Kemal Okuyan: Seçim kazandı diye AKP’nin halka 'ölebilirsiniz' deme hakkı yok + TKP konferans kararlarını açıkladı: Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi yola çıkıyor (soL)

 


Kemal Okuyan: Seçim kazandı diye AKP’nin halka 'ölebilirsiniz' deme hakkı yok (soL-Söyleşi)

Gündeme ilişkin soL'un sorularını yanıtlayan TKP Genel Sekreteri Okuyan, hayat pahalılığına ilişkin, 'Enflasyon dediğimiz, emekçi halktan patronlara kaynak aktarımıdır' dedi.

Ardı ardına gelen zamlar, halkı kitlesel bir yıkım ve kırıma sürükleyen ekonomi politikaları, emekçilerin gün geçtikçe eriyen ücretleri, hayat pahalılığı, enflasyon... 

Yoksulluk ve hayat pahalılığına dair açıklamada bulunan Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan, "Ekonomideki kaynak sorununu çözmek, borç yükünü hafifletmek için yoksul halka yükleniyor" dedi.

soL'un sorularını yanıtlayan Okuyan, Türkiye gündemindeki kimi başlıkları ve Türkiye Komünist Partisi’nin 15-16 Temmuz tarihlerinde gerçekleştirdiği Türkiye Konferansı'nı değerlendirdi.

Okuyan'ın soL'un sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

'Borç yükünü hafifletmek için yoksul halka yükleniyor'

Ardı ardına gelen zamlar, ücretlerdeki artışı fazlasıyla geri aldı, deyim yerindeyse yuttu. Emekli aylıklarına zam yapılmadı. Peki TKP ne yapacak?

Seçimden Millet İttifakı da çıksaydı bir şey değişmeyecekti. Kemer sıkacaklardı. Hem de acımasızca. Şu anda AKP, öngörüleni yapıyor. Ekonomideki kaynak sorununu çözmek, borç yükünü hafifletmek için yoksul halka yükleniyor. Vicdansız bir biçimde.

Bunun alternatifi olmadığını mı söylüyorsunuz?

Bu düzende bunun alternatifi yok. Enflasyon dediğimiz, emekçi halktan patronlara kaynak aktarımıdır. Diğer seçenek, patronların varlıklarına toplum adına el koymaktır. Yani yaygın devletleştirme. Bugünkü kapitalist düzende bunu yapamazsınız. Tam tersine, bugün özelleştirme deliliği devam ediyor. Nasıl devam ediyor? Dış kaynak bulmak için Varlık Fonu’nu kullanıyor, oradan satıyorlar. Emekçileri daha da yoksullaştırmak, ülkenin varlıklarını elden çıkarmak, uluslarararsı tekellere teşvikler ve muafiyetlerle alan açmak. Baştan aşağıya rezillik. Bu rezillik için en uygun ekibi getirdiler ekonominin başına. Parlamento muhalefeti de alkışladı, Mehmet Şimşek ve ekibini. Bu da başka bir rezalet.

'Ekonominin başındaki bu ekiple özel olarak uğraşacağız'

Ne yapmalı bu durumda? TKP’nin yoksulluk ve hayat pahalılığına karşı bir mücadele planı var mı?

Bu mücadelenin tek zemini yaptırım gücü olan eylemlerdir. Türkiye işçi sınıfı, yılda iki kez hükümetin karşısına geçen “asgari ücret pazarlıkçısı” Türk-İş ve açıklama yapmak dışında bir ağırlığı kalmamış diğer konfederasyonlara bel bağlayamaz. En geniş anlamıyla ve bütün kesimleriyle emekçi halk hakkını aramak zorundadır. Bugün emeklileri ölüme terk eden hükümeti geriletecek olan tek şey onu rahatsız edecek olan kitle hareketleridir. Bu anayasal bir haktır, bunu da geçtim, sonuna kadar meşru bir haktır. Seçim kazandı diye AKP’nin halka “ölebilirsin dilediğince” deme hakkı bulunmuyor. Bunun yanı sıra ekonominin başındaki bu ekiple özel olarak uğraşacağız. Mehmet Şimşek, Hafize Gaye Erkan ve diğer üst düzey ekonomi bürokratları hesap verecekler. Halkı kitlesel bir yıkım ve kırıma sürükleyen politikalar bu düzenden, bu sistemden kaynaklanıyor belki ama bunları uygulayanlar, bu politikalarla ilgili sorumlu mevkilerde olanların da özel olarak suçlu oldukları ortada. Ayrıca IMF’nin, uluslararası tekellerin hizmetindeki bazı kişilerin Türkiye’de istedikleri gibi at oynatıp, sonra çekip gitmelerine izin veremeyiz.

TKP geçtiğimiz haftalarda bir konferans topladı. Konferansta emekçi halkın örgütlenmesi özel bir gündem oldu mu? Bu bağlamda yeni kararlar alındı mı?

TKP açısından işçi sınıfının örgütlü mücadelesinin güçlenmesi her zaman belirleyici gündemdir. Elbette bu başlık ayrıntısıyla konuşuldu. TKP yılda en az bir kez konferans ya da kongre toplayan bir parti olarak ülke ve dünyada hızlı değişime müdahale olanaklarını tartışıyor. Kuşkusuz değişmeyen konular var. Örneğin TKP’nin sosyalist devrim hedefi. Bu hedef doğrultusundaki önceliklerimiz, dünya görüşümüz, bunlar değişmez. Ancak sürekli gözden geçiriyoruz kendimizi siyasal ve örgütsel olarak.

'Konferansın en önemli çıktısı TKP’nin oyun kurma kararlılığıdır'

Bu değerlendirme seçim başarısızlığını da kapsadı mı?

Bakın TKP seçim sonuçlarını “başarısızlık” olarak değerlendirdi ama seçimi önceleyen dönemi hiçbir biçimde başarısız bulmuyoruz. Konferansımız partinin siyasal hattına ilişkin bir sorgulama amacıyla gerçekleşmedi. Biz çalışmalarımızın oya dönüşmesinde başarısız olduğumuz saptamasını yaptık, bunun nedenleri üzerinde durduk. Eksiklikler, zayıflıklar, yanlışlar, bunların üzerine gidiyoruz. Ama yanlış yolda olduğumuzu hiç düşünmedik. Tersine konferans rapor ve kararlarında en büyük yanlışın partinin son yıllardaki doğrultusunu değiştirmek olacağı özellikle vurgulandı. TKP seçimlerde alınan oylardan büyük sonuçlar çıkaracak bir parti değildir.

O halde konferansın en önemli çıktısı ne oldu? Parti politikaları sorgulanmıyorsa neden bu kadar hızlı bir biçimde konferans toplandı?

Hiç zaman yitirmeksizin konferans topladık çünkü toplumda, emekçi halkta ortaya çıkan umutsuzluğa hızla müdahale etmemiz gerekiyordu ve gerekiyor. Ayrıca TKP’nin hızla hamle yapmasını bekleyen bir kesim var. Oyalanamayız. Bu anlamda konferansın en önemli çıktısı TKP’nin oyun kurma kararlılığıdır. Partimiz siyasal ve örgütsel açıdan bütünlüklü bir çıkış yapacaktır.

Bu çıkışı nasıl tanımlarsınız?

Bakın AKP yine kazandı ama bu AKP’nin toplumsal tabanında bir arayış olmadığı anlamına gelmiyor. Tam tersine. Yoksullaşma, deprem ve şimdi bir kez daha ağır yoksullaşma ile karşı karşıya olan AKP seçmeninin hiç oralı olmadığı sanılmamalı. Orada ciddi bir sarsılma oldu. Sadece ikna olmak istiyorlar. Muhalefetin insanlara güven vermediğini, veremeyeceğini hep söyledik. Zaten CHP’nin hali ortada. Kimseye güven vermeyen, kimsenin inanmadığı bir parti var ortada. HDP, Türkiye Cumhuriyeti’nin meşru bir temeli olmadığını ilan edercesine, Lozan’a karşı kampanya başlattı. Bu iki partinin arasındaki alanda siyaset yapmaya çalışan sol, hiçbir biçimde tutunamaz. Seçimlerde hangi “başarı” elde edilirse edilsin… TKP Türkiyeli, Cumhuriyetçi, laik, anti-emperyalist bir çıkışı, Kürt emekçilerini de kapsayarak ve sosyalizm fikrinin ertelenmesine izin vermeksizin örgütleyecek. Bunun için somut bir planlama ve takvimimiz var. Çalışmalarımız başladı.

'Yoksulluğa isyan eden emekçileri aynı programda buluşturmak zorundayız'

Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi olarak duyurulan oluşum bununla mı ilgili?

Kuşkusuz. Zaten TKP’nin dönem açılımlarının hepsi birbirini besler. Bu anlamda Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi ülkemizin Cumhuriyetçi birikimini sosyalizm perspektifi ile buluşturma iradesi olarak görülmeli. Özellikle depremle birlikte “bu ülkeyi patronlar ve tarikatlar bu hale getirdi” diyenlerle yoksulluğa isyan eden emekçileri aynı programda buluşturmak zorundayız. Ve bunu yaparken anti-emperyalizmden en küçük bir taviz veremeyiz, çok açık, berrak bir yurtsever konumlanış içinde olmak durumundayız. Yakında kamuoyu ve dostlarımızı daha ayrıntılı bir biçimde bilgilendireceğiz. Biz komünistler olarak, etkileşimden korkmuyoruz. TKP geride bıraktığımız yıllarda ideolojik ve siyasi hattını çok sağlam, tutarlı hale getirdi. Bu hattı izleyen, saygı duyan, güvenen, önemseyen, merak edenlerle yapabileceklerimiz olduğunu düşünüyoruz. Buradan cesaretle devam edeceğiz.

'CHP terk edilmelidir'

CHP için ne söyleyebilirsiniz?

CHP’ye dair sözümüzde herhangi bir değişiklik yok. Bu parti Türkiye’de solun önündeki en önemli engellerden biridir. Ancak Cumhuriyetin yüzüncü yılında bir ek yapabiliriz. Şu anda bazı CHP’liler hâlâ kendilerini kurucu parti olarak görüyorlar. Oysa 1923’in tasfiyesinde CHP’nin de büyük katkısı oldu. CHP o kuruluşun partisi değil, alakası yok. CHP’yi sola çekme, kuruluş değerlerine döndürme filan, bunların hepsi hayaldir. CHP terk edilmelidir. Eğer Cumhuriyetçi, laik, anti-emperyalist duyarlılığınız varsa, emekten yana olduğunuzu düşünüyorsanız, CHP’nin içinde ancak ve ancak bütün bu değerlere zarar verirsiniz. Sözümüz budur. CHP’deki dostlarımızın artık bu gerçeği anlaması gerekiyor. Bu gerçek artık onları da dönüştürme noktasına geldi. CHP’de kalarak kendinizi koruyamazsınız.

'Kararlılıkla sürdürüyoruz mücadelemizi'

En zor soruyu soracağım. TKP umut olabilecek mi?

Kesinlikle evet. Çok verimli bir konferans süreci geçirdik. Ardından örgütlerimizde yoğun toplantı ve eğitim süreçleri başladı. Ağır koşullara rağmen, kararlılıkla sürdürüyoruz mücadelemizi.

                                                                 /././

TKP konferans kararlarını açıkladı: Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi yola çıkıyor (soL)

Türkiye Komünist Partisi, 15-16 Temmuz'da düzenlediği Türkiye Konferasında aldığı kararların bir özetini kamuoyu ile paylaştı. Paylaşılan kararlara göre Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi yola çıkıyor.

Türkiye Komünist Partisi’nin, 15-16 Temmuz 2023 tarihlerinde gerçekleştirdiği Türkiye Konferansına siyasal ve örgütsel değerlendirmelerin yer aldığı bir ana raporun yanı sıra beş karar tasarı sunulurken, konferans delegasyonu tarafından onaylanarak kararlaştırılan bu metinlerde yer alan değerlendirme ve kararların bir özeti kamuoyu ile paylaşıldı.

TKP'nin parti sitesinden duyurduğu kararların özeti şu şekilde:

Seçimlerin Ardından TKP’nin Devrimci Görevleri: Siyasal ve Örgütsel Bir Bilanço başlığını taşıyan konferans ana raporu, seçimlerle birlikte ortaya çıkan gelişmelere, TKP’nin seçim dönemindeki çalışmalarına, aldığı sonuçlara ve önümüzdeki dönemki siyasal ve örgütsel hedeflerinin doğrultusuna odaklanmıştır. AKP iktidarının yeni dönemine dair bazı değerlendirmeler yer almakla birlikte erken saptamalar yapmaktan kaçınılmıştır.

Bununla birlikte, düzen siyasetine dair değerlendirmelerinde TKP, 2002 sonunda iktidara gelen AKP eliyle sürdürülen karşı-devrimci operasyonun 2023 itibariyle sermaye düzeninin yeni bir siyasal ve ideolojik zemine kavuşması anlamında başarıya ulaştığını tespit etmektedir. Bu tespit, bundan sonra işçi sınıfının ve devrimci hareketin müdahaleleri olmaksızın, burjuva siyasetinin iç gerilimlerinin ürünü olarak bu zeminin sorgulanması ya da radikal biçimde değişime uğramasının olanaksız olduğu anlamına gelir.

Seçimlerin ardından ortaya çıkan meclis tablosuyla birlikte AKP’nin kendi imzasını taşıyacak ve AKP Türkiyesi’ni tescil edecek bir Anayasa’nın hazırlanması için bütün koşullara sahip olduğu söylenebilir. Tek eksik, AKP’nin tarihsel ve toplumsal meşruiyetidir. Türkiye toplumunda ortadan kalkmayan bazı hassasiyetleri sözde koruyarak oluşturacakları Anayasa’yı içerik itibariyle tartışmak dahi çok büyük bir yanlış olacaktır. Devrimci, yurtsever, komünist güçlerin Anayasa gündemi ile ilgili yapmaları gereken, toplumcu bir anayasa fikrini öne çıkarmak ve bu Meclis’in gündeme getireceği Anayasa taslağını bir bütün olarak reddetmektir.

Üstelik, patronlar ve AKP geride bıraktığımız dönemde yaşanan birçok tekil direnişin ortaya koyduğu gibi, işçi sınıfının sessizliğine güvenilmeyeceğini çok iyi bilmektedir. Son yıllarda hak arama mücadelesinde gerektiğinde çok sert tepkiler vererek olumlu örnekler oluşturan birçok işyerinde ağırlık AKP’ye oy veren işçilerdeydi. Bu nedenle AKP iktidarının işçi hareketinin üzerindeki baskıyı artırması, kırmızı çizgilerini yeni ekonomi politikasına uyumlu bir biçimde yeniden belirlemesi ve İslamcılaşmanın dozunu işçi sınıfını mücadeleden uzak tutacak temel etmenlerden biri olarak yükseltmesi beklenebilir. Seçimlerin hemen ardından iktidar tarafından emekçilere dönük başlatılan saldırı bu eğilimin işareti olarak görülebilir.

AKP’nin seçim başarısı ve üç Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ın hemen hemen aynı oyu alması, Türkiye toplumunun ideolojik-siyasi tercihlerinin sabitlendiği izlenimi verebilir. Oysa Türkiye her iki ittifaka da oy veren toplumsal kesimlerin tamamını etkileyen derin bir sarsılma yaşadığı için bütün taşların yerinden oynadığı bir ülkedir. Bu sarsıntının esas nedeni, halkın hayat pahalılığı karşısındaki çaresizliği ve bu çaresizliğin üstüne gelen yıkıcı depremdir.

İslamcı, milliyetçi referanslara sahip muhafazakar seçmene hitap ettiği varsayılan (ve gerçekte de hitap eden) AKP’nin reel politik yaklaşımla iç politikada, ekonomide ve dış politikada sert manevralar yaparken fazla kan kaybetmemesi yoksul kitlelerin güvence ve istikrar arayışı ile açıklanabilir. Ancak bütün bu gel gitlerin, sağa sola oynamaların Türkiye toplumunun ideolojik- siyasal tercihlerinde hiç aşınmaya neden olmadığı asla düşünülmemelidir.

TKP, son yıllarda enerjisi ve özgüveni azalıp soyut bir özgürlükçülüğe teslim olsa da kentli Cumhuriyetçi birikimin içindeki sınıfsal ayrımları belirginleştirmeye dönük çabalarını devam ettirecektir. Ancak daha muhafazakar mavi yakalı işçileri ve Anadolu’nun dört bir yanına yayılmış geniş bir emekçi toplamı laik-bağımsız bir ülke, devletçi-planlı ekonomiye dayalı bir programa ikna etmek için daha etkili araçlara ve yenilenmiş bir dile gereksinim olduğu da görülmektedir. Türkiye Komünist Partisi, laikliği milyonlarca yoksulun inanç sistemleriyle bir karşıtlık ilişkisine girmeden tavizsizce savunacak, anti-emperyalist konumlanışını ve devletçi-planlı bir ekonomi hedefini yurttaşlarımızın “güçlü ve istikrarlı Türkiye” arayışı ile buluşturacak yaratıcılığa ve samimiyete fazlasıyla sahiptir. Sosyalist devrimin emekçi halkımız açısından güncel ve meşru bir seçenek haline gelmesi ancak bu doğrultuda atılacak adımların ürünü olacaktır.

Sömürü ilişkilerini sorgulamayan, burjuva demokrasisi ile radikal demokrasi arasındaki etkileşim üzerine kurulu özgürlükçü söylemin Türkiye’de sosyalizm mücadelesi açısından ciddi bir engele dönüştüğü kabul edilmelidir. Dünya devrimci hareketi mutlakiyetçi yönetimlere ve sonrasında faşizme karşı demokrasi ve özgürlükleri savunmak, bunun da ötesinde devrimci bir yükselişi hürriyet kavgası ile iç içe geçirmek konusunda engin bir deneyime sahiptir. Bununla birlikte emperyalist dünyanın belirlediği “demokrasi” tanımından kopamayan, kimlikçi ve liberal belirlenimli bir “özgürlük” dünyasında hegemonya mücadelesi yürütmek komünistler açısından yalnızca verimsiz değil aynı zamanda zararlıdır da. TKP gençlik ve kadın mücadelesi ile kültür- sanat alanı başta olmak üzere hak ve özgürlükleri sınıfsal bir perspektifin içinde yeniden üretmeyi önceliklendirecektir.

İşgücünün istikrarsızlığı, esnek ve kuralsız istihdam uygulamaları, yüksek sayılarda ve yaygın kayıtdışılık ve yüksek işsizlik oranı emekçilerin ideolojik-kültürel tercihlerin belirlenmesinde aile, mahalle ve hemşehriliğin hâlâ ağırlığını koruyabilmesiyle sonuçlanmakta ve mahalleleri devrimci bir strateji açısından hayati kılmaya devam etmektedir. Diğer yandan geleneksel işyeri örgütlenmelerini geçersiz kılan bu durumların yaygınlığı, AKP iktidarının son 20 yıldır sendikal örgütlenme ve grev hakkını engellemeye dönük baskıcı müdahaleleri, Türkiye’de siyasi parti ile işçi sınıfı arasındaki ilişkiler açısından ara formları yaşamsal hale getirmektedir. TKP, mahalleler ve işyerlerini emekçilerin örgütlü mücadelesinin birbirini tamamlayan iki mekanı olarak değerlendirir. Semt evleri ve Patronların Ensesindeyiz ağı bu açıdan en yaratıcı ve sonuç alıcı denemeler olmaya devam etmektedir.

TKP açısından odaklanılacak konu, Türkiye’de emekçi sınıfların durumudur. Seçim öncesinde toplumun yoksul kesimlerine belli bir kaynak aktararak belki de büyük patlamalara neden olacak gelişmeleri yönetmeye çalışan AKP iktidarının bugün itibariyle toplumun büyük bir kısmını “kemer sıkma”ya zorlayacak politikalar uygulamaktan başka çaresi bulunmamaktadır. Mehmet Şimşek etrafında yaratılmak istenen utanç verici iyimserlik, iktidarla muhalefet arasında Türkiye burjuvazisinin emekçi halka saldırılarını meşrulaştırma amacı taşıyan örtülü bir ittifak olarak görülmelidir. Bu anlamda TKP ideolojik ve siyasal gündem ne olursa olsun, işçi sınıfının kapitalist sınıf karşısındaki direncini güçlendirmeyi öncelikli görev haline getirmek durumundadır.

Liberal, özgürlükçü, kimlikçi, milliyetçi bir çerçeveye sıkışan Kürt sorununun sınıf ekseninde yeniden tarif edilerek anti-emperyalist, aydınlanmacı bir ideolojik-siyasal çizginin Kürt işçi ve emekçileri arasında ağırlık kazanması için bütün koşullar olgunlaşmıştır. Sınıf çelişkilerini Kürt sorununun bir ayrıntısı olarak gören anlayışların tersine, Kürt halkının sorunlarını sınıfsal bir bağlama yerleştirmek, Türkiye’de eşitlik ve özgürlük mücadelesinin önünü açacaktır. TKP bu anlamda cesur, etkili adımlar atmak, yeni siyasal ve örgütsel kanallar yaratmak ve Türkçülükle Kürtçülüğün birbirini besleyerek Türkiye’nin emekçilerini ortak bir mücadele kültüründen uzaklaştırmasını engellemek zorundadır.

Türkiye’de önümüzdeki dönemin sert ve acımasız siyasal ve ideolojik ikliminde sosyalist devrimci siyasal hattın kendi sesini bugünkünden çok daha geniş bir ölçeğe taşımadan niteliksel bir etkiyi koruma şansı kalmamıştır. TKP seslenme kanallarını ve yayın politikasını buna göre gözden geçirmektedir. Sosyalizm mücadelesinin başat gündemlerini delici bir biçimde yansıtan, bu anlamda mücadeleyi ileri çeken, ona öncülük eden, bu anlamda partizan, öte yandan dil ve içerik itibariyle yenilikçi bir yayıncılık için harekete geçilmiştir.

Türkiye Komünist Partisi, Temmuz 2023 Konferansı’nı en iyi şekilde kullanarak, tarihsel misyonu doğrultusunda örgütsel ve siyasal açıdan güçlü bir atılımı gerçekleştirmeye hazırlanmaktadır.

Bu kapsamda Temmuz 2023 Konferansı şu kararları almış bulunmaktadır:

1. TKP, sosyalizm mücadelesinin önünü açacak bir toplumsal, siyasal ve ideolojik ittifak için arayışında Türkiye’nin aydınlanmacı ve anti-emperyalist birikimini Sosyalist Cumhuriyet hedefine daha da yakınlaştıracak ideolojik ve toplumsal etkileşimlere odaklanacaktır. TÜRKİYE HALK TEMSİLCİLERİ MECLİSİ toplumsal bacağı güçlendirilmiş böyle bir ittifakın aracı olacaktır. Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi, Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılında yurtsever, aydınlanmacı birikim ile sosyalist devrim stratejisi arasındaki etkileşimi güçlendirmeye yarayacaktır. Aynı zamanda her türden milliyetçi önyargı ve yaklaşımın yerine sınıfsal bakış açısını koyarak Kürt emekçilerinin sosyalist Türkiye’nin kuruluşunun önemli bir bileşeni olmasına yardımcı olacaktır. Patronların Ensesindeyiz ağından öncü işçilerin, semt evlerinden emekçilerin, üniversitelerden öğrencilerin, kadın dayanışma komitelerinden kadınların seçildiği, aydınların ve siyasetçilerin yer aldığı gerçek bir Meclis olacaktır.

2. TKP kongre ve konferansları tarafından seçilen Merkez Komite ve Parti Meclisi’ne ek olarak partinin merkezi kurullarına MERKEZ YÜRÜTME KURULU eklenmiştir. MYK, partinin siyasi karar ve açılımlarını daha etkili bir biçimde hayata geçirilmesi, parti çalışmalarının somut veriler ışığında değerlendirilmesi ve koordinasyonun sağlanmasından sorumlu yürütme kuruludur.

3. Partinin işçi kadrolarının örgütsel, siyasal ve teorik gelişimine yardımcı olmak ve işyeri örgütlenmelerinin sayısının artırılıp güçlendirilmesi için bir okul olarak faaliyet gösterecek, özel eğitim programları geliştirecek, basılı ve görsel materyaller hazırlayacak bir İŞÇİ AKADEMİSİ kurulacaktır.

4. PATRONLARIN ENSESİNDEYİZ aylık dönemler halinde belirlenmiş kapitalist şirketlerin kâr oranlarını, sömürü mekanizmalarını, kirli ilişkilerini, işten çıkarma, mobbing ve benzeri uygulamalarını en etkili şekilde teşhir eden ve bunları parti örgütlerinin de devreye gireceği somut mücadele başlıklarına tahvil eden çalışmalar örgütleyecektir.

5. SEMT EVLERİ’nin sınıfsal bir taraflaşmanın yaratılmasındaki rolü güçlendirilecek ve TKP’nin örgütlenmesi gereken yerleşimlere girmesi için temel araçlardan bir olmaya devam edecektir.

6. Farklı boyutları olan “kadın sorunu”nun emekçi kadın örgütlenmesi/mücadelesi merkezli bir biçimde ele alınması partimiz açısından mutlak bir zorunluluktur. Bu bağlamda, KADIN DAYANIŞMA KOMİTELERİ temel örgütlenme ve mücadele aracı olarak güçlendirilecektir.

7. Tarikatlarla mücadeleye odaklanan merkezi bir görev alanı tanımlanacak, bu bağlamda TARİKATLARIN ENSESİNDEYİZ adıyla bir propaganda ve mücadele aracı geliştirilecektir.

8. Benzer bir görev alanı EMPERYALİZMLE MÜCADELE başlığında tanımlanacaktır.

9. TKP’nin yayıncılık faaliyeti soL PORTAL merkeze konarak yeniden yapılandırılacaktır. İçerik ve biçim olarak bu yeniden yapılandırmanın en önemli unsuru yayıncılık alanında üretimin artırılması ama çeşitliliğin azaltılarak odaklanmanın sağlanmasıdır. soL Portal, soL TV’yi de kapsayacak bir biçimde yeni dönemin yayın anlamında tekleştiği platform haline gelecek, bir dönüşüm ve sıçrama için gereken kaynak yaratılacaktır.

10. TKP’nin teorik yayını GELENEK, partinin ihtiyaçlarına yanıt üreten gelişkin bir içerikle dijital ortamda ve soL aracılığıyla aylık olarak düzenli yayınlanacaktır.

11. TKP KÜBA DEVRİMİNİN YANINDADIR.

Küba Devrimi 64 yıldır insanlığın gurur kaynağı olmaya devam diyor.

Bu gurur kaynağının hayatta kalması ve ilerlemesi için türlü fedakarlıklarla yaşamsal bir mücadele veren Küba halkı ve Küba Komünist Partisi zor bir dönemden geçiyor. ABD emperyalizmi Küba Devrimine boyun eğdirmek için elinden geleni yapıyor. Devrimin eşit ve özgür bir toplumunun inşası yolundaki hayranlık uyandıran ilerleyişini engellemek ve Küba halkını teslim almak için yoksullukla ve açlıkla tehdit ediyor. Bu saldırının neden olduğu yoksunlukları “insan hakları ihlalleri” bahanesiyle Küba’ya doğrudan müdahalenin zemini olarak kullanmanın yollarını arıyor.

Oysa emperyalizmin hedef aldığı sosyalizm Küba için her şeyden önce egemenliğin teminatı. Bağımsızlığından ve özgürlüğünden asla taviz vermeyen Küba halkının sosyalizm ile kazandığı eşitlikçi ve özgür bir ülkeden geri adım atmaya niyeti yok.

Küba Devriminin olağanüstü gelişkin insani birikimi ve gücüyle, çalışkanlığı, kararlılığı ve yaratıcılığıyla, sosyalizmdeki ısrarıyla bundan sonra da emperyalizmin planlarını boşa çıkaracağından kuşkumuz bulunmuyor.

TKP, emperyalist saldırılara karşı bu inat ve kararlılıkla mücadele yürüten Küba halkı ile dayanışmasını her koşulda sürdürmeye devam edecek. Bu mücadelede her adımını ülkenin sosyalist karakterini koruma önceliğinden asla vazgeçmeden atan Küba Komünist Partisinin devrimci kadrolarının her daim yanında olacak. Küba düşmanlarının yalanlarına ve karalama kampanyalarına izin vermeyecek, sözde Küba dostlarının yersiz ithamlarına karşı Küba gerçeklerini anlatmaya devam edecek.

Yaşasın Küba Devrimi! Yaşasın sosyalizm!

soL

Bathonea gün yüzüne çıkıyor - Orhun Altmış / Cumhuriyet

 

İstanbul’un ortaya çıkmayı bekleyen yeni bir antik “yerleşimi” var: Bathonea. Küçükçekmece Gölü havzası içindeki kazılar 2007 yılında yüzey araştırmasıyla başladı. Çalışmalar, daha sonra 2009 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla Prof. Dr. Şengül Aydıngün başkanlığında bilimsel kazılara çevrildi.


Kazılar sırasında Helenistik ve Roma dönemlerine tarihlenen  “büyük”  ve  “küçük” olarak adlandırılan iki adet antik liman ve göl içinde kalmış bir antik deniz fenerinin izleri tespit edildi. Bu keşifle birlikte Patara’dan sonra ülkemizde ikinci antik deniz feneri tespit edilmiş oldu. Ayrıca, İmparator Büyük Konstantin (M.S.330) tarafından yaptırıldığı tespit edilen dev bir açık sarnıç, bir kale kalıntısı ve tabanları mozaik kaplı büyük bir saray kompleksi ortaya çıkarıldı.


Öte yandan gölün diğer tarafında, İstanbul’un ilk yerleşim yeri olarak görülen Yarımburgaz Mağarası’nda yaşayan insanlardan kalmış olabileceği düşünülen buluntular da ortaya çıktı. İstanbul’un tarihini Mezolotik Çağ’a kadar götüren kalıntılar bulundu. 

Kazı alanını gezdiren bilim insanları bu alanın “antik kent” olarak görülemeyeceğini, bir yerleşim olduğunu, bir ilçe gibi düşünülebileceği bilgisini verdiler.


 
Ayrıca antik yerleşim ve kazılar da İstanbul’da diğer her alanda olduğu gibi hayata geçmesi durumunda Kanal İstanbul isimli facia projeden olumsuz etkilenme tehlikesi altında.

‘ULUSLARARASI EKİP’

Bathonea Antik Kenti Kazı Başkanı Prof. Dr. Şengül Aydıngün basın toplantısındaki konuşmasında, “Kazılarımız Avcılar’ın Firuzköy yarımadası olarak adlandırılan yarımada üzerinde üç noktada gerçekleşiyor: Burada çalışmalarımızı 120 bilim insanıyla gerçekleştiriyoruz. Bathonea kazılarının ülkemizdeki en büyük bilim heyetlerinden birine sahip uluslararası güçlü bilim insanlarından oluşan bir ekibe ev sahipliği yaptığını söyleyebiliriz” dedi.

‘DESTEĞİMİZ SÜRECEK’

Basın toplantısında Bathonea antik kentinin kazı çalışmalarının destekçisi oldukları için duydukları gururun altını çizen Mercedes-Benz Türk İcra Kurulu Başkanı Süer Sülün, şu açıklamalarda bulundu: “Daha önce Truva antik kentinde olduğu gibi bugün Bathonea’da da aynı özveri ve adanmışlıkla desteklerimizi sürdürüyoruz. Çünkü biliyoruz ki bu çalışmalar hem İstanbul’un tarih öncesi kronolojisindeki büyük boşlukların doldurulmasına katkı sunacak hem de ülkemize değer katacak.”

Avcılar Belediye Başkanı Turan Hançerli de yaptığı konuşmada, “Burası ören yeri olarak açıldığında İstanbul’a gelen turistlerin kalış süresini bir gün daha uzatacak” ifadelerini kullandı. 

 Orhun Altmış / Cumhuriyet
 

Anadolu’nun Pompei’si: Myra-Andriake - Öznur Oğraş Çolak / Cumhuriyet

 

Prof. Dr. Nevzat Çevik’in “Anadolu’nun ‘Pompei’si” olarak nitelendirdiği Likya birliğinin en önemli 6 kentinden birisi olan Antalya’nın Demre ilçesindeki Myra-Andriake antik kenti kazıları başladı.

                                                    Kazı Başkanı Prof. Dr. Nevzat Çevik

Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nevzat Çevik’in üstlendiği Myra-Andriake antik kenti bu yıl 15. yılını kutluyor. Büyük bir özveri ve heyecanla her yıl kazılara başlayan Çevik, “15. yıl, dolayısıyla 2010 yılında ilk yayımladığımız kent kitabından bu yana çok uzun yıllar geçti. Myra ve Andriake’de çok sayıda mimari yapı ortaya çıkarıldı ve çok sayıda küçük buluntu ele geçti. Yani fazlaca yeni bilgi ve bulgumuz var. Bu nedenle ilk programımız, ekibin tüm bilim üyeleriyle, 32 kişilik yazar ekibiyle beraber Myra ve Andriake’nin 15 yıllık keşiflerini anlatan yeni kitabını hazırlayarak bilimsel sorumluluğumuzu yerine getirmek” diyor.

NERO GÜMRÜK YAZITI

Çevik, bu yıl ki kazı programında ayrıca, “Buna paralel olarak da Andriake’de henüz kazmadığımız çok önemli bir alan olan Liman Gümrük Bölgesi’ni kazmayı planlıyoruz. Ünlü Nero Gümrük Yazıtı’nın ortaya çıkarıldığı bu yapı alanının kazılmasıyla önemli sonuçlara ulaşacağımızı tahmin ediyoruz. Bunlar yanında eserler üzerinde hem arkeolojik hem de epigrafik çalışmalarımız sürecek. Son yıllarda ortaya çıkardığımız diğer eserler gibi ünlü terra cotta koleksiyonuna ait yüzlerce parça da araştırılmaya - birleştirilmeye devam etmekte” diyor. 

Bu yıl ki kazı çalışmalarının en erken eylül ortasına kadar devam edeceğini söyleyen Çevik, sürenin gelme ihtimali olan kaynaklara bağlı olduğunun altını çiziyor. 

Bir kazıda bulunan en küçük bir parça bile hepimizin bildiği gibi büyük bir hikâyenin başlangıcıdır. Çevik, “Bir duvarın devamından bir küçük seramik parçasına, bir cam ve metal parçasından bir heykele kadar her bulgu bizim için yeni ve önemlidir. Bilinmeyenin aydınlatılmasına pay verdikleri ve taşıdıkları orijinal bilgi yükü farkıyla birbirlerine göre daha da önemlileşirler. Ve kazdıkça geçmişin tanıklarıyla elbette buluşulur. Bunlar büyük bir hikâyenin küçücük parçalarıdır” diyor. 

‘HAYAL PROJEM...’

  • Yeni projelerinizden bahseder misiniz?
Çevik: Aslında Andriake’de liman merkez bölgesini kazıp konservasyonlarını da yapıp açık hava müzesine çevirip, Hadrian Granariumu’nu Likya Uygarlıkları Müzesi’ne dönüştürerek en büyük hayalimi bakanlığın büyük desteği ve ekibimin gayretiyle birlikte yerine getirdik. Şimdi, en önemli diyebileceğim projemiz, kazılarını ve malzeme restorasyonlarını tamamladığımız Myra Tiyatrosu’nu orijinal malzemeleriyle ayağa kaldırıp bölgenin bu en büyük tiyatrosunu korumak ve hayata katmaktır. Hayal projem ise “Anadolu’nun Pompei’si” dediğim 10 metre alüvyon altında yatan Myra kentini ortaya çıkarmak için gerekli kamulaştırmanın yapılmasıdır. Öte taraftan Demre sanayisinin yeni yerine taşınmasıyla, içinde nymphaionunun da bulunduğu alanı arkeoparka çevirerek Demre’ye ve bölgeye yeni bir cazibe alana daha kazandırmaktır. Bunlar yanında Andriake açık hava müze alanında eksik kazıları tamamlamak ve özellikle de limanın karşı yakasında da kazılara başlayarak liman çevresinde antik görüntüye yaklaşmaktır.

‘ELEŞTİRİM VALİLİKLERE, ÜNİVERSİTELERE, BELEDİYELERE...’
  • Kazı çok masraflı bir iş. Peki ödenekler yeterli mi?

Özellikle kent kazıları çok masraflı bir iştir. Klasik kent kazılarında paranın miktarı kadar işin nitelik ve niceliği arttırılabileceğinden paranın belli bir yeterlilik sınırı da yoktur. Her sezon o yıl bulunan kaynaklara göre kazı, araştırma ve koruma projeleri geliştirilir. Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Genel Bütçe’den, DÖSİM’den ve Türk Tarih Kurumu kaynaklarından bu yıl geçen yıllara göre oldukça fazla ödenek sağlamıştır. Bu konuda eleştirim valilikler, üniversiteler, belediyeler ve özellikle turizm kolundaki iş insanları gibi Bakanlık dışı sorumlu kaynak kurumlaradır. Bu sorumluların bazıları bu görevi gereğince yerine getirirken çoğunlukla da ilgisiz durmaktadır. Oysaki o kazılar ortaya çıkardıklarıyla öncelikle o yerel yerleşimlerin bilim, koruma, turizm, tanıtım, ekonomi, sosyal yükseliş gibi pek çok kaleminde öncü ve etkin bir rol oynamakta, halkın yaşamına önemli katkı vermektedirler. Yani herkes altın yumurtlayan tavuğun yumurtasının peşinde, asıl sahibi olan bakanlığın dışında tavuğu besleyene de çok rastlanmıyor.

‘BİZ GÖREVİMİZİ TAMAMLADIK’

  • Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Enstitüsü’nde çalışmalar nasıl gidiyor?
Biz yüzlerce bilim ve kültür-sanat insanlarıyla birlikte görevimizi tamamladık. Proje marifetiyle Arkeometri laboratuvarları, Kütüphanesi, Arşivi, Eğitim Programları ve Yayınları gibi her altlığıyla ve mekanlarıyla Enstitüyü kurduk. Meclis de üstüne düşeni yaparak Enstitü Vakfını yasalaştırdı. Bundan sonraki süreç, projenin himayedarı ve yasa teklifinin de sahibi olan Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Enstitü kurullarını oluşturarak aktif olarak çalışmaya başlamasını sağlamasıdır. 

Öznur Oğraş Çolak / Cumhuriyet

Tarihin ve doğanın kalbinde patlatmalı madencilik! + Akbelen’deki ağaç katliamının durdurulması için dava açıldı: 'Kömürün maliyeti kazancının 100 katı' (Yusuf Yavuz/soL)


Tarihin ve doğanın kalbinde patlatmalı madencilik!  

Binlerce yıldır yaşam alanı olan Latmos Dağı’nın doğal ve kültürel mirası yok ediliyor. Aydın Söke’de yılda 120 ayrı patlatmanın yapılacağı kuvars ocağının kapasite artışı projesi yargıya taşındı...

Doğal ve kültürel miras alanları bakımından Türkiye’nin önemli bölgelerinden biri olan, tarihi kalıntılara ev sahipliği yapan Latmos (Beşparmak) Dağı son yıllarda endüstriyel ham madde üreten madenciliğin tahribatı altında.

Yaklaşık 8 bin 500 yıllık kaya resimlerinin bulunduğu Latmos’un Aydın’ın Söke ilçesi sınırlarında kalan bölümünde çok sayıda maden ocağı bulunuyor. Çavdar köyü yakınlarında 2004 yılından bu yana faaliyet gösteren Kuvars ocağı da bunlardan biri. 2018’de el değiştiren kuvars ocağında patlatmalı açık ocak işletmeciliği yapılırken sahayı devralan firma kapasite artışına gitti. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın 5 Haziran 2023 tarihinde ÇED Gerekli Değildir kararı verdiği kapasite artışı projesini yargıya taşıyan yöredeki çevre örgütleri, Latmos’un kâbusu olan vahşi madencilik projelerinin sonlandırılmasını talep ediyor.

Aydın’ın Söke ilçesinde Kormad Madencilik Hafriyat İnş. Şti. tarafından işletilen kuvars ocağında kapasite artışını öngören proje yargıya taşındı. Latmos’un doğal ev kültürel varlıklarının yanı sıra bölgedeki zeytin ve fıstık çamı üretimini de tehdit eden vahşi maden ocağı işletmesinin kapasite artışına karşı çıkan yöredeki çevre dernekleri ve platformlar, Aydın İdare Mahkemesi’nde açtıkları dava ile projenin iptalini istiyor.

Dava dilekçesinin Mahkemeye sunulmasının ardından basın açıklaması yapan çevre dernekleri ve platform sözcüleri, Latmos’un korunması için birlikte mücadele edilmesi çağrısında bulundu.

Binlerce yıllık yaşam alanı yok ediliyor

Zeytin ve fıstık çamı gibi ürünlerin yanında hayvancılık yaparak yaşamını kazanan yöre köylülerinin geleceğini tehdit eden vahşi madencilik, bölgenin zengin jeolojik mirasının da yok olmasına neden oluyor. Latmos’un jeopark niteliğindeki kayaçları öğütülerek kimya, cam ve seramik endüstrisinde kullanılmak üzere ham maddeye dönüştürülüyor. Binlerce yıldan beri insan yaşamının sürdüğü bölgenin son sakinleri olan yöre köylüleri yaklaşık 20 yıldır Latmos’un yok oluşuna tanıklık ediyor.

Yılda 120 ke patlama yapılacak

Yargıya taşınan projeyle ilgili hazırlanan ÇED raporunda, yıllık 5 bin ton olan cevher üretim kapasitesinin 180 bin tona çıkarılacağı belirtiliyor. Anfo patlayıcılar kullanılarak ayda 10, yılda ise 120 patlatma yapılacağı kaydedilen proje kapsamında yılda 2 milyon 340 bin ton atık (pasa) oluşacağı kaydedilen raporda, “İş bu rapor kapsamında 12 ay/yıl, 25 gün/ay ve 8 sa/gün olarak çalışılarak kapasite artışı sağlanacaktır. Proje kapsamında 90,93 hektarlık ruhsat sahasında ocak alanı 7,43 ha, pasa alanı 5,67 ha, şantiye alanı 0,29 ha, stok alanı 1,94 ha, bitkisel toprak depolama alanı 2,68 ha olmak üzere toplam ÇED alanı 18,01 ha’dır” bilgilerine yer veriliyor.

Su kaynakları da tehdit altında, DSİ uyardı

Projeyle ilgili kurum görüşüne başvurulan DSİ 21. Bölge Müdürlüğü, Proje Tanıtım Dosyasında yer alan jeolojik ve hidrojeolojik verilerin makro düzeyde bilgiler içerdiğine işaret ederek çalışılacak sahadaki yeraltı suları, pınar ve çeşmelerle ilgili Hidrojeolojik Değerlendirme Raporu hazırlanmasını talep etti.

Hidrojeolojik değerlendirme raporu şartı

Söz konusu eksikliklerin giderilmesinin ardından yeniden değerlendirme yapılacağı kaydedilen DSİ’nin 5 Mayıs 2023 tarihli yazısında, “Madencilik faaliyetleri esnasında ÇED alanı yakın çevresindeki su kaynaklarının debileri ve su kaliteleri periyodik olarak izlenmelidir. İşletme sırasında çalışma alanı olarak seçilen saha ve çevresinde bulunan kaynak, pınar, çeşme, kuyu, havuz ve diğer su kullanıcılarının etkilenmesi durumunda faaliyet sahibi tarafından yakın/uzak mesafeden aynı kalite ve miktardaki su temin edilecek olup bu hizmet karşılığında herhangi bir ücret talep edilmeyecektir. Sonuç olarak, yukarıda bahsedilen yükümlülüklerle birlikte Proje Tanıtım Dosyası ve hazırlanmış Hidrojeolojik Değerlendirme Raporundaki taahhütlere uyulması şartıyla projenin söz konusu alanda gerçekleştirilmesinde Bölge Müdürlüğümüzce sakınca bulunmamaktadır.” İfadelerine yer verildi.

Ayda 10 patlama, yılda 2,5 milyon ton kazı yapılacak

Maden ocağı ruhsatı ve işletmesi Çavdar köyü sınırlarında kalmasına rağmen, ÇED duyurusunda yalnızca alanın batısındaki Karakaya köyüne yer verilmesi dikkat çekiyor. Projeyle ilgili ÇED raporunda yer verilen bilgilere göre yıl boyunca yapılacak patlatmalarla 2 milyon 565 bin ton kazı yapılacak. Ayda 10 kez patlatma yapılacağı kaydedilirken, gecikmeli elektrikli kapsül kullanılarak yapılacak her bir patlatma için ortalama 765 delik açılacağı, yılda toplam 9185 patlatma deliği açılacak.

Koruma bölge kurulu sakınca görmedi

Latmos bölgesinde bulunan kültürel miras, madencilik kıskacındaki alanın geneline yayılmış durumda. Binlerce yıldır kesintisiz yerleşimlere ve kültürel katmanlara ev sahipliği yapan bölgenin bütüncül olarak korunması talep ediliyor. Ancak madencilik, enerji ve benzeri yıkıcı projeler söz konusu olduğunda görüş bildiren kurumlar genellikle literatür taraması ve yüzey araştırması yaparak görüş oluşturuyor. Yaklaşık 100 hektarlık ruhsat sahasına sahip olan söz konusu kuvars madeni projesinin kapasite artışı projesinde de benzer şekilde bir görüş oluşturan Aydın Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlüğü’nün resmi yazısında, “Müdürlüğümüz Uzmanlarınca söz konusu proje alanı üzerinde yapılan yüzey incelemesinde, 2863 sayılı Kanun kapsamında kalabilecek herhangi bir korunması gerekli taşınır/taşınmaz kültür varlığı veya parçası ile taşınır tabiat varlığına rastlanmamış olduğundan söz konusu proje sahası üzerinde IV. Grup Maden Ocağı Kapasite Artışı Projesinin gerçekleştirilmesinde, 2863 sayılı Kanunun kültür varlıkları açısından sakınca bulunmamaktadır. Ancak, bahsi geçen saha üzerinde talebe yönelik yapılacak çalışmalar sırasında herhangi bir taşınır/taşınmaz kültür varlığı veya parçası ile taşınır tabiat varlığına rastlanması durumunda 2863 sayılı Kanun'un 4. maddesi gereği çalışmaların durdurularak en yakın müze müdürlüğüne veya mülki idare amirine haber verilmesinin sağlanması gerekmektedir” ifadelerine yer veriliyor.

Bu tür projelerde 'arkeolojik etki değerlendirmesi' yapılmalı

Koruma Bölge Kurulu’nun “çalışmalar sırasında bir kültür varlığına rastlanması durumunda haber verilmesi” yönündeki klişe uyarısı, mevcutta o bölgede yaşayan hemen her vatandaş için uygulanan bir prosedür. Bir çiftçinin tarlasını sürerken ya da bir çobanın keçilerini otlatırken kanun kapsamına giren bir kültür varlığı görmesi ya da bulması durumunda da benzer bir yol izlenerek müze ya da mülki idare amirine haber vermesi gerekiyor. Doğal peyzaj ve topografya üzerinde olağanüstü bir tahribata neden olan madencilik projelerine de benzeri bir yöntemin uygulanması, birçok bölgede kültürel varlıkların henüz tescil edilmeden yok olmasına neden oluyor. Madencilik, enerji, otoyol ve benzeri yıkıcı etkileri olan projelerde Çevresel Etki Değerlendirmesi’nin yanında Arkeolojik Etki Değerlendirmesi ile kültürel ve sosyal etkilerin birlikte değerlendirileceği daha sıkı önleyici idari tedbirlerin alınması gerekiyor. Her geçen gün büyük bir arazi parçalanması ve habitat kaybı yaşayan Türkiye’nin dengin doğal ve kültürel mirasının geleceğe kalabilmesi için bu yönde yasal düzenlemelerin bir an önce yapılması ve uygulanması önem taşıyor.

                                                                         /././


Akbelen’deki ağaç katliamının durdurulması için dava açıldı: 'Kömürün maliyeti kazancının 100 katı' 

Şirketlerin yıllık 200 milyon TL kazancı uğruna devletin her yıl 23,5 milyar TL sağlık maliyetiyle karşı karşıya kaldığını belirten yöre halkı Akbelen'deki orman katliamını yargıya taşıdı.

Muğla’nın Milas ilçesinde termik santral için kömür çıkarılması amacıyla Akbelen ormanında yapılan ağaç katliamının durdurulması için Orman Genel Müdürlüğü aleyhinde dava açıldı. Yerel derneklerin açtığı iptal davasında, Akbelen ormanında 24 Temmuz’da başlayan ve halkın tepkisine karşın kolluk kuvvetleri eşliğinde sürdürülen ağaç kesiminin durdurulması talep edildi. Kömürlü termik santrallerin atık ısı üretimi ve ısı adası oluşturma etkisine değinilen dava dilekçesinde, söz konusu etkinin orman yangınlarını tetiklediğine dikkat çekilerek Akbelen’deki orman kıyımının durdurulması, termik santrallerin de bir an önce kapatılması istendi.

Özelleştirilen termik santraller tehdit kaynağı oldu

Muğla’nın Milas ilçesine bağlı İkizköy’de bulunan Akbelen ormanında 24 Temmuz’da yeniden başlayan ağaç kesiminin durdurulması için Muğla İdare Mahkemesi’nde dava açıldı. Bölgede bulunan Yeniköy Kemerköy Termik Santrali 2014 yılında özelleştirilerek iktidara yakın kartellerden olan IC İçtaş Enerji ile Limak Enerji ortaklığına verildi. Termik santralde yapılan kapasite artışlarıyla birlikte bölgedeki kömür sahalarının da giderek genişletilmesi, bölgenin doğal ve kültürel miras alanlarını da tehdit etmeye başladı.

Akbelen ormanında yeni ağaç kıyımına başlandı

İkizköy’de bulunan Akbelen ormanına dayanan kömür sahasının daha fazla genişlemesine karşı yıllardır direnen yöre köylüleri, ellerinde kalan son ormanın da kömüre kurban edilmesini istemiyor. Daha önce evlerini, mahallelerini ve zeytinliklerini kaybeden yerel halk, 24 Temmuz 2023 tarihinde yeni bir ağaç kıyımıyla uyandı.

Avukat ve köylülere gözaltı

Ormanlarını korumak için ağaçlara sarılarak direnen halka jandarma biber gazı ve tazyikli su kullanarak sert müdahalede bulundu. Köylülerin gönüllü avukat İsmail Hakkı Atal’ın da aralarında bulunduğu 8 kişi gözaltına alındı, ifadelerinin alınmasından sonra serbest bırakıldı. Akbelen ormanına giren yollarda yoğun güvenlik önlemlerinin alınması dikkat çekerken jandarma eşliğinde süren ağaç kesimleri ise devam ediyor.

Orman Genel Müdürlüğü'ne karşı dava açıldı: Kesimi durdurun

Orman Genel Müdürlüğü’nün denetiminde sürdürülen ağaç kesiminin durdurulmasını isteyen yöre halkı bugün yeni bir dava daha açtı. Karadam ve Karacahisar Mahalleleri Doğayı ve Doğal Hayatı Koruma Güzelleştirme ve Dayanışma Derneği’nin Orman Genel Müdürlüğü aleyhinde açtığı dava ile kesim işleminin durdurulması ve idari işlemin iptali isteniyor.

Muğla Nöbetçi İdare Mahkemesi'ne sunulan dava dilekçesinde, Milas Orman İşletme Müdürlüğü sorumluluğundaki sahada sürdürülen ağaç kesiminin anayasaya aykırı olduğu savunularak durdurulması talep edildi. Devlet ormanlarının mülkiyetinin devrolunamayacağına ilişkin Anayasa hükmünün altı çizilen dava dilekçesinde, “Ormanlara zarar verebilecek hiçbir eylem ve faaliyete müsaade edilemez” ifadeleri hatırlatıldı.

'İnsanlığa karşı suç niteliğinde'

Avrupa Sağlık ve Çevre Birliği (HEAL) tarafından hazırlanan raporda, Muğla'daki Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerinin 38 yılda 68.324 kişinin ölümüne neden olduğu, sadece Yeniköy termik santralinin 23 bin 595, Kemerköy termik santralinin ise 11 bin 600 kişinin ölümüne yol açtığına ilişkin tespitlere de yer verilen dava dilekçesinde, “Bu termik santrallerin işletilmesinin insanlığa karşı suç niteliğinde olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır” ifadelerine yer verildi.

İki santralin ülkeye yıllık maliyeti kazancının 100 katı

Bölgede 1986 yılında çalışmaya başlayan 420 MW gücündeki Yeniköy termik santralinin 35 yılda devlete olan sağlık harcaması maliyetinin 508 milyar 500 milyon TL tutarında olduğuna da değinilen dava dilekçesinde, “1993 yılında çalışmaya başlayan 630 MW gücündeki Kemerköy termik santralinin 28 yılda devlete sağlık harcaması maliyetinin 260 milyar 400 milyon TL olduğu belirlenmiştir. Bu durumda Yeniköy termik santralinin işletildiği 35 yılda yıllık ortalama sağlık maliyeti 14 milyar 528 milyon TL, Kemerköy termik santralinin yıllık ortalama sağlık maliyeti ise 9 milyar 300 milyon TL olarak çıkmaktadır. İki termik santralin toplam yıllık ortalama sağlık maliyeti ise 23 milyar 828 milyon TL olup, Yeniköy Kemerköy A.Ş’nin her 2 termik santralden yıllık kazancı 200 milyon TL tutarında olduğu hesap edilirse, bu iki santralin ülkeye ve halka maliyeti, kendi ticari kazancının 100 katından fazladır” denildi.

Devlete ve halka yılda 23,5 milyar maliyet getiriyor

Yeniköy termik santralinin 35 yılda 8 milyon 574 bin 424 işgünü kaybına neden olduğuna da değinilen dava dilekçesinde, Kemerköy termik santralinin ise 28 yılda 4 milyon 407 bin 395 işgünü kaybına yol açtığı vurgulanarak şöyle denildi:

“Böylece davaya konu 2 termik santralin 15 milyona yakın işgünü kaybına yol açarak devleti ve halkı üretimden, çalışmadan alıkoyarak ayrı bir toplumsal maliyet kalemi daha olduğu açıktır. Yeniköy ve Kemerköy termik santralleri yılda 200 milyon TL kazanabilmek için, tarım, turizm, arıcılık ve balıkçılıkta verdiği zararlar hariç devlete ve halka yılda 23 milyar 528 milyon TL tutarında sağlık harcaması yaptırmakta. Bu termik santraller, 1 TL’lik kazanç uğruna 100 TL’lik zarar vererek on binlerce yurttaşımızı öldürmeye, gelecek nesillerimizi sakatlamaya devam etmektedir.

Diğer yandan Yeniköy-Kemerköy termik santrallerinin genel müdürü M. Serhat Dinç’in beyanına göre 2 santralde toplam 3.500 kişi çalışmaktadır. Ancak gerçekte 2 termik santralde kadrolu olarak çalışan işçi sayısı yaklaşık 1000 kişi olmasına rağmen şirketin 230.000 dönümlük kömür madeni ruhsat sahasında 30.000 köylü yaşamakta olup, bu arazinin 88.000 dönümü tarım arazisi 142.000 dönümü ise çam ormanı ve zeytinliktir. Böylece yıllık sağlık maliyeti 23 milyar 528 milyon TL olan bu şirket, kendisi 200 milyon TL kazanmakta ve bölge halkının tarımını -hayvancılığını- yok ederken sadece 1000 kişiye istihdam sağlamaktadır. Toplumsal maliyet analizine göre Yeniköy-Kemerköy termik santrallerinin Türkiye Cumhuriyeti’ne yıkıcı bir etkisi olduğu çok açıktır.”

Yusuf Yavuz / soL

KISA KISA GÜNCEL - 26 Temmuz 2023 -

 


Mersin Limanı’nda muz konteynerinde kokain ele geçirildi (Sözcü)

Mersin Uluslararası Limanı'nda, Ekvador'dan gelen gemideki muz yüklü konteynerde 11 kilogram kokain ele geçirildi.(https://www.sozcu.com.tr/2023/gundem/mersin-limaninda-muz-konteynerinde-kokain-ele-gecirildi-7754372)

Ali Erbaş’ın kızı böyle dert yandı (Deniz Ayhan-Sözcü)

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın İngilizce öğretmeni olan kızı Feyza Erbaş, döviz kuru artığı için çocuklarıyla birlikte yurt dışına çıkamadığından yakındı.(https://www.sozcu.com.tr/2023/gundem/ali-erbasin-kizi-boyle-dert-yandi-7754315)

Memur hac izni ve helal gıda istiyor (Erdoğan Süzer-Sözcü)

Toplu sözleşme masasında memur, muayene ve ilaç katılım payının kaldırılması ile ucuz TOKİ konutu, giyecek ve evlenme yardımları için pazarlık yapacak.(https://www.sozcu.com.tr/2023/gundem/memur-hac-izni-ve-helal-gida-istiyor-7754253)

Akbelen'de yaşananları özetledi: Devlet özel bir şirketi koruyor, köylünün karşısına askeri dikiyor (CAN KUYUMCUOĞLU-sol)

Ağaç kesiminin devam ettiği Akbelen Ormanı'nda polis ve jandarma 3 farklı noktada arama yapmaya devam ediyor. Diğer yandan, direnişe destek için İstanbul ve İzmir'den otobüsler kalktı.(https://haber.sol.org.tr/haber/akbelende-yasananlari-ozetledi-devlet-ozel-bir-sirketi-koruyor-koylunun-karsisina-askeri)

PTT çalışanı ‘sıcak’tan öldü (Rıfat Kırcı-Cumhuriyet)

İzmir’de, PTT kargo dağıtımında çalışan Berran Kırmızıgül güneş çarpması nedeniyle fenalaşarak kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti.(https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/ptt-calisani-sicaktan-oldu-2102524)

Menzil şeyhinin ölümünün ardından cemaat ikiye bölündü: Artık yeni bir 'tarikatımız' var! (Rıfat Kırcı-Cumhuriyet)

Şeyhleri Abdülbaki Elhüseyni’nin ölümünün ardından bölüneceği söylenen Menzil tarikatında ayrılık kesinleşti. Elhüseyni’nin büyükoğlu Muhammed Saki Elhüseyni bölünmenin resmileştiğini duyurdu. (https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/menzil-seyhinin-olumunun-ardindan-cemaat-ikiye-bolundu-artik-yeni-bir-tarikati-var-2102493)

Benzin ve motorinin ardından bir zam da LPG'ye geldi (Birgün)

Akaryakıt zamları durmadan devam ediyor. Benzin ve motorindeki fiyat artışlarının ardından LPG'ye 24 kuruş zam geldi.

26 Temmuz Çarşamba günü itibariyle güncel akaryakıt pompa fiyatları şöyle: 

Ankara

Benzin fiyatı: 36,58 TL
Motorin fiyatı: 34,38 TL
LPG fiyatı: 14,53 TL 

İstanbul

Benzin fiyatı: 36,08 TL
Motorin fiyatı: 33,86 TL 
LPG fiyatı: 14,49 TL

Dolgu toprak üstünde konut (Zuhal ÇİLOĞLAN-Birgün)

Elazığ’da bundan 13 yıl önce gerçekleşen depremde evleri yıkılan yurttaşlar, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’nın (TOKİ) dolgu toprak üzerine ve istinat duvarı olmadan inşa ettiği evlerde korku içinde yaşıyor.
Elazığ’ın Karakoçan’da 8 Mart 2010’da saat 04.32’de 6,0 büyüklüğünde deprem gerçekleşti. Sarsıntının ardından 41 yurttaş yaşamını yitirdi, çok sayıda ev de yıkıldı. Bunun üzerine Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na bağlı TOKİ, bin 71 konutun yapımını tamamladı. Fakat söz konusu depremde yıkılan ya da hasar görev evlerin yerine yapılan kimi konutun, depreme dayanıksız olduğu iddia ediliyor.(12 SENEDİR ÇÖZÜM YOK) Elazığ’ın Maden ilçesine bağlı Kartaldere köyünde yaşayan Zülküf Özdemir isimli yurttaş, TOKİ’nin inşa ettiği konutla ilgili 12 yıldır ‘çözüm’ aradığını anlattı. Evinin dolgu toprak üzerine ve istinat duvarı olmadan inşa edildiğini aktaran Özdemir, şunları söyledi: “Evi 2011 yılının sonlarına doğru teslim aldım. Yamacı toprakla doldurup üzerine evi inşa etmişler. Toprak kayıyor. Kayan toprağın yolu kapatmaması için kendi imkânlarımızla duvar yaptık. Konuyla ilgili birkaç kez dilekçe de yazdık ancak her seferinde hasıraltı edildi."(‘BİR ŞEY OLMAZ’ DENMİŞ!) Özdemir, şöyle devam etti: "Avukatımız TOKİ’ye ihtarname gönderdikten sonra, inceleme yapmak için iki AFAD görevlisi geldi. Durumu aktarıp şikâyet etmiş olmam bile görevlileri rahatsız etti. Onların rapor yazması gerekiyor ki dava için mahkemeye sunabilelim. Ancak, gelen kişiler, ‘12 yıldır bir şey olmamış, bundan sonra da olmaz’ dediler. Bir depremde yaşanılacakların hesabını kim verecek?” (derleyenin yorumu: 12 senedir siz hesap sormadınız!...)

Kemer'deki orman yangını 2. gününde: Havadan ve karadan müdahale sürüyor (BİRGÜN)

Antalya’nın Kemer ilçesindeki orman yangını, ikinci gününde de devam ediyor. Dün gece saatlerinde gece görüşlü helikopterlerin çalıştığı bölgede havanın aydınlanmasıyla birlikte ara veren diğer helikopter ve uçaklar da çalışmalarına kaldığı yerden devam etmeye başladı. (https://www.birgun.net/haber/kemer-deki-orman-yangini-2-gununde-havadan-ve-karadan-mudahale-suruyor-455933)

Fazla dilekçe sürgünü! (Berkay Sağol-Birgün)

Diyarbakır Çocuk Hastalıkları Hastanesi’ndeki usulsüzlüklere ilişkin yönetime dilekçeler yazan sağlıkçı sürgün edildi. Cezanın gerekçesi, “Fuzuli dilekçe yazmak.” (https://www.birgun.net/haber/fazla-dilekce-surgunu-455897)

Nakit avansın faizi dar gelirliyi vurdu (Birgün)

Ekonomik darboğaz nedeniyle kredi kartı ve nakit avans çekerek ay sonunu getiren yurttaşlara bir darbede Merkez Bankası’ndan geldi. Nakit avans faizlerinin yükseltilmesiyle borçlanmanın maliyeti katlandı.                       (KREDİ KARTI VERİLERİ) Toplam kredi ve kredi kartı borcu: 2,3 trilyon TL, Takibe alınan borçlar: 35 milyar TL, Takibe alınan kart borcu: 9,6 milyar TL, İcra dosyası  sayısı: 8 milyon 151 bin 380 (https://www.birgun.net/haber/nakit-avansin-faizi-dar-gelirliyi-vurdu-455909)

THY’nin reklam giderleri de uçtu (Mustafa Bildircin-Birgün)

THY’nin yılın ilk üç ayında reklam için 663 milyon TL harcadığı ortaya çıktı. AKP’li Şükrü Ecertaş ile Fatmanur Altun’un görevlerinin devamına karar verildi.

Türk Hava Yolları (THY) Anonim Ortaklığı ile bağlı ortaklıklarının finansal tabloları, şirketin reklam ve tanıtım giderindeki artışı gözler önüne serdi. İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un eşi ve TÜRGEV Yönetim Kurulu Başkanı Fatmanur Altun ile AKP’li Melih Şükrü Ecertaş’ın yönetim kurulunda yer aldığı şirketin mali tablolarına BirGün ulaştı.(YÜZDE 158 ARTTI) Tablolara göre, çalışanlarına yönelik mobbing iddiaları ile gündeme gelen THY’nin Ocak Mart 2023 dönemindeki reklam ve tanıtım gideri, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 158 arttı. Mali tablolara göre, 2022’in ilk üç ayında 256 milyon TL olan reklam ve tanıtım gideri, bu yılın ilk üç ayında 663 milyon TL’ye fırladı.(DANIŞMANLIĞA 50 MİLYON) Şirketin kasasından müşavirlik ve danışmanlık hizmet alımı için ise bu dönemde 50 milyon TL çıktı. THY’nin reklam ve tanıtım için ödediği tutarda yıllar itibarıyla artış yaşandı. 2015’te 563 milyon TL, 2017’de ise 910 milyon TL’lik harcamaya imza atıldı. Yıllar içinde reklam ve tanıtıma ödenen meblağ şöyle: •2019: 994 milyon TL, •2021: 696 milyon TL, •2022: 1 milyar 847 milyon TL, •2023 (Ocak-Mart): 663 milyon TL. Öte yandan THY, Fatmanur Altun ile Melih Şükrü Ecertaş’ın bağımsız yönetim kurulu üyeliklerinin devamına da karar verdi.(AKP’Lİ İSİMLERLE DEVAM) Kamuyu Aydınlatma Platformu’na bildirilen karar kapsamında, Altun ile Ecertaş’ın, bağımsız yönetim kurulu üye adaylıklarına 21 Temmuz 2023 tarihli yazı ile ‘uygunluk’ verildiği belirtildi.

Koç Holding, Yapı Kredi hisselerinin bir kısmını sattı: 6,8 milyar liralık kazanç(Birgün)

Koç Holding, Yapı ve Kredi Bankası hisselerinin bir kısmını 6,8 milyar liraya sattı.

Koç Holding, Yapı ve Kredi Bankası'nda 575 milyon lira nominal değerli hisselerini hızlandırılmış talep toplama yöntemi ile borsa dışında kurumsal yatırımcılara toplam 6 milyar 756 milyon 250 bin liraya sattı. Koç Holding, Kamuyu Aydınlatma Platformu'nda (KAP) yer alan açıklamasında, sahip olduğu Yapı ve Kredi Bankası'nın 575 milyon lira nominal değerli hisselerinin satıldığını duyurdu. Açıklamada, şu ifadelere yer verildi: "25 Temmuz 2023'te özel durum açıklamamızı takiben gerçekleştirilen talep toplama işlemi sonucunda, Yapı ve Kredi Bankası AŞ'nin çıkarılmış sermayesinin yüzde 6,81'ine tekabül eden toplam 575 milyon lira nominal değerli payın hızlandırılmış talep toplama yöntemiyle, borsa dışında kurumsal yatırımcılara satışı pay başına 11,75 TL bedel üzerinden toplam 6 milyar 756 milyon 250 bin lira karşılığında gerçekleşmiştir." Takas işleminin mutat kapanış şartlarına tabi olmak üzere 28 Temmuz 2023'te borsa dışında gerçekleştirilmesinin beklendiği belirtilen açıklamada, söz konusu takas işlemi tamamlandığında ayrıca açıklama yapılacağı bildirildi. Açıklamada, Koç Topluluğu'nun Banka'nın ana hissedarı olmaya devam edeceği vurgulanarak, şunlar kaydedildi: "İşlemin kapanışını takiben, Koç Holding'in Yapı ve Kredi Bankası'ndaki doğrudan pay sahipliği yüzde 20,22, Koç Holding AŞ ve halihazırda Banka'nın yüzde 40,95 payına sahip olan bağlı ortaklığı Koç Finansal Hizmetler AŞ'nin Banka'daki toplam payı ise yüzde 61,17 olacak"

(derleyen: mstfkrc)






Vicdan enkazı - Timur Soykan / BİRGÜN

 

6 Şubat Depremi’nde Ezgi Apartmanı’nda oğlu, gelini ve torunu ölen anne Nurgül Göksu, adalet mücadelesi verirken vicdansız saldırılarla baş etmek zorunda. Binanın yıkımına neden olduğu iddia edilen Kervan Pastanesi’nin avukatları onu hedef gösteriyor. Oğlunun arkadaşı olan yerel gazeteci, çocuklarını kaybettiği alanda yayın yapıp anneyi suçluyor.

Anne Nurgül Göksu, 6 Şubat Depremi’nde Kahramanmaraş’ta yıkılan Ezgi Apartmanı’nda avukat oğlu Ahmet Can Zabun, gelini Avukat Nesibe Zabun ve henüz 6 aylık torunu Asude’yi kaybetti. Enkaz başındaki bekleyişin 8’inci gününde cenazelerine ulaştı. Bir ay sonra henüz deliller toplanmadan 36 kişinin öldüğü binanın enkazı kaldırılıyordu. Oysa binanın yıkılmasına giriş kattaki Kervan Pastanesi’nin genişletilmesinin neden olduğu iddia ediliyordu.

Ezgi Apartmanı enkazında Nurgül Göksu, annesi ve babasıyla delil bulmak için beklemişti.

Nurgül Göksu, enkazda haftalar boyunca delil bulmak için nöbet tuttu. Her gün saat 06.00’dan saat 17.00’ye kadar yaşlı annesi ve babasıyla enkazdaki çalışmayı izleyerek kesilen kolonu, binada olmaması gereken asansörün parçalarını tespit etti, savcılara haber verdi. İşlediği dantelleri, yaptığı mantı ve içli köfteleri satarak oğlunu okutmuş, avukat olmasını sağlamıştı. Şimdi oğlu, gelini ve torunu için adaleti o arayacaktı.

Nurgül Göksu, oğlu hukuk fakültesinden mezun olduğunda ve torunu dünyaya geldiğinde çok mutluydu.

Ama karşısında büyük bir güç vardı. Kervan Pastanesi’nin sahibi, eski Kahramanmaraş MÜSİAD Başkanı Sami Kervancıoğlu AKP’ye yakın bir isim. Cumhurbaşkanı Erdoğan, oğlu Bilal Erdoğan ve neredeyse tüm bakanlarla fotoğrafları var. Zengin ve siyasi güç arkasında.

Sami Kervancıoğlu’nun AKP ile çok yakın ilişkileri var. Albümü bunu ortaya koyuyor. 

Adalet arayan annenin enkazda bulduğu kesik kolon, asansör parçalarına yeni deliller eklendi. Kervan Pastanesi’nin tadilatı sırasında binaya verilen hasarın fotoğraf ve belgelerine ulaşıldı. Hepsi savcılığa sunuldu.

2019’da Kervan Pastanesi, kapıcı dairesini içine alarak genişletilmişti. Havalandırma için perde duvara iki büyük delik açılmıştı. Pastanenin asma katına çıkan bir asansör tabliye kırılıp yerleştirilmişti. Yeni merdiven yapmak için kiriş ve döşemeler kesilmişti. Su boruları için kirişlerde delikler açılmıştı. Apartman yöneticisi Mustafa Doğruoğlu, o dönem bu tahribatın fotoğraflarıyla Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’ne başvurmuştu. Gelen yanıtta tadilatın binaya zarar vermediği, imar affından faydalandığı anlatıldı. Zaten pastane sahibi Sami Kervancıoğlu’nun Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’la da fotoğrafları arşivdeydi. Yönetici Mustafa Doğruoğlu, 6 Şubat depreminde Ezgi Apartmanı’nda eşi ve iki evladıyla hayatını kaybetti.

Sami Kervancıoğlu’nun Murat Kurum ile de fotoğrafları var. 

Tüm bu belge, fotoğraf ve diğer delillere karşın Sami Kervancıoğlu, aylarca gözaltına alınmadı. Daha sonra ifadesini verdi ve yurt dışına çıkış yasağıyla serbest bırakıldı. Kervancıoğlu’nun avukatları, 1997’de binayı yapan müteahhit Yakup Aktaş’ı suçladı. Kaçak kat çıktığını savundu.

Anne Nurgül Göksu ise adalet arayışında hedefe dönüştürüldü. Ezgi Apartmanı ile ilgili ilk haberimde konuştuğum Sami Kervancıoğlu’nun aynı zamanda damadı olan avukatı Mesut Çakar, Ezgi Apartmanı’nda ailelerini kaybedenler için şöyle demişti:

“Bu insanların, yaygara çıkartanların nedenini çok iyi biliyoruz ama yeri zamanı değil konuşmamızın.”

Ama yetmedi.

Kahramanmaraş’ta Kahraman TV’nin genel yayın koordinatörü İlker Apaydın, eskiden Ezgi Apartmanı’nın bulunduğu boş arazide ‘sahne’ye çıktı. Nurgül Göksu’yu, oğlu, gelini ve 6 aylık torununu kaybettiği yerde video çekip suçlayacak kadar vicdansızdı. Nurgül Göksu’yu sosyal medya paylaşımlarını okuyup hedef gösteriyordu: 

“… Cumhurbaşkanı Erdoğan’a FETÖ’cü diktatör diyor bu şahıs.  Nurgül annemizde bu paylaşımı beğenmiş. Beğendiği bir paylaşım: Bu saatten sonra bir şey yapmışım yoksulu. Benim dilim varmıyor. Bu paylaşımı da Twitter’dan beğenmiş. Yani Nurgül Annemiz seçimden dolayı,  Kahramanmaraş Cumhur İttifakı’nı destekledi diye maalesef seçim malzemesi haline getirilen Ezgi Apartmanı’nda hakkını arayan annemiz. Acısı çok büyük acısı bizim de acımız… Bununla ilgili yüzlerce paylaşımı var, hepsi kayıt altında…”

Eskiden Ezgi Apartmanı’nın bulunduğu arsada Kervan Pastanesi’ne övgüler düzen İlker Apaydın, videoda “Yıllardan beri Kahramanmaraş’a hizmet vermiş, … fakir fukaranın bu kadar yanında olmuş bir markayı itibarsızlaştırmak bu kadar kolay mı? ‘Katil’ deme hakkını nereden buluyorsunuz…” diyordu.

Kendisinin Kervan Pastanesi ile bağlantısını hatırlatanlara ise hakaretlerle yanıt veriyordu:

“İstediğiniz kadar Kervan’la olan ilişkilerimden dolayı bana saldırılarda bulunun. Burada söz konusu olan Kervan değil. Benim de Kervan Lezzet Grubu’ndan bir lira aldığımı ispatlayan biri çıkarsa namusum, şerefim üzerine yemin ediyorum, Ezgi Apartmanı önünde bu mesleği bırakacağım. Eğer çıkmazsa da bu şerefsizlere bu hainlere cevabı mı vereceğim.”

Oysa…

Patronu savunup acılı anneyi suçlayan İlker Apaydın’ın sosyal medya hesaplarında Kervan Pastanesi ile yakın ilişkisinin delilleri vardı.

Depremden sonra yaptığı bir Twitter paylaşımında Kervan Lezzet Grubu’nun 6 Şubat’a kadar medya planlamasını yaptığını yazmıştı.

Twitter paylaşımda İlker Apaydın, Kervan Lezzet Grubu ile çalıştığını çok açık ifade ediyor.

Kervan Pastanesi araçlarında fotoğrafları var.

İlker Apaydın’ın depremden önce Kervan Pastanesi araçlarında çok sık görünüyordu.

Depremden sadece iki ay önce 1 Aralık 2022’de Kahraman TV’nin internet sitesinde yayınlanan haber söze gerek bırakmıyor. İlker Apaydın’ın düzenlediği Altın Külah Ödül Töreni’ne Sami Kervancıoğlu’nun ortağı olduğu Alpedo Lezzet Grubu Ana Sponsor olmuş. İlker Apaydın ve Sami Kervancıoğlu, ellerinde külahla birlikte poz vermişti.

İlker Apaydın’ın “Tek lira almadım” dediği Sami Kervancıoğlu’nun sadece medya planlamasını yapmamış. Altın Külah isimli bir ödül töreni organize etmiş ve sponsorluk almış.

Sami Kervancıoğlu’nun ortağı ve Ezgi Apartmanı soruşturmasının şüphelisi Mehmet Pekel ile de fotoğrafları vardı. 

Mehmet Pekel, İlker Apaydın ile fotoğraf paylaşmış.

İlker Apaydın elbette, Ezgi Apartmanı enkazında mesleği bıraktığını açıklamadı, açıklamayacak. Zaten Kervan Pastanesi’nin canhıraş savunarak geçirdiği aylardan sonra, 16 Haziran 2023’te sosyal medya hesaplarından TRT Haber Kahramanmaraş İl Temsilciliği’ne atandığını duyurdu. 

Kimileri bunu ‘ödüllendirildi’ diye yorumladı.

Kervan Pastanesi’ni savunan yayınlarından sonra İlker Apaydın, TRT Haber Temsilciliği’ne getirildiğini böyle duyurdu.

Bu sırada anne Nurgül Göksu, adalet mücadelesine devam ediyordu. Avukatı ile TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi’ne başvurarak bilirkişi raporu hazırlamalarını istemişti. Pazartesi günü bu rapor, basın açıklamasıyla duyuruldu. Basın açıklamasından önce Kervan Pastanesi’nin avukatı, Ankara İnşaat Mühendisleri Odası’na gönderdiği yazıda isim vermeden Nurgül Göksu’yu şöyle suçluyordu:

 “… bazı odaklar tarafından dosyada bir takım evraklar eksik ve yanlış yönlendirme ve anlatımlarla, sanki kolon kesilmiş, taşıyıcı akslara zarar verilmiş ve buna dair bilirkişi raporu alınmışçasına müvekkil şirket hakkında karalama ve iftira kampanyaları yürütülmekte ve sosyal medya çığırtkanlığı yapılmaktadır.”

Adalet mücadelesindeki çok önemli günde bu yazıdan haberdar olan Nurgül Göksu gözyaşlarını tutamadı. “Bu raporun açıklanması benim için çok önemli ve o gün bana saldırıyorlar” dedi.

Raporda, Ezgi Apartmanı’na pastane tadilatının verdiği zarar anlatılıyor ve çeşitli oranlarda yıkıma neden olduğu ifade ediliyordu. Kervan Pastanesi’nin Gazi Üniversitesi’ne hazırlattığı performans raporunun ise sadece bina ayaktayken yapılabileceği anlatıldı. Göçmüş bir bina için bu tespitler yapılamazdı.

Nurgül Göksu, oğlu, gelini ve 6 aylık torunu Asude için verdiği adalet mücadelesinde kendisine yönelik saldırılarla baş etmek zorunda ve şunları anlattı:

“İlker Apaydın, oğlumun, Ahmet Can’ın arkadaşıydı. Lisede iki yıl aynı yurtta kaldılar. Enkazda beklerken 8’inci günde AFAD ekipleri ayrıldı. İlker Apaydın’ı arayıp ‘Evladım yardım et. Ekipler gidiyor. Bir haber yaparsan belki gitmezler’ dedim. Bana Ankara’da olduğunu söyledi. Ben o zaman Kervan Pastanesi ile çalıştığını bilmiyordum. Bu nedenle gelmedi demek ki. Sonra bu yayınlara başladı.”

Üzerindeki baskının sürekli arttığını söyleyen Nurgül Göksu, yaşadıklarına şöyle isyan ediyor:

“Çok üzgünüm. Ben bir anneyim. Evladını kaybetmiş bir anneye bunları yapmak insanlığa sığar mı? Hangi vicdan bunu kabul eder. Bana ‘odak’ diyorlar. Sanki teröristim. Benim istediğim tek şey adalet. Çocuklarımı kim öldürdü? Sadece bunu öğrenmek istiyorum.”

 Timur Soykan / BİRGÜN

Öne Çıkan Yayın

"Gündem" -21 Haziran 2025-

Ankara'da lityum fabrikasında gaz sızıntısı: 2 işçi öldü, 3 işçi yaralandı!-Birgün- Ankara'nın Polatlı ilçesinde bir fabrikada boru ...