31 Ağustos 2013 Cumartesi

Efsane Dekan - Işık Kansu

Meral Uysal, Prof. Dr. Cevat Geray’ın anılarını derlemiş, “Efsane Dekan”adlı kitap, güzel bir kitap olmuş. İşte o kitaptan bir küçük anı:
Cevat Geray, ortaokul birinci sınıfta iken bir yakınları olan kuyumcuya çırak verilmiş:
“Bir gün dükkânda kimse yoktu. Tomarla para gördüm yerde. Aldım kaldırdım, patronun tezgâhının üstüne koydum. Karşıdan beni seyrederlermiş. Güvenilir bir insan olup olmadığımı sınamışlardı. Böylelikle güvenilirlik testini kazanmıştım.” 
Meral Uysal, Geray’a “O ustanın sözünü dinleyip kuyumcu olsaydınız...” diye üsteleyince aldığı karşılık şöyle olmuş:
“Belki zengin olurdum, ama adam olmayabilirdim.” 
Adam gibi adam olmanın gizlerini Cevat Geray’ın anılarında bulabiliriz...
Az Kaldı
Osmanlı’yı geri getirdiler ya... Tayyip ile Gül kardeşinin ulusal kurtuluşun simgesi 26 Ağustos’u görmezden gelmeleri, unutmaları çok doğal.
Ali Sirmen’in geçenlerde yazdığı gibi, yediler, içtiler, eğlendiler, sıra demokratik yollardan hesap vermeye gelecek.
İşte o gün, İstanbul rıhtımında artık bir İngiliz zırhlısı bulurlar mı, bulmazlar mı, o da onların sorunu. 
Durum
Yeni vizyonumuz:
Yurtta dayak, dünyada savaş.
Avrasya’dan Koparken 
Daha birkaç yıl öncesine değin Avrasya’nın önemi dile getiriliyordu. Şimdiyse“stratejik derinlik” dedikleri şey bizi giderek Ortadoğu bataklığına saplıyor.
Siyaset bilimci, yazar dostumuz Doç. Dr. Barış Doster’e göre, Türkiye’nin Avrasya’yı unutmasının başta gelen nedenlerinden birisi, iktidarın ideoloji seçimi. Türk ulusu kavramıyla olduğu gibi, Türk dünyasıyla da araya mesafe koyuyor:
“ABD’ye olan bağımlılığı, ABD’nin verdiği görevle tüm enerjisini ve önceliğini Ortadoğu’ya vermesi, Avrasya’nın yükselen siyasi ve iktisadi potansiyelini görmesini de engelliyor. Başbakan, her ne kadar Rusya lideri Putin’le yaptığı görüşmede, ‘Bizi Şanghay Beşlisi’ne alın, biz de AB’den ayrılalım’ dese de, Türkiye’nin, hele de laik Cumhuriyetten ve Atatürkün bölge merkezli dış politikasından hızla uzaklaştığı bir süreçte, üzerinde çalışılmış, kapsamlı, tutarlı, kısa, orta ve uzun vadeye yayılmış bir Avrasya stratejisi bulunmuyor.” 
Ortadoğu bataklığına saplanmanın bir başka nedeni de AKP’nin dincilikle kaplanmış Arap muhipliği galiba. Doster, bu görüşe katılıyor:
“Türkiye’nin Ortadoğu bataklığına saplanmasının temel nedeni, iktidarın kafasındaki ideolojik kara delikler, dincilik, mezhepçilik, Arap seviciliktir. Ekonomik anlamda, özellikle Körfez sermayesinden gelen kaynağa duyulan gereksinimin de bunda payı vardır. Ayrıca, İran’ı çevreleyip yalnızlaştırmak, büyük gerginlik yaşadığımız Suriye ile bir dönemler yakınlaşarak onu İran’dan koparmaya çalışmak, Arap dünyasında itibar kazanmak için ABD’nin olur’unu alarak İsrail’le danışıklı dövüş yapmak, denetimli gerginlik yaşamak hep aynı paket program kapsamındadır. Kaldı ki tüm bu adımlar, iktidarın çekirdek seçmen tabanında da karşılık bulmaktadır.” 
Bataktan sıyrılmak için tutunacak bir dal ararsak Cumhuriyetin köklerine bakmak gerekecek. O kökü çürütemediler daha... 
Gaddarlık 
Karadeniz’in şırıl şırıl akan derelerine set vuran HES’ler için tünellerin yapımı sürüyor. En küçük çaplı ve 10 km uzunluğundaki bir tünelden yaklaşık 120 bin metreküp, yani 300 bin ton kaya çıkarılıyor, yeni açılan yollarla birlikte bu miktar çoğu zaman iki katına ulaşıyor. Ortaya çıkan hafriyat da tepelerden aşağıya dökülüyor. Bu arada, bölgedeki tüm bitki örtüsü yok oluyor, dere yatağı doluyor, doğal yaşam paramparça oluyor.
Artvin Çoruh Üniversitesi Orman Mühendisliği Bölümü’nden Oğuz Kurdoğluve Mehmet Özalp’in saptamalarına göre, yıkımın sonucu şimdiden belli:
“Dere sistemindeki bozulmalar yine yaban hayvanlarının su ve beslenme ilişkilerini bozacak, değişik amfibi ve el değmemiş derelerin çoğunda varlığını sürdürebilen nadir bir tür olan susamuru sayısı doğrudan azalacaktır.
Örneğin Yusufeli-Altıparmak Vadisi bir başka risk altında olan alandır. Yapılan bir çalışmada 210 tür kelebek kaydedilmiştir. İngiltere’de 55, Avrupa Kıtasında 500 ve Türkiye’de 364 tür olduğu düşünülürse alanın önemi biraz daha net ortaya konmuş olmaktadır. Ancak vadide yapılması planlanan on adet HES, alanın tam anlamıyla bozulmasına, yaban hayvanları ve kelebeklerin ortamdan uzaklaşmasına yol açacaktır. 
İnşaat sırasında dere yataklarına dökülen hafriyatın, sularda bulanıklık, sıcaklık değişimi ve yumurtlama alanlarının tahribi gibi etkileri olmaktadır. Yapılan bir araştırmada, 2007 yılındaki kuraklık nedeniyle suyun debisinde düşme meydana geldiğinde, ergin ve yavru balıkların dere içinde oluşan küçük gölcüklerde mahsur kalmalarına ve yüksek sıcaklık ile oksijen azalması sonucu öldükleri ortaya konmuştur.” 
İnsanına, yurduna, kuşuna, böceğine bu denli gaddar davranan bir dönem daha anımsıyor musunuz?
IŞIK KANSU


31 Ağustos 2013 - Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder