Ekonomik model, üretim, tasarruf, yatırım üzerine değil de rant, borç, talan, tüketim üzerine oturtulduğunda, diğer olanaklar tükendiğinde, sıra büyük özel kuruluşların paylaşımına gelir.
AKP döneminde özelleştirme etiketi altında kamu malları talan edildi, babalar gibi satıldı, kamu mülksüzleşti. 2B arazileri de elden çıkarılıyor. Başlangıçta 25 milyar USD (ABD Doları) satış bedeli tahmin edilen 2B arazilerinin satışından elde edilecek hasılat 9.8 milyar USD’ye çekildi. Fiili satış bedelinin bu tutarın da altında kalacağı anlaşılıyor. 2B arazileri dışında satılabilecek bir otoyollar kaldı. Bu satıştan sonra kamuda satılabilecek fazla bir şey kalmıyor.
AKP iktidara geldiğinde dış borç tutarı 130 milyar USD dolayında idi. Günümüzde 350 milyar USD’yi geçti. Cari işlemler açığı artarak sürdüğüne göre yıl sonunda 400 milyar USD’ye yaklaşacak. Bazı yorumcular dış borcumuzun birçok ülkeyi kıskandıracak kadar düşük olduğunu söylüyor. Kendi bastığı veya kullandığı yerel para cinsinden borçlanan bir ülke ile yabancı para cinsinden borçlanan bir ülkenin borç karşılaştırması yanıltıcı olur. Biz TL basıyor, TL kullanıyor; fakat USD ve Avro alarak borçlanıyoruz. Borç ödeyebilmek için USD ve Avro cinsinden gelire gereksinimimiz var. Sürekli cari işlemler açığı verdiğimize göre, dönemsel olarak ürettiğimiz mal ve hizmetlerden daha fazlasını dış ülkelerden alıyoruz, demektir. Dış ülkelere mal ve hizmet satışımızdan elde ettiğimiz gelir, dış ülkelerden aldığımız mal ve hizmetler için yaptığımız ödemeleri dahi karşılamadığına göre, dış borç ödemek için kaynak nasıl yaratacağız? Bu sorunun yanıtını veren analist yok. Kaldı ki bizim dış borçlarımızın faiz oranı, risk primi nedeniyle çok yüksek. Batılı diye hayıflandığımız İtalya bile yıllık yüzde 1.875 faizle borçlanabiliyor. Tüm bu farklılıkları dikkate almadan bizim dış borç yükümüz hafif demek, en azından ciddiyetten uzak oluyor.
AKP döneminde özelleştirme etiketi altında kamu malları talan edildi, babalar gibi satıldı, kamu mülksüzleşti. 2B arazileri de elden çıkarılıyor. Başlangıçta 25 milyar USD (ABD Doları) satış bedeli tahmin edilen 2B arazilerinin satışından elde edilecek hasılat 9.8 milyar USD’ye çekildi. Fiili satış bedelinin bu tutarın da altında kalacağı anlaşılıyor. 2B arazileri dışında satılabilecek bir otoyollar kaldı. Bu satıştan sonra kamuda satılabilecek fazla bir şey kalmıyor.
AKP iktidara geldiğinde dış borç tutarı 130 milyar USD dolayında idi. Günümüzde 350 milyar USD’yi geçti. Cari işlemler açığı artarak sürdüğüne göre yıl sonunda 400 milyar USD’ye yaklaşacak. Bazı yorumcular dış borcumuzun birçok ülkeyi kıskandıracak kadar düşük olduğunu söylüyor. Kendi bastığı veya kullandığı yerel para cinsinden borçlanan bir ülke ile yabancı para cinsinden borçlanan bir ülkenin borç karşılaştırması yanıltıcı olur. Biz TL basıyor, TL kullanıyor; fakat USD ve Avro alarak borçlanıyoruz. Borç ödeyebilmek için USD ve Avro cinsinden gelire gereksinimimiz var. Sürekli cari işlemler açığı verdiğimize göre, dönemsel olarak ürettiğimiz mal ve hizmetlerden daha fazlasını dış ülkelerden alıyoruz, demektir. Dış ülkelere mal ve hizmet satışımızdan elde ettiğimiz gelir, dış ülkelerden aldığımız mal ve hizmetler için yaptığımız ödemeleri dahi karşılamadığına göre, dış borç ödemek için kaynak nasıl yaratacağız? Bu sorunun yanıtını veren analist yok. Kaldı ki bizim dış borçlarımızın faiz oranı, risk primi nedeniyle çok yüksek. Batılı diye hayıflandığımız İtalya bile yıllık yüzde 1.875 faizle borçlanabiliyor. Tüm bu farklılıkları dikkate almadan bizim dış borç yükümüz hafif demek, en azından ciddiyetten uzak oluyor.
Kamu talan edildiğine, dış borçlarda sınıra yaklaşıldığına, rant alanları daraldığına göre, yandaş desteklemek, yandaş sermayeyi güçlendirmek, yandaş yaratmak için, yeni bir kaynağa gereksinim var. Yeni kaynak, özel sektörün büyük kârlı kuruluşları, bunların paylaştırılması olabilir.
Hükümetle, Sayın Başbakan’la iyi geçinelim, fırsat buldukça pohpohlayalım, bize sıra gelmez, dokunulmaz anlayışı yanlış bir davranıştır. Sonucu erteler ama değiştirmez. Türkiye’nin en büyük özel sektörüne ilişkin baskın ve incelemeler, bana göre cezalandırmadan çok, dağıtım, paylaşım güdüsü, niyeti taşıyor.
Özel sektör, bu tür uygulamalara karşı çıkarken, özür dilerim, ihtiyatı, övgüyü elden bırakmıyor. Hangi ekonomik başarı? Nerede yaratılan istihdam olanakları? Nerede artan küresel itibar? Bunların kanıtı var mı? Halkının önemli bir bölümünün yoksulluk hatta açlık sınırının altında yaşadığı bir ülkede vatandaşa nasıl olumlu katkı sağlanmış? Bu soruların da nesnel bir yanı yok.
Hükümetle, Sayın Başbakan’la iyi geçinelim, fırsat buldukça pohpohlayalım, bize sıra gelmez, dokunulmaz anlayışı yanlış bir davranıştır. Sonucu erteler ama değiştirmez. Türkiye’nin en büyük özel sektörüne ilişkin baskın ve incelemeler, bana göre cezalandırmadan çok, dağıtım, paylaşım güdüsü, niyeti taşıyor.
Özel sektör, bu tür uygulamalara karşı çıkarken, özür dilerim, ihtiyatı, övgüyü elden bırakmıyor. Hangi ekonomik başarı? Nerede yaratılan istihdam olanakları? Nerede artan küresel itibar? Bunların kanıtı var mı? Halkının önemli bir bölümünün yoksulluk hatta açlık sınırının altında yaşadığı bir ülkede vatandaşa nasıl olumlu katkı sağlanmış? Bu soruların da nesnel bir yanı yok.
Yağdanlık ve yalakalıkla, temelsiz övgülerle, iktidarla iyi geçinip kamudan teşvik, ihale, özelleştirme, kredi, fon gibi çıkarlar koparmaya çalışan, özür dilerim sözde işadamlarının ülkeye ne katkısı olabilir? İşadamlığı da nitelik gerektirir. Vasıfsızlık işadamlığı özelliği değildir.
Günümüzde kamu işletmeciliği tasfiye edildiğine, 1000 büyük sınai işletmenin en az yüzde 98’ini özel kuruluşlar oluşturduğuna göre, düşük yatırım hacmi, büyüyen cari işlemler açığı, artan dış borç, ithalatın ancak yüzde 60’ını karşılayabilen ihracat, kullanılan kaynaklara göre yeterle katma değer yaratamama gibi sonuçlardan hükümetin yanı sıra özel sektör de sorumludur.
Özel sektör kendine çekidüzen vereceğine, yağdanlık ve yalakalıkla durumunu kurtarmaya çalışıyor; hele hele kurulu özel tesislerin paylaşımını hedefliyorsa daha da yazık. Türkiye’nin ekonomik sorunları giderek ağırlaşacak demektir.
Günümüzde kamu işletmeciliği tasfiye edildiğine, 1000 büyük sınai işletmenin en az yüzde 98’ini özel kuruluşlar oluşturduğuna göre, düşük yatırım hacmi, büyüyen cari işlemler açığı, artan dış borç, ithalatın ancak yüzde 60’ını karşılayabilen ihracat, kullanılan kaynaklara göre yeterle katma değer yaratamama gibi sonuçlardan hükümetin yanı sıra özel sektör de sorumludur.
Özel sektör kendine çekidüzen vereceğine, yağdanlık ve yalakalıkla durumunu kurtarmaya çalışıyor; hele hele kurulu özel tesislerin paylaşımını hedefliyorsa daha da yazık. Türkiye’nin ekonomik sorunları giderek ağırlaşacak demektir.
Öztin Akgüç
11 Ağustos 2013 - Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder