Irkçılık, taciz ve sırlar Dina neden öldü? - Timur Soykan / BİRGÜN

 

Karabük’te Filyos Çayı’nda cesedi bulunan 17 yaşındaki Gabonlu öğrenci Dina’nın ölümünün üzerindeki sis perdesi aralanmıyor. Gözaltına alınan 8 şüpheli de serbest bırakıldı. Irkçılık, cinsel istismar ve cinayet iddiaları ortada duruyor, bir kentin sırları konuşuluyor.
                 Dina’nın arkadaşları Karabük Üniversitesi’nde adalet için eylem yaptı. (Fotoğraflar: DHA)

26 Mart 2023, öğle saatleri. Karabük Garı’ndan yeni ayrılmıştı tren. Filyos Çayı’nın kenarından, ağaçların arasında yavaşça ilerliyordu. Rayların paralelindeki otoyolun ardında artık Karabük ile birleşmiş Yeşilköy görünüyordu. Makinist, Filyos Çayı’nda yarısı suda yarısı çalıların arasında cesedi gördü. Lokomotifin demir freni yankılanırken makinist polisi arıyordu.

Siyah, genç bir kızın cesediydi. AFAD ekiplerince çıkarılan ceset Adli Tıp Kurumu’na götürüldü. Üzerinde kimlik ya da cep telefonu yoktu. Karabük Üniversitesi öğrencisi olduğunu tahmin etmek zor değildi. 132 bin nüfuslu küçük kentte çoğu Afrika’dan gelen 12 bin 500 üniversite öğrencisi vardı.

Hayatını kaybeden genç kızın kimliği hemen belirlendi: Jeannah Danys Dinabongho Ibouanga. Arkadaşları ona ‘Dina’ diyordu, henüz 17 yaşındaydı. Orta Afrika’nın batısındaki Gabon Cumhuriyeti’nden 3 ay önce gelmişti. Karabük Üniversitesi’nin Teknoloji Fakültesi Enerji Sistemleri Mühendisliği bölümü hazırlık sınıfı öğrencisiydi. 5 bin kilometre uzaktaki ailesinin tek çocuğuydu. Otopsi yapılırken soruşturma başlatılmıştı. Polisler, Dina’nın arkadaşlarının ifadesini alıyor ve ölümünden bir gün öncesi ortaya çıkıyordu.

25 Mart 2023 Cumartesi.

                                                 Jeannah Danys Dinabongho Ibouanga

Dina, genellikle Afrikalı öğrencilerin yaşadığı bir apartmanın 1. katında arkadaşlarıyla aynı evde kalıyordu. O akşam üst kattaki Gabonlu öğrenci arkadaşlarının evinde yemek yaptılar, sohbet ettiler. Daha sonra televizyonda film izliyorlardı. Saat 23.00 sıralarında Dina, cep telefonunun bataryasının bitmek üzere olduğunu ve evinden şarj aletini alacağını söyleyerek evden çıktı. Ancak bir daha geri dönmedi.

ERKEN AÇIKLAMA

Evden çıkmasıyla cesedinin bulunması arasında sadece saatler vardı. Dina’nın cesedinin bulunmasından bir gün sonra Karabük Savcılığı açıklama yaptı. Ön otopsi raporunda cinsel saldırı, darp ya da yaralama izine rastlanmadığı anlatıldı ve Dina’nın suda boğulma sonucu öldüğü ifade edildi. “Filyos Çayı’na girmeden önce ölüm olayının gerçekleşmediği anlaşılmıştır” denildi.

Henüz soruşturmanın ilk anlarında yapılan bu açıklama tepki çekti. Dina’nın kaybolduğu gece ve sabahı çok soğuktu. Nehre girdiği düşünülemezdi, ayrıca intihar ihtimaline de arkadaşları inanmıyordu.

BARİKATLAR VE GİZLİLİK

Karabük Üniversitesi’ndeki yabancı uyruklu öğrenciler tedirgin ve tepkiliydi. Afrikalı öğrenciler, kampüste ‘Dina için Adalet’ yazılı pankart ve afişlerle eylem yaptı. Arkadaşlarının öldürüldüğünü ve soruşturmanın kapatıldığını düşünüyorlardı. Siyah bir öğrenci “Burada zaman zaman tacize uğruyoruz. Bu olay bir beyazın başına gelseydi, böyle olmazdı” diyordu. Çevik Kuvvet polisi barikat kurup, TOMA’ları üniversite önüne çekerek öğrencilerin dışarı çıkmasına izin vermedi.

Savcılığın talebi üzerine Sulh Ceza Hakimliği gizlilik kararı getirdi ve Gabon Büyükelçiliği’nin avukatı Kerim Bahadır Şeker’in soruşturma aşamasındaki bilgilere erişimi kısıtlandı.

YALIN AYAK KOŞTU

Ancak günler geçtikçe eylem yapan yabancı öğrencileri haklı çıkartacak gelişmeler yaşanıyordu.

Dina’nın yaşadığı apartmanın karşısındaki sitenin güvenlik kameraları son görüntülerini kaydetmişti. Binadan çıktıktan sonra yalın ayak sokakta koşuyordu. İddiaya göre; kamera kayıtlarını inceleyen polis, lacivert bir otomobilin bu sırada peşinde olduğunu tespit etti. Dina’nın bu araca binerek ormanlık alana götürüldüğü ihtimali üzerinde duruluyordu.

                                              Dina çıplak ayakla koşarken görüntülendi.

PTT’DEKİ TUZAK VE TACİZ

Bu sırada arkadaşlarının ifadelerinden Dina’nın bir tuzağa düşürüldüğü sonucu çıkıyordu. Dina, Gabon’daki ailesine bir cep telefonu satın almıştı. Bunu İstanbul’daki bir yakınına gönderecekti. O kişi de Gabon’a ulaştıracaktı.

İddiaya göre; Dina PTT’ye gittiğinde biri Fransızca bilen iki görevli, “Senin Türkiye numaran yok, bizim telefon numarası üzerinden gönderip sana haber verelim” dediler. 17 yaşındaki kızın telefon numarasını aldılar. Günler geçmiş ancak telefon İstanbul’daki adrese ulaşmamıştı. Bu sırada iki PTT çalışanı Dina’yı arayarak ve mesajlarla taciz ediyordu. Telefonu geri isteyen Gabonlu, henüz çocuk yaştaki öğrenci çaresizdi. Dina’nın bir arkadaşı, iki PTT çalışanının arabayla evlerinin çevresinde gezdiklerini ve sürekli aradıklarını söylemişti.

5 bin kilometre uzaktaki Gabon Cumhuriyeti’nde de Dina için eylem yapılıyordu. Ailesi ve arkadaşları Türkiye’nin Büyükelçiliği önünde adalet istiyordu.

Dina’nın annesine gönderdiği son ses kaydı, Türkiye’ye ulaştı ve sosyal medyada paylaşıldı. Fransızca konuşan Dina, Karabük’ten ayrılıp Sakarya’daki üniversiteye gitmek için annesine yalvarıyordu.

Şunları söylüyordu:

“…Karabük’te kaldığımız her dakika burada bize nasıl davrandıklarını bilmiyorsun, burada durum bildiğin gibi değil, normal değil. Burada birçok kişi burayı terk ediyor. Burada kalmak istemiyorum, bırak ben de gideyim. Bırak babamı arayıp ondan izin isteyeyim, sana yalvarıyorum.”

‘ÇÜNKÜ BEN BİR ZENCİYİM’

Dina ikinci ses kaydında telefonu geri alamadığını anlatırken ırkçılığa maruz kaldıklarını da çok net ifade etmişti:

“Telefonu geri almama izin vermiyorlar çünkü ben bir zenciyim. Bunaldım artık anne. Artık sadece ağlıyorum… Karabük’te daha fazla kalmak istemiyorum… Bırak Sakarya’ya gideyim. Orada, Sakarya’da ırkçılık yok. Diyorlar ki Sakarya’da her şey sakinmiş daha güzelmiş… Orada evler daha ucuzmuş… Bırakın gideyim. Burada daha fazla kalamam.”

