Yüzde 1 için - Çiğdem Toker / T24

 


Bu ağaçlar Türkiye'nin tamamının enerjisinin yüzde 1'ini üreten iki santral için kesildi.

On yıllar içinde yetişip var olan güzelim bir orman, bu çağda ve bu kuraklıkta herkesin gözünün önünde ve jandarma gözetiminde yok ediliyor. Ormanlara halkın girişinin kısıtlandığı yangın sezonunda hızar motorları fazla mesaide. Ne güzel değil mi?

Kestirenlere sorsanız, size memleketin enerji ihtiyacından, beraberinde adeta refah artışı ve istihdam getiriyormuş gibi kutsallaştırılan "büyümeden" bahsedip sizi gerçekçi olmamakla itham edebilirler. Biraz daha ileri giderseniz hedef bile gösterilirsiniz. Ormanı savunmak vatana ihanetle bile eş tutulabilir.

Oysa gerçekler farklı. Aslına bakarsanız, o ağaçları kestirenler ile milyonların gerçekliği çok farklı. Durduğunuz yerler aynı olmayınca, o pencerelerden gördüğünüz gerçeklikler de farklı oluyor doğal olarak.

Konuya döneyim: Linyit sahası açmak amacıyla uzun süredir hedefte olan Milas'ın Akbelen ormanı, katledilmeye başlandı. Kömür sahası açmak için yüzlerce ağacın -yer yer yörede yaşayan kişilere yevmiye karşılığı- takır takır kestirilmesinde bu kesime itiraz eden köylülerin güvenlik güçleri tarafından engellenip darp edilmesinde, köylü kadınlara ters kelepçe takılmasında insanın ruhunu boğan örseleyen, öfkelendiren; biz vatandaşlara büyüme, kalkınma diye elektrik ihtiyacı diye sunulan gerekçelerde inandırıcı olmayan yanlar mevcut.

Bir kere hatırlayalım:

Bu ağaçların kesilmesinin görünür nedeni, iki termik santrale yakıt sağlamak. Yeniköy ve Kemerköy santralleri elektrik üretirken kömür kullanıyor. Kesilen ağaçların ardından kelleşen ve çoraklaşan zeminin altında da linyit yatakları olduğu düşünülüyor

Bu iki santrali de iki özel şirketin ortak kurduğu bir şirket işletiyor. Limak ile İçtaş şirketlerinin ortaklaşa kurduğu YK Enerji, iki termik santrali 2014 yılından bu yana işletiyor. Tabii ki devletin yaptığı bir özelleştirme operasyonu sonrası.

Bu ağaçlar neden kesiliyor derseniz, kısaca üretimin sürekliliği için cevabı verilebilir Şirketin elinde linyit çıkarabildiği alan, belli ki bir müddet sonra tükenecek. Yıllarca baca gazı arıtma tesisinin olmayışı, tarımsal alanlara ve insan sağlığına verdiği zararla yüzlerce habere konu olmuş bu iki santral belli ki elektrik üretmeye devam edecek.

Peki elektrik üretimini buradan, bu hiç de iyi bilinmeyen iki santralden, sağlamak ne kadar zorunlu?

Sorduğunuzda tabii ki bu üretimin zorunlu olduğu yanıtını alırsınız. Aksi bir cevaba zaten ihtimal olamaz.

Toplam kapasitenin yüzde 1'i için

Gelin somut verilere bakalım: Elektrik Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) verilerine göre Yeniköy Termik Santrali'nin kurulu gücü, işletmedeki kapasitesi 420 megavat. Kemerköy Termik Santrali'nin ise 675.209 megavat.

Yani iki santralin toplam kurulu gücünü alt alta topladığınızda 1100 megavata ulaşıyorsunuz.

Bu ise Türkiye'nin tamamının elektrik enerjisi alanındaki kurulu güç kapasitesinin yüzde 1'i.

Evet yanlış okumadınız, bu ağaçlar Türkiye'nin tamamının enerjisinin yüzde 1'ini üreten iki santral için kesildi. (Resmi verilere göre bu yılın Haziran ayı sonu itibariyle Türkiye'nin kurulu gücü 104 bin 904 megavat.)

Çok yazık değil mi gerçekten? Hadi bu kararı alanların içi sızlamıyor. Bir üzüntü emaresi taşımıyorlar. Peki bu iktidar temiz enerji övgüsünü boşuna mı yapıyor, yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilecek elektrik enerjisinin, bu iki santralin ürettiği yüzde 1'i karşılama ihtimali, imkanı hiç mi yoktur?

Peki bu iktidar imza attığı, taraf olduğu iklim değişikliğiyle, çevreyle ilkgili onca uluslararası metni de mi umursamıyor?

Soruyu böyle sorunca, okurlar "Tabii ki umursamıyor, ne sandınız ki" ya da "Bunda şaşıracak ne var ki" gibi yanıtlar veriyorlar ama biz bir hukuk devletinde yaşadığımız tasavvurunu terk etmeyi doğrusu hiç düşünmüyoruz.


Çiğdem Toker / T24

Şafakta baskın + Akbelen'de çevre savunucularına jandarma müdahalesi: Gözaltı ve yaralılar var + Akbelen Ormanı'na sabah baskını: Ağaç kıyımına direnenler gözaltına alındı + Akbelen için mücadele sürüyor: 'Enerjimizi sönümlendirmeye çalışıyorlar, ama biz tetikteyiz'

 


Şafakta baskın (Aycan KARADAĞ-BİRGÜN)

Orman yangınları dünyanın büyük bölümünde kabus haline gelmişken Milas’ta ağaç katliamı için harekete geçildi. Akbelen Ormanı’nda nöbet tutanlara jandarma biber gazıyla müdahale etti.

Ülkemiz ve Dünya kar hırsıyla her geçen gün yok oluyor. Orman yangınları, inşaatlar ve santrallar doğal yaşam alanlarını giderek küçültüyor. Bu yıkıma karşı iki yıldır örnek bir mücadelenin yürütüldüğü Muğla’nın Milas ilçesine bağlı Akbelen Ormanı’nda dün asker ve TOMA’lar devreye sokuldu. Biber gazlı müdahalede 8 kişi gözaltına alındı, 4 kişi gazdan etkilendi. YK Enerji’ye ait Yeniköy-Kemerköy santralında kullanılacak kömür için arama sahasının genişletme planına karşı mücadele veren İkizköy halkı sabah TOMA ve jandarma ekiplerinin sesleriyle uyandı. Adeta baskın gibi bölgeye gelen jandarma ‘ormana giriş yasaklandı’ diyerek nöbet tutan yurttaşları alandan dışarı çıkardı. Aynı anda maden sahası açmak için ağaç kesimine başlandığı öğrenildi. Bölge halkı oturma eylemi yaptı. Avukatlar ise kesim işlemine karşı yürütmeyi durdurma başvurusu yaptı.

Öte yandan yaşam savunucuları ve CHP Doğa Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Semra Dinçer, milletvekilleri Mahmut Tanal, Suat Özçağdaş ve Ayça Taşkent Akbelen Ormanları’ndaki ağaç kesiminin durdurulması talebi ile Tarım ve Orman Bakanlığı’na dilekçe verdi.

İkizköylü yaşam savunucusu Hasan Yorulmaz, “Sabahın saat 05.30’unda, bir sürü askeri araç, jandarma ve ağaç kesim motorlarıyla Akbelen Ormanı’na girerek, çamları kesmeye başladılar. Herkesi,  doğaseveri, yurdunu sevenleri buraya desteğe bekliyorum” dedi.

Motor sesi duyduklarını ve yaklaşık 100 motorla ağaçların katledildiğini söyleyen Necla Işık ise, “Her yer yanıyor. Orman İşletme Müdürlüğü’nün, jandarmanın ve askerin, bu yangınlara müdahale etmesi gerekirken orman katliamına karşı mücadelemizi engelliyorlar. Burası yaşam alanımız, mücadeleyi bırakmayacağız. Ormanımızı korumak için elimizden ne gelirse yapacağız” dedi.

ANAYASAL SUÇ İŞLENİYOR

Avukat İsmail Hakkı Atal da şu ifadeleri kullandı:

Akbelen Ormanı’nda anayasal bir suç işleniyor. Anayasanın 169. Maddesi’ne göre ormanlar hiçbir şekilde eksiltilemez. Ancak bugün orman yangınlarıyla mücadele etmek gerekirken ormanları kesmek için görevlendirme yapılıyor. Bu ancak bir ülkeyi yok etmek için yapılır. Akbelen Ormanı’nın arkasında 200 bin dönüm kömür sahası ve içinde 88 bin dönüm tarım alanı var. Buğday için Rusya’ya dilendiğimiz bir dönemde beşli çete bu alanı yok etmek istiyor. Muğla ve Milas savcıları ve Muğla İdare Mahkemesi beşli çeteye karşı yasayı uygulamıyor. Anayasa’nın 10’uncu maddesinin açık hükmüne göre hiçbir zümreye ve hiçbir sınıfa imtiyaz tanınamaz. Ancak bugün beşli çeteye bir imtiyaz uygulanıyor. Anayasanın üçüncü maddesinde yer alan ‘devletin ülkesi ve milletinin bölünmez bütünlüğünü bozmaya teşebbüs’ suçundan savcılığa şikâyet dilekçesi vereceğiz.”

CHP Muğla Milletvekilli Süreyya Öneş Derici de, “Biz buradayız. Bu konu çözülene kadar bir yere gitmiyoruz. Bizi jandarmamızla karşı karşıya getirmeye kimsenin hakkı yoktur, jandarma köylüler için vardır” dedi. SOL Parti Milas İlçe Başkanı Hüseyin Yorulmaz da “Ormanımızı şirketlere peşkeş çekilmesine izin vermeyeceğiz. Ormanımıza girişimiz yasaklandı. Bu yasağı kabul etmiyoruz. Bölge halkı olarak Akbelen Ormanı’nı savunacağız” dedi.

AKBELEN’DE İKİ YILLIK DİRENİŞİN ÖYKÜSÜ

2020…. Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerini işleten, Limak Holding ve İÇTAŞ ortaklığındaki YK Enerji, 2020 yılında Akbelen Ormanı’nda 740 dönümlük bölgesini, termik santrallere linyit sağlayan açık maden ocağına katmak için gerekli izinleri aldı. Ancak İkizköylülerin direnişiyle karşılaştı.

17 Temmuz 2021// Orman İşletmesi’nin ağaç kesimine başlaması üzerine İkizköylüler ormanda nöbete başladı. Aynı zamanda projenin iptali için de dava açıldı.

7 Eylül 2021// Muğla 1. İdare Mahkemesi’nde görülen davada ilk keşif gerçekleşti.

1 Mart 2022// Resmi Gazete’de yapılan değişiklikle ‘zeytinlik’olarak kayıtlı alanlarda madencilik faaliyetlerinin önü açıldı.

Mayıs 2022// Hazırlanan bilirkişi raporunda madencilik faaliyetlerinin orman ekosistemini tamamen yok edeceği kabul edildi ama kömürün çıkarılması için Akbelen Ormanı’nın madenciliğe açılması gerektiği savunuldu. Yurttaşlar bu bilirkişi raporuna itiraz etti.

8 Ağustos 2022// Üçüncü bilirkişi keşfi yapıldı.

3 Aralık 2022 // Mahkeme “maden sahası genişletilmesi" için verdiği yürütmeyi durdurma kararını kaldırdı.

23 Aralık 2022// İzmir Bölge İdare Mahkemesi 7. Dava Dairesi, İkizköylülerin yürütmeyi durdurma kararını kaldırmasına yönelik itirazını reddetti.

26 Haziran 2023//Ağaç kesilmesine direnen Gülören Demir ve Füsun Ergün’ün, jandarmaya mukavemet ettikleri gerekçesiyle yargılandığı davada karar çıktı. Demir ve Ergün’e 6’şar ay 20’şer gün hapis cezası verildi. Cezalar 200 gün adli para cezasına çevrildi. 

ERKEN ÖLÜM İDDİASI

Muğla çevre örgütleri, ocak ayında "Muğla’daki Termik Santrallerin Neden Olduğu Sosyal ve Ekolojik Yıkımlar" raporunu yayımladı. Raporda termik santrallere devam edilmesi halinde 30 bin futbol sahası büyüklüğünde orman alanının tahrip olacağı vurgulandı. Muğla’daki 3 termik santralin 68 binden fazla erken ölüme, 43 binden fazla erken doğuma sebep olduğu öne sürüldü. 

                                                                   /././

Akbelen'de çevre savunucularına jandarma müdahalesi: Gözaltı ve yaralılar var (BİRGÜN)

Muğla İkizköy’deki kömür maden sahasının genişletilmesi çalışmalarına karşı Akbelen Ormanı’nı korumak için yurttaşların iki yıldır sürdürdükleri doğa nöbeti alanına bu sabaha karşı saat 05.30’da çok sayıda jandarma ekibi ve TOMA’lar sevk edildi. Çevre savunucularının çağrılarının ardından bölgeye çok sayıda yurttaş destek için geldi, jandarma müdahalesi sonrasında ise aralarında avukat İsmail Hakkı Atal, İkizköy Çevre Komitesi’nden Hasan Yorulmaz ve MUÇEP'den Fidan Eroğlu'nun da bulunduğu 8 kişinin gözaltına alındığı, dört kişinin ise yaralandığı öğrenildi.

Muğla İkizköy'deki kömür maden sahasının genişletilmesi çalışmalarına karşı çıkan yurttaşlara jandarma müdahale etti.

Müdahale sonrasında aralarında avukat İsmail Hakkı Atal, İkizköy Çevre Komitesi’nden Hasan Yorulmaz ve MUÇEP'den Fidan Eroğlu'nun da bulunduğu 8 kişinin gözaltına alındığı, dört kişinin ise yaralandığı öğrenildi.

Milas’a bağlı İkizköy’de bulunan Akbelen Ormanı’nda Limak Holding ve IC Holding ortak iştiraki YK Enerji’nin kömür maden sahasını genişletmek için ağaç kesimine karşı bölge halkının mücadelesi sürüyor. Akbelen Ormanı’nda açılmak istenen kömür madenine karşı köylüler, 2019’dan beri mücadele ediyor.

İkizköy’deki kömür maden sahasının genişletilmesi çalışmalarına karşı Akbelen Ormanı’nı korumak için yurttaşların iki yıldır mücadelesi sürerken, nöbeti alanına bu sabaha karşı saat 05.30’da çok sayıda jandarma ekibi ve TOMA’lar sevk edildi.

Akbelen Ormanı direnişçilerinden Esra Işık, “Bu vicdansızlıktır. Hepsine söylüyorum: Köyde doğmadınız mı, köy ne demek bilmiyor musunuz? Ne olur çıkın gelin” diye tepki gösterdi.

İkizköy direnişçilerinden Hasan Yorulmaz, “Sabahın saat 05.30’unda, bir sürü askeri araç bir sürü jandarma ile kesim motorları ile Akbelen Ormanı’na girildi. Ve çamları kesmeye başladılar. Bizleri de ormana sokmamak için ellerinden geleni yaptılar. Ben herkesten, doğaseverlerden, yurdunu seven insanlardan buraya destek bekliyorum” dedi.

Direniş alanında bekleyen yurttaşlar duruma tepki gösterdi ve destek çağrısı yaptı.

GÖZALTI VE YARALILAR VAR 

Destek çağrısının ardından gün içinde bölgeye CHP Muğla Milletvekili Süreyya Öneş Derici, siyasi parti temsilcileri ve çok sayıda yaşam savunucusu gitti.

Yurttaşlardan alınan bilgilere göre; jandarma ‘ormana giriş yasaklandı’ diyerek nöbet tutan yurttaşları orman alanından dışarı çıkardı. Öte yandan ormanda ağaç kesimi yapıldığı öğrenildi. 

Avukatlar ise kesim işlemine karşı yürütmeyi durdurma başvurusu yaptı. Gün içinde kalabalıklaşan yurttaşlara ise jandarma dağılmaları için müdahalede bulundu. Müdahale sonrası aralarında avukat İsmail Hakkı Atal, İkizköy Çevre Komitesi’nden Hasan Yorulmaz ve MUÇEP'den Fidan Eroğlu'nun da bulunduğu 8 kişinin gözaltına alındığı dört kişinin ise yaralandığı öğrenildi.

                                                               /././

Akbelen Ormanı'na sabah baskını: Ağaç kıyımına direnenler gözaltına alındı (Can Kuyumcuoğlu- soL/Özel)

Muğla’nın Milas ilçesi Akbelen Ormanı’nda kesim için yıkım ekipleri sabah 5.30'ta jandarma ve TOMA araçlarıyla birlikte baskın yaptı.

Muğla’nın Milas ilçesi Akbelen Ormanı’nda, Yeniköy Kemerköy Termik Santrali’ne (YK Enerji) kaynak sağlanması için kömür madeni sahasının genişletilmesi adımına karşı İkizköylülerin mücadelesi iki yıldır sürerken, bugün ormanda kesim için yıkım ekipleri sabah saatlerinde jandarma ve TOMA araçlarıyla birlikte baskın yaptı.

İkizköylülerin aktardığına göre, yıkım ekipleri sabah 5.30'ta birçok jandarma aracı ve TOMA'larla birlikte nöbet alanına geldi. Birçok noktada ormana giriş alanını tutan ekiplerin, köylüleri orman girişine almadığı ifade edildi.

Evlerin yanında da jandarma araçları var

İkizköylüler, ekiplerin ayrıca sinyal kesici uygulamasından dolayı telefonlarının ve internetlerinin çekmediğini ve direniş alanından kimseye ulaşamadıklarını bildirdi. Bununla birlikte, köylülerin evlerinin yanında da jandarma araçlarının beklediği belirtildi.

Direniş alanına avukatların geldiğini aktaran yurttaşlar, avukatların bilgi alma hakkının engellendiğini ve ellerindeki hukuki dayanaklarının yok sayıldığını kaydetti.

'Birlik olacağız'

İkizköy direnişinden Esra Işık, sabah baskınının ardından komşu köyler  Karacahisar ve Çamköy'ün destek için alana geldiğini aktardı. Işık, "Yavaş yavaş toplanmaya başlıyoruz. Burada birlik olacağız. Daha önce sesimizi nasıl duyurduysak aynı şekilde duyurmaya çalışacağız" diye konuştu.

İkizköylülere biber gazlı müdahale: İki gözaltı

Halk kesim yapılan alana girmek için harekete geçti. Kolluk kuvvetleri ağaçların kesilmesine engel olmak isteyenlere biber gazıyla müdahale etti. Saldırılarını orman içerisinde sürdüren jandarma, avukat İsmail Hakkı Atal ve Muğla Çevre Platformu Eş Sözcüsü Fidan Eroğlu'nu gözaltına aldı.

                                                              /././

Akbelen için mücadele sürüyor: 'Enerjimizi sönümlendirmeye çalışıyorlar, ama biz tetikteyiz' (CAN KUYUMCUOĞLU-soL/Özel)

Muğla'da Akbelen Ormanı'na kesim için girileceği yönünde duyum aldıklarını belirten İkizköylüler, baskılara karşın dayanışmayı ve mücadeleyi sürdürüyor.

Muğla’nın Milas ilçesi Akbelen Ormanı’nda, Yeniköy Kemerköy Termik Santrali’ne (YK Enerji) kaynak sağlanması için kömür madeni sahasının genişletilmesi adımına karşı İkizköylülerin mücadelesi sürüyor.

Ormanı Yeniköy Kemerköy Termik Santrali’ne (YK Enerji) tahsis eden bakanlık kararına İkizköylüler karşı çıkıp dava açmışlardı.

En son tartışmalı bir üçüncü bilirkişi raporunun çıkmasının ardından, mahkeme yürütmeyi durdurma kararını kaldırmıştı. Akbelen Ormanı’nda 500'ü aşkın gündür nöbet tutan İkizköylüler, “bilimsellikten uzak” diyerek itiraz ettiği raporu hazırlayan bilirkişiler hakkında suç duyurusunda bulunmuştu.

İkizköylü yurttaşların, kararın kaldırılmasına yaptığı itiraz ise, İzmir Bölge İdare Mahkemesi 7. Dava Dairesi tarafından dört gün önce reddedilmişti.

Son olarak, ormanları için 528 gündür nöbette olan İkizköylüler, şirketin ağaç kesimi için Akbelen Ormanı’na gireceği yönünde duyum aldıklarını ifade etti. 

