Tarihin ve doğanın kalbinde patlatmalı madencilik! + Akbelen’deki ağaç katliamının durdurulması için dava açıldı: 'Kömürün maliyeti kazancının 100 katı' (Yusuf Yavuz/soL)


Tarihin ve doğanın kalbinde patlatmalı madencilik!  

Binlerce yıldır yaşam alanı olan Latmos Dağı’nın doğal ve kültürel mirası yok ediliyor. Aydın Söke’de yılda 120 ayrı patlatmanın yapılacağı kuvars ocağının kapasite artışı projesi yargıya taşındı...

Doğal ve kültürel miras alanları bakımından Türkiye’nin önemli bölgelerinden biri olan, tarihi kalıntılara ev sahipliği yapan Latmos (Beşparmak) Dağı son yıllarda endüstriyel ham madde üreten madenciliğin tahribatı altında.

Yaklaşık 8 bin 500 yıllık kaya resimlerinin bulunduğu Latmos’un Aydın’ın Söke ilçesi sınırlarında kalan bölümünde çok sayıda maden ocağı bulunuyor. Çavdar köyü yakınlarında 2004 yılından bu yana faaliyet gösteren Kuvars ocağı da bunlardan biri. 2018’de el değiştiren kuvars ocağında patlatmalı açık ocak işletmeciliği yapılırken sahayı devralan firma kapasite artışına gitti. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın 5 Haziran 2023 tarihinde ÇED Gerekli Değildir kararı verdiği kapasite artışı projesini yargıya taşıyan yöredeki çevre örgütleri, Latmos’un kâbusu olan vahşi madencilik projelerinin sonlandırılmasını talep ediyor.

Aydın’ın Söke ilçesinde Kormad Madencilik Hafriyat İnş. Şti. tarafından işletilen kuvars ocağında kapasite artışını öngören proje yargıya taşındı. Latmos’un doğal ev kültürel varlıklarının yanı sıra bölgedeki zeytin ve fıstık çamı üretimini de tehdit eden vahşi maden ocağı işletmesinin kapasite artışına karşı çıkan yöredeki çevre dernekleri ve platformlar, Aydın İdare Mahkemesi’nde açtıkları dava ile projenin iptalini istiyor.

Dava dilekçesinin Mahkemeye sunulmasının ardından basın açıklaması yapan çevre dernekleri ve platform sözcüleri, Latmos’un korunması için birlikte mücadele edilmesi çağrısında bulundu.

Binlerce yıllık yaşam alanı yok ediliyor

Zeytin ve fıstık çamı gibi ürünlerin yanında hayvancılık yaparak yaşamını kazanan yöre köylülerinin geleceğini tehdit eden vahşi madencilik, bölgenin zengin jeolojik mirasının da yok olmasına neden oluyor. Latmos’un jeopark niteliğindeki kayaçları öğütülerek kimya, cam ve seramik endüstrisinde kullanılmak üzere ham maddeye dönüştürülüyor. Binlerce yıldan beri insan yaşamının sürdüğü bölgenin son sakinleri olan yöre köylüleri yaklaşık 20 yıldır Latmos’un yok oluşuna tanıklık ediyor.

Yılda 120 ke patlama yapılacak

Yargıya taşınan projeyle ilgili hazırlanan ÇED raporunda, yıllık 5 bin ton olan cevher üretim kapasitesinin 180 bin tona çıkarılacağı belirtiliyor. Anfo patlayıcılar kullanılarak ayda 10, yılda ise 120 patlatma yapılacağı kaydedilen proje kapsamında yılda 2 milyon 340 bin ton atık (pasa) oluşacağı kaydedilen raporda, “İş bu rapor kapsamında 12 ay/yıl, 25 gün/ay ve 8 sa/gün olarak çalışılarak kapasite artışı sağlanacaktır. Proje kapsamında 90,93 hektarlık ruhsat sahasında ocak alanı 7,43 ha, pasa alanı 5,67 ha, şantiye alanı 0,29 ha, stok alanı 1,94 ha, bitkisel toprak depolama alanı 2,68 ha olmak üzere toplam ÇED alanı 18,01 ha’dır” bilgilerine yer veriliyor.

Su kaynakları da tehdit altında, DSİ uyardı

Projeyle ilgili kurum görüşüne başvurulan DSİ 21. Bölge Müdürlüğü, Proje Tanıtım Dosyasında yer alan jeolojik ve hidrojeolojik verilerin makro düzeyde bilgiler içerdiğine işaret ederek çalışılacak sahadaki yeraltı suları, pınar ve çeşmelerle ilgili Hidrojeolojik Değerlendirme Raporu hazırlanmasını talep etti.

Hidrojeolojik değerlendirme raporu şartı

Söz konusu eksikliklerin giderilmesinin ardından yeniden değerlendirme yapılacağı kaydedilen DSİ’nin 5 Mayıs 2023 tarihli yazısında, “Madencilik faaliyetleri esnasında ÇED alanı yakın çevresindeki su kaynaklarının debileri ve su kaliteleri periyodik olarak izlenmelidir. İşletme sırasında çalışma alanı olarak seçilen saha ve çevresinde bulunan kaynak, pınar, çeşme, kuyu, havuz ve diğer su kullanıcılarının etkilenmesi durumunda faaliyet sahibi tarafından yakın/uzak mesafeden aynı kalite ve miktardaki su temin edilecek olup bu hizmet karşılığında herhangi bir ücret talep edilmeyecektir. Sonuç olarak, yukarıda bahsedilen yükümlülüklerle birlikte Proje Tanıtım Dosyası ve hazırlanmış Hidrojeolojik Değerlendirme Raporundaki taahhütlere uyulması şartıyla projenin söz konusu alanda gerçekleştirilmesinde Bölge Müdürlüğümüzce sakınca bulunmamaktadır.” İfadelerine yer verildi.

Ayda 10 patlama, yılda 2,5 milyon ton kazı yapılacak

Maden ocağı ruhsatı ve işletmesi Çavdar köyü sınırlarında kalmasına rağmen, ÇED duyurusunda yalnızca alanın batısındaki Karakaya köyüne yer verilmesi dikkat çekiyor. Projeyle ilgili ÇED raporunda yer verilen bilgilere göre yıl boyunca yapılacak patlatmalarla 2 milyon 565 bin ton kazı yapılacak. Ayda 10 kez patlatma yapılacağı kaydedilirken, gecikmeli elektrikli kapsül kullanılarak yapılacak her bir patlatma için ortalama 765 delik açılacağı, yılda toplam 9185 patlatma deliği açılacak.

Koruma bölge kurulu sakınca görmedi

Latmos bölgesinde bulunan kültürel miras, madencilik kıskacındaki alanın geneline yayılmış durumda. Binlerce yıldır kesintisiz yerleşimlere ve kültürel katmanlara ev sahipliği yapan bölgenin bütüncül olarak korunması talep ediliyor. Ancak madencilik, enerji ve benzeri yıkıcı projeler söz konusu olduğunda görüş bildiren kurumlar genellikle literatür taraması ve yüzey araştırması yaparak görüş oluşturuyor. Yaklaşık 100 hektarlık ruhsat sahasına sahip olan söz konusu kuvars madeni projesinin kapasite artışı projesinde de benzer şekilde bir görüş oluşturan Aydın Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlüğü’nün resmi yazısında, “Müdürlüğümüz Uzmanlarınca söz konusu proje alanı üzerinde yapılan yüzey incelemesinde, 2863 sayılı Kanun kapsamında kalabilecek herhangi bir korunması gerekli taşınır/taşınmaz kültür varlığı veya parçası ile taşınır tabiat varlığına rastlanmamış olduğundan söz konusu proje sahası üzerinde IV. Grup Maden Ocağı Kapasite Artışı Projesinin gerçekleştirilmesinde, 2863 sayılı Kanunun kültür varlıkları açısından sakınca bulunmamaktadır. Ancak, bahsi geçen saha üzerinde talebe yönelik yapılacak çalışmalar sırasında herhangi bir taşınır/taşınmaz kültür varlığı veya parçası ile taşınır tabiat varlığına rastlanması durumunda 2863 sayılı Kanun'un 4. maddesi gereği çalışmaların durdurularak en yakın müze müdürlüğüne veya mülki idare amirine haber verilmesinin sağlanması gerekmektedir” ifadelerine yer veriliyor.

Bu tür projelerde 'arkeolojik etki değerlendirmesi' yapılmalı

Koruma Bölge Kurulu’nun “çalışmalar sırasında bir kültür varlığına rastlanması durumunda haber verilmesi” yönündeki klişe uyarısı, mevcutta o bölgede yaşayan hemen her vatandaş için uygulanan bir prosedür. Bir çiftçinin tarlasını sürerken ya da bir çobanın keçilerini otlatırken kanun kapsamına giren bir kültür varlığı görmesi ya da bulması durumunda da benzer bir yol izlenerek müze ya da mülki idare amirine haber vermesi gerekiyor. Doğal peyzaj ve topografya üzerinde olağanüstü bir tahribata neden olan madencilik projelerine de benzeri bir yöntemin uygulanması, birçok bölgede kültürel varlıkların henüz tescil edilmeden yok olmasına neden oluyor. Madencilik, enerji, otoyol ve benzeri yıkıcı etkileri olan projelerde Çevresel Etki Değerlendirmesi’nin yanında Arkeolojik Etki Değerlendirmesi ile kültürel ve sosyal etkilerin birlikte değerlendirileceği daha sıkı önleyici idari tedbirlerin alınması gerekiyor. Her geçen gün büyük bir arazi parçalanması ve habitat kaybı yaşayan Türkiye’nin dengin doğal ve kültürel mirasının geleceğe kalabilmesi için bu yönde yasal düzenlemelerin bir an önce yapılması ve uygulanması önem taşıyor.

                                                                         /././


Akbelen’deki ağaç katliamının durdurulması için dava açıldı: 'Kömürün maliyeti kazancının 100 katı' 

Şirketlerin yıllık 200 milyon TL kazancı uğruna devletin her yıl 23,5 milyar TL sağlık maliyetiyle karşı karşıya kaldığını belirten yöre halkı Akbelen'deki orman katliamını yargıya taşıdı.

Muğla’nın Milas ilçesinde termik santral için kömür çıkarılması amacıyla Akbelen ormanında yapılan ağaç katliamının durdurulması için Orman Genel Müdürlüğü aleyhinde dava açıldı. Yerel derneklerin açtığı iptal davasında, Akbelen ormanında 24 Temmuz’da başlayan ve halkın tepkisine karşın kolluk kuvvetleri eşliğinde sürdürülen ağaç kesiminin durdurulması talep edildi. Kömürlü termik santrallerin atık ısı üretimi ve ısı adası oluşturma etkisine değinilen dava dilekçesinde, söz konusu etkinin orman yangınlarını tetiklediğine dikkat çekilerek Akbelen’deki orman kıyımının durdurulması, termik santrallerin de bir an önce kapatılması istendi.

Özelleştirilen termik santraller tehdit kaynağı oldu

Muğla’nın Milas ilçesine bağlı İkizköy’de bulunan Akbelen ormanında 24 Temmuz’da yeniden başlayan ağaç kesiminin durdurulması için Muğla İdare Mahkemesi’nde dava açıldı. Bölgede bulunan Yeniköy Kemerköy Termik Santrali 2014 yılında özelleştirilerek iktidara yakın kartellerden olan IC İçtaş Enerji ile Limak Enerji ortaklığına verildi. Termik santralde yapılan kapasite artışlarıyla birlikte bölgedeki kömür sahalarının da giderek genişletilmesi, bölgenin doğal ve kültürel miras alanlarını da tehdit etmeye başladı.

Akbelen ormanında yeni ağaç kıyımına başlandı

İkizköy’de bulunan Akbelen ormanına dayanan kömür sahasının daha fazla genişlemesine karşı yıllardır direnen yöre köylüleri, ellerinde kalan son ormanın da kömüre kurban edilmesini istemiyor. Daha önce evlerini, mahallelerini ve zeytinliklerini kaybeden yerel halk, 24 Temmuz 2023 tarihinde yeni bir ağaç kıyımıyla uyandı.

Avukat ve köylülere gözaltı

Ormanlarını korumak için ağaçlara sarılarak direnen halka jandarma biber gazı ve tazyikli su kullanarak sert müdahalede bulundu. Köylülerin gönüllü avukat İsmail Hakkı Atal’ın da aralarında bulunduğu 8 kişi gözaltına alındı, ifadelerinin alınmasından sonra serbest bırakıldı. Akbelen ormanına giren yollarda yoğun güvenlik önlemlerinin alınması dikkat çekerken jandarma eşliğinde süren ağaç kesimleri ise devam ediyor.

Orman Genel Müdürlüğü'ne karşı dava açıldı: Kesimi durdurun

Orman Genel Müdürlüğü’nün denetiminde sürdürülen ağaç kesiminin durdurulmasını isteyen yöre halkı bugün yeni bir dava daha açtı. Karadam ve Karacahisar Mahalleleri Doğayı ve Doğal Hayatı Koruma Güzelleştirme ve Dayanışma Derneği’nin Orman Genel Müdürlüğü aleyhinde açtığı dava ile kesim işleminin durdurulması ve idari işlemin iptali isteniyor.

Muğla Nöbetçi İdare Mahkemesi'ne sunulan dava dilekçesinde, Milas Orman İşletme Müdürlüğü sorumluluğundaki sahada sürdürülen ağaç kesiminin anayasaya aykırı olduğu savunularak durdurulması talep edildi. Devlet ormanlarının mülkiyetinin devrolunamayacağına ilişkin Anayasa hükmünün altı çizilen dava dilekçesinde, “Ormanlara zarar verebilecek hiçbir eylem ve faaliyete müsaade edilemez” ifadeleri hatırlatıldı.

'İnsanlığa karşı suç niteliğinde'

Avrupa Sağlık ve Çevre Birliği (HEAL) tarafından hazırlanan raporda, Muğla'daki Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerinin 38 yılda 68.324 kişinin ölümüne neden olduğu, sadece Yeniköy termik santralinin 23 bin 595, Kemerköy termik santralinin ise 11 bin 600 kişinin ölümüne yol açtığına ilişkin tespitlere de yer verilen dava dilekçesinde, “Bu termik santrallerin işletilmesinin insanlığa karşı suç niteliğinde olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır” ifadelerine yer verildi.

İki santralin ülkeye yıllık maliyeti kazancının 100 katı

Bölgede 1986 yılında çalışmaya başlayan 420 MW gücündeki Yeniköy termik santralinin 35 yılda devlete olan sağlık harcaması maliyetinin 508 milyar 500 milyon TL tutarında olduğuna da değinilen dava dilekçesinde, “1993 yılında çalışmaya başlayan 630 MW gücündeki Kemerköy termik santralinin 28 yılda devlete sağlık harcaması maliyetinin 260 milyar 400 milyon TL olduğu belirlenmiştir. Bu durumda Yeniköy termik santralinin işletildiği 35 yılda yıllık ortalama sağlık maliyeti 14 milyar 528 milyon TL, Kemerköy termik santralinin yıllık ortalama sağlık maliyeti ise 9 milyar 300 milyon TL olarak çıkmaktadır. İki termik santralin toplam yıllık ortalama sağlık maliyeti ise 23 milyar 828 milyon TL olup, Yeniköy Kemerköy A.Ş’nin her 2 termik santralden yıllık kazancı 200 milyon TL tutarında olduğu hesap edilirse, bu iki santralin ülkeye ve halka maliyeti, kendi ticari kazancının 100 katından fazladır” denildi.

Devlete ve halka yılda 23,5 milyar maliyet getiriyor

Yeniköy termik santralinin 35 yılda 8 milyon 574 bin 424 işgünü kaybına neden olduğuna da değinilen dava dilekçesinde, Kemerköy termik santralinin ise 28 yılda 4 milyon 407 bin 395 işgünü kaybına yol açtığı vurgulanarak şöyle denildi:

“Böylece davaya konu 2 termik santralin 15 milyona yakın işgünü kaybına yol açarak devleti ve halkı üretimden, çalışmadan alıkoyarak ayrı bir toplumsal maliyet kalemi daha olduğu açıktır. Yeniköy ve Kemerköy termik santralleri yılda 200 milyon TL kazanabilmek için, tarım, turizm, arıcılık ve balıkçılıkta verdiği zararlar hariç devlete ve halka yılda 23 milyar 528 milyon TL tutarında sağlık harcaması yaptırmakta. Bu termik santraller, 1 TL’lik kazanç uğruna 100 TL’lik zarar vererek on binlerce yurttaşımızı öldürmeye, gelecek nesillerimizi sakatlamaya devam etmektedir.

Diğer yandan Yeniköy-Kemerköy termik santrallerinin genel müdürü M. Serhat Dinç’in beyanına göre 2 santralde toplam 3.500 kişi çalışmaktadır. Ancak gerçekte 2 termik santralde kadrolu olarak çalışan işçi sayısı yaklaşık 1000 kişi olmasına rağmen şirketin 230.000 dönümlük kömür madeni ruhsat sahasında 30.000 köylü yaşamakta olup, bu arazinin 88.000 dönümü tarım arazisi 142.000 dönümü ise çam ormanı ve zeytinliktir. Böylece yıllık sağlık maliyeti 23 milyar 528 milyon TL olan bu şirket, kendisi 200 milyon TL kazanmakta ve bölge halkının tarımını -hayvancılığını- yok ederken sadece 1000 kişiye istihdam sağlamaktadır. Toplumsal maliyet analizine göre Yeniköy-Kemerköy termik santrallerinin Türkiye Cumhuriyeti’ne yıkıcı bir etkisi olduğu çok açıktır.”

Yusuf Yavuz / soL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

GÜNDEM -25 Mayıs 2025-

İsrail'in tüm piyade ve zırhlı birlikleri Gazze'ye girdi: Can kaybı 54 bine dayandı -soL- İsrail, Gazze'ye kara saldırılarını ge...