Mehmet Gülsan adlı okurum iletisinde, aynı başlığı taşıyan ilk yazım için “Çok beğendiğiniz İspanya hukuk devletini örnek gösterdiniz ya; size araştırmanız için iki sözcük yazıyorum: Gürtel, Barcenas” demiş... Okurumuzun bahsettiği Gürtel ve Barcenas, kraliyet skandalıyla doğrudan bağlantısı olmayan ama iktidardaki “Partido Popular- PP/Halk Partisi’ni” pisliğe ve çamura gömen büyük rüşvet skandallarının isimleri.Bu skandallardan ilki -Gürtel- 2009’da ünlü savcı Baltasar Garzon’un FranciscoCorrea isimli üçkâğıtçı bir işadamını, “kara para aklama, vergi kaçakçılığı, nüfuz ticareti, rüşvet, belgede sahtecilik” nedenleriyle soruşturmasıyla patlamıştı.
Otellerde komilik yaparak hayata atılıp sosyal merdiveni hızla çıkan Correa; PP’ningüçlü lideri eski Başbakan Aznar’ın ailesiyle kanka olacak denli önemli iktidar ilişkileri kurmuştu.
Special Events isimli organizasyon şirketiyle, PP için etkinlikler düzenliyor; bu yolla partiye aktardığı yasadışı fonlarla ihale kapatıyordu.
Bu Gürtel yolsuzluğunun ortalığa saçılmasının yol açtığı şok ve öfke henüzdinmemişken geçen yılın başında üstüne bir de Barcenas skandalı patladı.
Barcenas, Gürtel depreminin de merkez üssündeki, “PP defterdarı/kasasının” adıydı.
Otellerde komilik yaparak hayata atılıp sosyal merdiveni hızla çıkan Correa; PP’ningüçlü lideri eski Başbakan Aznar’ın ailesiyle kanka olacak denli önemli iktidar ilişkileri kurmuştu.
Special Events isimli organizasyon şirketiyle, PP için etkinlikler düzenliyor; bu yolla partiye aktardığı yasadışı fonlarla ihale kapatıyordu.
Bu Gürtel yolsuzluğunun ortalığa saçılmasının yol açtığı şok ve öfke henüzdinmemişken geçen yılın başında üstüne bir de Barcenas skandalı patladı.
Barcenas, Gürtel depreminin de merkez üssündeki, “PP defterdarı/kasasının” adıydı.
‘Gelsin rüşvet, gitsin ihale!’
57 yaşındaki Luis Barcenas, yıllar boyu PP’nin mali işlerini yürütmüş; süreç içinde partinin tüm rüşvet hesapları için ayrı bir muhasebe tutmuştu.“Kravatsız” parti muhasebesinde kuşku yaratacak hiçbir iz bırakmamak için azami gayret sarf eden “yetenekli defterdar Barcenas”; bu gayretini öyle bir noktaya vardırmıştı ki hesapları dijital ortam yerine, tamamıyla eski usul, elle tutmuştu.
Ama Gürtel skandalını sorgulayan savcılar sonunda Barcenas’ın İsviçre hesaplarına yasa dışı yollarla milyonlarca Avro aktarıldığını tespit etmiş, El Pais gazetesi de Barcenas’ın ayrıca parti namına tuttuğu “el yazması”(!) bu rüşvet hesaplarına ulaşmıştıİspanya’nın amiral gazetesinin geçen yılın ocak ayında günlerce manşetten sürdürdüğü bu pervasız rüşvet tutanakları incelendiğinde, kirli operasyonun, ekonomik bunalımı yaratan “inşaat kriziyle” bire bir iç içe geçtiği görülmekteydi.“Barcenas’ın rüşvet defterleri”, inşaat şirketlerinin, liderlere yaptıkları ödemeler ve yasadışı finansman karşılığında; iktidar partisinden “ihsan” gibi dağıtılan ihaleleri kapıştıklarını gösteriyordu.
Ülkeyi şantiyeye dönüştüren “inşaat balonu” şeklinde tanımlanan sektördeki alışverişler -“al gülüm ver gülüm” üzerinden gelişen bu “gelsin rüşvetler, gitsin ihaleler!” paslaşmasında çok sayıda çılgın projeye yol açmış, muazzam kaynak israfıyla kuş uçmaz kervan geçmez yerlerde kullanılmayan havaalanları yapılmıştı.Mali krizle gelen kredi daralması ve “balonun” sönmesi sonunda sonra “Pandora’nın kutusu” açılmış, sistemin hangi kirli yöntemlerle finanse edildiği ortaya çıkmıştı.
İşyerlerinin kepenk indirdiği bir konjonktürde, sönen bu balonla birlikte dökülen pislikler İspanyolları can evlerinden vurduBarcenas skandalı patlak verdiğinde, ben İspanya’daydım.
İspanya’daki krizi özetleyen bir yazı dizisi için gittiğim Madrid’de, tam PP karargâhının bulunduğu Calle Genova sokağına bakan bir evde kalmaktaydım. Parti binası önünde toplanan öfkeli kalabalıkların her gün attığı “satılmışlar!”, “hükümet istifa!” çığlıkları, kaldığım evin salonuna dek geliyordu…
Aynı dönemde, kralın damadının karıştığı malum “rüşvet, kara para aklama, hortum,vergi kaçakçılığı” skandalının da dal budak sarmasıyla ile birlikte, İspanyol halkının hem hükümete ve hem monarşiye olan güveni mayınlanıyordu. Ülkedeki bu çok ağır“güven kaybını”; İspanya’da bulunduğum süre içinde konuştuğum ve görüştüğüm herkeste gözlemledim…
57 yaşındaki Luis Barcenas, yıllar boyu PP’nin mali işlerini yürütmüş; süreç içinde partinin tüm rüşvet hesapları için ayrı bir muhasebe tutmuştu.“Kravatsız” parti muhasebesinde kuşku yaratacak hiçbir iz bırakmamak için azami gayret sarf eden “yetenekli defterdar Barcenas”; bu gayretini öyle bir noktaya vardırmıştı ki hesapları dijital ortam yerine, tamamıyla eski usul, elle tutmuştu.
Ama Gürtel skandalını sorgulayan savcılar sonunda Barcenas’ın İsviçre hesaplarına yasa dışı yollarla milyonlarca Avro aktarıldığını tespit etmiş, El Pais gazetesi de Barcenas’ın ayrıca parti namına tuttuğu “el yazması”(!) bu rüşvet hesaplarına ulaşmıştıİspanya’nın amiral gazetesinin geçen yılın ocak ayında günlerce manşetten sürdürdüğü bu pervasız rüşvet tutanakları incelendiğinde, kirli operasyonun, ekonomik bunalımı yaratan “inşaat kriziyle” bire bir iç içe geçtiği görülmekteydi.“Barcenas’ın rüşvet defterleri”, inşaat şirketlerinin, liderlere yaptıkları ödemeler ve yasadışı finansman karşılığında; iktidar partisinden “ihsan” gibi dağıtılan ihaleleri kapıştıklarını gösteriyordu.
Ülkeyi şantiyeye dönüştüren “inşaat balonu” şeklinde tanımlanan sektördeki alışverişler -“al gülüm ver gülüm” üzerinden gelişen bu “gelsin rüşvetler, gitsin ihaleler!” paslaşmasında çok sayıda çılgın projeye yol açmış, muazzam kaynak israfıyla kuş uçmaz kervan geçmez yerlerde kullanılmayan havaalanları yapılmıştı.Mali krizle gelen kredi daralması ve “balonun” sönmesi sonunda sonra “Pandora’nın kutusu” açılmış, sistemin hangi kirli yöntemlerle finanse edildiği ortaya çıkmıştı.
İşyerlerinin kepenk indirdiği bir konjonktürde, sönen bu balonla birlikte dökülen pislikler İspanyolları can evlerinden vurduBarcenas skandalı patlak verdiğinde, ben İspanya’daydım.
İspanya’daki krizi özetleyen bir yazı dizisi için gittiğim Madrid’de, tam PP karargâhının bulunduğu Calle Genova sokağına bakan bir evde kalmaktaydım. Parti binası önünde toplanan öfkeli kalabalıkların her gün attığı “satılmışlar!”, “hükümet istifa!” çığlıkları, kaldığım evin salonuna dek geliyordu…
Aynı dönemde, kralın damadının karıştığı malum “rüşvet, kara para aklama, hortum,vergi kaçakçılığı” skandalının da dal budak sarmasıyla ile birlikte, İspanyol halkının hem hükümete ve hem monarşiye olan güveni mayınlanıyordu. Ülkedeki bu çok ağır“güven kaybını”; İspanya’da bulunduğum süre içinde konuştuğum ve görüştüğüm herkeste gözlemledim…
Kral ve başbakan meydan okumuyorGelelim okurumuzun baştaki “Beğendiğiniz hukuk devleti bu mu?” itirazına... Bir ülkenin hukuk devleti olması, maalesef onu yolsuzluk skandallarından korumaya yetmiyor.
Ancak hukuk devleti olan ülkelerle, olmayan ülkeleri ayırt eden fark; skandallar karşısında takınılan tavır oluyor:1. Hukuk devletinde çabalar, skandalların üstünün örtülmesi değil; İspanya örneğinde gördüğümüz gibi deşifre edilmesi yönünde gelişiyor.
2. Muhafazakâr Başbakan Rajoy ve kral, İspanya’da halka açıkça meydan okumuyor. Skandallara aralarına belli mesafe koymaya çalışmakla birlikte “hatayı” kabul ediyorlar.3. “Yürütme” İspanya’da, skandalları araştıran “yargı” ve “basını”; gelişigüzel baskı altına alma yönüne gitmiyor. Maç ortasında, kuralları değiştirmiyor. Amiral gazete El Pais -misal!- skandalları aydınlatmadaki rolü sebebiyle bilakis ödüllerle taltif ediliyor...
4. İktidar partisi PP’nin karargâhına henüz daha geçen ay skandalları araştırmak için baskın yapan polisler; bizdeki gibi dağıtılıp oraya buraya sürülmüyor...
5. Skandalların hiçbiri, “devlet içinde devlet” tabir edilen paralel yapıların karşılıklı tehdit ve şantajları sonunda ortaya çıkmıyor. Bağımsız yargı ve basının denetimi sonucunda ortaya dökülüyor.6. Yolsuzlukları protesto etmek için yollara çıkan İspanyollar; plastik mermi, biber gazı ve TOMA’larla sindirilip bastırılmıyor. Başka söze gerek var mı?
Ancak hukuk devleti olan ülkelerle, olmayan ülkeleri ayırt eden fark; skandallar karşısında takınılan tavır oluyor:1. Hukuk devletinde çabalar, skandalların üstünün örtülmesi değil; İspanya örneğinde gördüğümüz gibi deşifre edilmesi yönünde gelişiyor.
2. Muhafazakâr Başbakan Rajoy ve kral, İspanya’da halka açıkça meydan okumuyor. Skandallara aralarına belli mesafe koymaya çalışmakla birlikte “hatayı” kabul ediyorlar.3. “Yürütme” İspanya’da, skandalları araştıran “yargı” ve “basını”; gelişigüzel baskı altına alma yönüne gitmiyor. Maç ortasında, kuralları değiştirmiyor. Amiral gazete El Pais -misal!- skandalları aydınlatmadaki rolü sebebiyle bilakis ödüllerle taltif ediliyor...
4. İktidar partisi PP’nin karargâhına henüz daha geçen ay skandalları araştırmak için baskın yapan polisler; bizdeki gibi dağıtılıp oraya buraya sürülmüyor...
5. Skandalların hiçbiri, “devlet içinde devlet” tabir edilen paralel yapıların karşılıklı tehdit ve şantajları sonunda ortaya çıkmıyor. Bağımsız yargı ve basının denetimi sonucunda ortaya dökülüyor.6. Yolsuzlukları protesto etmek için yollara çıkan İspanyollar; plastik mermi, biber gazı ve TOMA’larla sindirilip bastırılmıyor. Başka söze gerek var mı?
NİLGÜN CERRAHOĞLU
Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder