Britanya Kraliyeti adaletsizliğin sembolü + Emeğin büyüyen öfkesinden kork (BİRGÜN)

 Britanya Kraliyeti adaletsizliğin sembolü (Farrah KOUTTEINEH-BİRGÜN/Çeviri)

Taç giyme töreni esnasında monarşi karşıtları sokağa çıkarak"Benim kralım değil"sloganları attı. (Fotoğraf: AA)

Birleşik Krallık’ta yaşanan yaşam maliyeti krizi, milyonlarca insanın gıdaya ve barınmaya erişimini zorlaştırdı. Bu esnada kralın taç giyme töreni düzenlendi. Toplam maliyetin 250 milyon sterlin olduğu söylenen bu tören, kraliyet ailesinin temsil ettiği her şeyi özetler nitelikte: Ayrıcalık, yolsuzluk ve gelir adaletsizliği.

Birleşik Krallık’ın dört bir yanına, üzerinde Kral Charles’ın portresi basılı Birleşik Krallık bayrakları asıldı. Tüm süpermarketlerde de bayrak reyonları kurulmuş. İnsanlar birbirlerini “Kral’a bağlılık yemini etmeye” çağırıyorlar. Adeta bir kâbus yaşıyoruz. Birleşik Krallık topraklarında büyürken, küçük yaştan itibaren kraliyet ailesine itaat etmesi gereken tebaasına mensup olduğunuz size adeta bilinçaltı düzeyinde hissettiriliyor. Ailenin sürdüğü lüks yaşamı sorgulamamanız ve vergileriniz ile finanse edilmesini de doğal karşılamanız bekleniyor. Kraliyet ailesi mensuplarından biri evlenince ya da doğum yapınca okulda partiler düzenleniyor. Tüm gazete ve dergilerde bir anda kraliyet ailesi mensuplarını görmeye başlıyorsunuz. Sabah programlarında “uygun fiyata” onlar gibi giyinmenin ipuçları veriliyor.

BİRİLERİ KEMER SIKARKEN BİRİLERİ ŞATAFAT İÇİNDE

Kraliyet ailesi, vergisini ödeyen sıradan vatandaşa “siyaseten etkisiz” fakat turizm açısından faydalı bir olgu gibi gösteriliyor. Fakat gerçekler pek böyle değil. Gerçekte aile, kendi çıkarı için hükümete lobi yapmaktan çekinmiyor ve ülkenin turizm gelirine katkısı yüzde birden de az. Vergi cennetlerine para kaçırıyorlar, ülkedeki gelir adaletsizliği ve süregelen yoksulluğun baş temsilcisi rolünü üstleniyorlar.

Kral III. Charles’ın taç giyme töreninin yaklaşık maliyetinin 250 milyon sterlin olduğu tahmin ediliyor. Geçtiğimiz sene yapılan kraliyet harcamaları hâlihazırda tarihin en yüksek seviyesindeydi. Kraliçe’nin hükümdarlığının 70’inci yılı için düzenlenen törenlere 28 milyon sterlin, cenazesine 10 milyon sterlin, diğer senelik giderlere ise 100 milyon sterlin harcanmıştı. Kraliçe Elizabeth döneminin son bulup, Kral Charles dönemine geçilmesinin vergi mükelleflerine toplam maliyetinin 6 milyar sterlin olacağı öngörülüyor.

Bir yandan bunca israf yapılırken, diğer yandan ülkedeki yaşam maliyetlerinin artması ve Muhafazakârların peşi sıra yürürlüğe koyduğu kemer sıkma politikaları milyonlarca insanı yoksulluğa sürüklüyor ve ülkenin yarım yüzyıldır gördüğü en kötü enflasyon dalgası devam ediyor. Seçimle değil, miras yoluyla sürdürülen iktidarları için harcadıkları kamu kaynakları akıl almaz boyutta ve aynı esnada ülkedeki 14 milyon insan beslenmeye para ayıramaz durumda. Yoksulluk sınırı altında yaşayan çocuk sayısı bir senede iki katına çıkarak dört milyon düzeyini aştı ve ülkede faaliyet yürüten 2 bin 500 gıda bankası, evlerini ısıtmaya parası yetmeyenler için 13 bin ortak “sıcak ev” var.

Buckingham Sarayı’nın kısa süre önce restore edildiğini de unutmayalım. Bunun maliyeti de 369 milyon sterlin oldu. Sarayın 775 odası genellikle boş duruyor. Bu esnada ülkede 271 bin evsiz var.

Kısa süre önce yayımlanan bir istatistiğe göre senede 90 bin kişi, yoksulluk kaynaklı ölümler neticesinde hayatını kaybediyor. Yani saatte ortalama 10 kişi…

Ülkenin toplam turizm geliri senelik 131 milyar sterlin dolaylarında. Kraliyet ailesinin bu gelire katkısı ise yalnızca 48 milyon sterlin. Fakat kraliyet yanlılarının başlıca savunması halen “turizm gelirleri” olmaya devam ediyor. Kraliyet ailesinin, bilhassa Kral Charles’ın adı, sayısız yolsuzluk skandalına karıştı. Charles’ın bireysel servetinin 1,8 milyar sterlin olduğu düşünülüyor. Annesi öldüğünde kendisine “vergisiz” şekilde miras kalan 15,2 milyarın yanında tabii devede kulak kalıyor. Bu rakamlar yalnızca birer tahmin niteliğinde çünkü kraliyet arşivleri halktan gizli tutuluyor. Aile hakkında veriler bilgi edinme kanunu kapsamı dışında tutuluyor ve ailenin serveti bu sayede gizli tutuluyor.

Kraliçe Elizabeth’in 1992 yılında yaptığı meşhur bir konuşmada, “Kraliyet dahil hiçbir kurum, kendilerine sadakat ve destek bahşedenlerden sır saklama hakkına sahip değildir” ifadeleri yer alıyordu. Bizzat Kraliçe, İngiliz hükümetine lobi yaparak kişisel servetini gizleyecek yasaların yürürlüğe konmasını sağladığında, bu ifadelere dair derin çelişki herkese malum olduğu. Tüm kurumlara uygulanması gereken şeffaflık kurallarını savunuyor, pratikte ise tersini yapıyordu.

Kral Charles annesinin 15,2 milyar sterlin değerindeki varlıklarının yanında, siyasi çizgileri aşma ve kişisel çıkarları için hükümetlere lobi yapma gücünü de miras aldı. “Kara Örümcek Belgeleri” denen bazı belgeler, Prens olduğu dönemde şahsi mektuplar ve birebir toplantılar vasıtasıyla bakanlara lobi yaptığını ortaya çıkardı.

Tony Blair’e kişisel mektuplar yazarak hükümetin savunma harcamalarını artırmasını talep etmiş, Irak’ı istila eden İngiliz birliklerine daha fazla silah sağlanmasını istemişti. 2017’de patlak veren Cennet Belgeleri skandalında da adı geçiyordu. İlerici iklim politikalarına karşı faaliyet yürüten denizaşırı bir şirkete Charles’ın bizzat yatırım yaptığı ortaya çıkmıştı. Aynı belgelerde Kraliçe’nin de Cayman Adaları ve Bermuda gibi vergi cennetlerine milyonlarca sterlin kaçırdığı ortaya çıkmıştı. Son patlak veren skandallardan biri ise “Onur için Nakit” adıyla kayıtlara geçti. Charles’ın kurduğu hayır kurumunun Komutan, Subay ya da Üye gibi imparatorluk nişanları için üçüncü kişilerden büyük miktarda bağış aldığı öne sürüldü.

HALKTAN ÇALDIKLARINI HALKA GERİ VERME VAKTİ

Eski parlamento üyesi Tony Benn’in şu sözlerini hatırlamamak mümkün değil: “Kalıtsal monarşiyi savunmak, toplumumuzu zehirleyen imtiyaz ve himaye kültürünü sürdürmekten başka bir işe yaramıyor. Kraliyetin ülkeyi yönetenler tarafından önemli görülmesinin sebebi tam olarak bu.” İngiliz Kraliyeti gibi sınıfsal ayrımları sürdürmeye dayanan kurumlar, hak edilmemiş imtiyazların ve İngiliz toplumunun kılcal damarlarına nüfuz eden eşitsizliğin bariz birer sembolü.

Taç giyme törenine ayrılan 250 milyon sterlinin hiçbir sterlini bu amaç için harcanmamalı. Kamu kaynaklarına ait hiçbir sterlin, ülkenin emekçilerini ezmesiyle ve dünya halklarını kolonileştirip sömürmesi ile nam salmış bu seçilmemiş, kalıtsal ve elitist hanedanlık için harcanmamalı. Vergi mükelleflerinin parası, vergi mükellefleri için harcamaları; hele ki ihtiyaçlar kapıya dayandığında. Özel mülklere ve denizaşırı vergi cennetlerine gizlenmiş servet, kraliyet ailesinin talan ettiği halklara ve ülkelere tazminat olarak geri ödenmeli.

İngiliz kolonicilerin 1905 yılında Güney Afrika’dan çaldığı ve dünyanın en büyük elması olan Cullinan Elması, taç giyme töreni esnasında Charles’ın asasına takılıydı. Elması iade etmek, iyi bir başlangıç olabilir.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: The New Arab

                                                                /././

Emeğin büyüyen öfkesinden kork (Umut Can FIRTINA-BİRGÜN)


İngiltere’deki yerel seçimlerde Muhafazakârlar büyük kayıp yaşarken İşçi Partisi yüzü gülen taraf oldu. UNITE sendikasından Dubbins’e göre emeğinin hakkını alamayan halkın aylardır yükselen öfkesi sandığa yansıdı.

Yüksek enflasyon, düşük ücret ve hükümetin emek düşmanı politikalarına karşı aylardır süren protestolara sahne olan İngiltere’de yerel seçimler düzenlendi. 230 yerel yönetimin meclislerindeki koltuklara oturacak 8 bin ismi belirlemek için halk perşembe günü sandık başına gitti. İktidardaki Muhafazakâr Parti bine yakın koltuk kaybederken, ana muhalefet İşçi Partisi’nin yüzü, kazandığı 600’den fazla koltukla güldü. Liberal Demokratlar ve Yeşil Parti ise seçimden memnun ayrılan taraflardan oldu.

SOKAĞIN SESİ SANDIKTA

İngiltere’nin en büyük işçi sendikası olan UNITE’nin Uluslararası İlişkiler Sorumlusu Simon Dubbins’e göre ülkede iktidara yönelik yükselen öfke sandıkta kendini gösterdi. Ancak iktidar bundan ders çıkaracak gibi gözükmüyor. İşçi Partisi ise konfor alanını terk etmeli.

Muhafazakâr Parti’nin yerel seçimlerde büyük kan kaybettiğini belirten Dubbins’e göre İşçi Partisi ise seçimin büyük kazananı. Geniş grev dalgası ve kitlesel protestolardan da anlaşılacağı üzere, ülkede hükümete yönelik yaygın öfkenin, halkın yönetimdeki partiye karşı oy kullanmasında kilit rolü oynadığını belirten Dubbins, şunları söylüyor: “Hükümete sadece beceriksiz gözüyle bakılmıyor; aynı zamanda hemşireler, kamu emekçileri, öğretmenler gibi pandemide kendinden çok fazla feragat edenlere karşı ilgisiz de gözüküyor. Halk, hükümetin zenginleri gözeten, halkın çoğunun maaşlarında kesinti yapan, hayat standartlarını düşüren bir milyarder tarafından yönetildiğini görüyor. Bu duruma yönelik öfke, ufukta bu zorlukların sonunun gözükmemesi ve herhangi bir gelişme olmaması, halkı Muhafazakârlara karşı oy kullanmaya yöneltti. Bu toplumdaki memnuniyetsizliğin bir yansımasıydı.”

Halkın Muhafazakâr Parti hükümetinin ne olduğunu görmesi ve ona karşı oy vermesini memnuniyetle karşıladığını belirten Dubbins, “Bu ayrıca bize, mücadelemizde kesinlikle doğru yolda olduğumuzu ve vermek istediğimiz mesajın halk arasında yayıldığını gösteriyor: Örgütlenerek işlerimizi ve yaşam standartlarımızı korumamız gerek. Sandıkta başka bir mesaj daha verildi: İnsanlar artık kendilerine önem veren bir hükümet istiyor. İşçi Partisi’nin bu durumu anlayarak korkak olmayı bırakıp grevler ile protestolara açıkça desteğini göstermesi gerek. Umarım bu seçim İşçi Partisi’nin daha cesur olmasına ve daha ilerici bir siyasi ajanda kurmasına sebep olur.”

                                                               Simon Dubbins

DAHA DA ÇİRKİNLEŞECEK

Seçim sonuçlarının, hükümetin ekonomik ve sosyal politikalar konusundaki yaklaşımını hiç yumuşatmayacağını kaydeden Dubbins şöyle devam ediyor: “Göstermelik bir iki adım atıp bunları büyük ve ciddi girişimler olarak gösterecekler. Ancak ortada elle tutulur, anlamlı bir şey olmayacak. Thatcher politikaları ve dogması Muhafazakâr Parti’nin en derinlerine işlemiş durumda. Harcamalarda kesinti yapmaktan, özelleştirmelerden, liberalleşmeden, zenginlere yönelik vergi kesintilerinden ve insanları daha azı için çalışmaya zorlayan cezalandırıcı önlemlerden başka perspektifleri yok.”

Hükümetin göçmen ve yabancı karşıtı çizgisinde de kesinlikle bir yumuşama olmayacağını ifade eden Dubbins, şunları söylüyor: “Aksine, daha kötü ve çirkin bir hale dönecek. Hükümet seçimlerde felaket bir sonuçla karşılaştı, anketlerin neredeyse yüzde 20 altında oy aldı. Ekonomiyi düzeltme veya işleri yoluna koyma gibi bir planları da yok. Ellerinde, bu sonuçların suçunu yabancılar ve göçmenler gibi başka bir şeye yüklemeyi ve bu şekilde oylarını artırmayı denemekten başka bir şey kalmadı. Alçakça bir yolla insanların korkularına ve güvensizliklerine oynayacaklar.”

İşçi Partisi’nin alternatif yaratma konusunda daha cesur olması gerektiğini vurgulayan Dubbins, şöyle devam ediyor: “Şu anda parti her şeyi oldukça güvenli ve dikkatli şekilde götürmeye, ‘radikal’ yerine ‘duyarlı’ gözükmeye çalışıyor. Bunun insanlara güven vereceğine inanıyor ve Muhafazakârların her şeyi eline yüzüne bulaştırmaya devam etmesini umuyor. Sadece Muhafazakârların işleri berbat ederek kaybetmesine bel bağlamak oldukça tehlikeli. Özellikle de hükümet giderek daha ulusalcı ve göçmen karşıtı olurken. Sadece kaybetmelerini ummayı göze alamayız.”

Aralık 2024’e kadar bir genel seçim olmayacağını hatırlatan Dubbins’e göre bu süreçte çok fazla şey olabilir. Dubbins sözlerini şöyle sürdürüyor: “Ülke oldukça istikrarsız ve ekonomi korkutucu bir durumda, yani ülkedeki kriz daha kötüye gidecek gibi. İşçi Partisi’nin tekrar iktidara gelme ihtimali oldukça yüksek, ancak halinden memnun olmamalılar. Halk farklı bir şey istiyor. Eğer başa geldikten sonra sadece Muhafazakârların daha yumuşak bir versiyonu haline gelirlerse, iktidarda pek fazla kalamazlar.”

“Sendikalar ve geniş işçi hareketleri, maaşlarını ve işlerini koruma mücadelesini sürdürmeli” diyen Dubbins sözlerine şöyle son veriyor: “Başlatılan emekçi hareketinin üzerine inşa etmeli. Önümüzde oldukça çetin mücadeleler olacak. Muhafazakârların daha fazla sağcılaşmasını, nefreti ve bölünmeyi körüklemesini durdurmak için örgütlenmemiz gerekecek.”

(Umut Can FIRTINA-BİRGÜN)


CHP’li Başarır’dan ‘Antalya Havalimanı’ açıklaması: Bir isme dikkat çekti + Kılıçdaroğlu: Doğrusu, Ali Yeşildağ'ın söylediklerini araştırmak +İlhan Cihaner: Ali Yeşildağ’ın iddiaları hakkında derhal soruşturma açılmalı + İmamoğlu'ndan kaset iddialarına ilişkin açıklama: Ağzımız açık dinliyoruz+Meral Akşener, İstanbul mitinginde Ali Yeşildağ’ın videosundan söz etti (BİRGÜN)

 


CHP’li Başarır’dan ‘Antalya Havalimanı’ açıklaması: Bir isme dikkat çekti.

CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır, 2007 yılında Antalya Havalimanı İşletim Hakkı İhalesi’nde yolsuzluk yapıldığına ilişkin çıkan iddialar hakkında yeni iddialar ve açıklamalarda bulundu. “14 Mayıs’tan sonra bunun hesabını verecekler” diyen Başarır, o zaman ihale komisyonu başkanının, daha sonra Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdür Yardımcısı yapılan Funda Ocak belirtti.

                                              Funda Ocak, 2019'da emekli oldu.

Ali Yeşildağ'ın ardından tartışılmaya başlanan Antalya Havalimanı’nın 2007 tarihli ihalesindeki komisyon başkanına dikkat çeken CHP’li Başarır, “Antalya Havalimanı işletim ihalesi ilk ihaleye çıktığı zaman kim komisyon başkanıydı? Funda Ocak. Peki ihaleden elenen Çelebi dava açmıştı ne oldu? O davayı geri çekti. Peki Funda Ocak ne oldu? Hemen bu ihaleden sonra Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdür Yardımcısı oldu. Yine mesela Çelebi Holding Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi’nde bir inşaat yaptı. Neden? Sus payı. Funda Ocak önemli. Funda Ocak, İGA’nın devlete ödemesi gereken yaklaşık 1 milyar 200 milyon euroluk parayı erteleyen kadın” sözlerini özlerini ifade etti.

“BİNALİ YILDIRIM İLE FUNDA OCAK ARASINDAKİ İLİŞKİ ARAŞTIRILMALI”

Binali Yıldırım ile Funda Ocak arasındaki ilişkinin araştırılması gerektiğini belirten CHP’li Başarır, “Funda Ocak’ın oğlu nerede çalışıyor? İGA’da, yani Cengiz ve Kalyon ortaklığında. Devletteki ilişkilere bakın. Peki, Binali Yıldırım ile Funda Ocak arasındaki ilişki nedir? Neden Binali Yıldırım bu hanımefendiyi 3 milyar dolarlık bürokrat olarak anlattı? Bu kadın Antalya ihalesinden genel müdürlüğe kadar nasıl yükseldi? Bu kadın malvarlığını nasıl elde etti, nereden buldu? Devletimiz birer birer her alanda soyuldu. Bu Funda Ocak’a bu iddiaları kendisine sorduğum yaklaşık 8 ay önce 300 bin TL’lik dava açtı. 14 Mayıs’tan sonra bunun hesabını verecekler.” Dedi.

“ÇELEBİ HOLDİNG O DÖNEM DAVASINI NEDEN GERİ ÇEKTİ?”

İhalenin gerçekleştiği dönemin haberlerine bakılması gerektiğini belirten CHP’li Başarır, “Çelebi Holding, ihale yapıldıktan sonra ihalenin tekrarlanmasını istiyor ve ihalede 4 milyar doları aşkın teklif vereceğini söylüyor ancak elbette ihale tekrarlanmıyor. Çelebi Holding bunun üzerine Devlet Hava Meydanları İşletmesi’ne 6 Haziran 2007 tarihinde savcılığa suç duyurusunda bulunuyor ve Çelebi Holding ayrıca 27 Haziran’da da idare mahkemesinde ihalenin iptali ile ilgili davanın devam ettiğini söylüyor. O dönemin ilgili haberlerine bakabilirsiniz. İşte olaylar buradan sonra karışıyor. Çelebi Holding her ne hikmetse Antalya Havalimanı ihalesi için idare mahkemesinde ve Danıştay’da açtıkları davaları geri çektiklerini söylüyor. Çelebi’den yapılan açıklamada aynen şu söyleniyor: ‘Hukuki sürecin daha bağımsız işleyeceğini düşünüyorduk.’ Bugün bu yapılan açıklamayla o günkü haberler uyuşmuyor mu?” dedi.

“ALİ CAVİT ÇELEBİOĞLU SİVİL HAVACILIK YÜKSEKOKULU AÇILIŞINI KİM YAPTI?”

O günkü ihalede gerçekleşen yolsuzluğu anlamak için Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi’ne bakmak gerektiğini ifade eden CHP’li Başarır, “Çelebi Holding’e o dönem yüzlerce ceza kesildi mi? Firma yetkililerinin Devlet Hava Meydanları İşletmesi’ne, Bakanlığa girişleri engellendi mi? Çelebi Holding ile işleri düzeltmek için Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi’nde Ali Cavit Çelebioğlu Sivil Havacılık Yüksekokulu inşa ettirildi mi ettirilmedi mi? Bu okulun yaptırılması, Antalya Havalimanı İhalesi’nin iptali için açılan davaya özür maksadıyla fikir Binali Yıldırım’dan çıktı mı çıkmadı mı? Davalarını çekmeleri karşılığı her şeyin üstü örtülmedi mi? Çıkın açıklayın. Ali Cavit Çelebioğlu Sivil Havacılık Yüksekokulu açılışını kim yaptı bir bakın bakalım. Bu işin cumhuriyet savcıları tarafından hemen araştırılması gerekmektedir” dedi.

                                                             /././

Kılıçdaroğlu: Doğrusu, Ali Yeşildağ'ın söylediklerini araştırmak


 
Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Kırşehir mitinginde yaptığı konuşmada, "Saraylara asla gidip oturmayacağım, o sarayda oturmayacağım. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün mütevazı Çankaya'sına gideceğim" dedi. Kılıçdaroğlu Kırıkkale mitinginde ise "Ali Yeşildağ diye birisi 1 milyar dolar kaçırdığını (Erdoğan'ın) söylüyor. Bunu yasaklıyorlar niye konuştun diye. Yapmaları gereken, bu adam yalan söylüyorsa hemen savcılığa bildireceksin, doğrusu nedir araştıracaksın" ifadelerini kullandı. (https://www.birgun.net/haber/kilicdaroglu-dogrusu-ali-yesildag-in-soylediklerini-arastirmak-435114)

                                                             /././

İlhan Cihaner: Ali Yeşildağ’ın iddiaları hakkında derhal soruşturma açılmalı

Eski Cumhuriyet Savcısı ve 26. Dönem CHP Milletvekili İlhan Cihaner, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a yönelik açıklamalarıyla gündeme gelen Ali Yeşildağ’ın iddiaları yönelik bir anca soruşturma açılması gerektiğini söyledi. Cihaner, söz konusu Antalya Havalimanı işletmesiyle ilgili ihalenin belgelerine el konulması gerektiğini vurguladı.

Eski Cumhuriyet Savcısı ve 26. Dönem CHP Milletvekili İlhan Cihaner, AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eski koruması Hasan Yeşildağ’ın kardeşi Ali Yeşildağ'ın, 2007'de Antalya Havalimanı’nın işletmesine ilişkin yapılan ihalede “1 milyar dolar rüşvet alındığı” yönündeki sözlerinin yer aldığı YouTube videosunu değerlendirdi.

KRT yayınında konuşan Cihaner, “Ali Yeşildağ’ın iddiaları somut, ihale komisyonu hakkında derhal soruşturma açılmalı" dedi.  Cumhurbaşkanı hakkındaki iddianın mevcut yasalar nedeniyle soruşturulmasının "hayal olduğunu" ancak ihale komisyonu hakkında soruşturma açılması gerektiğini vurgulayan Cihaner, muhalefete “İktidar değiştiğinde bu ifşalar artabilir, hukuki mekanizma gözden geçirilmeli” uyarısında bulundu.

Cihaner şunları söyledi:

“Gündeme gelen iddialar sadece Cumhurbaşkanı ile ilgili değil. Cumhurbaşkanı ile ilgili zor bir soruşturma süreci var şu koşullarda gerçekçi değil. İşte 300 milletvekili teklifte bulunacak, 360 milletvekili ile komisyon kurulacak, komisyon raporu sonunda da 400 milletvekili Yüce Divan’a sevk edecek. Bu yol şu anda gerçekçi değil. Ama çok somut bir iddiadan bahsediliyor. Yer gösteriliyor, şahıs gösteriliyor. Dolayısıyla Cumhuriyet Savcılarının hemen harekete geçmiş olmaları gerekirdi. Çünkü devasa bir kamu zararına yol açan bir ihalede usulsüzlükten bahsediliyor. Ama muhtemeldir ki ve korkarım ki, diğer örneklerinde olduğu gibi bu ihbarı yapan yerine daha doğrusu ihbardaki iddialar yerine ihbarı yapanın peşine düşülecek. Yasaklama kararları çıkarılacak falan.

“GEÇİŞ DÖNEMİNDE BENZER İDDİALAR DİLE GETİRİLECEK”

Burada özellikle muhalefetin önümüzdeki dönem Türkiye’yi yönetmeye niyetlenen muhalefetin bu tarz iddialara dair bir hukuk oluşturmaları gerek. Çünkü anlaşılıyor ki, bu tarz geçiş dönemlerinde birçok benzer olay dile getirilecek. Bu dile getirilenlerin de güvence altına alınması lazım. Bu şu anlama geliyor, doğrudur Türk Ceza Kanunu’nda etkin pişmanlık diye bir mekanizma var, ama 2019 yılında AB bu tarz kamunun içindeki yolsuzluklara dair, bunları ihbar eden kişilere dair bir karar aldı, bu örnek alınabilir. Bu tarz ihbarcıların rahatlıkla içerde bildikleri hukuksuzlukları, usulsüzlükleri kamu otoritelerine soruşturacak birimlere iletmeleri için de mevcut hukuki mekanizma yeterli değil, bunun hayata geçirilmesi lazım.

“YAPILMASI GEREKEN BELLİ”

Hiç özel bir ekibe gerek yok. Yapılması gereken belli ki, Ceza Muhakemesi Kanunu da bunu emrediyor; Cumhuriyet Savcıları için bir çeşit amentü diyebileceğimiz maddesi der ki, Cumhuriyet Savcısı herhangi bir şekilde suç işlendiği izlenimini edinirse, derhal işin hakikatini araştırmak üzere harekete geçmek zorundadır, der. Bu konuda tüm kamu görevlileri de Cumhuriyet Savcılığından gelen taleplere uymak zorunda.

“HEMEN O İHALENİN BELGELERİNE EL KONULMALI”

Yapılacak iş hemen o ihalenin belgelerine el konulması, adı geçen kişilerin, örneğin Çelebi Holding ile ilgili somut bir şey var ve bunu doğrulayan video da yayınlandı, görüntü de var. Derhal bunun araştırılması lazım. Cumhurbaşkanı hakkında böyle bir soruşturma yapılamaz ama burada ihale komisyonu var, talimatı yerine getirdiği söylenen kişiler var, bunların dokunulmazlığı yok, derhal harekete geçilebilir, soruşturulması gerekirdi. Ama henüz böyle bir şey yok.

Benzer iddiaları daha önceden de hem Sedat Peker ve hem Muhammet Yakut, hatta popüler olduğu için bu isimleri veriyoruz birçok gazetecinin ortaya koyduğu inanılmaz yolsuzluk iddiaları var. Hiçbiriyle ilgili soruşturma yapılmadı aksine gazeteciler hakkında davalar açılıyor görüyoruz."                  

                                                                /././

İmamoğlu'ndan kaset iddialarına ilişkin açıklama: Ağzımız açık dinliyoruz


Çorum'da yurttaşlarla bir araya gelen İBB Başkanı ve Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Yardımcısı Ekrem İmamoğlu, "Kim kaset yayınlayacak. Dinleyeceklerimizi dinlediklerimizi ağzımız bir karış açık dinlemiyor muyuz. Utanılacak şeyler dinliyoruz. Bu milletin malına böyle bakılır mı?" diye konuştu.(https://www.birgun.net/haber/imamoglu-ndan-kaset-iddialarina-iliskin-aciklama-agzimiz-acik-dinliyoruz-435113)

                                                                           /././

Meral Akşener, İstanbul mitinginde Ali Yeşildağ’ın videosundan söz etti  


İktidara yakın Hasan Yeşildağ’ın kardeşi Ali Yeşildağ’ın iddiaları, Millet İttifakı'nın büyük İstanbul mitinginde de kendisine yer buldu. Konuya ilişkin en uzun konuşan İYİ Parti lideri Meral Akşener, Erdoğan'a "Recep Bey, kaset orada. Bu iddiaları soruşturman gerekiyor sen cumhurbaşkanısın" dedi.

İYİ Parti lideri Meral Akşener, Ali Yeşildağ'ın iddialarını miting konuşmasına taşıdı. AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'a iddiaları soruşturması için çağrı yapan Akşener, "Küfretmek yerine bu iddiaları sorgula" dedi.

Millet İttifakı'nın Cumhurbaşkanı Yardımcısı Adayı Meral Akşener, Ali Yeşildağ'ın iddialarını gündeme taşıdı. Ali Yeşildağ'ın 2007’deki Antalya Havalimanı’nın işletme ihalesine müdahil olan Erdoğan’ın bu ihale için 1 milyar dolar aldığını öne sürdğünü hatırlatan Akşener, şunları söyledi:

"İki de bir kasetten bahsediliyor. Recep Bey, belli olmayan bir kasetten bahsediyorsun da yahu dün sizin en yakın aile dostunuz seninle beraber başına bir iş gelmesin diye hapse giren Yeşildağ ailesinin bir ferdi bir kaset yayınladı. O kasette çok enteresan, nasıl hırsızlık yapıldığını anlatıyor. 2007'de Antalya Havaalanı'nın işletmesi satışa çıkıyor, bir firma 5 milyar euro veriyor. Çok enteresan. Buna karşılık o firmanın dosyasından evrak çalınıyor, yakınlardan birine 3 milyar euro'ya veriliyor. 1 milyar dolar cebe indiriliyor. Bu iddia bizatihi Recep Bey tarafından 1 milyar dolar alındığını söylüyor. Mevzu şu, 2007'de, Recep Bey, hazır kaset orada, video orada. Bu iddiaları soruşturman gerekiyor sen cumhurbaşkanısın. Bize sövmek, küfür etmek, iftira atmak yerine bu iddiaları sorgula."

NE OLMUŞTU?

İktidara yakın akşam ve Güneş gazeteleri ile ve Kanal 24’ün de bünyesinde bulunduğu Türk Medya Grubu'nın sahibi Hasan Teşildağ’ın kardeşi Ali Yeşildağ, dün YouTube üzerinden bazı iddialarda bulunmuştu. Yeşildağ, 2007’deki Antalya Havalimanı’nın işletme ihalesinde Çelebi Holding’in dosyasından 'evrak çalınarak' devre dışı bırakıldığını ve Erdoğan'a yakın İbrahim Çeçen'in sahibi olduğu IC Yatırım Holding’in kazanmasını sağladıklarını belirtmişti. Yeşildağ, Erdoğan’ın ihaledeki bu sürecin ardından 1 milyar dolar aldığını öne sürmüştü.

Manisa'da Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ile birlikte yaptığı mitingde konuşan İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Ali Yeşildağ'ın anlattıklarından söz etti. Akşener, "Yeşildağ ailesi Erdoğan ailesinin çok yakınıdır, ben biliyorum. Abileri, Sayın Erdoğan hapse girdiği zaman, başına iş gelir diye onunla birlikte hapse giren bir arkadaş" dedi.

Yeşildağ ailesi Erdoğan ailesinin çok yakınıdır, ben biliyorum. Abileri, Sayın Erdoğan hapse girdiği zaman, başına iş gelir diye onunla birlikte hapse giren bir arkadaş. Ali Yeşildağ bir açıklama yaptı. Antalya Havalimanı. 3 milyar Euro'ya bir kankaya veriliyor. Bu bir satış. Buna karşılık bşka bir firma 5 milyar Euro veriyor. Ama onun dosyasından evrak çalınıyor. 3 milyar Euro verene veriliyor. Ali Yeşildağ'ın dediğine göre o 1 milyarcık Tayyip Abi tarafından alındı. Bu ülkenin cumhurbaşkanı bu ülkenin parasının senin cebine atıldığına dair iddia var. Böyle bir iddianın doğru olmadığını anlatsana milletimize." (https://www.birgun.net/haber/aksener-yesildag-ailesi-erdogan-ailesinin-cok-yakinidir-ben-biliyorum-435117)

(BİRGÜN)

(derleyen: mstfkrc)



Yüzüncü yılda 23 Nisan (2) - Bilsay Kuruç / Cumhuriyet

 

Yüzüncü yıldayız. Bunu bilerek bugünün temel bilgileri nelerdir? Koordinatlarımızı bulmaya çalışalım.

HANGİ YILDAYIZ?

Yüzüncü yılda Cumhuriyet ile karşıdevrim karşı karşıyadır. Saptayalım. Öğrenmek için lazım. Temel harcını 23 Nisan 1920’de koyan Cumhuriyet, Milli Mücadele’den bir uygarlık mücadelesine geçişin adıdır. Moral haklılığın somutlaşmasıdır. Geçiş için irade doğacak. TBMM o zaman bunu en başa yazdı ve öyle var oldu. “Millet” ilk kez iradenin sahibi olarak yazıldı.

20. yüzyıla ayak basacak olan şey Cumhuriyetteki iradedir. “Ben yüzyılın devletini ve toplumunu arıyorum” diyecek. Bağrında bir “ileri hareket” taşıyacak. Enerjisini devlet ile toplumun birbirini sürekli etkilemesinden alacak. Kesilmeyecek. Biliyoruz, devlet basit bir köylüler ülkesinde kuruluyor. Bu köylülük “yurttaşlar”dan oluşan bir toplum olacak, ki kurulan devleti etkilesin ve 20. yüzyılın devleti şekillenebilsin, o toplum da yeniden ileri gidebilsin. “İleri hareket”in diyalektiği özetle budur.

Karşıdevrimin de 100 yılı aşan geçmişi var. 1915’in Sykes-Picot’su doğum tarihidir. O günün emperyalizmi yakınımızdaki coğrafyaya el koyar. Bunun o tarihte açık olmayan adı İngiltere’nin “Büyük Ortadoğu Projesi”dir. Karşıdevrim o projeden doğuyor. Dünya kapitalizminin bir “türevi”dir. Emperyalizmin nüfusuna kaydoluyor. Bir jeopolitik fenomendir. Lozan 1923’te o fenomenin bütünlüğünü bozacaktır. Emperyalizm onu mecburen buzdolabına koyacaktır.

Tarih 1990’lara gelince, Sovyetler dünya sahnesinden çekildi. Kapitalizm “yeni bir zaman”a erişiyor, kendine tüm coğrafyaları kapsayacak yeni, büyük bir senaryo kurguluyor. Artık yeni jeopolitik ekonomik modelle bütünleşiyor ve yeni siyasetlerle iç içe geçiyor. Buna girmeyelim. Sykes-Picot coğrafyasında işin esası değişmemiş ama kurgular, enstrümanlar değişmiştir. Müteahhidin adı da değişmiş, “Amerika’nınki” olmuştur. 2023’ün 23 Nisan’ına 1920’den değil, 1990’lardan geleceğiz.

YAP, İŞLET

Vesayet sınıfsaldır. Bunu önce 1940’ların ilk yarısında, sonra 1980’den bugüne varan “kısa” zaman içinde yaşayarak kavramış olmalıyız; yoksa şimdi niçin, hangi yılda olduğumuzun, niçin “bu yıla” geldiğimizin farkına varamayız. Biliyoruz, 1980’de dünya sermayesinin desteği ve “ağa devlet”in kesin tercihiyle ülkenin sermaye sınıfı yeniden doğdu, emeklemeye başladı. Yeni bir rejimin sahibi olmalıydı. Eyleme geçti. Devlet ile toplumun 1961 Anayasası ile ivme kazanan diyalektiğini 1980 darbesinin “zoru” ile kesti. Devlet ile toplumu ayırdı. Devleti kendine çekti. Bunu hangi terimlerle yazarsak yazalım, işin özü bu oldu. Darbenin gerçek misyonu diyalektiği keserek sermaye sınıfına “öngörülen” gücü kazandırmaktı. Kapitalizm yönetime her düzeyde “öncelikle güç” meselesi olarak bakar. Anlamayanlara, zamanı gelince bunu anlatır. 

Toplum yalnızlaştı. “Zor”la yalnızlaşma, toplumun Cumhuriyet için “ileri hareket” kapasitesini gitgide zayıflattı. Sermaye, devleti kendine çekme gücünü artırdıkça kâr alanı genişledi. Kârlarla ülke siyasetini birleştiren yeni, “cazip alanlar” yaratarak büyüdü. Sınıfsal vesayeti somutluk kazanmaya başladı. 1990’lardan 2000’lere geçebilmek sermaye sınıfı için tarihi önem kazandı. Ve geçti.

O dozda sınıfsal vesayet yeterli mi? Cumhuriyetin ileri hareketini temelli kesebilmek için yeterli mi? Buna, “kurgu ustaları”nın görmüş, geçirmişliği, birikimi ve yaratıcı tasarımlarıyla bakabilirsek “Evet, ama yetmez!” diyeceğiz. Öyle oldu. Aranan gücün tam oluşabilmesi için aranan “eleman”ın, Sykes-Picot’nun 100 küsur yıllık evladının buzdolabından çıkarılarak ısıtılma vaktiydi. Karşıdevrim için eksik olan, o coğrafyaya özgü bir çekirdekti. Hem dünya sermayesinin bir “türevi” olacak, hem de karşıdevrim için patlama yapabilecek bir çekirdek. Bu artık Osmanlı’daki gericilik hareketlerinden farklıydı. İçinde “kullanışlı bir gericilik” taşıyabilir ama “modern bir şey” olmalıydı. Bulundu. Türkiye coğrafyasında servise çıktı. Dünya sermayesi kutsadı, “yerli” sermaye sınıfı himayeye aldı ve böylece birbirini tamamlayan tarihi üçlü oluştu. Model bütünlük kazandı. İçinde kenetlendi. Türkiye “reel kapitalizm çağını” yaşamaya başladı. Yani, “İşte kapitalizm budur!” zamanı. Takvim lazımsa, son 20 yıldır. Aynı şey dolaylı yollardan, farklı terimlerle de anlatılabilir. Anlatanlar çoktur. Ama “Hangi yıldayız? Niçin?” diye düşünüyorsak, işin özünü kaçırmayalım.

