Çanakkale'deki orman yangını sürüyor: Kemel köyünün tahliyesine başlandı+Hatay'da orman yangını: Belen yanıyor, mahalleler tahliye edildi+Mersin'deki orman yangını rüzgarın etkisiyle yayıldı, müdahale sürüyor+Manavgat'taki orman yangını kontrol altına alındı (Evrensel)

 


Çanakkale'deki orman yangını sürüyor: Kemel köyünün tahliyesine başlandı

Çanakkale'nin Kızılkeçili köyünde çıkan orman yangını Kemel köyüne sıçradı. Yangına müdahale sürerken Kemel köyünde yaşayanların tahliyesine başlandı.

Çanakkale'nin Kızılkeçili köyünde yerleşim yerine yakın bölgede akşam saatlerinde orman yangını çıktı.

Henüz bilinmeyen nedenle çıkan yangın, rüzgarın da etkisiyle kısa sürede geniş bir alana yayıldı.

İhbar üzerine bölgeye Çanakkale Orman Bölge Müdürlüğüne bağlı 33 arazöz, 14 su ikmal aracı, 4 dozer, 4 trayler, 7 helikopter, 4 uçak, 1 komuta aracı ve iş makineleri sevk edildi. Ayrıca Balıkesir ve Bursa'dan takviye arazöz ve itfaiye ekipleri bölgeye sevk edildi. Çevrede yaşayan köylüler de kendi su tankerleriyle söndürme çalışmalarına destek verdi.

Çanakkale Valisi İlhami Aktaş ve Çanakkale Orman Bölge Müdür Enver Demirci, yangın bölgesine giderek çalışmalar hakkında bilgi aldı. 

KEMEL KÖYÜNÜN TAHLİYESİNE BAŞLANDI

Kızılkeçili köyünde başlayan orman yangını Kemel köyüne de sıçradı. 211 nüfuslu Kemel köyünde yaşayan vatandaşlar otobüslerle tahliye edilip il genelindeki KYK yurtlarına yerleştiriliyor.

Çanakkale Valiliğinden yapılan açıklamada, “Çanakkale merkeze bağlı Kızılkeçili, Yukarı Okçular ve Kemel köyü civarında devam eden orman yangınına havadan ve karadan söndürme çalışmaları devam etmektedir. Kemel köyünde yaşayan vatandaşlarımızın can güvenliği açısından evlerini boşaltmaları önem arz etmektedir. Vatandaşlarımız, valiliğimizce tahsis edilen tesislerde misafir edileceklerdir” ifadelerine yer verildi.

                                                          /././

Hatay'da orman yangını: Belen yanıyor, mahalleler tahliye edildi

Hatay'ın Belen ilçesinde öğle saatlerinde başlayan orman yangını yerleşim bölgelerine ulaştı. Mahalleler tahliye edilirken bazı evler yandı.

Hatay'ın Belen ilçesinde Güzelyayla Mahallesi Dere Bahçe mevkisindeki ormanda saat 14.30 sıralarından yangın çıktı. 

Yerleşim bölgelerine ilerleyen yangın sebebiyle Müftüler ve Güzelyayla mahalleleri tahliye edilmeye başlandı.

İlk belirlemelere göre yangın sebebiyle bölgede 3 ev yandı. Bu evlerde can kaybının yaşanmadığı bildirildi.

Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, Twitter hesabından yaptığı açıklamda "Hatay Belen'deki orman yangınına; 9 uçak, 21 helikopter, 59 arazöz, 375 personel sevk edildi. Ekiplerimizin havadan ve karadan etkin müdahalesi aralıksız sürüyor" dedi.

Yumaklı, bir televizyon programında yaptığı açıklamada da ilk belirlemelere göre yangının bahçe temizliğinden çıktığının değerlendirildiğini söyledi.


BAKAN YERLİKAYA: TAHLİYELER DEVAM EDİYOR

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya da Twitter hesabından yaptığı açıklamada "Hatay Valiliğimiz, AFAD ve güvenlik birimlerimizce; Müftüler, Soğukoluk ve Benlidere mahallelerimizde riskli olan yerlerden başlayarak tedbir amaçlı vatandaşlarımızın tahliyeleri devam etmektedir. Yangının çıkış nedeniyle ilgili inceleme derhal başlatılmıştır" dedi.

Öte yandan Yerlikaya'nın Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı ile birlikte yangının devam ettiği bölgeye gittiği bildirildi.

MÜDAHALE AKŞAM SAATLERİNDE DE SÜRDÜ

Yangının altıncı saatinde havanın kararması nedeniyle gece görüşlü helikopter ile havadan müdahalenin süreceği bildirildi.

Rüzgarın etkili olmaya başladığı bölgede ekipler alevlerin önünü kesmeye çalışıyor.

ARAZÖZ İLE OTOMOBİL ÇARPIŞTI; 1 BEBEK YAŞAMINI YİTİRDİ

Belen'deki orman yangını söndürme çalışmalarına destek için bölgeye giden bir arazözün, otomobille çarpıştığı, kazada otomobildeki bebeğin yaşamını yitirdiği belirtildi. Kazaya ilişkin soruşturma sürdürülüyor.

HATAY'DAKİ YANGININ ÇIKIŞ SEBEBİ, BAHÇE TEMİZLİĞİ İÇİN YAKILAN ATEŞ; İKİ GÖZALTI

Belen ilçesinde saat 14.00 sıralarında başlayıp, büyüyerek devam eden orman yangınına havadan ve karadan müdahale sürerken İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ile Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, bölgeye geldi. Bakanlar, basın mensuplarına açıklamada bulundu.

Belen'deki yangına 8 dakika içinde müdahale edildiğini belirten Bakan Yumaklı, nemin ve rüzgarın yangının büyümesinde etkili olduğunu söyledi. Orman Genel Müdürlüğü'nün 450 personeli ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarının da desteğiyle yangına müdahaleye devam edildiğini dile getiren Bakan Yumaklı, "Akşam 19.00 sıralarında söylemiştim, enerjisi düşmeye başladı diye. Şu an itibariyle çok lokal bazı yerlerde devam ediyor olmakla birlikte çok şükür büyük bir risk olmadığını söyleyebilirim. Ancak bu her şeyim bitti, yangın tamamen kontrol altına alındı anlamına gelmez. Hem gecenin ilerleyen saatlerinde oluşabilecek hava şartları hem de nemle alakalı sıkıntılı bir durum, belki yine riskli bir durum oluşturabilir. Ama şu an itibariyle yaklaşık etkilenen alanın 230 hektara çıktığı ile ilgili bizim arkadaşlarımızın ölçümü vardı. Şu an itibariyle bu yaklaşık 100 hektarlık bir alana doğru inmiş vaziyette. An itibariyle büyük bir risk olduğunu söylememek ile beraber arkadaşlarımızın tamamıyla yangını kontrol altına almakla iligi çabaları devam etmekte" diye konuştu. 

KOMŞULARINI KURTARMAYA ÇALIŞIRKEN AYAĞI KIRILDI

Yangın sırasında alevlerden kaçan komşularına yardım etmeye çalışan Yiğit Dingil'in (24) ayağı kırıldı. Otomobille hastaneye ulaşan Dingil, ayağı alçıya alındıktan sonra taburcu oldu.

Bir yakınının evine giden Yiğit Dingil, DHA'ya yaptığı açıklamada şunları söyledi:

"Gece geç uyumuştum. Annem öğle saatlerinde 'Yangın var' diye seslenerek uyandırdı. Dışarı çıktığımda ilk başta çok küçük bir yangın vardı ama anlık olarak büyüdü. Komşularımızın hepsi yaşlı veya hasta. Kimse kaçamıyordu. Elime ağaç kesme motoru aldım, evlere yakın yerlerdeki ağaçları kesmeye başladım. Daha sonra komşularıma koşup, otomobile bindirmeye çalıştım. O sıra ayağım kırıldı. Mecburen kendimi arabaya zor attım. Zorlu bir şekilde yangın bölgesinden uzaklaştım. Şu an mahallemizdeki evler alevler altında. Perişan durumdayız." 

                                                             /././

Mersin'deki orman yangını rüzgarın etkisiyle yayıldı, müdahale sürüyor

Mersin'in Gülnar ilçesinde öğleden sonra başlayan orman yangını rüzgarın etkisiyle büyüdü. Yanına TOMA'lar da müdahale ediyor.

Mersin'in Gülnar ilçesine bağlı Kavakoluğu Mahallesi'ndeki ormanda saat 18.00 sıralarında yangın çıktı.

İhbar üzerine bölgeye 3 yangın söndürme helikopteri, çok sayıda arazöz, ilk müdahale aracı ve ekipler sevk edildi, çalışma başlatıldı.

Çıkış nedeni henüz belirlenemeyen yangına müdahale, havanın kararması nedeniyle karadan devam ediyor.

Bölgedeki rüzgarlı havanın etkisi ve sarp arazi nedeniyle büyüyen yangına TOMA'lar da müdahale ediyor.

Öte yandan bölge halkı da ekiplere destek veriyor.

                                                           /././

Manavgat'taki orman yangını kontrol altına alındı 

Antalya'nın Manavgat ilçesinde sabah saatlerinde çıkan yangın kontrol altına alındı.

Antalya'nın Manavgat ilçesi Perakende Mahallesi İlarma mevkisindeki ormanda saat 10.30 sıralarında çıkan yangın kontrol altına alındı.

Denize yakın noktada çıkan ve yaklaşık 1,5 hektar alanda etkili olan yangına, Manavgat, Taşağıl ve Serik orman işletme şefliklerine bağlı ekiplerin yanı sıra havadan da 1 helikopter ve 3 uçakla müdahale edildi.

Hafif rüzgarın da etkisiyle bazı noktalarda alevler yeniden canlandı. Buralara da ekipler müdahale ederek yangının yayılmasını önledi.

Evrensel


Hocaların Hocası Korkut Boratav: Bu siyasal İslam’la sadece sol mücadele edebilir - Yaşar Aydın / Birgün

 Son tahlilde mayıs ayındaki seçimlerin sonuçlarını, ideolojik sınıf mücadelesini siyasal İslam’ın kazanmış olması belirledi. AKP’nin iktidar yılları sırasında halk sınıfları saflarındaki ideolojik, kültürel egemenliği sadece sosyalistler aşındırabilir.

Hocaların hocası Korkut Boratav ile muhalefetin seçim stratejisini, AKP’nin yeni ekonomi politikalarını ve solun önüne düşen görevleri konuştuk. 

Seçimlerde yaşanan mağlubiyetin ardından bir sorumlu arama sürecine girildi. Muhalefetin taktiği, adayı, siyaseti yeniden tartışmaya açıldı. Siz mağlubiyetin sebeplerini nerede görüyorsunuz?
Cumhurbaşkanlığı seçiminde iki ittifak içinde yer alan sosyalist ve komünist partiler, Altılı Masa’nın adayını destekleme kararı aldılar. Bu karar, bence, bu partilerin tarihsel belleklerine uygun, doğru bir reflekstir.

Mayıs 2023’ün Türkiye koşullarında açık faşizme sürüklenen ortamı durduracak acil aşama, Cumhurbaşkanı’nın değiştirilmesiydi. Bu seçeneği o tarihte mümkün kılan tek seçenek olan Altılı Cephe’nin adayını desteklediler; açık faşizmi frenlemeyi hedefleyen geniş cepheye katıldılar. 

Altılı Masa, 2022 başında kuruldu. Bileşenlerinin, öncelikle CHP’nin o tarihe kadarki dönüşümünü kabul ederseniz (ve sadece bu koşulla) bu ittifak politikasının yanlış olmadığını söyleyebiliriz. Bir anlamda AKP’nin açıkça kaybettiği ilk seçim olan Haziran 2015 ortamına, aynı zamanda 2017 Anayasa değişikliğinin öncesine dönmeyi hedefliyordu. 2019 belediye seçimlerinde Altılı İttifak’ın bir benzeri başarılı olmuştu. O deneyim, Saray’ın sandık yenilgisi için HDP’nin bu cepheye dışardan da olsa desteğinin gerekli olduğunu göstermişti. Bu desteği fiilen, sessizce sineye çeken İyi Parti’nin sağındaki eğilimlere kadar uzanmak riskliydi. Mayıs 2023 koşullarında da Saray iktidarına son verebilecek tek seçenek Altılı Masa’nın temsil ettiği geniş cephe idi. Ayrıca, parlamentonun bileşimi bir yana, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı makamından uzaklaştırılması da ihmale edilemeyecek asgari bir öncelikti. Sosyalist ve komünist partilerin bu asgari hedefte birleşmesi de doğru karardı.   
İlk aşamada önce Erdoğan’ı yenmek için siyasal yelpazenin merkez ve Cumhuriyetçi sağ kanatlarının ittifakı gerekliydi. AKP iktidarı dönemindeki dönüşümü sonunda CHP bu tarihte Cumhuriyetçi ve sol birikimlerinden kopmuştu; bu yelpazenin merkezinde yer alıyordu. Siyasal İslam eğilimli üç partinin (Saadet, DEVA, Gelecek’in) katılımıyla bu ittifak tutucu bir özellik taşımaktaydı. AKP’nin ilk 12 yılının tüm neoliberal, İslamcı, (2010 anayasa referandumu ile pekiştirilen) anti-demokratik birikimlerini de sahiplenmekteydi. Bu nedenle sosyalistlerin desteği sadece Cumhurbaşkanlığı seçimi ile sınırlıydı.  

ÖNDERLİĞİ OLMAYAN MUHALEFET

Sosyalistlerin seçimdeki tutumlarını nasıl görüyorsunuz? Önümüzdeki süreçte önlerinde ne gibi görevler görüyorsunuz?
Altılı Masa’nın tutucu kimliğine rağmen sosyalistlerin dıştan desteğinin seçimlerde birleşen yirmi beş milyonluk muhalif kitleye fiilen sol bir kimlik taşıdığını düşünüyorum. Meydanlarda toplanan milyonlar, ortak özlemleri, sloganları ile kürsüde konuşanları da şaşırttı. Akşener’i Altılı Masaya döndüren etken de galiba bu kolektif baskı oldu. Bir liderlikten yoksun milyonlardan söz ediyorum. Türkiye siyasetinin gelecekteki seyri bu insanlara bağlı… Kim bunlar? On yıl önce Gezi kalkışmasına katılan gençlerin, öğrencilerin bugünkü türevleri... 2019 belediye seçimlerini kazananlar... Kendiliğinden örgütlenebilen dinamik, yaratıcı bir güç. Onları birleştiren ortak değerlerin sola, sosyalizme açık olduğunu düşünüyorum. En azından "sol-Cumhuriyetçi" bir güç... Liderlik fiilen Türkiye’nin sol devrimci güçlerine, sosyalist, komünist partilerine düşmektedir. 

1980 sonrasının sosyalistleri, Gezi’ye katılarak Cumhuriyetçi değerleri tümüyle benimsedi; hatta aydınlanma değerlerini tümüyle sahiplenen tek siyasal akım bugünün sosyalist, komünist partileridir. Cumhurbaşkanlığı seçiminde oluşan geniş cephenin içerisinde yer almaları kuşkusuz önemli. Ama yetersiz. Çünkü seçim sonrasında yenik düşen; hâlâ Erdoğan rejimine temelden muhalif 25 milyon liderlikten yoksun. Dağılması, faşizmin yerleşmesi anlamına gelecek. Bu tarihsel görev açısından, artık fiilen sosyalist, komünist partiler bu büyük kitlenin üretim, işyeri, mahalle düzlemlerinde örgütlenmesini üstelenebilir mi? Liderliğini hedefleyecek bir düzeye taşıyabilir mi?  Bugünkü vahim boşluğu doldurabilir mi? Esas mesele bu.

SOLUN TARİHSEL GÖREVİ

Türkiye Solunun canına okuyan dönüşüm 12 Eylül’dür. 1970’li yılların sonunda burjuvazi ve derin devlet şu teşhisi koydu: “Türkiye, parlamenter siyasette CHP’nin, parlamento dışında devrimci akımların ortak etkisi sonunda bir bütünüyle sola yöneliyor. Kesinlikle ve kalıcı olarak önlenmelidir. 12 Mart eksik kaldı; CHP’yi sola yöneltti, devrimci hareketleri çökertemedi. Sosyalizmin şu veya bu rengi altında örgütlenen devrimci akımlar kesinlikle, ödünsüz çökertilirse Türkiye’nin sola yönelmesi de önlenir…” 

Teşhis doğruydu. CHP’yi, Ecevit döneminde sola yönelten temel etken devrimci akımların halk sınıfları saflarındaki yaygınlığı, gücüydü. 12 Eylül darbesi bu yüzden devrimci akımların çökmesine öncelik verdi; başardı. Devrimci örgütler daha sonra toparlanamadı. Önceki on yılda devrimci sol akımların etkili olduğu, hatta sürüklediği  halk sınıfları sonraki yıllarda İslamcı ideolojinin saldırısına muhatap oldu; siyasal İslam tarafından işgal edildi.

Siyasal İslam’ın, 2000 sonrasında AKP’nin örgütlenme yöntemi ve oradan aldığı güç, özünde Devrimci Yol yöntemlerinden esinlenmedi mi? Mahallelerin günlük hayatına damgasını vuran komiteler gibi... 1970’li yılların aşağı yukarı tümünde kentlerin yoksul mahalleleri, varoşları sol örgütlerindi; siyasete oralardan müdahale ediyorlardı. Sol yelpazenin tüm örgütleri sendikalarda, köylü mücadelelerinde ön saflarda yer alıyordu.

Bugün temel mesele sosyalizmin yaşam ve üretim alanlarında yer alması. Deprem sonrasında sol örgütler iyi çalıştı; umut verici olduğunu söylemek lazım. Temel görev, sosyalist militanların mahallede, iş yerinde tek tek her konuyla her insanla, her işçiyle temas içinde olması. Bunlar, eski usul devrimci yöntemler. Tek tek insanları, İslamcı cemaat içinde bile adım adım sosyalizme kazanmak, emekçi reflekslerini, giderek sınıf bilincini tetiklemek… Günlük hayattaki sıkıntılarını paylamak, sahiplenmek… Hepsi yaşam ve iş süreçlerinde olmayı, yer almayı gerektiriyor. Son tahlilde Mayıs seçim sonuçlarını ideolojik sınıf mücadelesini siyasal İslam’ın kazanmış olması belirledi.  AKP’nin iktidar yılları sırasında halk sınıfları saflarındaki ideolojik, kültürel egemenliği sadece sosyalistler aşındırabilir.

Sosyalist partilerin üye sayılarına bakınca bu işlev militanlara çok ağır bir yük olarak görülebilir. Ama, kamuoyu yoklamalarında kendilerine sosyalistim diyenlerin sayısı partilerin üye sayısından çok ilerde. Demek ki parti üyeleri yetersiz…  Kolay değil; ama 1970’li yılların ortamını hatırlayınız. Benzer bir dönüşümü sadece devrimci sol akımlar, bugünkü sosyalist, komünist partiler üstlenebilir. CHP yönetimi, Sol, hatta Cumhuriyetçi mirası ile bağlarını koparmış olabilir; ama örgüt ve seçmen tabanında bu özellikleri koruyan yüzbinler var. Kürt hareketinin tabanında bir sosyalist filizlenme var mı; tam bilmiyorum. Ama tarihsel köklerinde yer aldığını, izlerinin bugün de yer aldığını yadsımayalım. 

ASIL DÖNÜŞÜM YEREL SEÇİM SONRASI

Seçimlerin ardından AKP’nin özellikle ekonomi politikasında ciddi bir değişim yaşandı. Siz bu değişikliği nasıl görüyorsunuz, uzun süreçte emekçilerin önündeki tablo nedir?
Herkes soruyor, bugünkü ekonomik ortamda Mehmet Şimşek ne yapacak? Yerel seçimler öncesinde ve sonrasında AKP ne yapacak? Batı siyaset söyleminde Erdoğan gibi şahsiyetler için “politik insan” deyimi kullanılır. Bunların siyasi refleksleri çok duyarlı ve esnektir. Bu özellikleri ile önce yerel seçimleri kazanmak isteyeceğini, hedefi gerçekleştirdikten sonra gündemini değiştirme esnekliğini göstereceğini düşünüyorum. 

 Ekonomide geleneksel neoliberal model hedeflenmiştir ve buna Haziran 2023-Aralık 2024’te iki aşamalı bir istikrar programı ile geçiş söz konusudur. Mart seçimlerine kadar seçmenlerin sineye çekeceği umulan “yumuşak kayıplar” söz konusu: Memur maaşları, asgari ücret ve emekli aylık artışları, bugünlerde gözlediğimiz dolaylı vergilerle eriyecek. Neoliberal reçetelerden makul boyutlarda sapmalar göze alınabilir. Örneğin 2001’deki IMF programında Merkez Bankası avanslarıyla bütçe açığının finansmanı yasaklanmıştı. Bu uygulama değiştirildi. Kur Korumalı Mevduatın Hazine’ye yükü TCMB’ye devredildi.

TCMB’nin yeni başkanı değişikliği sineye çekti. Bu bütçe açığının para basarak finansmanı anlamına gelir. Mart’a kadar benzeri neoliberal ilkeleri zorlayan “makro-ihtiyati düzenlemelerin” çoğu korunacak. 

Mart sonrasında gündeme gelecek şok tedavisinin bazı işaretlerini Bakan Şimşek peşinen verdi. Birincisi Maastricht kriterleri içinde mali disiplin… Bu, kamu harcamalarını da frenleyen sert kemer sıkma, ekonomik daralmaya dönük malî politikalar  anlamına  gelir…

İkinci olarak, “gelir politikasını da içerecek yapısal uyum” dedi.  “Yapısal uyum” ifadesi bizim sendikaların duyarlı olduğu işgücü piyasalarının esnekleşmesidir.  Yöntemlerden biri, bugünlerde emekli, memur, kamu personel aylıkları için uygulanan “enflasyon farkı ödemelerinin” son bulmasıdır. Nasıl uygulanacak? TCMB’nin düşük enflasyon hedefine göre belirlenen maaş-ücret ayarlamaları ile yetinilecek; bu artışlar hızlanan enflasyon sayesinde eritilecektir. Altı aylık aralıklarla uygulanan “enflasyon farkları”  tarihe karışır; yok olur. Nedeni sermayenin gözetilmesidir. Ücretlerin geçmiş    enflasyona tamamen endekslenmesi yaygınlaşırsa, kârlar bir noktadan sonra aşınabilir.  Ayrıca, Türkiye’deki gibi dev şirketler güçlüyse, asgari ücret artışları (“mark-up rates” diye bilinen) kâr marjlarını yükseltmeye fırsat olur; fazlasıyla telafi edilebilir. 

KKM, geleneksel neoliberal programın “dalgalı, piyasalara bırakılmış döviz fiyatları” kuralı ile çatışır. Kaldırılması gerekecektir. Yerel seçim önceliği nedeniyle, Mart sonrasına erteleneceği anlaşılıyor. KKM son bulunca döviz, dinamit fitili gibi patlayacak. Tüm sektörleri içine alacak ikinci bir enflasyon dalgası şok gelecek. Önlenmesi, parasal ve maliye politikalarında daralma, ekonominin sıfır büyüme yönünde frenlenmesi, istihdamın gerilemesi olacak. Enflasyon ve istihdamın daralması birleşecek; en yoksul emekçiler, AKP’ye oy verdiklerine pişman olacaklar; ama önce nedenlerini algılamaları gerekecek. Bu da bir kez daha tabanda, örgütlü sınıf mücadelesini üstlenen devrimcilere düşecek. 

TOPLUMSAL BUNALIM KALICILAŞABİLİR

Gelelim şok tedavisi (diyelim Aralık 2024) sonrasında uygulanması beklenen geleneksel neoliberal bir programın Türkiye için tasarladığı geleceğe… Bunları, IMF’nin 2028’e uzanan öngörülerinden algılıyoruz: Durgunlaşan bir ekonomide istikrar senaryosu söz konusudur.

Sayılara göz atalım: Türkiye’nin sürdürülebilir büyüme potansiyeli yüzde 3 olarak öngörülüyor.  Bu büyüme süreci içinde enflasyon yüzde 20, cari işlem açığı/GSYH yüzde 2,2, dar anlamdaki işsizlik yüzde 10,5 oranlarına yerleşecektir. Bu anlamda, Türkiye’ye özgü bir istikrar durumu tasarlanıyor. Büyüme temposu zorlandığında dış açıklar ve enflasyon yükselecek; ekonomi yönetimi durgunlaşmayı yeğleyecektir. Yüzde 3’lük büyüme ise, dış borçlanmayı döndüren, ılımlı bir tempoyla da artırabilen, cari açığı kapatan yabancı sermaye girişiyle sürdürülecektir.  
 
Temel sorun şudur: Bu senaryo, Türkiye’nin ağır bir bölüşüm şoku ile bütünleşen bugünkü toplumsal bunalımını kalıcı kılacaktır.  Yüzde 3’lük büyüme temposu faal işgücü artışlarını tümüyle istihdama çekmekte yetersizdir. O nedenle 2023’te yüzde 25’e yaklaşan atıl iş gücünün sayı ve oran olarak 2028’e kadar büyümesi söz konusu olacaktır. Bu işgücü fazlası ne anlama gelir?  Dinamizmi bitmiş, halk sınıfları siyasal İslamcı ideoloji tarafından uyuşturulmuş bir toplum… Toplumsal patlamalar olasıdır; ancak faşizm yerleşmişse sadece yıkıma yol açar. 

Bu hazin geleceği, geçmiş birikimleri ile Türkiye toplumu kabul edemez. Tekrar siyasal, ekonomik ve ideolojik sınıf mücadelesinin liderlik, öncü örgütler sorununa dönüyoruz. Sosyalist, komünist örgüt militanlarının işçi, köylü, emekçi saflarında titizlikle aydınlanma değerlerine dayalı ideolojik bir sınıf mücadelesi yürütmesi önümüzdeki dönemde bu yüzden hayatidir. Ekonomik, siyasal mücadele buradan hareket edecek. Mayıs 2023’te meydanları dolduran milyonlar, bu sınıfların dinamik, ilerici çekirdeğini oluşturuyordu. Bu mücadeleye katılmalarını anlamlı kılacak bu tür bir öncülüğü on yıl önce Gezi’de bulamadılar; bugün bir kez daha beklemektedirler. Bu boşluğu kalcı olarak doldurmak zamanı geldi. Görev bugünün devrimci örgütlerine, hareketlerine, partilerine düşüyor.

Yaşar Aydın / Birgün


Son dakika... Hazine ve Maliye Bakanlığı'ndan 'akaryakıt zammı' açıklaması: ÖTV iki sebeple arttı...- Cumhuriyet

 


Son dakika haberi... Hazine ve Maliye Bakanlığı, akaryakıt ürünlerine getirilen ÖTV zammı ile ilgili açıklama yaptı. Zammın iki nedenle getirildiği belirtildi.

Akaryakıta ÖTV zammını içeren karar, AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla Resmi Gazete’de yayımlandı.

Karara göre; benzinin litresinde 2,52 lira olan ÖTV 7,52 liraya, motorinde 2,05 lira olan ÖTV ise 7,05 liraya yükseldi. Diğer akaryakıt ürünlerinde de litre başına 5 liraya yakın artış oldu. Artış gece yarısından itibaren pompa fiyatlarına yansıdı.


Hazine ve Maliye Bakanlığı da konuyla ilgili bir açıklama yaptı. Açıklamada "
Akaryakıt ürünlerindeki ÖTV iki sebeple artırılmıştır. Birincisi yapılan artış ile depremin yol açtığı ilave maliyetlerin bütçe üzerindeki etkisini bir miktar azaltmak hedeflenmiştir. Düzenleme, bu ürünlerin ithal ürünler olması sebebiyle dolaylı olarak cari açığı kontrol altına almaya da destek verecektir. İkinci olarak, maktu olan bu vergilerde uluslararası petrol fiyatları ve döviz kurundaki artışlara rağmen 2016 yılından bugüne kadar neredeyse hiç vergi artışı yapılmamıştır. ÖTV tutarları maktu olması hasebiyle enflasyon karşısında erimiştir" ifadelerine yer verildi.

Cumhuriyet

                                             (YORUM) mstfkrc 


mstfkrc

Siyah Kare ve Kızıl Kama - FİDE LALE DURAK / soL-Kültür

 

'Maleviç’e göre bu yeni sanat, gelenekten kopabilmek için önce resimdeki tüm figür ve nesnelerden kurtulmalı ve hiçliğe varmalıdır.'

                                  Kazimir Maleviç, 1915, “Siyah Kare”, Rus Devlet Müzesi, St. Petersburg

Birinci Dünya Savaşı’nın karışık atmosferinde Rusya’da ortaya çıkan, ardından solcu sanatçıların devrim sürecini desteklenmesi ile taçlanan sanat alanındaki kısa ve parlak dönem, 20. yüzyılın sanatını, özellikle de grafik ve tipografisini çok etkilemişti. Örneğin Maleviç’in, temel geometrik şekillerin soyutlanmasından yola çıkarak 1913 yılında ortaya attığı süprematizm akımı ve bu akımın en uç örneği sayılabilecek işi olan: beyaz tuval üzerine sadece siyaha kare boyayarak oluşturduğu “Siyah Kare” resmi geleneksel sanattan kopuşu haykırır. Maleviç’e göre bu yeni sanat, gelenekten kopabilmek için önce resimdeki tüm figür ve nesnelerden kurtulmalı ve hiçliğe varmalıdır. Ancak o zaman, hiçlikten yeniden başlayacak yeni bir sanat oluşturulabilir. Süpramatizm, estetik anlamda, tıpkı kübizm gibi biçimin fazlalıklarından arındırıldığı bir soyutlama içerse de kübizm gibi yapısalcı değil, aksine yıkıcıdır. Felsefi olarak nihilizme denk düşen bu bakışın yıkıcı etkisi için belki de 1915 Rusya’sında gereklidir bile denebilir. Sonuçta ülkede politik olarak da yeni olanı kurmak için eskiyi yıkma çabası vardır. 

El Lissitzkiy (Lazar Markoviç Lissitzky), 1919, “Beyazları Kırmızı Kamayla Vurun / Beat the Whites with the Red Wedge”

Rusya’da 1917 Ekim Devrimi yaşandığında, sanat da yeni olanın kuruluşunda görevler üstlenir. Bu devinim sanat hareketlerine ivme kazandırır. 1918 yılında başlayan iç savaş döneminde sanatçılar ideolojilerine uygun konumlar alır. Ülkenin kurtuluşunu Bolşeviklerde gören El Lissitzkiy gibi sanatçılar, afiş ve benzeri propaganda için kullanılabilecek politik işlerle süreci destekler. El Lissitzkiy “Beyazları Kırmızı Kamayla Vurun” afişini tam bu sırada yapar ve dönemin avangard işleri içinde önemi büyük olur. Bu afişte, Maleviç’in süprematizm akımı ile formüle ettiği saf renkler ve temel geometrik şekillerin etkisi büyüktür. El Lissitzkiy, süprematizmde soyutlanan geometrik biçimleri politik sembollere dönüştürür. Kırmızı, Bolşevikler; beyazlar ise karşı devrim güçleridir. Beyaz dairenin duvarları kırmızı üçgenin sivri ucuyla delinir ve aslında Kızıl Ordu, Beyaz Ordu’nun savunmasını deler. Renkler ve şekiller doğrudan simgesel anlamlar kazanır ve aynı zamanda dramatik renk kontrastları ile negatif ve pozitif alanlar oluşturulur. Afişin çeşitli yerlerinde küçük geometrik formlar, metinlerle birlikte havadaki kurşunlar gibi süzülür. Afişteki sözcükler görsel simgeleri tanımlar. Sözcükler afişin temel formuyla birleşir, onlar da görsel bir anlatıya dahil olur ve bu sayede süprematizm üç boyutlu bir alana taşınır.

Rusya’da 4 yıl süren zorlu iç savaş döneminden sonra avangard sanatçılar temelde ikiye ayrılırlar. Maleviç ve Kandinskiy’in başının çektiği “sanatta tinsellik ya da sanatın yeni insanı oluşturmak için amaç edinilmesi” olarak özetleyebileceğimiz taraf ile Tatlin ve Rodçenko’nun öncülük ettiği “sanatta yapısalcılık ya da sanatın yeni toplumun kurulması için araç olması” olarak özetleyebileceğimiz diğer taraf. Mimaride, resimde ve heykelde bu ikinci alanı konstrüktivistler oluşturur. Komünist ideolojiyi görsel biçimle ifade etmek üzerine görseller üreterek, kullandıkları malzemeleri de bu amaca uygun seçerler. El Lissitzkiy, konstrüktivizmi iyi kavramış bir sanatçıdır. Hatta 1920 yılında, Sovyet hükümetinin de desteklediği uluslararası Nesne dergisinin editörlüğünü İlya Ehrenburg ile birlikte yaparak, bu yeni sanat akımını ülke dışında tanıtmak için görev alır. Maleviç’in nesnesiz dünya tezinin aksine, konstrüktivistler sürekli yeni nesneler üretirler, derginin adı da buna işaret eder.

Maleviç’in yıkıcı süprematizmi, yeni olanın kurulabilmesi için her şeyden vazgeçmeyi ve hiçlikten yeniden kurmayı öneriyordu. Her ne kadar o sırada Rusya’da eskiyi yıkmak isteyen kurucu bir siyasi özne olsa da Maleviç’in süprematizmi bu hareketle özdeşleşmiyor, yıkıcı irade görsel temsiliyetini siyah karede bulmuyordu. Çünkü Maleviç, sanatı o kadar ilahileştiriyor ki, örneğin; “Siyah Kare” resmini evlerde köşelere asılan kutsal ikonlar gibi sergi alanında bir köşeye, eğik bir biçimde asarak sergilemişti. Diğer taraftan El Lissitzky, Tatlin, Rodçenko gibi konstruktivistlerin işleri, kitlelerle buluşan görsel imgelere dönüşebiliyordu. Çünkü sanatlarını, kurulmakta olan ülkelerine bir araç olarak sunmaktan kaçınmıyorlardı. Bunu yaparken sanatlarını küçümsemiyor, yeniden anlamlandırıyorlardı. 

İki farklı sanat akımının bu kadar farklı konumlanışı, bu akımları temsil eden sanatçıların, aydınların halkla kurdukları ilişkinin biçimine, diğer bir ifadeyle siyasi tercihlerine yaslanır. Bu yüzden, kırmızı kama imgesi iç savaş dönemi Rusya’sıyla birleşen bir imgeye dönüşebilmiştir. Bugün de benzer sorumlulukla üreten sanatçılara ve imgelere ihtiyacımız var; köhnemiş olanı devirmek ve yeniyi kurmak için…

FİDE LALE DURAK / soL-Kültür



Kaza değil cinayet: ‘İş kazalarını’ konu alan filmler (IV) - Mesut Kara / Evrensel

 (IV) 

İş kazalarını konu alan filmleri Erden Kıral’ın yönettiği 1979 yapımı “Bereketli Topraklar Üzerinde” ve senaryosunu Bekir Yıldız’la Haşmet Zeybek’in yazdığı, yönetmenliğini Muzaffer Hiçdurmaz’ın yaptığı 1987 yapımı “Çark”la sürdürüp tamamlayalım…  

Daha önce bu sayfada iki film üzerine de uzunca yazmıştık; bugün o yazılardan yararlanarak ve özetleyerek söz edeceğiz.(1) 


BEREKETLİ TOPRAKLAR ÜZERİNDE 

“Bereketli Topraklar Üzerinde”nin başlıca rollerinde Erkan Yücel Yaman Okay, Nur Sürer, Menderes Samancılar, Erol Demiröz, Bülent Kayabaş, Tuncel Kurtiz, Osman Alyanak, Özcan Özgür yer alır. 

Sivas’ın bir köyünden Köse Hasan, Pehlivan Ali ve Yusuf adlı üç arkadaş hemşehrilerine ait olan bir fabrika olduğunu duyarlar ve bir tren yolculuğunun ardından Çukurova’ya çalışmaya gelirler. Hemşehrileri onlara çırçır fabrikasında iş verir. Fabrikada çok zor şartlar altında çalışırlar. Para biriktirme amacıyla işlerine devam ederler. Sulu kozada çalışan Köse Hasan hastalanır ve işe gidemeyecek kadar kötü bir duruma gelir. Ali ve Yusuf ona bir süre baksa da bir süre sonra hasta arkadaşlarını bırakıp daha fazla ücret alabilecekleri yeni bir işe girer. İnşaat işçiliği yaparlar. Bir süre sonra Hasan’ın öldüğü haberini duyarlar.  

Pehlivan Ali, Fatma adlı kıza aşık olur ve onunla kaçar. Pehlivan Ali sürekli pavyona giderken, karısı da onun işvereni ile birlikte olmaya başlar. Buğday tarlasında çalışmaya başlayan Pehlivan Ali çok zor şartlarda işine devam eder. Patronlar çalışanlarına çok kötü davranmaktadır. Duruma isyan eden ustalar işten çıkarılır. Makine kullanmayı öğrenen Pehlivan Ali ustalarından övgü alır ve daha da hırslanır. Ancak bir gün dengesini kaybeder ve kolunu makineye kaptırır. Durumdan haberdar olan ağa, arabasının kirlenmesinden korktuğu için Ali’yi hastaneye götürmez. Ali de bu yüzden kan kaybından ölür.  

Daha önce işten çıkarılan işçiler haksızlığa isyan edip her şeyi ateşe verirler. Duvar ustası olan Yusuf köyüne dönmeye karar verir. Kendisine, karısına ve çocuklarına elbise alır. Tren garına gider. Pehlivan Ali’nin bir işçi arkadaşı ile karşılaşır. Onun öldüğünü öğrenince çok üzülür. Trene binip köyüne döner. Köse Hasan’ın karısı ve Pehlivan Ali’nin annesi onların neden gelmediklerini sorduğunda Yusuf’un duyduğu sevinç üzüntüye dönüşür. 

ÇARK 


Bozuk düzenin çarkları, dişlileri on yıllardır acımasız koşullarda insanları, emekçileri öğüterek sürdürüyor iktidarını. 1960-1965 yılları arasında toplumsal gerçekçi filmler yapan Yeşilçam sineması sonrasında yıllarca toplumsal sorunlara, işçinin emekçinin sorunlarına mesafeli durur. 

Birçok projede senarist, yönetmen yardımcısı, yapımcı ya da yapım sorumlusu olarak yer alan Muzaffer Hiçdurmaz, 1987 yılında senaryosunu Bekir Yıldız ve Haşmet Zeybek’in yazdığı “Çark” filmini çeker. Filmin gerçek adı “Direniş” olmasına rağmen henüz 12 Eylül koşulları sürüyordur ve filmin adı “Çark” olarak değiştirilir. Ancak filmin adına yönelik uygulanan bu “yumuşatma” çabası da pek işe yaramaz ve üretici kadro birçok kez polis tarafından sorgulanır. Gelen baskılar nedeniyle sinema salonları filmi oynatmama kararı alır. 

Çark, cam atölyesinde başlayıp tersanede devam eden ve Orta Çağ çalışma düzenine sahip Kazlıçeşme deri işçilerine kadar uzanan senaryosuyla önemli-farklı işçi filmlerinden biri olarak sinema tarihindeki yerini alır.  

Filmin çok güçlü bir oyuncu kadrosu vardır. Tarık Akan ve Müge Akyamaç’ın yanı sıra İhsan Yüce, Savaş Yurttaş, Oktay Sözbir, Günay Girik, Erol Demiröz, Cezmi Baskın, Ferdi Akarnur, Kenan Bal, Erdinç Dinçer, Ferdi Altuner, Dursun Ali Sarıoğlu, Cihat Tamer, Hikmet Karagöz, Seyfettin Karadayı, Savaş Taner, Haşmet Zeybek gibi oyuncuların yer aldığı filmde Yazar-Senarist Bekir Yıldız’ı da birçok sahnede görürüz. 

SINIFIN BİL SAFA GEL 

Çark işçi sınıfının en örgütsüz ve en çok ezilen kesimlerinin yaşantısına mercek tutar. Söz konusu iş kollarının yansıtılışı Türkiye’de işçi sınıfının nasıl ve ne şartlarda çalışıp yaşadığını çarpıcı biçimde aktarır.  

Rauf (Tarık Akan), bir cam fabrikasında usta olarak çalışmaktadır. Patron işlerin iyi gitmediğini, Rauf’la birlikte iki kişi dışında herkesi işten çıkaracağını söyler. Rauf bu teklifi kabul etmez. Emeklerinin karşılığını alamayan dört arkadaş, patronla çatışmaya girerler ve beklendiği üzere kendilerini kapının önünde bulurlar. Bütün işçiler işten çıkarılır. Daha sonra bir tersanede çalışmaya başlayan arkadaşlar gittikleri yerde de kendilerini aynı çarkın içinde bulurlar. 

Rauf işsiz kalınca karısı Leman çalışmak ister ve polis olur. Rauf ve arkadaşları Kazlıçeşme deri fabrikalarında iş bulurlar. Buradaki çalışma şartları ve uğradıkları haksızlıklar onları harekete geçirmeye zorlar. Rauf ve polis olan eşi Leman arasında kırılma ve kopmalar yaşanır. Bu ideolojik ve sınıfsal bir kopmadır.  

Tatile gelirken geçirdiği kazada bir bacağını kaybeden Alamancı Recep de zor günler yaşamaktadır. Birikmiş parası bittiği, çürüğe çıkıp emekli olamadığı için deri atölyesine işçi olarak girmekle kalmaz, çalışarak aile bütçesine katkıda bulunmak isteyen oğlunu da işe aldırır. Ustabaşı, Recep ve oğluna birini “sakat-yarım”, değerini çocuk sayarak tek bir maaş vermeye kalkışır. İşçiler ustabaşının üzerine yürüyünce ustabaşı geri adım atar. Ama bu olay, patronların kulağına gider ve onların tepkisi daha sert olur. İşçileri yanlarına çağırıp işsizlikle tehdit ederler. Recep’in oğlunun makineye sıkışarak ölmesiyle gerilim yeniden yükselir. İşçiler bu kez toplu olarak iş bırakarak ellerinde ölen işçinin cansız bedeni yürüyüşe geçerler.  

Atölyelerin ve eylemin olduğu bölge polislerce kuşatılır, işçilerin yürüyüş yolları polisler tarafından kesilir. Gelen polislerin arasında Rauf’un eşi Leman da vardır. İşçiler kapı önüne birikip oturma eylemi yaptıklarında, Leman, işçileri kuşatan polislerin arasındadır. Yeni katılımlarla gittikçe çoğalan işçiler ellerinden yere bıraktıkları ölen arkadaşları etrafında toplanırlar ve otururlar. 

İşçilerin biriktiği yerin en ortasında ayakta duran Rauf, son bir kez daha polislere ve aralarındaki Leman’a bakar ve oturan işçilere katılır. 

(1) https://www.evrensel.net/yazi/72253/bereketli-topraklar-uzerinde 
https://www.evrensel.net/yazi/83852/bu-duzen-bu-cark-boyle-donmez-direnisler-surer

Mesut Kara / Evrensel 

Ülkemin inatçı ve cesur keçilerine selam olsun - Işıl Özgentürk / Cumhuriyet

 

                                (Gönül Nuhoğlu’nun saldırıya uğrayan inatçı keçileri)

Sevgili okurlarım, dünyanın en zengin devleti Vatikan’dır. Dünyanın en iyi futbolcularından rahmetli Arjantinli futbolcu Maradona’yı Vatikan’a götürmüşler ve “Papanın elini öp” demişler. O da kabul etmiş ama Vatikan’ın altın çatılarını görünce papaya “Madem dünyadaki yoksul çocuklar için dua ediyorsun, bu dualar yerine çatılardaki altınları eritip onların karnını doyur” deyivermiş. Tabii papa pıs.

Ben de Adıyaman’daki cenaze törenini görünce “artık” dedim “Türkiye İslam Cumhuriyeti’nin ilanına az kaldı”. Bu arada 2 Temmuz tarihinde “Türk işi şeriata adım adım” başlıklı yazımı okumanızı öneririm.

Ancak keçilerin kutsal olduğu bu ülkede, öyle inatçı, cesur keçiler var ki ben bugün sözü onlara bırakıyorum.

Erdoğan’ın 3. kez adaylığına itiraz eden ve ihraç edilen yargıç Ahmet Çakmak  ihracını talep edenlerin yüzüne şöyle haykırmış:

“Ben de candan önce onur ve şeref gelir. Ucunda ölüm dahi olsa onurumdan ve şerefimden tek bir parça taviz vermem. Onur ve şerefim satılık değil. Giydiğim cüppeye asla leke getirmedim. Alnım apaçık!”

“Şimdi bizim zamanımız ayağa kalkın!” Gezi davasından yargılanan ve ceza alan Mücella Yapıcı’nın kendisini davadan uzaklaştırmaya çalışan hâkimlere bu sözlerle haykırdı. Ve devam etti: “Tebliğnameyi hayretle karşıladım ve öncelikle etik bakımdan hiç doğru bulmadım. Bu davada yargılananlar bakımından beni diğer sanıklardan ayırarak hakkımda böyle bir yargıya varılamaz. Neden etik bulmuyorum? Kendimi aşağılanmış ve hakarete uğramış hissediyorum. Öyle bir algı yaratılıyor ve öyle bir durum ortaya çıkarmak istiyorlar ki ‘Mücella Yapıcı yaşlı başlı birisidir onu ayıralım ve cezaevinde ölmesin’. Başlarına dert olmamdan çekiniyorlar... İsteseniz de istemeseniz de böyle bir görüş ileri sürmekle böyle bir durum algılanıyor. Böyle bir yaklaşımı kabul etmiyorum, şiddetle reddediyorum. Kimsenin bana hakaret hakkı bulunmadığını da herkesin bilmesini istiyorum. 

Herkesin kararını onaylayacaksınız, Mücella Yapıcı hakkındaki mahkûmiyeti bozacaksınız. Böyle şey olmaz. Mademki benim hakkımda mahkûmiyetime yeterli, kesin ve inandırıcı delil yoksa, elde edilememişse, diğer sanıklar bakımından da kesin ve inandırıcı delil yok demektir. Cezaevindeyim, yaptığım her şeyi inanarak yaptım ve kendi kendime çok bahtiyarım. Çünkü benim, diğer sanıkların ve hiçbirimizin suç işlemediğimize adım gibi eminim. Gezi davasında ben değil, bizler varız. Beni diğer sanıklardan ayırarak hukuk ve adalet yaratamazsınız.”

Ülkemin bütün inatçı ve cesur keçilerine selam olsun.

Işıl Özgentürk / Cumhuriyet

KISA KISA GÜNDEM (16 TEMMUZ 2023)

 


Akaryakıtta ÖTV tutarları arttı: Benzin ve motorine büyük zam (BİRGÜN)

Resmi Gazete'de, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın imzasıyla yayımlanan karara göre akaryakıtta ÖTV tutarları arttı. ÖTV tutarları, benzinde ve motorinde 5 lira, LPG' de 4 lira artış olarak belirlendi. (https://www.birgun.net/haber/akaryakitta-otv-tutarlari-artti-benzin-ve-motorine-buyuk-zam-453340)

Uludağ’ın yeni alan sınırları belli oldu: Yaklaşık 2 bin hektarlık bölüm artık 'milli park' değil (BİRGÜN)

AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın imzasıyla Resmi Gazete'de yayımlanan karara göre, Uludağ Alan Başkanlığı’nın kurulmasıyla birlikte yapılan görüşmeler neticesinde Uludağ Milli Parkı'n yaklaşık 2 bin hektarlık bölümü 'milli park' statüsünden çıkarıldı.(https://www.birgun.net/haber/uludagin-yeni-alan-sinirlari-belli-oldu-yaklasik-2-bin-hektarlik-bolum-artik-milli-park-degil-453247)

Vergileri yükleyip Meclis’i kapattılar (Birgün)

Seçim öncesi vaatler sıralayan iktidar, yurttaşın sırtına yeni vergiler yükleyerek Meclis'i kapattı. Aile ve Gençlik Bankası, bilgisayar alımında vergi muafiyeti gibi vaatler için tek bir adım dahi atmadı.
Bu vaatlerden öne çıkanı yeni dönemde asgari ücretteki artışın enflasyonun üzerinde olması, çalışanların refah payı almasıydı. Beklentilerin altında kalan ücret zamlarının hemen ardından gelen düzenlemelerle iğneden ipliğe her şeye zam geldi. Böylece ücretler cebe girmeden erimeye başladı. Ek bütçenin kabul edilmesiyle Meclis, 1 Ekim’e kadar tatile girdi. Seçim öncesi verilen vaatler de başka bahara kalmış oldu.(https://www.birgun.net/haber/vergileri-yukleyip-meclisi-kapattilar-453352)

15 Temmuz'da öğretmenlere 'sela' nöbeti (soL)

Karara tepki gösteren Eğitim-İş Başkanı Kadem Özbay, 'Fişlemeye zemin hazırlanıyor' dedi.

Bazı il ve ilçe milli eğitim müdürlükleri, okullara gönderilen resmi yazıyla eğitim çalışanlarını 15 Temmuz gecesi “nöbete” çağırdı. Yazıda, eğitimcilerin gece yarısı okunacak salaya kadar “nöbet tutacağı” belirtildi. Cumhuriyet'ten Sefa Uyar'ın haberine göre, Adana’da Feke Kaymakamlığı tarafından alınan kararda, 21.30’da başlayacak programın, 00.13’te sela okununcaya karar süreceği, programa katılım zorunlu olduğu belirtildi. İzmir Torbalı İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nden okullara gönderilen yazıda ise 15 Temmuz’da saat 22.00’de başlayarak ertesi gün saat 06.00’ya kadar nöbet tutulacağı belirtilerek, “Tüm üyelerin nöbeti aksatmayacağı şekilde hazır bulunmaları gerektiği” vurgulandı. ('Fişlemeye zemin hazırlanıyor')  Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay, eğitimcilerin 15 Temmuz gecesi “zorunlu olarak nöbete” çağrılmalarına tepki gösterdi. Kadem Özbay, “15 Temmuz, yöneticilerin çabalarıyla AKP’nin siyasi şovuna dönüştürülmek isteniyor. Bu dayatmaların kibar adıyla yoklama, gerçek anlamıyla ise fişlemeye zemin hazırladığı biliniyor. Bu, sistematik bir mobbing halini aldı. 15 Temmuz’un panzehiri, tam da iktidar blokunun burun kıvırdığı laikliktir” dedi.

Erdoğan, Körfez'e 200 kişilik 'ticaret kervanı'yla gidiyor (BİRGÜN)
AKP iktidarı seçimlerin ardından sıcak para ziyaretlerini sürdürüyor. DEİK Başkanı Nail Olpak, AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri ziyaretlerine 200'den fazla iş insanından oluşan ticaret kervanıyla dahil olacaklarını söyledi. (https://www.birgun.net/haber/erdogan-korfez-e-200-kisilik-ticaret-kervani-yla-gidiyor-453216)

Mafya, polis ve gazeteci aynı çetede (İsmail Arı-Birgün)

