştırmaya çalışan dostla...

Bu Blogda Ara

  • Ana Sayfa

Hakkımda

Fotoğrafım
ATEŞTEN GÖMLEK
Profilimin tamamını görüntüle

ARŞİV

  • Haziran (57)
  • Mayıs (60)
  • Nisan (79)
  • Mart (62)
  • Şubat (72)
  • Ocak (77)
  • Aralık (96)
  • Kasım (129)
  • Ekim (106)
  • Eylül (69)
  • Ağustos (118)
  • Temmuz (118)
  • Haziran (113)
  • Mayıs (134)
  • Nisan (134)
  • Mart (151)
  • Şubat (129)
  • Ocak (129)
  • Aralık (110)
  • Kasım (108)
  • Ekim (84)
  • Eylül (110)
  • Ağustos (72)
  • Temmuz (87)
  • Haziran (96)
  • Mayıs (89)
  • Nisan (92)
  • Mart (63)
  • Şubat (63)
  • Ocak (94)
  • Aralık (82)
  • Kasım (96)
  • Ekim (90)
  • Eylül (7)
  • Ağustos (83)
  • Temmuz (92)
  • Haziran (101)
  • Mayıs (104)
  • Nisan (104)
  • Mart (113)
  • Şubat (117)
  • Ocak (114)
  • Aralık (105)
  • Kasım (74)
  • Ekim (41)
  • Eylül (17)
  • Ağustos (70)
  • Temmuz (89)
  • Haziran (65)
  • Mayıs (47)
  • Nisan (99)
  • Mart (71)
  • Şubat (70)
  • Ocak (118)
  • Aralık (92)
  • Kasım (87)
  • Ekim (63)
  • Ağustos (34)
  • Temmuz (82)
  • Haziran (58)
  • Mayıs (65)
  • Nisan (56)
  • Mart (65)
  • Şubat (44)
  • Ocak (52)
  • Aralık (36)
  • Kasım (41)
  • Ekim (36)
  • Ağustos (36)
  • Temmuz (76)
  • Haziran (25)
  • Mayıs (65)
  • Nisan (92)
  • Mart (123)
  • Şubat (135)
  • Ocak (163)
  • Aralık (171)
  • Kasım (161)
  • Ekim (106)
  • Eylül (151)
  • Ağustos (198)
  • Temmuz (126)
  • Haziran (134)
  • Mayıs (177)
  • Nisan (119)
  • Mart (159)
  • Şubat (132)
  • Ocak (149)
  • Aralık (137)
  • Kasım (119)
  • Ekim (137)
  • Eylül (130)
  • Ağustos (103)
  • Temmuz (79)
  • Haziran (116)
  • Mayıs (98)
  • Nisan (113)
  • Mart (161)
  • Şubat (110)
  • Ocak (101)
  • Aralık (87)
  • Kasım (36)
  • Ekim (75)
  • Eylül (44)
  • Ağustos (18)
  • Temmuz (2)
  • Ocak (1)
  • Eylül (2)
  • Ağustos (5)
  • Temmuz (2)
  • Haziran (5)
  • Mayıs (16)
  • Kasım (4)
  • Ekim (14)
  • Eylül (24)
  • Ağustos (19)
  • Temmuz (27)
  • Haziran (32)
  • Mayıs (60)
  • Nisan (23)
  • Mart (28)
  • Şubat (24)
  • Ocak (39)
  • Aralık (31)
  • Kasım (28)
  • Ekim (27)
  • Eylül (14)
  • Ağustos (29)
  • Temmuz (27)
  • Mayıs (11)

Kötüye Kullanım Bildir

Çizgilerin dili

Çizgilerin dili

GÜNCEL NOTLAR

ZAMAN TÜNELİNDE İSTANBUL

ZAMAN TÜNELİNDE İSTANBUL
Sarayburnu

Translate

FAVORİLERİM

  • Karanlık Yol-Orhan Gökdemir
  • Mülkiye Dergisi
  • VİZYONDAKİLER

BLOG LİSTEM

  • Anasayfa - Bir + Bir
    Express 183 (2024-09) - Meram • Şehir Hatları: Türkiye’den Hollanda’ya bir sürgün hikâyesi –Adem Özgür • Mumbai veya Bombay –Nagehan Uskan • Silezya: Geçmişin kâbusları, geleceğin...
    2 ay önce
  • BirGun.net
    -
  • Cumhuriyet Portal - Ana Sayfa
    -
  • Diken
    İran'dan ülkedeki İsrail ajanlarına çağrı: Yarına kadar teslim olun - İran'dan ülkedeki İsrail ajanlarına çağrı: Yarına kadar teslim olun 21/06/2025 Diken İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi, ülkede İsrail'e çalışan ajanlara ...
    1 saat önce
  • Gazete Duvar
    -
  • SOL-Haber
    PJAK Eş Genel Başkanı Kerimi: Türkiye'yle barışçıl ilişkiler kurma talebimiz var - İran'da faaliyet gösteren Kürdistan Özgür Yaşam Partisi'nin (PJAK) Eş Genel Başkanı Emir Kerimi, Türkiye'deki "yeni süreci" desteklediklerini ancak kendi...
    45 dakika önce

ABONE OL:

Kayıtlar
Atom
Kayıtlar
Tüm Yorumlar
Atom
Tüm Yorumlar

Wikipedia

Arama sonuçları

Basit teması. Tema resimleri luoman tarafından tasarlanmıştır. Blogger tarafından desteklenmektedir.