İkizköy direnişinden Esra Işık, şirketin kesim için yaptığı baskıyı ve hukuki süreçteki son durumu anlattı:

'Enerjimizi sönümlendirmeye çalışıyorlar, ama biz tetikteyiz'

Şirket çalışanlarından bu hafta kesime gelineceğine dair duyum aldık. Köyden bir teyzemize 'Çarşamba perşembe gibi kesime geleceğiz, buralar karışacak, mücadelenizde haklısınız, ama yapacak bir şey yok' gibi bir şeyler söylemişler.

Bu gerçekleşir mi henüz bilmiyoruz. Bu bir enerjimizi sönümlendirme girişimi de olabilir, ama biz şu an tetikteyiz. Zaten yürütmeyi durdurma kararını kaldırıldığı için her an girebilirler. Önümüzdeki süreç çok kritik.

'Mahkeme şirketin lehine hareket ediyor'

Işık, şu anki hukuki süreci şöyle anlattı:

"İzmir İl Bölge İdare Mahkemesi'nde özel bir heyet oluşturulmuş. İtirazımız bu özel heyet tarafından reddedildi.

Bu zaten planlanmış bir şey. Şirketin baskısı da sürüyor. İlk önce çok kötü bir bilirkişi raporu geldi. İkinci bilirkişi raporu ise bizim lehimizeydi. Dört bilirkişi bizim lehimize rapor hazırladı. Sonraki rapordaysa önceki rapordaki bilimsel veriler çürütülmeden 'Akbelen Ormanı kömür madeni için yok edilebilir' dendi. O da maden mühendislerinin raporuydu.

Yürütme durdurma kararının kaldırılması için başvuru yapmıştık. Durumun yeniden değerlendirilmesine karar verilmişti. Üçüncü keşifte bizim lehimize karar çıkmasını bekliyorduk, ama kesinlikle gözlerini kulaklarını kapadılar ve olanları görmezden gelecek bir şekilde rapor hazırladılar. İçindeki bilirkişiler de şaibeliydi biraz, uzmanlık alanının dışındaki kişiler yer aldı raporda. Bu raporu fırsat bilip yürütme durdurma kararını kaldırdılar. Tam da mücadelenin büyüdüğünü görünce bu kararı verdiler. Biz bu karara itiraz ettik, ancak İzmir İl Bölge İdare Mahkemesi bu itirazı reddetti.

'Dayanışmamız sürüyor'

Avukatlarımız, hem Hakimler ve Savcılar Kurulu'na hem Muğla ve İzmir'deki hakimlere durumu şikayet ettiler. Ancak yeni bir gelişme olana kadar yürütme durdurma kararı gelmeyecek gibi görünüyor. Şirket de zaten bunu bekliyordu, seçimlere kadar bu işi oldu bittiye getirmeye çalışıyor. Bize dönük baskılar var, ancak biz ekoloji örgütleriyle ve çevreci dostlarımızla dayanışma içindeyiz. Yalnız olmadığımızı biliyoruz. Ancak endişemiz devam ediyor, gecemizle gündüzümüzle kulağımız burada şu anda."(27/12/2022)

                                                             /././

Akbelen Ormanı davasında İkizköylülerin yaptığı itiraza mahkemeden ret (soL-Özel)

Akbelen Ormanı’nda kömür madeni sahasının genişletilmesi kararına karşı İkizköylü yurttaşların yaptığı itiraz mahkeme tarafından reddedildi.

Muğla’da İkizköylü yurttaşların, Akbelen Ormanı’nda genişletilmek istenen kömür madeni sahasıyla ilgili verilen ‘yürütmeyi durdurma’ kararının kaldırılmasına yaptığı itiraz, İzmir Bölge İdare Mahkemesi 7. Dava Dairesi tarafından reddedildi. 

Muğla 1. İdare Mahkemesi, ağustos ayında verdiği ‘yürütmeyi durdurma’ kararını üçüncü bilirkişi raporuna dayanarak 2 Aralık’ta kaldırdı. Bunun üzerine İkizköylü yurttaşlar, 9 Aralık’ta karara itiraz etti. İzmir Bölge İdare Mahkemesi 7. Dava Dairesi, İkizköylü yurttaşların itirazını 19 Aralık’ta reddetti.

'Meşru hak ve ödevlerimizi sonuna kadar yürüteceğiz'

İkizköy Çevre Komitesi, bugün konuyla ilgili yazılı açıklama yaptı. Davanın henüz bitmediği ve meşru hakların sonuna kadar yürütüleceği belirtilen açıklamada, şu ifadelere yer verildi:

"Önünde sonunda bu haklı davayı kazanacağız. Bu arada oldu bittiye getirilip Akbelen Ormanı’na kesim için girilmesine izin vermeyeceğiz. Ormanların korunması görevini veren anayasal düzenlemelere, zeytinleri koruyan Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun’a dayanarak, meşru hak ve ödevlerimizi sonuna kadar yürüteceğiz. Zeytinliklerin madenciliğe açılmasına yol açacak yasa değişikliğini engellemek için biz Ankara'ya Meclis'e kadar gittik. Halkın vekilleri ile teklifi geri çektirdik. Şimdi halkın tüm vekillerini, ormandan, zeytin dostu yaşamdan yana olan siyasi partileri, meslek odaları, demokratik kitle örgütleri, sendikalar ve ekoloji hareketleri temsilcilerini, tüm yaşam savunucularını Akbelen'e bekliyoruz. Biz ‘bitti’ demeden mücadele bitmeyecek. Kazanana dek haklı direnişimiz devam edecek, hep birlikte Akbelen’e dört elle sarılma, savunma, koruma zamanı." (23/12/2022)


Ülke suçlular için ‘cennet vatan’ oldu - Mustafa Bildircin / BİRGÜN

 2021’in ilk 6 ayında 10,2 milyar dolar olan kaynağı belirsiz para girişi 2022’nin aynı döneminde ise 24,3 milyar dolara yükseldi. AKP döneminde Türkiye’ye toplam 76,7 milyar dolarlık kaynağı belirsiz para girdi.

                             Suç örgütü lideri Şahin, Bahçeli’yi ziyaret etti. (Fotoğraf: Twitter/MHP bilgi)

Merkez Bankası’nın verilerine göre, Ocak-Temmuz 2021 döneminde 10 milyar 208 milyon dolar olan kaynağı belirsiz para girişi, Ocak-Temmuz 2022 döneminde 24 milyar 247 milyon dolara ulaştı.

Türkiye’de 1984-2001 yılları arasında 1 milyar 778 milyon dolar olan kaynağı belirsiz para, AKP döneminde 76 milyar 719 milyon dolar olarak kayıtlara geçti. Kaynağı belirsiz para girişindeki çarpıcı artışın yanı sıra Türkiye, uyuşturucu kaçakçılığı ve kara para aklama suçluları için de adeta bir cennet ülke haline getirildi.

Türkiye, ülkeleri kara para aklama ve terörizmin finansmanı konularında değerlendiren Mali Eylem Görev Gücü’ne (FATF), 1991 yılında üye oldu. 21 Kasım 2021 tarihinde ise “Kara para aklama ve terörün finansmanıyla mücadele önlemlerinin yetersiz olduğu” gerekçesiyle gri listeye alındı. Uzmanlar ve muhalefet, AKP iktidarında eylemler ile söylemlerin uyuşmadığının altını çizerek, “Gri listeden çıkmak ancak hayalde kalır” değerlendirmesinde bulundu.

ÇETELERİN ÇATIŞMA ALANI

CHP Milletvekili Cevdet Akay’ın çalışması da Türkiye’nin suçlular için bir cennet ülke haline getirildiğini gözler önüne serdi. Türkiye’nin, AKP iktidarının politikaları nedeniyle “Çetelerin çatışma alanına döndüğünü” savunan Akay, “AKP’nin politikaları yüzünden Türkiye ağır bedeller ödüyor. Sıcak paranın ülkeye girişi için uygulanan politikalar, yabancı suç örgütlerinin Türkiye’ye girişini kolaylaştırıyor” diye konuştu.

Akay’ın çalışmasında, 2016 yılından bu yana terör, uyuşturucu kaçakçılığı ve kara para aklama suçundan uluslararası boyutta arama kararı çıkarılan ve Türkiye’de olaya karışmış kişilerle ilgili bilgiler de yer aldı. Uluslararası boyutta aranan suçluların adresinin Türkiye olduğunu ortaya koyan çalışmada sıralanan bazı isimler ve karıştıkları olaylar şöyle sıralandı:

• Organize Suç Örgütü Lideri Rövşen… Beşiktaş Cihannüma Mahallesi Saray Caddesi üzerinde bulunan oteldeki toplantıdan sonra Azerbaycan plakalı aracıyla otelden ayrılan organize suç örgütü lideri Rövşen Canıyev yaklaşık 30 metre sonra cadde üzerinde pusu kuran üç saldırgan tarafından silahlı saldırı sonucu öldürüldü. (2016)

• IŞİD’in, “Sağlık Emiri" Kefah Basheer Hussain ve kırmızı bültenle aranan iki kişinin de aralarında bulunduğu 14 şüpheli, Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğü İstihbarat ve Terörle Mücadele Şubeleri’ne bağlı ekipler tarafından düzenlenen operasyonlarla gözaltına alındı. (2018)

•İnterpol tarafından kırmızı bültenle aranan ve Türkiye’de cezaevine nakledilirken firar eden Azerbaycan uyruklu suç örgütü lideri E.S, İstanbul’da bir otelde yakalandı. (2018)

•Interpol’ün kırmızı bültenle aradığı, Gürcistan’da organize suç örgütü lideri olduğu belirtilen 36 yaşındaki Mindia L. Trabzon’da ele geçirildi. Ülkesinde suç dosyasının hayli kabarık olduğu belirtilen Mindia L.’nin tedavi için gittiği hastanede, gözaltına alındı. (2018)

GÜRCİSTANLI MAFYA LİDERİ

•Gürcistan uyruklu mafya lideri Gayoz Zviadadze Longinozovich’in Antalya’nın Kemer ilçesinde öldürüldüğü bildirildi. (2018)

•Rusya’da silahlı terör örgütü üyeliği, yasa dışı silah ve mühimmat depolama ve terör örgütü faaliyetlerinde yer aldığı iddiasıyla Interpol-Europol Dairesi Başkanlığı’nca kırmızı bültenle aranan R.S’nin Kayseri Organize Sanayi Bölgesinde faaliyet gösteren bir iş yerinde yakalandığı belirtildi. (2019)

MAFYA LİDERİ ANTALYA’DA

•Azeri suç örgütü elebaşı Lotu Quli (Guli) lakaplı Nadir Salifov, Antalya’da bir otelde yemek yerken arkadaşı tarafından başından tek kurşunla vurularak yaşamını yitirdi. (2020) 

•Almanya’dan sınır dışı edilen ve Türkiye’de olduğu açıklanan Afgan suç örgütü lideri Sanger Ahmadi’nin İstanbul’da yakalandığı ifade edildi. (2022)

SIRP ÇETE LİDERİ

•Avrupa’nın, ‘en çok aranan 45 suçlu’ listesinde yer alan ve kırmızı bültenle aranan Sırp çete lideri Zeljko Bojaniç, İstanbul’da düzenlenen operasyonla yakalandı. 

• Uyuşturucu kartelinin yöneticisi olduğu iddiasıyla hakkında yakalama kararı bulunan Yeni Zelandalı, Avustralya vatandaşı ve “Dax” lakaplı Duax Hohepa Ngakuru, İstanbul’da gözaltına alındı. (2023)

KOKAİN BARONU

•Avrupa’nın kokain baronu olarak bilinen ve kırmızı bültenle aranan, “Balina” kod adlı İsaac Bignan’ın Isparta’da, Jurean Anthony Finix’in ise İstanbul’da yakalandığı duyuruldu. (2023)

KARTELLERİN SIĞINAĞI

Türkiye’nin kartel cennetine döndüğünün altını çizen CHP’li Akay, şunları söyledi: “AVM’ler, caddeler ve sokaklar mafyaların çatışma alanına dönmüş durumda. Her gün ülkemizin farklı bir noktasında patlayan silah sesleri, cinayetler ülkemizin getirildiği noktayı ortaya koymaktadır. AKP iktidarı açtığı cari açık deliğini nereden geldiği belli olmayan para ile dikmeye çalışmakta, bu durum da ülkemiz açısından olumsuz durumlara neden olmaktadır. Bu ve bunun gibi sebeplerden dolayı şu an FATF’ın gri listesindeyiz.”

                                                           ***

İlk işi Bahçeli’yi ziyaret

Suç örgütü lideri olmakla suçlanan Sedat Şahin, tahliye oldu. Önceki gün cezaevinden çıkan Şahin, ayağının tozuyla MHP lideri Devlet Bahçeli’yi ziyarete gitti. Ziyaret haberini MHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Semih Yalçın sosyal medyadan paylaştı. Yalçın, paylaşımına “Sedat Şahin kardeşimiz genel başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’yi ziyaret etti” notunu düştü. 3 Kasım 2017’de "Şahinler" ve "Sarallar" grupları arasındaki çatışmalara ilişkin Silivri Cezaevi’nde görülen duruşmasında tahliye edilen Şahin, hemen ardından başka bir soruşturma nedeniyle gözaltına alınarak, "suç örgütü lideri yöneticisi" suçundan tekrar tutuklanmıştı.

                                                            ***

Kokain gemisinde Türk mürettebat

İtalya’da geçen hafta içinde ele geçirilen rekor 5.3 tonluk kokaini taşıyan yük gemisinin 15 kişilik mürettebatı gözaltına alındı. Güney Amerika’dan Türkiye’ye istikametine giden geminin mürettebatından 8’i Türkiye, 5’i Azerbaycan, 2’si Ukrayna vatandaşı. BBC Türkçe’de yer alan habere göre İtalya Mali Polisi, geçen salı gecesinden çarşamba sabahına kadar süren operasyonda ülkede tek seferde en büyük kokain miktarının ele geçirildiğini açıklamıştı. Güvenlik güçleri, Palau bayraklı ‘Plutus’ isimli yük gemisinin 5.3 tonluk kokaini Sicilya adası açıklarında paketler halinde denize bıraktığını, ardından da bu paketlerin İtalya’dan kalkan bir balıkçı teknesine doldurulduğunu belirlemişti. Balıkçı teknesi kokain yüküyle birlikte İtalya kıyılarına dönmeye çalışırken durdurulmuş ve 5 kişi gözaltına alınmıştı. Gözaltına alınanların 2’sinin Tunus vatandaşı, diğerlerinin ise İtalya, Fransa ve Arnavutluk uyruklu oldukları açıklanmıştı. 