Karabük’te yerel medya, gazeteciler büyük baskı altında. Dina’nın konuşmasındaki şu kısımlar daha önce haberlerde yer almadı:

“Her şey iyi güzel dediğimiz zaman bile, bizim için her şey kötülük dolu burada. Eğer beni burada ölü bulursan bunun sebebi Türklerdir.”

Yani,17 yaşındaki yabancı kız öğrenci sesli mesajlarında öldürülebileceğini söylüyordu.

‘CENAZEYİ GÖNDERMEYİN’

Ancak Dina’nın ölümünün üzerinden bir hafta geçmesine karşın tek gözaltı yoktu. Bu sırada Gabon Cumhuriyeti Büyükelçiliği Dışişleri Bakanlığı’na genç kızın ölümüyle ilgili gelişmelerin bildirilmesi ve konunun takip edilmesi için nota verdi.

Dina’nın cenazesi ülkesine gönderilmek istendi ancak Gabon Büyükelçiliği soruşturmada otopsinin çok önemli olacağını belirterek bunu kabul etmedi. Nitekim Avukat Kerim Bahadır Şeker, Karabük Başsavcılığı’nın Dina’nın ön otopsi raporuyla ilgili açıklamasının doğru olmadığını savundu. Ön otopsi raporunda ölümün suda boğulma sonucu gerçekleştiğine dair tespit olmadığını söyledi. Avukat, DHA muhabirine şöyle konuştu: “Bilirkişi doktor, ‘Biz ölümün nasıl gerçekleştiğine dair beyanda bulunamayız. Ön rapor yeterli değildir, asli raporun gelmesi gerekmektedir’ notunu düşmüş. Asli rapor çıkmamışken ve suda boğulmayla alakalı bir mevzu geçmemişken böyle bir açıklamanın Karabük Başsavcılığı tarafından yapılması kabul edilemez.”

Dina’nın ölümüyle ilgili soruşturmaya güven her geçen gün biraz daha azalıyordu. Üç gün önce ise Gabon Büyükelçisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yabancı misyon temsilcilerine verdiği iftara gelmişti. Ancak iftar başlamadan programdan ayrıldığı görüldü.

GAZETECİYE GÖZALTI

Türkiye’deki istibdat döneminden elbette Karabük de muaf değildi. Dina’nın son görüntülerini haberleştiren DHA muhabiri Ali Sencer Arslan, pidecide yemek yerken gözaltına alındı. Yine DHA muhabiri Murat Özelci’nin ifadesi alındı. Kamuoyunun tepkisi üzerine savcılık “Gözaltı yok” açıklaması yaptı ama görüntüleri aldığı için ifadesi alınmış ve gözaltı kararının uygulandığı gazeteciye açıkça söylenmişti.

Nihayet bir haftadan sonra operasyon için düğmeye basıldı. PTT’de Dina’ya tuzak kurduğu ve taciz ettiği öne sürülen üç kişi gözaltına alındı. İddiaya göre; telefonun Dina’nın istediği adrese değil, İstanbul Fatih’teki başka bir adrese gönderildiği belirlendi.

TACİZ MESAJLARI İDDİASI

O gece Dina’yı takip ettiği öne sürülen otomobilin sürücüsü D.A. yakalandı. İddiaya göre; bu kişinin telefonunda kentteki Siyah öğrencilere yönelik cinsel içerikli mesajlar bulundu. Ayrıca Dina’ya taciz mesajları gönderdiği öne sürülen bir kişi daha gözaltına alındı. 3’ü Gabon uyruklu 8 kişi gözaltına alındı. 5’i savcılık tarafından serbest bırakıldı. Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edilen D.A.’nın da arasında olduğu 3 şüpheli de tutuklanmadı, adli kontrol kararıyla bırakıldılar. Savcılık D.A.’nın serbest bırakılmasına itiraz etti.

Gabon Büyükelçiliğinin avukatı Kerim Bahadır Şeker ise soruşturmanın başında günlerce hiç şüpheli olmadığını hatırlatıyor ve şöyle konuşuyor:

“Suda boğulma denilmişti. Sonra şüphelilerin olduğu tarafımıza iletildi. Maalesef hepsi serbest bırakıldı. Bizler sadece Dina’nın ölümünün aydınlatılmasını istiyoruz. Ancak son gelişmeler maalesef kamuoyunun olduğu gibi bizlerin de vicdanını yaralıyor.”

‘ŞEHRİMİZ ZARAR GÖRMESİN’

Türkiye’de her soruşturmaya getirilen gizlilik kararlarında olduğu gibi; gerçekler bir sis perdesinin ardında. Devletin puslu karanlığında iddialar, rivayetler, dedikodular kulaktan kulağa yayılıyor.

Bu sırada gerçeği gizleyenler hep aynı kötü nakaratı tekrarlıyor:

“Şehrimiz zarar görmesin.”

Bu sansürün ardında bir avuç kodamanın ceplerini doldurduğu büyük vurgun düzeni ve bir cinayet gizleniyor olabilir mi?

Bir kent düşünün; merkez nüfusu; 132 bin. 2007’de kurulan Karabük Üniversitesi’nin öğrenci sayısı; 47 bin. Bu üniversitedeki öğrencilerin 12 bin 500’ü, yani yüzde 25’i yabancı. Çad, Tanzanya, Sudan, Senegal gibi Afrika ülkelerinden gelen 5 binden fazla öğrenci var. Karabük Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Refik Polat, sık sık Afrika’yı ziyaret edip öğrenci anlaşmaları yaptığını verdiği demeçlerde anlatıyor.

DİPLOMA MATBAASI

İddiaya göre; işin ‘tamamen duygusal’ kısmında büyük paralar dönüyor. Kayıt işlemleri için aracıların çalıştığı ve yüksek bedeller istediği öne sürülüyor. Yabancı öğrenciler için devlet bütçesinden de üniversiteye binlerce dolar ödenek veriliyor. Öğrencilerin barınması için Dina’nın yaşadığı gibi yeni apartmanlar inşa ediliyor. Kentin ekonomisi, bilimsel ve akademik başarısı olmayan, 3. dünya ülkeleri için diploma matbaası tabela üniversiteleri üzerinden dönüyor. Kısa vadeli hesaplarla Türkiye’nin akademik kariyerini kemirenler ceplerini dolduruyor.

ÇETE TUZAĞI İDDİALARI

Dina’nın öldüğü yerdeki suskunlukta para konuşuyor ve perde arkasında çok daha korkunç gerçekler olduğu öne sürülüyor. Siyah kız öğrencilere musallat olan çetelerden ve onların taşra zengini müşterilerinden bahsediliyor. Bu iddiaların doğruluğunu teyit edecek bilgilere sahip değiliz. Belki Dina’nın ölümüyle ilgili gerçeklerin peşinden gidersek soruların yanıtlarını bulabiliriz. Karabük’teki gerçeklerle yüzleşebiliriz.

Oysa…

Karabük, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin sanayileşme hedefinin sembolüydü. 3 Nisan 1937’de küçük bir köy olan Karabük’te Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla İsmet İnönü tarafından demir çelik fabrikasının temelleri atılmıştı. Anadolu’da kalkınma ve sanayileşme için dönüm noktası olacaktı. Her 3 Nisan’da Karabük’ün kuruluşu halkın katıldığı büyük törenlerle kutlanırdı. Ama AKP döneminde bu da sona erdi. Dina’nın ölümü soruşturulurken 3 Nisan Karabük’ün kuruluşu töreni yıllardır olduğu gibi sönük geçti. Saat 12.00’de Atatürk Anıtı’na çelenk konulup İstiklal Marşı okundu. Camilerde Mevlid-i Şerif okundu. Kardemir’in önündeki İnönü büstü yıllar önce kaldırılmıştı.

Timur Soykan / BİRGÜN


Kuraklık için ne tedbir aldınız? - Ramis SAĞLAM / Evrensel-İzmir

 

                                                                                            Arin Gölü'nün son hali | Fotoğraf: Özcan Çiriş/DHA

Dünya Meteoroloji Teşkilatı (VMO) verilerine göre, dünya son 5 yılda en sıcak dönemini yaşıyor. Türkiye ise küresel iklim değişikliğine dair hazırlanan raporlarda kuraklık yaşayacak ülkelerin başında geliyor.

Bu raporlara göre, iklim değişikliğinin Türkiye üzerindeki etkisi nedeniyle su verimliliğinin artırılması, su kayıp-kaçak oranlarının azaltılması, tarımsal sulamada verimliliğin sağlanması ve diğer önlemlerin alınmasıyla da kuraklığın önüne geçilemeyeceği öngörülüyor. Meteorolojik kuraklığı ve etkilerini TMMOB Meteoroloji Odası Ege Bölge Temsilcisi Ayşegül Akıncı Yüksel ile konuştuk. 

PLANSIZ ŞEHİRLEŞME VE SANAYİLEŞMENİN ETKİSİ

Büyükşehirlerde atmosfere salınan aşırı kirleticiler ve çarpık kentleşmenin her şehrin kendi ısı adasını oluşturduğunu belirten Yüksel, sıcaklık, yağış, rüzgar gibi yerel iklim parametrelerinin değişik şekilde etkilendiğini söyledi.

 Plansız şehirleşmeler, kentlere göçün neden olduğu aşırı nüfus artışı, plansız sanayileşmenin artışı, başta ormanlar ve tarım arazilerinin imara açılmasının atmosferdeki gazların denge oranının bozulmasına neden olduğunu ifade eden Yüksel, “Aynı zamanda meteorolojik olayların iklimsel dizilimini bozmakta, şiddetlerini arttırmaktadır. Kamu kurumları ve yerel idarelerin sorumluluğu olan barajlar havzalarının koruma alanlarına yönelik son yıllarda artan müdahaleler, sınırsız ve sorumsuz sanayileşmenin kontrol edilemez oluşu küresel iklim değişikliklerini hem arttıran hem de hızlandıran etkiler olduğunu bilmekteyiz”dedi.

‘YARI KURAK İKLİM KUŞAĞINDAYIZ’

Çevre kirlilikleri ve küresel ısınma düşünüldüğünde Türkiye’nin çok yakın bir zamanda kuraklığı daha şiddetli hissedeceğini söyleyen Yüksel, “Türkiye’nin birçok bölgesi çok uzun bir süredir kuraklık tehdidi ile karşı karşıya bulunmasına rağmen, ülke gündeminde yeterince yer almıyor. Tarım ve gıda sektörü başta olmak üzere; su kaynakları, doğal ekosistemler, kalkınma ve ekonomi, sanayi, turizm kuraklıktan en çok etkilenen sektörlerin başında geliyor. Kuraklık sonuçları itibarıyla kısa vadeli yapısal etkiler yaratmadığından, meydana getireceği zararlar bakımından yarı kurak iklim kuşağında bulunan ülkemizde, yeterli düzeyde bir farkındalık oluşmamaktadır” diye konuştu.

EYLEM PLANI VAR MI?

Merkezi ve yerel yöneticilerin bu konuda “Her türlü tedbiri aldık” söylemlerini değerlendiren Yüksel, “Kentin su ihtiyacını karşılayan baraj ve göletlerdeki su miktarı kritik seviyeye indiğinde ne kadar gerçekçi olacaktır sorusu gündeme geliyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğünün (MGM) 3 aylık sıcaklık ve yağış verilerine göre; Ege Bölgesi’nin Afyonkarahisar, Denizli, Muğla ve çevreleri hariç diğer kesimlerinde değişen şiddetlerde meteorolojik kuraklığın etkili olduğu görülüyor. Yağışların lokal veya bölgesel olarak mevsim normallerinin altına düştüğü ilk andan itibaren kuraklık eylem planlarına uygun gerekli tedbirlerin alınması gereklidir. Gelişmiş ülkelerdeki gibi, ülkenin su rezervleri, yağışların azlığı halinde ilk andan itibaren alınan tedbirler ile koruma altına alınmalı, su rezerv açığının daha fazla büyümesi ilave tedbirler ile engellenmeli veya ötelenmelidir” dedi.

‘YILLARA GÖRE YAĞIŞLAR YARI YARIYA AZALIYOR’

Kısa süreli şiddetli yağışların kuraklık için bir çözüm olmadığını dile getiren Yüksel, “Şiddetli yağışlar sel ve taşkınlara neden olmasının yanı sıra arazi kullanım özelliklerine göre toprak erozyonuna neden olmakta ve tarım alanlarının da sular altında kalması anlamına geliyor. Fayda açısından bakmak gerekir ise su depolama yapılarındaki suların miktar olarak artmasına neden olabilecek. Türkiye, son 53 yılda ocak ayında en yüksek ikinci sıcaklığı yaşamış. Yağışlara bakıldığında ise Türkiye geneli ocak ayı son 30 yılın ortalaması 69.8 mm iken; bu yılın ocak ayı ortalaması 33.2 mm olmuş. Yağışlar neredeyse yarı yarıya azalmıştır. Aralık ayında ise uzun yıllar Türkiye ortalaması 75.7 mm iken; aralık 2022’de 36.3 mm yağış gerçekleşmiş. Yine yarı yarıya bir azalma söz konusudur” ifadelerini kullandı.

‘EGE’DE ŞİDDETLİ KURAKLIK DURUMU SÖZ KONUSU’

MGM Ege Bölgesi’nde bazı il merkezlerinde 2022 su yılındaki kümülatif toplam yağış miktarı ve azalma oranlarını aktaran TMMOB Meteoroloji Odası Ege Bölge Temsilcisi Ayşegül Akıncı Yüksel, “İzmir’de yüzde 34, Aydın’da yüzde 35, Manisa’da yüzde 32 olarak kaydedilirken, 2022 yılıyla beraber ülkemizin son altı yıllık iklim raporları incelendiğinde, sıcaklıklarda genel bir artışla birlikte özellikle 2019 yılından sonra yağışlarda düşüşler olduğu görülüyor. 2017 yılında 598 olarak tespit edilen ekstrem olay sayısı, 2021 yılına kadar olan beş yıllık süreçte 1024’e yükselmiştir. 2022 aralık ayı PNI indeksi haritasına göre Ege Bölgesi’nde İzmir ve Aydın çevresi dışındaki diğer tüm bölgede şiddetli kuraklık durumu söz konusu” dedi.

İzmir’e su sağlayan barajlar ve sulama amaçlı barajlarda Güzelhisar Barajı dışında doluluk oranlarının yüzde 50’nin altına düştüğünü söyleyen Yüksel, “Artan nüfus nedeniyle tarım alanları, ormanlar, yeşil alanlar; yeni yerleşim yeri, yol veya sanayi bölgesi olarak açılmasına neden oluyor. Bu da hidrolojik dengeyi tamamen bozuyor. Su havzaları daraltılıyor hatta yok ediliyor. Her göçen nüfusun konut, yol, sosyal alanları planlanırken su ihtiyaçları planlanmıyor. Sanayi bölgeleri planlanırken, yine en temel ihtiyaç olan suya ait bir planlamaya yapılmıyor” diye konuştu.

Ramis SAĞLAM / Evrensel-İzmir

AKP tarımı böyle bitirdi - Havva GÜMÜŞKAYA / BİRGÜN

 


SOL Parti Tarım Çalışma Grubu’nun raporu, AKP iktidarının 20 yıllık tahribatını gözler önüne serdi. Ülkenin 2 Trakya bölgesi büyüklüğünde tarım alanı yok oldu. İstihdam yarı yarıya düştü. Çalışma Grubu’ndan İlkay Öz, “1980’de başlayan neoliberal dönüşüm AKP iktidarında tamamlandı. AKP tarımsal KİT’leri tasfiye ederken küçük üreticiyi ve aile çiftçiliğini tasfiye etti” dedi.

                                     Depremlerin merkez üssü Maraş'ta, salatalık yetiştiricilerinin hasat telaşı başladı.

AKP dönemi çiftçilerin tarımdan kopması, tarlaların boş kalması, meraların hayvansızlaşması ile de tarihe geçti.

SOL Parti Tarım Çalışma Grubu ‘AKP iktidarının 20. yılında küçük çiftçilerin ve köylülüğün yıkımı’ adlı rapor yayımladı. Raporda 2002 yılından 2022 yılına kadar AKP’nin tarım alanında yarattığı tahribata mercek tutuldu.

AKP'li yıllarda uygulanan emek ve üretim karşıtı, ithalata dayalı tarım politikalarının yıkıcı sosyoekonomik sonuçları raporda ortaya konuldu. Tarımda üreticinin kaderinin büyük ölçüde piyasa güçlerine teslim edildiği bu dönemde küçük aile çiftçilerinin üretim koşullarının nasıl zorlaştığına da dikkat çekildi. Raporda, depremin AKP iktidarının tarım alanlarının ve tarımsal üretimin tahribatına dayalı ‘kırsal kalkınma’ anlayışının yol açtığı riskleri de acı biçimde gösterdiğine vurgu yapıldı.

GEÇİM KOŞULLARI ORTADAN KALKTI

Yerleşime uygun olmayan tarım arazilerine, sulak zeminlere inşa edilen beton yapıların binlerce cana mal olduğu belirtilen raporda şu ifadelere yer verildi:

“İktidarın kent merkezlerine uzatmadığı yardım eli kırsal alana da uzanmadı. Yaklaşık beş bin köyde 2,5 milyon nüfusun yaşadığı kırsaldaki emekçiler, üreticiler, köylüler, çiftçiler kendi başına bırakıldı.

Kırsal alanda evlerin yanı sıra ahırlar, yem depoları da enkaz altında kaldı. Bunun yanında tarımsal araç ve makineleri depremden zarar görerek kullanılmaz hale geldi. Hem bitkisel hem de hayvansal üretim sekteye uğradı. Hayvansal üretim yapan küçük aile çiftçileri hayvanlarını besleyecek yem bulamadı. Hayvanlarını değerinin altında fiyatlara satmak zorunda bırakıldı. Gübre, tohum tedarik edilen dükkânlar yıkıldı, üretici bu girdilere de ulaşamadı. Sulama kanalları, elektrik hatları zarar gördü. Meyveler dalında çürümeye yüz tuttu. Bitkisel üretim yapanlar ürettiklerini pazara ya ulaştıramadı ya da kendi çabalarıyla kısıtlı şekilde ulaştırabilirdi. Kısacası afet bölgesindeki çiftçilerin geçim koşulları ortadan kalktı.

AKP iktidarı bu süreçte, geçim kaynakları olan topraklarını, hayvanlarını, bahçelerini terk edemeyen kır nüfusunun barınma, gıda, temiz su gibi temel ihtiyaçlarını karşılamadı; kır emekçileri, yaşamlarını insanca devam ettirecek olanaklardan mahrum bırakıldı.”

akp-tarimi-boyle-bitirdi-1146901-1.

TAHRİBAT BİRDENBİRE ONARILAMAZ

AKP iktidarı küçük çiftçilerin, köylülerin, halkın acil çözüm bekleyen sorunlarına bugüne dek anlamlı bir yanıt üretemediğine dikkat çekilen raporda uygulanan politikalarla gıdanın piyasalaştırıldığı vurgulandı.

Raporda SOL Parti’nin tüm bu sorunlar karşısında, eşitlikçi ve demokratik bir gıda sistemini yaratabilmek adına antikapitalist ve antiemperyalist bir perspektifle halkın gıda egemenliği hedefi için mücadele ettiğine değinildi.

Raporun sonuç kısmında “AKP’nin tarımda yarattığı bu büyüklükteki bir tahribatın birdenbire onarılamayacağı da açıktır. Bu çerçevede önümüzdeki dönemin mücadele başlıklarının geçiş süreci perspektifiyle ele alınması gerekmektedir” denilerek ise çözüm önerileri sıralandı.

Partinin tarım çalışma grubunun öne çıkan çözüm önerileri şöyle:

•Afet bölgesinde tarımsal üretimin yeniden başlamasını sağlayacak üretim ve tedarik koşulları oluşturulmalıdır. Bölgenin yeniden kuruluşuna yönelik tarımsal üretim planlaması yapılmalı; köylüler ve küçük çiftçiler başta olmak üzere tarım emekçileri ve ilgili kuruluşların karar mekanizmasına demokratik katılımı sağlanmalıdır

•Mazot, elektrik, gübre gibi temel girdilerin üretim ve dağıtımı kamu eliyle yapılmalı; girdi maliyetleri kur farkından etkilenmeyecek biçimde sabitlenmeli.

•Geçimlik tarım yapanların elektrik, su ve Ziraat Bankası’na olan tüm borçları silinmeli.

•Taban fiyat uygulaması girdi maliyetleri, kâr, asgari refah payı hesaplamasıyla yapılmalı.

•Çiftçinin doğrudan tüketici ile buluşmasını sağlayacak satış kanalları geliştirilmeli, yaygınlaştırılmalı ve tedarik zincirleri kısaltılmalı.

•Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri, üreticilerin üretimden pazarlamaya kadar karar sahibi olmasını sağlayacak biçimde demokratikleştirilerek yeniden yapılandırılmalı.

•Tarım arazilerinin işlev dışı kullanımı son bulmalı.

•Sözleşmeli üretim sonlandırılmalı. Gıdanın, çiftçi bilgisi ile yeniden tahsis edilmesine yönelik adımlar atılmalı.

•Köy tüzel kişilikleri geri verilmeli. Tüm köy ve beldelerin, demokratik işleyişini ve özerkliğini sağlamanın bir ilk adımı olarak gaspedilen köy tüzel kişilikleri ve müşterekleri geri verilmeli.

•Yerel üretimin güçlendiği, üreticinin emeğinin karşılığını alabildiği, toplumun geniş kesimlerinin açlık ve yetersiz beslenme riskiyle yaşamadığı bir gıda sistemi oluşturulmalı.

akp-tarimi-boyle-bitirdi-1146902-1.

***

YIKIMIN KRONOLOJİSİ

AKP iktidarı, 2000’li yılların başından itibaren uygulamaya konulan neoliberal politikaları sadakatla uyguladı. Yıllar itibarıyla yıkıma giden yolda öne çıkan gelişmelerden bazıları şöyle:

2003: TEKEL’in özelleştirilmesinin önü açıldı. Önce alkol ardından da sigara bölümünün özelleştirilmesiyle 2010 yılında tamamen tasfiye edildi.

2004: Üretici Birlikleri Yasası ile Birlik üyelerinin kolektif üretim yapması engellendi. TARSİM A.Ş. kuruldu.

2005: Gübre üretimi yapan kamu işletmelerinin özelleştirilmesi tamamlandı. Gübre fiyatları tamamıyla özel sektörün eline geçti.

2006: Kamu tohum üretimi alanının dışına çıkarıldı.

2012: 16 bin köyün tüzel kişiliği bir gecede ortadan kaldırıldı.

2017: ÇAYKUR Varlık Fonu’na devredildi, bu tarihten sonra sürekli artan bir şekilde zarar etmeye başladı.

2018: Kamuya ait 10 şeker fabrikası özelleştirildi.

2019: Depo baskınları ve tanzim satışları. Gıda tedarik sürecinin iflas etti.

2020: Covid-19 salgını gıda zincirini kırdı. Çiftçilerin pazar erişimi sağlanamadı, tüketiciler pahalı gıda tüketmeye mecbur bırakıldı.

2021: Gıda krizi katmerlendi. Ucuz ekmek, et kuyrukları oluşmaya başladı.

2022: Gıda krizine çözüm olarak Tarım Kredi Kooperatif marketleri devreye alındı. Piyasadaki gıda fiyatları düşmedi, TKK marketleri indirimin ilk gününde 7 kat ciroya ulaştı.

2023: Meclis’e sunulan Orman Kanunu düzenlemesiyle üreticilerin üretim öncesi Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan izin alması hükme bağlandı. Sözleşmeli üretimin zorunlu olması sağlandı.

***

PİYASACI ANLAYIŞ İNSANCA YAŞAMDAN UZAKLAŞTIRDI

SOL Parti Tarım Çalışma Grubu’ndan İlkay Öz, tarımdaki yıkımın temellerinin 1980’li yıllara dayandığını belirtti. Öz, “IMF ve Dünya Bankası gibi emperyalist kuruluşların yol göstericiliğiyle oluşturulan neoliberal tarım politikaları küçük çiftçiye cansuyu olan destekleme alımları ve kredi mekanizmalarını işlevsiz hale getirmişti. Keza küçük üreticiye ucuz girdi sağlayan tarımsal KİT’lerin özelleştirmelerine bu dönemde başlanmıştı” dedi. Öz, “1980’de başlayan neoliberal dönüşüm AKP iktidarında tamamlanmış oldu. AKP tarımsal KİT’leri tasfiye ederken beraberinde küçük üreticiyi ve aile çiftçiliğini de tasfiye etti. Çiftçi geleneksel tohumdan, üretim metodundan, tarlasından ve üretim araçları gibi birçok varlığından mülksüzleştirilirken ulusal ve çokuluslu şirketler sermayelerini daha da büyüttü.”

“AKP’nin piyasacı politikaları hem üreticiyi hem de tüketiciyi insanca yaşam koşullarından mahrum kıldı” diyen Öz, tahribatın onarılması için piyasacı anlayıştan vazgeçilmesi gerektiğini belirtti.Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi’nin tarım arazilerinin azalmasına ilişkin açıklamasına değinen Öz, “20 yılda 2 Trakya bölgesi büyüklüğünde tarımsal araziyi rant uğruna ortadan kaldırdılar. Tarımdan sorumlu bakan, iktidarın tarıma, doğaya yönelik tahribatını itiraf etmekten gocunmuyor. Oysa Bakanlığın yapması gereken tarım arazilerinin tarım dışı kullanımının önüne geçmektir" dedi.

Meclis’te kabul edilen Orman Kanunu da tepki gösteren Öz, “Çiftçiyi tamamen boyunduruk altına alacak, neyi nasıl ekeceğini çiftçiye dikte edecek bir kanun. Tarım Bakanı, çiftçiyi kendi toprağında işçileştiren sözleşmeli tarımdan ‘devrim’ olarak bahsediyor. Bu devrim olsa olsa şirket devrimi olur!” dedi.

***

HATAY’DA ÜRETİCİ BULUŞMASI

Tarım Çalışma Grubu, Hatay’da Üretici Buluşmaları gerçekleştirildi. Özge Güneş, Nadir Güven, Ali Merdan Çelik, İlkay Öz, Serdar Doğa ve Serbay Mansuroğlu’nun katıldığı buluşmalarda üretici forumları yapıldı. İki günlük buluşmaların ardından bugün raporun sunumu yapılacak. Ayrıca üretici buluşmasında çiftçiler arasında gübre ve yem dayanışması gerçekleştirildi.

Havva GÜMÜŞKAYA / BİRGÜN



Erdoğan gitsin partisi - Barış Terkoğlu / Cumhuriyet

 

Eski kuşakların yükü, yeni gelenlerin üstüne biner. Bir duygu sanırsın. Oysa karamsarlık, senden öncekinin sırtına bıraktığı ağırlıktır. Umut ise çıplak ellerinle kaldırabileceğine inandığın an başlar.

Rusya’da 1917’nin birleştirici sloganıydı: Çar gitsin! Çar gitti. Yeni düzenden Bolşevik iktidarı çıktı. İran’da 1978’in sloganı ise: Şah gitsin! Şah gitti. Düzenden molla iktidarı çıktı. Teşbihte hata olmaz, 2023’ün en güçlü politik duygusunu, “Erdoğan gitsin” sözü tarif ediyor. Elbette herkesin farklı yaraları, farklı nedenleri, farklı beklentileri var. Tam da bu nedenle, seçimlerin sonucunu, muhalefetin, “Erdoğan Gitsin Partisi”nin bütün eğilimlerini bir arada tutma becerisi belirleyecek.

ERDOĞAN YÖNETEMİYOR

İrade yoksa imkân sahipsizdir. Peki imkân var mı? Anketler bize, sonucu değil ama eğilimleri anlatıyor. Derya Kömürcü’nün başında olduğu Yöneylem’in dün çıkan anketini, bunu görmek için elime aldım.

Her ay ilk baktığım soru “Türkiye nasıl yönetiliyor”du. Depremle, ekonomik krizle, işsizlikle boğuşan toplumun; iktidarla ilişkisini gösteriyordu. Ankete göre, nisan ayına geldiğimizde, “İyi yönetiliyoruz” diyen seçmen oranı yüzde 33.6. “Kötü yönetiliyoruz” diyen ise 56.6. Arada kalanlar yüzde 9. Haliyle bu tablo, “Tamam” diyenlerle “Devam” diyenlerin beslendiği kaynağın büyüklüğünü gösteriyor.

Bu kadar değil...

Partilerden önce yine merak ettiğim diğer soru “Erdoğan’a oy verir misiniz?”di. “Asla” diyenler yüzde 54.7, “Kesinlikle” diyenler 37.9’du. Kararsızların dışında, bu tablo da “Erdoğan Gitsin Partisi”nin gücünü resmediyor.

İKİNCİ TURA KALIR MI?

Diyeceksiniz ki öyleyse sonuç belli. Aslında değil...

Şöyle anlatayım: Yöneylem, mevcut cumhurbaşkanı adaylarının oy oranlarını da ölçmeye çalışmış. Kararsızlar oransal olarak dağıtıldıktan sonra, Kılıçdaroğlu’nu 46.4, Erdoğan’ı 41.6, İnce’yi 9.1, Oğan’ı 2.9 görmüş.

Bu, seçimin ikinci tura kalması demek.

İkinci turda, kararsızlar hariç, Kılıçdaroğlu 51.5, Erdoğan 41.9 oy alıyor. Kararsızlar dağıtıldığında, Kılıçdaroğlu’nun oyu 55.1’e, Erdoğan’ın oyu 44.9’a çıkıyor.

Haliyle, seçimlerin kaderini, çoklu muhalefetin rekabeti ya da ittifakı tayin ediyor.

İNCE’NİN SEÇİME ETKİSİ

İlk kez görüyorum, Yöneylem, Muharrem İnce analizi de yapmış. Kuşkusuz İnce, “iktidarın memnun, muhalefetin tatmin etmediği” bir kitleyi arkasında topluyor.

Genel seçmene, “Muharrem İnce ikinci tura kalabilir mi” sorusu sorulduğunda, yüzde 75.7’lik bir kitle “kalamaz”, 18.4 ise “Kalabilir” demiş. Bu normal. Erdoğan’a ya da Kılıçdaroğlu’na oy verenler, genellikle kendi adaylarının seçimi sürükleyeceğini düşünüyor.

