'Maleviç’e göre bu yeni sanat, gelenekten kopabilmek için önce resimdeki tüm figür ve nesnelerden kurtulmalı ve hiçliğe varmalıdır.'
Kazimir Maleviç, 1915, “Siyah Kare”, Rus Devlet Müzesi, St. PetersburgBirinci Dünya Savaşı’nın karışık atmosferinde Rusya’da ortaya çıkan, ardından solcu sanatçıların devrim sürecini desteklenmesi ile taçlanan sanat alanındaki kısa ve parlak dönem, 20. yüzyılın sanatını, özellikle de grafik ve tipografisini çok etkilemişti. Örneğin Maleviç’in, temel geometrik şekillerin soyutlanmasından yola çıkarak 1913 yılında ortaya attığı süprematizm akımı ve bu akımın en uç örneği sayılabilecek işi olan: beyaz tuval üzerine sadece siyaha kare boyayarak oluşturduğu “Siyah Kare” resmi geleneksel sanattan kopuşu haykırır. Maleviç’e göre bu yeni sanat, gelenekten kopabilmek için önce resimdeki tüm figür ve nesnelerden kurtulmalı ve hiçliğe varmalıdır. Ancak o zaman, hiçlikten yeniden başlayacak yeni bir sanat oluşturulabilir. Süpramatizm, estetik anlamda, tıpkı kübizm gibi biçimin fazlalıklarından arındırıldığı bir soyutlama içerse de kübizm gibi yapısalcı değil, aksine yıkıcıdır. Felsefi olarak nihilizme denk düşen bu bakışın yıkıcı etkisi için belki de 1915 Rusya’sında gereklidir bile denebilir. Sonuçta ülkede politik olarak da yeni olanı kurmak için eskiyi yıkma çabası vardır.
El Lissitzkiy (Lazar Markoviç Lissitzky), 1919, “Beyazları Kırmızı Kamayla Vurun / Beat the Whites with the Red Wedge”
Rusya’da 1917 Ekim Devrimi yaşandığında, sanat da yeni olanın kuruluşunda görevler üstlenir. Bu devinim sanat hareketlerine ivme kazandırır. 1918 yılında başlayan iç savaş döneminde sanatçılar ideolojilerine uygun konumlar alır. Ülkenin kurtuluşunu Bolşeviklerde gören El Lissitzkiy gibi sanatçılar, afiş ve benzeri propaganda için kullanılabilecek politik işlerle süreci destekler. El Lissitzkiy “Beyazları Kırmızı Kamayla Vurun” afişini tam bu sırada yapar ve dönemin avangard işleri içinde önemi büyük olur. Bu afişte, Maleviç’in süprematizm akımı ile formüle ettiği saf renkler ve temel geometrik şekillerin etkisi büyüktür. El Lissitzkiy, süprematizmde soyutlanan geometrik biçimleri politik sembollere dönüştürür. Kırmızı, Bolşevikler; beyazlar ise karşı devrim güçleridir. Beyaz dairenin duvarları kırmızı üçgenin sivri ucuyla delinir ve aslında Kızıl Ordu, Beyaz Ordu’nun savunmasını deler. Renkler ve şekiller doğrudan simgesel anlamlar kazanır ve aynı zamanda dramatik renk kontrastları ile negatif ve pozitif alanlar oluşturulur. Afişin çeşitli yerlerinde küçük geometrik formlar, metinlerle birlikte havadaki kurşunlar gibi süzülür. Afişteki sözcükler görsel simgeleri tanımlar. Sözcükler afişin temel formuyla birleşir, onlar da görsel bir anlatıya dahil olur ve bu sayede süprematizm üç boyutlu bir alana taşınır.
Rusya’da 4 yıl süren zorlu iç savaş döneminden sonra avangard sanatçılar temelde ikiye ayrılırlar. Maleviç ve Kandinskiy’in başının çektiği “sanatta tinsellik ya da sanatın yeni insanı oluşturmak için amaç edinilmesi” olarak özetleyebileceğimiz taraf ile Tatlin ve Rodçenko’nun öncülük ettiği “sanatta yapısalcılık ya da sanatın yeni toplumun kurulması için araç olması” olarak özetleyebileceğimiz diğer taraf. Mimaride, resimde ve heykelde bu ikinci alanı konstrüktivistler oluşturur. Komünist ideolojiyi görsel biçimle ifade etmek üzerine görseller üreterek, kullandıkları malzemeleri de bu amaca uygun seçerler. El Lissitzkiy, konstrüktivizmi iyi kavramış bir sanatçıdır. Hatta 1920 yılında, Sovyet hükümetinin de desteklediği uluslararası Nesne dergisinin editörlüğünü İlya Ehrenburg ile birlikte yaparak, bu yeni sanat akımını ülke dışında tanıtmak için görev alır. Maleviç’in nesnesiz dünya tezinin aksine, konstrüktivistler sürekli yeni nesneler üretirler, derginin adı da buna işaret eder.
Maleviç’in yıkıcı süprematizmi, yeni olanın kurulabilmesi için her şeyden vazgeçmeyi ve hiçlikten yeniden kurmayı öneriyordu. Her ne kadar o sırada Rusya’da eskiyi yıkmak isteyen kurucu bir siyasi özne olsa da Maleviç’in süprematizmi bu hareketle özdeşleşmiyor, yıkıcı irade görsel temsiliyetini siyah karede bulmuyordu. Çünkü Maleviç, sanatı o kadar ilahileştiriyor ki, örneğin; “Siyah Kare” resmini evlerde köşelere asılan kutsal ikonlar gibi sergi alanında bir köşeye, eğik bir biçimde asarak sergilemişti. Diğer taraftan El Lissitzky, Tatlin, Rodçenko gibi konstruktivistlerin işleri, kitlelerle buluşan görsel imgelere dönüşebiliyordu. Çünkü sanatlarını, kurulmakta olan ülkelerine bir araç olarak sunmaktan kaçınmıyorlardı. Bunu yaparken sanatlarını küçümsemiyor, yeniden anlamlandırıyorlardı.
İki farklı sanat akımının bu kadar farklı konumlanışı, bu akımları temsil eden sanatçıların, aydınların halkla kurdukları ilişkinin biçimine, diğer bir ifadeyle siyasi tercihlerine yaslanır. Bu yüzden, kırmızı kama imgesi iç savaş dönemi Rusya’sıyla birleşen bir imgeye dönüşebilmiştir. Bugün de benzer sorumlulukla üreten sanatçılara ve imgelere ihtiyacımız var; köhnemiş olanı devirmek ve yeniyi kurmak için…
FİDE LALE DURAK / soL-Kültür
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder