AKP gıda enflasyonunu yok sayıyor: 'Fiyatlar düştü denince sorun çözülmüyor' (EMRE ALIM-soL/Özel)+Bakan Kirişçi'ye göre soğan ve et fiyatları geriliyor(soL)

 AKP gıda enflasyonunu yok sayıyor: 'Fiyatlar düştü denince sorun çözülmüyor' (EMRE ALIM-soL/Özel)

Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci, soğan ve et fiyatlarının gerilediğini savunurken, soL'a konuşan tarım ekonomistleri görmezden gelinen sorunların yapısallığına işaret etti.

Son ayların zam şampiyonları kuru soğan ve et, gıda fiyatlarında devam eden artışın sembolleri haline geldi. İktidar ve muhalefet arasında polemiğe dahi konu olan ürünlere ilişkin adım atması beklenen Tarım ve Orman Bakanlığı'ndan ise 'sorun yok' açıklaması geldi.

Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci, soğan fiyatlarının gerilediğini, gözlemledikleri artışın ise 'spekülatif' olduğunu savundu. Et fiyatlarında da düşüş yaşandığını iddia eden Kirişci, "İleri gidiş söz konusu değil" dedi ve fiyatlardaki artışın Ticaret Bakanlığını ilgilendirdiğini söyledi.


'Çözülmeyen sorun tekrar ortaya çıkar'

Antalya Hali'nden paylaşılan veriler ise bakanın açıklamaları ile çelişti. Kilosu 13 liradan satılan en ucuz kuru soğanın son iki ayda fiyatının düşmediği aksine düzenli olarak arttığı görüldü.

Yetkili kurum ve isimlerin yok saydığı gıda enflasyonunu soL'a değerlendiren Çukurova Üniversitesi Tarım Ekonomisi Bölümünde görevli Dr. Burhan Özalp, bitkisel üretimdeki sorununun bugünle sınırlı olmadığını vurguladı:

"AKP’nin genel hamlesi hiçbir hatayı kabul etmeme üzerine kurulu olduğu için her seferinde ‘sorun yok, hata yok’ deniliyor. O süreç bir şekilde geride bırakılmış gibi oluyor ama sorun çözülmediği için sonrasında tekrar ortaya çıkıyor.  Soğan sembolik bir ürün oldu. Birçok üründe benzer bir sorun var. Son 2-3 yılda tarımla ilgili krize varabilecek sorunlar 20 yılda izlenen politikanın çıktısı. Tarımda şu an yaşanan temel problem girdi piyasasının neredeyse tamamının özel sektör ve uluslararası şirketler tarafından kontrol edilmesi. Gübre, tohum, yem ithalata dayalı girdiler olduğu için son 2-3 yılda yaşanan kur krizi de bu maliyetleri patlattı. Çiftçinin üretim maliyeti çok hızlı artarken, ürünü satarken tüccarlar ve şirketler dışında alternatifi yok. Piyasayı regüle edecek bir devlet kurumu olmadığı için iyi bir fiyat elde edilememe problemiyle karşılaşılıyor. Tüketici daha yüksek fiyattan ürün tüketmek zorunda kalıyor, çiftçi de istediği fiyattan satamamış oluyor.

Çiftçi toprağını terk ediyor

Girdi maliyetlerindeki artışın yanı sıra azalan tarım alanlarının da üretimi sekteye uğrattığını belirten Özalp, talebi karşılayacak tarımsal verimliliğine ulaşılamadığının altını çizdi:

"Türkiye’nin tarım alanları 2000’li yıllarda ciddi şekilde daraldı. Tarım alanları azalırken üretim verimliliğini orada oluşan açığı kapatmayacak şekilde artıramadığınızda yine ihtiyacı karşılayamıyorsunuz. Bu da fiyatlara etki ediyor, gıda fiyatları yukarı doğru çıkıyor. Dünyada gıda fiyatları düşme eğilimine girmişken Türkiye’de artıyor. AKP’nin izlediği inşaat odaklı rant ekonomisi tarım alanlarına ciddi bir saldırıyı beraberinde getirdi. Bunu telafi etmek için teknolojiye yatırım yapılmadığı için tarımsal üretim artırılamadı. Artan nüfusun getirdiği talep karşılanamıyor. Çiftçi sonucu bilmediği bir kumar masasına oturur gibi her sene üretim yapıyor. Girdi fiyatlarının, satış fiyatlarının ne olacağını bilmiyor. Her sene para kazanacağı umuduyla imkanları el verdiği ölçüde üretime devam ediyor.  Gübre fabrikaları özelleştirildi, ilaca hiç destek verilmiyor, bütün önemli ürünlerin tohumu özel sektör tarafından üretiliyor."

'Sorunu kabul ederseniz çözümü de kamulaştırma olacaktır'

Et fiyatlarındaki önlemeyen yükselişi soL için yorumlayan Çukurova Üniversitesi Tarım Ekonomisi Bölümünde görevli Dr. Burak Öztornacı ise çözümün bilindiğini ancak harekete geçilmemesinin bir tercih olduğunu söyledi:

"Birincisi, 20 yıldır AKP eliyle hayata geçirilen neoliberal politikalar, özelleştirmelerle Türkiye’nin temel girdi tedarikçilerinin tasfiyesi; ikincisi ise buna dair hiçbir yapısal çözümün ortaya konmaması. Yapılan şey günlük politikalarla göz boyamaktan ibaret. Sayın bakanımızın yaptığı açıklamanın bilimsel olarak hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur.  Ülkenin sahip olduğu potansiyelin yıllar içinde tasfiye edildiğini bilmek, görmek için kitaplar okumaya gerek yok. Sorunun bu olduğunu kabul ederseniz çözümü de kamulaştırma olacaktır. Kamulaştırma ise AKP iktidarının fıtratında yok. Ellerinde iki seçenek var. Ya sorunu görmezden gelecekler ya da sebebini dış güçler gibi nedenlere bağlayacaklar. Bunların hiçbiri sorunu bilmezlikten değil, sorunu çözememezlikten kaynaklanıyor."

'Et fiyatlarının düşeceğini öngörmek delilik' 

Et ve Süt Kurumu aracılığıyla yapılan satışların yetersiz, ithalatın ise geçici bir çözüm olduğunu vurgulayan Öztornacı, et fiyatlarının önümüzdeki aylarda da daha da artacağına işaret etti: 

"Piyasaya ya da Et Süt Kurumu’na yönelik söylemiş olsa da herkes bu bahsedilen düşüşün seçim döneminde tüketicinin tepkisini azaltmak için olduğunu, kalıcı bir çözüm olmadığını tahmin ediyor.  Özelleştirme dalgaları nedeniyle hayvancılığa girdi sağlayan temel kurumlar satıldı. Türkiye iyi-kötü kendi hayvan yemini üreten bir ülkeydi, şimdi bunların hepsi özel şirketlerin elinde. Kimileri ise kapatıldı. Gıda gibi stratejik bir alanda girdi sağlayıcılarını özelleştirmenin sonucu daha pahalıya girdi almaktadır. Gerek bitkisel üretimde gerek hayvansal üretimdeki girdilerin temel tedarikçisi ithalat. Döviz kurlarının önümüzdeki dönemde daha da artacağını düşünürsek girdi fiyatlarının dolayısıyla et fiyatlarının düşeceğini öngörmek deliliktir. İthalat yaparak ya da zararına satışla fiyatları bir derece düşürmüş olsalar da bu kalıcı bir çözüm değil."