ÜÇLEME

“Reel kapitalizm”de merkezde sermaye sınıfı yer alır. O dünya sermayesine eklemlenmek ve ülkeyi, yeni senaryoda uygun görülen “paye” ile bir “emerging market” (dünya sermayesi için “yeni yetme bir piyasa”) yapmak ister. Misyonu 2000’den itibaren bu oluyor. “Üçleme”nin (kapitalizmin buradaki “teslis”inin) yeni elemanı bu noktada devreye giriyor, kendisini bekleyen göreve başlıyor. Yeni eleman, yukarıda vurguladık, kapitalizmin bir jeopolitik fenomenidir. 2000’lerde ülkeyi, “emerging market” kimliği ve bunun siyaseti ile Ortadoğu coğrafyasına taşıma misyonu için var olmuştur. Bu olmazsa, olmaz. Yapabilmek için, maddi olarak güçlenmeli, yeni ekonominin sermaye birikiminden bir pay almalıdır. 2000’lerde bunu doya doya yaşayacaktır. 

Sermaye sınıfı artık eski katmanlarına artan şekilde yenilerini ekleyecek. Böylece yayılacak, irileşecek. Yeniler, birçoğu, Cumhuriyetin kendilerine sunulan varlıklarına el koyarak zenginleşecekler. Ve servet sahibi olurken karşıdevrimin militanlığını üstlenecekler. Modelin değişmez özelliği. Sermaye sınıfının eski katmanları da yeni ekonominin cazip kâr alanlarındaki avantajlara ortak olacaklar. Karşıdevrimin, heybesini doldururken bir yandan Cumhuriyetin yıkımına nişan alan hücumlarına ise eski terimle “bigâne” kalacaklar. (İktisat yazınında, dünya ekonomisinde “ağa”nın olumsuzlukları görmezlikten gelişi için icat edilmiş bir terim vardır: “Benign neglect”! Bunu, iltifat olsun diye, sınıfın eski sermaye katmanına yakıştırabiliriz.) 2023’e gelişin bir kolu sermaye sınıfının kendi içindeki bu sessiz mutabakatı ile ilerliyor.

EMPERYALİZM UNUTMAZ, UNUTTURUR

Tarih gösteriyor ki emperyalizm ciddi bir iştir. Tarihten gelen tecrübesi, coğrafyalar hakkında eşsiz bilgisi bir büyük birikimin ürünüdür. Gözüne kestirince ülkeleri ve insanları bununla yeniden şekillendirebileceğine inanır. İş vermek için himayesine aldığı sınıflara ve aktörlere mutlak, geri alınmayacak bir güç kazandırmaz.  Kendi senaryosunda ne kadar, ne zamana kadar lazımsa o kadar verir. 2023’e buradan bakmayı ihmal etmeyelim.

Toplum 1980’de yalnızlaştırıldıktan sonra uzun süre bir boşlukta kaldı. Yeni rejim için yeniden şekillendirilmeliydi. Karşıdevrimin sermayeden pay alarak zenginleşmek ve ülkeyi Ortadoğu coğrafyasına taşımak kadar kritik bir görevi de burada yatıyor. 2000’lerin rejimi için bir “razı olan insan” profili lazımdı. 1961 Anayasası’yla kazandığı toplumsal haklarla oluşan belleği 1980’den sonra yavaş yavaş yitiren toplum son 20 yılda bu “mühendisliğe” sahne oldu. Bunları daha önce yazdım. Yeniden girmeyelim. Ancak şuna bakalım: “Razı olan insan” sokak röportajında konuştuğu zaman, eski terimle “mümeyyiz vasfı”nı (öne çıkan özelliğini) övünerek vurguluyor: Hemen “Iphone”unu gösteriyor ve “Her şey var!” diyor. Yönetenler de “Herkesin telefonu var!” diyorlar. Kimliği şekillenmiştir: Tüketiciliktir. O bununla özdeşleşmiştir. Bununla “modern bir şey” oluyor. “Emerging market”ın ideal birimidir.  Kapitalizmin bu dünyasına ait olduğunda ısrarlıdır. Sadece orada yaşar. “Öbür dünya”dan filan söz etmiyor. Iphone’unu bırakamaz. Toplum bir, iki önceki kuşakların mümeyyiz vasfının toplumsal hakları öğrenen, özümseyebilen “yurttaşlık” olduğunu unutacak bir bellek kaybı yaşamıştır. 2023’e oradan, unutmaktan geliyoruz. 

1920’nin 23 Nisan’ında toplanan ilk Meclis, Milli Mücadele tamamlandıktan sonra ilk tarihi görevini 1 Kasım 1922’de aldığı kararla yaptı: Saltanata son verdi. Geçtiğimiz yıl, 1 Kasım 2022 günü o kararın 100. yılıydı. Dönemini şimdi kapatmış olan 27. Meclis’teki milletvekillerinden birinin bile aklına o gün o 100. yılı dile getiren bir konuşma yapmak gelmedi! 2023’e şimdi oradan da bu unutkanlıkla geliyoruz.

Kişiler güçsüz, hatta belleksiz olabilirler. Ama bu, karşıdevrimin güçlü olması demek değildir. Çünkü 20 yıl önce kurulmuş “üçleme”, dikkatle bakılırsa, yapısında kriz potansiyeli taşıyarak doğdu. Geçici “cicim yılları”ndan sonra bu potansiyel kendini daha çok gösterdi, belirginleşti. Kriz potansiyelinin görünen parçası en çok ekonomiye yansıdı. Görünmeyen parçalar sıra bekliyor. “Emperyalizm unutmaz, unutturur” dedik. Ama zamanın akışı gösteriyor ki karşıdevrimin vücut bulduğu “üçleme” bünyesinde gitgide artan zayıflıkları daha zor taşıyacaktır. Karşıdevrim iridir ama güçlü değildir.

Varlığını çok aradığımız Tahsin Yücel’in 2008 Nisan’ında tamamladığı “Golyan Devrimi”nde birbirini izleyen öyküler vardır. Tahsin Yücel, kitabın başında, “Zorunlu Bir Açıklama” başlığı altında şunu yazıyor:

“Şimdi bakıyorum da her öykü bir öyküden çok, varsayımsal bir romanın herhangi bir parçası gibi görünüyor, her öykü ‘Ben yarım ve başarısız bir öyküyüm’ diyor.” Karşıdevrimin 20 küsur yıllık tuhaf macerasını düşündürmüyor mu? 

Ne dersiniz? 

Bilsay Kuruç / Cumhuriyet  

İmamoğlu'nun Erzurum mitingine saldırı: Polis seyretti, yaralılar var (soL)+TKP Erzurum'dan açıklama: 'Bu kara lekeyi temizleyeceğiz'(soL)

 İBB Başkanı İmamoğlu'nun Erzurum'da düzenlediği mitingde İmamoğlu'nun bulunduğu otobüse taşlı saldırı yapıldı. Otobüs alandan uzaklaştırıldı.

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun Erzurum'daki mitinginde bir grup İmamoğlu'nun otobüsüne ve mitinge katılanlara taşlı saldırıda bulundu. Otobüsün camları kırıldı, alanda yaralananlar oldu.

İmamoğlu kürsüden yaptığı açıklama "Provokasyon! Buradaki bir avuç insan sizi tehlikeye atıyor" dedi.

'Polis, vali... Hepiniz hakkında suç duyurusunda bulunacağız'

İmamoğlu "Sizler elinde Türk bayrakları olan insanlara taş attırıyorsunuz. Emniyet müdürü, vali hepiniz hakkında suç duyurusunda bulunacağız" diyerek tepki gösterdi.

İmamoğlu emniyet mensuplarına seslenerek "Buradaki sulhü sağlamanız için ben şehir turuna devam ediyorum, buradaki sulhü sağlayın" dedi.

Miting provokasyon nedeniyle yarıda kesildi. Otobüs alandan uzaklaştırıldı.

İmamoğlu: Polislerin hiçbirisi kılını kıpırdatmadı, 10-15 kişi gözümün önünde yaralandı

İmamoğlu provokasyonun ardından yaptığı açıklamada "Her yerden taş yağdı. Polislerin hiçbirisi kılını kıpırdatmadı. Bu bir talimattır. Başka bir şey değil. Müdahale etmeyin talimatıdır. Benim konuşmamın 5. dakikasında konuşmam kesildi. Benim gözümün önünde 10-15 insan yaralandı" dedi. İmamoğlu Emniyet müdürü ve vali başta olmak üzere sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunacağını ve yaralılar hakkında bilgi verilmeden kenti terk etmeyeceğini duyurdu.

İmamoğlu şunları söyledi:

"Öncelikle şunu söyleyeyim: Türkiye’nin her yerine gittiğimiz gibi en kuzeyinden en güneyine, en batısından en doğusuna… Bugün de dadaş diyarı Erzurum’dayız. Erzurum’da bizi gayet güzel folklor ekibiyle karşılayan kıymetli hemşehrilerimize teşekkür ederiz. Bizi yol boyunca selamlayan insanlarımız oldu. Öpücüklerle, kucak sallayanlarla, elleriyle bize kalplerini ifade eden vatandaşlarımızla…

Daha önce il başkanlarının yaptığı görüşmelerle öncelikli belirlenen miting alanının bize tahsisi konusunda görüşmelerine rağmen bu alanın bize verilmeyeceğini il başkanlarımıza ifade ettiler. Daha sonra buranın uygun olduğunu ifade ettiler. Bir selamlama şeklinde kabul edeceklerini, buna izin verebileceklerini ifade etmişler. İl başkanlarımızın aldığı bu izin doğrultusunda bugün netleşti. İki gün öncesinden itibaren çağrılar yapıldı.

Malumunuz gün içerisinde biz, gayet güzel hem yiğidolar diyarı Sivas’ta hem medeniyet beşiği Çorum’da mitingimizi yaptık. Üçüncü durak olarak Erzurum’a geldik. Erzurum’a gelmeden Çorum-Sivas arasında oraya büyükşehir belediyesi, büyük bir nezaketsizlik göstererek 40-50 tane otobüsünü yığarak bir tanıtım yapacağı şeklinde bir duyum alındı. Bu arada kendisini tanıyorum. Bu nezaketsizliğini deneyimli bir belediye başkanı olarak da kendisine hiç yakıştırmadığımı ifade ediyorum. Dadaş diyarı Erzurum’a yakışmayan bir hamlede bulunmuştur. Sonra, Vali ile irtibat kuruldu arkadaşlarım tarafından Vali’nin aynen ifadesini söylüyorum: ‘5 bine yakın polisimizle Erzurum’da gerekli tedbirler alınmıştır. Hiçbir sorun yok. Problem yok. Endişe etmeyin. Zaten otobüslerde yerinden çekiliyor’ diye ifadelerde bulunmuştur.

Akabinde biz, havalimanından karşılamayla beraber konuşmayı yapacağımız alana vardık. Tabii bu esnada biz, orada biriken bir kalabalığın olduğunu tabii bütün meydan bizim vatandaşlarımız tarafından doluydu. Çocuk, kadın, genç, yaşlısı Türk Bayraklarıyla o güzelim meydanı gelincik tarlasına çevirmişler ve biz Erzurum’da her yerde olduğu gibi vatandaşımıza seslenecektik. Tabii bir baktık ki her yerden taş… Her türlü taş yağıyor. Polislerin hiçbirisi kılını kıpırdatmadı. Bu bir talimattır. Bunun adı başka bir şey olamaz. Müdahale etmeyin talimatıdır. Orada TOMA var. Taşlar atılıyor milletin kafasına ve biz otobüsün üstüne çıktık; bize taşlar atılıyor.

Yapılan müdahale ile beraber ben, konuşmamın beşinci dakikasında konuşmamı kestim. Çünkü, bize atılan taşlar bizim üstümüzden insanların kafasına… Çünkü, benim gözümün önünde 10-15 insan yaralandı. Böyle olunca ben vatandaşlarıma dedim ki ‘Bizim yüzümüzden size de taş geliyor. Lütfen arabadan uzaklaşın ben de arabanın içine giriyorum’ dedim ve arabanın içine girdim. Arabanın içine girdikten sonra yine orada bekleyeyim diye düşündüm ama o taş trafiği devam edince ve vatandaşlar da geri çekilmeyince oradan seslendim: Lütfen siz cevap vermeyin bunlara uymayın. Burada sizi korumakla yükümlü polis vardır. Polis sizi uyarıyorum: Müdahale etmezseniz buradaki yetkili amirleriniz hakkında suç duyurusunda bulunacağım. Emniyet Müdürü başta olmak üzere Valisine varıncaya kadar bugün yaptığı kışkırtıcı propagandadan dolayı da belediye başkanını da o silsileye katıyorum. Akabinde ben arabayla oradan ayrıldım. Arabamızın malum camları, işte korumaları vesairesi, olduğu kadarıyla burada müdahaleyi görüyorsunuz araca karşı. Allah'a şükür arabanın içine giren arkadaşlarımı hiçbir şey yok. Zaten olay tamamen orada.

'Ne onlar AK Partili ne onlar ülkücü'

“Bakın tekrar söylüyorum. Bir tarafta 200 kişi geçmez…. Ben kalabalık bilirim. Benim hayatım tribünlerde geçti. Kaç kişi vardır bilirim. Siyasetten önce bilirim, siyasette daha iyi bilirim. Bir tarafta da öbür uç tarafta da yaklaşık 200-300 tane de sözüm ona AK Partili olduğu söylenen insanlar vardı. Ne onlar AK Partili ne onlar ülkücü. Öyle bir şeyi kabul etmiyorum. Ne de onlar Erzurumlu. Az önce Vali Bey'e mesaj attım. Kendisinin Erzurum'a yakışmadığını, gerekeni yapması gerektiğini, istifa etmesi gerektiğini yazdım. O da kendisi beni aradı. Bilgilendirme için aradığını söyledi. Aramasında söylediği şey, ‘Efendim biz sadece esnaf ziyaretini biliyorduk. Sabah öyle bir şey söylenmedi.’ İl başkanları burada. Kesinlikle öyle bir şey yok. Ki sabah öğleden sonra bize söylediği, ‘5 bine yakın polisle burada görevimin başındayım. Hiçbir sorun yok’ diye teminat veren vali, şimdi, ‘Orası size verilmedi. Biz, miting olduğu için tedbirleri o anlamda almadık. Yoksa miting olsa kuş uçurtmazdık’ diyor. Kardeşim, oraya 10-15 bine insan toplanmış. 300-400 tane provokatörü, 300-400 tane ısmarlama gelmiş insana siz müdahale edemiyorsunuz.

'İçişleri Bakanı'ndan Cumhurbaşkanı'na kadar sorumludur'

Valiye söylüyorum buradan: Erzurum'a, bu güzel memlekete, bu canım memlekete, ama şu anda Türkiye'de ekonomik olarak 81 il arasında 62. sıraya düşmüş Erzurum'a yakışmayan bir valisiniz. Bu Erzurum'a, dadaş diyarına, Nene Hatun'un torunlarına yakışmayan bir valisiniz. Yakışmayan bir emniyet müdürlüğü vardır burada. Yakışmayan bir irade vardır. Bu iradenin tepesinde kim varsa, İçişleri Bakanı'ndan Cumhurbaşkanı'na kadar sorumludurlar. Gereğini acilen yapmalıdırlar. Seçime giderken ortaya konan bu davranış biçimi asla kabul edilemez. Kabul etmemiz mümkün değil. Vali Bey'e şunu söyledim: En geç 20 dakika içinde, ‘Oradaki insanların can güvenliğini sağladık’ diye bir açıklama yapana kadar burada bekleyeceğim. Yaralılarla ilgili açıklama bekliyorum. Yaralılarla ilgili yapılan açıklamayla beraber, yaralıları gerekirse ziyaret edeceğim. Ama evde ama hastanede. Onlarla ilgili bilgi almadan da Erzurum'u terk etmiyorum.

Erzurumluya yakışmayan bir vali, yakışmayan bir yönetim, yüz binlerce Erzurumluya Erzurum'da yakışmıyor. Milyonlarca Erzurum dışındaki Erzurumluya hiç yakışmıyor. Bu kadar net. Bugün yaşanan, demokrasi adına utanç verici bir durumdur. Elinde Türk bayraklarıyla ve milli duyguları en üst seviyede olmuş insanları taşlatan bir anlayış, bu memleketi bölme anlayışının sahibi olan bir anlayıştır. Buna karşı mücadelemiz devam edecektir. Biz yine milletimizi barışa, huzura davet etmeye devam edeceğiz. 86 milyon insanımızın kardeşliği için, birliği, beraberliği için mücadele etmeye devam edeceğiz. Allah bu memleketi ve bu 86 milyon insanı, başta Erzurum olmak üzere, bütün illerimizi bu kafadan, bu zihniyetten ve bu anlayışın esir olmuş olan bürokrasisinden, mülki amirine kadar hepsinden Allah bu memleketi korusun."

Vali Memiş'ten '7 yaralı' açıklaması

Erzurum Valisi Okay Memiş, İmamoğlu'yla yaptığı görüşmede olaylarda 7 kişinin yaralandığını belirtirken; İmamoğlu 9 civarında yaralının olduğunu aktardı. Yaralananlar arasında bir çocuğun da olduğu görüntülere yansıdı.

Miting öncesi belediye otobüsleri park edildi

ANKA'nın aktardığına göre İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun bu akşam saat 18.00’de Erzurum’da Havuzbaşı Kent Meydanı’nda yapacağı miting öncesinde öğlen saatlerinde alana belediye otobüslerinin park edilmesi ile gerginlik yaşandı. Müzakereler sonrasında AKP’li Büyükşehir Belediyesi'nin otobüsleri bu alandan çekildi ve Çorum ve Sivas’ın ardından Ekrem İmamoğlu saat 18.00’da alana otobüsle geldi. İmamoğlu, konuşmak üzere otobüsün üzerine çıktığı anda provokatörler İmamoğlu’nu dinlemeye gelen yurttaşlara ve İmamoğlu’nun aracına taş atmaya başladı. İmamoğlu, konuşmasını tamamlayamadan alandan ayrılmak zorunda kaldı. Emniyet güçlerinin olaya etkin müdahale etmediği gözlendi.

Provokatör grubun otobüse taş attığı anlar kameralara yansıdı. Polis daha sonra kitleye TOMA’larla su ile müdahale etti.

İmamoğlu, yurttaşları sakinleştirmek için “Sizin zarar görmemeniz için, hayır cevap vermeyin sevgili gençler. Provokasyon ve buradaki bir avuç insan. Tehlikeye atıyorlar sizi. Biraz geriye doğru geçin” diyerek kendisini dinleyenleri uyarmaya çalıştı.  

İmamoğlu, polislere ise “Seyreden polisler, biz de sizi seyrediyoruz. Bunu seyreden polisler biz de sizi seyrediyoruz. Bu şehrin valisi. Emniyet müdürü. Biz de sizi seyrediyoruz. Devam edin. Hiç sorun yok” dedi. İmamoğlu’nun korumak için ekibinin şemsiye açtığı görüldü.

Mitingin yapılacağı alana Erzurum Büyükşehir Belediyesi'nin araçları park edilmişti. İmamoğlu bu duruma sosyal medya hesabından tepki göstermişti. İmamoğlu, “Erzurumlu hemşerilerimle saat 18:00’deki buluşmamıza engel olunmaya çalışılıyor. Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Sekmen, bu nezaketsizliğin kara lekesini ömrünün sonuna kadar taşıyacaksın. Saat 18:00’de tüm Erzurumluları Havuzbaşı Kent Meydanı’na bekliyorum. Haydi Erzurum” demişti.

Kılıçdaroğlu'ndan uyarı

İmamoğlu’na yönelik bu duruma Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da sosyal medya hesabından “Erzurum’un AK Partili Belediye Başkanı'nın yaptığını gördünüz. Biz, bu eşiği aşmak zorundayız gençler. Evladım Ekrem Başkan'ı bununla durduramazlar, ona bunlar vız gelir tırıs gider” diye tepki göstermişti.

CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu da tepkisini şu paylaşımla ortaya koymuştu: “Şaşırmıyoruz çünkü korkuyorlar, çaresizler ve kendilerini zavallı duruma düşürüyorlar ne yazık ki… En iyi cevabı Erzurumlular verecektir.”

Ekrem İmamoğlu’nun Danışmanı Özgen Nama da sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, şunları kaydetmişti: “An itibari ile Erzurum’da büyük bir provokasyon hazırlıkları olduğunu görüyoruz. Buradan  İçişleri Bakanlığı’nı uyarıyorum. Bir kişinin burnu bile kanasa yeterli önlem almayan Erzurum mülki idare amirleri ve kolluk kuvvetleri sorumludur.


AKP’li Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Sekmen, araçları alandan çektirdikten sonra şimdi de Hüdapar’lı ve Mhp’li bir grubun saldırısı ve tacizi ile karşı karşıyayız. Emniyet mensupları yeterli önlemi almıyorlar. Sana söz Erzurum 14 Mayıs’ta bu ayıptan hep birlikte kurtulayacağız. Bütün uyarılarımıza rağmen maalesef güvenlik riski devam ediyor. Bu rezaletin sebebi  Mehmet Sekmen sensin ve hep bu ayıpla anılacaksın."

                                                                 /././ 

TKP Erzurum'dan açıklama: 'Bu kara lekeyi temizleyeceğiz'(soL)

İBB Başkanı İmamoğlu'nun Erzurum mitingine yönelik saldırının ardından TKP Erzurum'dan yapılan açıklamada 'Bu memlekette ilerici, yurtsever, boyun eğmeyen emekçiler de var' denildi.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun bugün Erzurum'da düzenlediği mitinge yönelik taşlı saldırı sonrası Erzurum TKP tarafından bir açıklama yapıldı.

Erzurum TKP'nin sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda "Erzurum'da yalnızca faşistler ve gericiler yok.
Bu memlekette ilerici, yurtsever, boyun eğmeyen emekçiler de var. Erzurum'un bu kara lekesini eninde sonunda temizleyeceğiz #TkpGelirHerseyDeğisir #1oyErdoğanGitsinDiye1oyTKPye
" denildi.

Öne Çıkan Yayın

T-24 "Köşebaşı + Gündem" -22 Haziran 2025-

  Fatih Altaylı’nın tartışılan videosundaki 1,5 dakika ayrıntısı -Eray Özer- Aldığımız bir bilgiye göre Altaylı’nın pazartesi günü hakim kar...