Mustafa Bildircin / BİRGÜN


Yeni-faşist bir AB’ye doğru + Faşizm yeniden yükseliyor - Ergin Yıldızoğlu / Cumhuriyet

 


Yeni-faşist bir AB’ye doğru

Avrupa’da ilk “faşistleşme” döneminde (1920-33), liberal demokrasi, ekonomik krize ve komünizme karşı bir çare üretemiyordu; bu kez ekonomik krize, küresel ısınmaya, büyük göç dalgasına karşı çözüm üretemiyor.

Bu “durum” içinde Avrupa Birliği ülkelerinde faşist partiler güçleniyor, gittikçe artan oranda ya hükümetlere ortak oluyorlar ya da muhafazakâr partilerin, hükümet kurmalarına yardımcı olurken önemli tavizler koparıyorlar. Bu dinamikler önce Türkiye, Macaristan son olarak İsrail örneklerinde gördüğümüz gibi devlet biçimini değişmeye zorluyor ya da “değişim” için gerekli siyasi kültürel zemini geliştiriyor.

Bir “faşist Avrupa” olasılığının arkasında bu partilerin, Avrupa Birliği projesine, klasik milliyetçilik bazında muhalefet etmekten vazgeçerek beyaz/Hıristiyan üstünlüğüne dayalı bir AB oluşturma amacına yönelmeleri yatıyor. İtalyan Başbakanı Meloni, İspanyol faşizmini temsil eden VOX’un bir mitingine uzaktan katılarak yaptığı konuşmada “Avrupa yurtseverlerinin, Avrupa’nın dünyadaki rolünü ve gücünü yeniden kazanmasını sağlamak için birleşmesi gerekiyor” diyordu.

SIRA İSPANYA’DA MI?

AB’nin, 4. büyük ekonomisi, 5. en kalabalık ülkesi İspanya’da pazar günü genel seçimler vardı. Muhafazakâr Halk Partisi’nin (PP) bu seçimlerde tek başına hükümet kurmasına olanak verecek bir çoğunluğa ulaşması beklenmiyordu. Son belediye seçimlerinde birçok bölgede, falanjist gelenekten gelen Katolik, ırkçı ve göçmen, feminizm, LGBTİ+, Katalan-Bask ayrılıkçılığı karşıtı VOX ile işbirliği yapan PP’nin yeni hükümeti VOX ile kurma olasılığı güçlüydü.

Bu gerçekleşirse Macaristan, Polonya, İtalya, Yunanistan’dan sonra İspanya’da da bir faşist parti devlete erişecek. Almanya, Avusturya, Fransa’da faşist hareketler güçleniyor. Kısacası AB’nin merkez ülkelerinde ve kimi çevre ülkelerinde hükümetler giderek faşist partilerin eline geçiyor. Böylece “göçmenlere, ‘geleneksel değerleri yıkan’ feminizm, LGBTI+ karşıtı, beyaz, emperyalist/sömürgeci bir AB fantezisi” giderek güçleniyor.

KÖTÜ RÜZGÂRLAR ALTINDA...

Küresel rüzgârlar faşizmden yana esiyor. Bu rüzgârların başında, bu yaz doğrudan yaşadığımız gibi küresel ısınmanın getirdiği iklim krizi var. Bir araştırmanın işaret ettiği gibi genelde küresel çapta sıcaklık artışına bakarken kimi önemli yerleşim merkezlerinde ani ve aşırı sıcaklık artışlarının, 1950’den bu yana çok daha büyük sıklıklarda yaşanıyor olması gözden kaçabiliyor (Örneğin Atina’da 2.7 kez, Bangkok 1.3x, Barcelona 3.7x, Pekin 5.7x, Hong Kong 5.3x, Kuala Lumpur 4.4x, Londra 10.4x, Marsilya’da 4.2x, Paris’te 8.1x, Roma’da 2.6x). Geçen hafta sıcaklıklar Tunus’ta 49, Cezayir’de 51, Ürdün’de 46 dereceye ulaştı. Genel olarak sıcak kıta diye bilindiğinden Afrika’da sıcaklıkların birçok yerde yaşanmaz düzeye ulaşmaya başlaması ise gereken dikkati çekmiyor. 

Bu gelişmeler kronik su ve gıda krizlerinin, güneyden kuzeye doğru sonu gelmez göç dalgalarının habercisi. Aşırı sıcaklar Avrupa nüfusunun tükettiği meyve, sebze gibi ürünlerin tedarik zincirlerini aksatıyor, gıda krizini fiyat artışları üzerinden yaygınlaşma eğilimi güçleniyor. Stratejik teknolojiler için gerekli kıymetli mineraller de genellikle Afrika’da bu sıcaklık krizlerinin yaşandığı bölgelerde çıkarılıyorlar. Bu alanda da ya tedarik zinciri ya da maliyet artışı sorunlarının oluşması riski hızla artıyor.

Son olarak ABD’nin militarist boyutlu bir sanayi politikası izlemeye başlaması karşısında, AB devletlerinin de benzer militarist politikaları, korumacı önlemleri gündeme almaya başladığı görülüyor. “Büyük/müdahaleci devlet” geri dönerken buna uygun bir ideoloji ve siyasi söylem de gerekiyor. Dahası, “Büyük güçler” arası rekabet sertleştikçe Avrupa’nın yalnızca bir ekonomik blok değil aynı zamanda askeri bir güç olarak ağırlığını koyma arzusu artıyor. Bu da bir aşamada egemen sermaye grupları, devlet seçkinleri ve “faşist Avrupa” projesi arasında bir yakınlaşma olasılığına açılıyor

                                                      /././

Faşizm yeniden yükseliyor

İngiltere’nin İşçi Partili son başbakanı Gordon Brown, “İspanya’da pazar günü yapılacak seçimler, Avrupa’da faşizme karşı mücadele açısından çok önemli” diyor. “Feminizm, göçmen, LGBTİ+ düşmanı VOX’un iktidara ortak olması durumunda Avrupa’da faşizm genel olarak hızlanacak”...

UĞURSUZ ÜÇLÜ

Avrupa’da yeni faşist canlanmanın başını Nazizmin, faşizmin, falanjizmin vatanı, Almanya, İtalya ve İspanya çekiyor. Almanya’da AfD ulusal düzeyde 2., doğu eyaletlerinde 1. parti düzeyine yükselirken, AfD karşıtı cephe dağılıyor. Hıristiyan Demokratlar hızla sağa kayarken, AfD’nin ilk genel seçimlerde federal hükümete girmesi kaçınılmaz görünüyor. İtalya’da Mussolini’nin mirasçısı, İtalya Kardeşliği partisinin lideri, Başbakan Giorgia Meloni, yargı bağımsızlığını hedef alıyor, dini gerekçelerle, LGBT+ bireylerin özel yaşamlarına giderek daha fazla karışıyor. İspanya’da da Franco’nun ruhu hortladı. Katolik falanjist VOX’un, ilk genel seçimlerde merkez sağ Halk Partisi’nin koalisyon ortağı olması bekleniyor. VOX, kadınları erkek şiddetinden koruyan yasayı da kaldırmak istiyor.

Bu uğursuz üçlünün yanı sıra Fransa’da LePen’in Ulusal Toparlanma Partisi, şimdilerde 1. konumunda. Hollanda, Avusturya, Finlandiya, İsveç ve Yunanistan’da yeni faşist partiler merkez sağ hükümetlerin politikalarını etkileyerek güçlenmeye devam ediyorlar. İsrail’de faşist partilerle koalisyon kuran Netanyahu’nun kendi hükümetinin politikaları üzerinde kontrolü kaybettiği görülüyor. İngiltere’de hükümetteki Muhafazakâr Parti o kadar sağa kaydı ki faşist akımlara söyleyecek söz kalmadı.

SÜRECİN İKİ DÜZEYİ 

“Süreç olarak faşizmin” hızlanmasını, iki düzeyde düşünebiliriz. Bir düzeyde kapitalizmin neoliberal kriz yönetim modeli tükendi, yenisi yavaş yavaş, devlet önderliğinde yeniden sanayileşme, militarizm, ticari korumacılık gibi temalarla şekilleniyor. Ancak, dönemin “yeni ruhunu” temsil edecek bütünsel bir anlatı hâlâ şekillenmiş değil. Kapitalizmin bu en kırılgan döneminde, inandırıcı bir karşıt seçeneğin yokluğunda, kapitalizmin ırkçılık, milliyetçilik, militarizm, faşizm gibi en karanlık eğilimlerinin önü neredeyse tamamen açık. 

Bir düzey de kapitalist uygarlığın andaki durumuna ilişkin: Küresel ekonomi yeniden yavaşlamaya başladı. Öyleyse yoksulluk, işsizlik artacak; kaynaklar üzerinde sınıflar ve uluslar arasında rekabet hızlanacak. Bu yıl yaz aylarında artık inkâr edilemez biçimde kendini gösteren iklim krizi, su ve gıda sıkıntısı da artacak: Yaşanamaz/eski sömürge bölgelerden yaşanabilir/gelişmiş/eski sömürgeci ülkelere doğru göçmen, sığınmacı akımı hızlanacak. Bu düzeyde, etkenlerin basıncı üç alanda “süreç olarak faşizmi” besleyecek: “Merkez” partilerin ve siyasi seçkinlerin, ekonomik kaynakları en güçlü sermaye gruplarına aktaran yönetim modeli (neoliberalizm), göçmenler sorunu karşısındaki çaresizlikleri, iklim krizine karşı önlemler konusunda sermayenin çıkarlarına öncelik verirken halkın yaşam koşullarıyla bunları bağdaştırmaktaki isteksizlikler daha fazla tepki çekecek. Faşist partiler de merkez partilerin, seçkinlerin (uzmanların) temel sorunlar karşısındaki beceriksizliklerini vurgularken basit ve anlaşılır öneriler sunarak güçlenmeye devam edecekler.

Bu ortamda, Avrupa hükümetlerinin göçmenler politikası giderek faşist partilerinkine yakınlaşıyor. Devletler, kontrol ve baskı araçlarını, yeni teknolojilerin de yardımıyla hızla güçlendiriyorlar. Göçmenlerin Avrupa’ya geçmesini önleme karşılığında, Türkiye ve Tunus gibi çevre ülkelerdeki totaliter/otoriter rejimleri türlü rüşvetlerle destekliyor.

Merkez sağ ve merkez sol partilerin “süreç olarak faşizmi” yavaşlatma şansı yok. Bu süreci yavaşlatacak belki geri çevirebilecek tek güç sosyalist hareket. Ne yazık ki o, hâlâ geçmişin ağır yüklerinden kurtulamıyor, durumun vahametini kavrayamıyor, güçlerini birleştirerek ortak bir gelecek vizyonu üretemiyor.

Ergin Yıldızoğlu / Cumhuriyet

Askeri kışlalara konut: 'Yeşil'e değil ranta açıldı! - Şeyda Öztürk / Cumhuriyet

 


İstanbul’un yüzde 10’unu oluşturan askeri kışlaları boşaltan AKP iktidarı, “Buralar yeşil alan olacak” sözüne karşın arazileri birbiri ardına konut rantına açtı. Bakırköy, Beşiktaş, Sarıyer ve Çekmeköy’deki kışlalarda lüks konutlar yükselmeye başladı.

Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) tarafından 15 Temmuz 2016’da düzenlenen darbe girişiminin ardından AKP iktidarı, şehir içindeki askeri kışlaları kent dışına taşıma kararı aldı. Döneminin bakanları tarafından bu alanların imara açılmayacağı ve ‘yeşil’ olarak kalacağı her fırsatta söylenmesine karşın rant ağır bastı. Değeri yüksek fiyatlarla ölçülen bölgelerde bulunan askeri alanlar bir bir imara açıldı.

Bu ranttan da en büyük payı İstanbul’daki kışlalar aldı. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Şehir Plancıları Odası’nın verilerine göre İstanbul’un yüzde 10’unu oluşturan bu askeri alanlar aynı zamanda yeşilliklerden oluşuyordu. İmara açılan alanların içerisinde değerli olarak görülen Bakırköy, Beşiktaş, Sarıyer ve Çekmeköy gibi bölgeler yer aldı. 

MİLYARLIK PROJELER

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na bağlı TOKİ’nin bir iştiraki olan Emlak Konut, Çekmeköy Kışlası’nın bulunduğu alandaki 296 bin 923 metrekarelik bölümünde konut projesi gerçekleştirmek için adım attı. Projenin ÇED dosyasına göre şirket, Çınarköy Evleri Projesi’yle birlikte alanda villa ve konut inşa ediyor. Toplamda 1774 konut, 141 villa ve 56 ticari alan inşa edecek projenin maliyeti ise 1 milyar 135 milyon olarak öngörüldü. Ayrıca yine aynı kışlanın bir bölümünde de DAP Holding tarafından Ormanköy inşaatına başlandı. Yapımı süren projeyle alanda konut, ticari ünite ve sosyal tesis gibi alanlar inşa ediliyor. 

DEPREM ALANIYDI

Dönemin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, bazı alanların deprem zamanında rezerv alanı olarak kullanılabileceğini ancak tüm Türkiye ele alındığında bunun yüzde 1-2’ye tekabül edeceğini söylemişti. İmara açılan alanlardaki projeler birçok kesim tarafından “lüks” olarak tanımlandı.