Gelgelelim, asıl kritik soru, Muharrem İnce’nin kazanamasa bile seçime etkisi. En yüksek oyu, yüzde 30.4 ile şu yanıt almış: “Seçimlerin ikinci tura kalmasına yol açar, Kemal Kılıçdaroğlu’nun ilk turda kazanmasını engeller”. Yanıt, daha çok, Kılıçdaroğlu’na oy verecek kitlenin Muharrem İnce’ye bakışını gösteriyor. Yüzde 50’den fazla seçmen, çeşitli nedenlerle, “Hiçbir etkisi olmaz” dese de İnce’nin olası en büyük etkisinin, seçimin ilk turda bitmemesini sağlamak olduğunu anlatıyor.

İnce seçimi kazanamasa da ikinci tura taşıyabileceği sonucu çıkıyor ya...

Peki İnce’ye oy verenler ikinci turda ne yapacak?

Yöneylem’in analizine göre, bu seçmenin yüzde 60.7’si ikinci turda Kılıçdaroğlu’na oy verecek. 17.4’ü ise Erdoğan’ı destekleyecek. Kalanlar, kararsız ve sandığa gitmeyecekler. Haliyle, bugün seçim olsa, iki tur arasındaki iki haftada, muhalefet İnce’ye oy verenleri yanında tutmaya çalışacak.

MECLİS HÂLÂ KRİTİK

Gazeteyi sondan başa doğru okumak gibi...

İlk soruya sonda baktık. O da Meclis seçimi. Anket, kararsızlar dağıtıldıktan sonra, AKP’nin yüzde 35, CHP’nin 27.6, İYİ Parti’nin 9.5, HDP’nin 9.3, MHP’nin 6.3, Memleket’in 4.5, TİP’in 3.3, Refah’ın 1.1., Zafer’in 1, DEVA’nın 0.9 oyu olduğunu söylüyor. Bu tablo, Meclis’in, her iki taraf için de kritik olduğunu gösteriyor. Birlikte liste oluşturanların kazandığı, dağınık olanların çok da olsa kaybettiği seçim sistemine bakarsanız, Meclis tablosu belirsizliğini koruyor. Yine de Cumhur İttifakı’nın Meclis çoğunluğunu alamayacağı görünüyor.

ERDOĞAN NE YAPACAK?

Sonuç mu?

Seçime 38 gün var. Hiçbir şey bitmedi. Aksine belki de yeni başlıyor. Bu tabloyu Erdoğan okuyorsa yapacağı şey belli. Kaybetmektense seçimi ikinci tura bırakacak imkânları sağlamak, Meclis’teki olası kazanımlarını ikinci tur için kullanmak. Kararsızları kimi rıza kimi sopayla ikna ederken, muhalefeti parçalamak, dağıtmak, sandığa küstürmek. Bunun için, elindeki devlet gücünden de toplumda kanaat oluşturabilecek kimi isimlerden de faydalanmak. İYİ Parti’ye saplanan kurşunları da Kılıçdaroğlu’nun ayağının altındaki seccadeyi de muhalefet içinde kırılma yaratacak kalemleri de kavganın parçası yapmak. Özcesi, “Erdoğan Gitsin Partisi”ni amaçsız, hedefsiz, hareketsiz bırakmak. Toplumdaki baskın eğilimin sandıkta sonuç vermesini engellemek.

Muhalefetin ise Erdoğan’ın arzuladığını yapmaması yeterli...

Umut bir yerden çıkar gelir sanırsın. Oysa umut, değiştirmeye inanmış aklın zihindeki ilk eylemidir. Şimdi bilinci, iradeye dönüştürme zamanı.

Barış Terkoğlu / Cumhuriyet 

KISA KISA GÜNDEM - 5 NİSAN 2023 -

 


İmha edilecek ürünleri satmışlar: Tarım Müdürlüğü görevlisine tutuklama(SOL)

Dikili'de kaçak şekilde avlandığı belirlenerek el konulan deniz patlıcanlarını sattığı ileri sürülen İlçe Tarım Müdürlüğünde görevli 2 çalışandan biri tutuklandı.

İzmir’in Dikili İlçe Emniyet Müdürlüğü ekipleri kaçak avcılıkla mücadele çalışmaları kapsamında O.I. idaresindeki 16 ACU 68 plakalı hafif ticari aracı, Bademli Mahallesi yolunda durdurdu. Araçta yapılan aramada kaçak olarak avlandığı belirlenen 1 ton deniz patlıcanı ele geçirildi. O.I.'ya 14 bin lira ceza uygulandı. Polis, deniz patlıcanlarını imha edilmesi için İlçe Tarım Müdürlüğünde görevli B.S. ve A.O.'ya teslim etti. Yapılan takip sonucu ele geçirilen deniz patlıcanlarının çalışanlarca, Dikili Sanayi Sitesi'ndeki M.Ş.'ye ait depoya götürüldüğü belirlendi. Bunun üzerine M.Ş. ile deniz patlıcanlarını sattığı ileri sürülen B.S. ve A.O. gözaltına alındı. Şüphelilerden M.Ş., emniyetteki işlemlerinin ardından serbest bırakıldı. Adliyeye sevk edilen zanlılardan A.O. da savcılık tarafından serbest bırakılırken, B.S. ise çıkarıldığı sulh ceza hakimliğince tutuklandı.

Arnavutköy'de Sazlıbosna Barajı'na kimyasal atık karıştı(SOL)

Arnavutköy'de yol kenarına dökülen ve kimyasal olduğu belirtilen atık, İstanbul'un su kaynaklarından Sazlıbosna Barajı'na karıştı.

İstanbul'un Arnavutköy ilçesine bağlı Hacımaşlı Mahallesi'nde yol kenarına dökülen ve kimyasal olduğu belirtilen atık, İstanbul'un su kaynaklarından Sazlıbosna Barajı'na karıştı. DHA'nın haberine göre, kimyasal maddeden dolayı mahalle sakinleri de büyük tedirginlik yaşarken büyükbaş ve küçükbaş hayvanlarda zarar gördü.  İhbar üzerine Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü'ne bağlı Çevre Denetim Ekipleri çevreye duman ve kötü koku yayan atıktan numune alınarak inceleme yaptı. Yapılan çalışmalarda, atığın ısıl işlemden kaynaklanan dip külü, cüruf ve kazan tozu atıkları olduğu belirlendi.(Alandaki atıklar kaldırılacak) Atıkları döken kişi ya da kişilerin yakalanması için çalışma başlatıldı. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü, "çevreyi kasten kirletmek" suçundan da suç duyurusunda bulunacağını duyurdu. Öte yandan alandaki atıklar kaldırılarak bakanlık tarafından lisans verilmiş bertaraf tesislerine gönderilecek.('Kimyasalları suyun içine döküyorlar') Bölgedeki mera alanlarında küçükbaş hayvancılık yapan Celil Küçükkara şöyle konuştu: "Geceleri geliyorlar kaçak döküm yapıyorlar. Kimyasalları suyun içine, olur olmaz yerlere döküyorlar. Koyunların ayakları, ağızları yara oluyor. Döküp kaçıyorlar, kamyonlar yapıyor bunu. Önlem alınmasını istiyoruz. 3-4 sene önce de oldu. Bir hafta çalışma yapıp temizlediler ama yine ortada."

İTÜ'de deprem kararnamesini eleştiren bölüm başkanı görevden alındı(SOL)

Deprem bölgesinde yapılaşmayla ilgili kararnameyi eleştiren bir bildiri paylaşan İTÜ Şehir Bölge Planlama Bölümü'nde Başkan Prof. Dr. Funda Yirmibeşoğlu görevden alındı, bildiriye soruşturma açıldı.

6 Şubat depremlerinden sonra yapılaşmayla ilgili çıkarılan cumhurbaşkanlığı kararnamesine karşı bildiri yayınlayan  İstanbul Teknik Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü hakkında soruşturma açıldı. Bölüm başkanı görevden alındı. Bölümün sitesinden yayınlanan bildiride, cumhurbaşkanlığı kararnamesi bilim ve mesleki birikimi göz ardı ettiği gerekçesiyle eleştiriliyordu. Bildirinin ses getirmesinden 4 gün sonra bölümün sitesi okulun bilgi işlem daire başkanlığı tarafından "hukuki veya teknik şartlar" gereğince erişime engellenmiştiDiken'de yer alan habere göre üniversite rektörlüğü, söz konusu bildirinin internet sitesinde "izinsiz bir şekilde" yayınlanmasını gerekçe göstererek soruşturma başlattı. Dekanlık da soruşturmaya istinaden bölüm başkanı Prof. Dr. Funda Yirmibeşoğlu'nu görevden aldı.

Fransa'da halk öfkeli, hükümet gündem değiştirme derdinde: Bakan Playboy'a poz verdi (SOL)

Fransa'da emeklilik yaşının yükseltilmesine karşı grevler ve protestolar sürerken hükümet gündemi nasıl değiştireceğini şaşırdı, Sosyal Ekonomi Bakanı Playboy'a kapak oldu.(https://haber.sol.org.tr/haber/fransada-halk-ofkeli-hukumet-gundem-degistirme-derdinde-bakan-playboya-poz-verdi-370799)

Silahlanma yaşı 12’ye indi, çocuk sanık sayısı katlandı(SOL)


Adalet Bakanlığı'nın verileri bireysel silahlanmanın çocuklara kadar indiğini ortaya koydu. Bireysel silahlanma giderek büyüyen bir güvenlik sorununa dönüşürken silah kullanımı da 18 yaşın altına düştü. Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre, 2022 yılında binlerce çocuk, “Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun” kapsamında sanık olarak yargılandı. Silah ya da bıçak bulundurduğu gerekçesiyle hakim karşısına çıkarılan çocuk sayısında 2021 yılına oranla 2022 yılında yüzde 131’lik artış yaşandı. Birgün'ün aktardığı verilere göre, ceza mahkemelerinde silahlı suçları kapsayan dosya sayısı, 2022 yılında 69 bin 892 oldu. Bu dosyalardaki 3 bin 352 sanığın 18 yaşın altında olduğu açıklandı. Silah ya da bıçak kullandığı, bulundurduğu ya da ticaretini yaptığı gerekçesiyle hakkında dosya açılan 3 bin 352 çocuktan 455’nin 12-14 yaş grubunda, 2 bin 897’sinin ise 15-17 yaş grubunda olduğu bildirildi. Verilerde 2020 yılına oranla yaşanan artış da dikkati çekti. 2021 yılında, ateşli silah ya da bıçak kullanmak, bulundurmak ya da ticaretini yapmak suçundan hakkında dosya açılan çocuk sayısının bin 453 olduğu belirtildi. Çocuk  sanık sayısında 2021 yılına oranla 2022 yılında yaşanan artış yüzde 131 oldu.

Nebati'den 'koyun eti' açıklaması: 'Ucuz ama kokusundan dolayı tercih edilmiyor, bunu değiştirmek lazım' (Cumhuriyet)

Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, koyun etinin ucuz olduğunu fakat tüketilmediğini söyledi. Nebati, "Türkiye'de damak tadı değişti. Koyun eti ucuz ama tercih edilmiyor, kokusundan dolayı" dedi. Nebati'nin bu açıklamaları sosyal medyada gündem oldu.(https://www.cumhuriyet.com.tr/ekonomi/nebatiden-koyun-eti-aciklamasi-ucuz-ama-kokusundan-dolayi-tercih-edilmiyor-bunu-degistirmek-lazim-2068329)

AKP’li belediyenin araç kiralama ihalesi, Yeni Şafak'ın sahibi Albayraklara takdim edildi!(Uğur Şahin-BİRGÜN)

Yandaş Yeni Şafak gazetesinin de bağlı olduğu Albayrak Holding’e ait şirketler, AKP’li belediyelerden ihale kapmaya devam ediyor. Son olarak Güngören Belediyesi’nin araç kiralama işi, holdinge bağlı Avrasya Atık Yönetimi A.Ş.’ye ‘pazarlık’ usulüyle verildi. 31 Mart tarihinde ‘araç kiralama’ işine dair 6 milyon 656 bin TL’lik sözleşme imzalandı.(https://www.birgun.net/haber/akp-li-belediyenin-arac-kiralama-ihalesi-yeni-safak-in-sahibi-albayraklara-takdim-edildi-427513)

Yaşam nöbetine sert müdahale(BİRGÜN)

Hatay Samandağ’da moloz dökümüne karşı halkın başlattığı nöbete jandarma müdahale etti. Müdahalede çok sayıda kişi gözaltına alındı. Yurttaşlar, “Topraklarımız ve sağlığımız riske atılıyor” diyerek tepki gösterdi.(https://www.birgun.net/haber/yasam-nobetine-sert-mudahale-427463)

Kirayı da faturayı da belediyeye ödettiler(İsmail Arı-Birgün)

         Hayrat Vakfı’nın yöneticileri AKP’li Sancaktepe Belediye Başkanı Şeyma Döğücü’yü ziyaret etmişti. (Foto: Sancaktepe Belediyesi)

AKP’li Sancaktepe Belediyesi’nin, Nur Cemaati’nin Hayrat Vakfı ile yandaş İlim Yayma Cemiyeti’nin yüz binlerce liralık kirasını ve faturalarını ödediği ortaya çıktı. CHP’li Meclis Üyesi Ünlü, “Yandaş dernek ve vakıfları finanse ediyorlar” diye tepki gösterdi.(https://www.birgun.net/haber/kirayi-da-faturayi-da-belediyeye-odettiler-427466)

Resmi Gazete'de yayımlandı: Maarif Vakfı’na yine milyarlar akacak (BİRGÜN)

FETÖ'ye ait yurtdışındaki okulları devralmak amacıyla kurulan Türkiye Maarif Vakfı'na, Cumhurbaşkanlığı kararıyla kaynak aktarılmasına karar verildi. AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın imzasıyla Resmi Gazete’de yayımlanan karara göre, Türkiye Maarif Vakfına 3 milyar 499 milyon 874 bin Türk lirasına kadar kaynak aktarılabilecek.(https://www.birgun.net/haber/resmi-gazete-de-yayimlandi-maarif-vakfi-na-yine-milyarlar-akacak-427488)

Kolonyayı bile yandaştan aldılar(İsmail Arı-Birgün)
AKP’li Bağcılar Belediyesi, AKP’li Başgöze’den 705 bin TL’lik kolonya aldı. Başgöze’nin daha önce de Cumhurbaşkanlığı’na özel parfüm seti sattığı açığa çıktı.

AKP’li belediyeler düzenlediği ihaleler sık sık kamuoyunda tartışma yaratıyor. İktidar partisine bağlı belediyeleri ihalelerini yandaş şirketlere veriyor. Bunun son örneklerinden biri de Bağcılar Belediyesi’nde görüldü.Kamu İhale Bülteni’nde yer alan bilgilere göre, İstanbul’daki AKP’li Bağcılar Belediyesi, 30 Eylül 2022 tarihinde “Cam Şişe Limon Kolonyası Alım işi” adı altında bir ihale düzenledi. Pazarlık usulü yönetimiyle düzenlene nihale için 5 Ekim 2022 tarihinde Beb Kozmetik Şirketi ile 705 bin 600 TL’lik sözleşme imzalandı. Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi kayıtlarında yer alan bilgilere göre, AKP İstanbul Kadın Kolları Dış İlişkiler Birim Başkanlığı görevlerini yürüten Elif Başgöze de şirketin ortakları arasında. Ayrıca AKP’li Sancaktepe Belediyesi de 1 Mart 2019 tarihinde Başgöze’nin şirketinden 290 bin TL’lik bez çanta almıştı. Eski Başbakan Binali Yıldırım’ın İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı’na aday olduğu dönemde dağıttığı kolonyaların da Beb Kozmetik Şirketi tarafından üretildiği biliniyor. Yıldırım’ın 2020’de yılbaşı hediyesi olarak milletvekillerine TBMM logolu çanta içinde gönderdiği limon kolonyaları da Beb Kozmetik Şirketi’nden alınmıştı.Beb Kozmetik’in internet sitesinde ise Cumhurbaşkanlığı için içerisinde parfüm, oda kokusu, mum ve kolonyanın yer aldığı bir set hazırlandığı belirtildi. Şişelerin üzerinde ise Cumhurbaşkanlığı forsu Erdoğan’ın imzasının yer aldığı görüldü. Şirketin ayrıca HalkBank, PTT, Kızılay, Üsküdar Belediyesi, TBMM gibi yerlere de özel setler hazırlayıp sattığı görüldü.

Sahur vaktinde "ucuz et" kuyruğu: "Bu duruma sokanlar utansın" (Birhat ATEŞ-EVRENSEL/VAN)


Vanlı yurttaşlar "ucuz et" satın alabilmek için sahur vaktinden itibaren Et ve Süt Kurumu önünde kuyruğa giriyor: "Cumartesi geldiğimde et kalmadığı için geri döndüm. Gece 4.00’ten beri buradayım." (https://www.evrensel.net/haber/486676/sahur-vaktinde-ucuz-et-kuyrugu-bu-duruma-sokanlar-utansin)


(derleyen:mstfkrc)


Patara antik kentinin de yer aldığı arazi satışa çıkarılacak - SOL

 

Kaş Belediyesi, geçmişte köy tüzel kişiliğine ait olan ancak Büyükşehir Yasası ile ilçe belediyesine geçen Patara’daki 43 bin m2’lik araziyi satışa çıkaracak.


Antalya'da Kaş Belediyesi’nin mülkiyetinde bulunan Gelemiş Mahallesi’ndeki toplam 43 bin m2’lik dört parsel arazinin satışına ilişkin öneri Belediye Meclisi’nden geçti. Oy çokluğu ile kabul edilen maddenin görüşülmesi öncesinde konuşan Belediye Başkanı Mutlu Ulutaş, “Belediyemizin burada imarlı arsaları var ama değerlendirmiyoruz. Belediye olarak kendimizin yapabilme gücü varsa yaparız ama yoksa kat karşılığı olarak veririz yüzde 50, yüzde 60 neyse ihaleye çıkar, bizim burada hem belediyemize imkân kazandırmamız lazım” ifadelerini kullandı.

Kaş Belediye Meclisi’nin önceki gün gerçekleştirilen Nisan ayı oturumunda, Patara antik kentinin de yer aldığı Gelemiş Mahallesi’nde bulunan belediyeye ait 43 bin m2’lik arazinin satışıyla ilgili gündem maddesi oy çokluğu ile onaylandı.

'Bu çarkı sağlıklı bir şekilde çevirmemiz lazım'

Gelemiş Mahallesi’ndeki yazlık kooperatif bloklarının bulunduğu bölgede yer alan 77 ada 2 parsel, 76 ada bir parsel, 75 ada 2 parsel, 80 ada 1 parsel numaralı taşınmazların satılması ya kat karşılığı inşaat işinin yaptırılmasına ilişkin gündem maddesinin görüşülmesi öncesi konuşan Belediye Başkanı Mutlu Ulutaş, ilçedeki konut ihtiyacına değinerek şunları söyledi:

“Konut ihtiyacı için imarlı arsa gerekiyor. Şimdi bizim belediyemizin burada imarlı arsaları var. Yakınında oluşturulmuş konutlar var. Belediyenin imarlı alanları buralar ama değerlendirmiyoruz, sadece tutuyoruz. Belediye olarak kendimizin yapabilme gücü varsa yaparız ama yoksa kat karşılığı olarak veririz, yüzde 50, yüzde 60 neyse oran, ihaleye çıkar. Bu kadar yer alıyoruz, belediyemize mülkiyet kazandırıyoruz, buraları da işletmemiz lazım. Belediyenin burada finansal olarak bir sıkıntı yaşamaması hem de kendi kendine yeten bir belediye olabilmesi için bu çarkı sağlıklı bir şekilde çevirmemiz lazım.”

'Kamu toprağı satılmamalı'

İlgili maddeyle ilgili CHP Grubu adına söz alan Kaş Belediyesi CHP Meclis Üyesi Meral Çiyan Şenerdi, söz konusu arazilerin geçmişte köy tüzel kişiliğine ait olduğunu ancak Büyükşehir Yasası Kaş Belediyesi’ne geçtiğini anımsatarak, “Aslında bu araziler bize emaneten verilmiş. Önümüzdeki dönem Büyükşehir Yasasının değiştirilip bu arazilerin tekrar köy tüzel kişiliğine geri verilmesi gündeme gelebilir. Bu yüzden bu arazileri satmamamız gerekir” dedi.

Arazilerin satışıyla ilgili gerekçe olarak gösterilen konut ihtiyacı konusuna da değinen Şenerdi, “Burada bahsedilen, ikinci konut ihtiyacı olabilir.  İkinci konutların ülkemizin nasıl sardığını Kuşadası ve Alanya örneklerinden görüyoruz. Bu kadar çok ikinci konut yapımına da belediye öncülük etmemeli. Bu konuda grubumuzu serbest bırakmakla birlikte kendi adıma daha fazla inşaata mahal verilmemeli. Köy tüzel kişiliğine ait olan bu malın satılmaması gerek. Tahsili gecikmiş alacakların tahsil edilmesi, bakanlıklardan gelen kaynakların da verimli şekilde kullanılması, hiçbir şekilde kamu toprağının satılmamasından yanayım” diye konuştu.

'Bir yerleşim yerimizden 1 kuruş vergi gelmiyor'

Bunun üzerine gündem maddesiyle ilgili yeniden açıklama yapan Belediye Başkanı Mutlu Ulutaş, “Şimdi arkadaşlar şunu söylemek istiyorum; bakın biz burada bekleyen, işlevsiz duran alanları değerlendirme tarafındayız. Tamam, yapmayalım dursun. Şimdi bakın, burada özel mülkiyet sahipleri kendi mülklerini değerlendiriyorlar, bir katma değer sağlıyorlar, bir çark döndürüyorlar. Sizin mülkiyetiniz var; imarlı, hazır. Biz belediye olarak da kendi çarkımızı döndürmemiz lazım. Bunun mücadelesini vermemiz lazım” diye konuştu.

"Belediye olarak köylere her türlü hizmeti vererek yatırım yaptıklarını" söyleyen Ulutaş, “Bize bir köyümüzden, bir yerleşim yerimizden 1 kuruş vergi gelmiyor. Çöp parası, hiçbir şey gelmediği halde 3 milyon, 5 milyon, 10 milyon yatırım yapıyoruz. Kamusal kaynaklardan yapıyoruz. Bugün bakanlıktan aldığımız para da milletin parası. Dolayısıyla devlet bir cebinden alıp bir cebine koyuyor. Bunun bilinmesini isterim” dedi.

Küçük parseller satılacak, kalanı kat karşılığı olarak verilecek

Gelemiş köyündeki ‘arsa’ vasıflı taşınmazların satışı oy çokluğu ile onaylanırken Kaş Belediye Başkanı Mutlu Ulutaş, küçük parsellerin satılabileceğini, büyük parsellerin ise kat karşılığı olarak verileceğini belirtti.

(SOL)

Satışa çıkarılacak araziler toplam 43 bin m2 büyüklüğünde ve 4 parselden oluşuyor

                                          Satışa çıkarılacak arazilerin konumu



Öne Çıkan Yayın

T-24 "Köşebaşı + Gündem" -16 Mayıs 2025-

İmamoğlu için hukuki mütalaa veren Prof. Adem Sözüer’in kardeşi Kamu Hastaneleri Hizmetleri Başkanlığı görevinden alındı -Asuman Aranca- Tut...