                                                                 /././

Bakan Kirişçi'ye göre soğan ve et fiyatları geriliyor(soL)

Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci, kırmızı et fiyatlarının gerilediğini, ileri gidişin söz konusu olmadığını söyledi. Kirişci, Türkiye'nin soğan arzında bir sorun olmadığını kaydetti.

Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci, NTV'nin sorularını yanıtladı. Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci, kırmızı et fiyatlarının gerilediğini, ileri gidişin söz konusu olmadığını söyledi. Kirişci, Türkiye'nin soğan arzında ise bir sorun olmadığını ileri sürdü.

‘Soğan fiyatlarının 11-12 liralara geldiğini duyabiliriz’

Soğan fiyatlarıyla ilgili soruyu yanıtlayan Kirişci şunları söyledi: 

"Türkiye'nin aslında soğan arzıyla ilgili sorunu yok. Şu anda Adana halini arayacak olsanız soğan fiyatlarının 11-12 liralara geldiğini duyabiliriz. Tarım ürünleri üzerinden spekülatif davranışlar karşılık buluyor. Patates için de aynı şekilde, üretim fazlamız var. Buradan ilerisi artık Ticaret Bakanlığımızı ilgilendirdiği için bakanlık olarak görev alanımızın dışına çıkmış oluyor."

‘Et fiyatlarında ileri gidiş söz konusu değil’

Kırmızı et fiyatlarındaki artışla ilgili değerlendirme yapan Bakan Kirişci şunları kaydetti: 

"Et fiyatları geriliyor, ileri gidiş söz konusu değil. Kasap reyonu olan marketlerde biz fiyat garantili ürün verdik. İstanbul'da başladık. Başarılı olduğunu gördüğümüzde Ankara'da da uyguluyoruz. Kıymayı 190 liradan satmaları karşılığında marketlere ürün veriyoruz. Et Süt Kurumu'nun durması gereken yer regülasyon."



UÇAK FABRİKALARIMIZ: “THK-13 UÇAN KANAT PROJESİ” - Sinan Meydan / Cumhuriyet

 "Bütün uçaklarımızın ve motorlarının ülkemizde yapılması ve savaş hava endüstrimizin de bu temele göre geliştirilmesi gerekir.” 

(Atatürk, 1 Kasım 1937)

Ne zaman İHA-SİHA konusu açılsa iktidar ve yandaşları, “CHP’nin Türkiye’de havacılık sanayinin gelişmesini engellediğini” iddia ediyorlar. Buna kanıt olarak da CHP’nin, Nuri Demirağ’ın havacılık çalışmalarını baltaladığını ileri sürüyorlar. Bu arada erken Cumhuriyet döneminde (1923-1950 arasında) devletin kurduğu uçak fabrikalarını ve üretilen uçakları ise görmezden geliyorlar. İşte bugünkü konumuz THK Uçak Fabrikaları ve 1948’de hayata geçirilen THK-13 Uçan Kanat Projesi

Türk Hava Kurumu

Atatürk, Türkiye’de yerli-milli havacılık sanayisinin kurulmasına büyük önem veriyordu. Bu amaçla, daha 1925’te Türk Tayyare Cemiyeti’ni (Türk Hava Kurumu) kurdurdu. THK’nin temel amaçlarından biri uçak fabrikaları kurmaktı.

TOMTAŞ Kayseri Uçak Fabrikası (1926-1950)

15 Ağustos 1925’te Türkiye Cumhuriyeti ile Alman Junkers Uçak Fabrikası AŞ arasında yapılan bir anlaşma ile TOMTAŞ (Tayyare ve Motor Türk AŞ) kuruldu. 3.5 milyon TL sermaye ile kurulan şirkete THK de 125 bin TL sermaye ile katıldı. Anlaşmaya göre TOMTAŞ, Kayseri’de üretim ve montaj için, Eskişehir’de de bakım ve onarım için birer fabrika kuracaktı.

TOMTAŞ Kayseri Uçak Fabrikası, 6 Ekim 1926’da devlet töreniyle açıldı. Fabrika 50 Türk, 120 Alman personelle çalışmaya başladı. Fabrika açıldıktan sonra Türk-Alman ortaklığında bazı sorunlar baş gösterdi. Anlaşmazlıklar nedeniyle Alman Junkers, hisselerini 520 bin TL bedelle THK’ye devredip ortaklıktan çekildi. 28 Haziran 1928’de TOMTAŞ’ın faaliyetleri sona erdi.

Kayseri Uçak Fabrikası, 1930’da MSB’ye devredildi. 1931’de yeniden açılan fabrikada Amerikan Curtiss Hawk, Curtiss Fledgling, Alman Gotha, Polonya P.Z.L, İngiliz Miles Magister uçaklarının üretimi ve montajı yapıldı. Kayseri Uçak Fabrikası’nda 1926-1942 arasında 212 uçak, 27 planör üretildi. Ayrıca 1937-1947 arasında 24 tip uçak fasbatı ve 14 tip motor revizyonu yapıldı. (Osman Yalçın, Türk Hava Harp Sanayi Tarihi, İstanbul, 2013, s.129-132; İsmail Yavuz, Mustafa Kemal’in Uçakları, İstanbul, 2013, s. 38)

Kayseri Uçak Fabrikası, -Marshall Yardımı sürecinde- 1950’den itibaren “Hava İkmal Merkezi”ne dönüştürüldü. Burada Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na ait çeşitli onarım ve revizyonlar yapıldı. (Yavuz, s. 38)

THK Etimesgut Uçak Fabrikası (1942-1952)

Atatürk, 1 Kasım 1937’deki Meclis konuşmasında “Bütün uçaklarımızın ve motorlarının ülkemizde yapılması ve savaş hava endüstrimizin de bu temele göre geliştirilmesi gerekir” diyerek Türkiye’nin yerli uçak ve uçak motoru fabrikaları kurması gerektiğini belirtti.

THK, uçak üretimine Akköprü’de bulunan küçük binasında başladı. 1941’de Ankara’da THK Etimesgut Uçak Fabrikası kuruldu. 1945’te yine Ankara’da Gazi Uçak Motoru Fabrikası kuruldu. 1950’de Ankara Rüzgâr Tüneli tamamlandı. 1941’de açılan THK Etimesgut Uçak Fabrikası, yaklaşık 14 bin m2 yüzölçümüne sahipti. 1947’de yaklaşık 16 bin m2’ye yayılan fabrika 8 milyon TL’ye mal oldu. Fabrika, 1942’de 113 mühendis ve 211 teknisyen ile çalışmaya başladı. 1945’te fabrikanın çalışan sayısı 945 kişiye yükseldi. 1947’de çalışan sayısı 540 kişiye indi. Fabrikada 27 yabancı çalışan vardı. II. Dünya Savaşı sonrası yabancılar ülkelerine dönünce 1948’den itibaren fabrikada yabancı kalmadı. Fabrikadaki çalışan sayısı 1949’da 397 kişiye geriledi. Fabrikadaki genç Türk uçak mühendisleri özgün modeller tasarlayıp ürettiler.

                              THK Etimesgut Uçak Fabrikası 1942’de üretime başladı.

THK Etimesgut Uçak Fabrikası’nda “Dizayn Ofisi” olarak adlandırılan ArGe bölümünde 1945’te 6 yüksek mühendis, 4 mühendis ve 2 teknik ressam görev yapıyordu. Fabrikada 1942-1950 yılları arasında THK1, THK-3, THK-6, THK-7, THK-8, THK-9, THK-13 planör modelleri; THK-2, THK-4, THK-5, THK-10, THK-11, THK-12, THK-14, THK-15 uçak modelleri tasarlanıp üretildi. THK-16 jet uçağı projesi ise tasarım olarak kaldı, hayata geçirilemedi. Bu fabrikada 1942-1952 arasında 126 adet uçak üretildi.

THK-13 Uçan Kanat Projesi

THK Etimesgut Uçak Fabrikası’nın başarılı Türk mühendisleri 1947’de THK-13 Uçan Kanat Planörü’nü geliştirdiler. O sırada THK Başkanı Seyfi Düzgören’in desteğiyle Yüksek Mühendis Yavuz Kansu tarafından projelendirilen THK-13, 1948 yılında THK Etimesgut Uçak Fabrikası’nda üretildi.

THK Etimesgut Uçak Fabrikası’nda THK-13 Uçan Kanat Planörü’nün üretim aşaması.Mustafa Kılıç, Uçan Kanat THK-13, THK Basımevi, Ankara, 2008, s. 50-52)

Yavuz Kansu, THK-13’ü tasarlarken Amerikalıların Northrop ve Alman  Horten kardeşlerin uçan kanat projelerinden de yararlandı.

Hafif olması için ahşaptan üretilen THK-13, 20 m kanat boyunda, 2 m yüksekliğinde, 40 m2 sathında, 5 m kanat uzunluğunda ve toplam 490 kg ağırlığındaydı. Tek pilotlu kokpitin üstü açıktı.

THK-13 yapıldığında henüz Ankara Rüzgâr Tüneli bitirilmemişti. Bu nedenle planörün rüzgâr testleri, bir THK-15 uçağının üzerine özel bir platform takılıp planörün 1/10 modeli bu platforma yerleştirilerek yapıldı.

THK-13 ilk uçuşunu 26 Ağustos 1948’de Çankaya’da uçağın arkasına bağlanarak yaptı. Havada planör uçaktan ayrıldı. Mecburi iniş yapan Pilot Kadri Kavukçu hafif yaralandı. Basında uçak fabrikası hakkında olumsuz haberler çıktı. THK ise planörün tamir edilerek 20 gün içinde uçuşa hazır hale getirileceğini duyurdu.

THK-13’ün 29 Eylül 1948’de yapılan ikinci uçuş denemesinde ise planör düşerek parçalandı. Pilot Cemal Uygun yaralandı. Cemal Uygun, sağ kanat ucunda bir mengenenin unutulduğu, planörün bu nedenle düştüğünü belirtirken; Yavuz Kansu, kazanın pilotaj hatasından kaynaklandığını belirtecekti.

İkinci bir THK-13 yapımıyla projeye devam edilmek istendi. İkinci THK13, 1949’da tamamlandı. Fakat uçuş testleri yapılmadan projeden vazgeçildi.

THK Uçak Fabrikası’nın kapatılma sürecinde THK-13 Uçan Kanat’ın “başarısız” uçuş denemeleri uçak fabrikalarına karşı bir kampanyaya dönüştürüldü. Oysa projeyi geliştirenlerin amacı bu özgün ve iddialı proje sayesinde bir kamuoyu oluşturup uçak fabrikasını canlandırmaktı. Projenin eksikleri tamamlanabilirdi. Nitekim aynı yıl ABD’de B-35 ve B-49 uçan kanat projeleri de başarısız olmuş; pilotlar Daniel Forbes ve Glen Edwards hayatlarını kaybetmişti. Fakat Amerika yeni projeler geliştirmekten vazgeçmedi.

Paris Havacılık Sergisine katılıp ilgiyle karşılanan THK-13 Uçan Kanat Projesi, prototip planör aşamasında kaldı. Aslında amaç bu planörden sonra bu tip bir ileri teknoloji uçak yapmaktı.

(Ayrıntılı bilgi için bkz. Mustafa Kılıç, Uçan Kanat THK-13, Ankara, 2008; “Yerli Uçan Kanat THK-13”, https:// tolgaozbek.com/hobi/kitap/yerliucan-kanat-thk-13/ son erişim 1 Mayıs 2023)

THK uçak fabrikalarının kapatılması

II. Dünya Savaşı sonrası ABD, savaştan kalan uçaklarının bir kısmını “hibe” olarak Türkiye’ye verince THK Etimesgut Uçak Fabrikası’nın üretim kapasitesi düştü. THK, sorunlarını, 1948’de 16 sayfalık bir raporla dönemin başbakanına bildirdi. Ancak sorunlar çözülemedi.

                                                 Uçan Kanat THK-13

1950’de DP iktidara geldiğinde fabrika hâlâ açıktı. Öyle ki, 1951’de çıkarılan bir Bakanlar Kurulu kararıyla bu fabrikada üretilen uçakların ihracına izin verildi. (BCA, 30-18-1-2/126-63- 8, 16 Ağustos 1951) Bu fabrikada üretilen THK-5A (ambulans uçağı) 1951’de Danimarka’ya ihraç edildi. Fabrika 1952’de MKEK’ye devredildi. İddiaya göre Danimarka, 1953’te fabrikaya 26 uçak siparişi daha verdi. O günlerin tanıklarından Şükrü Er’in anlattığına göre “Uçak harp silahıdır, satılmaz, ihraç edilmez” denildi. (Yalçın, s. 149) Amerikan uçaklarının alınması nedeniyle üretimi iyice azalan fabrika birkaç yıl içinde kapatıldı. İsmail Yavuz, Şükrü Er’in defalarca kendisine “Danimarkalılar 1953 yılında tekrar sipariş vermek için gelmişlerdi, fakat bu sırada THK Uçak Fabrikası kapatılmıştı” dediğini aktartıyor. (Yavuz, s.157) THK Gazi Uçak Motoru Fabrikası da 1954’te traktör fabrikasına dönüştürüldü. (Yavuz, s. 130; Yalçın, s. 166)

                                                          ***

Sonuç olarak, Türk havacılık sanayisi Nuri Demirağ’la sınırlı değildi. Erken Cumhuriyet döneminde THK de uçak fabrikaları kurmuş, bu fabrikalarda Türk mühendislerce tasarlanan planör ve uçak modelleri üretilmişti. O modeller arasında THK-13 Uçan Kanat Planörü gibi çok iddialı bir proje de vardı. THK Etimesgut Uçak Fabrikası’nda yapılan uçaklardan biri (THK-5A) 1951’de Danimarka’ya satıldı. “THK Uçak ve Uçak Motoru Fabrikaları”, II. Dünya Savaşı sonrası siyasal ve ekonomik ortamda güç kaybetti, 1950’lerde ise kapatıldı. Erken Cumhuriyet döneminin önemli müteşebbisi Nuri Demirağ’ın 1930’ların sonunda hükümetle yaşadığı sorunların temelinde ise CHP hükümetinin havacılık sanayisine karşı olması değil devletçi sanayileşmeye ağırlık verilmesi vardı. 

Sinan Meydan / Cumhuriyet

Yılda 30 bin ton kiraz üretilen bölgeye mermer ocağı! - Yusuf Yavuz / soL

 Dünyada kirazın en geç hasat edildiği 1900 rakımlı yaylaya mermer ocağı izni verilmesi üreticileri ve yöre halkını isyan ettirdi.

Torosların yüksek rakımlı yaylalarında kiraz üretimi yapılan Konya’nın Hadim ilçesinde mermer ocağı izni verilmesi üreticilerin tepkisini çekiyor. Ağustos 2022’de ÇED Gerekli Değildir Kararı verilen projeye karlı dava açan yöredeki üreticiler mermer ocağının iptal edilmesini talep ediyor. Davaya bakan Konya 2. İdare Mahkemesi’nin kış koşulları yüzünden bahar aylarına ertelediği bilirkişi incelemesi yapıldı. Jandarmanın yoğun güvenlik önlemi aldığı 1900 rakımlı bölgedeki bilirkişi incelemesi sırasında yöre halkı bayrak açıp dövizler taşıyarak mermer ocağına karşı tepkilerini yansıttı.

Kiraz üretimi bölgenin geçim kaynağı

Konya’nın Hadim ilçesindeki yüksek rakımlı bahçelerde yılda 30 ton civarında kiraz üretimi yapılıyor. Kuzey yarımkürede kirazın en son hasat edildiği bölge olarak bilinen Hadim’deki bahçelerin bir kısmı 1900 metreyi bulan yükseklikte Ağustos ayına kadar dalında kiraz görmek mümkün. Türkiye kiraz üretiminde dünyanın önde gelen ülkelerinden biri. Coğrafi ve iklimsel özellikleri nedeniyle de raf ömrü kısa olan kirazda geniş bir hasat dönemi yaşanması önemli bir avantaj sağlıyor. İzmir Kemalpaşa’da kiraz hasadı Mayıs ayı başında başlarken, Hadim’deki ağaçlar henüz yeni çiçeklenmiş oluyor. Temmuz ayında başlayan kiraz hasadı Ağustos ayı ortalarına kadar sürüyor. 

Kilosu ortalama 5 avroya satılıyor

Hadim Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Orhan, hasat döneminde civar ilçelerden binlerce işçi geldiği için kiraz üretiminin bölgede önemli bir istihdam yarattığını söylüyor. Geçtiğimiz yıl ihracata giden Hadim kirazının kilosu ortalama 5 Avro’ya satılmış. Bu yıl da ürün beklentisi yüksek, üreticiler verimden umutlu. Ancak yüksek rakımlı bahçelerdeki ağaçların yeni çiçeklenmeye başladığı Hadim’de özel bir madencilik şirketi tarafından açılmak istenen mermer ocağı üreticilerin de kiraz bahçelerinin de kabusu oldu. 

Valilik 'ÇED Gerekli Değildir' kararı verdi

Hadim’de eski adı Gerez olan Yalınçevre köyü yakınındaki dağlık bölgede 470 bin metrekarelik araziyi kapsayan alanda NGri Maden adlı özel bir madencilik mermer ocağı ruhsatı verildi. Konya Valiliği ise Ağustos 2022’de ilk etapta 200 bin metrekarelik alanda işletmeye başlamak isteyen şirketin hazırladığı projeye ÇED Gerekli Değildir kararı vermişti. 

Üreticiler dava açtı, keşif bahara kaldı

Bu gelişmemin ardından Hadimli üreticiler ve üretici örgütleri ÇED kararının iptali için dava açtı. Ancak kış koşulları nedeniyle mermer ocağı izni verilen araziye ulaşımın ve inceleme yapmanın zorluğu yüzünden geçtiğimiz sonbaharda açılan davayla ilgili bilirkişi incelemesi bahar aylarına ertelenmişti. 

Bilirkişi heyeti 1900 rakımlı bölgede inceleme yapıldı

Konya 2. İdare Mahkemesi’nde görülen davayla ilgili atanan bilirkişi heyeti mermer ocağı açılması planlanan bölgede inceleme yaptı. Jandarmanın yoğun güvenlik önlemi aldığı keşif sırasında Hadimli kiraz ve bal üreticileri ile yörede yaşayan vatandaşlar Türk bayrağı ve dövizler taşıyarak mermer ocağına karşı tepkisini yansıttı. 

Bilirkişi heyetine yerel rehber eşlik etti

Boz ayı, vaşak ve kurt gibi nesli tehlike altındaki yaban hayvanlarının yanı sıra çok sayıda kuş türüne de ev sahipliği yapan bölgedeki inceleme sırasında yerel dağcı ve doğa tutkunu Hasan Hüseyin Kahraman Mahkemenin atadığı bilirkişi heyetine rehberlik etti. 

Yılda 135 bin ton atık çıkacak

Yılda 150.000 ton üretim yapılması, 135 bin ton da moloz ve pasa çıkması beklenen mermer ocağı projesinin faaliyete başlaması durumunda kiraz üretimi başta olmak üzere arıcılık ve hayvancılığın zarar göreceğini belirten yöre halkı bu girişimin durdurulmasını talep ediyor. 

Muhtardan mermer ocağı tepkisi

Mermer ocağının etkileyeceği yerleşimlerden biri olan Yalınçevre (Gerez) Mahallesi Muhtarı Süleyman Yaşar, “Buraya mermer ocağı açıldığı zaman bizim sularımız yok olacak. Ruhsat verilen alanın dibinde hayvanlarımız ve kurtlar kuşlar için yaptığımız çeşmeler kuruyup yok olacak. Keçi ve koyunlarımız hep burada otluyor, buralar yok olacak. Kiraz ağaçları zarar görecek. Kiraz üretimi ve çiftçilik öldüğü zaman Gerez’de de hiçbir şey kalmıyor. Gerez mahallesinin buradan çekip gitmesi lazım. Mermer ocağı açılırsa ormanımız yok olacak. Ardıç ağaçları kolay kolay yetişmiyor, çam ağaçları da aynı. Burada, Şaban Dağında yaşayan vaşak gibi yaban hayvanlarının yaşam alanları yok olacak. Kekliklerimiz bu dağda yaşıyor, onlar da yok olacak. Biz buraya mermer ocağı açılmasını istemiyoruz.” dedi. 

'Buraları vermek istemiyoruz'

Yüksek rakımlı dağlık bölgede yapılan bilirkişi keşfini takip eden bölgede yaşayan vatandaşlardan 80 yaşındaki Safiye Uysal ise bölgenin doğasının tahrip edilmemesi gerektiğini belirterek, “Biz buraları vermek istemiyoruz. Buralar bize atalarımızdan kaldı. Biz de aynı şekilde torunlarımıza bırakmak istiyoruz. Zaten birer avuç küçük bahçelerimiz var, buraları vermek istemiyoruz. Mermer ocaklarının tozu hem bitkilere hem de insanlara zarar veriyor” diye konuştu. 

Mermer tozu halk sağlığı sorunu

Göğüs hastalıkları uzmanı Dr. Yıldız Tekin Uysal da bilirkişi incelemesinin yapıldığı, mermer ocağı açılması planlanan bölgede konuyla ilgili sorularımızı yanıtladı. Mermer ocaklarından çıkan tozların 4 kilometre uzaklığa kadar taşındığına dikkat çeken Uysal, “Vücutta biriken bu tozlar asla gitmiyor, iğne ucu gibi akciğere ve akciğer zarına saplanıyor. Zatürre, verem gibi hastalıklar iyileşiyor ama bu tozlardan kaynaklı hastalıkların geri dönüşü mümkün olmuyor. Mermer ocaklarından çıkan ve etrafa yayılan tozlar halk sağlığı açısından önemli nir sorun oluşturuyor. Aynı zamanda bu ocaklarda çalışan işçiler açısından da riskli” dedi. 

'Bütün canlılara zarar verecek'

Bölgede arıcılık ve kiraz üretimi yapan Yaşar Akdağ da mermer ocağının yaratacağı risklere işaret ederek, “Bu dağlarda kekik, şalba, geven ve kenger gibi bitkiler arıcılık için önemli. Burada arılarımız doğal bitkilerden nektar alarak bal yapıyor. Arıcılar eğer organik bal üretimi yapıyorsa burada yılda yaklaşık 15-20 kg civarında bal üretir. Balın kilogram fiyatı 250 ila 400 arasında değişiyor. Burada mermer ocağı açılırsa Arıcılar olumsuz yönde etkilenecek. Mermer ocağının tozları doğada yaşayan bütün canlılara zarar verecek” ifadelerini kullandı. 

'Kazanan bir kişi, kaybeden binlerce kişi olacak'

Hadim’de yılda yaklaşık 25 ila 30 bin ton civarında kiraz üretimi yapıldığına da değinen Aktaş, “Burada kaybeden binlerce kişi kazanansa yalnızca bir kişi olacak. Bizim asıl zorumuza giden bu. Özellikle AKP Hükümeti’nin 2000’li yıllardan bu yana izlediği yanlış politikalardan bir tanesi bu: Bir kişinin çıkarı ve menfaati mi önemli, doğa mı, gelecek nesillerin menfaati mi önemli? Buraları alan-talan ettiğinizde geleceğe bir şey bırakılmıyor. Burada halkın ağaçsız bile olsa orman arazisine en küçük bir müdahalesinde tutanak tutulup ceza kesilirken, mermer şirketinin ekili dikili olan yüzlerce dönüm alana el koymasına göz yumuluyor” görüşünü dile getirdi. 

Kireçtaşları bölgenin su deposu

Mermer ocağı açılması planlanan arazide incelemelerde bulunan Jeoloji Yük. Müh. Dr. Eşref Atabey ise alanındaki kireçtaşı kayaların bol kırıklı ve çatlaklı; ileri derecede karstik yapılı olduğuna değinerek şu değerlendirmeyi yaptı:

“Karstlaşma ile dolin ve polyeler, çöküntü çukurlukları oluşmuştur. Kireçtaşları erime yüzeyli ve gözeneklidir. Kireçtaşları mikro ve makro çatlaklı ve gözenekli, içinde karstik boşluklar barındıran, kar sularını depolayan tıpkı bir binanın çatısındaki su deposu gibi, birer su deposudurlar. Mermer ocağı ile bu sistem ortadan kalkacaktır. Şaban Dağı’nda eriyen karlar ile yağmur suları bu kırık ve çatlaklardan yerin derinliklerine doğru süzülür ve depolanır. Gözenekleri ile kırık ve çatlakları içinde, yağmur sularının zemin içerisine süzülmesiyle oluşan meteorik sular, daha önceden hapsolmuş formasyon suları vardır. Sedimantasyon sırasında hapsolmuş olan formasyon suları hidrolojik döngünün bir parçasıdır. Ayrıca çok eski jeolojik zamanda oluşan fosil sular bulunur. 

Mermer ocakları aşırı su tüketiyor

Mermer ocağı yarmaları kaya çatlak sistemlerini kestiklerinden, yer altı suyuna sızan suyun açığa çıkmasına, akış yönünün değişmesine, buharlaşmasına ve kaybına neden olur. Mermer ocağı ile karstik yapının ve kırıkların yok olmasına ve bunların doğal dengesinin bozulmasına neden olacaktır. Hadim’in su ihtiyacını karşılayan yer altı suyu azalacak ya da kuruyacaktır. Çevresindeki kiraz bahçeleri ve tarım alanlarının su ihtiyacı doğacaktır. Ayrıca pasalardan (atıklardan) karstik su yollarıyla yer altı ve dere suyuna karışan sedimanlar suların sıcaklığını, pH, elektrik iletkenliği ve biyolojik oksijen ihtiyacı derişimini değiştirerek canlılar için zararı olacaktır. Mermer üretim sanayi, enerji ve su yoğun bir sanayidir. Özellikle blok mermerlerin kesimi esnasında aşırı derecede su kullanılmaktadır. Bir metreküp ham blok mermerde 630 litre sanal su kullanılmakta ve bu tamamen mavi su yani yer altı tatlı su, pazarlanan ürünün son aşamasında bir metrekare katrak cilalı ebatlı üründe kullanılan sanal su miktarı 6.650 litre olup, bunun 1.330 litresini mavi su yani yer altı suyu, 5.320 litresini gri su oluşturur.”

Yusuf Yavuz / soL

FATİH TERİM FONU DOLANDIRICILIĞI - DOSYA (Yeniçağ)

                                  

                                                                              

                                 (02/05/2023)

(https://www.yenicaggazetesi.com.tr/dolandirilan-emre-belozoglu-ve-arda-turan-erdogandan-yardim-istedi-661169h.htm)

                            (02/05/2023)

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/fatih-terim-fonu-dolandiriciliginda-flas-gelisme-cumhurbaskani-erdogani-da-aramislar-660952h.htm

                           (02/05/2023)

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/galatasarayi-sampiyonluktan-edecek-detayi-serafettin-tilki-acikladi-iste-fatih-660866h.htm

                           (01/05/2023)

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/terim-ile-secil-erzanin-bozcaada-bulusmasi-ortaya-cikti-660490h.htm

                           (28/04/2023)

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/fatih-terim-arda-turan-fernando-muslera-selcuk-inan-ve-emre-belozoglunun-659621h.htm

                              (28/04/2023)

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/fatih-terim-fonuyla-80-milyon-dolandiran-banka-mudiresi-secil-erzandan-sok-ifadeler-659483h.htm

                                 (28/04/2023)

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/fatih-terim-fonunda-dolandirilan-selcuk-inandan-olay-aciklamalar-659378h.htm

                                27/04/2023


https://www.diken.com.tr/skandal-dolandiricilik-fatih-terim-adliyedeydi/

                                                   

Türkiye Arjantin gibi olur mu? - Hayri Kozanoğlu / BİRGÜN

 

Arjantin-Türkiye karşılaştırılması yapılmasının başlıca nedeni, “paralel kur olgusunun” bizde de görülmeye başlaması... Henüz Arjantin kadar vahim bir durum yok. Ancak seçime kadar kuru tutma çabası riskleri artırıyor.

Merkez Bankası’nın Kapalıçarşı’dan demir sandıklarla döviz aldığı iddiası İletişim Başkanlığı tarafından yalanlanmıştı. (Fotoğraf: Ekonomi Gazetesi)

Son haftalarda bu soru sıklıkla sorulmaya başlandı. Arjantin; dış borç krizi, IMF kapısına sık sık düşüş, ekonomi bakanlarının değiştirilme frekansı denilince ilk akla gelen ülkedir. Türkiye ise; Arjantin ölçüsünde olmasa dahi ekonomik krizler, enflasyon, devalüasyon söz konusu olduğunda dünyanın sabıkalı ekonomileri arasında sıraya girer. Ancak bugünlerde Arjantin-Türkiye karşılaştırılması yapılmasının başlıca nedeni, Arjantin’in kronik sorunu “paralel kur olgusunun” bizde de görülmeye başlaması....

ENFLASYON PARALEL KURU DAVET EDER

2022 başında Dünya Bankası’nın blogunda “Paralel Döviz Piyasalarının Tuzakları” başlıklı bir makale yayımlanıyor. Burada enflasyonu en yüksek ülkeler Venezüella, Sudan, Lübnan almak üzere sıralanıyor. İlk 12 ülke arasında paralel döviz kuru piyasası bulunmayan tek ekonomi ise Türkiye. O sırada 2021 sonu yıllık enflasyonu henüz yüzde 36 düzeyinde. Buradan ampirik olarak, enflasyonu kontrolden çıkmış bir ülkede paralel döviz piyasasının ortaya çıkma olasılığının çok artacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü enflasyonunuz aşırı yüksekse, sabit kur-dalgalı kur, hangi kur politikasını uygularsanız uygulayın kur üzerindeki basınç aşırı düzeye çıkar. Kuru yönetebilmek için rezervlerinizi harcamak zorunda kalırsınız; belirsizlik ihracatçıları işleri ağırdan almaya, ithalatçıları ise alımları hızlandırmaya davet eder, cari denge bozulur; tasarruf sahiplerini dövizlerine el konulacağı korkusu sarar. Tüm bunlar paralel piyasada işlem hacminin artmasının nesnel koşullarını oluşturur.

Bizde ise sürece asıl ivme kazandıran bizzat ekonomi yönetimi oldu. 14 Mayıs seçimi öncesi kuru 20 TL’nin altında tutma saplantısı, bankaları döviz alım-satım makasını açmaya zorladı. Bunun sonunda döviz talebi Tahtakale tabir edilen nakit piyasasına kaydı. Şimdilik bankalar arası piyasadaki 19.45 TL civarındaki döviz kuruyla paralel piyasa farkı yüzde 5’i aşmadı. Bu Arjantin’deki yüzde 100’lük makasın yanına bile yaklaşamıyor. Yine de seçime kadar son düzlükte karşımıza nasıl bir tablo çıkar tam bilemiyoruz. İsterseniz önce Arjantin’in paralel kur politikasından yola çıkarak ekonomisine bir göz atalım. Sonra da Türkiye ile kıyaslayalım.

Türkiye 2018’de Rahip Brunson ile hatırlanan döviz krizini yaşadığı sırada Arjantin de sağcı başkan Mauricio Macri döneminde pesonun dolara karşı yarı yarıya değer yitirmesiyle sarsılıyordu. IMF piyasa dostu ekonomi yönetimine arka çıkarak, 57 milyar dolarlık bir borç veriyordu. Macri döneminde yoksulluğun alıp başını gitmesi, şehirli orta sınıfların da Peronistlere desteğinin artması sonucu 2019’da Merkez Sol Fernandez seçildi. Bu arada ülkenin dış borçları GSYH’nin yüzde 35’inden yüzde 69’una fırlamıştı IMF fonları bu dönemde büyük bir sermaye çıkışı için cephane sağladı. IMF her zamanki misyonunu yerine getirdi, finans kapitalin burnu kanamadan tahliyesini fonlamış oldu.

Yeni yönetim ekonominin başına Nobel ödüllü iktisatçı Joseph Stiglitz ekolünden, onun Columbia Üniversitesi’nden çalışma arkadaşı genç bir ismi, Martin Guzman’ı getirdi. Bu dönemde döviz alım satımı vergilendirildi. 2.5 milyon dolardan fazla serveti bulunan 12 bin kişiye yüzde 1 ila 3 arasında servet vergisi kondu. Bu oran yurt dışına para kaçırıp, söz gelimi Uruguay’dan mal mülk alanlara yüzde 50 fazlasıyla uygulandı. Araba alım-satımları yine vergiye bağlandı.

Gelir dağılımını düzeltme amaçlı politika demeti ise, elektrik-su-doğal gaz fiyatlarının 6 ay dondurulmasını, emeklilere ikramiye ödenmesini, 2 milyon kişiye gıda kartı dağıtılmasını, çocuk yardımlarını içeriyordu. Bu arada IMF ile 44 milyar dolarlık bir anlaşma imzalandı. Kemer sıkma önlemlerini içeren anlaşma uyarınca, bütçe açığını sınırlama, harcamaları kısma çabaları partiden, özellikle önceki başkan, bugünün başkan yardımcısı Cristina Kirchner’den tepki görünce Temmuz 2022’de Guzman istifa etmek zorunda kaldı. IMF’yle uzlaşma arayışı ile kitlelerin acil taleplerini bağdaştırmaya çalışan sol Keynesyen anlayış bir kez daha hüsranla sonuçlandı. Aslında son Arjantin deneyimi, Kılıçdaroğlu ve ekibi açısından yakından izlenmesi gereken bir örnek oluşturuyor.

Bugün Arjantin’de enflasyon tekrar yüzde 100’ün üzerine fırlamış durumda. Kuraklık ülkenin önemli bir döviz kaynağı soya, mısır ve buğday ihracatını çok olumsuz etkiledi. Uluslararası piyasalardan yeni borçlanma olanağı da bulunmuyor. Kullanılabilir döviz rezervleri de 1.3 milyar dolara kadar iniverdi. İnsanlar ellerindeki nakitleri bir an önce harcama gayretinde. Buna İspanyolca “quema la plata” (parayı yakmak) deniyor. Böylelikle lokantalar, kafeler tıklım tıklım dolu…

Şu an da resmi kurla 1 dolar 222 peso ediyor. Ancak kimse bu oranlarla işlem yapmak istemiyor. Turistlere ayrı bir kur uygulanıyor. Ancak işlem komisyonları, alım-satım farkları nedeniyle, yine de kredi kartıyla işlem yapmak önerilmiyor. Cebinde nakit ile gelenler, “mağara” (cueva)  denilen döviz büfelerinde iki misline para bozdurabiliyor. Yanında tomar tomar para taşımak istemeyen Western Union’a döviz transferi yaparsa, karşılığını karaborsa kurundan nakit peso olarak tahsil edebiliyor. Bazen bu büroların önünde saatlerce kuyruk beklemek gerekiyor. Soya ihracatçılarına ayrı bir kur uygulanıyor. Sade yurttaşlar da para ikamesi, yani paralarını karaborsada dövize çevirmekten başka çare bulamıyor. Kısaca tam bir keşmekeş söz konusu.

Halk gerek merkez sağdan, gerekse merkez soldan yaka silktiği için, aşırı sağcı, Trump hayranı Javier Milei’in önü açılıyor. Bu şahıs enflasyonu gemlemek için Arjantin ulusal parası pesonun ABD dolarıyla değiştirilmesini öneriyor.

TAHTAKALE’YE MÜDAHALE KUŞKUSU

Bizde ise döviz işlemlerinde henüz Arjantin kadar vahim bir durum yok. Ancak seçime kadar dövizin resmi kurunu yatay tutma çabasının giderek riskleri artırdığı görülüyor. Swap hariç net rezervler  -49.5 milyar dolara kadar geriledi. Net rezervler ise sadece 8.3 milyar dolar. 20 Nisan haftasında TCMB brüt rezervleri 5.4 milyar dolar düşerken, bunun 2.9 milyar dolarını altın rezervlerindeki eksilme oluşturdu. Buna karşın bankalardaki kıymetli maden depo hesaplarında artış bir yana, 324 milyon dolar azalma gözlendi. Bu bulgular TCMB’nin Tahtakale’ye altın sattığı, fiziksel altın talebini ithalat yerine rezervlerden karşılamaya çalıştığı izlenimi veriyor. Bir bakıma kamu göz göre göre döviz ve altın ticaretini paralel piyasaya kaydırıyor. Zaten ihracatçılara dövizlerinin yüzde 40’ını TCMB’ye devretmeleri halinde yüzde 2 prim, ayrıca TL’leri ile KKM hesabı açtırmaları halinde bir yüzde 2 daha toplam yüzde 4 ekstra teşvik söz konusu. Bu da bir çeşit paralel piyasa anlamına geliyor.

Seçimden önce son 9 işgününe girerken KKM hesaplarında 1.980 milyar TL, 19.45 TL dolar kuru üzerinden 101.8 milyar dolar var. Bankalarda döviz mevduatı olarak ise 223.8 milyar dolar bulunuyor. Liralaşma derken 14 Mayıs’a kişilerin ve şirketlerin 325.6 milyar dolar döviz pozisyonuyla ile giriliyor. Bu da yeni ekonomi yönetiminin manevra alanını daraltacak çok önemli bir yük olarak, AKP’nin bırakacağı enkazın ciddi riskler içeren bir parçası.

Hayri Kozanoğlu / BİRGÜN


İmamoğlu, engellenen projelerini 18 maddede anlattı: Köstek olanlar gidiyor, az kaldı - BİRGÜN

 

İktidar tarafından engellenen projelerini madde madde anlatan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, 14 Mayıs seçimlerine işaret etti: "Köstek olan gidiyor, destekleyenler geliyor. Az kaldı."

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, iktidar tarafından engellenen projelerini madde madde anlattı.

Projelere yönelik engellemeleri anlattığı Twitter paylaşımında Ekrem İmamoğlu, 14 Mayıs seçimlerine göndermede bulundu.

İmamoğlu, "Köstek olan gidiyor, destekleyenler geliyor. Az kaldı" dedi.

Ekrem İmamoğlu'nun açıklamalar şöyle:

"1- Hiçbir kamu bankası İBB’ye kredi vermedi, icraatları öz kaynaklarımızla ve dış kredilerle yaptık. Yerel yönetimleri güçlendirecek, daha çok metro, kreş, yurt yapılmasını sağlayacağız. AZKALDI

2- İncirli Sefaköy Beylikdüzü Metrosu, finansmanı ve yatırımcısı hazır olmasına rağmen, hükûmet tarafından yıllardır onaylanmadı. Bu metroyu hızlıca yapacağız. Projeleri hazır diğer metroları da acilen hayata geçireceğiz. AZ KALDI

3- Finans Merkezi'ne ulaşımı sağlayacak ve trafik yoğunluğunu azaltacak Göztepe Ataşehir Metrosu’nun kredi onayı 1 yıl bekletildi. Ulaşım projeleri hızlanacak, engellenen bütün projeler hayata geçecek. AZ KALDI

4- Biz göreve gelince İstanbul’un ulaşım kararlarının alındığı UKOME’nin yapısını değiştirdiler ve yeni taksiler gibi birçok konuda engel çıkardılar. Hızlıca yeni taksiler ve ulaşım çözümleri hayata geçecek. AZ KALDI

5- Melen Barajı yıllardır bitirilemedi, gövdesinde çatlak oluştu, onarılamadı. İstanbul’un yazın su ihtiyacını sağlayacak baraj kaderine terk edildi, İBB hiçbir sürece dahil edilmedi. Melen Barajı'nı hızla tamamlayacağız. AZ KALDI

6- İSKİ’nin arıtma tesisi ve altyapı için ihtiyaç duyduğu krediler mecliste engellendi. Millet İttifakı iktidarında temel altyapı ve çevre projelerindeki engelleri aşacağız. Yeni tesisler için yatırım yapacağız. AZ KALDI

7- Taksim, Kadıköy ve Beşiktaş gibi meydanların şehre yakışır şekilde tasarlanması ilgili kurullarca engellendi, süreçler uzatıldı. Şehirlere, nefes aldıran sembol meydanlar kazandıracağız. AZ KALDI

8- İstanbul’da ulaşım entegrasyonu bakanlık eliyle engellendi, indirimli geçişler engellendi. Yeni metro şirketi kurularak kamuda ikilik yaratıldı. Gece metrosu, aktarmalar uyumlu olacak, ulaşıma tam entegrasyon gelecek. AZ KALDI

9- İBB’nin çok sayıda restorasyon ve meydan düzenleme projesi ilgili kurullarda ya hiç gündeme alınmadı ya da geciktirildi. Tarihî mirasa sahip çıkacak, şehirleri geçmişiyle canlandıracağız. AZ KALDI

10- Kamuya ait alanlar bazı kişi ve vakıflara peşkeş çekiliyordu. İBB'nin bu mülkleri kamuya tekrar kazandırma çabası özellikle engellendi. Kamusal alanlardaki işgalleri ve peşkeşi tamamen bitireceğiz. AZ KALDI

11- Geçmiş döneme ait 40’tan fazla yolsuzluk ve usulsüzlük soruşturma dosyasına İçişleri Bakanlığı el koydu ancak hiçbir işlem yapmadı. Şeffaf bir denetim ve adil bir yargıyla kamuda oluşan zararlara son vereceğiz. AZ KALDI

12- Pandemide ihtiyaç sahipleri için İBB’ye yapılan bağışlar İçişleri Bakanlığı tarafından engellendi ve bağışların biriktiği banka hesapları bloke edildi. İhtiyaç sahiplerine hızlıca sosyal yardım yapılması teklifi engellendi. AZ KALDI

13- Halk Ekmek büfelerinin sayısının artırılmasıyla ilgili teklif, İBB Meclisi’nde uzun süre reddedildi, kamuoyu baskısı ile kabul edildi. Büfe konulan noktalarda AK Partili ilçe belediyeleri engel olmak istedi. AZ KALDI

14- Cumhurbaşkanlığı, deprem dahil acil ve önemli konulardaki randevu taleplerine hiçbir yanıt vermedi. İBB süreçlere dahil edilmedi. Herkes çözümün parçası olacak. Kibirli ve partizan yaklaşıma son vereceğiz. AZ KALDI

15- Taksim Gezi Parkı, Galata Kulesi gibi tarihî alanlar bir gecede uydurma vakıflara devredilerek İBB’nin tasarrufundan çıkarıldı. Bu tepeden inmeci, katakulli işlere son vereceğiz. AZ KALDI

16- İstanbul'un sağlıklı bir şehir planı yapması bakanlıkların rantsal imar düzenlemeleriyle engellendi. Planlama ortak akılla, şehircilik ilkeleriyle yapılacak. Ayrıcalıklı imar ve rant son bulacak. AZ KALDI

17- 2020 Kasım’da krediyle 300 metrobüs almak için İBB Meclisi’nden onay almıştık. Bu yatırımın dış borçlanma onayı Cumhurbaşkanlığınca yatırım programına hâlâ alınmadı. İstanbul'a yepyeni otobüs ve metrobüsler kazandıracağız. AZ KALDI

18- Haydarpaşa ve Sirkeci Tren Garlarının çevresi ile ilgili ihaleyi yeni kurulmuş bir şirkete vermek için İBB'ye absürt engeller çıkarıldı. Tarihî, kültürel alanları kamunun elinde tutacağız. AZ KALDI"

Dudak uçuklatan metro işi - Murat Ağırel / Cumhuriyet

 

Son kitabım Yağma- Sayıştay Belgeleri Kırmızı Kedi Yayınevi’nden çıktı.

Gösterdiğiniz ilgiye çok teşekkürler. Normal zamanda kamuoyunda bu kadar ayrıntılı hesap kitap işlerine çok merak olmaz.

Fakat kitabın gördüğü ilgiye bakarak kıymaya 300-400 lira, soğana 30 lira verdiğimiz dönemde bunun sorumlusunun hangi olaylar olduğunu insanların merak etmesini yadırgamıyorum.

Mesela kitapta yer alan bir örnekle bu olayı anlatayım…

Sabiha Gökçen Havalimanı, Atatürk Havalimanı'nın kapatılmasından sonra daha da önemli bir hale geldi.

Bu havalimanını sık kullanan biri olarak gözle görülür bir yoğunluktan bahsetmemiz mümkün. Yoğunluğa çare olarak bitirilmesi gereken ilave pistler halen bitirilemedi. Aynı derecede çok ciddi ihtiyaç olan Sabiha Gökçen Havalimanı metro bağlantısını bitirmek için harcanan paralar ise dudak uçuklatan cinsten.

Araştırdım, meğer ihalede skandal işler olmuş.

25 Eylül 2014 tarihinde Altyapı Yatırımları Genel Müdürlüğü tarafından 7.4 kilometre uzunluğundaki hattın yapımı için "Sabiha Gökçen Uluslararası Havaalanı Raylı Sistem Bağlantısı İnşaat ve Elektromekanik Sistemler Temin, Montaj ve İşletmeye Alma İşleri Yapım İşi" için bir ihale açılıyor.

14 firma katılırken Gülermak-YSE Ortaklığı 169 milyon Avroluk teklifle ihaleye en düşük fiyat veren firma oluyor.

Kent içi raylı sistem hattı yapımı işi devam ederken proje değişikliği oluyor. Proje değişiklikleri nedeniyle yaptırılmasına ihtiyaç duyulan ilave işler normalinde kanuna göre hizmet alımlarıyla yapım işleri sözleşmelerinde yüzde 20'sine kadar ödeniyor.

Yani yüzde 20'ye kadar maliyet ve iş artışlarında aynı yükleniciyle devam edilebiliyor. Bu bilgiyi aklımızda tutalım.

Ancak iş artışı yapılmayarak söz konusu ilave işler "Sabiha Gökçen Metrosu Yaya Bağlantı Tünelleri ve Kuyruk Tüneli İnşaatı İşi" (ilave iş) ihalesi sonucunda aynı yüklenici üzerine bırakılıyor.

Bu yüklenici ile söz konusu ilave işlerin yaptırılmasını kapsayan 379 milyon 910 bin TL bedelli ayrı bir sözleşme imzalanıyor.

Soru şu: Neden iş artışı yapılmayıp yeni ihale yapılıyor?

Tablo ile anlatalım…

Tabloda ikinci kalemde yer alan "nervürlü demir" ilk ihalede ton başı birim fiyatı 3941.55 TL iken ilave iş ihalesinde ton başı birim fiyatı "yüzde 334.8 artarak" 17 bin 138 TL ye çıkmış.

Tablonun 12. sırasında yer alan "Çelik iksa" için 360.25 ton isteniyor. Ton başı 57.04 TL iken ilave iş ihalesinde ton başı birim fiyatı "yüzde 51 bin 615" artarak 29 bin 500 TL'ye çıkmış. Bu kalem için ödenen bedel 10.6 milyon TL…

Şayet ihale yapılmadan sadece artışı yapılıp ilk birim fiyattan yapılmış olsaydı ne kadar ödenecekti? Sadece 20 bin 548 TL. Aradaki fark tam 10 milyon 606 bin TL fazladan ödeme demek.

Tablonun son sırasında yer alan "UmbrellaArch yapılması işi" 33.750 metre isteniyor. Metresi 3.04 TL iken ilave iş ihalesinde metre başı birim fiyatı "110.999 artarak" 3 bin 380 TL'ye çıkmış. Bu kalem için 114 milyon TL ödenmiş.

Şayet ihale yapılmadan sadece artışı yapılıp ilk birim fiyattan yapılmış olsaydı ne kadar ödenecekti? Sadece 102 bin 600 TL. Aradaki fark tam 113 milyon 897 bin TL fazladan ödeme anlamına geliyor.

Bitmedi…

Böylelikle iş artışı yapılma yolu seçilmeden, pazarlık usulü ile yapılan ihale neticesinde toplamda tam 250 milyon 505 bin TL fazla para ödenmiş.

Yani aynı iş kalemlerini aynı firma yapıyor. İki farklı fiyat uygulaması gerçekleştiriliyor.

Devam edelim…

Sayıştay haliyle bunu idareye sormuş. İdare cevabında, metroyu hızlıca bitirmek için böyle yaptıklarını söylemiş.

Sayıştay da yememiş tabii hemen cevap vermiş. “İki ihale arasındaki tutarlar örtüşmüyor” diyerek kabul edilir bir durum olmadığını söylemiş.

Peki… Sayıştay'ın bile "Kabul edilemez" bulduğu bu skandal karşılığında ne yapılmış? Hiçbir şey!

Yoksulluğumuzun binlerce nedeninden sadece birini yazdım sevgili okur...

Sadece birini…

Murat Ağırel / Cumhuriyet

Öne Çıkan Yayın

BİRGÜN "Köşebaşı+Gündem" -22 Haziran 2025-

Lokomotifler kıskaçta -Havva Gümüşkaya- Lokomotif sektörlerde üretim çarkları yavaşladı, istihdam azaldı, siparişler düştü ve konkordato baş...