DENİZE SIFIR LÜKS SİTE 

Darbe girişiminden önce, Zeytinburnu’nda bulunan Eski Tank Bakım Fabrikası’nın arazisi askeri alandan çıkartıldıktan sonra imara açılmıştı. Denize sıfır konumda bulunan fabrika alanında “Büyükyalı Projesi”  gerçekleştirildi. Aynı şekilde Maslak’taki askeri arazi de darbeden hemen önce imara açılmıştı. Bu alanda da Ağaoğlu “Maslak 1453” projesini gerçekleştirdi.

Şeyda Öztürk / Cumhuriyet



Asimilasyona karşı direniş - Serdar M. Değirmencioğlu / EVRENSEL

 


Kuzey Amerika yerlileri için “yatılı” okullar, çocuklarının ailelerinden, halklarından ve kültürlerinden koparılması demekti. Bu okullar, ABD ve Kanada devletleri tarafından desteklendi çünkü resmi siyaset ırkçıydı; beyazların “üstün”, beyaz olmayanların ise “aşağı” olduğunu varsayıyordu.

ABD ve Kanada eğitim sistemleri, çocukların olabildiğince erken yaşta evlerinden ve halklarından koparılmasına; çok uzaklara götürülmesine dayanıyordu. Yatılı okulların ilk amacı, yerli çocukların evlerinden, ailelerinden, geleneklerinden, kültürlerinden ve topraklarından uzaklaştırılmasıydı. İkinci amaçsa, çocukların beyazların dayattığı kültüre tümüyle asimile olmalarıydı.

Yatılı okulların amaçları gizli değildi. Çocuklara Hristiyanlığın benimsetilmesi “tanrısal” bir görevdi. Çocukların beyazların dinini ve kültürünü benimsemeleri için İngilizce öğrenmeleri zorunluydu. Sonuçta, çocuklar iyi birer kul olmayı öğrenecek; beyazların çiftliklerinde işçi veya evlerinde hizmetçi olarak çalışacaklardı. Bu yolla yerlilerin kapitalist ekonomiye uyum sağlamaları isteniyordu.

Irkçılığa ve zora dayalı yatılı okullarda açlık, fiziksel ve duygusal şiddet “terbiye” araçlarıydı. Çocukların hastalanması ve ölmesi olağandı. Saçların kesilmesinden yerli dillerin yasaklanmasına dek her türlü yaptırım yanında -üzeri örtülü olarak- cinsel şiddet de uygulanıyordu.

Kanada’da kurulan Ulusal Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu sayesinde yatılı okullarda binlerce çocuğun ölüme sürüklendiği artık biliniyor. Tıpkı dışarıda olduğu gibi içeride de emperyalist siyasetin etkisindeki ABD’de ise yüzleşme süreci henüz çok geride. 1879 yılında açılan Carlisle Kızılderili Endüstri Okulu hakkında ortaya çıkanlar bu açıdan önemli.

Bu yatılı okulun kurucusunun General Pratt olması rastlantısal değildi çünkü yerlilere karşı yürütülen soykırım siyasetinin başrolünde hep ABD ordusu bulunuyordu. Generalin okulunda “ilkel” yerlilerin “ilkel” çocuklarına, “üstün” beyazların icadı olan endüstriye uygun beceriler kazandırılacaktı. Yerli çocukların ailelerinden alınması 1891 yılında yasayla zorunlu kılındı.

Yatılı okullarda yerli öğrenciler her zaman direndiler. Direnmenin görünüşte kolay, uygulamada zor olan yolu okuldan kaçmaktı. Yerli çocuklar sürekli kaçarak mücadele ettiler; koparıldıkları dünyaya ulaşmaya çalıştılar. Kaçmak, asimilasyoncu eğitimi reddetmenin en açık ifadesiydi. Kaçaklar yakalansalar bile sergiledikleri cesaret, diğer öğrencilere mücadele ve direnme gücü veriyordu.

Ernest Knocks Off, Carlisle Okulu ilk öğrencilerindendi ve 18 yaşındaydı. Kısa bir süre sonra kaçmaya çalıştı ama yakalandı. Okulda kalmayı hiç kabul etmedi. En sonunda açlık grevine başladı ve 1880’de difteriden öldü.

Okulun içerisinde kolektif direniş ise gizlice örgütlenmeyi gerektiriyordu. Güneydeki büyük düzlüklerde yaşayan yerli halkların kullandığı bir işaret dili, öğrenciler tarafından bir direniş aracına dönüştürüldü. Bu dil, farklı diller konuşan yerli halklar arasında iletişim kurmak ve gerektiğinde iş birliği için kullanılıyordu. Farklı yerlerden okula getirilen çocuklar bu dili önce anlaşmak, sonra da direniş aracı olarak kullandılar.

İşaret dili, iş yazmaya gelince işlevsiz kalıyordu. Öğrenciler yazılı anlatım için yine düzlüklerde yaşayan halkların kullandığı çizime dayalı piktografi kullandılar. Temsile dayalı piktografi, yerli halkların önemli olayları kaydetmek için bizon derilerinin üzerine kimi çizimler yapmalarıyla başlamış; beyazlarla temasın artmasıyla çizimler kağıt ve defterlere yapılır olmuştu. Yerlilerin kendi tarihlerini aktardıkları çizimlerin okulda yeniden üretilmesi, öğrencilerin ortak tarihlerini keşfetmeleri için önemliydi.

Öğrenciler kendi dillerini konuştuklarında çok sert cezalarla karşılaşıyorlardı. Çocukların dillerine, kültür ve tarihlerine yabancılaşmaları büyük soykırım siyasetinin parçasıydı. Yerlilerin kültürlerinin yok edilmesi ve bu yolla dirençlerinin kırılması hedefleniyordu. Yerliler büyük toplama kamplarına sıkıştırılacak; toprakları beyaz yerleşimcilere verilerek, toprağın tümüyle özel mülkiyet sistemine geçmesi sağlanacaktı.

Öğrencilerin bir bölümü tüm cezalara karşı kendi dillerini konuşmayı bırakmadılar; dahası birbirlerinin dillerini de öğrenmeye başladılar. Lakota ya da Sioux dili, en çok konuşulan dil oldu. Bugün Lakota bir direniş simgesi.

Kuzey Amerika’da yaşayan yerli halklar bugün var olabilmelerini, çekilen tüm acılara rağmen direnişleriyle sağladılar. Bu direnişlere katkı veren çocuk ve gençler, adları ve sayıları tam bilinmese de, Kuzey Amerika’dan bütün dünyaya ışık tutuyorlar.

Serdar M. Değirmencioğlu / EVRENSEL

Öne Çıkan Yayın

"Gündem" -21 Haziran 2025-

Ankara'da lityum fabrikasında gaz sızıntısı: 2 işçi öldü, 3 işçi yaralandı!-Birgün- Ankara'nın Polatlı ilçesinde bir fabrikada boru ...