Konut projelerini işgal eden silah çetenin içerisinde, rütbeli polisler, tapu müdür yardımcısı, mafya ve noter ile bir gazetecinin dahi yer aldığı ortaya açıktı. Çete üyelerinin milyonlarca liralık vurgun yaptığı belirtildi.
BirGün’ün 26 Mart tarihinde “İnşaat çetesine dokunulmuyor” başlıklı haberle gündeme getirmesinin ardından, iki yıl boyunca dokunulmayan inşaat çetesine İstanbul Emniyet Müdürlüğü dört ayrı operasyon yaptı. Onlarca üyesinin gözaltına alındığı ve tutuklandığı çeteye dair tartışma yaratacak ayrıntılar ortaya çıktı. İstanbul Esenyurt’ta Metin Uçar’ın sahibi olduğu Uçarlar Yapı Gayrimenkul Şirketi’nin yaptığı Fly Butik Residence isimli konut projesi iki yıl önce 25-30 kişilik bir silahlı dolandırıcılık çetesi tarafından işgal edildi. Başında “Kasten yaralama, mala zarar verme, yağma, parada sahtecilik, uyuşturucu, dolandırıcılık ve tehdit” gibi çok sayıda suçtan kaydı bulunan ve Çeto Başkan olarak bilinen Çetin Şimşek bulunduğu çete, işgal ettiği konut projesine daire sahiplerini sokmadı. Yüzbinlerce lira para ödeyen yurttaşlar evleri tamamlanmadığı ve şantiyeye dahi giremedikleri için mağdur oldu. Çetenin projedeki 212 konutu 800 kişiye sattığı belirtildi. Yani bir daire yaklaşık 3-4 kişiye satıldı. Bu şekilde 300 milyon TL’lik vurgun yapıldığı tahmin ediliyor.(ONLARCA KİŞİ TUTUKLANDI) Başka konut projelerini de aynı şekilde işgal eden, müteahhitleri tehdit eden, daire sahiplerine saldıran çeteyi üst düzey emniyet amirlerinin koruduğu anlaşıldı. Çete içerisinde noterler ile tapu memurlarının da yer aldığı ve sahte satışların gerçekleştirildiği belirtildi. İki yıl boyunca harekete geçmeyen İstanbul Emniyeti, inşaat çetesi skandalının gündem olmasının ardından operasyonlar düzenledi. İstanbul Emniyet Müdürlüğü, 20 Haziran’da yaptığı açıklamada, Fly Butik Residence çetesine nisan, mayıs ve haziran’da toplam dört operasyon düzenlediğini açıkladı. Yapılan açıklamada, “Çetenin Fly Butik inşaat projesine baskı ve tehdit ile yerleştiği, daireleri birden fazla kişiye sahte satış yöntemiyle satıp insanları mağdur ettiği, sitede yaşayanları evlerinden silah zoruyla çıkardığı” belirtildi. Düzenlenen üç operasyonda 55 kişinin gözaltına alındığı ve 21 şahsın tutuklanarak cezaevine gönderildiği açıklandı. Çeteye yönelik düzenlenen dördüncü operasyonda ise 22 kişinin gözaltına alındığı ve bazı şahısların da arandığı belirtildi. Şüphelilerin ev ve işyerlerine yapılan baskınlarda ruhsatsız silahların ele geçirildiği ifade edildi.(SERVET SAHİBİ OLDULAR) Emniyet’in Fly Butik çetesine dair yaptığı açıklamada kamuoyuna duyurmadığı ayrıntılara ise BirGün ulaştı. Çete soruşturmasında tutuklananlar arasında Ahmet A. isimli gazeteci ile Mevlüt K. isimli bir polis memuru da yer alıyor. Ali A. isimli bir yabancı uyruklu şirket sahibi ile çok sayıda otel sahibi, emlakçı, müteahhit ise soruşturma kapsamında gözaltına alındı.Fikriye Çağla Ö. isimli noter katibi ile noter tercümanı Emrullah D. de tutuklananlar arasında yer aldı. Esenyurt Asayiş Amiri Hüseyin C. tutuklanırken eski Tapu Müdür Yardımcısı Tacettin D. ise tutuksuz yargılanıyor. Çete içerisinde yer aldığı belirtilen kamuda görevlilerinin ise milyonlarca liralık servetlerinin olduğu, lüks araçlara sahip olduğu ifade edildi.

Yüreğir Kaymakamı Kılıç, dolandırıcılık suçlamasıyla gözaltına alındı (BİRGÜN)

Yüreğir Kaymakamı Mustafa Kılıç, dolandırıcılık iddiasıyla gözaltına alındı. M.K'nin emniyetteki işlemleri sürüyor.

(SORUŞTURMANIN DEPREM YARDIMLARIYLA İLGİSİ YOK) Adana Valiliği’nden yapılan açıklamada, bazı basın yayın organlarında ve sosyal medya hesaplarında M.K'nin depremzedeler için toplanan yardım paralarını zimmetine geçirdiğine ilişkin haberlerin yer aldığı belirtilerek, şunlar kaydedildi: "Eski Yüreğir Kaymakamı M.K'nin bazı iş insanlarından şahsi ihtiyaç ve sıkıntıları bahanesiyle borç para aldığı ve bu paraları iade etmediğine dair şikayetler üzerine konunun idari yönden incelenmesi amacıyla İçişleri Bakanlığımızca mülkiye müfettişi görevlendirilmiştir. Görevli mülkiye müfettişi tarafından adı geçen kaymakam görevinden uzaklaştırılmış olup hemen adli tahkikat başlatılmıştır. Başlatılan tahkikat doğrultusunda Cumhuriyet Başsavcılığı talimatıyla adı geçen eski Yüreğir  Kaymakamı M.K, 13 Temmuz 2023'te gözaltına alınmıştır. Tahkikata konu dolandırıcılık şikayetlerinde bahsi geçen para alımlarının kişisel ilişkilerinden kaynaklı durumlar olduğu, depremzedeler için toplanan deprem yardımları veya herhangi bir kamu kaynağıyla ilgisi bulunmadığı anlaşılmıştır."

Darülaceze'de bağış skandalı!(Sena Tufan-Cumhuriyet)

Darülaceze çalışanının, nakit yapılan bağışları özel harcamalarında kullandığı iddia edildi. 300 bin TL’lik usulsüzlükle suçlanan görevli, “Korona psikolojimi bozmuştu” savunması yaptı.(https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/darulacezede-bagis-skandali-2099680)

İstanbul’da yabancılara oturum izni durduruldu (BİRGÜN)

Ekim 2022’de alınan kararla İstanbul’un 10 ilçesinde yabancılara oturum izni verilmesinin durdurulması uygulamasının kentim tüm ilçelerine yayıldığı öğrenildi. (https://www.birgun.net/haber/istanbulda-yabancilara-oturum-izni-durduruldu-453212)

Skandallar oteli ormanı yutacak (Aycan KARADAĞ- Birgün)

Çevre Bakanlığı, Sedat Peker’in videoları ve skandallarla kamuoyunun gündemine gelen Paramount Otel’in genişlemesine onay verdi. Proje, orman ve doğal sit alanı içerisinde yapılmak isteniyor.

Muğla’nın Bodrum ilçesine bağlı Torba Mahallesi’nde bulunan ve adı skandallarla kamuoyunun gündeminden düşmeyen Paramount Otel olarak bilinen ve şu andaki adı Be Premium olan otelin genişletilme talebine onay verildi. Unico Sigorta adlı şirket, oteli genişletmek için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na 2020 yılında çevre etki değerlendirme (ÇED) başvurusunda bulunmuş ancak bakanlıktan onay alamamıştı. Şirket, 21 Mart 2022 tarihinde  ‘Turizm Konaklama Tesisi (Be Premium Bodrum Hotel) projesi’ kapsamında yeniden ÇED başvurusu yaptı. Bakanlık ise 14 Temmuz 2023 tarihinde ÇED gerekli değildir kararı verdi.  Hâlihazırda 75 bin metrekarelik orman arazisine kurulu otel yaklaşık 26 bin metrekare daha genişletilecek. Genişletilmek istenilen bölge yine devlete ait orman arazisi içerisinde ve ikinci derece doğal sit alanı. Çevresinde ise arkeolojik sit alanı buluyor. Proje kapsamında oda sayısının 98’den 315’e çıkarılması planlanıyor. Proje için öngörülen bütçe ise 6 milyon TL.(SBK’NİN ESKİ ŞİRKETİ)  Otelin alanı, Orman ve Su İşleri Başkanlığı tarafından 49 yıllığına Ufuk Turizm İşletmeleri Sanayi ve Ticaret A.Ş.’ye tahsis edildi. Alanın kullanım hakkı ise bakanlığın kararıyla Unico Sigorta şirketi tarafından satın alındı. Unico Sigorta ilk olarak ‘Kara para’ suçlamasıyla Türkiye’de soruşturulan ve hakkındaki tutuklama kararı öncesi yurtdışına kaçan Sezgin Baran Korkmaz’a aitti. 2022 yılında Korkmaz’ın kendisine açılan davalardan kısa bir süre önce şirketin yönetimini değiştirdiği kamuoyuna yansıdı. Jan Nahum yönetim kurulu başkanı olurken, Başkan Vekili ise Çağlar Şendil oldu. İki isim de Korkmaz’a yakın isimler olarak biliniyor. Paramount Otel, organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in 2021 yılında yayınladığı videolarla kamuoyunun gündemine gelmişti. Peker, bu videolarda söz konusu otelde tatil yapan isimlerle ilgili çarpıcı iddialarda bulunmuştu. Buna göre, Veyis Ateş başta olmak üzere birçok gazeteci, yargı mensubu, bürokrat Paramount Otel’de ücretsiz tatil yapmıştı. Peker, otele Sezgin Baran Korkmaz’ın ‘çöktüğünü’ de ileri sürmüştü.  Öte yandan otelin ilk sahibi Atilla Uras, otelin kurulu bulunduğu taşınmazın sahibi Ufuk Turizm şirketinin tüm hisselerini satış sözleşmesi ile 7 Eylül 2017’de Finsolvent adlı şirkete devretmişti. Uras’ın kızı Victoria Yasemin Uras ise mirasçısı olduğu Ufuk Turizm şirketinin hisselerinin Finsolvent’e devredilmesine karşın parasının ödenmediğini söylemiş ve dava açmıştı. Uras’ı haklı bulan İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesi 15,4 milyon dolar ödenmesine karar vermiş, bu ödeme yapılmayınca haciz kararı vermişti. Victoria Yasemin Uras, EKBA Holding Yönetim Kurulu Başkanı Cihan Ekşioğlu için de “Babamın vefat ettiği gün otelimize devletin tankıyla girdi” iddiasında bulunmuştu.

Büyük gurur! ABD'yi mağlup eden Filenin Sultanları Milletler Ligi'nde finale yükseldi! (Cumhuriyet)

A Milli Kadın Voleybol Takımı, FIVB Milletler Ligi yarı finalinde ev sahibi ABD'yi 3-1 yenerek finale yükseldi. 'Filenin Sultanları', şampiyonluk maçında Çin ile karşılaşacak.(https://www.cumhuriyet.com.tr/spor/buyuk-gurur-abdyi-maglup-eden-filenin-sultanlari-milletler-liginde-finale-yukseldi-2099709)

İsrail'de yüz binler yine sokaklarda: Hükümetin yargı düzenlemesine protesto (soL)

 Netanyahu öncülüğündeki aşırı sağcı koalisyon hükümetinin yargı düzenlemesine karşı her hafta cumartesi akşamı kitlesel gösteriler düzenleyen İsrailliler, protestoların 28’inci haftasında ülke genelinde yine meydanlara indi. Başta Tel Aviv, Batı Kudüs, Hayfa, Birüssebi ve Rehovot gibi kentler olmak üzere ülke genelinde çok fazla noktadaki gösterilere yüz binlerce İsrailli katıldı. İsrail basınındaki haberlere göre, sadece Tel Aviv’deki protestoda 150 binden fazla gösterici yer aldı. Her hafta olduğu gibi en yoğun katılımlı gösteriye ev sahipliği yapan Tel Aviv’de protestocular, Kaplan Caddesi’ndeki Hükümet Kompleksi’nin önünde toplandı. İsrail bayraklarıyla sık sık ‘demokrasi’ sloganları atan göstericiler, koalisyon hükümetindeki aşırı sağcı politikacıları eleştiren pankart, döviz ve resimler taşıdı.(Ne olmuştu?) Netanyahu, ülke çapında giderek artan kitlesel protestolara ve grevlere neden olan yargı düzenlemesini 27 Mart’ta ertelediğini açıklamış ancak 2023-2024 bütçesinin mayıs sonunda Meclisten geçmesinin ardından yargı düzenlemesini tekrar gündeme getireceklerini duyurmuştu. Netanyahu koalisyonu ve muhalefet arasındaki yargı düzenlemesi müzakerelerinin tıkanmasının ardından hükümet, yakın zamanda yargı düzenlemesi kapsamında yeniden düğmeye basmıştı. İktidar, Yüksek Mahkeme’nin hükümet üzerindeki denetimini kaldıracak ‘akla yatkınlık’ diye isimlendirilen yasa tasarısını Mecliste birinci oylamada pazartesi kabul etmişti. Yasanın yürürlüğe girebilmesi için Mecliste üç oylamadan geçmesi gerekiyor.

Çiftçilerin elektrik kesintisi eylemine müdahale: Traktörlere el konuldu, çok sayıda kişi gözaltında (soL)

DEDAŞ’ı protesto eden çiftçiler Jandarma tarafından gözaltına alındı.

CHP Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Tanal, Şalıurfa'nın Viranşehir ilçesinde elektrik  kesintilerini protesto eden 20'den fazla çiftçinin gözaltına alındığını ve traktörlerine el konulduğunu aktardı. Tanal, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda şu bilgileri verdi: “Jandarmanın çiftçilere yönelik ölçüsüz, orantısız ve sert müdahalesini fotoğraflayan ve görüntüleri çeken kişiler dahi apar topar gözaltına alındı. Çiftçilerin yol kenarında bekleyen traktörlerine de el konulup götürüldü. Bugüne kadar Batı illerinde eylem yapan hangi çiftçinin traktörüne el konuldu? Çiftçinin traktörüne el koyup götüremezsiniz!  Traktörle hangi suç işlendi? Traktörle esrar mı taşındı, eroin mi taşındı? Bu durum Türk Ceza Kanunu’nun ‘Eşyanın müsaderesi’ başlıklı 54. maddesine aykırıdır. Anayasa’mıza göre mülkiyet hakkı yalnızca kanunla, kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilir.  DEDAŞ’ı protesto eden çiftçilerin, protestoyla hiçbir ilgisi olmayan traktörlerine el konulması hiçbir kamu yararı amacını karşılamamaktadır.''

Eski MHP ilçe başkanı tacizden yargılanıyor: 'Ben her türlü yırtarım'(soL)

MHP’li Ali Demiray, Dilovası İlçe Başkanı olduğu dönemde parti binasında çalışan K.A.’ya cinsel saldırıda bulunduğu gerekçesiyle hâkim karşısına çıkacak.

Kocaeli’ndeki MHP Dilovası İlçe Başkanlığı’nda ortaya çıkan “cinsel saldırı" skandalında yeni bir gelişme yaşandı. MHP İlçe Başkanlığı’nda çalışan K.A. isimli kadın, kısa bir süre önce görevinden istifa eden İlçe Başkanı Ali Demiray’dan, kendisine “cinsel saldırıda” bulunduğunu iddia ederek 30 Mart tarihinde şikâyetçi olmuştu. Gebze Cumhuriyet Başsavcılığı da MHP’li Ali Demiray hakkında “cinsel taciz ve basit cinsel saldırı” suçlarını işlediğini belirterek 22 Mayıs tarihinde  iddianame hazırladı. Ardından Gebze Asliye Ceza Mahkemesi’nde Demiray hakkında dava açıldı. BirGün'den İsmail Arı'nın haberine göre, iddianamede K.A. isimli kadının, MHP Dilovası İlçe Başkanlığı’nda çaycı olarak çalıştığı dönemde, hem parti binasında hem de evinde MHP’li Demiray’ın sözlü ve cinsel saldırısına maruz kaldığını belirttiği ifade edildi. K.A.'nın delil olarak sunduğu ses kaydının, anlattıklarını doğrular nitelikte olduğu belirtildi. Buna karşın MHP’li Demiray’ın “kendisine iftira atıldığı” şeklindeki savunmasının da K.A. ile aralarında husumet bulunmadığı için “suçtan kurtulmaya yönelik” olduğu ve bu nedenle itibar edilmediği belirtildi.('Ben her türlü yırtarım') K.A. emniyet ifadesinde ise “Parti binasında Ali Demiray bana ‘Kadınlığının hakkını ver. Senin de ihtiyacın olur bazı şeylere. Kafanı dağıtmak istersen beni ara. Güzelsin benim hoşuma gidiyorsun. Fiziğin de güzel…’ dedi” ifadelerini kullandı. İfadesinde MHP’li Demiray’ın farklı zamanlarda fiziksel cinsel saldırısını sürdürdüğünü anlatan K.A. daha önce yaptığı açıklamada ise “Demiray, ‘Bana bir şey olmaz. Ben her türlü yırtarım’ dedi. MHP İl Başkanı ile konuştum ‘Gereken neyse yapılacak’ dedi ama bir şey yapılmadı. Psikolojim bozuldu. Günlerdir evden çıkamıyorum. Çalışmadığım için kiramı ödeyemiyorum, geçinemiyorum” demişti.('Bahçeli’nin her daim emrindeyim') Öte yandan Demiray, K.A.’nın şikâyetinden sadece bir gün sonra, 31 Mart tarihinde “Sağlık sebeplerinden dolayı Milliyetçi Hareket Partisi Dilovası İlçe Başkanlığı görevimden istifa etmiş bulunmaktayım. Teşkilatlarımın ve liderimiz sayın Dr. Devlet Bahçeli’nin her daim emrindeyim” diyerek görevinden istifa ettiğini duyurdu.

(derleyen:mstfkrc)




Datça'da halk isyan etti: Denize giremiyoruz! - Editör: Sami Gürel / YENİÇAĞ

 

Datça'da hemen hemen tüm sahillerin işletmeler tarafından masa ve şezlonglarla kapatılması ve halkın ücretsiz denize girmesinin engellemesi üzerine Datçalılar isyan etti.

"Şezlongsuz Datça İnisiyatifi"nin çağrısıyla Kumluk sahili boyunca el ele tutuşan Datçalılar bu plajın gün boyu masalarla işgal edilip, halkın serbestçe denize girmesinin engellenmesini sessiz protesto ettiler.

Önceki yıllarda sahillerdeki işletmeler kıyılara koydukları masaları gündüzleri kaldırıp, halkın denize girmesine izin veriyordu.

Ancak son yıllarda Çevre ve Şehircilik bakanlığıyla kira sözleşmesi yapan işletmeler sahilleri masa ve şezlonglarla kapatıyor.

Bu uygulamaya son verilmesini isteyen "Şezlongsuz Datça İnisiyatifi" sözleri, Datça'nın her sahilinde aynı durumun yaşandığını ve eylemlerini geniş kitlelere yayarak sürdüreceklerini belirttiler.

Editör: Sami Gürel / YENİÇAĞ

Öne Çıkan Yayın

T-24 "Köşebaşı +Gündem" -20 Haziran 2025-

  Belediyelerin öğrenci yurdu açma yetkisi kaldırıldı! Meclis’te kabul edilen yasa ile belediyelerin öğrenci yurdu açma yetkisi kaldırıldı. ...