Güvenlik kalkanı mı, gladyo kılıcı mı: Bir NATO 'mesele'si -Nagihan Çakır-
Türkiye’nin NATO’dan çıkması demek, aslında NATO’nun bu ülkeden defetmemiz ve halk olabilme yetisini kazanarak toplumsal gururumuzu bağımsız bir ülke temelinde yeniden tesis etmemiz demek.
"Bizim çocuklar başardı.”
12 Eylül 1980 sabahı, CIA Türkiye İstasyon Şefi Paul Henze, kendisine Birleşik Devletler Ulusal Güvenlik Konseyi’nden gelen telefonda sarf edilen bu cümleyi dönemin Amerikan Başkanı Jimmy Carter’a aktardı. Gazeteci Mehmet Ali Birand’ın Henze’yle gerçekleştirdiği röportajdan da anlaşılacağı üzere, cümlenin orijinali tam böyle miydi, muamma; ancak bir yandan 1970’lerde kapitalizmin krizine karşılık sömürge ülkelerdeki bağımsızlık hareketlerine, Avrupa ülkelerinde siyasal güç kazanan komünistlerin parlamentoya girmeye başlamalarına, yükselen işçi sınıfı hareketine; öte yandan Arjantin, Şili, Yunanistan, Türkiye gibi ülkelerde bu hareketin kanlı darbelerle bastırılmasına şahitlik edilen bir zaman aralığında, “müjde” hangi cümleyle verilmiş olunursa olunsun, bu tercümeyi yapmamamız için bir sebep yok. Bu “çocuklar” tam olarak kimlerin çocukları ve Türkiye’nin NATO’dan çıkmasına karşı üretilen, “NATO güvenliğimizin teminatı. Zaten tüm üye ülkelerin veto hakkını kullanabildiği, iç demokrasiye sahip bir kurum; tehlike arz etmiyor” argümanları arasındaki ilişkiye buraya bir büyüteç tutarak bakalım.
Strateji Amerikan Ulusal Güvenlik Konseyi’nden, uygulaması NATO’dan
CIA Türkiye İstasyon Şefi Paul Henze, Birleşik Devletler Ulusal Güvenlik Konseyi’nin resmi üyesi olmasa da (kurum; başkan, başkan yardımcısı, dışişleri bakanı, savunma bakanı, CIA direktörü, ulusal güvenlik danışmanı vb. üyelerden oluşuyor), dönemin Ulusal Güvenlik Danışmanı olan Zbigniew Brzezinski’nin sağ koluydu.
ABD’nin NATO içerisindeki politikalarını belirleyen merkez de bu konsey. NATO’daki ABD temsilcilerini bu konsey yönlendiriyor. NATO en yüksek sivil makamlarına çeşitli üye ülkelerden temsilciler seçse bile, en yüksek askerî makamı olan Yüksek Müttefik Kuvvetler Avrupa Komutanı (SACEUR), tarih boyu bir ABD generali olageldi ve bu general de Birleşik Devletler Ulusal Güvenlik Konseyi’nin talimatlarına göre hareket ediyor. Örneğin, Yugoslavya’nın bombalanması, Afganistan’ın işgali gibi kararlar konseyin tornasından geçiyor. Yani, NATO’da kararlar oybirliğiyle alınıyor olsa bile bu generalin, dolayısıyla ABD’nin, “hayır” dediği bir karar yürürlüğe konamıyor, “evet” dediği bir kararın yürürlüğe konması sağlanıyor.
Gayri nizami örgütlenmeler
Tarih boyunca Amerikan generalleri tarafından işgal edilen, günümüzde de ABD’li General Alexus Grynkewich’in temsil ettiği SACEUR makamı, NATO’nun Avrupa’daki daimi askerî üssü olan Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Karargâhı’nı (SHAPE) komuta ediyor. NATO’nun en yüksek askerî karar organı NATO Askerî Komitesi’nin kararlarını yürüten bu karargâhı, bünyesinde faaliyet gösteren Gizli Planlama Komitesi (CCP) aracılığıyla “gayri nizami harp”teki rolünden biliyoruz.
SSCB’nin II. Dünya Savaşı’nı Nazi Almanyası’nı yenilgiye uğratıp büyük bir saygınlık kazanarak sona erdirmesinin ardından, komünizmin Avrupa’da yayılma tehdidine karşı, yine Nazilere karşı gösterilen direniş pratiğinden öykünerek kurulan NATO’nun içerisinde, bu tehdidi bertaraf etmek amacıyla birçok ülkede gölge örgütler yaratıldı. CIA, MI6 ve kuruldukları ülkelerin istihbarat örgütleriyle eşgüdümlü çalışan, yine CIA, MI6, SAS gibi örgütler tarafından eğitilen, stay behind, gladyo gibi isimlerle bilinen bu gayri nizami yapılanmalar ortak istihbarat ağı oluşturma, istihbarat analizi, ortak operasyonlar, sabotaj, propaganda, siber saldırı, suikast, itibarsızlaştırma, askerî darbelere destek verme gibi yöntemlerle tam teşekküllü bir savaş makinesi olarak çalışıyordu.
NATO’nun gizli orduları: Yugoslavya, Polonya…
Yugoslavya’nın yaklaşık yirmi yıl süren parçalanma sürecinde NATO’nun dahli biliniyor. NATO’nun, kendisine müdahale etme gerekçesi oluşturacak biçimde Yugoslavya’daki milliyetçi grupları silahlandırması, provokatif saldırılar gerçekleştirmesi, gladyo tipi paramiliter örgütlenmelere önayak olması sonucu Sırplarla Hırvatlar, Boşnaklar ve Arnavutlar arasında şiddetli çatışmalar yaşanmış, savaş suçları ve katliamlar işlenmiş, parçalanan Yugoslavya’dan çıkan ülkeler NATO üyesi olmuş ve bu ülkelerde hızla özelleştirme adımları atılmıştı.
İlk “sınavını” Yugoslavya ile veren NATO’nun stay behind stratejileri sadece paramiliter örgütlenmeler ve kanlı çatışmalardan ibaret değil. Adını 1980’de Polonya’daki Gdańsk Tersanesi’nde kurulan bağımsız sendika Solidarność’tan (Dayanışma) alan Solidarność Hareketi’ne baskı makineleri, iletişim cihazları, finansal destek sağladı; CIA’yle birlikte QRHELPFUL kod adlı gizli operasyon aracılığıyla, aralarında George Orwell, Aleksandr Soljenitsin, Hannah Arendt gibi antikomünist yazarlara ait kitapların bulunduğu 10 milyondan fazla kitap, gazete ve video kaseti kaçak yollarla Polonya’ya getirerek Solidarność’u ayakta tuttu; bu hareketi SSCB’ye karşı bir “demokrasi hareketi” biçiminde propaganda ederek Polonya’daki rejimin yıkılmasında ve Polonya’da özelleştirmelerin yolunun açılmasında rol aldı.
Yeni cephe: Anlatı savaşları
Bu gölge örgütlenmelerin foyası ortaya çıktıkça ve SSCB çözüldükten sonra NATO, stay behind stratejilerini çeşitlendirdi ve farklı isimler altında yürüttü.
NATO Müttefik Dönüşüm Komutanlığı Yenilik Merkezi tarafından, başka katılımcılarla birlikte 2021’de düzenlenen “Bilişsel Savaş: Bilişsel Üstünlüğün Geleceği” başlıklı sempozyumda bilişsel alan hava, kara, deniz, uzay ve siber alanların yanında altıncı muharip alan olarak tanımlanıyor. Toplumları veya rejimleri silahsız şekilde zayıflatmak, karar verme süreçlerini bozmak ve bilişsel üstünlük kazanmak amacıyla nöroloji, teknoloji kullanım stratejileri, medya yönetimi, kamuoyu algısı, psikolojik operasyonlar ve sosyal medya araçları gibi başlıklara odaklanılıyor.
3-2-1 kayıt: Rusya-Ukrayna Savaşı
2022 şubatında Rusya’nın Ukrayna topraklarını işgal etmesiyle başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı sırasında sosyal medya ve haber kaynaklarında gündeme gelen yeşil perdeyle çekilmiş videolar, kurgulanmış savaş sahneler, dublörler, dramatizasyon teknikleri, CGI ile sonradan eklenen patlama efektleri bu yeni cepheye dair en yakın örneklerden. Ukrayna hükümeti, savaş başladıktan sonra aralarında PR Network, Publicis, WPP, Edelman gibi şirketlerin bulunduğu çeşitli PR ajanslarıyla anlaşmalar yapmıştı.
Kamuoyunun Ukrayna’ya desteğini sürdürmesi için duygusal etki uyandıran prodüksiyonlara imza atan bu şirketlerin dışında bir kurumun ismi göze çarpıyor: NATO kurumu olmasa da, NATO’ya akredite edilen NATO Stratejik İletişim Mükemmeliyet Merkezi (StratCom). Ukrayna’daki çatışma görüntülerinin kurgulanmış olduğuna dair iddiaların Rusya menşeli olduğunu kanıtlamak için devreye giren bu kurumun, yukarıdaki sempozyum raporu düşünüldüğünde, dezenformasyonla mücadele kisvesiyle bir toplumsal mühendislik çalışması yürütmediğini düşünmek için bir sebep yok.
Nazi mirasından neo-Nazi vekillere: Ukrayna örneği
II. Dünya Savaşı’nın ardından Nazi Waffen SS subaylarından devşirilerek yeni paramiliter ordular kurulmuş ve bu ordular NATO’nun stay behind stratejisine eklemlenmişti. 2014’te Rusya’nın Kırım’ı ilhakıyla başlayan ve 2022’de Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle başka bir aşamaya geçen Rusya-Ukrayna Savaşı’nda da benzer bir örüntüyü görmek mümkün.
ABD ve NATO üyesi ülkeler, Rusya 2014’te Kırım’ı henüz ilhak etmişken, Ukrayna’ya ilerideki daha büyük bir savaşın hazırlığı niteliğinde silah ve askeri uzman takviyesi yapmaya başlamıştı. ABD Avrupa Özel Operasyon Kuvvetleri Komutanlığı ve NATO tarafından ortak geliştirilen stratejik Direniş Yürütme Konsepti doktrini kapsamında yapılan bu destek, aşırı milliyetçi, hatta siyah kamuflaj elbiseleri, Nazi dövmeleri ve miğferlerindeki gamalı haçlarıyla açıkça neo-Nazi ideolojiye sahip unsurdan müteşekkil bir yapı olan neo-Nazi Azov Taburu’na, Ukrayna Özel Operasyon Kuvvetleri’ne bağlı gizli bir birim olan Rukh Oporu ve Ulusal Direniş Merkezi’neydi. Bu yapılar sabotaj, psikolojik harekât, istihbarat eylemleri gerçekleştirerek, işgal altındaki bölgelerde savaşarak ve emperyalist güçlerin Rusya ile daha doğrudan bir savaşa girmesinin bir aracı biçiminde işlev görerek NATO’nun sınırlarını Rusya’ya doğru genişletme stratejisinin aracı oldu.
Yardım kuruluşu kisvesi altında paramiliter örgüt: Beyaz Miğferler
Zihinlerimizde tam teşekküllü ordu imgesi canlansa da, paramiliter örgütlerden konuşurken 2014 yılında Suriye İç Savaşı sırasında kurulan “gönüllü yardım kuruluşu” Beyaz Miğferler’den de bahsetmek gerekiyor. 2014 yılında Suriye’deki iç savaş sırasında kurulan ve insani yardım kisvesi altında radikal İslamcı örgütleri destekleyen, kimyasal saldırı provokasyonları tertipleyen örgütün kurucusu, MI6 Subayı James Le Mesurier.
2019 yılında İstanbul’da kaldığı evinin yakınlarında ölü bulunan Le Mesurier’in Beyaz Miğferler’inin 800 çalışanı, 2018’de Suriye’nin Batı emperyalizmi destekli İslamcı çetelerin elinden geri almak için saldırı düzenlediği Suriye’nin güneyinden İsrail, ABD ve diğer büyük NATO güçlerinin desteğiyle tahliye edilmişti. Kimyasal saldırı mizanseni yaratıp ardından olay yerine gelerek doğruluğu şüpheli “kanıtlar”ı Batı medyasına servis eden ve bunu kamuyonu etkilemek amacıyla yüksek prodüksiyonlu propaganda videoları çekerek yapan kuruluş, hakkında çekilen propaganda niteliğindeki meşhur Netflix belgeseline de bakılırsa, doğrudan kurumsal bir NATO bağlantısı bulunmasa dahi NATO’nun StratCom’unun amacıyla ve çalışma sistematiğiyle benzerlik gösteriyor. Ancak bununla sınırlı değil.
Aynı senaryo bu sefer Ukrayna’da
Beyaz Miğferler’le Suriye’de karşılaşmış olabiliriz ama etkinliği burayla sınırlı değil. Kuruluş, daha sonra Ukrayna’da da karşımıza çıktı. Ukraynalılar için “ilkyardım ve savaş suçlarını kaydetme” konusunda eğitici videolar hazırladığı haberleriyle tekrar gündem olan emperyalizmin kullanışlı aparatı Beyaz Miğferler’in Ukrayna’yla sadece bu içerikten ibaret bir dayanışma sergilemediğini, Ukrayna’da sahte sivil ölümleri kurgulayarak hazırlanan propagandif videolarla emperyalizmin müdahalesini gerekçelendirecek zemini yaratmayı hedeflediğini biliyoruz.
2018’de Suriye’nin başkenti Şam’ın doğusunda bulunan Guta’da kimyasal silah kullanıldığını iddia ederek ABD, İngiltere ve Fransa’nın bölgeye füze saldırısı gerçekleştirmesine zemin yaratan kuruluş, savaşın başlarında Rusya karşısında ağır kayıplar veren ve uluslararası desteği arkasında hissetmek zorunda olan Ukrayna’da da imdada koşmuş, Rusya Silahlı Kuvvetleri’nin Mariupol’de neo-Nazi Azov Taburu’na karşı NATO’nun müdahale gerekçesi olarak “kırmızı çizgi” şeklinde tarif ettiği kimyasal silah kullandığına dair bir hikâye uydurmuştu.
Beyaz Miğferler yeniden Suriye’de, Türkiye bağlantıları…
Beyaz Miğferler, kısa bir Ukrayna arasından sonra yeni film stüdyosunu Suriye’deki Sednaya Hapishanesi’ne kurdu. Geçtiğimiz yıl, arkasına tüm bir emperyalist sistemin desteğini alan cihatçı çete HTŞ eliyle başlatılan saldırı sonucunda yaklaşık iki hafta gibi bir sürede Esad hükümeti devrilmiş. Başkent Şam yakınlarında bulunan askeri Sednaya Hapishanesi, soL sayfalarında da ifade edildiği gibi, Beyaz Miğferler tarafından bu işgalin propaganda filminin çekildiği bir platoya dönüştürülmüş; kâh çekilen videolarda Vietnam’daki Savaş Kalıntıları Müzesi’nden görüntüler kullanılmış kâh yapay zekâ aracılığıyla yeraltı hücresinde kalan bir mahkûmun özgürlüğüne kavuştuğu videolar hazırlanmıştı. Kurum, HTŞ’nin geçiş hükümeti kabinesinin Acil Durum ve Afet Yönetimi Bakanlığı’nda da yöneticisi Rayid Salih ile kendine yer buldu.
Ortadoğu’nun emperyalizmin çıkarları doğrultusunda yeniden paylaşılması için atılan adımlarda pay sahibi Türkiye’ye dönelim. Beyaz Miğferler’in kurgu videolarının ardından uluslararası kamuoyuna yapılan gerçekleri ortaya çıkarma çağrısına AFAD da icabet etmiş, Sednaya’daki “arama kurtarma çalışmaları”na katılmıştı. Kuruluş, ayrıca, AKUT’un da yardımıyla kurslar düzenliyor, bizzat AKUT’tan ders alıyor, Türk Kızılay’ına kendilerine sağladıkları lojistik destek sebebiyle teşekkür ediyor, orman yangınlarındaki yardımları nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan teşekkür alıyor, AFAD’la mesaisinin bir örneğini yukarıda vermiştik…
Türkiye’de gladyo: Özel Harp Diaresi, Cemaat, SADAT, TÜGVA…
Türkiye, NATO’nun stay behind örgütlenmelerine ve araçlarına 1950’lerde kurulan Seferberlik Tetkik Kurulu’ndan, sonra Özel Harp Dairesi’nden ve onun sivil kolu olarak faaliyet gösteren kontrgerilladan, 1977 Kanlı 1 Mayıs’ından, 6-7 Eylül Pogromu’ndan, çeşitli siyasetçi ve aydın suikastlerinden aşina. Bu isimler artık kullanılmıyor ancak adı ve yapısı değiştilen örgütlenme, faaliyetlerine devam ediyor.
Türkiye’de de, yukarıda andığımız Azov Taburu gibi örgütlerin benzeri olmasa da onlarla ideolojik ya da işlevsel paralellikler taşıyan yapılardan biri, özel askerî danışmanlık şirketi Uluslararası Savunma Danışmanlık İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. yani SADAT. NATO’nun Türkiye’deki gayrinizami harp stratejileriyle, Özel Harp Dairesi geleneğiyle ve gladyo sonrası paramiliter kadrolaşma mantığıyla örtüşen bir devamlılık gösteren ve bünyesinde NATO karargâhlarında görev yapmış subaylar bulunduran şirketin kurucusu emekli General Adnan Tanrıverdi, Özel Harp Dairesi başkanlığı da yaptı. Libya, Suriye, Azerbaycan gibi ülkelerde operasyonlar düzenleyen, Suriye’deki cihatçı çetelere silah, eğitim ve lojistik destek sağladığı iddialarıyla gündeme gelen SADAT, devlet politikalarının bir parçası olarak hizmet veriyor.
Bir diğeri ise 2021 yılında kamu kurumlarında, özellikle askerî okul, emniyet, adliye ve kaymakamlık gibi alanlarda kadrolaşma girişiminde bulunduğuna dair belgelerin sızdığı Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA). Hakkında 2017’de Dışişleri Bakanlığı’nın “Acil” koduyla Belçika’nın Ankara Büyükelçiliği’ne yolladığı ve dönemin TÜGVA Başkanı İsmail Emanet ile Başkan Yardımcısı Seçkin Koç’un, Tayyip Erdoğan’la birlikte NATO Zirvesi’ne katılacak resmi heyette yer alabilmeleri için büyükelçilikten vize yardımı talep ettiği bir belgenin de sızdığı kuruluş, MİT ile koordineli istihbarat faaliyeti yürütüyor, Türkiye’nin bazı bölgelerinde emniyet güçlerinin bilgisi ve koruması altında gençlere yönelik cihatçı kampları andıran askerî eğitim programları düzenliyor.
NATO’yla doğrudan bir bağlantıya dair bilgi bulmanın tarihin insafına kaldığı bu örgütler, ideolojik angajmanları ve işleyiş biçimleri açısından NATO’nun paramiliter yapılanmalarını andırıyor. Ayrıca, NATO’nun Sovyetler Birliği’ne karşı Yeşil Kuşak stratejisinin Türkiye karşılığı olarak Erzurum’daki Komünizmle Mücadele Derneği’nin kuruluşunda yer alan Fethullah Gülen’in “Cemaat Hareketi”nden 2016’da boşalan yeri de hem iç politika hem dış politikada dolduruyor.
Ya NATO ya bağımsız Türkiye, ya ABD askeri ya egemenlik haklarımız
2024 NATO Zirvesi Sonuç Bildirgesi’nin vurgularından biri, Çin ve Rusya arasında derinleşen ortaklık ve bu ortaklığın NATO ülkeleri için teşkil ettiği tehditti. Geçtiğimiz ay Lahey’de düzenlenen zirve de müttefikler arasındaki ilişkinin sıkılaşması gerekliliğinin altını çiziyor. Bir sonraki zirve, Temmuz 2026’da Türkiye’de düzenlenecek.
Bizzat ABD’nin ve NATO’nun beslediği Cemaat eliyle 15 Temmuz 2016’da düzenlenen darbe girişiminin ardından Cemaat’le bağlantılı olan askerler NATO ülkelerine kaçmış, bu ülkeler askerleri iade etmeyi reddetmişti. 15 Temmuz gecesi İncirlik Üssü’nden havalanan tanker uçakları darbecilere yakıt temin etmiş, NATO ülkeleri darbeye ilişkin geç açıklamada bulunmuştu. Ukrayna’nın vaziyeti malum: NATO üyesi olabilmek için Rusya’yla savaşa girme bedelini ödemesi gereken Ukrayna’nın Devlet Başkanı Zelenskiy, gittiği her ülkeden borç isteyen, kamuoyu önünde aşağılanan bir figüre dönüştü Yine Cemaat ve Ukrayna örneklerinde görüyoruz ki, ülkelerin NATO’nun paramiliter yapıları üzerinde ne kadar kontrolü olduğu, bu yapıların devletle ne kadar iç içe geçmiş oldukları muamma. Yani bu yapıların, istedikleri kadar “yerli ve milli” görünsünler, namlularını ülkemizin emekçilerine çevirmeyeceğinin garantisi yok. Dolayısıyla, Türkiye’nin NATO’dan çıkması demek, aslında NATO’nun bu ülkeden defetmemiz ve halk olabilme yetisini kazanarak toplumsal gururumuzu bağımsız bir ülke temelinde yeniden tesis etmemiz demek.
/././
Tayland-Kamboçya sınırında çatışma: Tayland F-16'larla hava saldırısı düzenledi
Tayland-Kamboçya sınırı bölgesinde bu sabah çıkan çatışmalarda en az 11 sivil yaşamını yitirdi. Her iki ülke de birbirini çatışmayı başlatmakla suçladı. Tayland F-16'larla askeri hedefleri vurduğunu, Kamboçya saldırılarda bir tapınağa giden yolun bombalandığını duyurdu. Çin'den diyalog çağrısı geldi.
Tayland-Kamboçya sınır hattındaki Khmer tapınağı yakınlarında sabahın erken saatlerinde çatışma çıktı.
İki ülkeden yapılan açıklamalarda ilk ateşi karşı tarafın açtığı öne sürüldü.
İlk ateşi Kamboçya askerlerinin açtığını belirten Tayland Kraliyet Ordusu, saldırılarda, ülkenin Sisaket eyaletinde 6, Surin eyaletinde 2, Ubon Ratchathani eyaletinde 1 kişinin hayatını kaybettiğini, 14 kişinin yaralandığını açıkladı.

Tayland Savunma Bakanlığı Sözcüsü Surasant Kongsiri, çatışmanın en az 6 farklı sınır noktasında sürdüğünü bildirdi.
Bangkok yönetimi, Kamboçya'yı Phanom Dong Rak Hastanesi de dahil, sivil bölgelere saldırmakla suçlarken, sınır hattındaki köylerden 30 ila 40 bin civarı kişinin güvenli bölgelere tahliye edildiğini duyurdu. Tayland Sağlık Bakanlığı ise son yaptığı açıklamada ölen sivillerin sayısının 11'e yükseldiğini açıkladı.
Tayland F-16’larla Kamboçya’ya ait askeri karargahları hedef aldığını duyurdu
Tayland, 6 "F-16" ile sınır hattındaki bazı Kamboçya askeri karargahlarını hedef aldığını ifade ederken, Tayland'ın Phnom Penh Büyükelçiliği de vatandaşlarına Kamboçya'yı terk etmeleri çağrısı yaptı.
Bangkok Post'un aktardığına göre, dün Ubon Ratchathani eyaletinin tartışmalı bir bölgesinde meydana gelen bir kara mayını patlamasında beş Tayland askeri yaralanmış ve askerlerden biri bacağını kaybetmişti. Olayın ardından sınır bölgesindeki gerilim tırmandı.
Kamboçya, Tayland'ı suçladı: Tapınağa giden yolu bombaladılar
Öte yandan, Kamboçya Savunma Bakanlığı, ilk ateşi Tayland birliklerinin açtığını ve Kamboçyalı askerlerin buna meşru müdafaa kapsamında karşılık verdiğini açıkladı.
Bakanlık, Tayland'ın, Preah Vihear tapınağına giden yola savaş uçaklarıyla bomba attığını bildirdi.
Kamboçya Başbakanı Hun Manet de Tayland'ı, Ta Muen Thom ve Ta Krabey tapınaklarına saldırmakla suçladı.
Hun Manet, "Kamboçya her zaman barışçıl çözümlerden yana olmuştur. Ancak bu durumda silahlı saldırıya silahlı karşılık vermekten başka seçeneğimiz kalmamıştır" ifadelerini kullandı.
Kamboçya’dan BM'ye ‘acil toplantı’ çağrısı

Hun Manet, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi Dönem Başkanı Pakistan'ın Daimi Temsilcisi Asım İftikhar Ahmed'e gönderdiği mektupta "acil toplantı" talebinde bulundu.
Hun Manet, mektubunda, "Bölgede barış ve istikrarı ciddi şekilde tehdit eden Tayland'ın son dönemdeki son derece ağır saldırılarını göz önünde bulundurarak, Tayland'ın saldırganlığını durdurmak için Güvenlik Konseyi'ni acil bir toplantıya çağırmanızı içtenlikle rica ediyorum” ifadesini kullandı
Kamboçya tarafından ölü veya yaralı sayısına ilişkin bilgi verilmedi.
Tayland sınırı kapattı
Reuters’ın aktardığına göre Tayland Kamboçya sınırını kapattı.
Öte yandan Tayland'ın Kamboçya büyükelçisini geri çağırma, Tayland'daki Kamboçya büyükelçisini sınır dışı etme ve Kamboçya ile diplomatik ilişkilerini düşürme kararına yanıt olarak Kamboçya hükümeti de karşı önlemler açıkladı.
Kamboçya hükümeti Tayland ile diplomatik ilişkilerini en düşük seviye olan maslahatgüzar seviyesine indirmeye karar verdi. Kamboçya ayrıca Tayland'daki büyükelçiliğindeki temel personel hariç tüm diplomat ve personeli geri çağırdığını duyurdu.
Çin'den taraflara diyalog çağrısı, vatandaşlarına seyahat uyarısı
Çin, taraflara sorunu diyalog ve istişare yoluyla çözme çağrısında bulundu.
Global Times gazetesinin haberine göre, Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Guo Ciakun, başkent Pekin'deki günlük basın toplantısında, Tayland ile Kamboçya arasındaki tartışmalı sınırda çıkan çatışmaya ilişkin açıklamalarda bulundu.
Guo, çatışmadan derin endişe duyduklarını belirterek tarafların, sorunu diyalog ve istişare yoluyla çözmesini umduklarını ifade etti.
Tayland ve Kamboçya'nın Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliğinin (ASEAN) önemli üyeleri olduğunu söyleyen Guo, dostane komşuluk ilişkileri kurmanın ve uyuşmazlıkları uygun şekillerde çözmenin her iki ülkenin de faydasına olduğunu vurguladı.
Guo, Çin'in, taraflar arasında gerilimin düşürülmesi için tarafsızlık ilkesi çerçevesinde yapıcı rol oynayacağını ifade etti.
Öte yandan Çin'in Kamboçya Büyükelçiliği, ülkedeki özellikle çatışma bölgelerine yakın olan Çin vatandaşlarına, yerel güvenlik durumunu yakından izlemeleri, dikkatli olmaları konusunda uyarıda bulundu. Büyükelçilik tarafından yapılan açıklamada Çin vatandaşlarının Kamboçya-Tayland sınır bölgelerine seyahat etmekten kaçınmaları gerektiği belirtildi.
Tayland ile Kamboçya arasındaki sınır gerilimi
Güneydoğu Asya bölgesinde yer alan ve 817 kilometrelik sınır telleriyle ayrılan Tayland ile Kamboçya, uzun süredir toprak anlaşmazlığı yaşıyor.
Tayland ile Kamboçya arasındaki sınır anlaşmasının ihlal edilmesi üzerine 28 Mayıs'ta bölgede çatışma yaşanmış, çatışmada bir Kamboçya askeri ölmüştü. Kısa süreli çatışma sonrası iki ülkenin ordusu, sorunun barışçıl yolla çözüme kavuşturulması konusunda anlaşmaya varmıştı.
Tayland, Kamboçya sınırındaki tüm kontrol noktalarının Bangkok yönetimi tarafından kontrol edileceğini duyurmuştu.
Kamboçya Başbakanı Hun Manet ise ülkesinin Tayland ile sınır sorunlarının çözümü için Uluslararası Adalet Divanına (UAD) başvurduklarını bildirmişti.
***
İsrail'in silah tedarikçilerini protestoya tutuklama: 'Katil İsrail, işbirlikçi Erdoğan' demek suç sayıldı
İsrail’e silah tedarik eden şirketleri ifşa etmek için eylem yapan Filistin Eylem Komitesi üyelerinden biri tutuklandı. Bir kişi ev hapsi cezası aldı, 9 kişiye ise adli kontrol tedbiri uygulandı. Tutuklamanın gerekçesi "Katil İsrail, işbirlikçi Erdoğan" sloganı.
17’nci Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı (IDEF 2025) İstanbul Fuar Merkezi'nde Milli Savunma Bakanlığı ev sahipliğinde, Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı destekleriyle başladı.
27 Temmuz'a kadar sürecek fuarda İsrail'e silah ve mühimmat satan çok sayıda şirket de yer alırken, fuar ilk gün Filistin Eylem Komitesi tarafından Yenibosna metro çıkışında, "Soykırım ordusunu besleyen şirketleri kovun" çağrısıyla protesto edilmişti.
Fuarı protesto eden ve fuar alanına yürümek isteyen Filistin Eylem Komitesi polis barikatıyla karşı karşıya kalmış, eylemde atılan sloganlar "yasadışı" olduğu gerekçesiyle engellenmek istenmişti. Protestocular basın açıklaması okuyarak eylemi sonlandırdı.
Komitenin açıklamasında, “Filistinlilerin kanını taşıyan silah ve teknolojiler bu fuarda sergilenecek. On binlerce insanı katleden, hastane ve okulları yerle bir eden bu silahlar ‘daha güvenli bir dünya’ vaadiyle pazarlanıyor. Bu çelişki kabul edilemez” denildi. İktidara "İsrail’e karşı derhal askeri ambargo uygulama çağrısı" yapıldı.
Ancak protestoya katılan 16 kişi önceki gece evlerinden gözaltına alındı ve Vatan Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. "Cumhurbaşkanına hakaret"ten sorgulanan protestocular kolluk ifadesinin ardından mevcutlu olarak adliyeye götürüldü.
'Katil İsrail, işbirlikçi Erdoğan' sloganı suç sayıldı
Karar gazetesinden Feyza Nur Çalıkoğlu'na avukatların verdiği bilgiye göre, gözaltına alınan eylemciler "Katil İsrail, işbirlikçi Erdoğan" sloganı nedeniyle “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla sorgulandı.
Kolluk ifadelerinin ardından bir gece mevcutlu olarak Bakırköy Adliyesi'nde tutulan eylemciler dün mahkemeye sevk edildi.
Mahkeme sonucunda 12 kişiden 9’u yurtdışı çıkış yasağı ve haftada iki gün imza şartıyla adli kontrolle serbest bırakıldı, 1 kişi tutuklandı, 1 kişi ev hapsi cezası aldı.
Tutuklanan kişinin eylem esnasında elinde megafon bulunduğu, slogan atanlardan biri olduğu öğrenildi.
'Asıl suç bu şirketlerle işbirliği yapmak'
Eylemcilerden biri dün gözaltına alındıktan sonra tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edilirken adliye çıkışında basına açıklama yaptı. Eylem sırasında kendilerine herhangi bir uyarıda bulunulmadığını, yalnızca barışçıl bir şekilde basın açıklaması okuduklarını ve buna rağmen darp edilerek gözaltına alındıklarını ifade etti.
Amaçlarının İsrail’e silah tedarik eden şirketleri ifşa etmek olduğunu belirten eylemci, asıl suçun bu şirketlerle işbirliği yapmak olduğunu, ancak kendilerine suçlu muamelesi yapıldığını söyledi. Açıklamasını, “Hiçbir arkadaşımızı geride bırakmadan mücadelemize devam edeceğiz” sözleriyle sonlandırdı.



















